RSS Feed for This Post

Aranan içerik bulunamadı

Bu sayfadaki kitaplar okurlarımıza armağanımızdır. Serbestçe paylaşabilirsiniz.

Edebiyat, Sinema, Siyaset, Sanat, Mimarî, Ateizm, Tarih, Kemalizm, Eşcinsellik, İslâm, Kadın hakları, Feminizm, Felsefe… Bugün 60 kitap var. Yakında yenileri eklenecek, bu sayfayı takip edin… 

yitikSoyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

Afganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” demokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Kürtlerin Tarihi Üzerine

kapak_kurt-tarihi-uzerine80 seneden beri Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Alevilik, Ortak Acılardan Bir Kimlik

Aleviler ızdıraplarda, geçmişin acılarında buluşuyorlar. Dersim, Madımak… Bu isimler anıldığında kırmızı bir düğmeye basılmış gibi bütün farklı Alevilik-LER birleşiyor ve bir tepki geliyor. Hızlı, öngörülebilir ve manipülasyona açık bir tepki bu. Ortada geç-ME-miş bir geçmiş var. Kıymetli yazarımız Cemile Bayraktar’ın dediği gibi “yüzleşilmediği müddetçe de geçmeyecek bu geçmiş” , çıkarılmayı bekleyen bir diken gibi acı vermeye devam edecek.

Diğer yandan çok sayıda Alevi kendi atalarına, dedelerine, manevî önderlerine en büyük acıları reva görmüş olanlara büyük bir sadakat ile bağlılar. Yani Kemalistlere ve CHP’ye. Yakın tarihi sorgulamak şöyle dursun ibadethanelerini Atatürk resimleriyle donatıyorlar. Ortak acıların ve siyasî tercihlerin dışında Alevileri birleştirecek bir inanç, bir kültür yok mu? Acaba Aleviler Stockholm sendromundan kurtulabilecekler mi? Elinizdeki kitap bunları sorguluyor. Buradan indirebilirsiniz.

Tiryandafilya, Güneşe “ya doğ, ya da ben doğacağım” diyen güzel!

kapak_Tiryandafilya“… Senden önceki hiçbir kadın tarafımdan böyle sigaya çekilmedi Tiryandafilya. Sen benim tüm aşklarımın  raporusun, tüm aşklarımın hülasası, ana fikrisin Tiryandafilya. Senden öncekiler ya masadan kaçtı ya da onları masadan ben kovdum. Şimdi benim tüm bu kaybolan yıllarımın hesabını vermek de sana kaldı. Sevdiğin başka bir erkek olmasına rağmen bu yola girmen için de seni zerre kadar zorlamadım, bunu da biliyorsun Tiryandafilya. Duvarımın arkasına dolanman için sana elimden gelen tüm kolaylığı gösterdim. Bu asla senin marifetin, el çabukluğun, kahredici, tahrik edici, tahkir ve de tezyif edici dişiliğinle olmadı. Senden önce gidip, tüm kapıların kilidini senin için açan irade bendim. Orada beni çırılçıplak gördüysen benim sayemdedir. Şimdi dürüstçe oynayalım o zaman. Ama unutma Tiryandafilya; ihanet ilgi çekse de hain sevilmez…”

Efraim K‘nın kitabını buradan indirebilirsiniz.

 

kitap tanitan kitap 5Kitap tanıtan kitap 5

İmkânsız bir buluşma düşleyin: Nietzsche, Montaigne, Chomsky ile Fârâbî ve Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri bir arada. Ama yalnız değiller, hemen yanı başlarına John Berger, Cahit Zarifoğlu, André Gorz , Oğuz Atay, İsmet Özel, Amin Maalouf, Gilbert Achcar, Nevzat Tarhan, Randy Pausch ve daha bir çok aşina olduğumuz yazar, şair, düşünür gelip oturmuş. Bu imkânsız buluşmayı Derin Düşünce sitesinin yazarlarına borçluyuz. Sadık dostlarımız Alper Gürkan, Mustafacan Özdemir, Mehmet Alaca, Mehmet Salih Demir ve en az “eskiler” kadar çalışıp didinen genç yetenekler: Essenza, Esma Serra İlhan, Gülsüm Kavuncu Eryilmaz, Abdülkadir Hacıaraboğlu, Azat Özgür. Kitap tanıtan kitapların beşincisini ilginize sunuyoruz, kitapların dünyasına açılan 23 pencereden bakmak için. Buradan indirebilirsiniz.

hamza_yusuf Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kcBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

Banka Ordudan Tehlikelidir!

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

 

Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?

İnanmak belki zor ama … eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik! güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk.Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde görüyoruz dünyayı. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan ve perdeleyen daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi. İşte bu sebeple Hakikat’i görmek için Bilim’e değil Sanat’a ihtiyacımız var, bilmek için değil bulmak söz konusu olduğu için. Derin Düşünce yazarları Sanat-Hakikat ilişkisi üzerine yazdılar. Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 4

Alışılagelmiş kitap sunumlarından farklı bir çalışma bu. Neden? Öncelikle kitap tanıtan kitap serisinde tanıtımı yazanlar da tıpkı tanıtılan sanatçı ve filozoflar gibi birer yazar. Bir çoğu profesyonel ve yarı-profesyonel olarak yazı hayatlarını sürdürmekteler. Ek olarak… katkıda bulunan yazarlar eserin güzelliği kadar kendi iç güzelliklerini, kişisel tecrübelerini, eserle ve yazarla tanışma serüvenlerini de ortaya koyuyorlar. Bu bakımdan kitap tanıtan kitap Aktaş, Kafka, Ramazanoğlu veya Kazancakis ile olduğu kadar Başarslan, Gürkan, Becer ve Özdemir ile de tanışmanın veya mevcut dostluğu ilerletmenin güzel bir yolu. Bu 4cü kitapta Yine « ağır » konuklarımız var : Franz Kafka, Cihan Aktaş, Michel Houellebecq, Yıldız Ramazanoğlu, Nikos Kazancakis, Ali Şeriati, Jacques Derrida, Selim İleri, André Gide. 20 farklı kitap, Rusya, Fransa, İran, Almanya ve Türkiye’den 20 yazar. 98 sayfalık bu kitabı, kitap tanıtan kitapların dördüncüsün ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Sosyalizm İslam’a uyar mı? (Tartışma)

Bir yanda zekât üzerinden eşitlikçi bir İslâm yorumu yapan anti-kapitalist Müslümanlar. Diğer tarafta bir türlü iktidar olamayan, sosyalizmi bilmeyen, kemalizmi demokrasi zanneden devletçi, hatta darbe yanlısı bir Türk solu.

Türk solu geçmişiyle yüzleşemekten korkuyor. Solcunun solcuyu katlettiği 1 Mayıs 1977 bir tabu. Deniz Gezmiş’in ulusalcı duruşunu da eleştiremiyorlar. Evet… Türk solcuları iktidara yürümek için bir koltuk değneğine muhtaçlar. Peki ya İslâm? Sosyalizm İslâm’a ne kazandırabilir? Sosyalist devletlerin Müslümanlara yaptığı onca eziyetten sonra Müslümanlar sosyalizm ile ittifak yapabilir mi?

Derin Düşünce okurları tartıştılar, biz de kitaplaştırdık. Buradan indirebilirsiniz.

Jean-Paul Sartre ile Kaliteli bir Ateizme Doğru

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 8 mayıs 2013)

Yokluk var mıdır? Evinizin içini dolduran boşluğu gördünüz mü hiç? Bir türlü gelmeyen şu trenin verdiği sıkıntı ya da sizi habersiz bırakan dostlarınızın sessizliği gerçek değil mi yoksa? Tutulmamış sözler, ödenmemiş borçlar… Yokluk da var aslında “var” dediğimiz şeyler kadar. Ama Yok’un varlığı sadece şuurlu insanlar için gerçektir; gelecekten, birisinden cevap bekleyenler için bir yokluktan, eksiklikten bahsedebiliriz… Artık olmayan gençlik yılları ya da henüz gelmemiş olan yaşlılık da bugünün gerçeği değil mi? Hatırlayan, ümid eden, düş kırıklığını ve gelecek korkusunu tatmış her insan için bir “yokluk” vardır, gerçektir ve bugüne dahildir.

Ateizmin ürettiği en kaliteli metinlerinden biri olan Varlık ve Hiç elinizdeki bu kitabın belkemiğini oluşturuyor. Filozof ve edebiyatçı olan Jean-Paul Sartre hiç şüphesiz Batı felsefesinin köşe taşlarından biridir. Varlık, İnsan, Özgürlük ve Ahlâk tasavvuru üzerine yazdığı eseri tanrısız bir ahlâk teorisi. “Geleneksel” dinler ile göbeğini kesmiş bir “iyi insan” arayışı içinde Sartre. Bu arayışın neticesi ateist emir ve yasaklar değil insan fıtratının önemli bir veçhesi, özgürlük şuuru:

“İnsan özgürdür ve bunun farkındadır; bu farkındalık ile, özgürlük ve sorumluluk şuuruyla yaşamaya mahkûmdur.”

Bu bağlamda Sartre gerçek bir ateist: Tanrı karşıtı değil Tanrı-SIZ. Vicdanın sesini duyma gayretinde. Görünmeyen tanrılar ile kavga etmek yerine “görünürde tanrı yok, biz insan olarak ne yapabiliriz?” diye soruyor. Buradan indirebilirsiniz.

Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen Scarboro

Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!” . İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar kolay mı?

“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var ki İyi ile Kötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)

Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katıyor. Buradan indirebilirsiniz.

Şiirlerim, Öykülerim / Cemile Bayraktar

İnsan ya zevkten yazar ya dertten yazar. Ama insan bazen dertli olduğunu kendi bile bilmez, derdini ve zevkini kendi yazar ama farkında değildir, derdini de, şevkini de bazen kendi yazmamışçasına, yazdığından okur, insanın kendinde bilmediği yansımıştır yazıya, insan dertten yahut zevkten yazarken herkes kadar kendini okur. İnsan önce kendi için yazar. O vakit yazdığı aynası olur. Buradan indirebilirsiniz.

 

Kitap tanıtan kitap 3

İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Söz yıkar şiir imar eder

İncitmeden söylemek istersin ama söz incitir bazen. Ağlatmak istersin bazen ama söz ağlatmaz. Bazen sesini sözle duyurmak istersin ama duyulmaz. Bazen birsindir, bin olmak istersin söz yetmez. Sözün söz; kelimenin kelime olarak kaldığı anlar bazen yetmez, bazen tam aksine düşer, öyle zamanların sihri sadece şiirdir… Tahran’dan, Washington’a; Beyrut’tan, Tokyo’ya; İstanbul’dan Şam’a; Paris’ten Kazablanka’ya; Filistin’den Keşmir’e kadar uzatabilir kollarımızı şiir, tel örgülere, mayınlı topraklara, kırmızı çizgilere mahkûm etmeden beşeri, uzanır uzanabildiğince…Buradan indirebilirsiniz.

Modern Bir Put: Bilim (Tartışma)

Bilimciler herşeyi parçaladıkları için mânâyı kaybediyorlar. Aşk’ı, Korku’yu, Sevinç’i hormonal “fenomenler” sanıyorlar. Hakikat’in tezahürü yok onlar için, sadece tezahür var. Sebebi? Eşya. Eşyanın sebebi? O da eşya(!) Biz buna “pozitivist iman” diyoruz. Çünkü pozitivistlerin bilimsellikle ilişkisi koptu. Bilimsellik değil bilimcilik peşindeler. Bilimi putlaştırdılar. Konuya eğilen yazarımız Mehmet Bahadır her zamanki nazik üslubuyla “kral çıplak” dedi… Dedi ve bir işaret fişeğini daha ateşledi. Sitede en çok yorum alan yazılardan biri oldu bu makale. Fakat sadece içeriği ve yorum sayısıyla değil, yapılan yorumların kalitesiyle de öne geçti bu çalışma. 100′den fazla yorum alan ve aylar süren ilginç bir tartışmaya vesile olan makaleyi altındaki yorumlarla beraber kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008’de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99’un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler (Kitap + Tartışma)

Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişle IZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz.

Derin MAЯҖ

Etrafınızda “ben solcuyum” diyen kaç kişi var? Birgün Ya da Cumhuriyet Gazetesi, Türk Solu Dergisi okuyan? Yürüyüşlerde Marx, Lenin, Deniz Gezmiş ve Atatürk posterlerini yanyana taşıyan kişileri tanıyor musunuz? İşçi sendikalarında aktif rol oynayan dostlarınız var mı? Bu insanlar hasretle beklediğimiz sol muhalefeti kuramadılar bir türlü. Neden?

Marxist ve Marxçı (Marx’a dair ama marxist olmayan) miras ile yüzleşmedi Türk solcuları. Oysa Marx anlaşılmadan hiç bir sol projenin anlaşılmasına da imkân yok. Leninist, Stalinist, Maoist… Hatta Kuzey Avrupa’nın sosyal demokrat modellerini de çözemezsiniz. Marx’ın bıraktığı yerden devam edenleri anlamak için de gerekli bu okuma; dünya soluna bugünkü şeklini veren düşünürleri anlamak için: Rosa Luxemburg, Ernst Thälmann, Georg Lukács, Max Adler, Karl Renner, Otto Bauer, Walter Benjamin, Jürgen Habermas,… Buradan indirebilirsiniz.

Kitap Tanıtan Kitap 2

Kitap tanıtan Kitapların birincisi kadar sevildi, o kadar çok ilgi gördü ki ikincisini yayınlamak için sabırsızlanıyorduk. Yeniden 44 kitap tanıtımıyla geliyoruz karşınıza: Dostoyevski, Sezai Karakoç, Yıldız Ramazanoğlu, Jean Paul Sartre, Amin Maalouf, Taha Akyol, Hasan Cemal, Ali Şeriati, William C. Chittick, Alain Touraine, Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri… Farklı asırlar, farklı coğrafyalar, farklı konularla dergi tadında bir kitap… Ortak olan tek şey İnsan belki de? İnsan’ın iç dünyasındaki saklı hazineleri paylaşma muradı…Buradan indirebilirsiniz.

Ölümden Bahseden Kitap

Çocuklarımıza Ölüm’den daha çok bahsetsek ne olur? Meselâ evde besledikleri hayvanların, saksıdaki çiçeklerin ölümü üzerine yorum yapmalarını istesek? Mezarlık ziyaretleri yapsak onlarla birlikte ve sonra ne düşündüklerini, ne hissettiklerini sorsak? Çocuklara ölümden bahsetsek belki daha güzel bir dünya kurulur bizden sonra. Çünkü bugün Ölüm’ü TV’den öğrenmek zorunda kalıyor çocuklar. Gerçekten bir “problem” olan ve çözüm bekleyen kazalar, hastalıklar… Çocuklar ölüm sebepleriyle Ölüm’ün hakikatini ayırd edemiyorlar. Küçülen ailelerden uzaklaşan dedeler ve nineler de bizden “uzakta” ölüyor: Kendi evlerinde, hastahane ya da bakımevlerinde. Doğumlarına tanık olamayan çocuklar bir gün ölme “sırasının” onlara da geleceğini anlayamıyor. Ölümü bekleyen modern insan idam mahkûmu değilse eğer, kısa çöpü çekmekten korkan biri gibi. İstenmeyen bir “büyük ikramiye” ölüm… Bu kitap Ölümden bahsediyor. Ölüm denen o “konuşmayan nasihatçıdan”, o karanlık ışıktan. Kendisini göremediğimiz ama sayesinde hayatımızın karanlık yarısını gördüğümüz ölümün ışığı. Buradan indirebilirsiniz.

İnsan’sız Sinema Olur mu?

Elinizdeki bu kitabı Sinema’nın programlanmış ölümüne karşı bir direniş olarak görebilirsiniz. İnsan’dan vaz geçmeye yeltenen, Güzel’i, Sanat’ı,İnsan’ı kâr-zarar tablolarına sıkıştırmaya çalışan endüstriye “Hayır!” demenin nazik bir yolu. Sinema bütün “teknik” karmaşıklığına rağmen insansız olmaz. Sinema insanlar tarafından yine insanlar için yapılan bir sanattır.

Derin Düşünce yazarları izledikleri 28 filmi anlattılar. İnsanca bir perspektiften, günlük hayatlarındaki, iç dünyalarındaki yansımalara yer vererek… İran’dan Arjantin’e, Fransa’dan Afganistan’a, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan bir yolculukta, İnsan’dan İnsan’a… Umulur ki bu kitap Andrei Tarkovsky, Semih Kaplanoğlu, Mecid Mecidi, Nuri Bilge Ceylan ile buluşmanın farklı bir yolu olsun… Buradan indirebilirsiniz.

Öyküler (Suzan Nur Başarslan)

“…Benim öyküm bir rivayetten ibaret, bu yüzden benden miş’lerle bahsediyor diğerleri. Beni, yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılıyorlar. Sorsalardı bana, derdim ki, beni yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılayanlara, evinden ayrılmayan/ayrılamayan, öyküsünü değil, hayallerini anlatır elbet, ya da masalları. Oysa bilmek yaşamak değildir her zaman, yaşamanın bilmek anlamına gelmeyeceği gibi her daim. Gözlerimde; bir şeyler yaşamış olanların, yaşamadıklarını sandıklarına olan o kendini beğenmiş, o her şeyi bilen bakışına rastlayamazsınız bu yüzden…”

Son romanı Bela’dan da tanıdığınız DD yazarı Suzan Nur Başarslan’ın öykülerini derlediği bu kitabını ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası

Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen, fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.

Roman nedir? Nasıl Yazılır?

Roman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Okuyacağınız bu eserle romanlarından da tanıdığınız değerli yazarımız Suzannur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.

İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ” diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Zaman’ı düşünmek, Zaman’ı yazmak

Zaman insanın hissiyatıyla algılayamadığı, bilimsel, düşünsel, hatta psikolojik boyutları olan bir gerçeklik. Zaman yaşadığımız hayatın kendisi. Ama bu kadar önemli olan Zaman ile aramıza mesafe koymak, Zaman’ın dışına çıkıp onu keşfetmek mümkün mü?

Zaman konusundaki bu ilk kitabımızda Derin Düşünce yazarları zor bir işe girişiyorlar: Zaman’ı düşünmek ve Zaman’ı yazmak. Zaman’ın NE? olduğunu sorgulayacağımız ikinci kitaptan önce NASIL? olduğuna baktık bu ilk makalelerde. NE? ve NASIL? soruları Zaman’a bakışımızda ana ekseni oluşturuyor çünkü bilimsel yolla, deney ve gözlemle ilerleyemediğimiz anlarda düşüncenin yardımına Sanat yetişiyor. Buradan indirebilirsiniz.

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz.

 Kitap Tanıtan Kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var. Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970’lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir? Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır 🙂

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar? (Tartışma)

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki… Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin epistemolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Derin Göz

İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, … Buradan indirebilirsiniz.

Ermeniler ve Türkler

Ermeni kimliği var oldukça 1923 model Türk kimliği bozuk bir makine gibi gıcırdamaya devam edecek. […] Neden bize bu kadar benziyorlar? Pastırması, sucuğu, yaprak dolması, müziğiyle, gelenekleri, ailelerine bağlı oluşlarıyla bir de Türk’ten daha fazla Türk mü onlar? Yoksa bu mu bizi sinir eden? […] Artık Anadolu insanının %100 safkan Türk olmadığını, tersine bütün bu etnik unsurların karışımı ve mirasçısı olduğunu idrak etme vakti gelmedi mi? Artık TEK BİR “BİZ” olduğunu, atalarımızın bir kısmının Kürt, diğer bir kısmının Rum, Gürcü, Arap, hatta ve hatta Ermeni olduğunu idrak etmemiz gerekmiyor mu? Buradan indirin.

Yahudi oldukları için mi zalimler?

İsrail bir çok bakımdan Türkiye’ye benzeyen bir ülke. Paranoyak bir ulus-devlet. “Yoktan var edilmiş bir millet” dört tarafı “düşmanla çevrili” kutsal bir vatanda yaşıyor. Terör tehlikesine karşı ülkenin güvenliği için(?) haklar ve özgürlükler çiğneniyor. Devlet eliyle düşman üretiliyor!

Gidemeyenlerin ülkesi oluyor İsrail… Kendi zulmü altında ezilen, korku içinde yaşayan, dünyasıyla beraber Ahiret’ini de kaybetmiş olan İsrailli zannederim Filistinliden bile daha zavallı bir durumda bu yüzden. Buradan indirebilirsiniz.

Eşcinsellik ve Biz (Tartışma)

ErkeG milletiz biz. Öyle kolay kolay ağlamayız. Karımıza, kızımıza yan bakanın gözünü oyarız ama “başkasının” kadınına da sarkıntılık ederiz. Maçlarda kaybeden takıma “bineriz”. Aşk bizim ağzımızda şiddet ile birleşir, kirlenir. “At, avrat, silah” deriz. Kadın’ı yani insan’ı şeyleştirerek, cisimleştirerek severiz. Kullanırız. At gibi. Silah gibi.[…] Böyle sapık bir mercekten bakarak eşcinsellerin sapık olduğunu söylemek ne derecede inandırıcı? Son günlerde Derin Düşünce sayfaları verimli bir tartışmaya sahne oldu. Düşe kalka da olsa eşcinsel okurlarımızın yardımıyla konuyu biraz olsun “içeriden” anlama imkânı bulduk. Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

Para Yenir mi?

İnsanlık endüstri devriminden bu yana doğayı şekillendirecek güce sahip. Ancak bu şekillendirme gücü yaşamı değil de maddî çıkarları koruyacak biçimde kullanılıyor. Fakir ülkeler, aynı ülke içinde yaşayan fakir insanlar, bitkiler ve hayvanlar “vahşi doğadan” bile daha vahşi bir kirletme özgürlüğünün(!) kurbanı oluyorlar. Gelecek asırda hep beraber keşfedeceğiz paranın yenip yenmeyeceğini. Yok ettiğimiz balıkların yerine Amerikan doları koyup koyamayacağımızı… Buradan indirebilirsiniz.

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

“…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…”

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

Derin İnsan

“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.

Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz.ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.

“Ötekilere” bakarken (Çeviriler)

“Ötekilerin” gözüyle dünyaya bakabilenler ilerliyor uygarlık yolunda. Geçmişte Bağdat’ı, Kurtuba’yı inşa eden, bugün ise Paris’i, New York’u, yaşatan “öteki” değil mi? Bugün içine kapanan ülkeler yine geriliyor. Dışa açılan, “ötekilerin” bilgisini, birikimini kendine katabilenler ilerliyor. Bu kitabın amacı da “ötekilere” küçük bir pencere açmak. “Almanlar, Amerikalılar, İranlılar, Filistinliler ve İsrailliler dünyada olup bitenlere nasıl bakıyor?” diye sormak. Çeviri metinlere adadığımız 125 sayfalık bu kitapta Ermenistan’dan tasavvufa, İran sinemasından Ateizme, Şeriat’tan Türkiye’deki Hristiyanlara uzanan çok değişik konularda çeviri metinler bulacaksınız. Buradan indirin.

Zorunlu Askerlik Gerekli mi? (Tartışma)

Zorunlu Askerlik bir çok insanımız için bir görev ama aynı zamanda bir çile. Ülkemizi savunmanın daha akıllıca bir yolu yok mu? Bu konuyu yaklaşık bir yıl boyunca tartıştık. Üç makale işaret fişeği görevi yaptı. Yüzlerce okurumuz değişik önerilerde bulundu. Kimileri “aman dokunmayın, böyle çok iyi” derken askerliğini yapmış olan arkadaşlar tecrübelerini paylaştı. Evet, belki de ilk defa bu konu gerçekten muhatabı olanlara yani Türkiye’nin vatandaşlarına soruluyor. Zorunlu askerlik gerekli mi? Bir yıllık kolektif çalışmanın ürünü olan bu 276 sayfalık kitap konuyla ilgili herkes için birinci elden bir bilgi kaynağı. Buradan indirebilirsiniz.

Kadın hakları ve Kemalizm

“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

Türk solu iktidar olur mu?

Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün. Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.

Baudolino (Umberto Eco) Suzan Başarslan

Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir. İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın

Türkiye’de ve Dünyada Başörtüsü Raporu-2009/2010

”Türkiye’de ve Dünyada Başörtüsü Raporu-2009/2010″ adlı bu çalışma son iki yıl süresince en çok konuşulup, tartışılan temel sorunlarından biri olarak karşımızda duran başörtüsü yasağına dönük bir dökümantasyon çalışmasıdır. Raporun ana omurgasını, iki yıllık süreçte başörtüsü eksenli yaşanan hak ihlalleri ve buna karşı sergilenen tutumların, davranışların ve tavırların kronolojik bir sırada aktarıldığı almanak tarzı bir arşivleme çalışması oluşturmaktadır. Raporun sadece yasak uygulamalarından ibaret kalmaması; soruna dair gösterilen tepkilerin, politik aktörlerin demeçlerinin ve yasak karşıtı çeşitli etkinliklerin de yer alması; konu etrafında oluşan gündemin ana hatlarıyla aktarılarak, dönemin genel fotoğrafını çerçeveleme kaygısıyladır. Böylece araştırmacılar, bugün ve ileride başörtüsü sorunu etrafında yapacakları çalışmalarda, Türkiye’de ve dünyada başörtüsü sorunu etrafında 2009 ve 2010 yıllarında yaşanan gelişmeleri, oluşan gündemi izleme imkânı bulabileceklerdir. Raporu buradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

  1. 88 Yorum

  2. Yazan:özlem Tarih: May 13, 2010 | Reply

    Sevgili Cemile ve Garabet bey yüreğinize kaleminize sağlık. Yer yer gülümseyerek yer yer gözlerim dolarak okudum röportajı. Fotoğraflar ise çok duygulandırdı beni. Kamp Armen’in şu andaki resimlerine bakınca Ahmet kaya’nın bir şarkısı geldi aklıma.

    “olta attım ipi yok
    balta tuttum sapı yok
    nere gitmiş bu evler
    pencere var kapı yok.”

    “gelen gitti… gelen gitti
    ağlayan gülen gitti
    yerle yeri toprak bozuk
    gül ektim diken bitti.”

  3. Yazan:Mehmet Nazım ÖZTÜRK Tarih: May 13, 2010 | Reply

    Ekilen dikenlerin yerine, gül bahçeleri kurmak için çaba sarfetmek…İşte yaptığımız bu….Dikenlerden çok çeken Garabet kardeşim, güllerin görünmeğe başladığını ve çoğaldığını hissettiğini belirtiyor. İşte doğru yolda gittiğimizin bir işareti. Canım kızım Cemile ve Garabet kardeşim, sevgi ile kucaklıyor, öpüyorum sizleri. İyiki varsınız, iyiki konuşmaktasınız…..

  4. Yazan:Murad Mıhçı Tarih: May 13, 2010 | Reply

    Sevgili Garabet Ağparig (abi)

    Yüreğine sağlık.Ermeni toplumunun yaşadığı bir çok duyguyu yansıtmışsın.Benimde küçük bir hayalim var Ermenistan sınırında Kürtce Ermenice,Türkce,lazca,arapca,süryanice şarkılar söyleyerek Ne mutlu insanım diye bağırsak..BU ÇOK MU ZOR ACABA…???*

  5. Yazan:gulsen Tarih: May 13, 2010 | Reply

    Sayın Garebet Orunöz le tesadüfen tuzlada tanıştım telkari üzerine kısa bir sohbetimiz olmuştu saygılarımı gönderiyorum asaleti yüzünden okunuyordu.

  6. Yazan:Misak Hergel Tarih: May 13, 2010 | Reply

    İki güzel insan, Cemile ve Garabet… İkisini de taniyorum; Cemile’yi yazılarından gıyaben, Garabet’iyse şahsen. Varlıkları huzur veriyor bana, mutlu ediyor beni…

    Özlem’in, yorumunda yazdığı gibi, ben de buğulu gözlerle okudum bu nefis röportajı başından sonuna dek. Bitirdiğimdeyse göğüs kafesime sığmaz olmuştu umutla dolan yüreğim…

    Bana bu lezzeti tattırdığınız için ikinize de teşekkür ediyorum Sevgili Cemile ve Sevgili Garabet dostlarım. Sana da teşekkür ederim Özlem kardeşim; Kuyerel’e ilettiğin linkle, röportajdan haberdar ettiğin ve buradaki güzel yorumun için…

  7. Yazan:Garbis Yeşiltepe Tarih: May 13, 2010 | Reply

    Aslan Bacanağım benim.
    Seni tanıdığım günden beri,Hep büyük keyifle sohbet ederim,bu sohbetlerini herkesle paylaşman,ve onlarında seni tanımasına sebep olan CEMİLE Hn. çok teşekür edrim.yüreğinize sağlık,harika bir söyleşi olmuş.
    Biliyorumki daha anlatacak çoook şeyin var,
    Sırayla emmim sırayla…..

  8. Yazan:cb Tarih: May 13, 2010 | Reply

    ben de sevgili garabet orunöz’e bir kez daha teşekkür etmek isterim.yorumlarını esirgemeyen sevgili dostlara da…

  9. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: May 13, 2010 | Reply

    ben böyle sohbetleri ve yorumlari gödükçe daha güzel bir Türkiye’yi hak ettigimizi düsünüyorum.

  10. Yazan:Anto Cingoz Tarih: May 13, 2010 | Reply

    Sevgili Garabet,

    Yuce yuregindeki ates, seni isitigi gibi, cevreni de etkilesin.Atesin sonsuza dek etkin olsun.

    Diline , elin, guc olsun, dilegim.

    Kal saglicakla

    Antranik Murat Cingoz
    San Francisco

  11. Yazan:özlem Tarih: May 13, 2010 | Reply

    Misak Bey ben de sizi gıyaben tanıyorum. Belki bir gün siz de Vakıfköy’ü anlatırsınız bize. (yanılmıyorum değil mi? )
    ben teşekkür ederim. selamlar.

  12. Yazan:sarkis Tarih: May 13, 2010 | Reply

    İnsanlar hep otekıleştırdıler vede yıllarca bırıbırlerınde nefret ettırdılerı ama bugun konuşmaya başalkadıkça aslında bırbırımızden farkımız olmadı ortada benım için amerıkadan veya avrupadan geçen soykırımı hıçbırşey ıfade ettmıyor komuşumun arkadaşımın veya dostumun benım acılarım ortak olması daha degerlıdı umarı daha çok sohpetler yaparız ıkınızde sayılarımı sunuyorum

  13. Yazan:hülya erkurt Tarih: May 14, 2010 | Reply

    EDiTÖR: DOSTLARIMIZIN UYARISI ÜZERiNE IRKçI PROPAGANDA YAPAN BU YORUM SiLiNMiSTiR.

  14. Yazan:özlem Tarih: May 14, 2010 | Reply

    siz kimsiniz Hülya Hanım. Benim tavsiyem bir yerde yorum yazacağınız zaman kendi adınıza yazın. Hepimiz bulunduğumuz toplumdan önce bireyleriz. Ve kendimize ait düşüncelerimiz, fikirlerimiz var. mesela ben kendimi sizinle beraber siz olarak görmeyebilirim. ki görmüyorum.Benim dünyamda bizim, bize ait diye bir kavram yok. Hiçbir yer hiçbir toprak parçası hiçbir mal mülk kimseye mutlak manada ait değildir. Heryer allah’a aittir. Bize emaneten verilmiştir. Bizler bu dünyada kiracıyız. dolayısı ile allah korusun kimseyle biz şöyleyiz bizim vatanımız toprağımız milletimiz üslubu ile konuşamam. Evet ben de bu topraklarda azınlık istemiyorum. Ben bu topraklarda eşit statüde eşit vatandaşlar istiyorum. Daha doğrusu komşularımı, arkadaşlarımı, Anadoluyu anadolu yapan renklerini istiyorum. Sağıma bakınca kendim gibi soluma bakınca kendim gibi insanlar görmek istemiyorum. Evet korkusuzca kendi dininin geleneklerinin gereğini yerine getiren insanlar istiyorum. Mescitleri de olsun istiyorum. Onlara mescit vermemek uğruna kendi mirasını da dümdüz yıkan vandal insanlar ile biz olmak ise istemiyorum. Bunu ben özlem olarak çok istiyorum. Siz de bence düşüncelerinizi Hülya olarak yazınız.
    selamlar

  15. Yazan:Alin Tarih: May 14, 2010 | Reply

    sayın hülya erkurt hanım; herkesin fikri kendince değerlidir, ancak sormuşsunuz kimsenin hakkı bizde kalmamıştır demişsiniz, bence tarih kitaplarına bir göz atınız, yüzyıllardır, orta asyadan kalkıp bu topraklara kadar gelene kadar, türk boyunun neleri talan edip, ganimet adı altında el koyduklarını zorla aldıklarını düşününce, hangi medeniyetleri, kültürleri katlettiğini düşününce Türk ırkının üzerinde bir lanet olan nice insanların hakkı kalmıştır. Hala da türk ırkı kendi üretmek yerine , çalarak , kopyalarak hayatına devam etmeye çalışıyor.

  16. Yazan:özlem Tarih: May 14, 2010 | Reply

    Alin Hanım sizin de söyleminiz en az Hülya Hanım kadar belki daha bile fazla yanlış, haksız. Allah hiçbir ırkı özsel olarak kötü, talancı, hırsız vs. yaratmaz. Hepimiz ademin çocuklarıyız. Yaşanan şeylerin bir değil pek çok faktörü olabilir. Türk ırkı şudur budur da mesela şu anda Ortadoğuyu kan gölüne çeviren milyonlarca insanın hayatına kıyan Amerikalılar ya da ona destek veren İngilizler, gulaglarda yüzbinlerce insanı katleden ruslar, yüzyıllar boyunca birbirini asıp kesmiş yüzyıllık savaşlara sahne olmuş Avrupa ırkları, ne bileyim Çine büyük acımlar yaşatmış Japonlar vs. vs. mi iyidir. Bunlar bir şekilde insanoğlunun kendi eşrefi mahlukat olan özünden uzaklaşması ve haddi aşması ile ilgilidir. Ve tabi ki en önemlisi güçle. Yani Anadolu da bir Ermeni egemenliği altında türkler yaşasaydrı ya da şu anda TC de değil de Kürt cumhuriyetinde yaşayan türk azınlıklar olsaydık pekala bu tür katliamlara türklerin de uğraması mümkündü. Sonuçta güçlü olduğunda Ermeniler azerileri de Karabağdan söküp attılar.Bunlar gerçekten ırkla vs. ile ilgili değil. Güç en büyük imtihan. Bunun yanında toplumdan topluma değişen tarihsel, coğrafi kültürel, dinhsel de pek çok etmen olabilir. Ama ırklar için böyle bir şey söylenemez. Eğer Allah’a inanıyorsanız allahın hiçbir ırkı öbüründen genetik olarak kötü, zalim vs. yaratmayacağınıa da inanmalısınız. Üzüldüm doğrusu bu yorumunuza:(

  17. Yazan:Garbis yeşiltepe Tarih: May 14, 2010 | Reply

    Sayın Hülya hn.
    bu tarz bir polemiğin içine girmeyi aslla düşünmezdim,fakat dayanamadım.lütfen şu siz ve biz ayrımından ve anlayışından kurtulun,kurtulun ki yaşamış olduğumuz bu toprakların ne kadar renkli ve güzel olduğunu görün.
    kimse birşey istemiyor ne toprak ne de başka birşey,sadece insan gibi yaşamak maksadımız.öteki zihniyetinde uzak üreten,çalışan,vergisini ödeyen,insani haklara sahip olan, bir toplum olmak arzumuz,
    pilot olmak isteyenin PİLOT.Çöpçü olmak isteyenin de çopçü olabileceği bir toplum..
    siz eger röpörtajı okuduysanız, burada sadece bu konuların ne kadar bizleri üzdüğünü anlatmış sevgili Garabet,Çünki bizler bu topraklarda binlerce yıldır yaşamaktayız,nasıl olurda öteki oluruz. işte bence mesele burada.
    eğer siz binlerce yıldır birlikte yaşadığınız insanlara vermiş olduğunuz hizmetlere teşekür edriz ,ama hepisi bu kadar derseniz,nerede kaldı insanlık,nerede kaldı müslümanlık olurmu böyle,
    siz sayın Hülya hanım.
    AŞAĞIDA YAZILI OLAN KELİMELER SİZİN KELİMELERİNİZ….
    Biz yeniden azınlık istemiyoruz,şımartılıp dar günümde canıma malıma ırzıma kan bedeli topragıma kasd etsin diye,elimle,kanunumla destekli azınlık istemiyorum mevcudu da adam gibi durdukça baştacıdır..biz bu tercübeleri yaşadık unutmadık unutturmayız da..
    ALLAH AŞKINA BUNLARI İNANARAKMI SÖYLÜYORSUNUZ..
    BEN BUNLARI İNANARAK VE İSTEYEREK SÖYLEMEDİĞİNİZİ DÜŞÜNMEK İSTİYORUM.
    Polemik bizlere birşey kazandırmaz sadece dostlukları yaralar.
    Benim yaşadığım toplumda, çok fazla müslüman dostum ve kardeşlerim var. bu yüzden sizin genelleme yapmanız çok saçm bu yazdıklarınız sadece sizin düşünceleriniz.
    bunada bireysel olarak saygı düymak lazım.
    saygılarımla.

  18. Yazan:cb Tarih: May 14, 2010 | Reply

    sevgili’azınlık’ yorumcu dostlar,

    yorumlardan birinden taşan faşizanlık,vicdansızlık,öfke ve çirkinlik adına üzgünüm.

    maalesef bu yorumcu hanım gibi bazı insanlar ‘ vatan ‘nedir,ne işe yarar gibi sorulrı çok fazla abartıyor,saptırıyor,öfke ekip savaş biçiyor. ne diyeyim bu acı bizim,bu utanç onların olsun.

    şuan bir ilkokulun bahçesine bakan bir balkondan ırkçı bir ilkokul öğretmeninin 8-9 yaşındaki çocuklara beden eğitimi dersinde ‘ her türk asker doğar ‘sloganlarını bağırtarak söylettiğine şahit oluyorum,çocuklarımızı zehirliyorlar…eminim birçoğu hülya hanım gibi zehirlenecekler,çok çok üzgünüm…

  19. Yazan:EDiTÖR Tarih: May 14, 2010 | Reply

    Türk veya Kürt veya Venüs irkçisi olsun, bu tarz yorumlari yayinlamiyoruz. Ancak siteye yeni gelmis olanlarin içinden bazilarinin kinlerini kusmalarina (ilk etapta) müsade ediyoruz. Bir ihtimal tedavi olurlar diye umud ediyoruz. Zira bildiginiz gibi irkçilik bir hastaliktir, bir fikir degildir:

    Irkçiya kizilmaz, acinir
    http://www.derindusunce.org/2008/09/08/irkciya-kizilmaz-acinir/

    O gün bebek nasil katil oldu?
    http://www.derindusunce.org/2007/11/17/o-gun-bebek-nasil-katil-oldu/

    Tedavi etmeyi basardigimiz insanlar oldu. Hülya hanim için bastan umutluydum ama artik degilim. Bir sürü yorumunu engelledim. ALLAH’tan acil sifa diliyorum.

    Bir kez daha hatirlatalim ki özgürlük fetisizmine karsiyiz. Ermenilere hakaret etme özgürlügünü(!) kullanabileceginiz yerler var tabi. Ama siz yine de tedavi olmaya bakin.

  20. Yazan:özlem Tarih: May 14, 2010 | Reply

    Bu arada Alin hanım a haksızlık etmişim. Tabi ki yorumuna üzüldüm.Katılmıyorum. ama hülya hanımın abuk sabuk giden yorumunun sonunu da doğru dürüst okumamışım doğrusu. Ne denilebilir ki. Sanrım benim gibi editörümüzün de gözünden kaçtı. Yoksa bu yorum falan değil hakaret. terbiyesizlik. Hatta bence hiç böyle güzel bir roportajın altında durmayı hak etmiyor.

  21. Yazan:Sultan KILIÇ - MALATYA Tarih: May 14, 2010 | Reply

    Garabet, hiç görmediği teyzesine 49 yıl sonra sarıldığında, yaşlı teyzesi, birikmiş acısıyla Garabet’in kucağına yığıldığında ben oradaydım.

    Neredeyse yarım yüzyıl sonra dayısına sarıldığında, yıllarca damıttığı acılarının yanağından süzülüşünde oradaydım.

    Kendisi 4 yaşındayken kaybettiği anasının mezarını 45 yıl sonra bulduğunda, mezarı, bir bebeği okşarcasına okşadığında oradaydım.

    O acıları onurla taşıdığını fotoğraflayan bendim. Tanığım; oradaydım.

    O yüz yıllık hüznü, acıyı, onuru, kırılmışlığı, Anadolu sevdasını, hasreti yaşadığında Garabet, ben oradaydım. İliklerimde hissettim onun yaşadıklarını. Yaşadıklarına saygı duydum. Bu ülkede yaşamayı en çok onun hak ettiğine inandım, tanık oldum. Ben oradaydım.

    Sultan KILIÇ – MALATYA

  22. Yazan:Arda~şes S./Hocasar~yan Tarih: May 14, 2010 | Reply

    Sevgili Can Kardeşim Garabet Orunöz
    Ölüm, dönüşü olmayan yollardan biridir. Ister yeryüzünde, ister yer altında, ister gökte … mühim olan doğruluğuna inandığımız yolda yürümek; varacağımız nokta müşterek.
    Değerli satır ve duygularını paylaştığın için teşekkürler, sevgili can kardeşim.

  23. Yazan:garabet Tarih: May 15, 2010 | Reply

    Sevgili moderatörüm selamlarımla; Hülya Erkurt hanımın yazısı da yayında kalsa, derim. Aksi durumda; bizlerin de Hülya hanıma karşı yapmış olduğumuz, bir başka ötekileştirme olmayacak mı? Fikrini söylemiş, bu kişiyi dışlamak kolay, kazanmak zor. Bence özgürce, ama kimseye “HAKARET” etmediği yazıları , varsa vereceği cevapları yayınlansın. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır. Hülya Erkurt’un da öğrenecekleri var, mahrum etmeyelim, sabit fikirli değil ise; sevgiyle garabet orunöz

  24. Yazan:Bedros Tarih: May 15, 2010 | Reply

    Sayin Garabet,
    Yazinizi ictenlikle okudum,inanin cok hüzünlendim, böyle nice romanlar bizim hayatimizda hep var olmustur, nasilki Anne annem romani gibi..1915 ve geride kalanlar olarak geriye baksak yesermeye calisan fidana benziyoruz bu ülkede.Sizler gibi güzel insanlar oldugu sürece bu ülkede inaniyorumki yarinlar daha güzel olacak.

    saygilarimla

  25. Yazan:Bulent Tarih: May 15, 2010 | Reply

    Merhaba,

    Yillar once bir yazi okumustum. Yazarinin adina dikkat etmemistim. Olay Antakya civarinda musluman bir koyde yasayan ermeni asilli bir kisiyle ilgiliydi. Sunnetsiz oldugu icin koyluler buna saldirmis bu da tutup sunnet kismini kesip kaldirip atmis saldiranlarin uzerine.

    Ben bir milliyetci olarak buyudum. Ve o yazi hayatimda ilk kez sarsilarak titreyerek icinde bulundgum ruh halinin cok ciddi yanlislari olabilecegini hissettirmisti bana. Ilk kez kafamdaki semalarin kurbanlariyla yuzlesmistim. Ilk kez alttan altta delice bir korkunun besledigi kinimin nesnesiyle gozgoze gelmis ve beni ve dusmanimi sarmalayan bir dongude yanlis bir seyler oldugunu anlamistim.

    Aklima geldikce urperiyorum hala. Yillarca sinsi, yilansi, tek bildigi bizi icten yikmak olan Ermenilerin de benim le ayni (% de 100 ) insanlar oldugunun farkina varmistim. Ancak sancili ve sarsici olan o yaziyla ben birdenbire kendimi bu insanlarin yenilgilerinde buldum. Yazinin gucu kendimi soz konusu kurbanla ozdeslestirmeme neden olmustu. Birden bire kurban ben olmustum artik. Asagilanan, korkutulan, otekilestirilen, ve yok edilmek istenen. Yok olmak degildi aci olan o noktada. Daha kotusu kotu bilinmek, hic olmadiginiz sekilde yansitilmak yok olmaktan beterdi.

    Oysa insan dedigimiz varlik ozunde o kadar ayni ki, o kadar birbiri ki…

    O yazi Hrant Dink e aitti. Ve ben beni cok sarsan bu yazinin ona ait oldugunu yillar sonra tesadufen ogrendim. O yazida hissettiklerim Hrant Dinkin delik ayakkabilariyla hickiriklara donustu. Tum dusmanliklarimdan kinimden oturu delice pisman oldum, uzuntumun sinirlarini anlatamam. Ben Hranti cok sevmistim, hemde onu hic tanimadan. O icimdeki aguyla yuzlesmeme yardimci olmustu.

    Ben hala milliyetciyim. Turklerin ermenilerden ustun olduguna inanan bir milliyetci degil. Yurtseverlik olarak Hrantin da kalbinde en az benim kadar yeri olan bir baglilik bu. Ve ben bu duygunun sadece bende bizde olabilecegini sanarak ne kadar yanilmisim. Simdi hala ulusuma ait oldugum icin gururluyum. Ama biliyorum ki bir millete ait olmaktan cok daha onemli bir sey var. O da insanlik ailesine mensup olabilmek.

    Burada yazan Hulya hanim ve Turk milletini hirsizlikla barbarlikla suclayan diger yazar bu anlamda bir madalyonun iki farkli yuzu gibi.

    Bu yazilanalri anliyorum aslinda. Kendimden biliyorum ki bu ulkede kinler gecmiste cekilen acilarla mesru kilinirlar. Hangimiz aci cekmedik gecmiste. Ve gecmiste cektigimiz acilarimiz bugun Turkleri de Ermenileri de prangaliyor. Konusurken bu acilan bogazimizdaki prangasinin farkina bile varamiyoruz. Dusmanlikalrimzidan utanmiyoruz da cunku onlari yasadigimiz acilarla aklayabiliyor yikayip tertemiz edebiliyoruz kendimizce.

    Oysa dusmanlik gecmisin acilarina ekildiginde kolayca serpilir evet, ama onun serpilmesi hepimizi mahkum ediyor. Uc gunluk dunya da hayati birbirimize zehir ediyoruz. Yazik degil mi…

    Ben ulkemi seviyorum. Ama bir ermeni genelkurmay baskanim olabilseydi, bir yahudi ekonomi bakanim ya da tum ekonomi=yahudi sablonlarini yerle bir edecek sekilde boks yahudi bir boks sampiyonu cikarabilseydi ulkem ben bu ulkeyi cok daha fazla severdim. Ben bu ulkedeki her bireyin ait olmaktan onur duydugu bir devletin mensubu olmaktan cok daha buyuk mutluluk duyardim.

    Sevgili dostlar bizim duymaya ihtiyacimiz var. Benim gibi milyonalrca insan var bu ulkede. Eger onlar, Hrant in “biz bu ulkeyi istiyoruz ama bolmek ciinden degil gomulmek icin” sozunu duyabilseydi inanin bana bambaska bir ulkede yasiyor olurduk.

    Sizi seviyorum…

  26. Yazan:özlem Tarih: May 16, 2010 | Reply

    Bülent bey,
    yazdıklarınız ne kadar umut verici. Değişebilmek bazen çok inanılmaz bir masal gibi geliyor insana. Malum ben 20 yıldır hiç değişmedim diye övünen insanların arasında yaşıyoruz çoğumuz. Değişmek çoğu zaman küfür gibi kullanılıyor dostlar arasında. Ben değiştim diyebilmek bunu yüksek sesle ifade etmek büyük bir manevi kuvvet istiyor. Ve çok sıhhatlı bir şey aslında.
    Ben sizi bu kadar etkileyen o yazıyı çok merak ettim. Halen elinizde varsa paylasmanız mümkün mü acaba?
    Garabet Bey,
    Hülya Hanım ın yorumunun fikir özgürlüğü ile alakası yoktu. Okumamış olablirisiniz, uslu durun dişlerimizi söker silah yapar vs. diye giden bir yazının ne fikirle ne baska bir seyle alakası olabilir.Hatta bir kadın nasıl böyle bir dille yazabilir ona da hayret ediyorum. O yüzden ötekileştirmek falan söz konusu değil müsterih olun.
    selamlar…

  27. Yazan:MY Tarih: May 16, 2010 | Reply

    Sevgili Güzel insanlar,
    Derin Düsünce’den bir çay servisi. çaylarimiz sanaldir ama ask-i muhabbetimiz hakikidir 🙂

    çaylar

    ALLAH bu memlekete bir daha 1915’ler, 1938’ler, … 1980’ler yasatmasin. insanligimizi bize unutturmasin.

  28. Yazan:Sarkis Çizmeci Tarih: May 16, 2010 | Reply

    Cemile hanıma yaptığı bu söyleşiden dolayı tebrik ve teşekkürler.Sayın Garabet Urunöz yazıyı bir hüzün ve duygu sağanağı içinde okudum.Bu kendi ülkemizde bizim yaşantımız ve acı realitemizdir.Bu ülkede herşeyi serbestçe konuşup tartışabileceğimiz ,insan onuruna aykırı,insanlık dışı yapılmış, yapılacak(!!!) her olayı hep birlikte lanetliyeceğimiz özgür günler umuduyla

  29. Yazan:aziz yılmaz Tarih: May 16, 2010 | Reply

    Bülent bey,

    İnsan yaşamı boyunca çeşitli yol ayrımları ile karşılaşır.Daha önce geçmediğimiz bir yolda yürümeye benzer bu.Sadece yürürüz(ya da yürüdüğümüzü sanırız)yürümekte olduğumuz belki öncekilere göre tanıdık gelir,biraz benzer gibidir.Fakat bu benzerlik sadece bu deyimi önceden yaşamış olmamızla alakalı gibidir.Kayalık,engebeli ya da çamurlu veya toprak;bir düzlük,bir kumsal,belki dik bir yokuş…Dar ve ferah ya da daracık bir patika…Gece veya gündüz,karanlık veya aydınlıkta yürümüşüzdür belki.Fazlası değildir,şekilden ibaret bir ayrıntıdan öte bir şey ifade etmemiştir bizim için.İçinde mana barındırmadığından değildir bu,bizim henüz o manayı keşfedememiş olmamızdadır işin sırrı.Ve o keşfin gerçekleşeceği ana değin bütün yollar bizim için benzerdir.Ta ki haber vermeksizin apansız karşımıza çıkıp dikilene kadar!

    İşte öyle anlar vardır kıskıvrak yakalandığımız.Bilincimize sıradan birer ayrıntı gibi duran şekillerin ruhumuzda bir mana kıpıtısı çaktığı andır o.Belki katettiğimiz onca yoldan çok da farklı bir şey yoktur görünürde.Her şey yerli yerinde duruyordur ve hep vardır.Değişmekte olan şey o an yaşanan farkındalıktır sadece.

    Ne mutlu size ki o farkındalığı erişebilmişsiniz.Bir sebep doğmuş,önünüze bir kavşak çıkmış ve duygularınızı,hislerinizi,düşüncelerinizi yeniden sorgulatma şansı vermiş size.

    Çok çok teşekkür ediyorum duygu dolu,dokunaklı bu güzel yazınız için.İnanın bir an kalemimden dökülmüş gibi hisettim.

    Darısı hepimizin başına.

    Sevgilerimle.

  30. Yazan:Hüseyin Orhan Tarih: May 16, 2010 | Reply

    Irkçılığı kim destekler. Cavabı belli olan bu soruya ben biraz farklı bir yorumla yada eleştiri ile cevap versem bilmem kızanlar olurmu? Olur sanırım ama ben yine de cevap vereceğim. Sakın sanmayın ırkçılığa karşı çıkanlarla yada ırkçılığı destekleyenlerle aynı görüşteyim. Çeşitli kitaplarda ve çeşitli internet sayfalarında bir ırkçılık karşıtlığıdır gidiyor. Herkes birşeyler yazıyor. Benim karşı olduğum bu ırkçılık karşıtlığı maskesi altında Türk toplumuna yapılan saldırıdır. Bu ırkçılık karşıtlığı altında Osmanlı toprakları içerisinde yaşayan Türklere yapılanlar hiç konuşulmuyor ve yazılmıyor. Hep ermenilerin nasıl öldürüldüğü yada katledildiği çok abartılı ve bizzat ermeniler tarafından katledilen Türklerin fotoğrafları kullanılarak da deliller gösteriliyor. Oysa gerçekler çok farklı. Yukarıdaki yazıda ne denmiş. Osmanlı ordusu devşirme. Bunu çoğu insan biliyor ve bu neyi değiştirir yada kanıtlar. Ben söyleyeyim. Türklerin ırk ayrımı yapmadığını gösterir. Osmanlı padişahları Türk değilmiş. Bunu da biliyoruz ama ermeni olmadıklarını ve çeşitli ülke prensleri ile padişahların evlendiklerini çok iyi biliyoruz. Tıpkı diğer krallıklarda olduğu gibi. Osmanlı ordusunda birçok zanaatkar ve sanatçı, üst düzey yönetici ermeni rum vb. olduğunu da biliyoruz ve bu neyi değiştirir yada kanıtlar. Neyi mi? Türk toplumunun ırkçı olmadığını ve bütün milletlerle barış içinde yaşayabilen bir toplum yada millet olduğunu gösterir. Peki ya ermenistan? Ne kadar Türk var orada? Kaç sanatçı ve üst düzey yönetici var ermenistanda? Peki ermeniler ile Türkler yıllarca kardeşçe yaşarken ne oldu da bir sorun yaşandı? Sizce ermeniler katledildi? Aslında katliam yapan, ayaklanan, köy basan hep ermenilerdi. Neden çarpıtarak asıl ırkçılığı sizler yapıyorsunuz? ermeniler ve diğer milletler tarafından katledilen Türk ve Müslüman sayısı ne kadar biliyor musunuz? Balkanlardan Anadoluya göç edenlerin sayısı ve bunların çektikleri çileleri biliyor musunuz? Peki Kafkaslardan kaçmak zorunda olanların sayısını biliyor musunuz? Ya kıbrıstsa olanlar hakkında bilginiz var mı? Maden ermeniler mazlum öyleyse o diktikleri soykırım anıtında neden katlettikleri Türklere ait (örneğin sünnetli Türk çocukları) resimleri kullanıyorlar. Madem masumlar o zaman neden Rus ressama ait o kafatası portresini sanki gerçekmiş gibi kullanıyorlar? Atatürkün önünde iki adet köpek yavrusu ile çekilmiş o fotoğrafı alıp köpekleri fotomontajla çıkartıp yerine iki adet çocuk cesdi resmini neden koydular? Bu ve benzeri o kadar çok hileli belgeler varki burada onları yazmak çok zaman alır. Asıl ve en önemlisi madem dürüst ve masumlar öyleyse neden tarihçiler yerine meclislerde karar aldırıp ve bence en önemlisi Türklerin kendilerini savunmalarını ve somut deliller ile bunun bir iftira ve yalan olduğunu ispat etmelerini engelleyen yasalar çıkartmalarıdır. Eğer ermeniler kendilerinden emin olsalar bu gayri ahlaki yola başvurmazlardı. Tam tersine ellerindeki kesin deliller ile oturup bunu müzakere ederlerdi. Suçlu suçu kanıtlanana kadar masumdur ve kendini savunması için de gerekli kolaylokar gösterilir. Oysa ermeni iftirasında bunun tam tersi yapılmaktadır. İşte asıl ırkçılık budur. Neden mi? Sorunu cavabı yazdıklarımda var anlayan için ama anlamayanlar için yazayım. İftiraları ile Türk toplumuna saldırmak ile asıl ırkçılığı yapanlar bu saldırganlardır ve bunu sırf Türk ve Müslümanlara düşman oldukları için yapmaktadırlar.

  31. Yazan:semsettin bahcekapili Tarih: May 17, 2010 | Reply

    sayin garabet beyin yerine koydum kendimi…almanya da 40 yildir yasadigim ayrimciligi düsündüm..cocuklarini ve cocuklarimi düsündüm…gizli sakli öteki olmanin hissetdirilmesi duygusu isler insanin yüregine ,yaptigin isle degil aidiyetinle liyakat ölcegine konursun cokca zulum baska nasil olur,biz övünürüz cesitli milletleri barindiran imparatorlugun mirascisiyiz diye, yasamin gercegi baska söyler, sorulara yanit veremezsiniz..cilelerin konservesi bozulmadan acilir masaya zaman üstü ,insanliginizdan utanirsiniz icinize akitirsiniz gözyasinizi ve zor seymis insan olmak allahim diyesiniz gelir.

  32. Yazan:durhat Tarih: May 17, 2010 | Reply

    @Hüseyin Orhan,

    IRKÇILIK NEDİR BİLİYOR MUSUNUZ?
    şu anda tam da yaptığınız şeydir.tarife hiç gerek yok.yazınızı okuyan herkes ırkçılık hakkında ortalama bir fikir sahibi olabilir bence.

  33. Yazan:sarkis kabak Tarih: May 17, 2010 | Reply

    sevgili kardesim garo. urdunden sevgilerimi ve saygilrimi iletiyorum ailene ve tum sevgiden yolu gecenlere,
    bir solukta okudum dusuncelerini turkiyede ermeni olmak.agzina saglik neguzelde ermeni olmanin sikintilarini dile getirmissin,
    cemile hanimada tesekur ederim.
    bizim gozumuzle bakmaya calistigi icin
    basarilarinizin devami dilegiyle
    sarkis

  34. Yazan:Puzant Tarih: May 17, 2010 | Reply

    Sevgili Garabet’i 2008 senesinin sonlarinda, tesadüfen Tophanede’ki sergide, Ressam Saroyan için düzenlenen expozisyonunda tanisma firsatim oldu ve kishiligi ile çok etkilendim. Bu anadolu çocugunun Malatyadan ufak yashta Istanbul’a gelip Tuzla’daki Armen kampinda ve yetimhanede Ermeni kökenlerine kavushup bu güne kadar bu kishiligini koruyor olmasi benim için çok olagan üstü bir durum. Nitekim, kendisini bütün bu anilarinla dinlerken bir an onun hislerine kapilip hiçbir zaman ayak basmadigim ve Dedelerimin dogup, büyüdügü Arapkir/Malatya’da kendimi donuk gözlerimin etkinligi altinda sanki bir filim makarasi gibi sergilendi ve içim ürperti ve aci ile doldu. Urartular’dan tutun 2700 senelik tarihi ile dogu anadoluda ve çevresinde kültür, sanatsal, mimari ve sosyal yashami ile topragina baglanmish bu ulusun irk ve din ayrimi nedeniyle 1915 senesinde tehcir’e ugrayip tamamen yok olmasi insanlik açisindan ahvam verici bir durum. Nice Garabet’ler, aileleri ile zorunlu ve zorla devshirmeye teshvik edilip kishiliklerini kaybetmesi ne hüzün ve istirapli bir gerçek!! Hepimiz bu memleketin yurtashlari, vatanseverçocuklariyiz ve bunu huzur ve ayricalik görmeksizin beraberce el ele verip aydin kishiler olarak yashamaliyiz. Allahimdan en bashta dilegim düshmanliklara, kalp kirici yorumlara son verip beraberce sulh içinde memleketimizin hayiri için çaliship ileri gitmemizi temenni ediyorum. Puzant

  35. Yazan:Natali Serkiyan Tarih: May 18, 2010 | Reply

    Evet Türkiye’de Ermeni olmak zor ama çok da güzel ben Ermeni olmamla ilgili bu zamana kadar hiç bir sorun yaşamadım bundan sonra da yaşamayacağımı umuyorum bu güzel söyleşi için teşekkürler.

  36. Yazan:necdet oğuz Tarih: May 18, 2010 | Reply

    Sevgili insan kardeşlerim,ben sizi Türk,Kürt,Ermeni,Fransız,Alman olduğunuz için değil,insan olduğunuz için seviyorum.Ben Türküm,Ermeni kardeşlerime yapılanlardan,bir Türk olarak duyduğum acı,bir insan olarak duyduğum acının iki katıdır.Böylece ben herhangi bir insandan üç kat daha fazla vicdani yük altında bulunuyorum.Benim bir çok Ermeni dostum oldu.Onların her biri özverili,dürüst ve güvenilir dostlardı.Onlarında beni sevdiklerini düşünüyorum.Ama onlar da beni insan sıfatımla seviyorlar.Ben bir mağdur halk olarak Ermeni halkını da seviyorum.Dilerim bir daha asla böyle aşağılık belaların yaşanmayacağı ortak bir gelecekte birlikte kardeşçe yaşarız.

  37. Yazan:Hüseyin Orhan Tarih: May 20, 2010 | Reply

    @dorhat
    Eğer Türk’e söversen aşağılarsan ırkçı değil, ama Türke saldırılarır onu küçük görürsen ırkçı değilsin. Bu sdaldırların eden tek taraflı olduğunu sorarsan ırkçısın. İlginç bir yaklaşım. Türk asla kendini savunmayacak, teslim olacak. Kusura bakmayın sizin iyi niyetinizden emin değilim.

  38. Yazan:durhat Tarih: May 20, 2010 | Reply

    hüseyin bey ne sövmesi,hayırdır?
    ben sadece diyorum ki tartışırken bu bir ırk,adiyet vs üzerinden yapılmamalı.

    siz ne yapıyorsunuz,”siz/onlar ve biz”meselesine kaptırmış gidiyorsunuz.

    ben de diyorum ki her şey bu kadar siyah beyaz değil.sonuçta iyilik de kötülük de insana mahsus…ermeni de suç işleyebilir,türk de,kürt de!neden bunu bir türlü anlamak istemiyorsunuz?

    kötü niyetli demişsiniz benim için.peki araya ırk,soy,sop vs koymadan tarafsızca konuşmak kötü niyet midir?

    siz benim niyetimi okumayı bırakın da şu taraf psikolojisinden acilen kurtulmaya bakın.yoksa hem boş konuşmaya devam eder hem de ruhsal psikolojinize zarar verirsiniz.

    hem bu mantıkla nereye kadar ya?çekilen bunca acı yetmedi mi?bakın yukarıda ermeni vatandaşlardan gelen yorumlar var,bakın bakalım bir tanesi sizinkiyle benzeşiyor mu?peki ermenilerden hiç mi yakınını kaybeden,acı çeken olmadı?ama sizin gibi hiç biri”siz-biz”diyerek işi kutuplaşmaya götürme gereği duymuş değil.bu kör öfke ve nefret kimseye bir şey kazandırmaz,bunu öğrenin artık.

  39. Yazan:Feyza Tarih: May 20, 2010 | Reply

    Benim bugüne kadar hiçbir Ermeni ile konuşup dertelerini dinleme fırsatım olmadı.(Ya da Ermeni kimliğini saklamayacak cesareti gösterebilmiş bir Ermeni diyeyim.) Bu yüzden Garabet Beyin anlattıklarını dinlediğimde yüreğim derinden burkuldu. Aynı yürek burkuntusunu Nahcevan’da bir akadaşımın annesinin anlattıklarını dinlediğimde de hissetmiştim. Ermenilerle olan savaşta yaşadıklarını anlattığında, Ermenistan Azerbaycan’dan gelen gazı ve elektiriği kesitiği günlerde, soğuk kış günlerinde nasıl günde bir saatliğine verilen elektirikle ısınmaya çalıştıklarını ve bir gün evdeki tüm yorganlara sarılıp ısınmaya çalışırken yüreğinin donmaya başladığını hissedişini, babaannesinin savaş esnasında ermenilerin tecavüzünden korunması için eline bir benzin bidonu verdiğini ve köye saldırdıklarında ilk işinin evin etrafına o benzini döküp kendilerini yakmak olması gerektiğini söyleyişini, dayısının, bir ermeninin yere bir kafa çizip oğluna bu kafayı görüyormusun, bu gözleri, işte bu türk kafası, bir türk gördüğünde gözlerini böyle oy diyerek yerde temsili gözü oyduğunu anlattığını ve Ermenilerin savaş hazırlığı yaptığı için az maaşa(Lise tarih öğretmeniydi ve 150-200 dolar alıyordu)kanaat getirdiklerini ve Nahcevan’da yaşanan fakirliği, Ermenistan’ın Azerbaycan’a Türkler’in geçişini yasaklaması sebebiyle yıllardır yakınlarını görmediklerini gördüğümde de aynı iç burukluğunu tecrübe etmiştim.
    Tüm bunları dinlemiş olmaktan mıdır, yoksa Türkiye’de Ermeni Katliamı adlı kitaplara olan aşınalığımdan mıdır bilmem Ermenilere karşı içimde bir kırgınlık vardı açıkcası. Bu yüzden sizin gibi sağduylu Türkiyeli’lerin sesi daha gür çıkmalı Garabet Bey. Size ve bize bu fırsatı verdiği için Cemile Hanım’a da minnettarız. Allah Razı olsun.
    Ama bu sorunlar nasıl çözülecek, bu nereye kadar böyle gidecek noktasında yukarıdaki yorumları pek yeterli bulmadığımı söyleyebilirim. Sayın Hüseyin Orhan’ın işaret ettiği gibi bu olay üzerinden Türk düşmanlığının yaygınlaştırılmaya çalışılması ve tek taraflı yorumlarla Türk’lerin tahkir edilmesine en başta karşı çıkması gerekenler Ermenilerdir diye düşünüyorum. Tabiiki Türklerinde hatalarını kabul edip telafi girişimlerinde bulunması gerek. Sonuçta Özlem hanımın dediği gibi hiçbir milletin tarihi sütten çıkmış ak kaşık değil. Bu iki taraflı sağduyu ile olumlu sonuca varılabilir. Yoksa Amerikan yapımı Ararat gibi filmlerle Türklerin dünyaya hamile kadınların karınlarını deşip bebeklerini çıkartan ve tecavüz eden insanlar olarak gösterilmesi(işin garibi bize yıllarca Ermenilerin bunu yaptığı söylendi), yada Fransa gibi kanlı ve sömürgeci bir tarihe sahip olan ve şimdilerde dünyaya bizim üzerimizden ne kadar insancıl ve adil olduklarını göstererek siyasi rant peşinde koşan meclislerinin kararları ve kınamaları ne de diğer ülkelerin kalleşçe ve uyanıkça girişimleri Türkiyeli Türklere ve Türkiye’li Ermeniler’e bir fayda sağlamayacaktır. Bu yüzden umarım herkes biraz daha uyanık, sağduyulu ve adilane bir şekilde bu duruma son vermek için elinden geleni yapar. Tekrar teşekkiürler Garabet Bey, sağduyunuz ve iyiliğiniz için, bende sizi ve sizin gibi mert ve onurlu Ermenileri seviyorum..

  40. Yazan:Verda Tarih: May 26, 2010 | Reply

    Huseyin beyin tarafsiz olarak 1886-1888, 1915 tarihleri ile ilgili kitaplari okumasini oneririm. Bir de sunu sormak isterdim: Huseyin bey, dedelerini, ninelerini, amcalarini, dayilarini, teyze ve halalarini gormus mu. Onlarin sevgi ve sefkatinew vakif olmus mu kucukken?? Ermenilerin cogunun bu sansi olmamis. Nedenini aciklamama gerek yok sanirim. Anlamak icin cok zeki olmak gerekmiyor Huseyin bey!!

  41. Yazan:migirdic Tarih: May 27, 2010 | Reply

    Garo’cugum gercekten cok guzel bir yazi ,iki defa okudum ve gozlerim doldu ,senelerdir tanirim seni ama bugun cok daha iyi tanidim.Tesekurler

  42. Yazan:çetin yavuz Tarih: May 27, 2010 | Reply

    Tamam tüm bu duygusallıklar doğru ama işi bu kadar da zavallı falan durumuna düşürmek de doğru değil sanırım. Elbette insanlar çok acılar çekti bu ülkede. Müslümanları hatırlayın bir de. Mesela dedem Burdur’da ilk gittiği nurcu sohbetinde -dikkat edin bir arkadaşının çağırdığı ve ilk kez gittiği- sohbet basılıyor ve polis hapse atıyor. Yani siyasi bir çok olay var bildiğimiz. Bu acılar sadece Ermenilere ait değil dindar müslümanlar, kürtler ve diğer bir çok azınlık da bu tür eziyetler görmüştür. Lütfen düşünürken yelpazeyi geniş tutalım. Elbette televizyonda Apoya ermeni dölü diyen bir spikeri duyan çocuğunuza ne diyeceğini bilemiyorsunuz. Ama çocuğuna ekmek götüremeyen, hastaneye götüremeyen insan kadar da acı değil sizin durumunuz. Hatta onun yanında hiçbişey. Devletin işe almaması da öyle önemli bir durum değil yakın zamana kadar dindarlar da devlet kademelerine gelemiyordu. Neyse lütfen ajitasyona kaçmayalım. Nuri Pakdil Ustanın lafıyla bitirelim “acılar eşkenardır hepimize”.

  43. Yazan:çetin yavuz Tarih: May 27, 2010 | Reply

    Ayrıca unuttuğum bir de Melamiler, Bektaşilerden bahsedeyim. Kısa bir araştırma yapın Balkanlara giden -kaçan- şeyhleri. Onların durumlarını. Niye ülkelerini terkettiklerini. Dikkat edin Ermenilerden bahsetmiyorum. Ülkelerinin terkeden melami, bektaşi şeyhleri ve müritlerinden bahsediyorum. Kominist sisitemlerde ezilen din öğrenmesi namaz kılması yasaklanan müslümanlardan lütfen burları da düşünün.

  44. Yazan:cb Tarih: May 27, 2010 | Reply

    cetin bey,

    emin olun bizlerde ajitasyonda ermeni eritip, ermeniler dışında kalanların çektikleri zulmü görmezden geliyoruz,hem ben hem de Derin Düşün ayrıca tüm yorumcular (!) umarım sahip olduğunuz bu geniş yelpazeniz sizi biraz serinletip, akıl verici yorumlar düşmenize engel olur.

  45. Yazan:MY Tarih: May 27, 2010 | Reply

    çetin bey, bir noktada haklisiniz, acilarin üzerine bir mazlum kiligi kurmak yanlis. Ama Türkiye Ermenileri bu konuda çok duyarli ve dikkatli. Diaspora Ermenilerinin tak aksi. Fransa’da yasadigim için ikisi arasindaki farki çok iyi görüyorum. Ama mazlum kimligi olmasin, bölücülük olmasin diye susmak mi gerekir?

    Kol kirilsin yen içinde derken kol kangren olmus. Ülkenin ordunu yöneten komutanlar Gazantepli kizlarin basörtüsü bahane edip ülkemizi isgal etmeye yelteniyor, daha kaç yil geçti üzerinden, unuttunuz mu Yasar Büyükanit’in yaptigi 27 Nisan eskiyaligini?

    Bu acilari kalbimize gömdügümüz için yeni kusaklarin hiç bir seyden haberi yok, 10 yilda bir sifirdan basliyoruz. Ermeni arkadaslarimiz konustukça kimi okurlarimiz “aa valla bilmiyorduk” diyorlar. Zira memlekette özgür basin yok. Milli egitim ise Kemalist beyin yikama makinesi!

    Tesettür yüzünden hayati kayan dostlarimiz konusunca da sasiriyor kimileri. “Bu isin buralara vardigini bilmiyorduk” diyorlar.

    Türkiye çok büyük bir ülke, eski ya da yeni bütün zulümler konuslmali ki artik TEK BiR HALK ve TEK BiR ViCDAN gibi davranmayi ögrenelim. Elimizle insaa ettigimiz kurumlar bize eziyet etmesin.

    Zalimleri rezil etmekten baska yolu var mi bunun?

  46. Yazan:aziz yılmaz Tarih: May 27, 2010 | Reply

    Çetin bey afedersiniz ama hangi duygusallıktan sözediyorsunuz?Ne demek “zavallı gösterme”,insanlar burada onurluca haklarını arıyorlar,kimsenin kimseye kendisini acındırmak gibi bir maksadı yok.Ama siz yazıyı okumadan keremeti kendinden menkul savunma modlarına geçmişseniz bir şey diyemem.

    Yazıyı okumdadığınızı düşünüyorum çünkü okusaydınız sınırlı imkanları bile kendilerine çok görülerek dışlanan insanların feryadına bu yakışıksız cümlelerle başlamazdınız.Üstelik anlatılanlar oldukça taze,yani 1915 ve öncesine ait tarihle ilgili değil.Düşünün öyle bir düşmanlık tohumu ekilmiş ki insanlar mezarlarına bile sahip çıkamayacak duruma gelmiş.Şimdi sorarım size bu ayrımcılığa,dışlanmışlığa karşı olmanın,yapılan insanlık suçların ortaya çıkarmanın rahatsız edici yanı nedir.

    Evet sizin söylemenize gerek kalmadan ermenilerin dışında da kürtlerin,müslümanların,alevilerin türlü baskılara uğradığı biliniyor.Bakın siz de ne güzel bundan örnekler vermişsiniz.İyi de “bir sizden,bir bizden”deyip geçmeli miyiz sizce.Yani bu şekilde ödeşmiş mi oluyoruz nedir Allah aşkına!

    Çıkın bu anlattıklarınızı daha geniş yazın,paylaşın.Bu tür insanlık suçlarının bu kara lekelerin bir kez daha yaşanmaması için siz de bir tuğla koyun.İnsanlık da,müslümanlık da bunu gerektirir.Yoksa her insanlık ayıbını ötekiyle eşleştirerek,yarıştırarak halının altına süpürerek bir yere varamayız.

    Kısacası ermenilere düşmanlık besleyerek haklarını gasp edenlerle,kürtleri inkar edenlerin,alevileri inançlarından yoksun bırakarak dışlayanların,başörtüsünden ötürü genç kadın ve kızlarımızı okul kapılarında aşağılayarak geleceklerine ipotek koyanların zihniyet aynı zihniyettir.Biri ne diğerini aklar ne de meşru gösterir.Zulüm her nereden gelmiş ve her kime uygulanmışsa ayıptır,günahtır,suçtur…Bu böyle biline.

  47. Yazan:özlem Tarih: May 27, 2010 | Reply

    Çetin Bey,
    sizi bu kadar da rahatsız edip ajitasyon yapmayalım falan dedirten şey nedir ben anlamıyorum. bir insanın bir yere girimediğinde acından ölüp ölmemesi meselesi değildir tüm sorun. Sadece işkembemiz için yaşamayız bu dünyada. 28 şubat öncesi bir kuşaktım. itiş kakış üniversite mezunu oldum.Ama bugün bir başörtülü insanın bir kapıdan çevrildiğini her duyduğumda canım yanar. Öfkelenirim onurum kırılır. Açlıktan ölmek gerekmez insan olarak, eşrefi mahlukat olarak kendimize saygımızdan ötürüdür aşağılanmayı kabul etmememiz.
    Bu yüzyılın başında bu ülkede 1,5 milyon ermeni yaşardı. Bu ülke nüfusunun %13- ile 15 ine tekabül ederdi. Bugün 70 milyonluk ülkede 60 bin kadar sayıları var. Yani binde bir. Bu ülkede son kalan bir ermeni köyü ile övünüyoruz dünyaya 200-300 nüfusu kalmış. Bu son kalan binde bir insan grubu mezarı için dahi zaman zaman yer bulamamışsa bu küçümsenecek bir acı değildir. Türkiye’den trakyaya kaçan melami bektaşi şeyhleri onların acılarını azaltmaz. herkes kendi acısını yaşar bilir.
    İnsanların kendilerine ifade etmelerine, acılarını paylaşmasına ajitasyon denmesi
    en kızdığım şey. yıllarca ben bunu başörtüsü yasağı ile ilgili yazdığım çoğu yazıda yaşadım.
    Umarım bir gün siz de farklı bir sebeple yaşamazsınız.
    saygılarımla.

  48. Yazan:aziz yılmaz Tarih: May 27, 2010 | Reply

    bir insanın bir yere girimediğinde acından ölüp ölmemesi meselesi değildir tüm sorun. Sadece işkembemiz için yaşamayız bu dünyada. 28 şubat öncesi bir kuşaktım. itiş kakış üniversite mezunu oldum.Ama bugün bir başörtülü insanın bir kapıdan çevrildiğini her duyduğumda canım yanar. Öfkelenirim onurum kırılır. Açlıktan ölmek gerekmez insan olarak, eşrefi mahlukat olarak kendimize saygımızdan ötürüdür aşağılanmayı kabul etmememiz.(özlem)

    Budur işte.Anlayamıyorum bunu anlayabilmek bu kadar mı zor.

    Onun için bu acı hepimizin.Başkalarının acılarıyla acılanabiliyor,zulüm karşısında içimiz acıyabiliyorsa yeneceğiz tüm kötülükleri,insanın insana zulmünü.

    Eğer vicdanlarımızı aidiyet duygularımızdan kurtarabilirsek bunu bir gün başaracağız.

  49. Yazan:çetin yavuz Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Tamam hepiniz haklısınız ama şunu gözden uzak tutmayalım bu sitede bile bazı düşüncelerinizi söyleyemezsiniz söyletmezler. Biz hep şuna alışmışız bir örnek vereceğim Humeyni’yi anma günü yaparız tüm metinler Humeyniye övgüler düzer vb. gibi. Bediüzzaman programı yaparız Bediüzzamana övgüler övgüler. Ama ne zaman ki gerçekleri söyleriz. Yani hakikati işte o zaman gerçekten insandan bahsedebiliriz. Acının edebiyatını yaparak birşey olmaz. Ne zaman ki bu acıların sebeplerini anlamaya çalışırsak ve yalakalığı, yardakçılığı, övgüyü, cemaatçiliği, hizipçiliği bırakıp hakikate teslim olursak artı bir şey koymuş oluruz ortaya. Neyse biraz karışık oldu ama anlatabildim sanırım. Neymiş bu siteye yazı gönderenlerin belli bir birikimi belli bir altyapısı vs. olması lazımmış. Ya kardeşim bize bilgi birikimi değil bize gönülden konuşan yalanın her türlüsünü dikkat edin her türlüsünü diline yaklaştırmayan yazılar gerekli değil mi? Özlem hanım bedduasına, sayın cb ‘nin üstten konuşan aşağılayıcılığına da bir şey demiyorum. iyi günler.

  50. Yazan:çetin yavuz Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Evet eğer bir yazı okuyorsam ve o yazıda yazar hiç kendine kendi tarafına kendi hizbine eleştirel bir söz söylemiyorsa ben o yazıya yazı demem kusura bakmayın.

  51. Yazan:çetin yavuz Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Aziz Bey’e de bir söyleyeceğim var. Ben iş sahibi olamayan başörtülülere okuyamayan başörtülülere acımadım ama ben Üniversite Önlerinde başörtüsü değiştirme kabinlerine girip çıkan kızlara şahit olan hocalarının kesinlikle insan olamayacakları kanaatine vardım o kadar.

  52. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Çetin bey,

    Bugün Filistin’e giden yardım konvoyu hakkında ne yorumlar yapılmış diye baktım. Bazıları şöyle yazmış:
    “Bu dünyada 1 milyar aç insan var, bunlar gidip Filistin’de bir avuç insana yardım ediyor”. Birisi de şöyle yazmış:
    “Neden Filistin’e yardım ediliyor da Darfur’a yardım edilmiyor. Tabi Darfur’da öldürenler Müslüman, öldürülenler Hristiyan o yüzden tabi…”
    Ben bu bakış açısına sahip insanların bu hayatta kimseye bir faydalarının olmadığını ve olamayacağını düşünüyorum. Tecrübeyle sabittir. Bunlar sürekli bu kıyasları yaparlar ve hiçbir zaman davranmazlar… “İnsan” denilen varlık, diğer insanlarla aynı özden oluştuğu için duygusal bir yakınlık içindedir, olmak durumundadur. Hatta bir abimin dediği gibi aracınla bir kedi ezecek olsan üzülürsün, çünkü ruhunun münasebeti var. Milyonlarca insanın acısını hissetmenin altında çapanoğlu aramanın ne anlamı var.
    Söz meclisten dışarı, haksızlık görenin aidiyetini gören ve milliyet filtresinden geçiren insanların “insaniyetlerinin” eksik olduğunu düşünüyorum. Sizi temin ederim ki burada Ermenilerin acısını hisserek yazı yazanların duyarlılığın bir başlangıcı, sonu, sınırı yok. Ama başkalarının acısıyla hemhal olmayı bile filtrelerden geçirenlerin samimiyetleri su götürür. İnsanı insan yapan hisleri olsa gerek.

  53. Yazan:aziz yılmaz Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Acının edebiyatını yaparak birşey olmaz. Ne zaman ki bu acıların sebeplerini anlamaya çalışırsak ve yalakalığı, yardakçılığı, övgüyü, cemaatçiliği, hizipçiliği bırakıp hakikate teslim olursak artı bir şey koymuş oluruz ortaya. Neyse biraz karışık oldu ama anlatabildim sanırım.

    Hiç de karışık değil,gayet net anlatmışsınız.

    Eleştiri aldığınız kimseleri yalaka,yardakçı,hizipçi vs diye itham edip suçlamışsınız bi güzel(!).

    Hakikat ve doğruluk dediğiniz şey eğer buysa size hakikat arayışınızda başarılar dilemek kalıyor.

  54. Yazan:çetin yavuz Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Türkiyenin %99’u insan kelimesinin anlamını bilmez. Zaten bilseydi başımıza bizden olanlar gelsin demezdi. Başımıza bizden olanlar gelsin, biz başkan olalım, biz iyi yerlere gelelim, başörtülüler okusun hepsi aynı yere çıkar. Bu ülkede başka bir şey değil samimiyet eksikliği var. Soruyorum size niye müslümanlar doğayı korumakla ilgilenmezler. Niye doğal deterjan yapalım, doğal tereyağı yapalım demezler. Niye birsürü cami olduğu halde millet caddesine son yılda 2 cami yapılır. Ağacı niye sevmezler. Parkı niye sevmezler. Niye müslümanlar, cemaatler park yapmaz. Niye o kadar yolsuzluk olan devlet kademelerinde çalışanlar bunları anlatmaz. İşte asıl problem budur.
    Paradigma bizden biriyle evlen, cocuğunu iyi okullara gönder iyi olanaklar sağla, iyi bir üniversite kazansın ve iyi bir mesleği olsun yeter. İşte bu paradigmaya sahip burada cevap veren tüm arkadaşlar sizlerle bu iş olmaz. Olur ama bu kadar iyi günler.
    Ekrem Bey filtrelerden geçirmeyelim diyorsunuz.

  55. Yazan:çetin yavuz Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Geçirelim geçirmezsek samimiyetsizliği, çıkarcılığı -masumluğun altında gizlenen- anlayamayız. Elbette yardım insanadır. Müslümana, filistinliye, yahudiye, hristiyana değil insanadır. Nerde bir müslümanın ayağına diken batsa değil nerde bir insanın ayağına diken batsadan yanayız. iyi günler.

  56. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Çetin bey,

    Çok doğru sorgulamalar. Dindar insanlar henüz kendi kimliklerini keşfetmekle meşgul. Ben, kendime müslüman dediğim, bundan 10-15 yıl önceki halime bakıp meğer müşrikmişim, puta-tapanmışım diyorum. Birçok müslüman daha yeni yeni iman getirmeye başlıyor. Din’in kendisinden ne istediğinin farkına varmaya başlıyor. Cami yapacağına okul, hastane yapmasının, yardım kurumları, sivil toplum örgütleri oluşturmasının önemi yeni yeni kafalara dank ediyor. Bunları söylemek, hatta suçlamak lazım tabi, sürece katkısı da olan şeyler.
    Yalnız bu başlık ve yazı altında, suçladığınız kişilerle tamamen tezat teşkil eden sözler aynı zamanda.
    Çünkü, “kendi yandaşını”, “bizden” olanı değil burada “öteki” diye görüleni, müslüman “olmayanı” Hak namına, adalet namına, insanlık namına anlatan insanlar var. Yani sizin eleştirdiğiniz şeyin tam tersini yapan insanlar.
    Bir kafa karışıklığı içinde olduğunuzu düşünüyorum. Belki de yazdıklarınız kendi sorgulamalarınız, kendi iç sesiniz bilmiyorum. Zaten eskiler “ne görüyorsan sende parçası olduğu için görüyorsun” derler. Çok derin söz anlayana…

  57. Yazan:özlem Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Çetin bey ben beddua etmedim. Aslına bakarsanız zaten hayatımda kimseye beddua ettiğimi (fert olarak) hatırlamıyorum. Öyle bir alışkanlığım yok. Amma mesela Gazze katliamı sırasında o katliamı yapan zalimlere toptan beddua etmiş olabilirim. Okuduğunuz şeyleri nasıl okuyorsunuz anlamıyorum. Bir acınızdan bahsettiğinizde karşınızdaki kişinin karşınıza geçip ajitasyon yapmayalım demesi berbat bir psikolojidir. İnşallah bir gün bunu yaşamak zorunda kalmazsınız dedim.Cidden ilk yorumunuzu okuduğumda da bu yazıyı doğru dürüst okumamış bu beyfendi diye düşünmüştüm. Şimdi yorumunuzu okuduğumda da aynı şeyi düşünüyorum. Okuduklarınızı tam okumadan alel acele cevap vereyim psikolojisi ile okuyorsunuz sanırım.

    Acımak ile merhamet farklı şeylerdir. Acımak küçümseme içerir merhamet ise peygamberimizin çok övdüğü kur an da da sıkça bahsedilen bir duygudur. bir insan kalbinde merhamet hissine yer açmamış ise bundan büyük bahtsızlık yoktur zaten.
    Bir insan bir yazıda kendi tarafının hatalarından söz etmiyorsa vs. vs. bunu ne bişçim mantık maç tarafgirliği mi yapıyoruz burda. Size bir point bize bir point. Puanlarını saklamışsın senin acıların gerçek olamaz. Pazarlıkçı yardım merhamet vs. de olamaz zaten. bence asıl sahtelik bu tür bir pazarlıkçılık aramaktadır. hadi sen de günah çıkar ben de senin yaşadığının gerçekliğine inanayım .
    Kaldı ki yazıyı okumamışsınız bile. Garabet bey 1915 meselesine hiç girmemiş kendi kişisel hikayesini ve aile hikayesini anlatmış. Neyi itiraf etmesini bekliyordunuz. çocukken bir türk çocuğunun dondurmasını zorla elinden aldığını mı?

  58. Yazan:çetin yavuz Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Sayın Aziz Bey ben genel konuşuyorum kimseyi şu bu şekilde suçlamıyorum. Elbette Ekrem Bey’in dediği gibi yazdıklarım “kendi sorgulamalarınız, kendi iç sesiniz bilmiyorum”. Evet bu doğrudur. Ben burada Ermeni karşıtlığı falan da yapmıyorum. Sadece kızdığım şu ak ve kara iki taraf değil sorun. Ak’ın içinde kara, kara’nın içinde ak.
    Mesela bir örnek vereyim ben bu sitede Fethullah Hocayı eleştiren bir tek cümle görmedim. Neden sizce. Hadi bana cevap yazan arkadaşlar lütfen bunun nedenini söyleyin bana. İşte bunun cevabını eğer verebilirseniz tamamdır, hallolmuştur. Ama maalesef veremezsiniz.

  59. Yazan:MY Tarih: May 28, 2010 | Reply

    “ben bu sitede Fethullah Hocayı eleştiren bir tek cümle görmedim. Neden sizce. Hadi bana cevap yazan arkadaşlar lütfen bunun nedenini söyleyin bana. İşte bunun cevabını eğer verebilirseniz tamamdır, hallolmuştur” (çy)

    çetin bey su an sitede 1974 yazi ve 28.399 yorum var. Bunlarin hepsini ne zaman okudunuz da böyle kesin bir yargiya vardiniz?

    Sadece KITAP INDIRME sayfasinda 30 kitap var. ortalama 100 sayfadan 3 bin sayfa eder. En az bir yil sürer hepsini okumak.

    ilk yazdiginiz öfkeli yorumlari unutalim, sen-ben davasini birakalim artik. Bizim açigimizi aramak yerine iyi, güzel ve dogru adina ülkemize kazanç saglayacak fikirler üretseniz olmuyor mu?

    elalemin diktigi agaca “yamuk” diyeceginize iki fidan da siz dikseniz elinize mi yapisir?

  60. Yazan:çetin yavuz Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Özlem hanım size bir diyeceğim var. Bir gün Hrant Dink için bir yürüyüş vardı ben de serviste arkadaşlara dedim ki müslümanlar niye katılmıyorlar böyle eylemlere dedim sonuçta ölen insan basbayağı insan. Servistekilerin hepsi bana sen ermeni misin türünde laflar söyledi. Servisteki bir başörtülü arkadaş da sen bunu nasıl söylersin dedi. Kendisinin yakın bir akrabasını Asala öldürmüş. Ben de sustum.

  61. Yazan:çetin yavuz Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Susmamın sebebi ise şu cümleydi “tabi senin çocuğunu Asala öldürseydi böyle konuşmazdın”.

  62. Yazan:özlem Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Müslümanların katılmadığını nereden biliyorsunuz? Bir.
    Servisteki başörtülü arkadaş hata etmiş,çok ayıp etmiş iki.

  63. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Mesela bir örnek vereyim ben bu sitede Fethullah Hocayı eleştiren bir tek cümle görmedim. Neden sizce. Hadi bana cevap yazan arkadaşlar lütfen bunun nedenini söyleyin bana. İşte bunun cevabını eğer verebilirseniz tamamdır, hallolmuştur. Ama maalesef veremezsiniz.

    Bu mantığı kavramakta zorlanıyorum. “Objektiflik”, herkesi eleştirmek değildir. Hepimizin bir dünya görüşü var. Ben, Fethullah hocayı seviyorum, Türkiye’ye kimsenin yapmadığı hizmeti yaptığını ve tertemiz bir nesil yetiştirdiğini düşünüyorum. Benim çapım nedir, haddim nedir ki çıkıp bir hocaefendiyi eleştireyim.
    Ama, Gülen cemaatini de, Zaman gazetesini de, Türkçe olimpiyatlarını da eleştirmiştik bir kısmımız. Bunun amacı da faydalı olmaktan ibaretti. Yoksa, her önüne gelene bir kulp takıp sarakaya alan ekşi sözlük yazarları değiliz. Amacımız bağcıyı dövmek değil, fayda sağlamak.
    Bu, sürekli niyet sorgulayan yorumlardan da oldukça bıkmış durumdayız. Herkese bir şey ispat etmek zorunda değiliz. Zaten burada kurmaya çalıştığımız toplumsal birlik ve kardeşlik fikrini anlayıp buna yorumlarıyla destek olan müdavimlerimiz var. Doğrusu işi gücü eleştirmek olup, hiçbir yapılan hizmeti beğenmeyen insanlardan da bir şey beklemiyoruz. Zaten böyle insanların ne kendilerine, ne de çevrelerine faydası dokunabilir. Bakın, bir Amerikalı müslümanın şu videosunu çok severim. Ne demek istediğimi çok güzel anlatmış:
    http://www.metacafe.com/watch/2899572/the_art_of_complaining_sikayet_etme_sanati/

  64. Yazan:çetin yavuz Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Ne yani yani ben birinci meselemiz zaman gazetesinin abonesini artırmak 1. gazete olmalıyız cümlesini eleştirmemeliyim öyle mi. Bu cümleyi bazılarının İslamın 1. şartı gibi kabul ettiklerini. İslamı yaymak gibi görüyor insanlar bunu. Tamam eleştirmeyeyim. Eleştirmeyeyim. Çünkü bundan 15 yıl kadar önce lise yıllarında seçim gününden bir gün önce eve çağırılıp sabah hoca efendiden gelen bir haberle sabah dış kapının kilitlenmesini de eleştirmemeliyim. Bakın ben hoca efendiyi ne zaman eleştirmeme biliyor musunuz. Bir gün gelir Irak’a gider ve hristiyan diyaloğundan önce Şii ve Sünni İmamlarla görüşür ve oradaki kavgayı durdurmaya çalışırsa. Ya da denize, çevreye zarar vermeyen bir deterjan yapmaları için esnafa haber salarsa. Dediklerimi yaptığı gün buradan özür dileyeceğim. Çünkü iyi işler yapsa da içerisinde insanın kanına dokunan şeyler var. Gizlilik, muhatapsızlık var. Samimiyet yok.

  65. Yazan:aziz yılmaz Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Çetin bey kimsenin sizi ermeni karşıtlığıyla suçladığı yok.Kendi çelişkilerinizden böyle bir sonuca varmışsanız bu kimsenin suçu değil sizin sorununuz.Zira bu tartışmaya dahil olduğunuzdan beri kendi kendinize savrulup duruyorsunuz.Bir noktaya açıklık getirelim derken de işi daha da çıkmaza sokuyorsunuz.

    Bakın nereden nereye getirdiniz.Acıların üstünü kapatalım herkes mağduriyetine razı olsun dediniz,itirazlar gelince yalaka,yardakçı,hizipçi bilmemne diye bir sürü hakarette bulunarak insanları suçladınız. Şahsi veya genel,önünüze gelene bodoslama itham etmek sizce doğru bir davranış mıdır?Akı karayı böyle mi ayıracağız birbirinden.Her neyse,bu yaptığınız bal gibi genellemedir ve sorunlu bir psikolojiye işaret eder.İşin daha da vahimi ise devirdiğiniz çamlar size hatırlatıldıkça,inatlaşarak kendinizi daha çok batırmanız.Acaba konumuzla Fehullah Gülen cemaatinin ne ilgisi var?Yoksa FG Cematinin ermenilerle işbirliği içinde falan olduğunu mu düşünüyorsunuz?Nedir derdiniz açık açık söyleyin de bizler de bilgi sahibi olalım.

    Çelişki ve tutarsızlıklarınız bununla da bitmiyor.Köşeye sıkıştıkça alakasız yerlerden girmeyi adeta marifet sayıyorsunuz.Zira başka bir yorumcuya cevaben yazdığınız bir diğer yorumda işi islama,müslümanlığa getirmişsiniz.İyi hoş da cemi yaptırmakla kendini sınırlayan kesimlere sözde eleştiri getirirken aynı müslümanların ermenilerin uğradığı ayrımcılığa dikkat çekmesinden neden rahatsız oluyorsunuz?Ha,gerçek müslümanlığın ha bire cami yapmak olduğuna inanan insanlar olabilir mi?Evet,mümkündür.Lakin tartıştığınız insanlar camii yaptırma koruma derneğinden falan gelmiyor.Burası bir düşünce platformu,yöneticileri de katılımcıları da sizin benim gibi sade insanlar.Ben mesela site yöneticisi değilim.Müslüman da değilim içiniz rahat olsun.

    Ama ne hikmetse görüşleri size uymayanlar kafadan ya Fethullahçı oluyor ya da fazladan cami yapmakla meşgul şekilci müslüman(!).

    Şimdi tutmuş bir de Fethullah Gülenle ilgili yazılı savunma bekliyorsunuz.Siz kimsiniz ya!Ne için ve kimin adına benden kanıt bekleme hakkına sahip oluyorsunuz.

    Peki ne söylememi bekliyorsunuz?Vallahi bilahi bu cemaatle bir ilişkim yok falan demeyi mi?Bu mu sizin düşünce anlayışınız?

    Ha ile de bir şeyler söylememi çok istiyorsanız söyleyeyim.Siz bu yazıyı okumadınız.Okusaydınız bu kadar saçmalamzdınız.İkincisi FG ile ilgili yazı ve yorumları da okuduğunuzu hiç sanmıyorum,tamamen sallıyorsunuz.Eğer okusaydınız kendinizi bu kadar çelişkiye kaptırmazdınız.Zira bir cümle ceğil cemaati eleştiren sayfalarca yazı var.

    Ben sizden noter tasdikli kanıt falan da istemiyorum.Sadece okuyun.Ve okuduktan sonra da bana yönelttiğiniz alakasız sorgulamada haklı olduğunuz ortaya çıkarsa söz sizden özür dileyeceğim.

    Peki sizin her yanı dökülen önyargılarınız ortaya çıkarsa mertçe çıkıp özür dileyecek misiniz?Hadi görelim bakalım.

  66. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Denize zarar vermeyen “deterjan”…

    Çetin bey,

    Bana bu dünyaya yaptığınız bir katkıyı söyler misiniz? Mesela evinizde topladığınız pilleri ne yapıyorsunuz? Meyva tohumlarını çöpe mi atıyorsunuz? Evinizden hiç ekmek atıyor musunuz? Kağıt, plastik ve metal çöplerinizi evsel atıklarınızdan ayrı tutuyor musunuz?
    Eleştirmek kolay. Eleştiri makamına ulaşabilmek ise hiç o kadar kolay değil.
    Denize zarar vermeyen deterjan konusunda hangi girişimde bulundunuz? Yoksa biraz önce mi geldi aklınıza? Irak’taki kardeş kavgasını önlemek için hangi faaliyette bulundunuz?
    Kime ne faydanız oldu bu güne kadar? İyi eleştiri yaparım mı diyorsunuz. Bu konuda zaten epey kalabalıksınız. İlk gördüğünüz kahveye girin. Bu adamlardan bollukla görürsünüz. Devleti de, milleti de, çevre sorunlarını da 15 dakikada çözer bu arkadaşlar. Sonra da çift okeye dönmeye devam ederler…

  67. Yazan:melike dara günal Tarih: Haz 18, 2010 | Reply

    Sevgili Garabet Orunöz;

    Yazınızdan geriye birkaç damla gözyaşı kaldı… Hikayelerimiz ne kadar da benzer… Röpörtajın tümünü çok beğendim, sanki benimle konuşmuşlar da aynı kelimeleri ben sarf etmişim gibi hissediyorum.
    Yazının bir yerinde Garabet ismi üzerine bir tavrınız var. İsminiz için Galip desek daha münasip olur gibilerinden bir öneriye karşı onurlu davranışınızı okudum. Ermeniyim ve babamın adı da Galip’ti… Gerçekte Galip değildi elbette ama ben bile onu “Galip” olarak tanıdım… Hüzünlüyüm… Bunları şimdi konuşuyor olabilmek geçmişte yaşananalrı geri getirmiyor. Bana ismim dışında birşey söylenilmesini kabullenemezdim gibi geliyor, oysa kabullendiğimiz ne çok şey var, farkında bile değiliz…

    Yüreğinize, ağzınıza-dilinize sağlık, çok güzel olmuş bu röpörtaj…

  68. Yazan:Narod Minasyan Tarih: Tem 2, 2010 | Reply

    Ben bu yazıyı okuyunca nerelere gittim… Sivas Divriği’ne annemin köyü olan Khurnavul’a gittim… 95 sene sonra bulduğum akrabalarımın özlemini tekrar içimde hissettim. Şunu sormak istiyorum madem SÖZDE yaşandı neden ben bunca sene sonra buluyorum ki akrabalarımı? Madem SÖZDE!!! yaşandı ve madem hepimiz bu toprakların insanı isek neden bizler hala ÖTEKİ olarak adlandırılıyoruz?

    Geçmişin ve günümüzde yaşanmaya devam eden birçok olayın acısını hala içimde duyumsuyorum.

    Tekrarlanmaması dileklerimle…

  69. Yazan:caner Tarih: Eki 6, 2010 | Reply

    ne mutlu insanım diyene araki bulasın memlekette

  70. Yazan:Hüseyin Orhan Tarih: Şub 16, 2011 | Reply

    @durhat
    Haklısınız Durhat Bey!
    Dediğiniz gibi 1915’te yaklaşık 13.5 milyon Osmanlı nüfusu vardı. İşte bu doğru ve bu nüfus içerisinde rakamlar çelişmekle beraber ermeni nufusu da vardı. Evet yazdığınız gibi bu ermeni vatandaşların bir kısmı göç ettirildi ve sizin yazdıklarınız kesinlikle ırkçılık değil ve ben soruyorum bu ermeni vatandaşlar neden göç ettirildi? işte bu soru sanırım ırkçılık. sizin yazdıklarınız hiç bir şekilde ırkçılık değil. Ben Samsunda yaşıyorum. Selahiye Mh. İkamet eden bir ermeni asıllı ablamız vardı ve bu ablamız Samsunlu tarafından sevilir, hiç bir şekilde aşağılanmaz ve kendisi ile dalga geçilmezdi. Huzur içinde yaşadı ve ölümü tüm sevenlerini üzdü. Yıllar geçti ve halen hatırlanır ve hatırlayanları bir hüzün kaplar. Evet o bir ermeni asıllı Samsunun ablası ve ninesi idi ve öyle de kalacak ama sürekli bir zorlama 1915 olayları çarpıtması ve bunu yaparkende bir ırkçılık yapmıyoruz sözleri bilmem nasıl yorumlanmalı? bunlara cevap ise ırkçılık… Bilemiyorum buna yorum nasıl yapılır? Örneğin 1915 göçü ile ilgili ben desem ki Merzifondaki o malum okulun bodrumunda saklanan o silahlar neden saklandı? Hemen bana ırkçı yaftası yakıştırılır sanırım. Zaten yazılarda biz Türklere yapılanlar yazılmıyor ve işte bir ırkçı laf daha yazdım. Deseydim ermeniler ezildi işte o zaman kahraman olurdum. Neyse siz ister ırkçı deyin ister demeyin sizin yazdıklarınız düpedüz ırkçılık. Yazdıklarınızın ırkçılık olmaması için gerçekten tarafsızca 1915 olaylarının nedenlerini ve bunun sonucunda ermeni vatandaşlarımızdan ne kadar, Türk vatandaşlarımızdan ne kadar kayıp var bunları objektifçe yazabilmali idiniz. Türk kendisine saldırı olmadığı sürece asla kimseye dokunmaz. Bu hem bizim dini inançlarımız gereği ve hem de Türk örf ve adetleri gereği böyledir ve böyle kalacaktır. Sizler sürekli 1915 olaylarını çarpıttıkça ister istemez tepki görürsünüz. Bu sadece Türk toplumuna has bir duygu değil bütün Dünya milletlerinin yaradılışında vardır. Gidin fransaya ve deyin bakalım siz Cezayirde katliam yaptınız. Diyemezsiniz. Tepki görürsünüz. Gidin abd’ye ve deyin bakalım milyonlarca Kızılderilileri neden katlettiniz. Diyemezsiniz. Peki gidin ermenistana ve neden Karabağı işgal ediyorsunuz. Milyonlarca Azarbeycan Türkü sizin yüzünüzden madur ve binlerce Azarbeycan Türk’ünü neden katlettiniz? Diyemezsiniz. Peki 1915’te Erivanın Nüfus yapısı nasıldı? Bunu biliyor musunuz? İşte bütün bu sorular ırkçılık ama 1915 olaylarını çarpıtarak yazmak ırkçılık değil. Bir Okulda beden dersinde söylenenler ırkçılık (gerçi ben okuduğum okulların ve çevremdeki okulların da hiç birinde böyle bir şey görmedim) ama ermenistanda ilkokulda ders kitaplarında okutulanlar ırkçılık değil. Peki bu nasıl çağdaşlık? Acaba kimin psikolojik sorunları var? Türkiyede ırk ayrımı yoktur. Sadece Türk toplumunu kışkırtan bazı milletler ve bazı sivil toplum kuruluşları, yazarlar, basın vb. vardır. Bütün bu kışkırtmalara karşılık kışkırtanların beklediği ölçüde (münferit olaylar hariç) kesinlikle tasvip edilemeyecek olaylar çok şükür olmamıştır. İnşallah olmaz da.

  71. Yazan:MY Tarih: Şub 17, 2011 | Reply

    Hüseyin Orhan Selam,

    Irkçilik dedigimiz sey geçmisteki Türklere “Biz”, Geçmisteki Ermenilere de “Onlar” dediginiz noktada baslar.

    Bu baglamda, evet, Ermeniler (Ermenistan, Avrupa ve hatta Türkiye’de) irkçilik yapiyorlar. Biz de bunu elestirdik ve elestiriyoruz:

    1915 Özür Dileyerek Değil Acıları Paylaşarak Anılmalı

    Ermenilerden özür dilemek aydın pornosu mu oldu?

    Türküm, Doğruyum, Doğuştan Suçluyum! I’m Sorry.

    Lütfen Derin Düsünce hakkinda önyargili sözler yazmadan önce bu 3 makaleyi okuyunuz.

    Peki siz irkçi misiniz? tam olarak degilsiniz. Ama kemalist egitim sisteminin etkileri var. Mesela su satirlariniz:

    ” Merzifondaki o malum okulun bodrumunda saklanan o silahlar neden saklandı? Hemen bana ırkçı yaftası yakıştırılır sanırım. Zaten yazılarda biz Türklere yapılanlar yazılmıyor ve işte bir ırkçı laf daha yazdım. Deseydim ermeniler ezildi işte o zaman kahraman olurdum. Neyse siz ister ırkçı deyin ister demeyin sizin yazdıklarınız düpedüz ırkçılık. Yazdıklarınızın ırkçılık olmaması için gerçekten tarafsızca 1915 olaylarının nedenlerini ve bunun sonucunda ermeni vatandaşlarımızdan ne kadar, Türk vatandaşlarımızdan ne kadar kayıp var bunları objektifçe yazabilmali idiniz. Türk kendisine saldırı olmadığı sürece asla kimseye dokunmaz. Bu hem bizim dini inançlarımız gereği ve hem de Türk örf ve adetleri gereği böyledir ve böyle kalacaktır

    Kötü bir niyetiniz yok, belli. Ama “biz” yapmadik, “onlar” yapti derken, sanki 1915’in Türkleri ve Ermenileri konusuyormus gibi. Halbuki ölen öldü. Biz (yani Türk olan siz, Türk olan ben ve Ermeni asilli Türkiye vatandaslari) bu ülkede yasiyoruz. Yani Biz-Onlar yok, Biz variz.

    Sözlerinizi aktarirken koyulttugum kisimda örf-adet sebebiyle Türklerin kötülük yapmaktan uzak oldugunu yazmissiniz. Türkiye’de cinayet isleyen, hirsizlik yapan, tecavüz eden insanlarin hepsi Kürt, Ermeni ve Rum asilli midir sizce? Ve gelecegi kasdederek “bu böyle kalacaktır” deme kudretini kendinizde nasil buldunuz?

    Görünen o ki, Size ilkokuldan itibaren ZORLA takilmis bir irkçi gözlük var. Bu gözlügü çikarmak özgürlügüne sahipsiniz. Ya da sizi robotlastiran bir sistemin kölesi olmaya devam edeceksiniz.

    Yazdiklarimi buraya kadir sabirla okuduysaniz tesekkür eder, hayirli geceler dilerim.

    Not: Sabriniza ve muhtemel ögrenme arzunuza siginarak iki kitap tavsiye ediyorum, bedava indirebilirsiniz:

    Ermeniler ve Türkler

    Ermeniler ve Türkler
    Ermeni kimliği var oldukça 1923 model Türk kimliği bozuk bir makine gibi gıcırdamaya devam edecek. […] Neden bize bu kadar benziyorlar? Pastırması, sucuğu, yaprak dolması, müziğiyle, gelenekleri, ailelerine bağlı oluşlarıyla bir de Türk’ten daha fazla Türk mü onlar? Yoksa bu mu bizi sinir eden? […] Artık Anadolu insanının %100 safkan Türk olmadığını, tersine bütün bu etnik unsurların karışımı ve mirasçısı olduğunu idrak etme vakti gelmedi mi? Artık TEK BİR “BİZ” olduğunu, atalarımızın bir kısmının Kürt, diğer bir kısmının Rum, Gürcü, Arap, hatta ve hatta Ermeni olduğunu idrak etmemiz gerekmiyor mu? Buradan indirin.

    Ulus-Devlet

    Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

    Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

  72. Yazan:durhat Tarih: Şub 17, 2011 | Reply

    @Hüseyin Orhan,

    yorumunuzu yarın cevaplamaya çalışırım.eh siz bir yıl aradan sonra yanıt verdiğinize göre bir iki günlük bir süre verirsiniz herhalde:)

    şaka bir yana yorucu bir gün geçirdiğimden verimli bir paylaşım olsun istiyorum.
    şimdilik iyi geceler.

  73. Yazan:ali yardım Tarih: Şub 17, 2011 | Reply

    sayın MY,
    siz kendinizi istediğiniz gibi tanımlayabilirsiniz. Türklerin kendilerini nasıl tanımlayacakları, kendilerine kalsın bir zahmet. anadoludaki bir Türk yiğidine senin ataların Rum ermeni dediğin zaman, size ne yapacağını söylememe gerek yok. kemalistleri kimlik dayatmasından dolayı suçlayanlar, Türk kimliğine alerji duymakta ne kadar tezcanlılar! birileri “ne mutlu insanım diyene” der. diğerleri “ne mutlu Türküm diyene der.” başka birileri “ne mutlu beşiktaşlıyım” diyene der. bırakın da buna insanlar karar versin. “hepimiz ermeniyiz” diyenler, “biz Türküz” diyenlere karışamazlar.

  74. Yazan:MY Tarih: Şub 17, 2011 | Reply

    @ali yardim,
    kimse kimseye hiç bir sey dayatmiyor burada. Siteye gelen sizsiniz. Ama sizin gibi düsünmeyenlere tahammül edemiyorsunuz çünkü böyle yetistirilmissiniz.

    Sorun simdi kendinize, Türkiye’de yasayanlar %100 safkan Türk iseler neden orta asyadaki akrabalari gibi çekik gözlü degiller?

    orta asyali türkler geldiginde anadoluda yasamakta olan ermeniler, kürtler, araplar, lazlar, gürcüler… nereye gittiler?

    Türkler hepsini öldürüp yüzlerine estetik mi yaptirdilar?

  75. Yazan:ali yardım Tarih: Şub 17, 2011 | Reply

    benim gibi düşünmeyenlere tahammül etmesem, bu siteye girmem. her şey zıddıyla bilinir, aynı şeyi düşünen insanlar birbiriyle tartışamazlar. farklı düşüncelere tahammül gösterebildiğini iddia eden kesimlerim;tahammül edemedikleri tek bir grup var:Türk milliyetçileri.
    ben eskiden bunun MHP teşkilatı ve söylemiyle alakalı olduğunu düşünürdüm. slogan atıp, adam döven bir kitleden ibaret zannediyorlar derdim. ama eli silahlı terör örgütüne dahi kucak açıldığını görünce, bunun fikri sebepleri olduğuna kanaat getirdim. bir liberal hareketin “içimizde düşman yok” etkinliğinde, sayılmayan tek grubun ülkücüler olduğunu görünce kanaatim pekişti.
    o kadar acıları çekmiş gruplar vardı. milliyetçiler hiç acı çekmemiş miydi? 1944’te tabutluklara atılmadılar mı?12 eylülde işkence görmediler mi? başbakan 6 ay haksız yere hüküm giydi doğru ama 7,5 yıl işkence ve hücre hapsi çeken Muhsin Yazıcıoğlu yok muydu? çektiği işkenceden dolayı kireç yutarak intihar etmeye kalkan yılma durak yok muydu? milliyetçiler acı çekmişlerdi, ama acılarını pazarlamadılar. kan tükürseler, kızılcık şerbeti içtik dediler.
    Türk milletinin tek kusuru acılarından bir edebiyat yaratmamak olmuştur. şehidi olmuş, “vatan sağolsun” demiştir.
    benim fikirlerime tahammül edemiyor iseniz, yorumlarımı engelleyiniz. elimde tuttuğum ayna, sizin insani değerlendirmelerde bile “algıda seçicilik” usulüne dayalı olarak birşeyleri görmezden gelip, başka şeyleri vurguladığınızı gösteriyor. siz aslında aynadan görünenden rahatsızsınız, onu kırıp atmanız bir şey ifade etmez.
    Türkler ise 4 şey için yaşadılar ve bu böyle devam edecek “din, devlet, mülk, millet”

  76. Yazan:durhat Tarih: Şub 17, 2011 | Reply

    @Hüseyin Orhan,

    merakımı bağışlayın,9 ay sonra yorumuma cevap vermeniz bana biraz tuhaf geldi doğrusu.iki şey aklıma geliyor:ya siz buralardaydınız da ortamın kızışıp kıvama gelmesini beklediniz(zira bu aralar tam da böyle bi ortam mevcut)ya da 9 ay boyunca yemediniz içmediniz kişisel hesaplaşmada kullanacağınız cümleleri kurmuş olmalısınız.tabi bir de rüya görmüş olmanız ihtimali var:)açıkçası bu beklenmedik ziyaetinizi neye borçlu olduğumu tam olarak çözemedim.olsun ziyani yok,bunda da bir hayır vardır.neyse konuya geçelim.

    ilk cümlenizden başlayalım.
    “dediğiniz gibi 1915’te yaklaşık 13,5 milyon Osmanlı nüfusu vardı” demişsiniz.ben böyle bir tahminde bulunmadım,böyle bir cümle de yazmadım.yorumlarımın tamamı yerli yerinde duruyor tekrar bakabilirsiniz.muhtemelen başka bir yorumla karıştırmış olmalısınız.
    ancak meseleye Osmanlı nüfusuyla başlamış olmanız yukarda gecikmiş yorumunuza dair şüpheleri güçlendirmiyor değil.malum şu anda Osmanlı nüfusu yüzünden birbirimize giriyoruz.hani pat diye şu nüfus meselesine girmeniz soru işaretleri yaratıyor ister istemez.neyse bu faslı da geçelim.

    lakin,katılır veya katılmazsınız eleştirilerinizi söylediklerim üzerinden serdetmeniz daha makul olurdu.ne var ki siz sizi ırkçlıkla itham ettiğim bölüm dışında yorumumda yer verdiğim görüşlerin hiçbirine yanıt vermemişsiniz.açıkçası tüm yorumunuz, “beni ırkçılıkla itham ettiniz ama asıl ırkçı sizsiniz”üzerine temellenmiş.dolayısıyla da tüm argümanlarınızı ırkçılığımı ıspat etme üzerine kurmuşsunuz.sorun değil,tartışma ortamının gerginliğiyle size bu ithamda bulunduğuma göre şikayetçi olmam yersiz.aslını sorarsanız belki de ikimiz de ırkçı değilizdir.kişisel hesaplaşmalar tartışmanın önüne geçince malum işin kolayına kaçarak birbirimizi yaralamayı seçiyoruz.
    çok fazla uzatmayacağım,size yönelttiğim itham dışında konuya dair görüşlerim değişmiş değildir.tekrarlamayı çok da gerekli bulmuyorum,her ne söylemişsem duruyor.yani özetle acıları yarıştırmayalım diyorum.iyi ve kötüyü,suç veya erdemi salt aidiyetlerde aramayalım diyorum.geçmişte yaşananlar yaşanmıştır.ölen ölmüştür.ve geçmişte yaşan bu acı olaylar o dönemde ermenisi,türkü,kürdü,müslümanı…yaşayan herkese acılar yaşatmıştır.bizim yapacağımız tek şey bu tatsız olayların bir daha yaşanmaması için elbirliğiyle çalışmak.çünkü mesele herşeyden önce insanlık sorunudur.insanlık dramıdır.
    bilemiyorum hâlâ ırkçılığım hususunda şüpheleriniz varsa yapacak bir şey yok.ben sizi ırkçılıkla suçladığımdan mutlu değilim.geriye dönüp baktığımda keşke o kelimeyi hiç telaffuz etmeseydim diyorum.
    şimdilik söyleyeceklerim bu kadar.

  77. Yazan:MY Tarih: Şub 17, 2011 | Reply

    @Ali Yardim,

    Size çok net bir soru sordum ama yanit alamadim. Dediniz ki:

    “anadoludaki bir Türk yiğidine senin ataların Rum ermeni dediğin zaman, size ne yapacağını söylememe gerek yok.”

    Ben de size sunlari sordum:

    “Türkiye’de yasayanlar %100 safkan Türk iseler neden orta asyadaki akrabalari gibi çekik gözlü degiller?

    orta asyali türkler geldiginde anadoluda yasamakta olan ermeniler, kürtler, araplar, lazlar, gürcüler… nereye gittiler?

    Türkler hepsini öldürüp yüzlerine estetik mi yaptirdilar?”

  78. Yazan:ali yardım Tarih: Şub 17, 2011 | Reply

    saf ırk diye bir şey ancak ilkel kabilelerde olur. bunu sorgulamak bile saçmadır. bir insanın Türklüğü yüzde ile ölçülmez. psikolojik olarak Türklük aidiyetini taşıyan,Türkçeyi konuşan kişiye Türk denir.
    sorunuzu yanıtlayabildik mi hocam

  79. Yazan:MY Tarih: Şub 18, 2011 | Reply

    “sorunuzu yanıtlayabildik mi hocam?” (AY)

    Henüz tam degil. sizin bu yorumunuzdaki tabirinizle “anadoludaki Türk yigitlerinin” kismen rum ya da ermeni kökenli olabilecegini kabul ettiniz mi neticede?

    Bundan bazisi rahatsiz olur, bazisi olmaz. O ayri. Ama Türkiye’nin iç huzurunu biyolojik ya da kültürel bir milliyetçilik duygusuna baglamaya gerek yok diyorum. Benim tezim bu. ADALET gerekli ve yeterli. Bunun disinda Türklük kavraminin siyasî olarak sömürülmesine karsiyim.

    çünkü adam “ben Türküm” der, her gün saz çalar. Bir digeri “ben Türküm” der, zytinyagli dolma yer. Biri balkanlara, bir digeri orta asyaya özenir, köklerini orada görür. Mesele degil. Siyasîler bu hissiyati OY haline getirmek istedikleri zaman sorun çikiyor. Ya da devlet adaleti tesis etmek yerine “her türk asker dogar, haydi vatan için fedakarlik yapin vs vs” diyor. Oysa vatanimi sevip sevMEmek benim sorunum. Devlete vergimi ödüyorsam, kanunlara saygili isem kanimla, soyumla hiç bir devlet memurunun alip verecegi olMAmasi gerekir.

  80. Yazan:malatya-arguvanlı Tarih: Haz 4, 2011 | Reply

    Bizi bu topraklarda, VATANDA birleştiren ne ırkımız ne dilimiz hele hele nede dinimizdir. bizi birleştiren hepimizinde ‘vatanımız’ dediğimiz ve en büyük var oluş anası ANADOLU topraklarıdır.Anadolumuzda yani hepimizin ortak vatanı olan bu coğrafyada hiç kimse ne türk ne kürt ne ermeni ne müslüman ne hiristiyan ne sünni nede alevi olmak zorunda değil. herkes kendi istediği gibi olmalı. anadolu coğrafyası dil, din, ırk ayrımı yapmaksızın üzerinde yaşayan herklesin vatanıdır. kimsenin kimseye karşı bir üstünlüğü olmamalıdır.kimin haddine düşmüşki birinin kendinden olmayan yada kendisi gibi inanmayan birine bu coğrafyada yaşama hakkı vermeye yada vermemeye yetkisi olsun. ne hikmetse yukarda saydığım vasıflardan birilerine sahip olanlar diğerlerine yaşama yada yaşamama hakkı verebiliyor. buna sonsuza kadar hayııııır diye haykırıyorum. bu coğrafya senin ya da onun ya da benim ne kadar vatanımsa ; benim ya da onun yada senin o kadar vatanı.bitsin artık birilerinin birilerine zulmüüüüüüü…….

  81. Yazan:e demir Tarih: Şub 28, 2012 | Reply

    Sayın Hocam Sizin dedğiniz gibi Anadolu SAF türk olmasaydı dediğiniz gibi kökeni ermeni olsaydı acaba anadoluda tek bir ermeni kalırmıydı türkiyede şu an yaşamanız mucize olurdu..

  82. Yazan:gamze S. Tarih: May 21, 2012 | Reply

    Öncelikle bu yazıyı tamamen tesadüfen sitenizde girdiğimde okudum ve Garabet beyin anlattıklarını hem büyük ilgi ile aynı zamanda hüzünle okudum. Bir insan olarak gerçektende bu tür şeylerin yaşanması beni üzdü peki ne değiştide kürt türk ermeni ve sayamadığım daha birçok etnik köken bir arada huzur içinde yaşarken biz die adlandırılırken bi anda siz,biz,sizler,bizler olduk Osmanlı da ve daha öncesindede çerkezi lazı kürdü türkü ermenisi bir aradaydıda günümüzde neredeyse kendi ırkından olmayanı dışlayan bakışlar fikirler ve hatta sözlü tacizler oldu. bizler havasından mı suyundanmı bilemiyorum ama (ermeni, kürt, türk )çok çabuk başkalarının etkisi altında kalabiliyoruz 🙂 sanırım buda durumu biraz da olsa açıklayabiliyor ayrıca şunuda belirtmek istiyorum garabet bey yazının bir bölümünde Gavur’un emeğini de malını da gasp etmek, ona “helal” diye öğretilmiş. burda Türk ten çok müslüman kimliğim devreye girecek bizlereöğretilen özellikle kul hakkı denilen kısma değinmek istiyorum ki bu sanırım cevap olarak yeterli olacak kul hakkı deniliyo gavur yada herhangi bi ifade yok herkes eşit ayrısı gayrısıda yok ama bu şekilde düşünmeyen insanlarımızda var maalesef tıpkı ermeni yada kürt köekenlilerde olduğu gibi yazı bitince yorumlarında bir kısmını okudum iki tarafında koyu temsilcilerini okudum ırkçılık yapmayın diyip sizlerde devşirmesiniz ztn dienleride okudum:) bu aynı çok özür dilerim sizlerden ama benim babam senin babanı döver gibi bişey oluyor 🙂 bilinçli değiliz hiçbirimiz elbette çok güzel anlatanlar var keyifle okudum ama sorunu körükleyenlerde yok değil maalesef 28 yaşındayım ve 100 yıl önce her iki tarafında büyük hataları olmuş ve artık ileriye bakılmasını gerektiğini düşünen biriyim lütfen sizlerde bunu deneyin daha güzel ve huzurlu bir ülkede kendine has ve özel renkleriyle etnik kökenleriyle (bizleri biz yapan özelliklerimizle) yaşayabilmek dileğiyle..

  83. Yazan:Ahmet Tarih: May 21, 2012 | Reply

    Şu an Türkiye’de 300.000 ermeni yaşamakta ve bunlardan acaba şu anda kaçı Ermeni olduğu için zulüm görmeke.. Burada yaşanan 1915 olayları anlatılıyor. acaba 1915’te Türkiye’nin canı çok sıkıldığından ve canı adam kesmek istediğinden dolayımı Ermenilere kin güddü. Tabii ki de hayır Erzurum’da yaşananları bir nebze olsun araştırırsanız belki Türkler Ermenilerin yaptıklarının yanında ne kadar sabırlı davradığını anlayabilirsiniz 1915’te Türk halıkının yaptığı ayrımcılık Ermeniler’in yaptığı Türk katliamının bir tepkisidir bu çok ama çok normaldir.Ermeni olayları 1915’ten sonra zamanla etkisini kaybetmeye başlamıştır. Fakat çok fazla değil yaklaşık 20 yıl önce yapılan Hocalı Katliamı’nda 613 kişinin hayatını kaybetmesine ne demeli?? Türkiye’de kaç tane sahibinin Ermeni olduğu holding var araştırın ve acaba kaç tanesinden fazladan vergi alınıyor ya da haksızlığa uğruyor, peki acaba Ermenistan’da kaç tane bırakın holdingi Türk olan vatandaş var…Hatırlayın daha geçen sene Ermeni başbakanı üniversitede yaptığı bir konuşmada Karabağ’ı biz aldık Ağrı’yı da siz alırsınız sözünü.. Daha buna benzer pek çok örnek var. Uzun lafın kısası bir olaya sadece bir tarafın baktığı pencereden bakmamalıyız. Olaya bir de anlattığım tarafatan bakın o na göre yargılayın.

    NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE…

  84. Yazan:P.R.G. Tarih: May 21, 2012 | Reply

    300.000 degil 50.000 Ermeni var. Kaçak isçilerle beraber 100.000’i bulmaz. NE MUTLU GERCEK RAKAMLARI BILENE 🙂

  85. Yazan:Ahmet Tarih: May 22, 2012 | Reply

    Pardon ben 30.000 yazacaktım yanlışkılla bir sıfırı fazladan atmışım kusura bakmayın..

  86. Yazan:DeliDerviş Tarih: Ara 31, 2012 | Reply

    Tarihe objektif bakılmalı.Türkler Orta Asyadan ,Harezmden çıkıp horosan,azerbaycan ,kuzey mezopotmaya ve anadoluya geldiler.Bu ilk gelişleridne Roma İmpartorluğu ve Merkez Farsla mücadel ettiler. Ermeniler bu esnada Türklerel ittfaktı.ermeniler kafkasyada ve avrasaya ,kıpçak sahasında türkler hep iç içe oldular.ermeni harfleriyel tazılmış kıpçak türkçesi metinler var. Ermeniler milleti,sadıka olark Osmanlı İmparatorluğunda her mevkiye geldi. Milliyetçlik sonrası dönemde ,birçok topluluk gibi ermenielrde isyan çıkarttı.Benim anlamdım yüzlerce yıl nasıl bir kin beslediyseniz, ordusuz erkesiz bölgelerde Türk soykırımı yapılmış.balkanlarda sıpşaribulgarlar,kafkasyada rusler heryerde müslüman soykırımı yapılmış. Osmanlıda ermeni vatandaşları durumu kontrol edemdiği için imparatorluğun doğu sınırlarına zorunlu göçe tabi tutmuş. Bu sırda suçsuz ermenilerde ,olaylar çığrından çıktığı için göçe zorlanmış. Devletten ,ermenileirn kaydı düşünce doğudaki kürt,ve çerkez çetleri ereniler yağmalamış.Devlete zaten olamyan gücüyle ,belk, birazda görüsn günü tavrıyla bu işe karışmamış…ermeni soykırımı denilen olay budur. Ermeni ölümleri soykırımsa.Türk,Boşnak,Çerkez soykırımıda vardır.O dönemin ulus devlet yapılarının tekleşme yapılarıda yok değil ama.ermeniler soruyorum bu hırsızın hiç mi suçu yok… Ermeni devleti karabağdaki ,bu işlerle alaksı olamyan Azerileri niye öldürüdü. Sırf müslüman ve Türk oldukları için mi? Allah hiç birmizi müslüman yada hirstyan öldürüdü diye cennete almaz ,bun untmayın…Türiyede rmeni nefetinin ,yunan nefertinden az olamsı ermeniler bukadar yakınken ,iğrenç bir şeki,lde ihanetlerinde dolayıdır…Bu saaten sonra küçük bir ülkeniz var.Bu coğrafyad sie Amerika,Fransa refah getiremez. Bu coğrafyakalnırsa Türkiyele kalkınır. bırakın türk ,türkiye düşanlığını, birleride sizi maşa olark kullanmıyor mu sizce?

  87. Yazan:DeliDerviş Tarih: Ara 31, 2012 | Reply

    Türkler talancı ,hırısız diyen arkdaş.Batının ırkçı bakış açılı tarih tezinin üsütne bir bardak su iç… ürkistan Türk-İslam medeniyeitni araştır. Timur dönmei için İslam rönesansı denir. Çok daha eski orjin Türk kültürü pastoral ve animist olabilir. O kültürün nasıl doğayla barışık hoş bir kültür olduğunu biraz araştır. ok yüksek binalar inşa eden kültürlerin çoğunun emperyal ve köle,emek,kayank sömürüsüyle bunu başarabildiğini unutma.

  88. Yazan:Sevim Tari Giriş Tarih: Eyl 12, 2013 | Reply

    Değerli Cemile ve Garabet Bey,
    Yüreğinize sağlık güzel dostlar.Röportajı soluk soluğa bir nefeste okudum.Okurken de duygu yüklü anlar yaşadım.Yaşanan acılarınızı taaaa yüreğimin derinliklerinde hissettim.Bu topraklarda yaşayan mazlum halklar çok acılar yaşadı.Yaşanan acıları çok güzel dile getirmişsiniz.Acılarınız acımdır.
    Garabet Bey, iyi ki sizi tanımışım .İyi ki varsınız, ve dostumsunuz.

  89. Yazan::) Tarih: Eyl 16, 2013 | Reply

    Hrant’ın katili ile köprü dikip ve girişine de Alevilerin Hitler’inin adını yazacağım diyen zihniyetler aslında ikiz kardeştir.

    Zaten o yüzdendir ki bu cinayetin devlet ayağı, zaman zaman timsah gözyaşları döküp, kayıplarımız üzerinde akbabalık etseler de, muktedirler tarafından bir türlü aydınlatılmıyor. Aynı Sivas gibi.

  1. 4 Trackback(s)

  2. May 31, 2010: Son 30 günde en çok okunanlar : Derin Düşünce
  3. Eki 16, 2010: Bu Acı Kimin? – Türkiye’de Ermeni Olmak… – BATI ERMENİSTAN VE BATI ERMENİLERİ SORUNLARI ARAŞTIRMALAR MERKEZİ
  4. Ara 1, 2010: Son 12 ayın makalelerinden en çok okunanlar : Derin Düşünce
  5. Ara 12, 2012: Son 12 ayda en çok okunan 40 sayfa

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin