RSS Feed for This Post

Gerçekten Turnusol Kağıdı mı?

Bu sayfadaki kitaplar okurlarımıza armağanımızdır. Serbestçe paylaşabilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Edebiyat, Sinema, Siyaset, Sanat tarihi, Mimarî, Ateizm, Kemalizm, İslâm, Kadın hakları, Feminizm, Tarih, Felsefe… Bugün 82 kitap var. Yakında yenileri eklenecek, bu sayfayı takip edin… 

 

Kemalist Eğitimin Zararları

Dikkat Kitap: Kemalist Eğitimin Zararları Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin“3 tarafı deniz, 4 tarafı düşmana çevrili cennet vatan” paranoyası neden üretildi? Çağdaş ve laik Türkiye’nin evlâdı, Kavala yahut Halep’te yatan dedesinin mezarına bile pasaportla gidecekti. Eskiden vali gönderilen yerlere şimdi büyük elçi atanıyordu. Churchill’in dediği gibi “iki petrol kuyusunun etrafına sınır çizen” İngiliz, bir gecede ülkeler icad edilmişti. Ama Kemalist millî(!) eğitimin iğdiş ettiği beyinler bunu sorgulamaktan aciz. Körfez ülkeleri, Basra yolunun, İsrail, Doğu Akdeniz’in petrol tıpası olacaktı. Türkiye hem Rusya’nın güneye doğru genişlemesini engelleyecek hem de Bakü petrolünün Avrupa’ya ulaşıp fiyat kırmasına mani olacaktı. Diğer yandan Lazkiye ve Hayfa’dan dünya piyasalarına erişen Musul ve Kerkük petrolü bir gün pekâlâ Türkiye’den geçip İskenderun’a akabilirdi ve bu da Londra için büyük bir risk unsuruydu.

Kısacası, Britanya için gerçek tehdit güçlü bir ordu veya zengin devletler değil Türklerin uyanıp kim olduklarını hatırlamalarıydı. Şu halde dünya petrollerinin %60’ına çökmüş, Afika ve Asya’yı sömüren İngilizler için yapılacak tek bir şey vardı: Kullanışlı aptallar yetiştirecek bir eğitim sistemi kurmak ve bunu Türklere “millî eğitim” diye yutturmak.

Eğitimle ilgili sorunlarımız nasıl düzelir? Yahut birgün düzelir mi? Elinizdeki bu kitapta Ufuk Coşkun Kemalist eğitimin sorunlarına işaret etmekle kalmıyor, bir yandan çözümler önerirken bir yandan da millî eğitimin ideolojik, tarihi ve kültürel arka planını gözler önüne seriyor. Milat Gazetesi yazarı, bolgepostasi.com Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Coşkun’u televizyondaki tartışma programlarından ve eğitim konulu çalışmalarından tanıyorsunuz. Bizzat eğitim dünyasının sorunlarını içeriden yaşayan Coşkun aynı zamanda “Kürdüm Doğruyum Çalışkanım” ve “Yeni Sömürgecilik ve Bağımsız Sivil Toplum Kültürü” kitaplarının da yazarı. Ufuk Coşkun’un “Kemalist Eğitimin Zararları” adlı kitabını buradan indirebilirsiniz.

Petrol kandan ağırdır

Petrol kandan ağırdır Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

(Son güncelleme: 2ci sürüm, 27 Mart 2018)

Petrolün fiyatının 50$ üzerinde kalması için yılda ortalama 75.000 insanın ölmesi gerekiyor. Süveyş kanalının Mısır tarafından kamulaştırılması, petrol krizleri, 6 sün savaşı, İran-Irak savaşı, Irak’ın işgali ve Suriye… İnsan kanıyla para basan bu makine 50 senedir asker, sivil, kadın çocuk demeden insan öğütmeye devam ediyor. Nasıl? 1ci Dünya Savaşı tarihteki ilk küresel karbon savaşı oldu. Kömürle beslenen fabrikalar kömür ve petrolle işleyen makineler ürettiler ve insanın öldürme kapasitesini binlerle çarptılar. Ama makineler savaşta insanın yerini almadı. Bunun yerine daha çok insanı daha hızlı şekilde cepheye göndermek için kullanıldı. Cepheler genişledi ve muharebeler uzadı. Alman-Fransız sınırındaki zengin kömür yataklarından İslâmistan’daki petrol kuyularına uzanan savaşta insanlar karbon için öldüler, öldürdüler. Petrolcüler, kömürcüleri yendi. Endüstrileşen savaş sadece savaş makinelerinin değil üretim, sevk ve idare kapasitelerinin de savaşıydı. Elinizdeki 55 sayfalık bu e-kitap şu sorunun cevabıdır: İnsan kanıyla para basan bu makine nasıl çalışıyor? Buradan indirebilirsiniz.

Savaş Meydanda Değil Masada Kazanılır

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinDünya ticaretinin %80’i denizden yapılıyor. Ülkelerin hayatta kalması yani gıda ve enerji tedariki için deniz yollarına erişmeleri şart. Panama, Süveyş, Malaka ve Cebelitarık gibi bütün stratejik noktalar ABD, Britanya ve Fransa’nın kontrolünde. Bu üç devlet istedikleri ülkenin ekonomisini petrolsüz ve dövizsiz bırakıp boğabilecek bir güce sahip.(Bkz. Petro-dolar sistemi)

Komplo teorisi mi? Değil, her şey ortada: Akademisyenler, amiraller, bakanlar ve diplomatlar, doktrinlerini açık açık yazmışlar ve yazdıklarını harfiyen tatbik etmişler: Alfred Mahan, Halford Mackinder, Nicholas Spykman, Zbigniew Brzezinski, Edward Luttwak, Samuel Huntington, Joseph Nye, David Peraeus, Henry Kissinger… Jeopolitiğin bu ünlü isimleri, İngilizlerin ve Amerikalıların dünyaya sürekli hükmetmesi için neler yapılması gerektiğini her ortamda açıkça ifade etmişler. Tabi bu tahakküme bir takım kılıflar uydurulmuş: Önce Hristiyanlık, sonra üstün(!) beyaz ırk ve nihayet serbest ticaretle demokrasi adına verilen bir mücadele gibi gösterilmiş. Yani sınır tanımayan Anglo-Saxon şiddetine, ideolojik meşruiyet zeminleri ihdas edilmiş. Ama değişen ideolojilere ve teknolojinin ilerlemesine rağmen 150 yıldır değişmeyen jeopolitik sabitler var. 21 harita ve 11 makaleden oluşan bu kitap, Anglo-Saxon hakimiyetini mümkün kılan şartları ve Avrasya’nın kurtuluş yollarını sorguluyor. Coğrafî engellerden ekomik savaş araçlarına ve psikolojik harbe kadar… Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları-4

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinİslâm coğrafyasında sürüp giden petrol savaşları deniz yollarından ayrı düşünülebilir mi? Sudan petrolünü Çin’e taşıyan yol Yemen ve Malaka boğazından geçiyor. İran ve Arap petrolünü Avrupa’ya taşıyan yol ise Mısır’daki Süveyş kanalından. Akdenizi’in Atlantik kapısı olan Cebelitarık ve Pasifik’i Altantik’e bağlayan Panama da aynı “uygarların” kontrolünde. Bütün deniz yollarını kontrol eden bu ülkeler hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahipler hem de dünyadaki silahların %90’ını üretip satıyorlar. Ve aynı ülkeler sürekli dünya barışı ve özgürlük için çalıştıklarını söylüyorlar! Kendisini dünyanın mâliki gibi gören bu “uygarlığın” önüne çıkan liderler öldürülüyor, ülkeler işgal ediliyor, hükümetler darbe ile, halklar ise terörle “terbiye” ediliyor. Evet… Bu konulara odaklanan Fikir Kırıntıları serisinin 4cü kitabını ilginize sunuyoruz. Konu başlıkları şöyle:

  1. Bazı çocuklar çikolatadan nefret eder!
  2. Lityum savaşları başladı!
  3. Savaşsızlık, barış değildir!
  4. Bilimsellik aklın emaresidir; bilimcilik ise akılsızlığın!
  5. Denizlere hâkim olanlar nasıl dünyaya hâkim oldular?
  6. Modern savaşlarda neden insan değersizleşiyor?
  7. Teröre karşı sıradan vatandaşların yapabilecekleri 3 şey

“Fikir Kırıntıları-4” adlı e-kitabı buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinDerin Savaş

Savaş bir şiddet hareketidir ve bu bilkuvve (potansiyel) şiddetin sınırı yoktur. İnsanlık olarak sürekli savaşmıyorsak bunun sebebi yüksek ahlâkımız(!) değil menfaatlerimizdir. Ancak savaşı sonuçlarından tecrid ederek, sağlıklı bir şekide düşünmek kolay değil. Çünkü yol açtığı ölümler ve maddî zarar o kadar büyük ki her ne pahasına olursa olsun kaçınmak gereken bir anormallik veya uluslararası ilişkilerde bir aksama gibi görünüyor. Oysa her savaşsızlık hâli barış değil; geçici bir ateşkesten ibaret. (Bkz. Barış / Sulh / Peace / Paix / صلح / سلام ) Meselâ iki dünya savaşı arasındaki 1918-1939 dönemine kim “barış” diyebilir? Üstelik her ne pahasına olursa olsun savaştan kaçan bir lider, düşmanlarının ölçüsüz şantajına çanak tutmuş olmaz mı? Adolf Hitler’e akıl almaz ödünler veren Birleşik Krallık Başbakanı Neville Chamberlain gibi savaştan kaçmak için “her pahayı” ödemek, üstelik sonunda yine de savaşmak zorunda kalmak iyi bir strateji mi? Ölmenin değil yaşamanın tesadüf olduğu  savaşta asker, sağdaki yahut soldaki sipere koşarken serbesttir. Belki de en güvenli siperi, bir robot veya bir hayvan, insandan daha iyi seçebilir. Ama insan, vatanı için ileri atılmakla nefsi için geri kaçmak husunda özgürdür. İşte savaşın neticesi üzerinde çok ağır basabilen insanlık faktörü tam buradadır. (Bkz. Hayvan Serbesttir, İnsan Özgürdür…) Savaş, bütün sosyal bilimcileri zorlamış bir saha. Elinizdeki bu kitap, savaşın mekanik ve insanî veçhelerini en dengeli şekilde işleyen müelliflerden biri olan Prusyalı General Carl von Clausewitz’in fikirlerinden istifade ederek yazılmış bir deneme. Teknolojik ilerlemenin eskitemediği ilkeleri bugünün savaş şartlarında değerlendirdik: Strateji, taktik, cesaret, savaşta aklın önemi ve sınırları… Buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları-3

fikir-kirintilari-3-kapak Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinArtık gazeteler okurlarıyla, TV kanalları seyircileriyle rekabet halinde. Kimilerine göre Donald Trump bile seçimi sosyal medya sayesinde kazandı. Rakibi Hilary Clinton, Başkan Obama, hatta CNN, FOX gibi kanallar sürekli sosyal medyadan yayılan “yalan haberlerden” (fake news) yakınıyorlar. Belki de yalan haberden değil yalan tekelini kaybetmekten rahatsız oldular? Gerçek ne olursa olsun teknoloji eskiden bir oligarşiye ait olan medya gücünü -bir parça da olsa- sıradan insanların eline verdi. Sosyal medya elbette ırkçılık, iftira ve hakaretin yayılması için uygun bir zemin ama “haber” ve “bilgi” ve bunlara ait yorumları herkesin erişebileceği bir noktaya getirmesi açısından ilginç. Fikir Kırıntıları-3 Derin Düşünce’nin sosyal medyada paylaştığı mesajları kitaplaştıran bir çalışma. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1ve Fikir Kırıntıları-2’nin gördüğü ilgi bize yine cesaret ve güç verdi. Tabi her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için makale ve kitap da tavsiye ettik. “Fikir Kırıntıları-3” adlı e-kitabı buradan indirebilirsiniz.

Rönesans’ın Kara Kitabıronesans-kara-kitap-kapak Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Rönesans sanatın yeniden doğuşu değil ölümü oldu… ve daha bir çok şeyin! Rönesans’ın fikir dünyamızda açtığı yaralar bugün dahi kapanmış değil. Maddenin mânâyı tahakküm aldığı, adına “Aydınlanma” dediğimiz karanlık çağların miladı hiç şüphesiz bu dönem. Güzel ahlâk ile güzel sanatın irtibatının kopuşudur Rönesans. Bu kopuş yüzündendir ki insanlık sadece sanatta değil siyaset, bilim, felsefe, iktisatta lâdini dünya görüşünü Hakikat’in yerine koydu. Sonradan bütün dünyaya dayatılacak olan Avrupa sanatı Rönesans’tan itibaren bilimselleşti. Anatomi, optik, matematik kuralları ve özellikle de merkezî perspektif sanatta insanî ifade imkânını sınırladı. Sömürgeciliği, dünya savaşlarını ve insanları homo-economicus zanneden ideolojileri doğuran işte bu zihniyet oldu. İnsanlık asırlardır hapsolduğu Rönesansçı perspektiften kurtulabilir; kurtulmalıdır da. Bu kurtuluşun neticeleri ise sadece sanatla sınırlı kalmayacak, ahlâkî, siyasî, felsefî tekâmüllere kapı açacaktır. Rönesans’ın Kara Kitabı bu kurtuluşa katkıda bulunmak amacıyla yazıldı. Başta Pavel Florenski ve Erwin Panofsky olmak üzere George Orwell, Juhani Pallasmaa, Michel Foucault, Ahmed Yüksel Özemre, Zygmunt Bauman, Stanley Kubrick, Cemil Meriç, Henri Lefebvre, Lucien Lévy-Bruhl, Rasim Özdenören, Mircea Eliade, René Guénon gibi sanatçı ve düşünürlerin eserlerinden ve iki değerli araştırmacımızın, Ozan Avcı ile Gönül Eda Özgül’ün makalelerinden istifade edildi. Buradan indirebilirsiniz.

Derin Medeniyetderin-medeniyet Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Nedir medeniyet? Opera? Demokrasi? Parklar ve bahçelerle süslü şehirler? Metro? Asansör? Modern çağın karanlık dehlizlerinde kaybolan bizler için medeniyet, teknoloji ve kültür mefhumlarını birbirinden ayırdetmek zor ama şurası kesin: Hiroşima, Gazze ve Halep’te şehirleri (medineleri) haritadan silen Batı’ya “medenî” diyenler büyük bir suç işliyorlar. Zira katil bir insanı bir kere öldürür ama katile “katil” demeyenler içlerindeki insanlığı, vicdanı öldürmüş olurlar. (Vicdan / Conscious / Conscience / ضمير) Evet… Kimileri adaletle hükmedilmiş mülkler bıraktılar geriye; kimileriyse kan ve göz yaşıyla, kul hakkıyla çimentosu karılmış duvarlar, piramitler, kuleler. Elinizdeki bu kitap şu veya bu medeniyeti anlatma değil medeniyet mefhumunun derinlerine inme derdinde. İnsanlar arasındaki münasebetleri yani muhabbet, merhamet, adalet, ticaret ve şiddeti yönetebilme gücü açısından medeniyet mefhumuna yeni bir bakış açısı teklif ediyor. Miras olarak köprü bırakanlarla duvar bırakanları tefrik etmeye yarayacak bir bakış açısı. Buradan indirebilirsiniz.

fikir-kirintilari-2 Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinBir kez daha sosyal medyada paylaştığımız mesajları kitaplaştırdık. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1 o kadar çok ilgi gördü ki biz de yeni e-kitabı ilginize sunmak için elimizden geleni yaptık… Ve her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Fikir Kırıntıları-2’nin konuları şöyle: Taktik ve Strateji, Enerji, Vatikanizm, Gündem Zehirlenmesi, İslâm Sanatı, Kanlı Fotoğraf Yayma, 1 Mayıs, Amigo-Tarihçi, Futbol, mafya, uyuşturucu, fuhuş ve terör, Namaz illâ namaz, Müslümanlarda içe kapanma ve dışa açılma, Neden okuyalım? Ne okuyalım? Nasıl okuyalım?, Ekonomistler neden ekonomiden anlamaz?, Münâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî, Sosyal Medya, Gurbet, Çirkin Şehir, Devrim, Yeni PKK ve “Private Security”, Şifalı ottan zehir yapma, Kadına Karşı Şiddet, Liberalizm, Gerçeği görme, Çalışan kadın, Suriye, Tasavvuf, Hollywood-Pentagon, Beyin yıkama ve psikolojik harp. Buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları – 1fikir-kirintilari Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

140 karakterle derdini anlatabilenlerden misiniz? Kısa mesajlar, FaceBook’taki özlü sözler, Twitter’da kısaltıldıkça sloganlaşan fikirler… Tabi insanlar sözü uzatmanın yeni yollarını buldular: Video, caps, … Ancak kısa söz her zaman derinlikten mahrum olmakla eş anlamlı değil. Az sözle çok ama çok derin mânâlar da aktarılabilir. Kısa sözün hikmeti dışarıdan aktarılan, alimden cahile verilen yeni bir şey değil. Meselê ârifin irfanıyla agâh olunması; dinleyende bilkuvve (potansiyel) olarak  bulunan güzelliklerin uyandırılması, bilfiil (aktif) hale geçirilmesi. Bunun için “dinleyen anlatandan “ârif olsa gerek” buyurmuş büyükler. Biz de Twitter’da paylaştığımız kısa mesajları konularına göre tasnif edip kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Eğitimden Türk soluna, ekonomik krizlerden petrol savaşlarına, ölüm korkusundan küresel ısınmaya kadar çok farklı konularda aforizmalar… Konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 7kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Kitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı “Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi ve Seksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimlerde bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.Önceki kitap sohbetleri:

Derin Lügat güncellendi. Sürüm 7.0 yayında. Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinDerin Lügat 7.0

Yeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

  • 7ci sürüme eklenen yeni terimler: Uluslararası adalet, Az gelişmiş ülke, Hoşgörü, Kabz, Büyüme, Gerçek sonrası, Realpolitik, Kaos.
  • 6cı sürüme eklenen yeni terimler: Demokrasi, Muhafazakârlık, Kuvvetler ayrılığı, İnovasyon, İlerleme, Erken – Geç.
  • 5ci sürüme eklenen yeni terimler:Hissiyat – Maneviyat, Tanrı Parçacığı, Bâkî, Kelime, Cehalet, Mürşid, Evvel, Büyük Patlama.
  • 4cü sürüme eklenen yeni terimler: Paraklitos, Hudud, Ehliyet, Zâhir ve Batın, Barış, Unutmak.
  • 3cü sürüme eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik? “Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü. Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlık akıl (reason) ile zekânın(intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir. İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için. Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinGüzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”. İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık. Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocuklarıoteki-sinemanin-cocuklari Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Yakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “Sinema Endüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeleryerine güzel filmler yapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

kitap-tanitan-kitap-6 Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Kitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz. Önceki kitap sohbetleri:

sen-insansin Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.

tezyin_kapak-150 Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinT.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.

freud-kapak Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor. Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

fethullah-gulen-kapak Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinFethullah Gülen’i iyi bilirdik

(Son güncelleme: 5inci sürüm, 11 Ağustos 2016)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde “pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. Sonra bir gün… Mavi Marmara! Doğu Akdeniz’de, uluslararası sularda oyuncak ve gıda taşıyan bir gemi saldırıya uğradı. Masum ve silahsız insanlar öldü. Psikopat bir devletti bunu yapan. İsraillileri hapsettiği korku duvarları Filistin’i hapseden beton duvarlardan daha yüksekti. Ama Fethullah Gülen İsrail’den izin alınması gerektiğini söyledi. Bu terörist devletten “otorite” diye bahsediyordu. Gülen’e göre İsrail Doğu Akdeniz’in efendisiydi, uluslararası sularda bile masum sivilleri öldürme hakkına sahipti. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyordu. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyordu. 15 Temmuz gecesi yaşadığımız darbe girişiminde yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların teşkilâtı sonradan mı kokuştu?  Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdıryitik Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Afganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir? Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.

İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirindemokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor. Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Kürtlerin Tarihi Üzerine

kapak_kurt-tarihi-uzerine Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin80 seneden beri Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?Hükümeti_devirmek_kapak Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı. Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcular Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 Alevilik, Ortak Acılardan Bir Kimlik

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinAleviler ızdıraplarda, geçmişin acılarında buluşuyorlar. Dersim, Madımak… Bu isimler anıldığında kırmızı bir düğmeye basılmış gibi bütün farklı Alevilik-LER birleşiyor ve bir tepki geliyor. Hızlı, öngörülebilir ve manipülasyona açık bir tepki bu. Ortada geç-ME-miş bir geçmiş var. Kıymetli yazarımız Cemile Bayraktar’ın dediği gibi “yüzleşilmediği müddetçe de geçmeyecek bu geçmiş” , çıkarılmayı bekleyen bir diken gibi acı vermeye devam edecek. Diğer yandan çok sayıda Alevi kendi atalarına, dedelerine, manevî önderlerine en büyük acıları reva görmüş olanlara büyük bir sadakat ile bağlılar. Yani Kemalistlere ve CHP’ye. Yakın tarihi sorgulamak şöyle dursun ibadethanelerini Atatürk resimleriyle donatıyorlar. Ortak acıların ve siyasî tercihlerin dışında Alevileri birleştirecek bir inanç, bir kültür yok mu? Acaba Aleviler Stockholm sendromundan kurtulabilecekler mi? Elinizdeki kitap bunları sorguluyor. Buradan indirebilirsiniz.

Tiryandafilya, Güneşe “ya doğ, ya da ben doğacağım” diyen güzel!

kapak_Tiryandafilya Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin“… Senden önceki hiçbir kadın tarafımdan böyle sigaya çekilmedi Tiryandafilya. Sen benim tüm aşklarımın  raporusun, tüm aşklarımın hülasası, ana fikrisin Tiryandafilya. Senden öncekiler ya masadan kaçtı ya da onları masadan ben kovdum. Şimdi benim tüm bu kaybolan yıllarımın hesabını vermek de sana kaldı. Sevdiğin başka bir erkek olmasına rağmen bu yola girmen için de seni zerre kadar zorlamadım, bunu da biliyorsun Tiryandafilya. Duvarımın arkasına dolanman için sana elimden gelen tüm kolaylığı gösterdim. Bu asla senin marifetin, el çabukluğun, kahredici, tahrik edici, tahkir ve de tezyif edici dişiliğinle olmadı. Senden önce gidip, tüm kapıların kilidini senin için açan irade bendim. Orada beni çırılçıplak gördüysen benim sayemdedir. Şimdi dürüstçe oynayalım o zaman. Ama unutma Tiryandafilya; ihanet ilgi çekse de hain sevilmez…”

Efraim K‘nın kitabını buradan indirebilirsiniz.

kitap tanitan kitap 5 Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinKitap tanıtan kitap 5

İmkânsız bir buluşma düşleyin: Nietzsche, Montaigne, Chomsky ile Fârâbî ve Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri bir arada. Ama yalnız değiller, hemen yanı başlarına John Berger, Cahit Zarifoğlu, André Gorz , Oğuz Atay, İsmet Özel, Amin Maalouf, Gilbert Achcar, Nevzat Tarhan, Randy Pausch ve daha bir çok aşina olduğumuz yazar, şair, düşünür gelip oturmuş. Bu imkânsız buluşmayı Derin Düşünce sitesinin yazarlarına borçluyuz. Sadık dostlarımız Alper Gürkan, Mustafacan Özdemir, Mehmet Alaca, Mehmet Salih Demir ve en az “eskiler” kadar çalışıp didinen genç yetenekler: Essenza, Esma Serra İlhan, Gülsüm Kavuncu Eryilmaz, Abdülkadir Hacıaraboğlu, Azat Özgür. Kitap tanıtan kitapların beşincisini ilginize sunuyoruz, kitapların dünyasına açılan 23 pencereden bakmak için. Buradan indirebilirsiniz. hamza_yusuf Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin 

Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reform konulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kc Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”. Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Banka Ordudan Tehlikelidir!

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitapBatı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinİnanmak belki zor ama … eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik!güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk.Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde görüyoruz dünyayı. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan ve perdeleyen daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi. İşte bu sebeple Hakikat’i görmek için Bilim’e değil Sanat’a ihtiyacımız var, bilmek için değil bulmak söz konusu olduğu için. Derin Düşünce yazarları Sanat-Hakikat ilişkisi üzerine yazdılar. Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 4

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinAlışılagelmiş kitap sunumlarından farklı bir çalışma bu. Neden? Öncelikle kitap tanıtan kitap serisinde tanıtımı yazanlar da tıpkı tanıtılan sanatçı ve filozoflar gibi birer yazar. Bir çoğu profesyonel ve yarı-profesyonel olarak yazı hayatlarını sürdürmekteler. Ek olarak… katkıda bulunan yazarlar eserin güzelliği kadar kendi iç güzelliklerini, kişisel tecrübelerini, eserle ve yazarla tanışma serüvenlerini de ortaya koyuyorlar. Bu bakımdan kitap tanıtan kitapAktaş, Kafka, Ramazanoğlu veya Kazancakis ile olduğu kadar Başarslan, Gürkan, Becer ve Özdemir ile de tanışmanın veya mevcut dostluğu ilerletmenin güzel bir yolu. Bu 4cü kitapta Yine « ağır » konuklarımız var : Franz Kafka, Cihan Aktaş, Michel Houellebecq, Yıldız Ramazanoğlu, Nikos Kazancakis, Ali Şeriati, Jacques Derrida, Selim İleri, André Gide. 20 farklı kitap, Rusya, Fransa, İran, Almanya ve Türkiye’den 20 yazar. 98 sayfalık bu kitabı, kitap tanıtan kitapların dördüncüsün ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Sosyalizm İslam’a uyar mı? (Tartışma)
Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinBir yanda zekât üzerinden eşitlikçi bir İslâm yorumu yapan anti-kapitalist Müslümanlar. Diğer tarafta bir türlü iktidar olamayan, sosyalizmi bilmeyen, kemalizmi demokrasi zanneden devletçi, hatta darbe yanlısı bir Türk solu. Türk solu geçmişiyle yüzleşemekten korkuyor. Solcunun solcuyu katlettiği 1 Mayıs 1977 bir tabu. Deniz Gezmiş’in ulusalcı duruşunu da eleştiremiyorlar. Evet… Türk solcuları iktidara yürümek için bir koltuk değneğine muhtaçlar. Peki ya İslâm? Sosyalizm İslâm’a ne kazandırabilir? Sosyalist devletlerin Müslümanlara yaptığı onca eziyetten sonra Müslümanlar sosyalizm ile ittifak yapabilir mi? Derin Düşünce okurları tartıştılar, biz de kitaplaştırdık. Buradan indirebilirsiniz.

Jean-Paul Sartre ile Kaliteli bir Ateizme Doğru

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 8 mayıs 2013)

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinYokluk var mıdır? Evinizin içini dolduran boşluğu gördünüz mü hiç? Bir türlü gelmeyen şu trenin verdiği sıkıntı ya da sizi habersiz bırakan dostlarınızın sessizliği gerçek değil mi yoksa? Tutulmamış sözler, ödenmemiş borçlar… Yokluk da var aslında “var” dediğimiz şeyler kadar. Ama Yok’un varlığı sadece şuurlu insanlar için gerçektir; gelecekten, birisinden cevap bekleyenler için bir yokluktan, eksiklikten bahsedebiliriz… Artık olmayan gençlik yılları ya da henüz gelmemiş olan yaşlılık da bugünün gerçeği değil mi? Hatırlayan, ümid eden, düş kırıklığını ve gelecek korkusunu tatmış her insan için bir “yokluk” vardır, gerçektir ve bugüne dahildir.

Ateizmin ürettiği en kaliteli metinlerinden biri olan Varlık ve Hiç elinizdeki bu kitabın belkemiğini oluşturuyor. Filozof ve edebiyatçı olan Jean-Paul Sartre hiç şüphesiz Batı felsefesinin köşe taşlarından biridir. Varlık, İnsan, Özgürlük ve Ahlâk tasavvuru üzerine yazdığı eseri tanrısız bir ahlâk teorisi. “Geleneksel” dinler ile göbeğini kesmiş bir “iyi insan” arayışı içinde Sartre. Bu arayışın neticesi ateist emir ve yasaklar değil insan fıtratının önemli bir veçhesi, özgürlük şuuru:

“İnsan özgürdür ve bunun farkındadır; bu farkındalık ile, özgürlük ve sorumluluk şuuruyla yaşamaya mahkûmdur.”

Bu bağlamda Sartre gerçek bir ateist: Tanrı karşıtı değil Tanrı-SIZ. Vicdanın sesini duyma gayretinde. Görünmeyen tanrılar ile kavga etmek yerine “görünürde tanrı yok, biz insan olarak ne yapabiliriz?” diye soruyor. Buradan indirebilirsiniz.

Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen ScarboroÜcretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!” . İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar kolay mı?

“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var ki İyi ile Kötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)

Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katıyor. Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Şiirlerim, Öykülerim / Cemile Bayraktar

İnsan ya zevkten yazar ya dertten yazar. Ama insan bazen dertli olduğunu kendi bile bilmez, derdini ve zevkini kendi yazar ama farkında değildir, derdini de, şevkini de bazen kendi yazmamışçasına, yazdığından okur, insanın kendinde bilmediği yansımıştır yazıya, insan dertten yahut zevkten yazarken herkes kadar kendini okur. İnsan önce kendi için yazar. O vakit yazdığı aynası olur. Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Kitap tanıtan kitap 3

İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinSöz yıkar şiir imar eder

İncitmeden söylemek istersin ama söz incitir bazen. Ağlatmak istersin bazen ama söz ağlatmaz. Bazen sesini sözle duyurmak istersin ama duyulmaz. Bazen birsindir, bin olmak istersin söz yetmez. Sözün söz; kelimenin kelime olarak kaldığı anlar bazen yetmez, bazen tam aksine düşer, öyle zamanların sihri sadece şiirdir… Tahran’dan, Washington’a; Beyrut’tan, Tokyo’ya; İstanbul’dan Şam’a; Paris’ten Kazablanka’ya; Filistin’den Keşmir’e kadar uzatabilir kollarımızı şiir, tel örgülere, mayınlı topraklara, kırmızı çizgilere mahkûm etmeden beşeri, uzanır uzanabildiğince…Buradan indirebilirsiniz.

Modern Bir Put: Bilim (Tartışma)Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Bilimciler herşeyi parçaladıkları için mânâyı kaybediyorlar. Aşk’ı, Korku’yu, Sevinç’i hormonal “fenomenler” sanıyorlar. Hakikat’in tezahürü yok onlar için, sadece tezahür var. Sebebi? Eşya. Eşyanın sebebi? O da eşya(!) Biz buna “pozitivist iman” diyoruz. Çünkü pozitivistlerin bilimsellikle ilişkisi koptu. Bilimsellik değil bilimcilik peşindeler. Bilimi putlaştırdılar. Konuya eğilen yazarımız Mehmet Bahadır her zamanki nazik üslubuyla “kral çıplak” dedi… Dedi ve bir işaret fişeğini daha ateşledi. Sitede en çok yorum alan yazılardan biri oldu bu makale. Fakat sadece içeriği ve yorum sayısıyla değil, yapılan yorumların kalitesiyle de öne geçti bu çalışma. 100′den fazla yorum alan ve aylar süren ilginç bir tartışmaya vesile olan makaleyi altındaki yorumlarla beraber kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinHalkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008’de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99’un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler (Kitap + Tartışma)

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinEtnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişle IZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinDerin MAЯҖ

Etrafınızda “ben solcuyum” diyen kaç kişi var? Birgün Ya da Cumhuriyet Gazetesi, Türk Solu Dergisi okuyan? Yürüyüşlerde Marx, Lenin, Deniz Gezmiş ve Atatürk posterlerini yanyana taşıyan kişileri tanıyor musunuz? İşçi sendikalarında aktif rol oynayan dostlarınız var mı? Bu insanlar hasretle beklediğimiz sol muhalefeti kuramadılar bir türlü. Neden? Marxist ve Marxçı (Marx’a dair ama marxist olmayan) miras ile yüzleşmedi Türk solcuları. Oysa Marx anlaşılmadan hiç bir sol projenin anlaşılmasına da imkân yok. Leninist, Stalinist, Maoist… Hatta Kuzey Avrupa’nın sosyal demokrat modellerini de çözemezsiniz. Marx’ın bıraktığı yerden devam edenleri anlamak için de gerekli bu okuma; dünya soluna bugünkü şeklini veren düşünürleri anlamak için: Rosa Luxemburg, Ernst Thälmann, Georg Lukács, Max Adler, Karl Renner, Otto Bauer, Walter Benjamin, Jürgen Habermas,… Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinKitap Tanıtan Kitap 2

Kitap tanıtan Kitapların birincisi kadar sevildi, o kadar çok ilgi gördü ki ikincisini yayınlamak için sabırsızlanıyorduk. Yeniden 44 kitap tanıtımıyla geliyoruz karşınıza: Dostoyevski, Sezai Karakoç, Yıldız Ramazanoğlu, Jean Paul Sartre, Amin Maalouf, Taha Akyol, Hasan Cemal, Ali Şeriati, William C. Chittick, Alain Touraine, Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri… Farklı asırlar, farklı coğrafyalar, farklı konularla dergi tadında bir kitap… Ortak olan tek şey İnsan belki de? İnsan’ın iç dünyasındaki saklı hazineleri paylaşma muradı…Buradan indirebilirsiniz.

Ölümden Bahseden Kitap

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinÇocuklarımıza Ölüm’den daha çok bahsetsek ne olur? Meselâ evde besledikleri hayvanların, saksıdaki çiçeklerin ölümü üzerine yorum yapmalarını istesek? Mezarlık ziyaretleri yapsak onlarla birlikte ve sonra ne düşündüklerini, ne hissettiklerini sorsak? Çocuklara ölümden bahsetsek belki daha güzel bir dünya kurulur bizden sonra. Çünkü bugün Ölüm’ü TV’den öğrenmek zorunda kalıyor çocuklar. Gerçekten bir “problem” olan ve çözüm bekleyen kazalar, hastalıklar… Çocuklar ölüm sebepleriyle Ölüm’ün hakikatini ayırd edemiyorlar. Küçülen ailelerden uzaklaşan dedeler ve nineler de bizden “uzakta” ölüyor: Kendi evlerinde, hastahane ya da bakımevlerinde. Doğumlarına tanık olamayan çocuklar bir gün ölme “sırasının” onlara da geleceğini anlayamıyor. Ölümü bekleyen modern insan idam mahkûmu değilse eğer, kısa çöpü çekmekten korkan biri gibi. İstenmeyen bir “büyük ikramiye” ölüm… Bu kitap Ölümden bahsediyor. Ölüm denen o “konuşmayan nasihatçıdan”, o karanlık ışıktan. Kendisini göremediğimiz ama sayesinde hayatımızın karanlık yarısını gördüğümüz ölümün ışığı. Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinİnsan’sız Sinema Olur mu? Elinizdeki bu kitabı Sinema’nın programlanmış ölümüne karşı bir direniş olarak görebilirsiniz. İnsan’dan vaz geçmeye yeltenen, Güzel’i, Sanat’ı,İnsan’ı kâr-zarar tablolarına sıkıştırmaya çalışan endüstriye “Hayır!” demenin nazik bir yolu. Sinema bütün “teknik” karmaşıklığına rağmen insansız olmaz. Sinema insanlar tarafından yine insanlar için yapılan bir sanattır. Derin Düşünce yazarları izledikleri 28 filmi anlattılar. İnsanca bir perspektiften, günlük hayatlarındaki, iç dünyalarındaki yansımalara yer vererek… İran’dan Arjantin’e, Fransa’dan Afganistan’a, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan bir yolculukta, İnsan’dan İnsan’a… Umulur ki bu kitap Andrei Tarkovsky, Semih Kaplanoğlu, Mecid Mecidi, Nuri Bilge Ceylan ile buluşmanın farklı bir yolu olsun… Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinÖyküler (Suzan Nur Başarslan)

“…Benim öyküm bir rivayetten ibaret, bu yüzden benden miş’lerle bahsediyor diğerleri. Beni, yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılıyorlar. Sorsalardı bana, derdim ki, beni yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılayanlara, evinden ayrılmayan/ayrılamayan, öyküsünü değil, hayallerini anlatır elbet, ya da masalları. Oysa bilmek yaşamak değildir her zaman, yaşamanın bilmek anlamına gelmeyeceği gibi her daim. Gözlerimde; bir şeyler yaşamış olanların, yaşamadıklarını sandıklarına olan o kendini beğenmiş, o her şeyi bilen bakışına rastlayamazsınız bu yüzden…”

Son romanı Bela’dan da tanıdığınız DD yazarı Suzan Nur Başarslan’ın öykülerini derlediği bu kitabını ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası

Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen, fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.

Roman nedir? Nasıl Yazılır?

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinRoman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Değerli yazarımız Suzan Nur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinİslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Zaman Nedir?

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ” diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câzMesnevîMakasıt-ül Felasife Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Zaman’ı düşünmek, Zaman’ı yazmak

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinZaman insanın hissiyatıyla algılayamadığı, bilimsel, düşünsel, hatta psikolojik boyutları olan bir gerçeklik. Zaman yaşadığımız hayatın kendisi. Ama bu kadar önemli olan Zaman ile aramıza mesafe koymak, Zaman’ın dışına çıkıp onu keşfetmek mümkün mü?

Zaman konusundaki bu ilk kitabımızda Derin Düşünce yazarları zor bir işe girişiyorlar: Zaman’ı düşünmek ve Zaman’ı yazmak. Zaman’ın NE? olduğunu sorgulayacağımız ikinci kitaptan önce NASIL? olduğuna baktık bu ilk makalelerde. NE? ve NASIL?soruları Zaman’a bakışımızda ana ekseni oluşturuyor çünkü bilimsel yolla, deney ve gözlemle ilerleyemediğimiz anlarda düşüncenin yardımına Sanat yetişiyor. Buradan indirebilirsiniz.

Tarih şaşırmaktır

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinEvet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz.

Kitap Tanıtan Kitap 1

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinKitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var. Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinKendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinGazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinAlaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970’lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinDerin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir? Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına”kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır 🙂

Liberalizmin Kara Kitabı

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinLiberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARIda var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinMaymunist imanla nereye kadar? (Tartışma)

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşkyoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki… Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin epistemolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Derin Göz

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 6 Nisan 2014)

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinİnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, … Buradan indirebilirsiniz.

Ermeniler ve Türkler

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Ermeni kimliği var oldukça 1923 model Türk kimliği bozuk bir makine gibi gıcırdamaya devam edecek. […] Neden bize bu kadar benziyorlar? Pastırması, sucuğu, yaprak dolması, müziğiyle, gelenekleri, ailelerine bağlı oluşlarıyla bir de Türk’ten daha fazla Türk mü onlar? Yoksa bu mu bizi sinir eden? […] Artık Anadolu insanının %100 safkan Türk olmadığını, tersine bütün bu etnik unsurların karışımı ve mirasçısı olduğunu idrak etme vakti gelmedi mi? Artık TEK BİR “BİZ” olduğunu, atalarımızın bir kısmının Kürt, diğer bir kısmının Rum, Gürcü, Arap, hatta ve hatta Ermeni olduğunu idrak etmemiz gerekmiyor mu? Buradan indirin.

Yahudi oldukları için mi zalimler?

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinİsrail bir çok bakımdan Türkiye’ye benzeyen bir ülke. Paranoyak bir ulus-devlet. “Yoktan var edilmiş bir millet” dört tarafı “düşmanla çevrili” kutsal bir vatanda yaşıyor. Terör tehlikesine karşı ülkenin güvenliği için(?) haklar ve özgürlükler çiğneniyor. Devlet eliyle düşman üretiliyor!

Gidemeyenlerin ülkesi oluyor İsrail… Kendi zulmü altında ezilen, korku içinde yaşayan, dünyasıyla beraber Ahiret’ini de kaybetmiş olan İsrailli zannederim Filistinliden bile daha zavallı bir durumda bu yüzden. Buradan indirebilirsiniz.

Eşcinsellik ve Biz (Tartışma)

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinErkeG milletiz biz. Öyle kolay kolay ağlamayız. Karımıza, kızımıza yan bakanın gözünü oyarız ama “başkasının” kadınına da sarkıntılık ederiz. Maçlarda kaybeden takıma “bineriz”. Aşk bizim ağzımızda şiddet ile birleşir, kirlenir. “At, avrat, silah” deriz. Kadın’ı yani insan’ı şeyleştirerek, cisimleştirerek severiz. Kullanırız. At gibi. Silah gibi.[…] Böyle sapık bir mercekten bakarak eşcinsellerin sapık olduğunu söylemek ne derecede inandırıcı? Son günlerde Derin Düşünce sayfaları verimli bir tartışmaya sahne oldu. Düşe kalka da olsa eşcinsel okurlarımızın yardımıyla konuyu biraz olsun “içeriden” anlama imkânı bulduk. Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Ak Kitabı

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın”çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

Para Yenir mi?

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinİnsanlık endüstri devriminden bu yana doğayı şekillendirecek güce sahip. Ancak bu şekillendirme gücü yaşamı değil de maddî çıkarları koruyacak biçimde kullanılıyor. Fakir ülkeler, aynı ülke içinde yaşayan fakir insanlar, bitkiler ve hayvanlar “vahşi doğadan” bile daha vahşi bir kirletme özgürlüğünün(!) kurbanı oluyorlar. Gelecek asırda hep beraber keşfedeceğiz paranın yenip yenmeyeceğini. Yok ettiğimiz balıkların yerine Amerikan doları koyup koyamayacağımızı… Buradan indirebilirsiniz.

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin“…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…”

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.

Türkiye bölünür mü?

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

Derin İnsan

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.

Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinSuzan Nur Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinDevlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinAmerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz.ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

 

musluman-zamanla-imtihan-surum-2 Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinMüslüman’ın Zaman’la imtihanı 

(Gözden geçirilmiş 2ci sürüm, 5 Mayıs 2016)

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmeninbedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 122 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

Bir pozitivizm eleştirisi

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinHayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericiliklebağnazlıkla suçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradanindirebilirsiniz.

“Ötekilere” bakarken (Çeviriler)

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin“Ötekilerin” gözüyle dünyaya bakabilenler ilerliyor uygarlık yolunda. Geçmişte Bağdat’ı, Kurtuba’yı inşa eden, bugün ise Paris’i, New York’u, yaşatan “öteki” değil mi? Bugün içine kapanan ülkeler yine geriliyor. Dışa açılan, “ötekilerin”bilgisini, birikimini kendine katabilenler ilerliyor. Bu kitabın amacı da “ötekilere” küçük bir pencere açmak. “Almanlar, Amerikalılar, İranlılar, Filistinliler ve İsrailliler dünyada olup bitenlere nasıl bakıyor?” diye sormak. Çeviri metinlere adadığımız 125 sayfalık bu kitapta Ermenistan’dan tasavvufa, İran sinemasından Ateizme, Şeriat’tan Türkiye’deki Hristiyanlara uzanan çok değişik konularda çeviri metinler bulacaksınız. Buradan indirin.

Zorunlu Askerlik Gerekli mi? (Tartışma)

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinZorunlu Askerlik bir çok insanımız için bir görev ama aynı zamanda bir çile. Ülkemizi savunmanın daha akıllıca bir yolu yok mu? Bu konuyu yaklaşık bir yıl boyunca tartıştık. Üç makale işaret fişeği görevi yaptı. Yüzlerce okurumuz değişik önerilerde bulundu. Kimileri “aman dokunmayın, böyle çok iyi” derken askerliğini yapmış olan arkadaşlar tecrübelerini paylaştı. Evet, belki de ilk defa bu konu gerçekten muhatabı olanlara yani Türkiye’nin vatandaşlarına soruluyor. Zorunlu askerlik gerekli mi? Bir yıllık kolektif çalışmanın ürünü olan bu 276 sayfalık kitap konuyla ilgili herkes için birinci elden bir bilgi kaynağı. Buradan indirebilirsiniz.

Kadın hakları ve Kemalizm

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

Türk solu iktidar olur mu?

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinKendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün. Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.

Baudolino (Umberto Eco) Suzan Başarslan

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirinYazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir. İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın

Ücretsiz kitap indirin82 kitap indirin

Türkiye’de ve Dünyada Başörtüsü Raporu-2009/2010

”Türkiye’de ve Dünyada Başörtüsü Raporu-2009/2010″ adlı bu çalışma son iki yıl süresince en çok konuşulup, tartışılan temel sorunlarından biri olarak karşımızda duran başörtüsü yasağına dönük bir dökümantasyon çalışmasıdır. Raporun ana omurgasını, iki yıllık süreçte başörtüsü eksenli yaşanan hak ihlalleri ve buna karşı sergilenen tutumların, davranışların ve tavırların kronolojik bir sırada aktarıldığı almanak tarzı bir arşivleme çalışması oluşturmaktadır. Raporun sadece yasak uygulamalarından ibaret kalmaması; soruna dair gösterilen tepkilerin, politik aktörlerin demeçlerinin ve yasak karşıtı çeşitli etkinliklerin de yer alması; konu etrafında oluşan gündemin ana hatlarıyla aktarılarak, dönemin genel fotoğrafını çerçeveleme kaygısıyladır. Böylece araştırmacılar, bugün ve ileride başörtüsü sorunu etrafında yapacakları çalışmalarda, Türkiye’de ve dünyada başörtüsü sorunu etrafında 2009 ve 2010 yıllarında yaşanan gelişmeleri, oluşan gündemi izleme imkânı bulabileceklerdir. Raporu buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 97 Yorum

  2. Yazan:Umit Erdal Tarih: Nis 14, 2010 | Reply

    Genellikle somut örnekler vererek tartışmanın, örneksiz düşünemeyen zekâ özürlülere göre olduğunu düşündüğüm için, yazılarımda örnekler vermeyi gereksiz görürüm.

    Fikirlerinize çok değer veriyorum, ancak bu cümlede kullandığınız üslubun, eleştirdiğiniz insanların üslubuna çok benzediğini düşünüyorum.

    Ben sizin tanımınıza göre bir “zeka özürlüyüm”.

  3. Yazan:eg Tarih: Nis 14, 2010 | Reply

    ümit bey, haklısınız. ancak bu yazı yıldırım türker’in sözünü ettiğim yazısı üzerine çıktı. ve doğrusu yazarken çok da sinirliydim. bu cümlenin kastı aşan bir cümle olduğunu kabul ediyorum.

  4. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 14, 2010 | Reply

    Dindarlara turnusol kağıdı uzatmanın bir anlamı yok. Asit veya baziklikleri ortada zaten. Eşcinselliğin normalden bir sapma olduğunu, bir hastalık olduğunu düşünüyorlar. Böyle düşünüyorlar diye eşcinselleri düşman görüyor, insan ve vatandaşlık haklarından uzak kalmalarını istiyor filan da değiller. Ne sokak ortasında travesti kovalıyor, ne de muayeneye gelen hastaya hayvan muamelesi yapıyorlar. Bu ülkede dindarların eşcinsellerle bir alıp veremediği yok. Oldukça yoğun bir seksist, erkekliğiyle övünen, yumuşak, bne gibi tabirler kullanmakla erkeklik çıtasını yükselttiğini zanneden, her kadını fahişe, her farklı olanı düşman bilen bir erkek toplum var. Sorun bu çoğunluktan kaynaklanıyor.
    Eşcinsellerin insan gibi yaşamaları konusunda toplumda kendisinden medet umulabilecek tek kesim dindarlardır. Zaten bunu bildikleri için turnusol kağıtları fırlatıp duruyorlar.
    İlle “neutral” olalım, sulandıralım, asitlik derecesi 7 olsun diyorlar. Yok böyle bir demokratlık!
    Eşcinselliğe saygı göstermek zorunda değilim, duygulara saygı göstermek durumundayım ve gösteriyorum. Dinliyorum, şefkat gösteriyorum, dua ediyorum, insanca muamele ediyorum.
    Yani sizin gibi iki yüzlülük etmiyorum. “Hastalık olmadığını kabul et!”,”eşcinselliği kabullen, saygı göster” demek dayatmaktır. Sen benim Allah inancımı yerin dibine sokuyorsun yazılarında. Tanrı insanın beyninin yarattığı illüzyondur filan gibi beylik cümleler kur. Sonra kadıncağız “eşcinsellik hastalıktır” dedi diye demediğini bırakma. Bu ne perhiz, bu ne fish n chips?

  5. Yazan:Gökçenstanbul Tarih: Nis 14, 2010 | Reply

    Çok güzel bir yazı olmuş. Meramımızı dile getirmişsiniz. Her kafası esenin muhafazakar kabul edilen kesime çemkirmesinden de gına geldi artık.

    Cemil İPEKÇİ Beyefendi örneğinde olduğu gibi, fikirlerine, sanatlarına çok saygı duyacağım insanlar vardır. Ancak bu onların cinsel tercihlerini normal daha doğrusu doğal karşılamamı gerektirmez. İnandığım Kur’an’da Lut kavmini bu nedenden ötürü gazaba uğrattığını söylüyor inandığım Allah; hal böyle iken bir müslümandan bunun tersini beklemek ahmaklığa yakın bir durumdur.

    Ancak bu eşcinsellere tu kaka yapmayı gerektirmez, (inancıma göre) suçu işleyen cezasını da (elbette ahirette) kendisi çekecektir. Yargı mercii bu konuda Allah’tır.

  6. Yazan:konuk Tarih: Nis 14, 2010 | Reply

    İlgili yazıyı ben de okumustum radikal2’de, benim eleştirim doğrudan yazarın yaklaşımına olacak…
    Birilerinin hak ve özgürlüğü olarak bahsettiği bir şeyi “eşcinselliği”, başka birilerinin riyakarlığını isbatlamak için kullanmak, bir de bunu övünürcesine yazmak, bir de buna turnusol kağıdı adını takmak, bir de hakkın, özgürlüğün simyacılığına soyunmak…
    Bir kişi ya da topluluk başka bir kişi ya da topluluğun yaşam tarzını beğenemez mi, istememe hakkına sahip olamaz mı?
    Onu da geçtim adamlar “mazlumder” çıkmış bunu açıkca söylemişler demişler ki arkadaşlar biz karşıyız sebebi her ne olursa olsun karşıyız buna, dinimiz öyle emrediyor, içimize sinmiyor, şu ya da bu.
    Riyakarlık mı bu, sahtekarlık mı, inanmadıkları şeyi savunur gibi mi görünselerdi peki, turnusol kağıdına renk vermeyelim arkadaşalar mı deselerdi peki, kendilerince taraf olmalarını mı suçlanıyor?
    Dindar olmalarımı suçlanıyor?
    Dindar oldukları halde onların da bir şekilde kendilerini ifade edişlerine mi canlar sıkılıyor?
    Açıklarının yakalanmış olunduğuna mı seviniliyor?
    Eşcinsellerin haklarını, bunları turnusol kağıdı yaparak savunmak da apayrı bir aydınlık olsa gerek!
    Yoksa yapılan eşcinsellerin madur durumlarını, kendi düşüncelerini desteklemek, başka düşüncelere saldırmak için araclastirmak mi?

    Bunu yaparken de bahsi gecen “kotu insanların(?)” eşcinsellere yaptıklarından çok daha fazla zararı bu simyaci vermiş olmuyor mu onlara?

    Onların hak arama mücadelesini ya da kendi yaşama tarzlarını dincilerle özgürlükçüleri ayırt etmek için kullanılacak turnusol kağıdına benzeterek, ne ölçüde bir aydın olunuyor acaba?

    Vicdan sahibi olmadan, fikir sahibi olmak da zor olsa gerek!

  7. Yazan:Amir Töre Tarih: Nis 14, 2010 | Reply

    Bu konudaki yorumları inceledim. Diyeceğim özetle şudur. Yorumların çoğu İslam’ ı referans alan kişilerin bakış açılarını yansıtıyor, kendi içinde tutarlıdır. Ancak çoğulcu bir toplumda yaşıyoruz- ya da öyle olduğunu umuyoruz- o halde İslam’ ı referans almayan kişilerin de (örneğin ben) bu toplumda yaşadığını unutmadan, onlarla hangi asgari müşterekte birleşeceğiniz sorusuna da yanıt aramanız gerektiğini düşünüyorum. Muhataplarınıza İslam’ ı referans almasını dayatırsanız, çıkmaz sokağa girersiniz, tabi ki muhataplarınız da size kendi referansını dayatmamalıdır. Ortak bir diliniz olmalıdır. Benim önereceğim ortak dil bilimin dilidir. Tabi ki her konuya bilimsel verilere göre cevap verin demiyorum. Bilimin cevap verebileceği konular var, cevap veremeyeceği konular var. Ancak bilimin yanıt verebildiği konularda da, israrla aksini savunmaya kalkışılmamalıdır. Peki eşcinsellik konuusnda bilim ne diyor? Tartışmalı noktalar olabilir, ancak günümüzde ağırlıklı olan görüş eşcinselliğin hastalık olmadığıdır.O halde referansı din olsun olmasın herkesin bu saptamaya saygı göstermesini beklemek doğaldır. Eşcinselliğin ahlaki boyutu bunun dışında bir tartışma konusudur.

  8. Yazan:özlem Tarih: Nis 14, 2010 | Reply

    Hilal Kaplan bugün Yıldırım Türker’e hitaben güzel bir yazı yazmış. Tespitlerine aynen katılıyorum.
    http://www.taraf.com.tr/makale/10879.htm

  9. Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 14, 2010 | Reply

    Mükemmel bir ‘her kapıya kilit olma’ çabasının, her dereden su götürme merakının yansımasıydı yazdıkları.
    Öncelikle eşcinsellerin uğradığı saldırıları tel’in ediyor; eşcinselliği hastalık ilan eden Müslümanlara sitem ediyor; sonra da eşcinselliği günah ilan ediyordu. E ne yapsın, Müslüman bir kadın olarak Allah’ın fıtrata aykırı ilan ettiğini kuldan mı saklayacaktı? “Allah’ın emrine karşı gelmektense ‘homofobik’ olarak adlandırılmayı tercih” ediyormuş.
    Kaplan’ın da Foucault ve benzeri düşünürlerden alıntılar yapan bir entelektüel olarak diğer fıtrat bekçisi Müslümanlardan farkı yok. (Yıldırım Türker)

    Tamam madem “tercih” edilen durum, kimliklere göre sorgulanıyor biz de bu yönteme uyup durum analizi yapalım.

    Homofobik teşhisi koyulmuş topluma uygulanan terapi tedavisinin temel direği olan eşcinselleri ve eşcinselliğin ne olduğu konusuyla yüzleştirilmeyi bir süre için kenara bırakıp, “homofobi”ye yani hastalığa odaklanalım ve hastalık kabul edilenle yüzleşelim!

    Kendisi hastalık olmayan ama korkusu hastalık olan üzerine konuşup fobi ithamcılarını memnun edelim.

    İtham;‘her kapıya kilit olma’ çabası !

    İnsanın korku deresinden, laboratuardaki mikroskop altına su taşıyan meraklı bilim adamları o suyu da farklılık ve benzerlik kıstası üzerinden elde etmiş oldukları bilgilerle tafsilatlı biçimde analiz edip bir yelpaze oluşturacak şekilde gruplandırarak etiketlemişler; sağlıklı korku – patolojik korku ! Bu etiketleme, “tıp bilimi hastalıkları teşhis ve tedavi etmek için vardır” ön kabulüyle, “korku kapısına kilit olma çabası” olarak yorumlanabilir mi?

    Homofobik toplum teşhisi, bir kilit midir yoksa bir anahtar mıdır?

    Fobi, bilim insanları tarafından gerçek ya da hayali korkunun “over doz”u olarak kabul ediliyor. “Homofobi” de Amerikalı psikiyatrlar tarafından saptanmış, tedavi gerektiren 65.000 değişik tür “fobi”nin tanımlandığı listeye alınmış bir hastalık(kilit!) olarak kabul ediliyor.

    Ve ön kabul gereği hastalığı tanımlayanlar iyileşmiş, “sağlıklı korku sahibi insan” olabilmenin tedavisini de işaret edebiliyorlar.

    Fobiler tedavi edilmediği taktirde çok uzun zaman devam edebilir, aslında tedavi olmaksızın düzelen hasta sayısı azdır. Fobi tedavisinde amaç kişinin kaçınma davranışını önlemek ve belli durumlarda ortaya çıkan anksiyeteyi azaltmaktır.

    Anksiyete, çok hafif bir tedirginlik ve gerginlik duygusundan panik derecesine kadar varan değişik yoğunluklarda yaşanabilir.

    Tek başına ilaç tedavisi genelde yeterli değildir. Bunun için antidepresan ilaçlarla birlikte değişik psikoterapi yöntemleri uygulanabilir. Fobilerde en sık kullanılan terapi yöntemi yüzleştirme (exposure) tedavisidir. Bu yöntemde hastanın korku yaratan durum veya nesnenin üzerine giderek ortaya çıkan anksiyete ile başa çıkması öğretilir!

    Kısaca söylemek gerekirse, bu durumda yaşadığı korkunun şiddeti nedeniyle hissettiği fiziksel sıkıntılardan rahatsız olan biri bir psikiyatra başvurduğu, terapi ve ilaç tedavisi aldığı taktirde, “fobi hastalığı” tedavi edilebiliyormuş. Hastalık adı verilen “kilit” kendisine başvurulan uzmanın tedavi anahtarı ile açılmış ve “homofobi hastası” iyileşmiş, sağlıklı / normal bir insan olarak hayatına devam edebilirmiş.

    “homofobi hastası” için iyileşmiş olmak demek artık kontrol edilemez bir tedirginlik ve gerginlik duysuna sahip olmamak ve panik duygusu yaşamamak anlamına geliyor.

    Oysa ki ve ne yazık ki eşcinsel ilişki bir hastalık olarak kabul edilmediği için elbette “teadvisi” de yok denilmekte! Biri bunu tedavi ettirmek için uzamana başvurduğunda alacağı cevap fix;bu hastalık değil kabullen.Çocuğunu elinden tutup götürdükleri doktorun çouğu dışarı çıkarıp ebeveynleri “homofobi” tedavisine tabi tutması gibi.Zulum! “Ben psikolojik kör değilim bu fiziksel körlük, tedavi olmak istiyorum” diye feryad eden Murat Kefeli’ye ısrarla psikoterapi uygulamaktan çok da farklı değil. Bu bir zulum değilse nedir peki!

    Eşcinsel olmaktan korkan biri dr.başvurduğunda alacağı cevaplardan biri; “cinsel yöneliminden denemeden emin olamazsın.Tecrübe etmeden insan eşcinsel mi heteroseksüel mi bilemez!!!…..”

    Homofobik olarak adlandırılmak!

    “Homofobi” tanımlarına bakıldığında farklı anlamlara gelebilecek ifadeler kullanılmakta;
    -eşcinsellerden korkmak …………..
    -eşcinsellikten korkmak……….

    Örneğin “kendisinin eşcinsel olduğundan şüphelenen ve bu durumdan endişelenen birey, bu korkusunu homofobi olarak dışa vurabilir”miş! Fobi hastası olarak kabul edilen biri fobisini bilinçli tercihlerde bulunarak dışa vurabilir mi?

    Eşcinsel olmaktan korkmak homofobi ise eşcinsellerden korkmak “homofobi” olarak tanımlanabilir mi? Mesela bir eşcinselle ekonomik, akademik, komşuluk, vb. gibi nedenlerle ilişkisi bulunan biri kendisinin “eşcinsel ilişki” kuruyor olduğunu vehm edebilir mi?

    Toplum bunu vehm edecek kadar mı cahil ya da korkudan akıl sağlığını yitirmiş mi kabul ediliyor? Zulmeden homofobik topluma tepeden bakan hangi bekçi bu acaba!

    Dindar ya da başörtülü insanlarla ekonomik akademik vs vs gibi nedenlerle ilişki kurmak istemeyen ve hatta onların bu alanlarda ilişki kurmadan bile var olmalarına tahammül edemeyenler tedavi gerektiren bir “dindar olmak” fobisinden muzdarip olabileceklerini hiç mi akıllarından geçirme ihtiyacı duymazlar; Bu insanlarla kurulan “ilişki” dindar mı yapar?

    Fobilerde en sık kullanılan terapi yöntemi yüzleştirme (exposure) tedavisidir.

    Bilebildiğim kadarıyla insan denilen canlı türü bilim alemi tarafından da dişi ve erkek cinsiyetli olarak tanımlanıyor. İnsan cinselliğinde bu iki cinsin farklılıklarını (fıtrat !) karşılaştırlması neticesinde elde edilen bilgilerden de cinsel yönelim ve şiddeti(doz) “anormal cinsellik” tanımlayabiliyor;
    Hiperseksüalite,

    sex bağımlılığı,aseksüel

    Psikanalizde hayat enerjisi olarak kabul edilen cinsel istek temel bir içgüdü olarak tanımlansa da güçlü bir kültürel değer belirleyicisidir de.Bireyin algılanma şekli bu içgüdüyü nasıl giderdiğine bağlıdır çoğu zaman.

    Bu da korku gibi başka bir temel içgüdü olan cinsel isteğin ölçülüp biçilmesi(doz-tür) ile oluşturulan yelpaze.

    Doz tanımı yapılarak hastalık olarak gruplanmış “korku” ile hiçbir ilişkisinin olmadığı iddia edilebilir mi? Sağlıklı cinsel istek – patolojik cinsel istek!

    Cinsel bozukluklar ve cinsel kimlik bozuklukları

    Tüm bunları göz ardı etmek, eşcinsel ilişkiyi “anormal” olarak tanımlayan insanları “homofobi” kafesine tıkmak ve üzerine asma kilit asma gayretinin bir sonucudur. Eşcinseller aracılığı ile kafese tıkılmak için seçilenler çoğunlukla kendilerini dindar Müslüman olarak tanımlayan insanlar!

    Eşcinsellik değil belki ama tartışma şekli ve ithamlar tam anlamıyla Turnusol olarak tanımlanabilir!

    http://www.derindusunce.org/2009/05/18/batililasma-escinsel-dusmanligini-yayginlastirdi/

  10. Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 14, 2010 | Reply

    Sn.Amir Töre,

    Muhataplarınıza İslam’ ı referans almasını dayatırsanız, çıkmaz sokağa girersiniz, tabi ki muhataplarınız da size kendi referansını dayatmamalıdır. Ortak bir diliniz olmalıdır. Benim önereceğim ortak dil bilimin dilidir. Tabi ki her konuya bilimsel verilere göre cevap verin demiyorum. Bilimin cevap verebileceği konular var, cevap veremeyeceği konular var.

    Amir bey, özellikle bu paragrafı yazmış olan sizin yorumumu okuduktan sonra neler düşünmüş olduğunuzu merak ettim.Burada paylaşırsanız sevinirim.

    Bilimin verdiği cevaplar ayrı boyut dediğiniz ahlaka müdahale etmek için kullanılıyorsa(!) eğer!

  11. Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 14, 2010 | Reply

    bu başlıktaki diğer yorumum sanırım spam olarak yakalandı 🙂

  12. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 15, 2010 | Reply

    Modern psikoloji zaten hepten “hap” işine döndü. Hap veremediği şeyi de hastalık saymıyor. “Seninki hastalık değil koçum, bunu kabullen, hayatını yaşa, mutlu ol!”, bu tip hapla tedavi edemedikleri şeylerin süper formülü. Zaten modern insan “arzu ve şehvetini sonuna kadar yaşamakta özgür, her istediğini yapmakta serbest” insan olarak tanımlandığı için ortada sorun görünmüyor ki çözüm aransın.
    Google’da en çok aranan kelime “seks”. Demek ki insanların çoğu bunu istiyor, o halde ona aradığını verelim öyle mi? Bu mudur hayatın anlamı? “Ye, iç, hazzet!”
    Kendisine sürekli “herşey normal” telkini yapılan ve yanlış yolda olduğunu düşünmeyen bir insan kendini nasıl düzeltebilir? “Bu benim tabiatım” dediğin şey senin nefsin. Eşcinseller de, heteroseksüeller gibi kendini gerçekleştirebilmek için nefsine hakim olmak durumunda. Herkesin imtihanı farklı.

  13. Yazan:Amir Töre Tarih: Nis 15, 2010 | Reply

    Sn. Çuvaldız,
    Yukarıda yazdıklarımı biraz daha açayım. Demek istediğim şudur. Eşcinselliğin hastalık olup olmaması bilimsel olarak cevap verilebilecek bir konudur. Bilim “hastalık değildir” derken,”Hayır, eşcinsellik hastalıktır, çünkü benim dinim öyle söylüyor ” denilirse ortada uzlaşılabilecek bir nokta kalmaz. Bu yolun sonu çıkmaz sokaktır. Buna karşılık “eşcinsellik günahtır” ya da “eşcinsellik ahlaka aykırıdır” argümanları bilimsel olarak cevaplanabilecek argümanlar değildir. Dolayısıyla bunları söylerken dinsel ya da etik kanıtlar getirilebilir. İsteyen dindarların demokratik zeminde kalmak ve bilimsel verilere aykırı olmamak şartıyla eşcinsellik aleyhinde propaganda yapabilmesini de gayet normal bulurum. Ancak burada ince bir nokta var, yapılacak propaganda ve örgütlenmeler, kişilerin haklarını kısıtlama, kişilere hakaret etme yoluna sapmamalıdır. Eşcinsellik genel olarak eleştirilebilir, zararlı olduğu düşünülen yönleri gösterilebilir, belki gerçekten eçcinsel olmadığı halde, içinde bulunduğu koşullar nedeniyle eşcinsel eğilimler sergileyen kişilere, şayet isterlerse, destek de olunabilir. Ancak hiç bir kişiye eşcinsel olduğu için hakaret edilmemeli, cezalandırılmamalı, diğer insanlara tanınan haklar ellerinden alınmamalıdır (örneğin örgütlenme hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı). Bir örnek vermek gerekirse, türbanlı kızlar için hangi insan hakları geçerli olmalıysa, eşcinseller ya da diğer marginal kesimler için de aynı insan hakları geçerli olmalıdır. Ne eksik ne fazla.

  14. Yazan:beytullah emrah Tarih: Nis 15, 2010 | Reply

    bu konuyla ilgili dünya bülteni’nde cihan aktaş’ın yazısına bakmakta da fayda var.

    http://www.dunyabulteni.net/author_article_detail.php?id=13138

  15. Yazan:eg Tarih: Nis 15, 2010 | Reply

    bakınız arkadaşlar bazı liberal ve solcu arkadaşlar için basit bir örnek vereyim. bir zamanlar (herhalde 6-7 yıl olmuştur net tarihi hatırlamıyorum) murat belge başörtüsü meselesi yine çok yoğun tartışılıyorken rdikal’de bir yazı yazmıştı. ve aklıma kaldığı kadarıyla ve mealen şyle demişti:

    “ben türbanın kadınları aşağıladığına inanıyorum. bütün politik ve demokratik kanallardan türbanın yaygınlaşmaması için mücadelemi yaparım. ama bir taraftan da türbanlı kızların üniversiteye alınması gerektiğini savunabilirm”

    şimdi bu tavır türkiye’de sol ve liberal demokratlar tarafından genellikle alkışlanan bir tavır olarak görüldü o zamanlar. üstelik türbanlı kızların sadece üniversiteye alınması gerektiğinden bahsedip çalışma hayatı vs ile ilgili hiçbir şeyden bahsetmediği halde, bu tavır bir demokrat tavrı olarak kutsandı. şimdi ben de diyorum ki eşcinsellerin hizmet alma, verme her türlü hakkını kullanmasından yanayım. ama eşcinsel ilişkinin bir siyaset biçimi olarak dayatılmasına ve kendi yaşadığım ve beni de etkileyebilecek bir toplumsal mekanizmada bu ilişki biçiminin meşruiyetiyle ilgili fikirlerimi ve muhalefetimi söyleme hakkımın engellenmesine karşıyım. ve evet alın bu tavırla benim gibi müslümanların tavrını birebir karşılaştırın. bizim haklar açısından belge’nin tavrından fazlamız var eksiğimiz yok. ama nedense – zaten tüm itirazım bu ikiyüzlülük ve dmeokrasinin tek sahibi olma görüntüsü veren tavırlara- murat belge’ye verilen hak, çok daha özgürlükçü bir noktada dursak da bize verilmiyor. murat belge’ninki demokrat tavır olarak kutsanırken bizim tavrımız demokrasi dışı tavır olarak turnusol kağıtlarına malzeme yapılıyor. efendim eğer demokrasi tartışacaksak dürüst olmak gerekiyor. ben bu ülkenin eli kalem tutan ve az çok düşünebilen çoğu kişisinde bu samimiyet ve dürüstlüğü göremiyorum üzgünüm…

  16. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 16, 2010 | Reply

    Enver bey,az önce başka bir yazı başlığı altındaki yorumlarınızı yanıtlamaktaydım.Yeni yorumunuzu görünce kayıtsız kalamadım,sanırım tam da istişare ettiğimiz konuyu tamamlayıcı bulduğumdandır.

    Murat Belge,başörtüsünün-kendi tanımıyla türbanın-kadını aşağıladığını düşünür,düşünebilir.Bu bir görüştür.Katılırız katılmayız.Ben şahsen katılmıyorum.İki yönden katılmıyorum:birincisi başörtüsünü ister inancı gereği dinin emrettiği şekilde taksın,ister kendisine öyle yakıştırdığı için bir giysi olarak benimsesin,bunun kararını verecek olan kadınlardır Murat Belge değil.İkincisi,Murat Belgeye aşağılatıcı gelen bir görüntü,bu tercihte bulunan kişi için hem estetik güzelliği olan,hem de inancıyla bütünlük sağlayan bir yücelik vasfı taşıyabilir.Ayrıca bunun öznesi olmayan erkekler için de aynı durum geçerlidir;örneğin başörtüsünü kadına yakışan,üzerinde iyi duran bir aksesuar olarak bulurum görsel açıdan.Ama daha da önemlisi başörtüsünü zülme karşı bir başkaldırı sembolü olarak görür ve saygı duyarım.Lakin beğeni ve tercih konusunda farklı kanaatleri demokratlığın kriteri görmem.Peki,bu mevzuda demokratlığın kriteri nedir,ne olmalıdır?Bence,”hayır,aşağılatıcı bulduğumdan ne okullara ne de başka yerlerde giyilmesin”dendiği anda bırakınız demokratlığı bu tavır faşizan bir eğilime dönüşür…Okullarda serbest olmasını savunup,”hizmet alan hizmet veren”,”kamusal olan/olmayan ” şeklinde alan sınırlamalarına bölündüğü anda da bu eğilim iş başındadır demektir(bkn.Baskın Oran).Zira bir tercih, ancak olası toplumsal zararları düşünülerek karşı olunabilir.Hiç bir gerekçeye dayandırılmaksızın sadece keyfiyetten kaynaklı,hayali itirazlar öne sürerek olamaz,olmamalı.Bu bağlamda Baskın Oran ve onun gibi düşünenlere sorarlar,kamusal alanda sınırlama getirilmesine,hizmet alan-veren şeklinde kategorize edilerek yasaklanmasına gerekçe nedir?Budur olay.
    Dolayısıyla Murat Belge’nin bir kaç yıl öncesine ait görüşü tartışmaya ve eleştiriye açıktır,fakat demokratlığın konusu değildir bana göre.Fakat Baskın Oran’ın görüşü antidemokratiktir(en azından bu konuda henüz açmazları vardır ve bundan dolayı arızalı bir görüş öne sürmektedir).Fakat bir yandan da pek çok görüş ve düşüncesinin altına imza atabileceğim bir akademisyendir Baskın Oran.Ben meseleye böyle bakıyorum,elbette yanılmış da olabilirim.

  17. Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 16, 2010 | Reply

    Sn.Amir Töre,
    Yukarıda yazdıklarımı biraz daha açayım. Demek istediğim şudur. Eşcinselliğin hastalık olup olmaması bilimsel olarak cevap verilebilecek bir konudur.

    Yukarıda yazdıklarımda açık ya da satırlara sindirilmiş bir “Hastalıktır.Dinim öyle diyor.” ifadesi ile karşılaştınız mı?

    Bilimin bugünkü imkanları ile ortaya koydukları ile yarın yanlışlanabilir bir hükmünü kendi içindeki tutarsızlıkları göstererek anlatmaya çalışmıştım. Zira bu hükmü, mahkeme hakiminin “eşcinsellik” sanığını, sadece şahitlerin ifadesine bakıp “elde yeterli delil yoktur” diyerek salıvermek yönünde karar vermesine benzetiyorum.

    Most same-sex behaviour is conducted out of natural preference.(*) There are also, however, instances of institutions where men are obliged to spend long periods in all-male company, such as in the military, prisons, and male-only educational
    establishments, and in which male-to-male sex can be common. While such institutional male homosexual behaviour represents only a small part of all male-to-male sex, it can nonetheless be important from
    the point of view of the AIDS epidemic.(sf.3)

    http://whqlibdoc.who.int/unaids/2000/a62375_eng.pdf

    Siz ise, bilimin ortaya koyduklarından hareketle yazılmış olanların temelinde “din” gördünüz. Neden?

    Karşımıza dinin dogmalarını reddeden bilimi öğrenmek için geldiğini iddia ederken, o dogmalara bağlı olma sembolünden inatla vaz geçmeyenlerin bilimsel dürüstlük ve samimiyetine nasıl inanacağız ?(Prof.Celal Şengör)

    Bu yaklaşım, çıkmaz sokağa itekleyen bir tavır gibi durmuyor mu sizce de? Futboldan çok anlamam ama buna topu kasten taca atmak ya da gole giden oyuncuya kasti faul yapmak deniyor bildiğim kadarıyla; Bilimsel verilerle “Hastalıktır” diyen bilim insanları da aynı şekilde “itham” edilerek ileri sürdükleri argumanların güvenilirliği “dindar” ya da “homofobik olmak” suçlamasıyla” sorgulamaya tabii tutmak.Neden?

    İsteyen dindarların demokratik zeminde kalmak ve bilimsel verilere aykırı olmamak şartıyla eşcinsellik aleyhinde propaganda yapabilmesini de gayet normal bulurum.

    🙂

    Bilimsel açıdan eşcinsellikle ilgili verilen “hüküm” açık öyle değil mi? Elinde herhangi bir veri ile (kısıtlı bilimsel araştırmalar neticesinde ortaya konan eksik verilerin yetersizliğinden daha kuvvetli bir veri olabilir mi?) itiraz eden herkes bilimsel olarak “homofobik”! Sizin normal dediğiniz duruma bilim “fobi” diyor.Homofobi hastalığının temeline de tespit ettiği sebepler içine iki madde sıkıştırıyor;) heteroseksüel olmak…dindar olmak..İkisi birden ya da sadece biri olarak ilan edilmiş, ilan edilen hüküm dışında eşcinsellik aleyhinde bir görüş bildirirseniz “hasta” ilan ediyorsunuz.Bu durumda bilimsel verilere aykırı olamamak şartı ne anlama gelir siz izah edin lütfen!

    Tabelalarda ne olduğuna dikkat edip ve ne anlama geldiğini de bilmeye gayret edersek eğer çıkmaz sokağa girmeyebiliriz belki! Bu nedenle şu “hastalık” tanımı açmak faydalı olabilir.

    Bilim “hastalık değildir” derken,”Hayır, eşcinsellik hastalıktır, çünkü benim dinim öyle söylüyor ” denilirse ortada uzlaşılabilecek bir nokta kalmaz. Bu yolun sonu çıkmaz sokaktır.

    Bakara 106-194, Al-i İmran 165, Enam 160, Yunus 27, Nahl 126, Bu ayetleri Türkçe meallerden okurken “misli” kelimesine mutlaka denk gelmişsinizdir.Türkçe konuşan bizle bu kelimeyi “tek başına” kullanılsa bile tdk sözlüğünde izah edildiği gibi anlıyoruz;

    Misl.(tdk) vakit ve kat denmiş.Kat kelimesi için tekrar sözlüğe başvurduğunuzda ise;
    – kat İng. multiple
    Verilen bir tümsayı için, bununla bir diğer tümsay çarpımına eşit olan tümsay
    – Kez, defa, misil: Bu, ondan iki kat pahalı.

    Oysa ki henüz öğrenmiş olduğuma göre “misl” kelimesi Arapçada “gibi(aynısı)” anlamına geliyormuş!

    Bu örneği “hasta” tanımı üzerinde anlaşabilmek için verdim.

    Müddesir 31, Muhammed 20-29, Tevbe 125, Maide 52, Enfal 49 ,Bakara 10

    ve

    Tevbe 91, Nur 61, Fetih 17, Muzzemmil 20
    Tüm bu ayetlerde hasta/lık kelimesi geçmekte.

    İlk yazdıklarımda “ kalpteki hastalık” ile 2.yazmış olduklarımda geçen “hastalık” kelimesinin aynı anlama gelip gelmediğini okuduğunuzda mutlaka fark edebileceksinizdir. İlk grupta ifade edilen “kalpteki hastalık” bir damar, kalp kapakcığı ya da benzeri bir hastalığı ifade etmek için kullanılmış olabilir mi sizce?

    Ve bilebildiğim kadarıyla “eşcinsel ilişki ”Hud 78”de helaka götüren yapılan “kötü”lük olarak ifade ediliyor. Ve “temiz” olana işaret ediliyor.
    Mutlaka siz de bu sureyi okumuşsunuzdur;

    1)Hûd 77. Ve resûllerimiz Lut (A.S)’a geldiği zaman onlardan dolayı üzüldü ve içi daralıp, telâşlandı. Ve: “Bu, çok kötü (zorlu) bir gün.” dedi.

    Kimler için üzüldü?

    2)Hûd 78…. “Ya kavmim, işte bunlar kızlarım! Onlar sizin için daha temizdir(*). Artık (Allah’tan sakının)….

    Kızlarını işaret ederek ne yapmaya çalıştı?

    3)Hûd 78….İçinizde hiç aklı başında(*) olan (reşid-) bir adam yok mu?”

    4)Hûd 80’de talep edilen güç ve 81 deki şehri arkaya bakmadan terk ediş..

    Bilimsel verileri merak edip incelediğimiz kadar Kuran’da ne deniyor diye merak edip okusak, önyargıları bir kenara koyup anlamı üzerinde düşünebilsek…..

    Buraya kadar olan kısımda sizin “demokratik” şart olarak ileri sürdüğünüz şeyin zaten var olduğunu doğru bir şekilde ifade edebilmişimdir umarım.

    Diğer hak olarak işaret etmiş olduklarınız “eşcinsel” olmak durumunu özel kılacak, eşitlik ilkesine aykırı istisnai hak talepleridir.
    Eşcinsellik genel olarak eleştirilebilir, zararlı olduğu düşünülen yönleri gösterilebilir, belki gerçekten eçcinsel olmadığı halde, içinde bulunduğu koşullar nedeniyle eşcinsel eğilimler sergileyen kişilere, şayet isterlerse, destek de olunabilir.
    Sorun olan kısım bu zaten. Eşcinsellik bu kadar korunup kollanıp, eleştirilemez olduğunda çözüm üretebilecek tüm yolara bariyer konmuş ve muhtemel tüm yardım kapıları da kilitlenmiş oluyor. El uzatmaya çalışan “hasta” olmakla itham ediliyor. Eğer gerçek bir demokrasi ve eşitlikten söz etmek istiyorsak önşart olarak ileri sürdüğümüz bilmin körleştirici tavrını da görmek zorundayız.

    Aşağıya bir kısmını alıntıladığım ropörtajın son cümlesi oldukça etkileyici;

    Ben, transseksüel bir kadın olarak, bir feminist olmalıyım. Neden? Çünkü ben eteği giydi. Keşke bütün biyolojik ve transseksüel kadınlar feminist olsa ama “travestilerin hepsi feminist olsun mutlaka” diye bir dayatma yapamam ben… Hayatın her alanında herkesin her şey olabilmesi gerektiği gibi… Pantolonu bırakıp, eteği seçtiğim için bütün bu zulüm bana reva görülüyor. Kadınlığı seçtiğim için bütün bunlar geliyor başıma… Tabii keşke herkes feminist olsa ya da buna yönelik çalışsak… Bir de ben hâlâ şu sorunu çok yaşıyorum ve bunu yaşadığı halde bunun farkında olmayan çok transseksüel arkadaşım var. Diyelim ki bir toplantıda ciddi anlamda eleştirilecek bir şey söyledim ama “O bir travesti. Burada olması gerekir. Eleştirmeyelim.” fikirlerinden dolayı ses çıkarılmaz. Beni eleştirin çünkü yanlış bir şey söylemişim. Bu, ötekileştirmenin feci bir hali… Ya da, küçük bir şey gördüğümüzde, herkese “Transfobik!” deyiveriyoruz.

    “Transfobik” kelimesinden artık ben nefret ediyorum. Öyle bir muamele yapılmış ki bize… Hiç kırılmamışız, hiç dokunmamışlar bize, hiç eleştirilmemişiz… Sonra bir travesti yanlış bir şey yapıyor ve sen ona “yanlışsın” dediğinde, sana “Transfobiksin!” deniyor. Şimdiye kadar idare etmiştin, onun yanlışlarını çok bariz bir şekilde görüyorum… Sol ve feminist hareketin içinde olan transseksüel arkadaşlarımı eleştirmekten ben bile korkuyorum. Bana bile “transfobik” denebilir… “Transfobi nedir?”i tartışalım önce. Sorsam onu da bilmeyecek belki… “Yeter ki burada olsun…” demek ve idare etmek kadar kötü bir şey yok. İdare ediyorsun, bir sürü şey birikiyor ve inanılmaz bir şekilde patlak veriyor.

    …..

    Bir de, seks işçiliğini ayrı bir yere koymamız lazım; transseksüelliği de çok ayır bir yere… Ben bunu transseksüel birey olan arkadaşlarıma anlatamıyorum bir türlü çünkü bu iki konu çok karıştırılıyor. Az önce belirttiğim gibi, “Seks işçiliği, eleştirmemiz gereken bir alandır.” dediğimde, travestiler hemen “transfobiksin” derler. Sanki travestiler sadece seks işçiliği yapıyor… İki kavramı birbirinden ayırmak lazım bir şekilde ve bunu yapabilmemiz için, birbirimizi asla idare etmememiz lazım. İdare ederek, karşımızdaki kişiyi dikkate almamış oluyoruz. Dikkate alsaydınız, beni eleştirirdiniz, yanlışlarımı benimle birlikte teker teker ortaya dökerdiniz…
    http://kaosgl.org/content/korkarim-bana-bile-transfobik-denebilir%E2%80%A6

  18. Yazan:eg Tarih: Nis 16, 2010 | Reply

    aziz bey selamlar,
    murat belge’yi örnek verme sebebim aslında demokrasi denen şeyin nasıl bir zemin üzerine kurulması gerektiği üzerine yaptığımız zihin cimnastiğidir. bir insanın bir başka insanın yaşantısını, değerlerini vs. beğenmeme, onlarla dmeokratik yollardan mücadele etme, siyaset içinde bu argümanları kullanma hakkı vardır. ne kadar söylersek söyleyelim dinleri “tarihsel ilerlemede geriye ait birşey olarak gören birisine” başörtüsü ile ilgili olumlu şeyler söyletemeyiz. böyle bir şeyin gerekli olduğunu da düşünmüyorum zaten. demokratik zemin bu insana bunları söyleme, toplumsal alanda bu fikrinin temsili yürütme hakkını verir, vermelidir de zaten. arada şöyle bir fark vardır ancak. laiklik denen şey, demokratik zeminde nasıl bir tartışma ya da konsensus olursa olsun dinle ilgili ve dinin ve dindarın toplumdaki temsiliyle ilgili kendi düşüncesini yürürlüğe sokmaktadır. bu yüzden liberalizm demokratik olamaz diyorum. hatta laikliği demokratlığın şartı oalrak gören hiçbir ideoloji demokratlık çkaramaz içinden iddiasındayım.

    kacakkova’nın bence oldukça ilham verici (bu yorumu üzerine kocaman bir demokrasi yazısı çıkacak sanıyorum yakında, düşünmeye başladım) yorumu bu yüzden önemli. insanların ontolojik olarak ayrıcalık tanıdıkları kimi şeylerin olması kadar doğal birşey yoktur. eğer kimse ontolojik olarak hiçbirşeye ayrıcalık sağlayamaz diyorsak bunun yolu da liberal görelilikte biter. ama demokrasi böyle birşey değildir pratikte. pratikte bin çeşit insan var, binçeşit inanç ve bin çeşit “ontolojik ayrıcalık”. bu ise bu bin çeşit ayrıcalığın toplmsal düzlemde nasıl ilişki kuracağı üzerine düşünmeyi gerektirir. yoksa liberalizmin yaptığı gibi “biz herşeyi çözdük, siz buna uyun yeter” argümanlarıyla iş yürümez. sonuçta ne bir hindunun, ne bir müslümanın, ne bir katolik’in ontolojik atyrıcalık verdikleri metinlerden vazgeçmeleri mümkün olmadığına göre, toplumsal düzlemi, demokratik ikna mekanizmalarını, siyaseti bu minvalde düzenlemek gerekir. eşcinsellik de benim için bundan farklı birşey değildir. tek tek her eşcinselin hizmet alma-verme açısında haklarını kullanmasından yanayım kesinlikle. onlara zulmedenin karşısında yer alırım he rşekilde. ama bu demek dğeildir ki siyaset ortamında ve toplumsal düzlemdeki diyalog (ve çatışma) mekanizmalarında eşcinsel ilişkiyle ilgili kendi argümanlarımı kullanmayacağım. tam tersi demokratik düzlem ancak böyle kurulabilir. yoksa liberal ya da sol demokrasinin yaptığı gibi(bu bir teorik tartışma olduğu için böyle ‘genelleme’ yapmadan ne dendiği pek anlaşılamadığı için genelleme yapıyorum) laiklik aracılığıyla tüm dinlerin ve dindarların söylediklerinin kamu dışına atılması; ama ahlaki röletivite aracılığıyla ne kadar “kıyıda kalmış” fikir ve yaşantı biçimi varsa toplumsal düzlemi tümüyle işgal etmesi imkanı vermesiyle demokrasi zemini kurulamaz. liberal demokrasi liberal fikirlerin diğer tüm dünya görüşlerine hegemonyası demektir. demokrasi ie böyle birşey deildir. bu tartışmaya izin verir. bir müslümanla bir liberalin toplumsal düzlemde karar mekanizmalarında kıyasıya tartışmasına ve ya ortak bir uzlaşı yolu bulmasına, ya da bulamamsına imkan verebilen birşeydir demokrasi. yoksa herkesin ağzının bağlandığı ama sadece liberallerin konuştuğu bir zemine demokrasi denemeyeceği çok açıktır.

    şimdi konunun bir diğer boyutuna gelelim: bugün simpsonlarda hz. muhammed’e yapılan bir saygısızlık haberi yer aldı gazetelerde. daha önceki karikatür krizini falan hatırlayalım. liberal batı toplumu dinle ilgili her türlü aşağılamaları fikir özgürlüğü kapsamında değerlendiriyorken, mesela eşcinsellikle ilgili aynı minvalde bir eleştiriyi fikir özgürlüğü değil faşizm kategorisine indirgiyor. bunun adı iki yüzlülük deilse şayet namussuzluktur. ben gerek simpsonların, gerekse de karikatürler konusunda nasıl bakıyorum peki? bir müslüman olarak bu tip aşağılamaları lanetlediğim muhakkak. ancak benim lanetlememle bu düşünceleri gitmeyecğeine göre adamların, varsın yapsınlar diyorum. ama bir şartla; ben de aynı düzlemde dine ait görüşleri liberalizmin “bunu söyleyebilirsin, bunu söyleyemezsin” tarzı buyruklarına kulak asmadan temsil edebileceğim bir ortamı istiyorum. yoksa hiçbir şey tek taraflı yürümez. ancak bir müslüman olarak mesela fikren ne kadar uzak dursam da kimseyi kişisel larak incitme yoluna gitmem, gidemem. mesela hz. muhammed için simpsonların yazarlarının yaptığı aşağılamayı, tek bir eşcinsel (ya da yerine ne yazarsanız yazın) ‘şahıs’ için yapmam, yapamam. o fikri, o dünya görüşünü eleştiririm. mesela eşcinsel ilişkiyi fıtrattan sapma olarak değerlendirebilirim, o ilişkinin toplumsal düzlemi işgal etmesine seyirci kalmamak yönünde fikirlerimi ve demokratik mücadelemi ortaya koyarım. ama tek tek hiçbir eşcinselin yüreğini kanatmamak için çaba sarfederim.liberal dünyanın benim yaptığım bu ayrımı milyarlarca din mensubuna değil, ama sadece çok marjinal kimi gruplara uygulayabildiğini ve bu yüzden de çok ciddi bir samimiyetsizlikten malul olduğunu düşünüyorum. son tahlilde demokrasi öyle bitmiş birşey değildir. liberallerin her türlü kararını ve çerçevesini belirledikleri birşey hiç değildir. bunu artık anlamaları gerekiyor.

  19. Yazan:Amir Töre Tarih: Nis 16, 2010 | Reply

    Sn. Çuvaldız,

    “Yukarıda yazdıklarımda açık ya da satırlara sindirilmiş bir “Hastalıktır.Dinim öyle diyor.” ifadesi ile karşılaştınız mı?”

    Hayır. Ben sizin yazdıklarınızda buna yönelik bir ifade gmrmedim. Peki siz benim yazdıklarımda ” Sn. çuvaldız, siz dinim eşcinselliği hastalık kabul ediyor dediniz” anlamına gelen bir ifade gördünüz mü?

    Benim yazdıklarım aslında genele yönelik yorumlar, siz sorduğunuz için sizi muhatap alarak yanıtladım. Eşcinsellik örneği üzerinden bilimle dinin karşı karşıya getirilmesinin sakıncalarını göstermeye çalışıyorum. Tabi ki eşcisellik konusu bilimsel alanda da tartışma konusu olabilir. Eşcinselliğin hastalık olup olmadığına ilişkin bilimsel kanıtlar yeterli olmayabilir (bu konudaki bilimsel yayınları incelemiş değilim). Ancak bilimsel argümanlara gene bilimsel argümanlarla karşı çıkılmalıdır. Eşcinselliğin hastalık olduğunu düşünen ve kanıt gösteren bilim adamlarının “homofobik” olarak yaftalanabileceğini sanmıyorum.

    “Diğer hak olarak işaret etmiş olduklarınız “eşcinsel” olmak durumunu özel kılacak, eşitlik ilkesine aykırı istisnai hak talepleridir”

    Nedir onlar? Benim bu konuda yazdıklarım aynen şöyle:

    “hiç bir kişiye eşcinsel olduğu için hakaret edilmemeli, cezalandırılmamalı, diğer insanlara tanınan haklar ellerinden alınmamalıdır (örneğin örgütlenme hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı)”

    Bunlar mıdır “eşitlik ilkesine aykırı istisnai hak talepleri” ???

  20. Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 16, 2010 | Reply

    Sn.A.Töre,
    “Yukarıda yazdıklarımda açık ya da satırlara sindirilmiş bir “Hastalıktır. Dinim öyle diyor.” ifadesi ile karşılaştınız mı?”(ç-z)
    Bu bir itham değildi sadece bir soruydu.
    Benim yazdıklarım aslında genele yönelik yorumlar,……..bilimle dinin karşı karşıya getirilmesinin sakıncalarını göstermeye çalışıyorum.
    Farklı sakıncalara focuslanarak aynı şeyi yapmaya çalışıyoruz o halde.
    Ancak bilimsel argümanlara gene bilimsel argümanlarla karşı çıkılmalıdır.
    Önce herkes eşcinsellik konusunda akademik seviyede birer uzaman mı olmalılar?
    İsteyen dindarların demokratik zeminde kalmak ve bilimsel verilere aykırı olmamak şartıyla eşcinsellik aleyhinde propaganda yapabilmesini de gayet NORMAL bulurum.
    Ya sadece dinsel ve etik kanıtlar getirilirse onu da normal bir “propaganda” olarak kabul edebilir misiniz?
    Buna karşılık “eşcinsellik günahtır” ya da “eşcinsellik ahlaka aykırıdır” argümanları bilimsel olarak cevaplanabilecek argümanlar değildir. Dolayısıyla bunları söylerken dinsel ya da etik kanıtlar getirilebilir.
    HOMOFOBİ ?
    Eşcinselliğin hastalık olduğunu düşünen ve kanıt gösteren bilim adamlarının “homofobik” olarak yaftalanabileceğini sanmıyorum.
    Neden?
    Ve sizce kimler “homofobik” olarak yaftalanabilirler?
    “Diğer hak olarak işaret etmiş olduklarınız “eşcinsel” olmak durumunu özel kılacak, eşitlik ilkesine aykırı istisnai hak talepleridir”(ç-Z)

    Nedir onlar? Benim bu konuda yazdıklarım aynen şöyle:
    “hiç bir kişiye eşcinsel olduğu için hakaret edilmemeli, cezalandırılmamalı, diğer insanlara tanınan haklar ellerinden alınmamalıdır (örneğin örgütlenme hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı)”

    Hakaret? Eşcinsele “özel” bir hakaret bilmiyorum! Ben eşcinselim diyene eşcinsel demek hakaret mi kabul ediliyor?
    Bir eşcinselin “eşcinsellikten” hüküm giyip hapse atılarak cezalandırıldığını duymadım-okumadım.Siz?
    Önceden sahip oldukları eşcinsel olduktan sonra ellerinden “geri alınan” haklar neler? Eşcinseller eşitlik ilkesinin dışında tutulurlar diye herhangi bir kanun maddesi mi var?
    Örgütlenebiliyorlar, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapabiliyorlar?
    Özellikle “Eşcinseller” vurgulaması yapılmış tüm bu hakları onlara yasaklayan bir kanun maddesi mi var?
    Sanırım siz eşcinsellerin talepleriyle ilgili pek fazla araştırma yapmamışsınız.
    Bir tarafta eşitlik gereği Anayasada cinsiyet vurgusu kaldırılsın deniyorken diğer tarafta 3.cins olarak eşcinseller de vurgulanmalı deniliyor!
    Tabi eşitlik ilkesi gereği evlilik, çocuk edinme, kiralık anne/baba, aile, ebeveyn tanımı ve sorumlulukları vb gibi daha pek çok şey konuşulmadı bile… bilimsel eşcinsel tartışmalarının ardından yavaş yavaş onlara da geliriz gelmesine de muhalif görüştekilere yönelik Homofobi ithamı neye evrilir düşünemiyorum.

    Eşcinsel hakları olarak gördükleriniz sadece saydıklarınız değildir herhalde?
    Bunlar mıdır “eşitlik ilkesine aykırı istisnai hak talepleri” ???
    Talep edilen hakları sizin yazdıklarınızla kısıtlı tutmadığımdan o “istisna” vurgusu!
    türbanlı kızlar için hangi insan hakları geçerli olmalıysa..!!!
    Seneler önce üniversitedeki ilk senemde samimi olduğum insanlardan biri eşcinseldi…maalesef üniversitede başörtülü bir genç kızla samimi olma imkanım olmadı.

  21. Yazan:anti akp Tarih: Nis 17, 2010 | Reply

    ekrem senai

    ben bir eşcinselim…..bunu 15 yasımdan beri yasamak istiyorum ama erkek sevgilimle bir kızın erkekle el tutustuğu gibi el tutusamıyorum erkekle kızın yakınlaştığı gibi sokakda yakınlaşamıyorum…..şimdi sana soruyorum ben cıkıp allaha inanmak hastalıktır muhammede inanmak sapkınlıkdır gibi laflar sölesem sen allaha inanan birisi olarak bunu olumsuz olarak karsılamazmısın??????????burda söz konusu olan sizin eşcinselelri olduğu gibi kapullenmeyip onları değiştirmeye calısmanızdır onun içindirki bir başörtüsü yasağını savunanlar ile başörtüsünü savunanlar aynı zihniyete sahiptir…….

  22. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 18, 2010 | Reply

    sayın anti-AKP,

    Bir erkeğin diğer bir erkekle cinsel ilişkisi bana ters, anormal geliyor (adı üstünde ters ilişki). Allah o organını sana dışkı için vermiş, zevk alman için değil. AIDS’in bu yolla bulaşması da çok manidar ibret alana. İster el ele tutuşun, ister güreş tutun beni ilgilendirmez; hadiste denildiği gibi “utanmıyorsan dilediğini yap”. O kadar aşıksan sokakta sopa yemek de sizi o kadar korkutmamalı değil mi? Eğer bir “seçim”den bahsedebiliyorsanız, ortada gayr-i meşru bir seçim var demektir, bunu kabullenmem mümkün olamaz. Eğer bir seçim değil de ortada bir seçim dışı durum varsa zaten Allah’ın yarattığı şekli beğenmemek gibi bir durum söz konusu olamaz. Bu bir imtihandır. Adamın libidosu yüksek diye her gördüğü kadına sarkması gerekmediği gibi.
    Ama sizin organınızın zevki için her şeyi güzel görecek kadar mezhebim geniş değil kusura bakmayın. Çirkin bir şey yapıyorsunuz.
    Müslüman değilseniz zaten sizinle işim olmaz, sonuna kadar serbestsiniz.
    Allaha inanmak hastalıktır diye buyurmuşsunuz bu hastalıktan kurtulmuşsunuz ne mutlu size. Demek ki azmedince oluyor.

  23. Yazan:Fırat Arda Tarih: Nis 18, 2010 | Reply

    Ben eşcinselim ama hiç cinsel ilişkiye girmedim. Nasıl olacak bu iş şimdi?

    Sana hemcinsinle ilişkiye girmek nasıl kötü geliyorsa bana da karşı cinsle girmek öyle kötü geliyor. Düşüncesi bile midemi kaldırıyor. Seni hoşuna gitmeyen bir şeye zorlasalar ne dersin? Beni niye hoşuma gitmeyen bir şeye zorluyorsun? Bana da karşı cinslerin ilişkisi çirkin geliyor.

    Eşcinselliğe birileri “ters ilişki” dedi diye o “ters ilişki” olmaz. Sadece bunu diyenlerin mantıksızlığını, dar-kafalılığını gözler önüne serer. Kurbağalar öttü diye bahar gelir mi? Kurbağalar öyle sanabilir ama bahar gelmez.

    Ayrıca karşı cinsler de bazen arkadan ilişkiye girebilir. Ona da karşısındır herhalde sen bu zihniyetle?

    Sen Müslümansan, eşcinselliğin günah olduğunu düşünüyorsan ve eşcinselsen (eşcinsel hislerin varsa) bunu bir imtihan olarak görebilirsin.

    Ama tutup da libidosu yüksek adamlarla kıyaslamak nasıl bir mantık? Her gördüğüne sarkmak ve birbirini seven iki insanın ilişkisini kıyaslamak nasıl bir mantık?

    Senin dünya görüşüne ters diye başka insanların seçimine gayr-i meşru deme hakkını sana kim veriyor? Bana göre başörtüsü ters diye ona gayr-i meşru diyebilir miyim? Mesela benim dinim eşcinsel olmamı emrediyorsa veya yasaklamıyor diyelim? Kendi kafandan normal uydurup geriye kalanlara anormal deme hakkın var mı?

    Ayrıca eşcinsellik de seçim filan değil. Onu da bilin.

    İkide bir eşcinsellere çirkin diyorsun ama söylemek isterim ki asıl çirkin olan sensin.

    İnsan utanmıyorsa gelir böyle başka insanlar hakkında gevezelik etme hakkını kendisinde görür.

  24. Yazan:Fırat Arda Tarih: Nis 18, 2010 | Reply

    Eşcinselliğe karşı olanları (doğuştan gelen şeye nasıl karşı oluyorsun anlamak zor), yanlış görenleri kötü anne, babalar yetiştiriyor.

    Kötü anne babaların eseri bunlar. Başka bir şey değil. Zaten insanlığın başındaki en büyük bela herkesin çocuk yapabilmesi.

    Çocuklarını cahil yetiştiriyorlar, sorgulamayı öğretmiyorlar, anormal çocuklar yetiştiriyorlar. Bütün işi gücü cinsel saplantılarıyla milletin özel hayatıyla uğraşmak olan, aklı fikri cinsellik olan tipler çıkıyor ortaya. O yüzden önemsiyorlar milletin özel hayatını.

  25. Yazan:Hakan Örs Tarih: Nis 19, 2010 | Reply

    Eşcinsellik anormal ve çirkin geliyormuş. Eşcinsellik diyince aklına direk iki kişinin cinsel ilişkiye girmesi geliyorsa, yani böyle bir zihniyete sahipsen sana diyecek bir lafım yok.

    Resmen aklınız fikriniz cinsellikte. Aşk, sevgi nedir bilmiyorsunuz. O yüzden bütün insanları da kendiniz gibi sanıyorsunuz. Eşcinsellik diyince aşk aklına gelmiyor da cinsel ilişki geliyor. Cinsel ilişkiyi de zevk için yapılan bir şey sanıyor.

    Arkadaşım bu insanların elinde olan bir şey değil? İnsanlar senelerce değişmek için tedavi görüyor ama başaramıyor. Sen çirkin görüyorsun diye mi değişecekler? Hala neyin muhabbetini yapıyorsun?

    Sana çirkin gelen bir şey başkasına güzel gelebilir. Ne diye ikide bir çirkin, çirkin diyip duruyorsun?

    Seni birisini hemcinsinle ilişkiye sokmaya kalksa hoşuna gider mi? Gitmez o zaman sen niye başkalarını kendin gib yapmaya çalışıyorsun. Sana eşcinsel ilişki nasıl geliyorsa eşcinsel birine de karşı cinsle ilişkiye girmek iğrenç, çirkin ve tiksinti verici geliyor. Onlar üstüne basa basa söylüyor mu bunu ikide bir?

    Dünyaya bu kadar iki bacak arasından, bu kadar ben merkezli bakmayın. Yaptığınız ırkçılıktan farksız. Doğuştan gelen, insanların elinde olmayan bir şey yüzünden tutup ikide bir eleştirip duruyorsunuz. Aynısını Kürtlere yapılınca yaygara koparıyorsunuz.

    Gözümde bir ırkçıdan zerre kadar farkınız yok. Üstelik en azından onlar “ilkel cinsel içgüdüleriyle” yaşayıp insanları cinsel obje olarak görmüyor, dünyaya iki bacak arasından bakmıyor.

    21. yüzyılda bu nasıl zihniyettir?

  26. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 19, 2010 | Reply

    Eşcinsellik diyince aklına direk iki kişinin cinsel ilişkiye girmesi geliyorsa, yani böyle bir zihniyete sahipsen sana diyecek bir lafım yok.

    Eş-cinsellik deyince insanın aklına cinsellik gelmesi çok mu acayip bir şey?

    Resmen aklınız fikriniz cinsellikte. Aşk, sevgi nedir bilmiyorsunuz. O yüzden bütün insanları da kendiniz gibi sanıyorsunuz. Eşcinsellik diyince aşk aklına gelmiyor da cinsel ilişki geliyor. Cinsel ilişkiyi de zevk için yapılan bir şey sanıyor.

    Ferhat’la Şirin’in hikayesini biliyorum; Leyla ile Mecnun’un da… Hiç Zekai ile Murat hikayesi okumadım. Birbirine aşık iki eşcinsele de hiç tesadüf etmedim. Bunun örneklerini görmüş olsaydım belki farklı düşünebilirdim.

    Arkadaşım bu insanların elinde olan bir şey değil? İnsanlar senelerce değişmek için tedavi görüyor ama başaramıyor. Sen çirkin görüyorsun diye mi değişecekler? Hala neyin muhabbetini yapıyorsun?

    Benim sözüm böyle bir çaba içine girmeyenlere ve tekrar belirteyim müslüman olanlara. Ve yine tekrar belirteyim, eşcinsel bir müslümanın bu durumu bir imtihan olarak bilmesini ve kendini livata işlemekten muhafaza etmesi gerektiğini söylüyorum. Müslüman değilsen zaten ne istiyorsan yapabilirsin.

    Sana çirkin gelen bir şey başkasına güzel gelebilir. Ne diye ikide bir çirkin, çirkin diyip duruyorsun?

    Yaratan çirkin diyor. Bir erkeğin kadına arkadan yanaşmasına da çirkin diyor. Kuralları ben koymuyorum.

    Seni birisini hemcinsinle ilişkiye sokmaya kalksa hoşuna gider mi? Gitmez o zaman sen niye başkalarını kendin gib yapmaya çalışıyorsun. Sana eşcinsel ilişki nasıl geliyorsa eşcinsel birine de karşı cinsle ilişkiye girmek iğrenç, çirkin ve tiksinti verici geliyor. Onlar üstüne basa basa söylüyor mu bunu ikide bir?

    Böyle bir çabam yok. Bu konuda görecelilik söz konusu değil. Bu bir zevkler ve renkler meselesi de değil. İnsanın bütün hayatını etkileyen hayati bir konu.

    Dünyaya bu kadar iki bacak arasından, bu kadar ben merkezli bakmayın. Yaptığınız ırkçılıktan farksız. Doğuştan gelen, insanların elinde olmayan bir şey yüzünden tutup ikide bir eleştirip duruyorsunuz. Aynısını Kürtlere yapılınca yaygara koparıyorsunuz.

    Ben de böyle diyorum. Dünyaya iki bacak arasından bakmayın. Cinsel istekleriniz pranganızdır. İradenizle bu kayıtlardan kurtulun. Ruhunuzu serbest bırakın. Vücudunuz size emanettir. Onu nasıl kullandınız diye hesap sorulacak. Benim vücudumdur, istediğim gibi kullanırım dediğin zaman baştan kaybediyorsun. Eşcinsellerle hiçbir sorunum olmaz. Hepimiz insanız, Ademoğluyuz ve ruhumuzun cinsiyeti yok. Hepimizin imtihanları var. Kimisini yoklukla imtihan eder, kimisini varlıkla. Eşcinseli de farklı bir şekilde imtihan ediyor. Müslüman bir eşcinsel benim kardeşimdir. O livata işlemeyecek, ben de zina etmeyeceğim. Tevbe edeceğiz, bir daha işlememeye azm edeceğiz. Bin kere tevbeni bozsan da yine aynı kapıyı çalacaksın başka çaren yok.
    Çok mu ırkçı oldu? Buna ümmetçi diyelim istersen. Zımmilere özgürlük veren bir ümmetçilik. Nasıl bir ırkçılıksa?

  27. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 19, 2010 | Reply

    Eşcinselliğe karşı olanları (doğuştan gelen şeye nasıl karşı oluyorsun anlamak zor), yanlış görenleri kötü anne, babalar yetiştiriyor.

    Eşcinselliği doğuştan olanlara söyleyecek hiçbir şeyim olamaz. “Benim seçimim canım istersem kadınla yatarım istersem erkekle kime ne” diyorsa ortada bir seçim söz konusu demektir. Öyle değil mi?

    Çocuklarını cahil yetiştiriyorlar, sorgulamayı öğretmiyorlar, anormal çocuklar yetiştiriyorlar. Bütün işi gücü cinsel saplantılarıyla milletin özel hayatıyla uğraşmak olan, aklı fikri cinsellik olan tipler çıkıyor ortaya. O yüzden önemsiyorlar milletin özel hayatını.

    Bu tip bir savunma yapmanızı tavsiye etmem. İtham ettiğiniz şeylere dair elinizde hiçbir veri yok. Eşcinsel ilişkiyi anormal bulmayı doğrudan “aklı fikri cinsellikte olmak”la ve “milletin özel hayatıyla uğraşmakla” ilişkilendirirseniz kimseyle ortak bir nokta yakalayamazsınız. Bu sitede her konuda samimi fikrimi açıklamayı seviyorum ve hep uzlaşma arıyorum. Her şey açıkça konuşulsun ki herkes birbirini daha iyi anlasın. Yoksa sahte saygı ve hürmet cümleleriyle, “biz her görüşe, cinsel kimliğe saygılıyız” siyasetleriyle gül gibi geçiniriz. Bu sahteliklerle yaşamak istiyorsanız buyrun devam edin. Yaftalamalarla aramıza bariyerler koyalım ve hiçbir zaman birbirimizi anlamayalım. Bu mudur istediğiniz?

  28. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 19, 2010 | Reply

    Ben eşcinselim ama hiç cinsel ilişkiye girmedim. Nasıl olacak bu iş şimdi?

    Şükela olacak.

    Sana hemcinsinle ilişkiye girmek nasıl kötü geliyorsa bana da karşı cinsle girmek öyle kötü geliyor. Düşüncesi bile midemi kaldırıyor. Seni hoşuna gitmeyen bir şeye zorlasalar ne dersin? Beni niye hoşuma gitmeyen bir şeye zorluyorsun? Bana da karşı cinslerin ilişkisi çirkin geliyor.

    İnsanın canının her istediğini yapmasının özgür olduğu fikriyle yetişmiş bir nesle, bunun tersinin özgürlük olduğunu anlatmak çok zor bir iş.

    Kurbağalar öttü diye bahar gelir mi? Kurbağalar öyle sanabilir ama bahar gelmez.

    Kurbağa “öttü”yse zaten ortada acayip bir durum var demektir. Genelde vıraklıyorlar. 🙂

    Ayrıca karşı cinsler de bazen arkadan ilişkiye girebilir. Ona da karşısındır herhalde sen bu zihniyetle?

    Evet o zihniyete mensubum…

    Mesela benim dinim eşcinsel olmamı emrediyorsa veya yasaklamıyor diyelim? Kendi kafandan normal uydurup geriye kalanlara anormal deme hakkın var mı?

    Hindistan’da böyle bir din var hakikaten. Tüm dinlere saygılıyız.

    Ayrıca eşcinsellik de seçim filan değil. Onu da bilin.

    Bunu siz söylüyorsunuz. Birçok eşcinsel bunun kendi kararları olduğunu söylüyor.

    İkide bir eşcinsellere çirkin diyorsun ama söylemek isterim ki asıl çirkin olan sensin.

    Eşcinsellere çirkin demiyorum, eşcinsel ilişkiye çirkin diyorum. Çok farklı şeyler. Ben zaten çirkinim. Yani Brad Pitt’le karşılaştırıldığında 😛

    İnsan utanmıyorsa gelir böyle başka insanlar hakkında gevezelik etme hakkını kendisinde görür.

    Gelin birlikte gevezelik edelim. İnsanlar konuşa konuşa anlaşır.

  29. Yazan:eg Tarih: Nis 19, 2010 | Reply

    dikkatimi birşey çekti. benim emailimi (artık nereden buluyorlarsa) bulup da bana “saydıran” eşcinseller de, bu yazının altında birisinin fikirlerine karşıt yorum yazan eşcinseller de mesajlarına “sen” diye başlayıp, oldukça kaba bir jargonla “kemalist tonajlarda” bitiriyorlar mesajlarını. aklıma hemen birşey geliyor: ya bu yorumları, mesajları yazan hep aynı kişi;ya da “başkasının zihniyetini eleştiren bu arkadaşların zihniyetinde” henüz “siz” diye bir kelime bulunmuyor…

  30. Yazan:Amir Töre Tarih: Nis 19, 2010 | Reply

    Sn. Çuvaldız,
    Yazdığınız notların bazıları için cevap verme gerği duydum:

    “Bir eşcinselin “eşcinsellikten” hüküm giyip hapse atılarak cezalandırıldığını duymadım-okumadım.Siz?”

    Yazdığım yorumlar sadece Türkiye’ deki durum ile sınırlı değil. Bildiğiniz gibi İran’ da eşcinsellere ölüm cezası verilebiliyor. Türkiye’ de ne iyi ki böyle cezalar yok, ancak kanunların uygulanmasında eşcinsellere heteroseksüellerle eşit muamele yapılıp yapılmadığı da tartışılabilir. Genel haklar dışında eşcinsellere yönelik haklar diye tanımlanabilecek evlenme ve evlat edinme durumlarına gelince, benim fikrimce insan haklarının sınırı başka insanların haklarının zarar gördüğü noktadır. Bu açıdan bakarsak eşcinsellerin evlenebilmesini doğal bir hak olarak görürürm. Evlat edinme konusu ise,evlat edinilen çocuğun heteroseksüel bir ailede yetişme seçeneğini elinden alacağı için, en azından eşcinsellik toplumda doğal bir durum olarak yaygın şekilde kabul edilene kadar çocuğun insan haklarını çiğnemek anlamına gelecektir.

    “sizce kimler “homofobik” olarak yaftalanabilirler?”

    Yaftalamak değil de kimlere homofobik denebilir? diye sorarsak, bence en tipik örneği yukarda Ekrem Senai beyin yorumunda kendini gösteriyor:
    “utanmıyorsan dilediğini yap”. O kadar aşıksan sokakta sopa yemek de sizi o kadar korkutmamalı değil mi?”
    Yani eşcinsellik kötü bir şey olduğu için dayakla ( ya da başka yollarla) cezalandırılması doğaldır anlayışı.

  31. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 19, 2010 | Reply

    O kadar aşıksan sokakta sopa yemek de sizi o kadar korkutmamalı değil mi?”
    Yani eşcinsellik kötü bir şey olduğu için dayakla ( ya da başka yollarla) cezalandırılması doğaldır anlayışı.

    Aşıksan, aşkın için sokakta sopa yemekten korkmazsın demeyi “cezalandırılması doğaldır” olarak algılamak için epey bir uğraşmak lazım muhteremim.
    Amaç birilerini fobik ilan etmekse ve ilmiği boğazına geçirmekse buyrun boynumu uzatıyorum. İstediğiniz kategoriye örnek olarak gösterebilirsiniz.

  32. Yazan:Mustafa Aslan Tarih: Nis 19, 2010 | Reply

    Sitemde bu konuya değinmiştim ve ilginç bir yorum aldım. Okumak isterseniz:

    “Ben 17 yaşındayım, lise öğrencisiyim. Neyse, ve aynı zamanda eşcinselim. Erkeklere ilgi duyuyorum. Kızlara karşı hiçbir şey hissetmiyorum. 13 yaşından beri böyle. Üstüne basa basa söylüyorum ki hiç kimseyle cinsel ilişkim filan olmadı. Annem ve babam hariç kimse de bilmiyor bunu. Onlar bana çok destek oluyor.

    Kendi hayatıma bakıyorum, kendi sıkıntılarıma ve yaşadıklarıma bakıyorum ve insanların eşcinsellere karşı olan bu inanılmaz düşmanlığınızı aklım almıyor. Ben 13 yaşında bu hislerimi anladığım an kimseye söyleyemedim, yıllarca içimde taşıdım sırrımı. Arkadaşlarım rahatça kızlara çıkma teklif ediyordu, çıktıkları kızlarla el ele dolaşıyordu, birbirlerine çıktıklarını anlatıyorlardı. Ben hiçbirini yapamıyordum. Birinden hoşlansam söyleyemiyordum. Herkes kız arkadaşlarından bahsederken ben yalan uyduruyordum. Hep, sarmaş dolaş gezen çiftlere imrenerek bakıyorum”

    http://mustafaslan.net/2010/04/escinsellik-birey-ve-insan/comment-page-1/#comment-56

  33. Yazan:Fırat Arda Tarih: Nis 19, 2010 | Reply

    Ekrem Senai, ben hayatımda eşcinsel olmayı “ben tercih ettim” diyen eşcinsel duymadım. Senelerdir insanlar eşcinselliğin tercih olmadığını millete anlatmaya çalışıyor.

    Aşağıdaki yazılar bir eşcinsel forumundan alıntı. Dikkatini çekerim bunları yazanlar eşcinsel olduğunu yeni anlamış, hiç cinsel ilişkiye girmemiş, kızlara hiçbir ilgi duymayan ve erkeklere ilgi duyan gençler ve çocuklar.

    Sence bu durumu “kendileri tercih” edip sonra bunları yazıyorlar? Yani kendi tercih ettikleri hisleri yüzünden mi kendilerinden nefret ediyorlar?

    Eşcinsellere bakışın güzel. Ama ikide bir sapklınlımış, hastalımış, çirkinmiş, şuymuş, buymuş gibi hakaretlerde bulunma.

    Gönderen:
    çağlar
    Yorumu:
    merhaba yine ben kararımı deiştirdim bugun arkadasıma herşeyi anlatıcam ve bu tedavi için bana yardım edicek inşallah….size daha dün olan bir hikayemi anlatmak istiyorum ben daha 16 yaşındayım ve lisede okuyorum bizim ust mahalleden bikaç arkadasım var onlarla birlikte parkta oturup sigara filan içiyoduk ama ben erkek arkadaşımdan çok hoşlanıyodum ve halada hoşlanıyorum onun yakınında olabilmek için neler yapıorum bi bilseniz :S ama bu iğrenç durumdan kurtulmak istiyorum onun için bu duayı uygulayacağım inşallah allahın izniyle şifa buluruz hepimiz kmse bu durumda olmak istemez …

    #
    Gönderen:
    berke
    Yorumu:
    ben daha 13 yaşındayım ve çok fazla kafaya taktım allah senden razı olsun
    Gönderen:
    çağlar
    Yorumu:
    berke sana katılıorum kardeşim bende 16 yaşında 10. sınıf orencisiyim kızlarla çkmak yerine boş boş erkeklere bakıosun :S

    Gönderen:
    Mustafa
    Yorumu:
    Allahım sen hepimize yardım et. Gayliğin çok büyük bir günah olduğunu biliyorum.ama bu düşüncelerden kendimi kurtaramıyorum.çok kötü ve iğrenç bir şey olduğunu bile bile arkadaşlarımı hayal ediyorum.kimse bilmiyor.bazen aynaya bakamıyorum.ama bu siteyi gördüğümden beri kendime olan güvenim arttı.daha önce psikoloğa gittim ilk seansta bırakmıştım.çok çaresizim ne kadar ağladığımı kimse bilmez.

    Gönderen:
    TAYFUN
    Yorumu:
    SELAMLAR bennde kendimi bildim bileli gay ım ama bu duyguların yanlış olduğunu günah olduğunu bildiğim için uzak durmaya çalıştım ama içimden bir türlü atamadım bazı şeylede yaşadım bundan da çok rahatsız oluyorum ama kendimi kontrol edemiyo insan bazan çok intahar etmeyi düşündüm ama bununda bir çıkış yolu olmadığını ve çok günah olduğunu bildiğim için yapamadım çok çareler aradım düzeleceğimi bilsem herşeyimi veririm bu dertten kurtulmak için bu siteyide tesadüf buldum inşallah uygulamaya çalışacağım Allah benim gibi olanların hepsine yardım etsin inşallah bunun faydasını görürüm sebeb olanlardan Allah razı olsun

    Gönderen:
    offff
    Yorumu:
    yeter artık dayanamıyorum haytımın baharında bu dert çok kötü bu ne zor bişeydir Allah kimselere wermesin bu ne biçim çiledir hergün ölümdür dayanamıyorum artık dayanamıyorum bizler aslında kendimize hiç yakışttıramdımız bu illetten nasıl kurtulcaz böle bişey olamaz dalga geçmeler en büyük acı budur

    Gönderen:
    melikk
    Yorumu:
    ya ben de gayım ve bu yorumu buraya yazarken bile korkuyorum birileri öğrenecek diye çok büyük birgünah ama arkadaslarımızın da dediği gibi kendime engel olamıyorum

    Gönderen:
    saltanat
    Yorumu:
    merhabalar ben 17 yaşında bir eşcinselim kendimden çevremden hatta yaşamaktan bile utanıyorum ben en yakın sınıfve erkek arkadaşıma deliler gibi aşık oldum her gün hatta her an onu düşünmeden edemiyorum bu durumdan çok utanıyorum her gece ağlıyorum ve allaha dua ediyorum bir an önce bu durumu içimden alsın diye işallah gerçekleşir bu duaları aynen söylediğiniz gibi yapacağım durumumu bir allah birde ben biliyorum

    Gönderen:
    biri
    Yorumu:
    merhaba ben 13 yaşındayım ve ben de böyle olduğumu yeni öğrendim 🙁 Bu gerçekten de çok kötü bişi. Kıyametin bi alameti sanırım. Yüce Allah’ım kimseye göstermesin… Yani biz müslüman insanlarız , Allaha inanıyor ve onu seviyoruz Bizler gay olamayız, en azından bikaç kez kuranı mealiyle okuduysak bunu yapamayız. Umarım bu okuduğumuz dua işe yarar:(, yoksa ben hayatımın sonuna kadar böyle yaşayamam 🙁 🙁 . Allah hakkımızda hayırlısını eylesin, O’ndan ümit kesilmez…

    Gönderen:
    erkay
    Yorumu:
    ben doğuştan gayım bu iletten kurtulmak istiyorum çünkü herkes benle dalğa geçiyor

    Gönderen:
    anıl
    Yorumu:
    hocam bende 14 yaşında bi gayım bn bnu 1 yıl önce farkettim ama çok üzgünüm 🙁 bu verdğinz duaları okuyacağm bakalm etkisi olacak mı? inş. olur.sizden allh razı olsn iyiki böle bi site var iyiki böle bi site bulmuşum ki yalnız olmadığmı anladm çok dertliyim ama ben sadece erkeklere deil kızlarada ilgi duyuyorum ama tabi erkekler daha fazla 🙁 nedeni nedir acaba hocam.lütfn yardm edn.lüftfn bitsn artıık bu illet

  34. Yazan:MY Tarih: Nis 19, 2010 | Reply

    Firat Bey,

    Yolladiginiz yorumlar bence aydinlatici. Tesekkür ediyorum. Bu dertli arkadaslara da ALLAH’tan sabir ve sifa dilerim.

    Önemli bir kismi da kendisini “hasta” kabul etmis gördügüm kadariyla. Hasta demek illâ “kafadan” hasta demek degil, asagilmak demek degil. Kaldi ki deli olmak da insana mahsus. Zaten baska yazi ve yorumlarimda belirttim, Escinsel bir insani sirf öyle OLMAK’tan suçlayamayiz. Bu ne mantik’a sigar ne de vicdan’a.

    Kimlik ile, Ben-lik ile ilgili her konu hassastir. Bu tür tartismalardan bir kazancimiz olacaksa önce birbirimizi anlamak olacak.

    Basörtüsünü escinsellikle, Kürtlügü Hristiyanlikla vb karistirmadan, neyin ne oldugunu anlamaya çalisalim. Elinizden geldigince nazik bir dille, simdi yaptiginiz gibi kelimelerinizi özenle seçerek yorum yazmaya devam edin lütfen. Kisileri hedef almaktan kaçinarak biligi verirseniz daha da seviniriz.

    Saygilar

  35. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 19, 2010 | Reply

    Haklısınız. Zor bir yaşam. Çok üzücü. Bu konuyu tartışırsak belki daha kolay bir anlaşma noktasına kavuşuruz diye düşünmüştüm ama şimdi anlıyorum ki insanlar rencide oluyor. Duygular daha önemli. Hiçbir insanın hayata küsmesini ve ölmeyi düşünmesini isteyemem. Allah muhafaza etsin.

  36. Yazan:cb Tarih: Nis 19, 2010 | Reply

    enver bey’e

    dikkatimi birşey çekti. benim emailimi (artık nereden buluyorlarsa) bulup da bana “saydıran” eşcinseller de, bu yazının altında birisinin fikirlerine karşıt yorum yazan eşcinseller de mesajlarına “sen” diye başlayıp, oldukça kaba bir jargonla “kemalist tonajlarda” bitiriyorlar mesajlarını. aklıma hemen birşey geliyor: ya bu yorumları, mesajları yazan hep aynı kişi;ya da “başkasının zihniyetini eleştiren bu arkadaşların zihniyetinde” henüz “siz” diye bir kelime bulunmuyor…

    enver bey,insan yazanın bir önemi olmasa dahi böyle bir dil ile eleştirilmekten gerçekten insanlığı adına utanç duyuyor.geçmiş olsun.

    ben buraya eşcinsellik başlığında düşülen yorumları ve özellikle eşcinsellerin yorumlarını gerekli buluyorum ancak yazara ve yazıya haksızlık edildiğini düşünüyorum,bazı yorumlardan sonra sanki bu yazı ‘eşcinselliğe tüküren’ bir yazıymış gibi görünüyor,bu doğru değil.

    bir adaletsizlik de eşcinseller dışında bu konuyla ilgili kimsenin sanki yorum yapma hakkı yokmuş gibi davranılması,eşcinsel olmayıp eşcinsellik üzerine konuşmak neredeyse kabahat olacak…eşcinsellerin kendini tanımlama hakkı olduğu kadar eşcinsel olmayanlarında bu yönelime bakışını açıklaması oldukça normal.insanı anlamak evet ama şiddet içermeyen bir dil konuşmaya kalktığınızda konuşmayı susturmak mı işte buna hayır.

  37. Yazan:çağdaş Tarih: Nis 19, 2010 | Reply

    merhaba

    yazınızı okudum. bir eşcinsel olarak yazınıza ilişkin tenkitlerim olacak. en başta ne yazık ki eşcinselleri tanımadığınızı ve bizim hangi alanlarda ayrımcılıkla karşılaştığımızı bilmediğinizi söylemem gerek. türkiye’de ki lgbt(lezbiyen,gey,biseksüel,transgender) bireylerin en sık karşılaştığı ayrımcılıkları yazmam gerekirse:

    1.yaşam hakkı ihlali: 2008 yılından bugüne kadar,iki yıl içerisinde toplam 48 lgbt birey nefret cinayeti sebebi ile yaşamını yitirdi. yani öldürülmelerinin tek sebebi cinsel yönelimleri ya da cinsiyet kimlikleri idi. fakat t.c mahkemeleri katilleri haksız tahrik indirimleri ile defalarca korudu, katillere komik cezalar veridi. işte tam yüzden lgbt örgütler nefret suçuna maruz kalan bütün azınlıkları/grupları da kapsayacak şekilde nefret suçlarının önlenmesine yönelik yasal zeminin oluşturulmasını talep etmektedirler.

    2.örgütlenme hakkı ihlali: şu ana kadar lgbt bireylere dönük hak ihlallerinin karşısında durmak ve lgbt bireylerin kendi aralarında dayanışmasını sağlamak amaçlı kurulan bütün dernekler, valilikler tarafından kapatma davası açıldı. yasalarda yer alan “genel ahlak” gibi ifadeler örgütlenme özgürlüğümüze karşı kullanılmaya devam ediliyor. burada lgbt örgütler örgütlenme özgürlümüzü engellemeye dönük bütün ayrımcı ifadelerin yasalardan çıkarılmasını ya da genel ahlak gibi muğlak ifadelerin açıkça tanımlanmasını istemektedirler.

    3.çalışma hakkı ihlali: özellikle gey ve lezbiyen bireylerin çalışma hayatlarında cinsel yönelimlerini ifade ettiklerinde(coming out) ya da kendi inisiyatifleri dışında cinsel yönelimleri ortaya çıktığında en sık karşılaştıkları işten atılmaktır.bununla birlikte devlet memuru olarak çalışan(öğretmen,doktor,öğretim görevlisi,polis vb.) binlerce eşcinsel ve biseksüel birey cinsel yönelimleri öğrenildiği takdirde kapının önüne konulma korkusuyla yaşamaktadır.t.c’nin devlet kadrolarında bir tane bile deklare eşcinsel ya da biseksüel yoktur. lgbt örgütler bu sebeple anayasanın 10. maddesine cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibaresinin eklenmesini istemektedirler.

    4.barınma hakkı: gey ve lezbiyen bireyler ile gey/lezbiyen çiftlere hiç kimse tarafından ev verilmemekte cinsel yönelimleri öğrenildiği takdirde evlerinden atılmaktadır. bize bu hak gaspı anayasa’nın 10. maddesinde ki değişikliğin ne kadar elzem olduğunu göstermektedir.

    bu şartlar altında türkiye’de ki lgbt bireylerin yaşam,örgütlenme,barınma ve çalışma hakları önünde hangi saiklerle olursa olsun duranların, demokrasinin gereklerine karşı olduklarını belirtmekten çekinmiyoruz.

    son bir not da başörtüsü ile ilgili, hizmet alan-hizmet veren ayrımı yapmaksızın lgbt örgütler hali hazırda süregiden ayrımcılığa karşı olduklarını defalarca dile getirmişlerdir. kişisel olarak da söylemekten çekinmiyorum günlük hayatımda başörtüsü sorunana karşı otoriter yaklaşan herkese karşı mücadele ettim, ederim. bunu “siz de bizi destekleyin” diye değil, demokrasinin gereği olduğunu düşündüğümden yapıyorum.

  38. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    Fırat bey,

    Alıntıladığınız sitenin linkini verebilir misiniz?

    Sayın çağdaş,

    Yazıyı yanlış anladığınızı düşünüyorum. Bahsettiğiniz hak ihlallerine karşı sonuna kadar yanınızdayım. Enver bey’in söylediği de farklı bir şey değil.

  39. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    enver bey,insan yazanın bir önemi olmasa dahi böyle bir dil ile eleştirilmekten gerçekten insanlığı adına utanç duyuyor.geçmiş olsun.

    ben buraya eşcinsellik başlığında düşülen yorumları ve özellikle eşcinsellerin yorumlarını gerekli buluyorum ancak yazara ve yazıya haksızlık edildiğini düşünüyorum,bazı yorumlardan sonra sanki bu yazı ‘eşcinselliğe tüküren’ bir yazıymış gibi görünüyor,bu doğru değil.

    bir adaletsizlik de eşcinseller dışında bu konuyla ilgili kimsenin sanki yorum yapma hakkı yokmuş gibi davranılması,eşcinsel olmayıp eşcinsellik üzerine konuşmak neredeyse kabahat olacak…eşcinsellerin kendini tanımlama hakkı olduğu kadar eşcinsel olmayanlarında bu yönelime bakışını açıklaması oldukça normal.insanı anlamak evet ama şiddet içermeyen bir dil konuşmaya kalktığınızda konuşmayı susturmak mı işte buna hayır.(çuvaldız)

    Katılıyorum-çağla müstearıyla yazan yorumcu dışında-maalesef görüş belirtmek isteyen herkes homofobik ilan edilmiş.

    İkinci bir husus,Enver beyin işaret ettiği gibi,”saydırma”dan öteye geçemeyen yorumlar sanki tek kalemden çıkmış gibi duruyor.

    Bu tarz ezberci yaklaşımlar gördüğüm kadarıyla iki ana eksen üzerine kurulu.İki argüman var sadece:
    1-Karşısındakini “eşcinsel düşmanı”olarak görmek ve bu yönde suçlamak,
    2-Eşcinsellerin uğradığı baskı ve ayrımcılığı bir diğeri ile kıyaslayıp yarıştırmak…Bu yolla muhatabını adelet ve eşitlik konusunda samimiyetsizlikle itham etmek.

    Bakınız,”Kürtlere gelince yaygarayı koparıyorsunuz”demiş bir katılımcı.Yani külrtlerin ayrımcılığa uğradığını iddia etmek “yaygara koparmak”la eş anlama geliyor sayın katılımcı tarafından.

    Oysa,
    Basörtüsünü escinsellikle, Kürtlügü Hristiyanlikla vb karistirmadan da(Mehmet Yılmaz) neyin ne oldugu pekâlâ anlaşılabilir ya da buna özen gösterilebilir.

    Maalesef bu anlayışı göremiyorum.

  40. Yazan:özlem Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    Fırat beyin alıntıladığı mesajlar beni çok üzdü. Allah yardımcısı olsun bu çocukların. Eğer Fırat beye ulaşma imkanı varsa daha önce başka bir forumda bu konu ile ilgilenen psikolog bir arkadaşımın mailini size kopyalamak istiyorum. bu çocuklara ulaşmaya çalışmak onlar için riskli olabilir ama bu çocuklar belki bir şekilde terapi almak isteyebilirler. kendilerine bu durumun normal böyle yaşa demeyecek yardımcı olmaya çalışacak terapistler de var. Bu da bir alternatiftir. belki imkanları olursa ulaşmak isteyebilirler. mesaji aynen kopyalıyorum.

    Arkadaşlar, eşcinsellik trajik bir konu. Çoğu insan da “nedir, neden olur, doğuştan mıdır, çift cinsiyetlilik nasıldır, biyolojik mi, öğrenme ile mi oluşur, neden insanlar “ben kendimi bildim bileli böyleyim” derken kendimizde onları suçlama hakkı buluyoruz” gibi konularda maalesef bilgisiz ve kararsız.
    Eşcinsellik S. Aliye Kavaf’ın dediği gibi biyolojik bir rahatsızlık değildir. Hormon bozukluğu ya da çift cinsiyet organına sahip denen insanlar, eşcinsel denen kitlenin çook çok küçük bir oranını teşkil eder, istisna denebilir. Konuyla ve etiyolojisiyle ilgili bilgilenmek isterseniz Kaknüs Yayınları, Joseph Nicolosi’nin “Erkek Eşcinseller İçin Onarım Terapisi” adlı kitabını öneririm.
    Benötesi Psikolojisi ve Psikiyatrisi Merkezinde çalışıyorum. Lezbiyen danışanlarım var, merkezdeki erkek terapist arkadaşlarımın da erkek eşcinsel danışanları var ve terapi alıyorlar.
    Bu konuda terapi yapan başka merkez yok gibi, bu insanlar varoluşsal bir acı çekiyorlar ve “ben eşcinsel hisler taşıyorum ama gay yaşam tarzını benimsemek istemiyorum, bana yardım edin” dediklerinde gidebilecekleri bir psikolojik tedavi adresi yok maalesef. Herhangi bir uzmana gittikleri zaman “sen busun, bunu yaşa, toplumun homofobisini içselleştirdiğin için bu acıyı çekiyorsun, kendine hoşgörü göstermeyi öğrendiğin zaman kendinle barışacaksın” denilip gönderiliyorlar. Aklınızda olsun derim, bu tarz sıkıntısı ya da eğilimi olan tanıdıklarınız olabilir, ya da sizden yardım isteyen olabilir. Bizim arkadaşlara yönlendirebilirsiniz. Ben yoğunluğumdan dolayı yeni danışan almıyorum istisna olmadıkça. Ama özellikle erkek eşcinsellere arkadaşlarımız yardımcı olurlar.
    Muhabbetle…

    Rukiye Karaköse
    Psikolojik Danışman
    http://www.rukiyekarakose.com
    http://www.rukiyekarakose.blogspot.com

  41. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    Şu dernek de bu konuda faaliyet gösteriyor:
    Ayrıca Jospeh Nicolosi’nin kitabını da bu sayfadaki linkten indirebilirsiniz:
    http://benotesi.com/hakkinda/

  42. Yazan:çağdaş Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    aslında yukarıda yazacağımı yazdım.ama bir kaç şeyi ilave ediyim. zira eşcinsel ile transeksüeli dahi ayırt edemeyecek insanlar var ne yazık ki yorum yapanların içinde.

    eşcinsel: duygusal,erotik ve cinsel olarak kendi cinsinden olana dönük olan kişidir. erkek eşcinsellere gey, kadın eşcisellere lezbiyen denir.

    biseksüel:duygusal,erotik ve cinsel olarak hem kendine cinsine hem de karşı cinse dönük olan kadın ya da erkektir.

    heteroseksüellik de eşcinsellik ve biseksüellik gibi bir cinsel yönelimdir. bunların hiç birinin cinsiyetle uzaktan yakından alakası yoktur.

    transeksüellik: kişinin kendisini içine doğduğu cinsiyete(biyolojik cinsiyet) ait hissetmeme halidir. transeksüellik bir cinsel yönelim değil cinsiyet kimliğidir.

    ne eşcinseller ne biseksüeller ne de transeksüller hasta değildir. hasta olduklarını ve tedavi edilmeleri gerektiğini söylemek açıkça nefret söylemidir.

    eşcinsellik “seçilemez” ve hiç bir surette “değiştirilemez” insani bir özelliktir, bir varoluş biçimidir. tedavi diye eşcinsellere yüzyıllarca reva görülen iğrenç uygulamalar(lobotomi,hormon tedavisi vb.)kabul edilemez insan hakkı ihlalleridir. bugün “onarım terapisi” gibi yarı mistik paçavraları bilim diye önümüze sunanlar, 18,19 ve hatta 20. yy’ın başlarında eşcinselleri iğrenç metodlarla “tedavi” ile meşgul olanların ardıllarıdır. hepsinden önemlisi bu sözde uygulamaların hiç birisinin kişinin kendi cinsiyetinden olana dönük olma halini yok etmemiştir. sadece cinselliklerini baskılamak, onları olmadıkları biriymiş gibi yapmaya zorlamıştır. insanları çeşitli sözde yöntemlerle heteroseksüel olmaya zorlamak, zalimce ve gaddarcadır.

    yukarıda birisi genç gey arkadaşların bir siteye ekledikleri yorumları yazmış. buradan hareketle yorum yapanların bazıları “vah vah hasta işte bunlar” diye dertlenmiş. ben neyin hastalık olduğunu değil ama neyin tedavi edilmesi gerektiğini söyleyeyim. toplumda kendi egemen kimliği dışındaki cinsel kimlikleri(lgbt) dışlayan, zorbalık yapan, hakaret eden, dalga geçen, taciz eden, evinden atan,işinden atan,toplumdan izole yaşamaya zorlayan, insanın olmanın gerektirdiği asgari saygıyı hiçbir zaman göstermeyen patoloji tedavi edilmelidir. zaten bu ayrımcılık pratikleri olmazsa gencecik gey ve lezbiyen çocuklar bizi “tedavi” edin diye hipokrat yeminini çiğneyen doktorlara gitmeyecekler. kendilerini kolayca kabul edebilecekler.

    bir de sitenin yönetimine yayınladıkları aşağılayıcı anketle ilgili sorum olacak:

    hangisi daha kötüdür?

    a)demokrat donunda otoriter olmak
    b)liberal görünümlü homofobik olmak
    c)hepsi

    (ifade özgürlüğünün gereği olarak sorumun aynen yayınlanmasın rica ediyorum.)

  43. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    ne eşcinseller ne biseksüeller ne de transeksüller hasta değildir. hasta olduklarını ve tedavi edilmeleri gerektiğini söylemek açıkça nefret söylemidir.

    Sana “hasta mısın be kardeşim?” demiyorum ki nefret söylemi olsun… Fizyolojik bir durum söz konusu değilse, kişi de kendi durumundan memnun değilse siz neden bu insanların tedavi olmak istemelerine karşı çıkıyorsunuz?
    Bende de kronik baş ağrısı var. Hangi doktora gittiysem tedavisi yok bunun çekeceksin diyor. Ben hala zorluyorum. Tomografiden akapunkture her şeyi denedim. Kocakarı ilacı da bulsam deniyorum, bir umut. Bu kadar tepkili olmayın…

  44. Yazan:çağdaş Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    ekrem bey,

    iyi niyetli olduğunuzu anlıyorum fakat anlaşamadığımız noktalar mevcut.eşcinsellik kesinlikle fizyolojik bozukluk değildir.fizyolojik olarak bir heteroseksüel erkekten herhangi bir farkım yok. farkım sadece cinsel yönelimim bu kadar.cinsel yönelim hastalık olmadığı için tedavi edilemez. eşcinseller hastadır demek sosyal bir damgalamadır.(stigma) bu sebeple nefret söylemine girer. dahası şu ana kadar ben “tedavi oldum” ve artık karşı cinsten hoşlanıyorum diyen insanlar yok. söyledikleri ben hemcinsime olan ilgimi baskılıyorum. “tedavi” kavramını dolaşıma sokmak herşeyden önce kendisini kabul etmekten zorlanan insana ümit verir. ama gerçekte asla hemcinsine olan duygularını yok edemezsiniz. bu yüzden “tedavi” adı altında uygulanan yöntemler psikolojisinde onarılamaz yaralara sebep olur. ve tabi ki tedavi kavramının varolduğu söylerek de şunu söylemiş olursunuz topluma:”bakın eşcinselliği tedavisi var ama bu sapıklar tedavi olmayı kabul etmiyorlar”.bu dolaylı olarak bir topluluğu hedef göstermektir.

  45. Yazan:eg Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    bundan böyle neyin nefret söylemi olduğunu, neyin olmadığını demek ki “çağdaş”lardan öğreneceğiz. onlar başkalarına “baskı yapıyorsunuz” derken ne kadar baskıcı oldukları ortaya çıkmıyor sanıyorlar herhalde. ama biraz kazıdıkça otoriterliğin de, faşizmin de kimde gizli olduğu daha bir ortaya çıkıyor sanki!

    bir de sorunu olduğunu düşünen insanlara iyi niyetle yaklaşan kimi psikiyatristlere “yarı mistik paçavraları bilim diye yutturanlar” diyerek hakaret etmek nefrete girmiyor herhalde! demek ki bu insanların yaptığı yarı-mistik paçavra değil de “bilim” olsa sorun ortadan kalkacak! bir ara eşcinsellik hakkında yazı yazan bir müslüman yazar, kendisine baskı yapan, emailler veya değişik forumlarda küfür eden kimi insanlara “eşcinsel magandalar” demişti. sanırım heteroseksüel magandalar kadar eşcinsel magandalar da oldukça yoğun şekilde varlar. ve bunların en temel özelliği önüne gelene otoriter, faşist derken, kendi otoriterliklerini, faşizan eğilimlerini fark edememek olsa gerek!

  46. Yazan:çağdaş Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    “bundan böyle neyin nefret söylemi olduğunu, neyin olmadığını demek ki “çağdaş”lardan öğreneceğiz.”

    işte kibirin bir insanı nelere götürebileceğinin klasik bir örneği. benim adım ile dalga geçerek “kemalist” olduğumu vurgulamaya kalkışacak kadar “ad hominem”e başvurmak. daha sonra bana “eşcisel maganda” diyecek kadar şirazeden çıkmak.

    evet nefret söylemine maruz kalan bütün gruplar egemen kimlik sahiplerine nefret söyleminin ne olduğunu tekrar tekrar hatırlatacak. ama bir eşcinselin siz “yüce heteroseksüellere” nefret söyleminin ne olduğunu anlatamayacağını söylüyorsanız bu üstten bakışınız ve kibriniz ile ancak totaliter olabilirsin.

  47. Yazan:denis Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    öfkeniz okurken gözü yoruyor canlar..
    eg özellikle sizin ki..

  48. Yazan:eg Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    “çağdaş”lara kibirlerini gösteriyoruz aynada; rahatsız olduğunuz benim değil kendi kibriniz olmalı efendim…

    nefret söylemine gelince, şükür ki bunun ne olduğunu ister heteroseksüel ister homoseksüel olsun liberallerden öğrenmeyecek kadar birikime ve demokrasi üzerine düşünceye sahibiz.

  49. Yazan:özlem Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    Ben hiç öfkelenmeden yazıyorum. niye öfkeleneyim ki. Az önce bu konuda terapi almış bir eşcinselin paylaşımlarını okudum. Sizinle paylaşamam. Ama terapiden öncesinde son derece agresif ve mutsuz huzursuz olduğunu yazarken terapi ile adım adım ümidini, huzur halini ve sonuçta evet cinsel yöneliminde de değişme olduğunu yazmış. Artık eşcinselliği eskisi kadar düşünmediğini kafasında erotize etmediğini bu hislerinden büyük oranda kurtulduğunu vs. anlatıyor. İnsanların bir ümidi bu tür bir imkanı varken bunun konuşulmasını niye engelliyor nefret söylemi adı altında yasaklıyorsunuz ki?
    Bugün 16 yaşında bir çocuk ben bu dünyaya layık değilim diyerek intihar etmiş. Yukarıdaki mailler geldi aklıma. Bu çocuklardan biri da allah muhafaza dediğini yapsa… Belki terapi alsalar umutları olacak. benim okuduğum kişi 15 yıl bunu içinde saklamış. Hiçbir zaman eşcinsellik düşüncesiyle barışyamamış, hiçbir zaman mutlu olamamış, bir şekilde çoğunluğun heteroseksüel olduğu bir toplumda tüm toplum bir beyin yıkama mekanizmasından geçemeyeceğine göre bu çatışma hali her zaman varolacak. Ve insanlar sizin sanınızın aksine bunu normal kabul edip mutlu mesut yaşayamayacaklar. bu hiçbir zaman olmamış ve olmayacak. Burada insanlar ya manen bir bedel ödeyip böyle yaşamaya devam edecek bunu kabul edecek ya da bir umut çıkış yolu arayacaklar. ve bazı insanlar bu umut var, terapiler sonuç veriyor diyor. bu sese kulak kapatmak en azından bu umudu arayanların bu sese ulaşmasını nefret söylemi adı altında engellemeye çalışmak büyük bir sorumluluk. Siz buna inanmayabilirsiniz, istemeyebilirsiniz ama bir başkasının duyma hakkı var. buradaki hastalık terimi ayrıca bir akıl hastalığı ya da bedensel rahatsızlığa işaret etmez. Aşağılama manasında değildir. Hastalık demeyelim rehabilitasyonun kişinin isteğine göre sonuç verebileceği bir durum diyelim.
    Bence o yukarıda içini döken çocukların sizin sesinizi duymaya hakkı olduğu kadar bu sesi duymaya da hakları var Çağdaş.

  50. Yazan:yağmur deniz Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    @yorumcular,
    tahrikler kalbi yoruyor, X özellikle sizinkisi!

    Geçen gün ben de emanet olan notlardan fotokopi çektirmeye gittim,notlar benim değil,dedim ya emanet,fotokopiyi çekecek adamın ellerine bir baktım,simsiyah,yıkamasını rica ettim,bakın gelişmeye:

    yağmur:rica etsem ellerinizi temizler misiniz?Metinler benim değil emanet.Kirlenmesin.

    fotokopici:uff,puff…

    derken,

    fotokopici:kağıtlar makineye sıkıştı(pis pis güler)

    yağmur:eyvah,emanetti,eyvah…

    fotokopici:ay hanımefendi ne oluyorsunuz,bunlar notsa mutlaka bir orjinali vardır,aaa.

    yağmur:beyefendi yok,orjinali yok ve bana emanetler.

    fotokopici:hanımefendi ne kadar asabisiniz,agresifsiniz,derdiniz ne?

    yağmur:beyefendi,agresif değil,şeker gibi biriyim,derdim sizin gibi bir ‘geniş’e rastlamış olmak!

    İşte durum budur.Biri okur,düşünür,yazar.Çünkü içinde orjinali olmayan bir emanet saklar.Bunu yaparken yukarıda okuduğum ‘zor bir yaşamı olan eşcinsellere anlayışla bakar’.Aynı zamanda emnaetine zarar gelsin istemez.Kimseyi asmaz,kesmez,zarar vermez.Hem kendini hem de bu zor durumu yaşayan insanları korumaya çalışır.Sonra biri çıkar onun bu durumunu anlamaz,söylemedikleriyle itham eder,oysa yazı yukarıda duruyordur ama yine anlamaz.En son bomba patlar;öfkelisiniz efendim.

    Öfkeliye bakarken,öfkelendireni görmek gerek derim.

    not:@denis’i de anlarım elbet.

  51. Yazan:Fırat Arda Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    Şimdi uzun bir mesaj yazacağım 🙂 İçten ve candan bir mesaj olacak. Kemerlerinizi bağlayın 🙂 Sonuna kadar okursanız da sevinirim.

    Sizler eşcinsel değilsiniz ve eşcinsellerin yaşadıklarını, hislerini, neden böyle olduğunu benim kadar iyi bilemezsiniz.

    Türkiye’deki bir sürü insanın sandığı “Bir adam çıkar kızlardan sıkılır, canı cinsel bir değişiklik ister, gider erkeklerle yatmaya başlar. İşte gay budur”

    İnsanlar neden eşcinsel olur? Bu sorununun cevabı tabi ki tartışmaya açık. Bilim adamları da kesin cevap veremiyor. Dünyadaki bilimsel organizasyonlarının büyük bir bölümüne göre cinsel yönelim “biyolojik (genetik+hormonal) nedenlerle beraber küçükken yaşanan (ve ne olduğu bilinmeyen) olayların etkileşimi sonucu” oluşuyor.

    Dindar olan psikologlara göre ise “küçükken yaşanan ailevi sorunlardan ya da başka nedenlerden kaynaklanıyor”.

    Sebep ne olursa olsun uzlaşılan tek bir konu şu: Kişiler cinsel yönelimlerini ergenliğin hemen başında daha önce cinsel tecrübe yaşamamışken anlıyor.

    Kendinize bir bakın. Kızlara ilgi duyduğunuzu ne zaman anladınız? Belki 12, belki 13, belki 14 yaşında filan değil mi? Yavaş yavaş ortaya çıktı. Siz kendiniz tercih etmediniz kimlere ilgi duyduğunuzu.

    Şu an mesela canınız istese bir erkekten hoşlanamazsınız. Hatta hoşlanmadığınız bir kızdan canınız istese yine hoşlanamazsınız. Güzel bir kızdan hoşlanırsanız hoşlanmanıza engel olamazsınız.

    Eşcinseller için de tamamen aynısı geçerli. Eşcinseller de aynı yaşta, ergenliğin hemen başında cinsel hislerini anlıyor. Onlar da hemcinslerinden hoşlanmayı kendileri tercih etmiyor.

    Hepimiz aynı kültürden geliyoruz, hepimiz aynı eğitimi aldık, aynı dini değerleri aldık. Sizlere eşcinsel olmanın nasıl günah, ayıp, ahlaksızlık olduğu öğretildiyse, bize de tamamen aynısı öğretildi. Yani hepimiz aynıyız.

    Ayrım şurada başlıyor: Sizler ergenliğin başında karşı cinse ilgi duyduğunuzu anlıyorsunuz. Bunda bir mantıksızlık, anormallik görmüyorsunuz, zaten olması gereken o, öyle değil mi?

    Diğer yandan eşcinsel olanlar ise aynı yaşta hemcinslerine ilgi duyduklarını anlıyorlar. İpler burada kopuyor.

    Türkiye için konuşuyorum, en eğitimli %10’lik kesimin çocukları hariç, eşcinsel olduğunu anlayan bir çocuğun yaşadıkları benim size gösterdiğim itiraflarla tamamen aynı. Bir eşcinsel gencin hikayesini öğrenmek için Mustafa Aslan’ın üssteki yorumunda çocuğun yazdığını okuyun ve anlarsınız.

    Sorunlar iki türlü: 1) İç kaynaklı 2) Dış kaynaklı

    İç kaynaklı sorunlar derken şunu anlatmak istiyorum: Sizlere öğretilen ve sizleri eşcinsellere düşman eden (sizin şahsınız adına konuşmuyorum, genel olarak), eşcinselliği ayıp, çirkin, günah, ahlaksız bulmanızı sağlayan değerleri aynen eşcinsel çocuk da aldığı için bu sefer çocuk kendi duygularından utanıyor, kendisinden nefret ediyor, kendi hislerini inkar ediyor, kendi hislerinden nefret ediyor. Kendi hisleriyle savaşa giriyor. O yüzden kendilerini hasta olarak kabul ediyorlar.

    Bu savaş senelerce süren bir savaş. Sonunda 20’li yaşlarda kişinin hislerini kabullenmesiyle son buluyor.

    Diyelim size bir müfreze koruma verseler ve kimsenin size zarar veremeyeceğinden emin olsanız İstanbul sokaklarında çırılçıplak dolaşabilir misin? Hayır dolaşamazsınız çünkü “utanırsınız”. Bunun size utanılacak bir şey olduğu öğretildi.

    Eşcinseller de aynı eğitimi aldıkları için bu durumdan utanırlar. Kimseye söylemeyezler. Kendi halleriyle barışsalar bile yine de söyleyemezler. Tabi herkes için farklı, ailesine, arkadaşlarına söyleyenler vardır.

    İşte sizler eşcinselliğin normalleşmesine karşı çıktıkca, eşcinselliği ahlaksızlık, günah, ayıp gördükçe bu insanlar bunları yaşamaya devam edecek! O yüzden diyorlar sizlere homofob diye!

    2. ise “dış kaynaklı” sorunlar. Bunlar ise okulda arkadaşlarının sürekli eşcinsellerle dalga geçmesi, eşcinselleri aşağılayan argo kelimeleri kullanmaları, eşcinsellerin genel olarak toplumda dalga geçme ve aşağılama aracı olması, üstüne üstlük eşcinsellerden nefret edilmesi. Kişinin sürekli bunları duyması.

    Hakaret? Eşcinsele “özel” bir hakaret bilmiyorum! Ben eşcinselim diyene eşcinsel demek hakaret mi kabul ediliyor?
    Bir eşcinselin “eşcinsellikten” hüküm giyip hapse atılarak cezalandırıldığını duymadım-okumadım.Siz?
    Önceden sahip oldukları eşcinsel olduktan sonra ellerinden “geri alınan” haklar neler? Eşcinseller eşitlik ilkesinin dışında tutulurlar diye herhangi bir kanun maddesi mi var?
    Örgütlenebiliyorlar, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapabiliyorlar?
    Özellikle “Eşcinseller” vurgulaması yapılmış tüm bu hakları onlara yasaklayan bir kanun maddesi mi var?

    Burada çuvaldız’ın birkaç sözüne değineceğim. Açıkçası yazdıklarını tamamen kötü niyetli buluyorum. Eşcinsellere yönelik bir sürü özel hakaret sayabilirim. Bunu nasıl söylersiniz?

    Eşcinsel olduğu için ailesi tarafından baskı, şiddet gören bir sürü insan var. Eşcinsel olduğu için okullarda veya çevresinde dalga geçilen, aşağılanan, dışlanan bir sürü insan var.

    Eşcinsel olduğu için işinden atılan, hatta okuldan atılan (lise) bir sürü insan var. Neden 5 arkadaş sevgililerinden bahsederken (ben onla çıktım, benim eski sevgilim şu, ben şu kızdan hışlanıyorum) derken içlerinde eşcşnsel olan susmak veya yalan uydurmak zorunda kalıyor? Neden karşıcinsel gençler okulda, mahallede bile sevgili bulabilirken eşcinseller internet sitelerine mahküm? Neden benim arkadaşım

    Facebook’da sevgilisini ilişki kısmına yazarken ben yazamıyorum (bulsam diyorum)? Arkadaşlarımla otururken birbirlerini eşcinselliği kullanarak aşağılamadıkları tek bir sohbet yok.

    Bir karşıcinselin rahatça hislerini ifade edebilmesi, rahatça sevgilisiyle el ele dolaşabilmesi, arkadaşlarına ve ailesine bahsedebilmesi ama bir eşcinselin tüm cinsel ve duygusal hislerini bastırmak, saklamak zorunda kalması sizce bir haksızlık değil mi? Bütün bunların üstüne bir de “nefret edilmek”. Bütün bu acıları yaşarken sizin yaşadıklarınızdan habersiz insanların gelip sizden “nefret etmesi”.

    Bu kadar samimiyetsiz olmayın. Bütün bunları görmezden gelip nasıl yazabiliyorsunuz? Bu kadar mı kin dolusunuz? Ayrıca kimse “sonradan eşcinsel olmaz”.

    Demek istediğim eşcinsel dediğimiz insanlar sizden daha ahlaksız, daha az dindar veya daha umursamaz oldukları için eşcinsel olmuyorlar. Eşcinsel oluyorlar çünkü genleri, hormonları ve ergenliğe kadar yaşadıkları onları eşcinsel yapıyor.

    Aklınız kesiyor mu bir insan gitsin de eşcinsel olsun kendi isteğiyle?

    Olaya bir de sadece dini ve ahlaki açıdan bakmayın. Dindar bir insan için eşcinsel hislere sahip olmak kötüdür. Ama hepsinden kötüsü “erkeklik” olayı.

    Yeni ergen erkek çocuklara bakın? Hepsinin işi gücü nasıl erkek olduğunu ispatlamaya çalışmak, her laflarında “erkekliği öven bir küfür”, bütün dünyaları erkeklik ve cinsellik üstüne kurulu.

    Dışarıdaki 1000 Türk erkeğine sorsanız en kötü şey nedir diye herhalde 999’u “eşcinsel olmak” der. Yanılıyor muyum?

    Böyle bir kültürde, böyle bir toplumda, böyle bir eğitimi alıyorsunuz ve 14 yaşında geldiğinizde bir bakıyorsunuz ki “eşcinselsiniz”. Yani o herkesin aşağıladığı, dalga geçtiği kişi sizsiniz. Ne annenize, ne babanıza söyleyemiyorsunuz ve hislerinizle tek başına savaşıyorsunuz.

    Bu toplumda hiç kimse, ama hiç kimse eşcinseller kadar aşağılanmıyor, dışlanmıyor veya hakları gasp edilmiyor. Her gün 30 kez birilerinin sizi aşağıladığını düşünün? Maçlarda bile.

    Ekram Senai’nin dediği gibi aslında eşcinsel düşmanlığını ana nedeni dini sebepler değil maço bir topluma sahip olmamız. Ama “dindar kesim” de eşcinsellik konusunda toplumun eğitilmesine engel oluyor. şimdi geleceğim o konuya.

    İsteyen dindarların demokratik zeminde kalmak ve bilimsel verilere aykırı olmamak şartıyla eşcinsellik aleyhinde propaganda yapabilmesini de gayet normal bulurum.

    mesela eşcinsellikle ilgili aynı minvalde bir eleştiriyi fikir özgürlüğü değil faşizm kategorisine indirgiyor.

    Bakın kimsenin eşcinselliği eleştirme veya aleyhine propaganda yapma hakkı yok! Bu demokratik bir hak değil. Bu ancak faşistliktir.

    Neden Avrupa’da eşcinsellik eleştirilince faşizm kategorisine indirgeniyor? Düşündünüz mü? Çünkü eşcinsellik bir ideoloji değil, bir görüş değil, bir tercih değil. İnsanın olduğu şey. İnsanların kendilerinin tercih etmediği ve sonradan değiştirelemeyen bir şey. Ateizmi eleştirebilirsin, sosyalizmi eleştirebilirsin, kapitalizmi eleştirebilirsin. Ama zenciliği eleştiremezsin, eşcinselliği eleştiremezsin. Kimsenin böyle bir “hakkı” yok. Hele demokratik hakkı hiç yok.

    Siz bunu anlamıyorsunuz. Siz eşcinselliği tercih edilen bir şey sanıyorsunuz. Oysa böyle değil. o yüzden eşcinselleri eleştirince faşist deniyor size ki bu faşistlik.

    Ben eşcinsel olduğumu anladıktan sonra kaç yıl “değişmek” için sahtekar doktorlara gittim. Değişebildim mi? Hayır. Hala eşcinselim. Sen şimdi gelip bana ne hakla eşcinsel olma, bu yanlıştır, bu günahtır, bu ahlaksızlıktır diyebilirsin ki? Sen istediğin kadar. Ben yine aynı kalacağım. Olan bana olacak. Bana göre sen bu durumda direk faşistsin. Zenci birine gelip zenciliğe son ver demek gibi bir şey bu. Ve benim gibi bir sürü için de bu geçerli.

    Ancak “Ekrem Senai’nin” dediği gibi Müslüman eşcinsellere “cinsel ilişkiye girmeyin, Allah sizi imtihan ediyor, cinsel ilişkiye girmeniz günahtır” diyebilirsiniz tabi ki. Ama bir insana “sen neden eşcinsel oldun?” demeniz direk faşizmdir. Eşcinsel olmak derken o hislere sahip olmaktan bahsediyorum; cinsel ilişkiye girmiş olmasından değil.

    İnsanların eşcinsel olmasına karşı olamazsınız (yağmura karşı olmak veya zenciliğe karşı olmak gibi), belki “cinsel ilişkiye” girmelerine karşı olabilirsiniz ama o zaman da sorarlar bu insanlar ömür boyu ilişkiye girmesin mi? Ya da sana ne milletin yatak odasından?

    Eşcinsellik yayılacak filan diyorsunuz. Bu da tamamen gerçek dışı bir şey. İnsanlar cinsel yönelimlerini ergenliğin başında anlar. Yani kime ilgi duyuyorsan ömrün boyunca öyle devam eder. Sonra canın istedi diye eşcinsel veya karşıcinsel olamazsın. Sizinkisi tamamen yersiz bir korku. Eskiden zenci ve beyazların evlenmesi yasaktı ve bu evlilikler yasallaşmak üzereyken bütün ABD’li ırkçılar bunun beyaz ırkı yok edeceğini söylüyordu. TRT Şeş kurulurken, ülke bölünecek deniyordu.

    Siz ideolojiniz doğrultusunda eşcinsellik yayılacak olayını bahane ediyorsunuz ve bizlerin haklarına saldırıyorsunuz. Bilimsel gerçekleri inkar ediyor, kendi ideolojiniz doğrultusunda bilim uyduruyorsunuz.

    Eşcinselliğin tercih olduğunu veya eşcinsellerin değişebileceğini, hastalık olduğunu iddia ediyorsunuz. Ama diyorsunuz ben eşcinsellere düşman değilim, eşcinsellerin ayrıma uğramasına karşıyım. şiddete uğramasına karşıyım. Fakat eşcinselliği yayacak şeylere de karşıyım?

    Sizler toplumun eğitilmesine engel oluyorsunuz ve bunun için de eşcinselliğin yayılacağını bahane ediyorsunuz. Okulumda herkes eşcinsellerle dalga geçerken beni ayrımdan koruyan yasalar olsa kaç yazar?

    Arkadaşlarım benimle konuşmak istemiyorsa, dışlıyorsa yasalar olsa kaç yazar? Ben işyerinde yasalar zoruyla dururken insanların nefret dolu bakışlarını görünce yasalar olsa kaç yazar?

    Yapılması gereken toplumun eşcinsellik konusunda eğitilmesidir. Topluma eşcinselliğin “tercih” olmadığını, eşcinselliğin bilimsel sebepleri, eşcinsellerin yaşadıkları sıkıntılar, onların kötü insanlar olmadığı,insanlara kötü davranmanın, ayrımcılık yapmanın yanlış olduğu anlatılmalıdır.

    Var mısınız okullarda öğrencilere böyle bir eğitim verilsin ki eşcinsellere düşman olmalısınlar?
    Var mısınız medyada gerekirse dizilerde veya filmlerde eşcinsellerin yaşadıkları anlatılsın?

    Eğer bunlara hayır diyorsunuz eşcinsellere karşı ayrımcılığa karşıyım demeniz hiçbir değer ifade etmiyor ve sadece formalite icabı söylenmiş sözler olarak kalıyor.

    Demokrasiden, özgürlükten ve insan haklarından bahseden birinin tutup eşcinselliğe karşıyım demesi onun ancak samimiyetisizliğini ve faşistliğini gözler önüne serer. Mesela köşesinde sürekli olarak Kürtlerin

    ve başörtülü kızların özgürlüğü için yazılar yazan, yani demokratcılık oynayan, ama söz konusu eşcinseller olunca sırf ideolojisi gereği tutup bu meşru değildir diyen, o insanların özgürlüklerine karşı çıkan
    ve üstelik bir de psikiyatrist kimliğine güvenerek TV’lerde eşcinsellik hakkında saçma sapan çarpıtılmış bilgiler veren şahıs ikiyüzlü değilse namussuzdur.

    Söylediğim gibi insanların elinde olmayan bir şeye karşı çıkmanız demokratik hakkınız filan değil. Bunu yapınca da neden insanların size faşist dediğine şaşırmayın. Kürtçe konuşulmasına karşı çıkanlara veya başörtüsüne karşı çıkanlara faşist diyorsunuz ama siz de ideolojiniz doğrultusunda eşcinselliğe karşı çıkıyorsunuz. Bu işte normal olmayan. Kaldı ki tekrar ve tekrar dediğim gibi siz insanların elinde olmayan bir şeye karşı çıkıyorsunuz.

    Neden ayrımcılıkları ayıralım ki? Bir Kürt’e veya zenciye yapılan ayrımcılıkla eşcinsele yapılan ayrımcılığın ne farkı var? Bir insan zencilere ayrımcılığa karşıysa ama eşcinsele ayrımcılık yapıyorsa, ya da tersiyse ikiyüzlü değildir de nedir? Başörtüsüne asla karşı değilim. İsteyen herkesin başörtüsü takmak doğal hakkıdır ve bu insanların başörtüsüne karşı çıkmak kimsenin haddine değildir. Ama başörtüsü takmak bir tercihtir. Bugün başörtüsü düşmanı olan biri yarın başörtüsü takabilir. Veya bugün başörtüsü takan biri yarın çıkarabilir. Oysa eşcinsellik veya kişinin ırkı tamamen kişinin insiyatifi dışındadır.

    Dediğim gibi başkaları kendi ideolojisine ters bir şey yapınca faşist diyorsunuz ama siz eşcinsellere yapınca düşünceye saygı istiyorsunuz.Böyle bir şey olamaz. Kibarca da olsa kimsenin böyle şeyler yüzünden insanlar aleyhine söz söyleme hakkı yoktur. Bir lafın şiddet içermemesi önemli değil. Zamanında zencilere düşmanlık edenler de şiddet içermeyen cümleler kuruyordu. Mesela siz eşcinselliği oldukça kibarca eleştirebilirsiniz. Ama bu toplumu yanlış yönlendirip toplum içindeki eşcinsel düşmanlığını ve onlara karşı düşmanlığı yaygınlaştırır.

    Dediğim gibi bir insanı ırkı yüzünden eleştirmek ve cinsel yönelimi yüzünden eleştirmek tamamen aynı şeylerdir. Aynı kapıya çıkar. Eşcinsellere karşıtlık yapanların, ırkçıları eleştirme hakkı olamaz. Sonuçta zamanında ırkçılar da İncil’den referanslar gösteriyorlardı.

    konuk adlı yorumcuya söyleyeceğim şu: Ben insan haklarını savunuyorum diyen bir örgüt eşcinsellere düşmanlık edemez. Bu samimiyetsizliktir. İnsan haklarını sen kendi kafandan veya ideolojine göre uyarlayamazsın. Eşcinsellikle ilgili bilimsel bulguları çarpıtman da sana bu hakkı vermez. Eşcinsellerin hakkını savunmak yerine tutup da onların haklarını savunanlara karşı çıkmak faşizmdir. Nasıl bir insan hakları derneği Kürtlere düşmanlık yapamazsa, Kürtçe konuşmaya düşmanlık yapamazsa eşcinsellere de yapamaz. Yapan ancak ikiyüzlü ve samimiyetsizdir. Kimsenin eşcinselliğe karşı olma hakkı yok.

    Hormon bozukluğu ya da çift cinsiyet organına sahip denen insanlar, eşcinsel denen kitlenin çook çok küçük bir oranını teşkil eder, istisna denebilir.

    Bir şeyin doğuştan gelmesi için illa gözle görülür olması gerekmez. Yani illa çift cinsiyetli olması gerekmez. Hormonlar da, genler de insanların cinsel yönelimini belirleyebilir. yani doğuştan sebepler de insanların hislerini belirleyebilir. Kavram kargaşası yapmayalım.

    bu çocuklara ulaşmaya çalışmak onlar için riskli olabilir ama bu çocuklar belki bir şekilde terapi almak isteyebilirler. kendilerine bu durumun normal böyle yaşa demeyecek yardımcı olmaya çalışacak
    terapistler de var. Bu da bir alternatiftir. belki imkanları olursa ulaşmak isteyebilirler. mesaji aynen kopyalıyorum.

    Şu dernek de bu konuda faaliyet gösteriyor:
    Ayrıca Jospeh Nicolosi’nin kitabını da bu sayfadaki linkten indirebilirsiniz:
    http://benotesi.com/hakkinda/

    Eşcinselleri tedavi edebildiğini iddia eden bütün psikolog ve psikiyatristler sahtekardır. Hepsinin amacı para tuzağı ve başka bir şey değil. Ben eşcinselleri değiştiririm diyince bir sürü eşcinsel insan onlara akın ediyor. Ve bir sürü para kazanıyorlar.

    Joseph Nicolosi dediğiniz adam sahtekarın tekidir. ABD’de defalarca rezil edilmiş ve tüm psikolojik kurumlardan atılmıştır. Eşcinselleri değiştirdiğine dair hiçbir delil sunamıyor. Değiştirebildim dediği tek bir eşcinsel bile yok. Oysa tam tersine forumlar bu adama gidip de başarısız olan insanların hikayeleriyle dolu. Oysa dünyadaki bütün belli başlı psikolojik kurumlar bu değişme terapilerinin işe yaramadığını ve kişiye çok zararlı olduğunu söylüyor.

    İnsanları hasta ilan ediyor, sonra çaresiz ve umutsuz insanları değiştireceğim diye umutlandırıyor. Senelerce o insanları saçma sapan tedavi seanslarına sokuyor. Değişen hiçbir şey yok.

    Nicolosi’nin kurduğu kurumda son yıllarda büyük bölünmeler oldu. Sebebi de kurumdaki yöneticilerin yaptığı açıklamalar:

    – Bir tanesi “Transseksüel erkek bir öğrenincinin okula karşı cinsin kıyafetleriyle gelemsinde sakınca yok. Ama diğer öğrencilere ona kötü davranmamaları veya dalga geçmemeleri için eğitilmesine kesinlikle karşıyım. Kötü davranılsın ki yaptığının yanlış olduğunu anlasın.” dedi.

    – Bir diğeri “Eşcinsellerin değişmesini istiyoruz. Zenciler 250 sene önce zorla Amerika’ya getirildiler. Bugün Amerika’daki zenciler mi daha iyi yaşıyor yoksa Afrika’dakiler mi?” dedi.

    İşte böyle bir adam, böyle bir dernek. Her şeyin sonunda eşcinselleri değişterebiliriz diyen hemen hemen herkes, bütün psikologların hepsi dinci çevrelerden çıkıyor. Benötesi ve onun sahibi Mustafa Merter de aynı şekilde. Mustafa Merter’in eşcinsellere karşı düşmanlığı röportajlarındaki üslubundan bile belli.

    Söylediğim gibi ben 3 sene değişmek için savaştım. Ama değişemedim. Eşcinselleri değiştirebildiğini iddia eden bir sürü doktorlar var. Söylenenin aksine Türkiye’deki doktorların çoğunluğu eşcinselleri değiştirebileceğini iddia ediyor. Bu tür doktorlara giden ve başarsız olan bir sürü tanıdığım var.

    Çoğunun da psikolojisi bozuluyor, çoğu da kendisini suçlu hissediyor, yapılan seanslar da insanlık dışı.

    Bir kesim sırf kendi ideolojisine ve dinine ters diye tutup insanlara değiştirebileceğini iddia ediyor ve bir sürü insanın hayatını mahvediyor. Bilim ideolojik olarak çarpıtılıyor.

    Oysa ki ve ne yazık ki eşcinsel ilişki bir hastalık olarak kabul edilmediği için elbette “teadvisi” de yok denilmekte! Biri bunu tedavi ettirmek için uzamana başvurduğunda alacağı cevap fix;bu hastalık değil kabullen.Çocuğunu elinden tutup götürdükleri doktorun çouğu dışarı çıkarıp ebeveynleri “homofobi” tedavisine tabi tutması gibi.Zulum! “Ben psikolojik kör değilim bu fiziksel körlük, tedavi olmak istiyorum” diye feryad eden Murat Kefeli’ye ısrarla psikoterapi uygulamaktan çok da farklı değil. Bu bir zulum değilse nedir peki!”

    Neden eşcinsel ilişki? Eşcinsel olmak hastalık kabul edilmiyor. Zulüm diyorsun? Türkiye’de bir sürü psikolog eşcinselleri tedavi edebileceğini söylüyor. Söylediğim gibi senelerce o insanlara saçma sapan tedaviler uyguluyorlar. İnsanların hayatlarını mahvediyorlar. Değişen oluyor mu? Hayır olmuyor. Aileler çocuklarını şiddet veya baskı yoluyla tedaviye zorluyor (çünkü olacağına sanıyorlar). Bu zulüm değil mi? Çok sinsice savunuyorsun görüşlerini. Hep tek taraflı bakıyorsun olaya. Kaldı ki bir şeyindeğişmesi için hastalık olması da gerekmez. Kellik de hastalık değil ama değiştiriliyor. Burnunun biraz düzgünsüz olması da hastalık değil ama düzeliyor.

    Eşcinsellik hastalık olmadığı için değil, şu anki tıbbi teknolojiyle eşcinsel bir bireyi karşı cinsel yapılamadığı için “değişim talepleri” reddediliyor. Ayrıca o verdiğin dpsikiyatri sitesi de 100 sene öncenin Freud fikirlerini anlatan komik bir site.

    Şimdi diğer arkadaşlara teker teker cevap vermek istiyorum:

    Eş-cinsellik deyince insanın aklına cinsellik gelmesi çok mu acayip bir şey?

    Evet ilginç bir şey. Biri size karşıcinselim dediği zaman aklınıza direk cinsel ilişki geliyor mu? Neden iki insanın birbirini sevmesi gelmiyor da direk cinsel ilişki geliyor? Oysa eşcinsellik sadece cinsel ilişki değil. İnsanın tüm hisleri ve duyguları.

    Ferhat’la Şirin’in hikayesini biliyorum; Leyla ile Mecnun’un da… Hiç Zekai ile Murat hikayesi okumadım. Birbirine aşık iki eşcinsele de hiç tesadüf etmedim. Bunun örneklerini görmüş olsaydım belki farklı düşünebilirdim. ”

    Ekrem Bey, bu söylediğiniz eşcinselleri tanımadığınızı gösteriyor. Bir kadının erkeklere aşık olmasını ve cinsel/duygusal ilgi duymasını sağlayan “cinsel yönelimidir”. Bir erkeğin de aynı şekilde. Bir eşcinselin cinsel yönelimi ise onun hemcinslerine ilgi duymasını sağlar. Karşıcinsel bir insan neler hissediyorsa eşcinsel için de aynısı geçerlidir. Nasıl karşıcinsel bir insan aşık oluyorsa, eşcinsel de olur. Cinsellik sadece kişinin bedeni değildir. Yani tek parça değildir.Aslında 4 parçadan oluşur. Biyolojik cinsiyet, cinsel kimlik (kişinin kendisini hangi cinsiyete ait hissettiği) ve cinsel yönelim (kişinin kimlere ilgi duyduğu). Bir insanın erkek bedenine sahip olması illa ki karşıcinsel yönelime sahip olacağı anlamına gelmez.

    Internetteki eşcinsel forumlarına baksanız insanların nasıl çaresiz aşklar yaşadığını görürsünüz. Avrupa ve Amerika’da 80-90 yaşında eşcinsel çiftler var. Antinous ve Hadrian’ı, İskender ve Hephaistion’u, Apollo ve Hyacinthus’u bilirsiniz herhalde.

    Nasıl karşıcinseller aşık oluyorsa, eşcinseller de aynı şekilde aşık olur.

    Benim sözüm böyle bir çaba içine girmeyenlere ve tekrar belirteyim müslüman olanlara. Ve yine tekrar belirteyim, eşcinsel bir müslümanın bu durumu bir imtihan olarak bilmesini ve kendini livata işlemekten muhafaza etmesi gerektiğini söylüyorum. Müslüman değilsen zaten ne istiyorsan yapabilirsin.

    Ekrem Bey, bu yaklaşmızın oldukça makul bir yaklaşım. Ve dindar eşcinseller için de iyi bir çözüm. Durumlarını anormal, şeytani, ahlaksız vs görüp çaresizlik içinde yaşayacaklarına birileri gelip bunun imtihan olduğunu onlara söylerse hem moralmen destek bulurlar, hem de bu toplumun da düşmanlığını yok edebilir.

    Müslüman kesimi görüyorum, eşcinsellere nefretle yaklaşıyorlar, hakaretler ediyorlar, cehennemde yanacaksınız diyorlar. Bu sadece eşcinsel insanları dinden soğutmaya yarıyor. Zaten yeterince dertli olan ve dine sığınan eşcinsel insanların son güvencelerini de ellerinden alıyorlar. Kimsenin bunu yapma hakkı yok.

    Her ne kadar karşıcinsellere evlenip cinsel hayatlarını yaşama hakkı verip, eşcinsellere bunu tanımaması bence adaletsizlik olsa da.

    Yaratan çirkin diyor. Bir erkeğin kadına arkadan yanaşmasına da çirkin diyor. Kuralları ben koymuyorum.

    O zaman neden bana karşıcinsle ilişkiye girme fikri çirkin geliyor?

    Böyle bir çabam yok. Bu konuda görecelilik söz konusu değil. Bu bir zevkler ve renkler meselesi de değil. İnsanın bütün hayatını etkileyen hayati bir konu.

    Görecelilik olduğu gibi söz konusu. O cümlemi tekrar okumanızı istiyorum. İnsanın bütün hayatını değil ama eşcinsel olup da hisleri inkara zorlanan insanların bütün hayatını etkileyen bir konu.

    Ben de böyle diyorum. Dünyaya iki bacak arasından bakmayın. Cinsel istekleriniz pranganızdır. İradenizle bu kayıtlardan kurtulun.

    Dünyaya iki bacak arasından bakmıyoruz. Dediğim gibi bir insan kafayı cinsellikle bozmuş ve önüne gelenle ilişkiye giriyorsa tabi ki bu farklı bir durum. Ama cinsellik ihtiyaçtır. Her insanın sevdiği bir kişiyle hayatı paylaşma hakkı vardır. Bu dünyaya iki bacak arasından bakmak değildir. Dünyaya iki bacak arasından bakmak insanları kalpleri ve beyinleriyle yargılamak yerine tutup özel hayatlarıyla veya ne kadar erkek olduklarıyla yargılamaktır.

    Eşcinsellerle hiçbir sorunum olmaz. Hepimiz insanız, Ademoğluyuz ve ruhumuzun cinsiyeti yok. Hepimizin imtihanları var. Kimisini yoklukla imtihan eder, kimisini varlıkla. Eşcinseli de farklı bir şekilde imtihan ediyor. Müslüman bir eşcinsel benim kardeşimdir. O livata işlemeyecek, ben de zina etmeyeceğim. Tevbe edeceğiz, bir daha işlememeye azm edeceğiz. Bin kere tevbeni bozsan da yine aynı kapıyı çalacaksın başka çaren yok.
    Çok mu ırkçı oldu? Buna ümmetçi diyelim istersen. Zımmilere özgürlük veren bir ümmetçilik. Nasıl bir ırkçılıksa?”

    Bu yaklaşımızın takdire değer Ekrem Bey. Teşekkür ediyorum bu güzel cümleler için. Gerçekten bu sözleri duymak ayrıma uğrayan biri için çok büyük bir moral kaynağı. Ama eşcinsellere karşı yapılabilecek en büyük iyilik toplumu bu konuda eğitmek ve bu eğitimlere karşı çıkmamak.

    Kurbağa “öttü”yse zaten ortada acayip bir durum var demektir. Genelde vıraklıyorlar. :)”

    Ciddi olamazsınız 😀 ?

    Eşcinsellere çirkin demiyorum, eşcinsel ilişkiye çirkin diyorum. Çok farklı şeyler. Ben zaten çirkinim. Yani Brad Pitt’le karşılaştırıldığında 😛

    Size göre çirkin olabilir. Bana göre karşıcinsel ilişki çirkin. İnsanlara göre bir sürü şey çirkin gelebilir. Ama birbirimizi kırmamak adına bunları söylemesek? Mesela benim çirkin arkadaşlarım var. Hiçbirine çirkin demiyorum.

    Alıntıladığınız sitenin linkini verebilir misiniz?

    Ekrem bey, bu alıntıları bir başka tartışma sitesindeki yorumlarda gördüm. Kaynağına baktığımda ise http://www.gayoloji.com sitesinden çıktığını görüyorum.Bu site “eşcinsellik cin çarpması ve kötü ruhlar yüzünden olur” diyor ve kurtulmak için de bir sürü dualar yazılmış. Bilmiyorum ciddi mi yoksa dindar eşcinsellerle dalga geçmek için mi yapılmış ama bir sürü eşcinsel insan o sitenin yorum bölümünde hikayelerini anlatıyor. Arada site sahibinin yaptığı yorumlar da var ama çok göze çarpıyor onlar.

    Fırat beyin alıntıladığı mesajlar beni çok üzdü. Allah yardımcısı olsun bu çocukların.

    Eğer bu çocuklar için üzüldüyseniz onları alıp da paragöz psikologlara yönlendirmeyin. Eğer eşcinsellik normal karşılansa, kimse eşcinsellere düşman olmasa, günah olduğu iddia edilmese, bu çocuklar da bu acıları çekmezler. Çekerler mi? Neden bunu yapmak işinize gelmiyor de o çocukları psikologlara yönlendiriyorsunuz? Yani eşcinsel düşmanlığını yok etmek için çalışmıyorsnuz?

    Tamam, eşcinsel olan, bu durumundan memnun olmayan ve değişmek isteyen herkes psikologlara gidebilir. Umarım da değişirler. Ama bu olacaksa PARA VERMESİNLER o psikologlara. Eğer başarabilirlerse DEĞİŞTİKTEN sonra ödeme yapılsın! Kabul ederler mi acaba? Madem bu psikologlar o kadar iyi niyetli, ederler herhalde.

    Eşcinselliğin dinen günah olduğuna inanmıyorum. Lut Kavmiyle ilgili ayette tecavüz olayı var ve kızları bırakıp da erkeklere mi gidiyorsunuz derken karşıcinsel erkeklerin karılarını bırakmasından bahsediyor. Bence eşcinselleri bağlayan bir durum yok. İleride bir gün bu görüş de yerleşecek ülkemizde.

    Son olarak Ekrem Bey,

    Şöyle bir durum var. Şişmanlığı ele alalım.

    Şişmanlık normal midir? Hayır.
    Doğada şişman hayvan var mı? Hayır.
    Şişmanlık TIP tarafından ne kabul ediliyor? Hastalık.
    Şişmanlık sağlıklı bir şey mi? Hayır?
    Şişmanlık sapkınlık mı? “Sapma” kelimesi normallikten çıkma anlamındaysa evet.

    Peki bütün bunları söylersem şişman bir insan alınır mı? Hayır alınmaz. Büyük ihtimal kendisi bile bunları kabul edecektir.

    O zaman bütün bunları bir eşcinsele söyleyince niye alınıyorlar? Neden eşcinselliğe “sapkınlık, hastalık, anormal vs” diyince insanlar alınıyor?

    Bu ülkede kimse şişman olduğu için dışlanıyor mu? Kimse şişman olduğu için “nefret ediliyor mu? Kimse çocuğunu şişman diye evlatlıktan reddediyor mu? Zayıf insanlara verilmiş herhangi bir hak şişmanlardan esirgeniyor mu?

    Bütün bu soruların cevabı hayır. En fazla ortaokul ve lisede şişman insanlarla dalga geçiyorlar. O da genelde sevdiklerinden. Nefret dolu bir dalga geçme değil.

    Eşcinsellik bir kimlik olmuş. Yani ezilen, dışlanan, nefret edilen insanların kimliği.

    İşte bu yüzden bu laflar kırıcı. Bakın siz eşcinsel değilsiniz ve bunu anlamanız imkansız. Ama “hastalık, sapkınlık, çirkin gerçekten, gerçekten kırıcı laflar. Hem de çok kırıcı.

    Ekrem Bey, ben neden ilk ikimesajımda bu kadar sert yazdım size? Çünkü sözlerinize alındım. Yoksa yazmazdım.

    Benim bir arkadaşım vardı. Tam bir İslam düşmanıydı. Nefret ederdi İslamdan. Sürekl İslamiyeti eleştirir dururdu hem de ağır bir şekilde. Müslüman şahıslar ona tepki gösterdiğinde ise “Ben Müslümanlara değil, islama düşmanım. İslamı eleştiriyorum. Benim en sevdiğim insan, annem Müslüman. Size düşman olmam mümkün değil” derdi.

    Oysa anlamıyordu ki İslam insanların kimliği ve İslam’ı eleştirmek aslında o insanların direk şahsına saldırmak demektir.

    Şimdi soruyorum biri gelip dese ki “Ben Müslümanların her türlü ayrıma uğramasına karşıyım AMMMMA islamın yayılmasına engel olacak politikaları destekliyorum, İslamı eleştiriyorum, bu da benim hakkım?”

    Hoşunuza gider mi? Kızmaz mısınız? Anlayabilir misin? Belki demokratik olarak hak verenler çıkabilir, ama hepiniz kızarsınız bu adama.

    Eşcinsellik de aynısı.

    Neyse kısaca bağlamak istersem:

    1) Eşcinselliğe karşı olma, alyehine propaganda yapmak bir hak değildir. Demokratik bir hak hiç değildir. Eşcinsellik insanların elinde olmayan bir şeydir. O yüzden bir ideoloji gibi eleştirilemez. Eleştiren bizim gözümüzde, AB’nin gözünde ve aynı fikirde olanların gözünde faşisttir.
    2) Eşcinsellik yayılacak diyerek o insanların haklarına karşı çıkmak veya toplumun eğitimine engel olmak ayrı bir ikiyüzlülük.
    3) Eşcinsel karşıtlığı = Irkçılık. ırkçılara karşı çıkıp, kendin eşcinsel düşmanlığı yapmak ne insan haklarıyla, ne demokrasiyle bağdaşıyor.
    4) “Eşcinsellik Allah’ın insanları imtihanıdır” yaklaşımı güzel bir yaklaşım. Ve birçok dindar Müslüman için, eşcinsel olsun, olmasın, kabul edilebilir.
    5) Oraya yazdığım itiraflar içinde yazan çocuklardan bir tanesi sizin çocuğunuz veya sevdiğiniz olabilir.
    6) “Eşcinsel ilişkiye girmek günah” diyebilir bir Müslüman. Bunu eşcinsel Müslümanlar da söylüyor. Ama o insanların haklarına karşı çıkma hakkınız yok. Hele ki yayılacak gibi komik bir sebeple.

    Ben bu tür sitelere fazla girmek istemiyorum. Eşcinsellikle ilgili tartışmalar beni çok kasıyor. Birilerinin anlayışsız ve veya kötü kelimeler kullandığını görmek moralimi çok bozuyor. Tartışamalar uzadıkça uzuyor. Zaten ÖSS’ye çalışıyorum ve fazla zaman ayıramıyorum bu tartışmalara. Mehmet Yılmaz ve Ekrem Senai Beyler, sizleri gerçekten sevdim. İkiniz de temiz kalpli insanlarsınız. Güzel insanlarsınız. Teşekkür ediyorum bu güzel tartışma için. Özellikle Ekrem Bey “Müslüman eşcinseller kardeşimdir” demeniz beni çok mutlu etti. Tekrar teşekkür ediyorum bu güzel laf için.

    Ayrıca sizden ricam kötü niyetli olmasa da eşcinselliği kötüymüş gibi gösteren o ankete bir göz atmanız.

  52. Yazan:Hakan Örs Tarih: Nis 20, 2010 | Reply

    Aziz Bey, ben ömrüm boyunca her türlü ayrımcılığa karşı savaştım. Gerek başörtüsü olsun, gerek Kürt düşmanlığı olsun, gerek eşcinsel düşmanlığı olsun. Yaygara koparmak kelimesi biraz ağır olmuş olabilir, ama doğuştan gelen bir şey yüzünden Kürtlerin ayrıma uğramasına karşı çıkıp, kendileri eşcinsellerin haklarına karşı çıkan insanları kasttettim onu söylerken. Her türlü ayrımcılıkta yaygara koparılmalıdır.

    Çünkü ayrımcılık insanoğlunun nasıl iğrençleşebileceğinin en güzel örneği. Başörtülü bir kızın okula alınmaması, eşcinsel bir gencin arkadaşları tarafından dışlanması veya Kürt bir gencin dilini konuşamaması. Bunlar mide bulandırıcı şeyler.

    Enver Güven’e bir çift lafım var:

    Size küfür edenleri veya “sen” demeyenleri şikayet mi ediyorsunuz? Biraz cocukça oldu.

    “Siz” hiç başörtüsüne karşı bir yazı yazmayı denediniz mi? Hiç İslam’ı eleştiren bir yazı yazmayı denediniz mi? Muhafazakar kesimi eleştiren bir yazı yazmayı denediniz mi? Deneyin bakalım nasıl küfürler gelecek, nasıl hakaretler gelecek posta kutunuza. Ya da eşcinsellere, ateistlere, laiklere, solculara nasıl hakaretler eden dindar insanları görmüyorsunuz? Eşcinsel ve heteroseksüel magandaların yanına dinci magandaları da eklesek mi? Herhalde ait olduğunuz kesimi çok özel sanıyorsunuz.

    Neden eşcinseller saydırmış size? Neden size küfür etmişler, hakaret etmişler? Bunları anlamak istemeden direk o insanlara karşı düşmanlığını kusuyorsunuz. Bak eşcinseller nasıl küfürbaz demeye getiriyorsunuz ama kandıramıyorsunuz.

    O insanlar size küfür ediyor. Çünkü küfür etmek çaresiz insanların yaptığıdır Enver Bey. Okulunda, sokağında, evinde her gün eşcinselleri aşağılayan küfürleri, hakaretleri, dalga geçmeleri duyan ve bunlara sesini çıkaramayan ve sizin yazınızı görünce içindeki tüm birikimi dışa vuran çocuklardır hepsi. Kasap et derdinde tabi, koyun can derdinde. Hiç ayrıma uğradınız mı Enver Bey? Hiç aşağılandınız mı? Hem de defalarca?

    O insanlara “anormal” de, “saptırılmış” de, “yayılmasına” karşı çıkmak bahanesiyle insanların haklarına karşı dur, bilimsel gerçekleri çarpıt fakat ben ayrımcılığa karşıyım de ve sonra bana küfür ediyorlar diye şikayet et! Doğuştan gelen insanların elinde olmayan bir şeye karşı çıkma hakkını kendinde gör. Her şey hazır, her bahane hazır.

    Tutup tek ama tek nedeni “din yasaklıyor” diye bütün bilimi çarpıtan, değişmesi mümkün olmayan insanları saçma sapan tedavilerle, ruhuna işkence yaparak değiştirmeye kalkışan şahıslar yüzünden bir sürü insanın acı çektiğini, bir sürü insanın hayatının karardığını gören, bilimi ayaklar altına alıp insanları kandıran şahıslara kızan bir kişiye bu sözde bilim adamlarına “paçavra bilim” dedi diye ona sinirleniyorsun. Git bakalım o tedavilere eşcinsellere sana neler yaşadıklarını anlatsınlar. Mesela elektro-şok gören eşcinsel çocuklar anlatsınlar sana yaşadıklarını.

    O insanlara yardım etmek istiyorlarmış! Çaresiz insanları kandırıp “değişebilirsin” diye sonu belirsiz terapilere sokup halkı da “bakın değişebiliyorlar” diye onları değişime zorlamak onlara yardım etmek oluyor. Aileler çocuklarını şiddet yoluyla bu değişim terapilerine yollayuyor ya bu iyilik etmek oluyor. Değişemeyince daha da çok şiddet geliyor.

    Öylesine iğreti duruyor ki yazdıklarınız kendi içinizdeki faşizmi, kendi içindeki baskıcılığı saklamak için başka insanları faşistlikle ve baskıcılıkla suçluyorsunuz. Acı çeken, dışlanan, ezilen insanların size karşı haykırışlarını faşistlik olarak görüyorsunuz. Oysa onların yaptığı ve seninki çok farklı.

    Kibar olmak, güzel cümleler kurmak faşizmi azaltmıyor. Niyetinizi gizlemiyor. Birini öldürmek istiyorsanız kibar olmak bir şey kaybettirmez demiş Winston Churchill.

  53. Yazan:MY Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Özellikle Firat Bey’e tesekkür ediyorum. Uzuuuun yorumunuzu sonuna kadar okudum 🙂

    Kafa göz yararak da olsa eşcinselligi ANLAMA çabasi ilerleme kaydediyor. Eşcinsel olsun olmasin emegi geçen bütün yorumculara tesekkürü borç bilirim.

    Müslüman-Eşcinsel ayriminin da saglam bir bakis oldugundan emin degilim. Fakirlere yardim eden, komsularina saygili bir eşcinsel ile yoldaki kadinlara sarkintilik eden saglikli(!) bir erkek arasinda ben birincisiyle arkadas olmayi tercih ederim. Deniz Baykal veya Nezdet Sezer gibi insanlarla tatile gitmektense eşcinsellerle tatile gitmek de bana daha iyi bir karar gibi görünüyor 🙂

    Fransa’da bu konular nispeten daha açik konusuluyor ve zaman zaman eşcinsel iş arkadaşlarim oluyor. Hiç bir kötülüklerini görmedim. Eger mesele hedonizm ise evet, Islam buna karsidir. Ama hedonizme karsi olacak isek pirlanta düşkünü kadinlari da SAPIK ilân etmeliyiz. Bir arkadaş şişmanlar demiş. Normalden sapmaysa evet, neden olmasin? Sigara içenler, asiri alkol tüketenler de “normal” çizgisinden sapmis degil mi?

    Ben benim gibi “normal” arkadaslari biraz düsünmeye davet ediyorum: Eşcinselleri tam olarak anlayamayiz ama bir an için kendimizi onlarin yerine koymaya çalisalim yine de. Meselâ bir bedeniniz var, bu bedenin sekli dogrultusunda toplum size bir kimlik veriyor: Erkek! ama siz kendinizi FARKLI hissediyorsunuz. Belki Kadin, belki de ne kadin, ne de erkek. Ama sonuçta siz aynaya baktiginizda gördügünüz bir insan var ki TOPLUM ayni insani görmûyor size bakinca. Anne ve babaniz, kardesleriniz de dahil buna. BU NE BÜYÜK BiR YALNIZLIKTIR? BU NE BÜYÜK BiR iSKENCEDiR hiç düsündünüz mü?

    Yani birakin, sapik, hasta, hedonist her ne ise… Önce karsi karsiya oldugunuz seyin farkinda misiniz?

    Türk, Erkek ya da Müslüman olmadan önce insan olmamiz gerek miyor mu?

  54. Yazan:Hakan Örs Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    özlem, konu hakkında canı yanan sen olmadığın için öfkelenmemen normal 🙂

    Ama terapiden öncesinde son derece agresif ve mutsuz huzursuz olduğunu yazarken terapi ile adım adım ümidini, huzur halini ve sonuçta evet cinsel yöneliminde de değişme olduğunu yazmış. Artık eşcinselliği eskisi kadar düşünmediğini kafasında erotize etmediğini bu hislerinden büyük oranda kurtulduğunu vs. anlatıyor. İnsanların bir ümidi bu tür bir imkanı varken bunun konuşulmasını niye engelliyor nefret söylemi adı altında yasaklıyorsunuz ki?

    Terapi dediğiniz şeyle bir şekilde olumlu sonuçlar alanlar olabilir. Tabi bu kişilerin uzun dönemde gerçekten eşcinsel hislerinin değişip değişmedikleri de şüpheli. Bu tür şeyler kişiyi heteroseksüel yapmıyor. Eşcinsel hislerini kontrol etmesinde yardımcı olmaya çalışıyor daha çok.

    Ama ondan çok çok çok daha fazla olumsuz sonuçlar alanlar ve değişemeyenler var. Onlar ne olacak? Fırat Arda’nın söylediği gibi bu tür terapiler kişilere çok zararlı olabiliyor, ayrıca aileler çocuklarını şiddet uygulayarak terapilere gönderebiliyor ve diğer insanlar da “madem tedavisi var, gitsin tedavi olsunlar” diye eşcinsellere düşmanlık edebiliyor.

    Değişmek isteyen herkes bunu yaptığını söyleyen doktorlara gidebilir. Bizim karşı çıktığımız bu terapilerin herkesi değiştirebilmiyormuş gibi lanse edilmesi, sanki bu terapilere giden tüm eşcinseller büyülü bir şekilde değişebilecekmiş gibi lanse edilmesi.

    Bugün 16 yaşında bir çocuk ben bu dünyaya layık değilim diyerek intihar etmiş.

    Meraktan soruyorum: Çocuk ölmüş mü 🙁 ? Bu haberi nereden aldınız?

    Eğer eşcinsellik normal karşılansa, toplumda alay konusu olmasa, aşağılanma ve nefret konusu olmasa, dinciler ikide bir eşcinsellik günahtır, cehennemliktir demese, nefret edilmese o insanlardan, anormal karşılanmasa, eşcinseller ötekileştirilmese herhalde o çocuk da intihar etmezdi. O çocuğu intihar ettiren herkesin de Allah bin kez belasını versin.

    Neden toplumun bu yapısını eleştirmiyorsunuz da tutup illa onları değiştirmek için uğraşıyorsunuz? Birazcık kendinize bakın. Hala eşcinselliğin günah ve ahlaksız olduğunu savunuyorsunuz ve sonra çıkıp o çocuklar için üzülüyoruz diyorsunuz. Oysa İslam’ı geleneksel yorum yerine daha farklı yorumlayabilirsiniz. Aşağıdaki gibi:

    bir şekilde çoğunluğun heteroseksüel olduğu bir toplumda tüm toplum bir beyin yıkama mekanizmasından geçemeyeceğine göre bu çatışma hali her zaman varolacak. Ve insanlar sizin sanınızın aksine bunu normal kabul edip mutlu mesut yaşayamayacaklar. bu hiçbir zaman olmamış ve olmayacak.

    Tamamen önyargılı bir yaklaşım. Eşcinsel düşmanlığı cehaletten kaynaklanır. Cehaleti yok edersen eşcinsel düşmanlığı da yok olur. Eşcinsellerle hiçbir problemi olmayan karşıcinsel insanlar var. Çünkü eğitimliler. Toplum da zamanla değişir. 50 sene önce eşcinselliğin yasak olduğu Avrupa’ya gidip bak. Orada kimsenin eşcinsellerle bir problemi yok. Eşcinseller mutlu ve sorunsuzca yaşıyorlar. Yani olmuş. Bu lafınız şimdi bana 150 sene önce “icat edilebilecek her şey icat edildi” diyen adamı hatırlattı.

    Sorun insanların cinsel ve duygusal hayatlarının çok önemliymiş gibi mesele edilmesi, bunun üstünden ayrım yapılması. Milletin özel hayatına kafayı takanlar olmazsa, kimse de kimsenin özel hayatıyla uğraşmaz. Ayrım ve ötekileştirme de olmaz.

    Sizin böyle sözleri söylemeniz insanları umutsuzluğa itiyor asıl.

    İşte durum budur.Biri okur,düşünür,yazar.Çünkü içinde orjinali olmayan bir emanet saklar.Bunu yaparken yukarıda okuduğum ‘zor bir yaşamı olan eşcinsellere anlayışla bakar’.Aynı zamanda emnaetine zarar gelsin istemez.Kimseyi asmaz,kesmez,zarar vermez.Hem kendini hem de bu zor durumu yaşayan insanları korumaya çalışır.Sonra biri çıkar onun bu durumunu anlamaz,söylemedikleriyle itham eder,oysa yazı yukarıda duruyordur ama yine anlamaz.En son bomba patlar;öfkelisiniz efendim.

    Bir de Fırat Arda’nın yorumuna bakın, neden eşcinselliği böyle barıştırmıyor İslam’la? Ayrıca Fırat Arda’nın yazısını daha iyi okuyun orada neden Enver Gülşen’in hatalarından bahsediyor.

    Eşcinselliğin dinen günah olduğuna inanmıyorum. Lut Kavmiyle ilgili ayette tecavüz olayı var ve kızları bırakıp da erkeklere mi gidiyorsunuz derken karşıcinsel erkeklerin karılarını bırakmasından bahsediyor. Bence eşcinselleri bağlayan bir durum yok. İleride bir gün bu görüş de yerleşecek ülkemizde.

    nefret söylemine gelince, şükür ki bunun ne olduğunu ister heteroseksüel ister homoseksüel olsun liberallerden öğrenmeyecek kadar birikime ve demokrasi üzerine düşünceye sahibiz.

    Tabi. Bence o eşcinselleri faşist, kibirli veya tahammülsüz ilan etmeden önce neden buyazınıza tepki gösterdiklerini dürüstçe anlamaya çalışın.

    Not: Bir üstteki yorumumda yanlışlıkla yazdığım “Enver Güven”, “Enver Gülşen” olacak.

  55. Yazan:Hakan Örs Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Mehmet Bey olaya çok güzel yaklaşıyorsunuz 🙂

    Mehmet Beyin dediği gibi kimileri eşcinselliği hedonizmle özdeşleştiriyor da, Mustafa Aslan’ın web sitesine yazan şahsın yorumundan bir kesit:

    Neler çektiğimi anlatamam. Açıkçası 14 yaşından beri her gün ölmek istiyorum. Birinin eşcinsellere düşmanca bir şeyler söylediğini duyduğum an midem yanmaya başlıyor, ve 3 senedir kesintisiz yanıyor. Eğer Allah’tan korkmasam kendimi çoktan öldürmüştüm. Anneme ve babam söyledim ve neyse ki o çok destek oluyor bana. Akşamları internette yine benim yaşımda, benimle aynı sıkıntıları çeken, aynı koşullarda yaşayan yaşıtlarım ve diğer gay arkadaşların takıldığı forumlarda dertleşiyoruz. Onların yaşadıklarını da bilmiyorsunuz.

    Bütün bunları yaşamak için ben ne yaptım? Her gün defalarca aşağılanmak için, cinsel ve duygusal hayatımı yaşayamamak, ve ikinci sınıf muamelesi görmek için ne yaptım? Suçum nedir söyler misiniz? Dünyaya bir kere geldim ve Allah beni günah keçisi olarak mı yarattı? Birileri aşağılasın ve nefretini kussun diye mi yarattı?

    Bugün 16 yaşında bir çocuk ben bu dünyaya layık değilim diyerek intihar etmiş.

    Hedonizm ne demek: yaşam amacının zevk almak ve mutluluktan ibaret olduğunu savunan dünya görüşü.

    Yorumlara bakın. Ne “hedonizm” ama de mi?

    Bence İslamiyet’in yasakladığı kadınlardan hoşlanan karşıcinsel erkeklerin sırf zevk için genç eşcinsellere gitmesi. Kendi isteği dışında eşcinsel hisleri olan insanları bağlamıyor. Bu konuda görüş birliğine varılsa, ne güzel olacak. Eşcinseller de normal.

  56. Yazan:eg Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    “Bir de Fırat Arda’nın yorumuna bakın, neden eşcinselliği böyle barıştırmıyor İslam’la? “

    az yeyin de kendinize islam ile eşcinsel ilişkiyi barıştıracak tetikçi bulun kardeşim. ben o tetikçilerden değilim kusuruma bakmayın! ayrıca islam dini sizin babanızın çiftliği mi ki her istediğiniz şeye “kitabının” uydurulması gerekecek?

  57. Yazan:Fırat Arda Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Bu arada ben de Müslümanım. Dindar kesim derken siyasi olarak muhafazakar kesimden bahsediyorum 🙂 Yoksa ben de dindar sayılırım, tam aksine.

  58. Yazan:Hakan Örs Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Özlem Hanım,

    Benötesi Psikoloji Merkezi’nde çalışan Yusuf Karabulut’un bir iki ay önce yaptığı, konuyla ilgili bir röportajından örnek vermek istiyorum:

    Benötesi Psikolojisi Merkezi psikologlarından Yusuf Karabulut, “Tedavi iddialı bir söz. Acısını paylaşma, güçlendirme diyebiliriz” diyerek bugüne
    kadar 15 kişinin hizmetlerinden ‘fayda’ gördüğünü iddia etti.

    Dernekte görev yapan psikologlardan Yusuf Karabulut, “Tedavi edilen eşcinsellik değil kişinin varoluş acısıdır. Şayet bize gelen kişi acı çekiyorum diyorsa, biz bu acının giderilmesi için yardımcı olmaya çalışıyoruz. Acı çeken insana yardım eli uzatılır. Git işine sen normalsin denilmez” dedi.

    Karabulut, bugüne kadar kaç eşcinseli tedavi ettiklerine dair sorumuzu ise şöyle yanıtladı: “Tedavi demek iddialı bir söz. Acısının paylaşma, refakat etme, farkındalık uyarma ve güçlendirme diyebiliriz. Eşcinsellik tedavisi var ise de sonucu kişinin artık heteroseksüel olması demek değil. Dengeli bir duygu yapısına sahip olmaktır. Bu manada sorunuzun cevabı bu hizmetten 15 kadar kişinin fayda gördüğüdür diyebilirim.”

    Yusuf Karabulut, toplumda ‘homofobik’ olarak nitelenme korkusunun insanları tedirgin ettiğini ve pek çok kişinin sustuğunu belirterek şöyle konuştu: “Eşcinselliğin kendisini bir hastalık olarak görmüyorum. Eşcinsel olmak sadece bir sonuç. Eşcinsellerin çektiği acılara odaklansanız ve bunu tedavi etseniz ben birçoğunun eşcinsel kaygılarından kurtulacağına inanıyorum. Gerçi tek tip bir eşcinsel yoktur. Kendisini eşcinsel tanımlayan her bireyin hem eğilimleri farklıdır hem de acısının sebepleri. Dolayısı ile genelleştirmek yanlış olacaktır.”

    Gördüğünüz gibi onlar bile eşcinselleri tedavi ediyoruz demenin iddialı bir laf olduğunu söylüyor. Yani tutup da bir eşcinselin büyülü bir şekilde karşıcinsel olmadığını söylüyorlar. Olan varsa da sayıları çok çok azdır.

    Herkes için “tedavi olabilir, değişebilir” demek hem toplum içinde düşmanlığ ı arttırır, hem de değişmeyi deneyip de başarısız olmuş insanların psikolojisini bozup, ailelerini de onlara şiddet kullanmaya itebilir.

  59. Yazan:proudhon Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Herkese merhaba. Hayat görüşünü islam ile ilişkilendiren insanların eşcinselliğe karşı en azından insan olmak bazında empati kurabiliyor olması sevindirici. Ancak ben konunun özünün kavranmadığı kanaatindeyim. Eşcinsellerin bu ülkedeki sorunu tamamen yaşamsal. Onlar hergün sokağa çıktıklarında öldürülme ve darp edilme korkusu yaşıyorlar. Demokrasinin liberallerin tekelinde olmadığını düşünen sizlere – ki katılıyorum – düşen görev, sadece eşcinsel olduğu için öldürülen ya da hırpalanan insanların yaşam hakkını yüksek perdeden savunmaktır. Önce şiddet ortadan kalkmalı ki bu hepimiz için bir önkabul gerektirir. İnsan olmak. Birer muhafazakar olarak sizlerin nasıl olup ta her muhafazakar bireyin sizin düzeyinizde empati sahibi olmasını beklediğinizi anlayamıyorum. Evet, sizler akil insanlarsınız ancak yaşamsal önem arzeden bu mevzunun tacizkar tarafı maalesef muhafazakar kültürün ürünü. Sorumluluğunuz olmadığını mı düşünüyorsunuz?

  60. Yazan:özlem Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Merhaba Fırat ve Hakan arkadaşlar,
    haklısınız sorunu yaşayan ben olmadığım için öfkeli değilim. Ama öfkenin de olduğu yerde sağlıklı bir diyalog mümkün olmuyor maalesef. Benim bu konuda yaklaşımım şu. Ben de başörtülü bir insanım toplumda konuşurken şu ya da bu şekilde benim yanlış yolda olduğumu savunan insanlar ile karşılaşıyorum. Burada öfkemi kontrol edebildiğim iki kıstasım var. Eğer bu iki davranış şekline sahip değilse karşımdaki ister kelebek kanatlarıyla ister çata çat pata pat tartışarak diyaloğu kesmem ve öfkelenmem.
    birincisi aşağılama ve hakaret türü davranışlara girişmeyecek. Ne insan olarak beni ne de inancımı. Sonuna kadar eleştirebilir tartışabilir ama hakaret ve aşağılama başka bir şeydir. Orada herkesin onuru var . Böyle bir muhabbeti sürdürürsem kendime saygım kalmaz en bayta.
    2. Apaçık bir şekilde benim varolma hakkımı kısıtlayacak yasakları savunmayacak. Diyelim ki okuma hakkı çalışma hakkı vs. Yine beni tasvip etmek, kabul etmek, beğenmek zorunda değil. Zaten benim gibi düşünseydi benim gibi yaşardı. Düşünmüyor ki öyle yaşamıyor. Bunu ifade etmesine engel olamam. Ama varolma hakkıma yönelmesi başka bir şeydir. Diyelim ki ben eşcinsellerle ilgili temel bazı haklara el uzatıyorsam mesela okula gitmesinler, işten atılsınlar vs. gibi öfkelenmekte haklısınız. Ama sizin gibi düşünmüyorum diye öfkelenmek yanlış.
    16 yaşındaki genci sormuşsunuz. Ben onu eşcinsel olduğu için örnek vermedim. Sadece bıraktığı not bana o konuşan ergenlerin psikolojisini hatırlattı. Evet maalesef vefat etmiş.. Eşim bu konu ile dolaylı ilgili bir birimde ondan öğrendim.
    Benim görüştüğüm arkadaş bu konuda mesafe aldıkları danışanlarından bahsetti. (dikkatinizi çekerim hasta kelimesini kullanmıyor ve alenen bu şekilde ifade edilmesine de karşı) ve evet eğer bu konuda kendi birimlerine başvuran gençler olursa yardım edebileceklerini söyledi. Ben açıkça sormadım ama burada ücretsiz yardımdan bahsettiğini anlıyorum. Çünkü kimseye söylemeden yardım edebileceklerini söylediklerine göre 13 -15 yaşlarındaki bu gençlerin paralarının olmayacağı açık. Mutlaka herkeste sonuç alırız iddiasında bulunmuyorlar ama sonuç aldıklarını söyledikleri kişiler var ve birinin mektuplarını benimle paylaştı. (kendisinin izni ile) 15 yıllık bir cehennemden adım adım
    ışığa yürüyen bir insanın mektupları gibiydi. Bir anda değil, kolayca değil ama adım adım gelen bir “iyileşme” hali. Bu konuda pembe vaatler büyülü kelimeler vs. gösterseydi ona inanmazdım. mesela mezkur sitede adam bir haftada kesin çözüm zart zurt bir şeyler söylemiş. Palavra.

    Bu insanlar kimseye zorla terapi uygulamaktan bahsetmiyor, istemeyene zaten yapmayacaklarını yapamayacaklarını beyan ediyorlar. Ama bu umuda ihtiyacı olan istiyen ve mesafe kaydeden insanların umutlarını da ben herşeyi bilirim diye yok etmek doğru değil. benim bir yakınım bir sağlık problemi yaşıyor. yaklaşık 25 yıldır denemediği yöntem kalmadı. Yine de onu yıkacak olan şey her yöntemde yaşadığı hayal kırıklığı değil bu işten vazgeç hiçbir zaman düzelmez kabul et sözüdür onu çok iyi biliyorum. Siz maalesef 3 yıl denemişsiniz olmamış. Belki duygusal olarak böyle bir değişimin gereğine inanmıyordunuz ve isteksizce de gitmiş olabilirsiniz. Ya da gerçekten çok istediniz inandınız ama olmadı. Ama olduğunu söyleyen ve bu terapiden mutlu olan insanlar var. Bu da bir gerçek. Olmayıp hayal kırıklığına uğrayanlar mı daha büyük bir yıkım geçiriyordur yoksa asla bu değişmez böyle kabul et denilenler mi bence tartışılır. Bence umutsuzluk hayalkırıklığından daha büyük bir travmadır insan için.
    din konusunda öfkeli olmanızı anlıyorum. çünkü dinler marjinal uçlar hariç hiçbir zaman eşcinselliği normalize etmezler. Bu günah değildir demezler. Zulüm ve dışlama değildir sözkonusu olan ama bunu zevk araçlarından bir araç olarak normalize etmek de yoktur dinin mantığında. Batı bunu normalleştirdi diyorsunuz. Doğru ancak batının normalize ettiği pekçok şeye bugün islam dünyası sıcak bakmıyor ve direniyor. Bence son derece de sağlıklı bir direniş bu. Bu konunun detaylarına girmeyeyim zaten çokça tartışılmış. sadece ben yukarıdaki ergenin sözlerine dikkatinizi çekerim hatta bir kaçı söylemiş. İntiharın çok günah olduğunu bilmesem kendimi öldürürdüm. Din çok güçlü bir tutamak. Evet yürü ya kulum dünya senin bildiğini yap demiyor. Gönül uçarı bir kuştur. Bir heteroseksüel alrak sadece sizi değil beni pekçok insanı kısıtlıyor. Üzerimde kuralları var. Ama dinin olmadığı yerde bu dünyanın anlamı ve yaşamak için bir sebebi yok bence. en azından benim gibi milyonların kalbinde böyle. Din bir zevk aracına dönüştürülmüş eşcinselliğe karşı çıkar. Pek çok şeye karşı çıkar. Ama ister beğenelim ister beğenmeyelim kalpsiz bir dünyanın kalbi, ıstırap çeken insanın ruhu sığınacağı en güçlü limandır. hep varoalgelmiştir ve olacaktır da. demek ki hiçbir zaman bu toplumsal çatışma yok olur eğitimle hallolur denilyebilecek bir olay değil bu. Ancak zulüm ve baskı aracı olmaktan çıkarılabilir. Ki bunu da en azından bu topraklarda din yapmıyor.
    Çok uzattım ama eteğimizdeki taşları tam olarak dökelim o zaman. bugün eşcinsellik sadece doğuştan gelen bir eğilim değil. pekçok insan için bir zevk ve merak aracı. Mesela insanlar doğuştan daha norm dışı başka cinsel zevklere de sahip olarak dünyaya gelmezler. İnsan nesli kendisini korumak için neye karşı direnmesi gerektiğini de bilir bir yandan. Bundan iki ay kadar önce bir arkadaşıma telefon ettim. Ankara da çeşitli stkların olduğu bir toplantıdan çıkmıştı. Bana şunu söyledi burada herkes burnundan soluyor. çünkü eşcinsel bazı arkatılımcılar ensest ve pedofiliyi savundular. Hatta islamdaki küçük yaştaki evlilik anlayışını örenk göstererek k(ben buna inanmıyorum) kendilerini temellendirmeye çalıştılar. Eşim dahil pekçok kişi bunun bir sonu olmayacak mı bir daha biz bu ortak toplantılara katıylmayız diyor. Sözünü söyledi. Bilemiyorum daha sonra kavaf ın olayı ile insanların bir anda yaptıkları çıkışta bu olayın rolu var mı. demek istediğim batılı kültürel ve yaşamsal anlayış bir paket program bir yandan. Rıza ilişkisi varsa her türlü şeye açılabilecek bir kapı aralıyorsunuz.o kapıdan pekçok şey giriyor. Bugün batıda pedofilinin normalliği tartışılıyor. İngiltere de 11-12 yaşındaki çocuklar için prezervatif ürteminie geçildi. ençok küçük yaşta hamilelik bu ülkede. Yaşadığım bir konu değil ama yaşayanların anlatımları var. mesela meşhur eroin kitabında almanya da genç erkeklerin fuhuşunun nasıl bir piyasası olduğu ve onlara giden yaşlı başlı kelli felli domuzlardan çok acıtıcı bir şekilde bahsedilir. Bu adamlar da doğuşytan masum eşcinseller mi sizce. Hiç de değil zevk düşkünü azgın köpekler. Sadece farklı bir zevki deneyebilmek yaşayabilmek için o gencecik kız ve erkek çocuklarının eroinle düştükleri yolda kullanıyorlar. belki bu ülkede de vardır bu piyasa bilemiyorum. Din çok ciddi bir direniştir tüm bu kötülük kapılarına. Herşey doğuştan gelen bir yönelim değildir. bugün oturup üst üste bir süre sadomazoşist bir kaseti seyretsem bu duyğgular benliğimde gelişebilir. Bilemiyorum oturup eşcinsel bir kaseti seyretsem bu da olabilir. Ama denemem yapmam. Bir şey bana bu günahtır zulümdür der ve ben zınk diye dururum.
    işte böyle dostlar. tüm bu varlık yokluk savaşında belki de olan sizin gibi gerçekten bu durumu başındna beri ruhunda taşımış ve ızdırap çeken insanlara oluyor. ama din vetoplumsal ahlak buna da bir set çekmek zorunda. bence buna öfkelenmeyin. Öfkeniz zulme ve hakaret görmeye olsun.Toplumsal özdenetim çok da kötü birşey değildir her zaman. eğer bu olmasa belki bugün adım başı homoseksüel ya da heteroseksüel sokakta at gibi çiftleşen tiplerle karşılaşırdık,. Bakın en azından bu tür bir baskı da eşitlik var değil mi?:)
    Sonuçta insan zihnine deli gömleği giydiremezsiniz. toplum da eşcinselliğin günah olduğunu da sapkınlık olduunu da hastalık olduğunu da savunan insanlar daima olacaktır. Bundan hoşlanmayabilirsiniz. ama buna engel olmaya kalktığınız da zarar görürsünüz. Bir kere etik olarak doğru değil. benimle aynı düşünmeyen herkes fikrini değiştirsin onlar cahil cüheyla, eşcinsel düşmanı demek. ikincisi azınlığın çoğunluğa baskı yapması çok tehlikeli bir şey. bu sadece eşcinseller için değil her kes için geçerli bir kuraldır. bir de bu baskı da haksız unsurmlarda varsa çift kaşarlı tost gibi olur. Mesela bazi dernekler Nevzat tarhan da bu rehabilitasyon fikrini savundu diye meslektn atılmasını veya cezalandırılmasını istemiş detayını bilmiyorum. Olacak şey değil. kendi ayağına sıkmak gibi bir şey. Neyse çok uzattım okuynların sabrın hayranım ve teşekkürler.selamlar.

  61. Yazan:özlem Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Hakan bey yusuf beyin açıklamsını şimdi gördüm. Son derece dürüst ve mantıklı. dediğim gibi ben eşcinselliğin farklı şekilleri olduğuna inanan bir insanım. O yüzden tavrım ne kızgın, ne hemen buyur geç haklısın tarzında. Ama dinlemek konuşmak en aykırı gözüken fikirleri dahi susturmamak taraftarıyım. Karşı çıktığım da daha çok bu susturma tarzında olan tepkiler. Mesela Nevzat tarhan a yanlış diyebilirsiniz, saçmalıyor diyebilirsiniz ya da daha bilimsel tarzda çürütmeye çalışabilirsiniz. daha güzeli samimiyetine inanıyorsanız bir de sen ne diyorsun kardeşim nasıl bir tedaviden bahsediyorsun bana somut örneklerini göster de diyebilirsiniz. ama Nevzat Tarhan’ın cezalandırılmasını istemek eşcinsel düşmanı homofobitk diye damgalamak bana çok aykırı.

  62. Yazan:Hakan Ors Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    eg, Islam sizin babanizin ciftligi mi ki siz onu kendi kafaniza, kendi ideolojinize gore uyarliyorsunuz?

    Sizin Kuran’dan anladiginiz buysa, benim de anladigim bu.

    Tetikciymis, sizlerin islami kati ve geleneksel yorumlamaniz yuzunden hayati mahvolan, kendisini gunahkar zanneden, yukarida anlatilanlari yasayan ve bazi kesimlerin onlardan nefret etmesine engel olmaya calismak mi tetikcilik?

    Bastan asagi ofke yuklusun bence sen biraz az ye de o iyi niyetli(!) psikiyatristlere gosterdigin anlayisi goster boyle dusunenlere.

  63. Yazan:Hakan Ors Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Asil tetikciligi yapan sizsiniz ki geleneksel bakis acisindan kurtulamadiginiz icin insanlarin en dogal ve ellerinde olmayan hislerini gunah ilan edip onlara en buyuk kotulugu yapiyorsunuz

  64. Yazan:Hakan Ors Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    islamin dogustan cift cinsiyetlilere karsi bakisi ortada. neden bunu escinsellere de uygulayamiyoruz? modern bilim bize cinsel yonelimi belirlemede dogustan gelen faktorlerin cok onemli bir payi oldugunu soyluyor. yapilan ikiz calismalari var, beyin yapisi arastirmalari var. ayni cinsel yonelime sahip olma ihtimali tek yumurta ikizlerinde %53, cift yumurta ikizlerinde %28, kardeslerde %3. hic olmadi istek disi olan bir sey

    illa dogdugu an gozle gorulur bir sey mi olmasi gerekiyor?

  65. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Çok verimli bir tartışma oldu. Kendi adıma çok şey öğrendim. Önyargılarımı törpüledim. Eşcinselliğin bir hastalık olarak görülmesinin eşcinselleri ne denli rencide ettiğini öğrendim. Aynı gemideyiz. Birbirimizin hayatını kolaylaştırmamız lazım. Eşcinselleri bu tartışmadan sonra daha iyi anlıyorum. Umarım birçok okurun da daha iyi anlamasına vesile olmuştur.

  66. Yazan:saim Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Eldeki verileri arttırıcı bir tartışma olmasına rağmen, ‘senior eşcinsel’ arkadaşlarımızın tartışmayı ve konuyu tekeline almasından duyduğum hoşnutsuzluğu belirtmek isterim. Bir konuda ‘senior’ olmak insanın bütün biriktirdiği deneyimin kalıplaşmasına, katılaşmasına ve tektipleşmesine neden olma riskini de taşır. Sadece ‘kanıksamış’ eşcinseller yaşamıyor çevremizde. Sorgulayan ve anlamaya çalışanlara, kanıksanmış yaşantıların saadet timsali olacağının garantisi yok.

  67. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    @Fırat Arda,

    Her iki yorumunuzu da okudum.İlkinde-bir siteden okuyucu yorumları alıntılanan yorumunuz-beni şaşırtan bir durum var,sizinle bu konuda görüş alış verişinde bulunmak istiyorum.

    Önce,neden “şaşırtıcı”bulduğumu açayım.Şayet yorumları aktaran/alıntılayan bir muhfazakar olsaydı,vermek istediği mesajı kendi içinde tutarlı bulur anlardım.Zira alıntı yapılan bütün yorumlarda,eşcinsel hislere sahip bireylerin eşcinselliği “irade dışı bir oluş”olarak değerlendirdikleri,fakat daha da önemlisi bu oluş halinden kurtulmak istedikleri gibi anlaşılıyor.Kısacası “psikolojik bir bozukluk”a yakalanmış ve bunun ezikliğini yaşayan bireylerin sessiz çığlığı gibi yansımış yorumlar.

    Tabii bu temayı bir muhafazakar kadar bir eşcinselin de işlemesi gayet doğal.Yani şaşırtıcı olması bir eşcinsel olarak mevzubahis konunun -alıntı yapılan yorumlardaki çaresizlik hali-kaleminizden çıkması,bunun tarafınızdan deklere edilmesi değil.İkinci yorumunuzda uzunca değindiğiniz gibi eşcinseller de kuşkusuz farklı inanç ve ideolojilere ve tabiatıyla eşcinsellik konusunda farklı bakış açılarına sahip olabilirler.Tanıdığım,sohbet ettiğim eşcinsel arkadaşlarımdan da bütün eşcinsellerin hadiseye tek düzlemden bakmadıklarını da biliyorum.

    Sadede geleyim.Şaşırtıcı bulduğum,sizin tercümanı olduğunuz “his”leri buraya aktarmanız değil.(Genç arkadaşlarımız elbette toplumdan saklı tututtukları hislerini dile getirmişlerdir.Hatta toplumun baskıcı ve dışlayıcı psikolojisinin yarattığı bir gerçeğe işaret etmişlerdir.Bunu da gayet anlayışla karşılıyor,elimden geldiğince empati kurarak anlamaya çalışıyorum-tabii ne kadar anlayabilirim o da ayrı bir konu)Ancak benzer telkinler,eşcinsel olduğunu düşündüğünüz kesimlerin dışında geldiğinde -özellikle de dindar olarak tanımladıklarınız veya öyle olduğunu düşündükleriniz-kıyametler kopuyor…Direkt hastalık ya da sapkınlık gibi ithamlara yormanız sizce bir parodoks değil midir?

    Yani benzer şeyleri eşcinseller söyleyince normal,eşcinsel olmayanlardan geldiğinde ırkçılık düzeyinde saldırı!

    Bakın,bir yorumcunun psikolojik destek önerisini adeta hakaret olarak addetmişsiniz.Olabilir.Elbette hadisenin “özürlü muamelesi”ne dönüşmesini,bir acıma hissi gibi algılanmasına itiraz edebilirsiniz.Misal tanıdığım eşcinsellerin bir kısmı bu konularda oldukça hassas ve daha radikaldirler.Aman aman kurtulalım,her yolu denedik vb yakalışımlar yerine,doğrudan kimliklerini sahiplenir ve bunun kabul görmesini isterler.Sizin yaklaşımınız ise oldukça farklı,ki olabilir.İtirazım da yok.
    Fakat aynı şeyleri başkaları söyleyince tepki göstermeniz,her görüşünü belirteni “karşı yaka”dan sayarak ayrımcılığa yormanızı mantıklı bulmuyorum.Zira daha radikal dediğim kesimlerin en ılımlı,en nezaketli ve masum belirlemelerde bile”ayrımcı”motifler bulması anlaşılır bir şeydir.Ancak sizinle aynı şeyleri söyleyen insanlara yapay bir ihtilafa düşmenizi anlaşılır bulamıyorum.Zira makalenin yazarı Enver bey de dahil,eşcinsellerin uğradığı baskı,şiddet ve dışlamaya onay veren,bu anlamda bir imada bulunan bir yorumcuya rastlamadım.

    Dolayısıyla baskı ve zülmün karşısında olmakla eşcinselliği meşru bir yaşam biçimi olarak kabul etmek/etmemek birbirinden farklı şeylerdir.Kişi veya birey ayrım gözetmeksizin her türlü ayrımcılığa,adaletsizliğe karşı olabilir…Ama ayrımcılığın öznesi olan durum/kimlik vs yi benimsemek zorunda değil,olmamalıdır.

    Bakınız,bir çok konuda kıyasıya tartıştığımız Enver bey,eşcinsellere hizmet alan izmet veren alanlarda bile en ufak bir sınırlama olmaması gerektiğini söylüyor.Budur demokratlığın da insan olmanın da gereği.Ve söyleminde samimidir.Bugüne kadar pek çok konuda muhalif olmamıza rağmen okuduğum yazılarından bu samimiyetinden de kuşku duymuyorum.

    Ha,şu var.Enver bey bu demokrat duruşuna karşın eşcinselliği açıkça tasvip etmediğini de yazmıştır;ama inancı gereği,ama kendince başka nedenlerle.Günah olarak değerlendiren arkadaşlar da var.Bütün bunlar oturulup konuşulur,tartışılır.

    Henüz bu noktada fikir beyan etmedim.Şimdilik fikir ve düşünceler özgürce konuşulsun,herkes diğerinin fikrine,ifade özgürlüğüne tahammül edebilsin babında görüş belirttim,söylenenler üzerinden bir karşılaştırma cimnastğiyle yetindim.

    Son olarak şunu söyleyeyim.Enver beyin vicdan ve samimiyeti konusunda en ufak bir şüphe duymuyorum.Görüşlerinin faşizanca karşılanmasını da haksız buluyorum.Buna karşın eşcinselliğin toplumsal bir tehdit ya da bulaşıcı bir kötülük gibi algılanmasını da isabetli bulmuyorum.Zaten bu görüşe atıf olarak örneğin bireyi kendine yabancılaştıran çok daha tahripkar alışkanlıklara-futbol fanatizmi,kitleleri uyuşturan yönleri vs.-bir gönderme var.Karşılaştırma ne kadar doğru elbette bu da tartışılır.Ama “kötülükler”esas alınarak bir tartışma yapılacaksa bence ırkçılık,milliyetçilik,futbol fanatizmi,tüketim çılgınlığ vb tehlikeler dururken eşcinselliği öncelikli felaket sırasına yerleştirmek doğru değil.Eğer suç,günah ve haram vb temalardan yola çıkarak bir mantık yürütmesi yapılacaksa alkolizmi,madde bağımlılığını,kumar alışkanlığını nereye koyacağız?Bütün bunlar günah veya haramdı ya da topluma zararlı olduğu düşünülüyor idiyse peki yasalar da dahil men edici bir yaptırım var mı bunlar için?Yok.O halde neden eşcinsellik hepsinden azade hassas bir noktaya yerleştiriliyor bunu da derinlemesine düşünmek gerekiyor.

  68. Yazan:Hakan Örs Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Batı bunu normalleştirdi diyorsunuz. Doğru ancak batının normalize ettiği pekçok şeye bugün islam dünyası sıcak bakmıyor ve direniyor.

    İslam dünyasının eğitim seviyesine bakın. Batının eğitim seviyesine bakın. İslam dünyasında idam, recm, 4 kadınla evlilik da gayet normal şeyler.

    Bence son derece de sağlıklı bir direniş bu.

    Evet geri kalmışlığı, baskıyı, ilkelliği, doğuştan gelen bir şey yüzünden insanlara baskı yapılmasını savunmak gayet sağlıklı.

    İntiharın çok günah olduğunu bilmesem kendimi öldürürdüm. Din çok güçlü bir tutamak

    Aynı şekilde, eğer eşcinsellik günah olmasa, bu insanlara böyle muamele edilmese, din eşcinselleri korusa, herhalde çocuk intihar etmek istemezdi?

    Dinin sebep olduğu eşcinsel düşmanlığı yüzünden intihar etmek isteyen kişiye tutup da din yüzünden intihar etmiyor diye söylenip de dini savunmak komik olsa gerek.

    bugün eşcinsellik sadece doğuştan gelen bir eğilim değil. pekçok insan için bir zevk ve merak aracı.

    Özlem, kibarca insanlar hakkında iftira ve yalanlar uyduruyorsun. Kendi kafandan konuşuyorsun. Kimin için eşcinsellik zevk ve merak aracıymış? Kim demiş bunu? Nerden çıkarıyorsun? Kim sana söyledi bunu?
    Sırf zevk için heteroseksüel ilişkiye girenler olduğu gibi sırf zevk için eşcinsel ilişkiye girenler de olabilir. Bu eşcinselliği bağlamaz. İnsanlar doğuştan eşcinsel olduğu için zevk için eşcinsel ilişkiye girer. Ve doğuştan heteroseksüel oldukları için zevk için heteroseksüel ilişkiye girer.

    İnsan nesli kendisini korumak için neye karşı direnmesi gerektiğini de bilir bir yandan

    Nedense bu insan neslini koruma muhabbetini yapanlar hep muhafazakarlar, aşırı dinciler. Siz çok akıllsınız ki insan neslini nasıl korumanız gerektiğini gayet iyi biliyorsunuz ve diğer insanlar bilmiyor.

    Bana şunu söyledi burada herkes burnundan soluyor. çünkü eşcinsel bazı arkatılımcılar ensest ve pedofiliyi savundular.

    Atma şimdi. Uydurma, insanlara iftira atma! Hangi eşcinsel savunurmuş bunları? Bundan 1 ay önce Yemen’de çocuk evlilikleri yasaklanınca sokaklara dökülen onbinlerce kara çarşaflı kadın ve yasağı protesto eden binlerce imam neydi? Böylesine iftira atılmaz insanlara!

    Bugün batıda pedofilinin normalliği tartışılıyor. İngiltere de 11-12 yaşındaki çocuklar için prezervatif ürteminie geçildi. ençok küçük yaşta hamilelik bu ülkede.

    Al şimdi de eşcinselliği pedofiliyle mi kıyaslıyorsun? Ayrıca nerede tartışılmıyormuş pedofili? Pedofili arıyorsan İslam ülkelerine bak özlem. İngiltere’de çocuk yaşta hamileler var çünkü eğitim verilmiyor. Cinsel eğitim verilen Hollanda’da böyle bir sorun yok.

    genç erkeklerin fuhuşunun nasıl bir piyasası olduğu ve onlara giden yaşlı başlı kelli felli domuzlardan çok acıtıcı bir şekilde bahsedilir. Bu adamlar da doğuşytan masum eşcinseller mi sizce. Hiç de değil zevk düşkünü azgın köpekler. Sadece farklı bir zevki deneyebilmek yaşayabilmek için o gencecik kız ve erkek çocuklarının eroinle düştükleri yolda kullanıyorlar.

    O insanlar “farklı bir zevk” denemek için bunu yapmıyor. Eşcinsel oldukları ve eşcinsel hislere sahip oldukları için gidip genç erkeklerle ilişkiye giriyorlar. Heteroseksüel olanları da gidip genç kızlarla ilişkiye giriyor. Yani hisler doğrultusunda yapılıyor bu işler. Nasıl her karşıcinsel tutup fuhuş yapmıyorsa, her eşcinsel de fuhuş yapmaz! Aynen dediğin gibi zevk düşkünü azgın köpek karşıcinseller de vardır!

    Din çok ciddi bir direniştir tüm bu kötülük kapılarına.

    Din kötü insanların elinde kötülüğün ta kendisi olur. Mesela “doğuştan eşcinsel olan bir” insanın bütün haklarına din kisvesi altında karşı çıkmak. Bilimi çarpıtıp kendi ideolojine kaynak aramak.

    bugün oturup üst üste bir süre sadomazoşist bir kaseti seyretsem bu duyğgular benliğimde gelişebilir. Bilemiyorum oturup eşcinsel bir kaseti seyretsem bu da olabilir.

    Öyle bilgisizce konuşuyorsun ki “üst üste sadomazoşist kaset izlersem” bende de böyle şeyler gelişebilir diyorsun. Yok gelişmez korkma. Sen söyledin diye olmuyor böyle şeyler. Bırak bilim adamları karar versin cinsel yönelimin nasıl geliştiğine. Eşcinsel kasetleri izlemiyorsun çünkü bu hislerin yok!

    Neden genç bir hetero erkek karşıcinsel video kasetlerini izlemek için yanıp tutuşuyor da eşcinsel kasetlere hiçbir istek duymuyor. Neden eşcinsel olan da karşıcinsel kasetlere karşı bir his duymuyor?

    toplum da eşcinselliğin günah olduğunu da sapkınlık olduunu da hastalık olduğunu da savunan insanlar daima olacaktır.

    Özlem, toplumda sürekli ırkçılar, faşistler, Kürt düşmanları, pislikler ve başörtüsü düşmanları da var olacak. Onlara da müsamaha gösterecek misiniz?

    Sen dinim yasaklıyor diye eşcinselliği kötü görüyorsun, bir başkası da ideolojisi yasakladı diye başörtüsünü veya Kürtleri kötü görüyor oldu mu?

    eğer bu olmasa belki bugün adım başı homoseksüel ya da heteroseksüel sokakta at gibi çiftleşen tiplerle karşılaşırdık,. Bakın en azından bu tür bir baskı da eşitlik var değil mi?:)

    hahaha Bakırköy sahilinden çık Zeytinburnu’na doğru onlarca karşıcinsel insan birbirlerinin üstünde çimlerde neredeyse sevişiyor. Görmek insanı rahatsız ediyor.

    işte böyle dostlar. tüm bu varlık yokluk savaşında belki de olan sizin gibi gerçekten bu durumu başındna beri ruhunda taşımış ve ızdırap çeken insanlara oluyor. ama din vetoplumsal ahlak buna da bir set çekmek zorunda.

    Zorunda filan değil. Burada ellerinde olmayan bir şey yüzünde onca şeyler yaşayan insanlara gelmiş onlara yapılan baskıyı haklı çıkarmaya çalışıyorsun. Özlem cidden yazdıkların insanların sinirlerini tam olarak bozacak, hakaret seviyesinde şeyler.

    Özlem ayrıca sen eşcinsellerin taleplerini anlamamışsın. Nasıl bir karşıcinsel önüne gelen kızla yatabilir, her gün bir başka hayat kadınıyla yatabilir, sokakta dudak dudağa öpüşebilir ve tamamen zevke dayalı bir hayat yaşayabilir ve nasıl bir başka karşıcinsel evli eşiyle başka kimseyle ilişkiye girmeden tek eşli bir hayat yaşayabilirse… Eşcinseller için de aynısı geçerli.

    Sen önüne gelenle yatan bir karşıcinseli eleştirebileceğin gibi önüne gelenle yatan bir eşcinseli de eleştirebilirsin. Gidip fuhuş yapan, genç seks işçileriyle ilişkiye giren, sokak ortasında öpüşen ve cinselliği sırf zevke dayandıran eşcinsel olsun, karşıcinsel olsun herkesi eleştirebilirsin. Böyle tipler eşcinsel/karşıcinsel mutlaka olacaktır.

    Yani seks düşkünü karşıcinseller “hisleri” karşıcinsel olduğu için gidip sadece karşı cinsle yaşar ilişkisini. Eşcinseller ise hemcinsleriyle yaşar. Ama bunları hisleri doğrultusunda yaşarlar. Hiçbir karşıcinsel tutup ben hemcinsimle yatacağım veya hiçbir eşcinsel de tutup ben karşı cinsle yatacağım zevk için demez.

    AMA eşcinsel bir insanı, namusuyla yaşayan, cinselliğini kendisine saklayan, tek eşli yaşayan, işini gücünü yapan bir insanı ELEŞTİRME HAKKIN YOK! Onu eleştirmek faşizmdir, ırkçılıktır. Ona sen neden eşcinselsin demek faşizmdir. Kabul edilebilir bir yanı yoktur. Ve bu iğrençliği tutup dinle veya başka bir şeyle haklı çıkarmanın da kabul edilebilir bir yanı yoktur! Çünkü cinsellik de yemek gibi, içmek gibi, nefes almak gibi bir ihtiyaçtır. Sadece zevk değildir.

    Eşcinsellerin istediği zaten senin sandığın gibi cinselliklerini yaşama özgürlüğü filan değil. İstedikleri eşcinsel olduklarını ailelerine, dostlarına, arkadaşlarına ve sevdiklerine dışlanmadan, nefret edilmeden, uzaylı muamelesi görmeden! Olay bu.

    Sonuçta insan zihnine deli gömleği giydiremezsiniz.

    Yaşadığımzı toplumda insanların çoğu deli gömleğini giymiş zaten özlem hanım. Bu delilik ayrımcılık, ırkçılık, yobazlık, bağnazlık, farklılıklara karşı hoşgörüsüzlük ve eşcinsel “karşıtlığı” olarak geri dönüyor.

    Mesela bazi dernekler Nevzat tarhan da bu rehabilitasyon fikrini savundu diye meslektn atılmasını veya cezalandırılmasını istemiş detayını bilmiyorum. Olacak şey değil. kendi ayağına sıkmak gibi bir şey. Neyse

    Nevzat Tarhan denen şahısa gelelim. O adam derneklerden atılmayı değil hapise atılmayı hak ediyor. Çünkü bu adam sırf siyasi görüşü yüzünden, hiçbir bilimsel delile dayanmadan, bugün modern bilimin bütün bulgularını alt üst ederek, tutup hala 100 sene öncesinin eşcinsellikle ilgili saçmalıklarını savunarak utanmadan insanları yanlış bilgilendiriyor, toplumsal eşcinsel düşmanlığını yayıyor. Bütün bunları da bilim adamı kisvesi altında yapıyor. Eşcinselleri elektro-şokla tedavi edebileceğini iddia edebilecek kadar insanlıktan çıkmış.

    – ayni cinsel yonelime sahip olma ihtimali tek yumurta ikizlerinde %53, cift yumurta ikizlerinde %28, kardeslerde %3. hic olmadi istek disi olan bir sey. Eşcinselliğin çok güçlü genetik delili olmasına ve bunun gibi bir sürü araştırma olmasına rağmen tutup eşcinsellik geni yoktur diyor.

    – Ali Bulaç “Irak’taki katliamları eşcinseller yapıyor” dedikten sonra yazı yazıyor ona destek veriyor. Bu insanları hedef haline getirmek değil de nedir?

    – Eşcinselliğin meşru olamayacağını savunuyor ve “ben demokratım” diyor. Neden meşru olamaz? Bilimsel sebeplerden mi? Toplumsal sebeplerden mi? Yok yok, sadece dini yasakladığı için. Ama benim ideolojim başörtüsünü meşru görmüyorsa bana demokrat değilsin diyor.

    – Modern dünyanın bütün bulgularını sırf ideolojisine çarpıtmak için yerle bir ediyor, sonra da utanmadan bilimden filan bahsediyor. Hiç hayatımda böylesine bir insan görmemiştim açıkçası. Nazi ruhlu olmak budur herhalde.

    – Amacı da açık. İnsanlar cahil. İnsanları eşcinsellik hakkında kandıracak böylece eşcinsellerin siyasi haklarına karşı çıkmalarını sağlayacak. Bir yandan da eşcinsellik tedavi edilebilir diyerek ona gelenlerle parasına para katacak.

    – Daha önce söylediğim gibi değişmeyen eşcinsel insanlar onun gibi konuşan doktorlar yüzünden ailelerinden ve çevrelerinden şiddet görüyor. Toplum zannediyor ki eşcinsellik değişebilir. Bundan büyük kötülük yapılamaz o insanlara.

    Nevzat Tarhan denen şahsı bana insanoğlunun hangi noktalara gelebildiğini gösteriyor.

    TIP’ta etik diye bir şey vardır. Bir TIP adamı çıkıp da tıbbi bir konuda insanları yanlış bilgilendirirse ceza alır. Modern bilimin eşcinsellik hakkındaki bulguları çok açıktır. Nevzat Tarhan sırf kendi ideolojisini haklı çıkarmak için bütün bu bulguların tersini söylüyor, dahası insanlara boş umutlar veriyor. Bir doktor çıkıp ben şişman adamı 1 günde zayıflatırım dese ona ceza verilmeyecek mi?

    Kaldı ki dediğim gibi isteyen eşcinsel insan gidip bu seanslara katılabilir. AMA tutup da eşcinsellikle ilgili bulguları tamamen tersine çevirmek, bu terapileri sanki bütün eşcinselleri değiştirebilirmiş gibi lanse etmek ve sonra utanmadan akıldan, bilimden bahsetmek ne TIP ahlakına, ne de insan ahlakına sığıyor. Ahlakı varsa tabi.

    Dese ki ben eşcinsellerin bütün haklarını destekliyorum ama bazı eşcinsellerin hislerinden kurtulmasına yardımcı olabilirim. O zaman sorun yok.

    Eski zamanlarda bazı bilim adamları çıkıp da zencilerin nasıl aşağı ırklar olduğunu söyler, onlara gerekli haklar verilmemesini iddia ederdi. Onların ki de düşünceydi de mi sana göre özlem? Onların düşüncesine de saygı mı duymalıydık? Bugüb TV’ye çıkıp Kürt ırkı yoktur diye ahkam kesen profesörlere de saygı mı duymalıyız? Üzgünüm, ben faşist saygı duymaya yıllar önce son verdim.

    Açık görüşlü olmalıyız ama beynimiz aşağı düşecek kadar açık değil.

    Belki duygusal olarak böyle bir değişimin gereğine inanmıyordunuz ve isteksizce de gitmiş olabilirsiniz.

    Fırat arkadaşımızın söylediği onca şeyden sonra tutup de onu isteksizlikle itham etmek bence yanlış bir düşünce.

    Ancak benzer telkinler,eşcinsel olduğunu düşündüğünüz kesimlerin dışında geldiğinde -özellikle de dindar olarak tanımladıklarınız veya öyle olduğunu düşündükleriniz-kıyametler kopuyor…Direkt hastalık ya da sapkınlık gibi ithamlara yormanız sizce bir parodoks değil midir?

    Aziz Bey, bu insan psikolojisiyle ilgili bir durumdur. Tüm gruplar için geçerlidir. Mesela Amerika’da zenciler birbirlerine “nigger” derler. Whats up nigger?” derler. Ama eğer ki bir beyaz onlara “nigger” derse kıyamet kopar.

    Aynı şekilde eşcinseller bazen birbirlerine argo hitaplarda bulunurlar, şakasına. Ama bir karşıcinsel çıkıp derse bunu kıyamet kopar.

    Bir Türk “ya bu Türk milleti ne berbat bir millet” derse kimse bir şey demez. Ama bunu bir yabancı derse Türkler ayaklanır.

    Tamamen insan psikolojisiyle ilgili bir şey ve aynı şekilde bunları söyleyen eşcinseller de tepki alıyorlar.

    Fırat’ın dediği gibi bir insanın eşcinsellik hakkındaki görüşlerini eşcinsel veya karşıcinsel olması değil “aldığı eğitim” belirliyor. Eşcinsel olmanın tek avantajı bu hislerin elinde olmadığını, doğuştan geldiğini bilmek.

    Karşıcinsel olup da eşcinsellere, bir eşcinselden çok daha olumlu yaklaşan insanlar var. Eğitim nedeniyle.

    ırkçılık,milliyetçilik,futbol fanatizmi,tüketim çılgınlığ vb tehlikeler dururken eşcinselliği öncelikli felaket sırasına yerleştirmek doğru değil.

    Sizin için söylemiyorum da aziz bey, ırkçılığı kötü gören bir insanın eşcinselliği de kötü görmesini nefretle karşılıyorum.

    Eşcinsel düşmanlığı ırkçılık gibidir. Hayatları mahveder. Aileleri böler. Bir sürü insanın ölümüne neden olur. Gencecik çocukları intihar ettirir. Hayatları karartırır. Adaleti yok eder. Toplumun belli bir kesimi alır 2. sınıf yapar.

    Eğer kötülük diyeceksek oraya eşcinsel düşmanlığını eklememiz gerekir.

    Tersini söyleyen varsa cehaletinden söylüyordur.

  69. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    @Hakan Örs,

    Bir hak ihlaline karşı insanca direnmek,duruş belirlemek “yaygara koparmak”değildir.Siz bu belirlemeyi benim yüklediğim anlamdan farklı kullanabilirsiniz.Son tahlilde yorum farkıyla kullandığınızı belirttiğinizi hisettirmişsiniz.Sorun yok,yanlış anlaşılma düzeltilmiş oldu.

    Fakat Kürt kimliğinin inkar edilmesine yüksek sesle her itiraz edeninin,konu eşcinseller olunca “çark ettiğini”iddia etmek biraz zorlama bir yargı.

    Bu yorumu belki meseleye sadece aidiyet pencerinden bakan bir kürt milliyetçisi için yapabilirsiniz.Ve ayrıca böyle yaklaşanların olması da muhtemeldir.Ki,bir kürt olarak kendi yakın çevremde kendi kimlik hakkını savunurken eşcinselliği ahlak ve namus çerçevesinde değerlendirerek savuşturan hatta konuşulmasını bile doğru bulmayan anlayışlara tanığım.Aynı şekilde dindar kimliğinden ötürü de benzer bocalamayı yaşayanlar olabilir.Bunun yanı sıra katı milliyetçi eşcinseller de tanıyorum.Dolayısıyla bu tür ikircikli,bazen de kararsız ama aynı zamanda tutarsız refleks her farklı kimlik ve aidiyette karşımıza çıkabiliyor.Doğal olarak bunu tartışır eleştirirz yerine ve zamanına göre.

    Fakat muahtabının fikrini çürütmek adına bu anlayışı genelleyip birilerini toptan çifte standarlıkla suçlamak eleştiri maksadını aşan bir tutumdur.

    Dolayısıyla başörtülü kadınların ve “siz”diye hitap ettiğiniz dindar kesimlerin özgürlük ve adalet konusundaki bildirilerini okumanızı tavsiye ederim.Ya da sadece bu tartışmayla yetinmeyip sitenin eşcinsellerle ilgili yaklaşımını daha bir yakından gözden geçirmeniz gerekir diye düşünüyorum.Aksi takdirde ezbere haksız ithamlarda bulunmuş olursunuz ki bu da adil bir eleştiri olmaz.

  70. Yazan:özlem Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Hakan bey,
    diliniz, üslubunuz, yazışma tarzınız çok itici ve hiçbir diyaloga girmeye müsaade etmeyecek kadar rencide edici. Doğrusu son derece kibar saygılı ve entelektüel seviyesi yüksek eşcinseller de tanımamış olsam bu yazdıklarınızı okuduktan sonra homofobik olabilirdim. Uuuupuzun mailinizi yarıya kadar okudum. Ama gerisi eza. Bana yalancı diyen atma üslubu ile konuşan bir insanla herhangi bir diyaloğa girecek değilim. Ancak emin olun bu anlattığım olayı yaşayan arkadaşı arayacak bu siteye olayın detayları hakkında not girmesini isteyeceğim. tabi eğer ktabul eder açıklarsa siz ona da yalancı demekte serbestsiniz. Edebin olmadığı yerde herşey boş.
    Aziz beye katılıyorum. bu bir hak mücadelesi ve kendi durumunu doğrularını anlatma çabası değil yaygara. İsterseniz on sayfa yazın isterseniz 100 sayfa. Bir şey değişmez adı gene yaygara olur. Kimse ile sidik yarıştırmaya niyetim yok kusura bakmayın. Eğer saygılı olmayı öğrenirseniz bir gün saygı da görmeyi hak edersiniz.

  71. Yazan:özlem Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Az evvel arkadaşımı aradım. Şu anda evden uzakmış ama akşam girip kişi ismi vermeden olayın detaylarını bir miktar anlatıcak. Özetle şunu söylüyor bu tartışmalar da pedofili konusu da sık sık gündeme geliyor ve bu insanlar bunu normal olabilir bir şey olarak
    savunuyor. Sonuçta hem dile getirilen konu sebebi hem de eşcinsellik konusundaki bu dayatmacı yaklaşımdan dolayı mazlum der daha önce bulunduğu pek çok ortak platformdan çekilmeye başladı.
    Dahasını nasılını akşam arkadaşım kendisi yazar inşallah.
    Bu notu da Hakan bey için değil yalan ve iftira ettiğimi söylediğinden dolayı insanların aklında kuşku oluşmasın diye yazıyorum. bir daha da bu konudra herhangi bir tartışmaya girmemeye bu başlık altında niyetliyim. Zaten söyleyeceğimi söyledim. Ne kadar hezeyan dolu bir şekilde suçlansam da bu konuda çalışma yapan dürüst kurumlar olduğunu başka yaklaşımlar ve başka türlü yollar olduğunu, insanların(durumundan rahatsızlık duyan) gözü kör bir çaresizlik ve olmazcılığa mahkum olmadıklarını belirttim. Bu konuya girmeme o ergen çocukların son derece samimi , incinmiş, duygulu halleri hakkında bir çıkış olabilir mi diye idi. Umarım maksat hasıl olur.

  72. Yazan:Fırat Arda Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Özlem Hanım,

    Siz eşcinsellik ve edepsizliği birbirine karıştırıyorsunuz. Tekrar anlatmak istiyorum size.

    Eşcinsel veya karşıcinsel olmak hislerle ilgilidir. Cinsel eylemle bir alakası yoktur. Karşıcinsel bir kadının erkeklere karşı duyduğu hisleri cinsel yönelimi sayesinde duyar. Bir erkeğin vücudundan, sesinden, davranışlarından her şeyinden hoşlanır. Ve en nihayetinde bu cinsel ilgiyle sonuçlar.

    Eşcinsellik de tamamen aynıdır. Karşıcinsel bir kadını erkeklerden hoşlandıran aynı şey eşcinsel bir erkeği diğer erkeklerden hoşlandırır. Veya karşıcinsel bir erkeği kızlardan hoşlandıran aynı şeydir. Ve bunu da insanlar ergenliğin hemen başında anlar. Gidip istediğiniz insana sorun, yönelimi ne olursa olsun, hepsi aşağı yukarı aynı şeyi söyleyecektir.

    Bir karşıcinsel erkek sizin dediğiniz gibi “zevk” için tutup fuhuş yapabilir, sokak ortasında sevişebilir. Mesela Türkiye’de lise yaşındaki seks işçileriyle ilişkiye giren bir sürü 45-50 yaşındaki erkekler var. Karısını aldatanlar var. Türkiye’deki erkeklerin %80’i ilk cinsel deneyimlerini nerede yaşıyor biliyorsunuz.

    Bütün bunları yapıyorlar diye karşıcinselliği ahlaksızlık veya zevk aracı olarak görüyor musunuz?

    Aynı şekilde bir eşcinsel de bütün bu zevkle ilgili olayları yapabilir. Ama hiçbir eşcinsel tutup da zevk için karşı cinsle yatmaz veya hiçbir karşıcinsel tutup zevk için eşcinsel ilişkiye girmez.

    Yani bir karşıcinsel kendi hisleri doğrultusunda her türlü ahlaksızlığı yapabilir. Ve aynen bir eşcinsel de yapabilir bunları.

    Bir eşcinselin zevk için ilişkiye girmesi “eşcinselliğin” zevk için yapılan bir şey olduğu anlamına gelmez. Aynen karşıcinselin zevk için bunu yapmasının aynı anlama gelmeyeceği gibi.

    Mesela benim arkadaşlarımın %80’i ilişkiye girmemiştir. Aynı şekilde günah olduğuna inandığı için cinsel ilişkiye girmeyen veya elinden geldiğince kaçınan bir sürü eşcinsel insan var.

    Aynı şekilde 80 küsür yaşına gelmiş ve 60 senedir beraber olan eşcinsel çiftler var. Hayatında o sevgilisinden başka kimseyle beraber olmamış kişiler bunlar.

    Tabi bu şekilde karşıcinseller de var.

    Daha önce söylediğim gibi cinsel yönelim kişinin “ilgi duyma” halidir. Eylemi değil. Mesela toplum bakısı yüzünden karşı cinsle evlenen eşcinsel erkekler var. Hiç eşcinsel ilişkiye girmiyorlar ama yine de eşcinseller çünkü hisleri o yönde. Bu tür evliliklerin her iki tarafı da çok mutsuz ettiğini söylemeye gerek yok.

    Bazı karşıcinsel erkekler “kız” bulamadıkları zaman tutup travestilerle veya eşcinsellerle beraber olabilirler. Hatta onu bulamadıklarında “hayvanlarla” beraber olabilirler.

    Bu da eşcinsel oldukları anlamına gelmez. Çünkü burada ilgi yok, sadece zevk için veya başka bir nedenle yapılan bir eylem var.

    Belki de Lut Kavminde “kadınları bırakıp da erkeklere gidenler” derken bu kişilerden bahsediliyor Özlem Hanım?

    Özlem Hanım, lütfen ne yaparsanız yapın, eşcinselliği “anormal, sapkınlık” vs gibi şeylerle adlandırmayın. Çünkü o bahsettiğiniz ergen gençlere yapabileceğiniz en büyük kötülük budur. O insanlar hislerini anladıkları an anormal olduklarını düşündükleri için, bu hislerini kimseye anlatamadıkları için acı çekiyorlar.

    Mesela bunun bir “imtihan” olduğu söylense, Allah’ın onları “imtihan” etmek için bu şekilde yaratıldığı söylense ve cinsel ilişkiden olabildiğince kaçınmaları gerektiği söylense hem onlar bu duruma hazırlıklı olur, hem de “neden böyleyim” diye kendilerini yiyip, bitirmezler.

    Kısacası dini kurallar “insanların” davranışlarını engellemeye çalışıyorsa (mesela sokak ortasında sevişmelerine engel olmak) tamam. Ama dini kurallar bazı insanları ellerinde olmayan hisleri yüzünden (belki de doğuştan gelen hisleri yüzünden) tutup anormal, cehennemlik, günahkar ilan ediyorsa o zaman onlar dini kurallar değil baskı ve zulüm kuralları olur. İkisini karıştırmayın lütfen.

    Açıkçası karşıcinsel veya eşcinsel her insanın edebiyle, kimseye zarar vermeden, cinselliğini 4 duvar arasında yaşayarak tek eşli bir şekilde yaşama hakkı olduğuna ve kimsenin de buna karşı olma hakkı olmadığına, tasvip etmiyorum deme hakkı olmadığına veya meşru görmeme hakkı olmadığına inanıyorum.

    Sevmek ve sevilmek herkesin hakkı.

    Şunu söylemek istiyorum: Hiçbir eşcinsel ensest veya pedofiliyi savunmaz! Ben savunmam! Savunanla muhattab olmam! Siz diyorsunuz bunu eşcinseller yaptı diye. Bu söyleminizi hayretle karşılıyorum.

    Ama diğer yandan Sivas’ta Aleviler yakıldı diye, veya Yemen’de pedofiliyi destekleyen eylem yapıldı diye, İslam dünyasında her yerde 13 yaşında kızlar 70 yaşında adamlarla evleniyor diye, veya 11 Eylül saldırıları yüzünden veya kimi dini sitelerde eşcinsellere ağıza alınmayacak hakaretler ediliyor diye tüm Müslümanları suçlayamayacağımız gibi bu durum yüzünden de tüm eşcinselleri suçlayamayız.

    tüm bu varlık yokluk savaşında belki de olan sizin gibi gerçekten bu durumu başındna beri ruhunda taşımış ve ızdırap çeken insanlara oluyor. ama din vetoplumsal ahlak buna da bir set çekmek zorunda. bence buna öfkelenmeyin.

    Son olarak bu cümlenize katılmıyorum. Din kötü insanlara engel olmak adına iyi insanlara baskı yapamaz. Bir yerlerde birileri kötü işler yapmasın diye ben bunun suçunu çekemem.

    Bu hırsızlık yapmasın diye herkese pranga bağlamaya benziyor. Ya da “Kimi kızlar kendi istekleriyle başörtüsü takabilir. Ama kimileri zorla takıyor, kimileri de siyasi simge diye takıyor. O yüzden yasak olması lazım, samimi olanlar da bu yasaktan muzdarip ama ne yapalım?”

    Aynı mentalite.

    Aziz Yılmaz Bey, söylediğinizde haklısınız.

    Geçen gün bir arkadaşımın morali çok bozuktu. Neden diye sordum. Bir çocukla tanışmış (ikisi de eşcinsel tabi), konuşmuşlar ve derken çocuk bunun Alevi olduğunu öğrenince direk MSN’den engellemiş.

    Kötü bir dünya.

  73. Yazan:Hakan Örs Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Ben sizi kıracak bir şey söylemedim özlem hanım. Üslubumun da itici olduğuna inanmıyorum. Bir insanın edepsizlik yapması için illa sert kelimeler kullanması gerekemez. Oldukça kibar bir şekilde ve insanlara düşmanlık ederek de edepsizlik yapabilir insan.

    Şunu bilin ki eşcinsel filan da değilim.

    “Önemli olan ezilenleri savunmak değil, onların yerinde olabilmektir. – Che”

    Bu üslubum yüzünden karşıcinsellere düşman olacak mısınız şimdi?

    Eşcinsellerin hak mücadelesi yaygara mı oluyor? Amacımız yaygara değil. Sizin amacınız yaygara koparmak. İnsanların hak arayışına karşı çıkmak sırf ideolojinize aykırı diye.

    Pedofili, ensesti savundular diyorsunuz. Bir grubun yaptığını tüm eşcinsellere mal ediyorsunuz. Biz de Müslümanları savunurken onların yaptığı kötülükleri mi sayalım?

    Aziz Yılmaz siz de haklısınız. Ne yazık ki bu ülkede ırkçı eşcinseller, faşist eşcinseller, aşırı dinci eşcinseller, Yahudi düşmanı eşcinseller de var. Var oğlu var.

    Irkçı Aleviler var, eşcinsel düşmanı dindarlar var, Yahudi düşmanı dindarlar var, Kürt düşmanı Türkler ve Türk düşmanı Kürtler var. Başörtülü kızlara düşman Aleviler de var, Alevilere düşman başörtülü kızlar da.

    Bunlar beni ilgilendirmez. Ben ezilen herkesi savunurum. Ben ezilen herkesin yanındayım. Başörtülü bir kızın hakları olsun, Kürtlerin hakları olsun, eşcinsellerin hakları olsun. Bunların bir tanesine karşı çıkmakla hepsine karşı çıkmanın bir farkı yok gözümde.

    Yok ben ona karşıyım, yok bunu tasvip etmiyorum, yok o üniversiteye girmesin, yok bu bunu yapmasın kabul etmiyorum.

    Benim gözümde “başörtülü bir kızın üniversiteye girmesine karşı olan eşcinsel” veya “bir eşcinselin haklarına karşı çıkan başörtülü kız” aynıdır. Her ikisi de faşisttir. İkisine de değer vermem.

    Mazlum-Der gibi STK’lar benim gözümde İnsan Hakları’nın “i”sini savunamazlar. Faşist organizasyonlardır. Nevzat Tarhan gibi adamlar benim gözümde ırkçıdan farksızdır.

    Ne yapacaklarsa yapsınlar ama tutup biz insan haklarını savunuyoruz, demokratız filan demesinler. Ya hepsini savunursun, ya hiçbirini.

    Bu lafım ezilen HERHANGİ bir grubun haklarına karşı çıkan herkes için.

    Yani demek istediğim benim gözümde ezilen bir grup insana karşı çıkan veya ezilen herkese karşı çıkan faşistlerin zerre kadar farkı yok.

  74. Yazan:Fırat Arda Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Nevzat Tarhan’a gelirsek gerçekten nefret uyandırıcı bir adam. Zaten siyasi görüşü köşe yazılarıyla belli. O siyasi görüş üstüne eşcinseller hakkında böyle konuşması çok iğreti duruyor.

    Adam resmen düşman eşcinsellere, iyi niyeti filan yok. Bütün bilimsel bilgileri çarpıtıyor. Tutmuş eşcinselliği hayvan sevicilikle, sübyancılıkla bir tutuyor. Bu resmen terbiyesizlik.

    Dediğiniz gibi video izlemekle insanın cinsel hisleri değişse ben sabah akşam karşıcinsel videosu izlerdim de kurtulurdum bu durumdan.

    Çocuk 13-14 yaşına gelince cinsel tercihini yapar diyor Nevzat Tarhan. Kim tercih yapmış? Neyi tercih etmiş? Tek amaç insanları yanlış bilgilendirip eşcinsellere düşman etmek.

    Ayrıca benim değişim konusunda isteksiz olduğumu söylemenizi çok yadırgıyorum. Ben oldukça istekliydim ama olmayacak şeyi yapmaya kalktık herhalde.

    Zaten bu değişimci doktorların işi hep aynı. Biri başarısız olunca “sen isteksizdin, motivasyonun yetersizdi” diyip duruyorlar.

  75. Yazan:Hakan Örs Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Kaç yaşındayım ömrüm boyunca kaç eşcinsel tanıdım, kaç eşcinsel dernekle beraber çalıştık. Hiç pedofiliyi, ensesti savunan bir tek eşcinsel veya dernek görmedim.

    Bunu kim söyledi (eğer gerçekten söylediyse ki hiç sanmıyorum) bilmiyorum ama belli ki amaç eşcinselleri kötülemek.

    Böyle bir şeyi eşcinsellerin yapması zaten asla düşünülemez. Çünkü hak mücadelelerine yapabilecekleri en büyük kötülük olur bu.

    Bence arkadaşınıza da pek inanmayın. Bu konuda kulağımla duymadan inanmam.

  76. Yazan:özlem Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Fırat bey,
    bir daha yazmayacağım demiştim ama o kadar iyi niyetli, mantıklı ve güzel yazmışsınız ki duramadım. hayır ben eşcinsellik ile edepsizliği karıştırmıyorum. bu konuyu yakından bilme yaşama imkanım yok. ben bir politik ve kültürel tavırdan bahsediyorum. bunun içerisinde alabildiğine karşı cinse karşı cinselliği kışkırtmak da var, eşcinselliği kışkırtmak da var, farklı cinsel yönelimlere merakı ve dürtüyü uyandırmak da. Cinsellik ile ilgili en akla gelmedik en denenmedik en inanılması güç bir fanteziler dünyası oluşturmak da. Ben şuna inanıyorum kim ne derse desin oturup durmadan porno film seyretsek bu bizim hayatımızda cinsel dürtüleri aşırı derecede kışkırtır. Cinselliği çok daha merkezi bir yere koyar. Birileri ballandıra ballandıra olmadık cinsel davraniş şekillerini yazsa özellikle kişiliğin oluşmadığı bir dönemde maruz kalınca merak uyanır.Gazetelere bakınız. zavallı bir çocuğa karşı tecavüz haberini verirken bile ne kadar pornografik bir dil kullanıyorlar sizce niye. Denenice muhtemeldir ki pek çok olmaz olmaz dediğimiz şeyden hoşlanılır. İnsanlar doğuştan hayvanlarla ilişki eğilimi de taşımazlar ruhlarında.(gene yanlış anlamayalım eşcinselliği ayrı tutuyorum farklı eşcinsellik hallerini gözetiyorum.) insanın fıtratı insana yönelmek üzerinedir. ama bu da bir şekilde yaşanıyorsa alışılada bilir. ben evli karısı olan insanların de böyle şeylern yapabildiklerini duydum. Neyse. Bu çocuklar mutlaka bunun dışında sizin bahsettiğiniz şekilde çocuklardır. Ama bunun geniş bir endustrisi ve haz merkezli olarak özendirilmesi de söz konusu. Bunu ben söylemiyorum. tavsiye ederim batının hedonizm ve cinsellik anlayışı üzerine Baudrillardın güzel bir kitabı vardır. baştan çıkarma diye. Orada ciddi bir batı cinsellik eleştirisi bulabilirsiniz. Bu özellikle eşcinsellikle ilgili bir kitap değil. çok az buna değiniyor. genel bir politika olarak didikliyor konuyu. din kötü insanlar için iyilere baskı yapmaz demişsiniz. hem doğru hem yanlış. Din kötü insanlar için değil kendi ahlaki sınırları çerçevesinde kalsın diye iyilere baskı yapar. bana da yapıyor mesela. kocandan başkasına bakma diyor. Eşcinselliği merak edip deneme diyor. cinsellik haricinde de bir sürü şey söylüyor. Dediğiniz gibi Lut kavmine de kadınlarınızı bırakıp erkeklere yönelmeyin diyor. Onlar üstüne bir de tecavüze yeltenmişler.

    Onun haricinde yazdığınz herşeye katılıyorum. dört duvar arasındaki ilişkileri kurcalamamak dahil. Ayrıca benim ilişkim de dört duvar arasında.

    Ben yaftalamak noktasında size katılıyorum. Ayrıca iki yanlış bir doğru etmez. Kötülük yapan müslümanları gördüğümüzde onlara da kızarız. Benim söylediğim olaylar da yaşanmış olaylar. elbetteki tüm eşcinsellere mal edilyemez. Ama özellikle stk ların toplu olarak bulunduğu bir yerde birden fazla kez söylenmesi ciddi bir tepki yaratmış. Herkese mal edilemez . ama bir bakış açısının irdelenmesi açısından önemli bir ipucudur. Neden uzun zamandır ortak ortamlarda bulunan mazlum der gibi bir kurumun birden kendini geri çektiğine ve bu tür bir çıkışa yöneldiğine dair bir his benim için.Yoksa gülay göktürk de çizgi film düzeyinde çocuk pornosunun yasal olması gerektiğini savundu. eşcinsel de değil bildiğim kadarı ile.

  77. Yazan:Murat Ersu Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Nevzat Tarhan ne diyor?

    Ergenlik çağında eşcinsel hisse sahip olduğunu anlayanları bir kısmı değişmek ister. Bir kısmı ise eşcinsel olarak yaşamak ister.

    Bu kişilere (2. gruptakilere) saygı duyulmalı ama gerekirse tasvip edilmediği anlatılmalıdır.

    Şuna bak, insanlar “eşcinsel olarak yaşamak mı istiyor?” yoksa modern bilim eşcinsellerin değişemeyeceğini söylediği için değiştirme terapilerinden uzak mı duruyorlar?

    Yani sen onları tasvip edesin diye bu insanlar kimseye karışmadan kendi yaşamlarını sürmek varken senelerce doktora gidecek.

    Mesela bir eşcinsel gitti senelerce uğraştı ama değişemedi. Hala tasvip etmeyecek misin onu.

    Ne yapsın bunlar? Nevzat Tarhan’a göre herhalde ömürleri boyunca cinsel hislerini bastırarak yani ilişkiye girmeden yaşasınlar.

    Bütün bilimi kendi ideolojisi doğrultusunda zerre kadar çekinmeden çarpıtmasını geçtim bu adam “akıl, bilim, özgürlük, demokrasi” kelimelerini ağzına alınca o güzel kelimeler de çirkinleşiyor.

    Bir de insanları “doğuştan gelmez, tedavi edilebilir” diye kandırıyor. Eşcinsel olmayanları eşcinsellere düşman ediyor. Eşcinsel olanları ise boş umutlarla kandırıyor. Millet eşcinseller değişebilir işte gitsinler değişsinler diyor. Ne de olsa senelerce sürecek tedavinin yükünü onlar çekmeyecek. Doğuştan gelmiyor bu sizin tercihiniz diyorlar, düşman oluyorlar eşcinsellere.

    İşte Naziler, faşistler, yobazlar demokratcılık oynayınca bu kadar oluyor. Bu kadar mı vicdansız bu adamlar, bu kadar mı insanlık yok. Anlamak mümkün değil.

    Yesinler senin özgürlüğünü.

  78. Yazan:Murat Ersu Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Bir de bütün dünyanın bilimsel organizasyonlarına, tüm bilim adamlarının bulgularıyla varılmış sonuçlara “siyasi” diyor. Eşcinselliğin hastalık olmadığı ve değişmesinin mümkün olmadığı sonuçlarına.

    Bu organizasyonlar: Amerikan Psikoloji Derneği, Amerikan Psikiyatri Derneği, Türk Psikologlar Derneği, Türk Psikiyatri Derneği, Dünya Sağlık Örgütü, Avustralya Psikiyatri Derneği, Avrupa Psikiyatri Derneği, Çin Psikiyatri Derneği ve daha bir sürü dernek.

    Asıl kendisininki siyasi, ama gelmiş onlarınkine siyasi diyor. Her gün haber sitelerinde siyasi yazılar yazan bir kişi. İnsan şaşırıyor, biri gerçekleri bu kadar mı değiştirir kendi siyasi görüşü için. Bu kadar mı rahat yalan söyler?

  79. Yazan:Murat Ersu Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Nevzat Tarhan herhalde kadınların başı açık gezmesini, içki içilmesini, kumsalda bikini giyilmesini, evlilik dışı ilişkileri, ateistleri, Hristiyanları, evde köpek beslenmesini, gençlerin flört etmesini ve daha birçok şeyi de tasvip etmiyordur yanılmıyorsam.

  80. Yazan:özlem Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Holocaust sırasında Nazi ırksal programının düşünülmesinde, yönetiminde ve infazında biomedikal bilim adamları aktif hatta öncü bir rol oynadılar. Söz konusu bilim adamları ülkenin en önde gelen 147 tıp dergisinin editörler kurulunun bileşimiyle bu konuda araştırmalar yayınladılar. bilim adamlarının en iyileri ise bu konuda sessiz kaldı. bilim denilen şeyi siyasetten ayrı düşünmek çok ulaşılmaz kutsal bir konuma koymak inanılmaz derecede modernist bir düşünce tarzı. Amerika da ilaç endüstrisinin bir kararı ile kolestrol sınır değerleri geriye çekilip bir anda milyonlarca kolestrol hastası yaratıldı. Bu da bir sektör ve ne yazık ki oldukça büyük pahalı
    pahalı olduğu ölçüde de büyük çıkar gruplarının siyasetin ve populizmin emrine girmeye teşne bir sektör. bilimsel olarak eşcinsellik meselesini tartışabilirsiniz. Ama bilimi kutsallaştırmayalım derim. yoksa bilim kilisesi dediğimiz şeye ulaşırız.

  81. Yazan:Fırat Arda Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Teşekkür ederim ederim Özlem Hanım.

    Ben şuna inanıyorum kim ne derse desin oturup durmadan porno film seyretsek bu bizim hayatımızda cinsel dürtüleri aşırı derecede kışkırtır. Cinselliği çok daha merkezi bir yere koyar. Birileri ballandıra ballandıra olmadık cinsel davraniş şekillerini yazsa özellikle kişiliğin oluşmadığı bir dönemde maruz kalınca merak uyanır.

    Haklısınız cinselliğe özendirmek, yani cinsellik gazı vermek insanların çok hedonist veya cinsellik merkezli hayata yaklaşmalarına neden olabilir.

    Ama demek istediğim heteroseksüel hislere sahip insanların eşcinsel ilişkiye girmelerini sağlamaz. Yani cinsellik gazı verilirse heteroseksüel hisleri olan kişi zaten karşı cinse yönelecektir. Çünkü bu yapısı gereği.

    Yani böyle propagandalar kişilerin yapısını değiştirmez. Kaldı ki bir heteroseksüellerin büyük bir çoğunluğu için eşcinsel ilişkiye girmek fiziksel olarak “iğrenç” gelir. İsteseler de yapamazlar. Aynı şekilde bir eşcinsele de karşı cinsle ilişkiye girmek iğrenç gelir.

    Yani cinselliğe çok gaz verilmesi kişileri eşcinsel yapmaktan ziyade, karşıcinsel çoğunluğun kontrolsüzce ilişkiye girmesine ve böylelikle örneğin evlilik dışı çocuklara, cinsel hastalıklara ve diğer sorunlara neden olacaktır.

    İnanın bahsettiğiniz gibi bütün hayatını cinsellik üzerine kurmuş, müstehcenlik içindeki kişilerden veya görüntülerden ben de hiç hoşlanmıyorum.

    Eşcinselliği merak edip deneme diyor.

    Karşıcinsel hisleri olan kişi için geçerli olabilir bu tabi ki. Hemcinsleridnen hoşlanmadığı için hiçbir sorun yok. Ama eşcinsel bir kişi başka seçeneğe sahip değil çünkü zaten kendi cinsinden hoşlanıyor. Yani zaten karşı cinsten biriyle duygusal veya cinsel ilişkiye girmesi mümkün değil.

    İnsanlar doğuştan hayvanlarla ilişki eğilimi de taşımazlar ruhlarında.(gene yanlış anlamayalım eşcinselliği ayrı tutuyorum farklı eşcinsellik hallerini gözetiyorum.) insanın fıtratı insana yönelmek üzerinedir.

    Tabi ki doğru ama hayvanlarla ilişki dediğim gibi sadece erkekler tarafından ve o da kız bulamayan erkeklerin (söylemesi de zor) sırf cinsel ihtiyaçlarını gidermek için yaptıkları bir şey. Yani “tamamen yapılan bir şey”.

    Oysa eşcinsellik tamamen duygusal ve cinsel bir durum. İster fıtrata aykırı diyin, ister normal diyin, ister başka bir şey diyin, sonuçta bazı insanlar eşcinsel oluyor ve bu hislere sahipler. Kısacası insan denen varlığın içinde olan bir şey bu.

    Tekrar teşekkür ediyorum 🙂

  82. Yazan:Fırat Arda Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Son olarak şunu söylemek istiyorum:

    Sinselliğin ve hazcılığın özendirilmesi karşıcinsellerin daha çok karşıcinsel ilişkiye girmesini, eşcinsel olanların da daha çok eşcinsel ilişkiye girmesini sağlayacaktır.

    Yani tutup bir karşıcinseli bu şekilde eşcinsel yapamazsınız. P istese de olamaz. Çünkü o hisleri yok. Zaten eşcinsel olmak eylemle ilgili değil, tamamen hislerle ilgilidir.

    Tanıdığım karşıcinsel arkadaşlarıma eşcinsel ilişkiye girmek öylesine ters geliyor ki, ve bu kültürel değil, tamamen biyolojik bir şey. Yani biyolojileri gereği eşcinsel ilişki onlara ters ve iğrenç geliyor (Bana karşıcinsel ilişkisinin ters ve iğrenç gelmesi gibi)

    Tabi ki bu şekilde kontrolsüz bir cinsellik daha önce söylediğim gibi hem karşıcinsel kitleye, hem de eşcinsel kitleye birçok yönden zarar verebilir, özellikle bilinçsiz olursa. Mesela cinsel hastalıklar, aşkın önemsizleşmesi, insanların birbirlerini kullanması vs gibi.

  83. Yazan:özlem Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Fırat bey mesele Nevzat tarhan7ın nasıl bir adam olduğu bilimsel yeterliliği meselesi değil. Ona bakarsanız benim pek dinleyemediğim psikiyatristlerden biridir. Bir kere kitabını okumaya kalktım 20 30 sayfa sonra fenalık geldi:) Mesele şu anda eşcinsel derneklerin kendi fikirlerine temayüllerine uymayan herkese kafa göz girişmesi ben buna çok tepki duyuyorum. Aliye Kavaf’ın söyledikleri beni mantıksal olarak tatmihn etmedi. Ama Aliye kavaf’ın düşündüğünü söyleme hakkı var. nevzat tarhan’ın kendi görüşünü sunma hakkı var. Nevzat tarhan zorla insanları alıp olmadık tedavilerden geçiriyorsa o suçtur ve ona göre meslekten men edilsin hapse atılsın deniylebilir. Ama nevzat tarhan gıcık adamın teki şunu dedi bunu dedi diye böyle bir baskı lobisi kurmak tepki doğurur. Çok sıradan bir örnek bir yazar islamiyet hakkında alaycı bir yazı yazdığında da onun hakkında galeyana gelen hisleri kınamıştım. Yazdığı yazıyı üslubunu tasvip etmedim. Eleştirdim. Ama bu tarz bir baskı ve protesto lobisi oluşturmaya karşı çıktım.
    Ayrıca ben size isteksizdiniz demedim. Belki gerçek manada istemediniz buna zorunlu hissettiniz belki gerçekten istediniz olmadı dedim.
    Ayrıca video izlemekle bu iş olsaydı yorumunuzu biraz demogogca buldum. Benim bahsettiğim her insanın içerisinde olabilecek bazı dürtülerin kışkırtılması hali. İnançlı bir insan olduğunuzu söylüyorsunuz. O zaman şunu da biliyorsunuzdur sanırım. İslamiyette aynı cinsten insanlar fıkha göre belli bir tesettür sınırına riayet etmelidirler. Karşı cins için fıkıh el yüz ve ayak haricinde her yer derken aynı cinsten insanlarında göbek diz kapağı arasını birbirine göstermemesini söyler. Ya da en azından avret mahalini. Çünkü insan homoseksüel olmasa da bu hisler canlanabilir.
    sizin iddia ettiğiniz gibi bir durum için elbette kolayca böyle bir mesele çözülemez. Mesela aseksüel insanlar da var ve onlara da böyle hap çözümler yoktur. Olayları şahsına münhasır değerlendermekte elmalar ile armutları toplamamakta fayda var.
    Herkesin kırmızı çizgileri vardır. mesela ensest ilişkisi dediğimde sizler de kızıyorsunuz bizi aynı kefeye nasıl koyabilirsiniz diye. Ama sınırsız liberal bir bakış açısıyla baktığımızda iki kardeşin aşkına engel olmaya ne hakkımız var dememiz gerekir. Rıza ilişkisi var. zor kullanma yok, yetişkinse eğer neden karşı çıkıyoruz. Toplum buna alışık olmadığı için mi? sonuçta herkesin etik ahlak anlayışı bir temele dayanır. kimi geleneğe kimi liberal bakış açısına kimi dine. kırmızı çizgiler vardır. ve bence iyidir lazımdır. bakınız Avusturya’da eş değiştirme barlarının olduğunu okumuştum. Evli çiftlerin gittiği bir yer. Hangi ahlaki temele göre karşi çıkacaksınız. bilim mutlak tartışılmaz bir şey değil. Aynı bilim 50 yıl önce eşcinsellik için başka bir şey söylüyordu. Enver bey yazisinda bir eşcinselin ne okullardan ne işten mahrum edilmemesi gerektiğini savunuyor. Ama kendi bakış açısıyla kırmızı çizgilerini çiziyor. Keşke bu ülkede birileri bana ben sehni tasvip etmiyorum ama kamusal alanda çalışma hakkını ve okuma hakkını veriyorum dese daha ne isterim.
    Empati biraz karşılıklı olmalı. Dernekler kendi mutlak doğrularını dayatmaya çalışıyor ve bu ters tepiyor mesele burada. Yoksa en tepki toplayan açıklamayı yapanlar dahi eşcinsellerin eziyet görmesine karşıyız insani haklarını savunuruz diye şerh düştüler açıklamalarına.

  84. Yazan:özlem Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Fırat bey bu konuda çok kesin konuşuyorsunuz. ben bundan o kadar emin değilim. biliyorsunuz holywood filmlerinde bile bu cinsel temalar karşımıza çıkar. Hatta geçenlerde meşhur bir artisitin filmini izleme gafletinde bulundum. ne filmi hatırlıyorum ne ismini cismini. göya nazi almanyasi sırasındaki fransayı anlatan bir filmdi. tema hep şöyledir. karakter önce şunu dener sonra bunu dener sonra bilmem neyi dener. bunu açıklamaya gerek duymuyorum. Ana karakter hep mutlulğu arar. Deneye deneye gider durur. burada belliki bir haz endüstrisi var ve sizin gibi düşünmüyor. Zihnimizi ordan oraya gözümüzü herşeyin olabilirliğine alıştırmaya çalışıyor. Kimi gay ve transeksueller de özellikle zengin kelli felli insanların inanılmaz hallerini çıkıp televizyona anlattılar. Nefs denilen şeyi çok küçümsememek gerekir. Bence en aşılmaz duvarları aşar. tabi benim bakışım. siz katılmayabilirsiniz.

  85. Yazan:özlem Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    Bu arada arkadaşım iki saat kadar önce beni arayıp nereye yorum gireceğini sordu. Ben de söyledikten sonra tamam şimdi giriyorum dedi. ama yorumu niye çıkmadı bir aksilik olup vaz mı geçti. spam mi düştü ya da mehmet bey kotasına mı takıldı:) bilmiyorum. bu şekilde uydurmayın iftira etme iftira atıyorsun tarzı bir ithamdan çok rahatsız olduğum için bu yorumu düşüyorum. bir nevi gurur meselesi haline geldi. belirtmek isterim. öğrendiğimde ilk iş yazacağım.

  86. Yazan:MY Tarih: Nis 22, 2010 | Reply

    Özlem Hanim,

    spam’da bekleyen yorum yok, dostunuzun yorumu bize ulasmadi.

    Saygilar

  87. Yazan:s.ç Tarih: Nis 22, 2010 | Reply

    Merhabalar Herkese,
    Oldukça verimli -asıl yazının bağlamından epey kopsa da- bir tartışma olmuş. Hızlı bir şekilde göz atmak durumunda kaldım,daha geniş bir zamanda daha dikkatle okuyacağım inş.
    Özlemin kısmen bahsettiği ve bazı arkadaşlarca ısrarla reddedilen pedofilinin de gittikçe “normalleşme”sinin eşcinselliğin normalleşmesiyle ilgisini yadsıyamayacağımızı düşünüyorum. Bir süredir özellikle insan hakları alanında çalışan kişi ve kurumlar arasında da yoğun olarak tartışılan ve turnusola dönüşen bir tartışma bu.Karma bir grupla yapılan bir toplantının akabinde “özgürlüklerin sınırının olup-olamayacağı” tartışması sırasında pedofilinin de pekala normal olabileceğinin söylendiği bir ortama bizzat şahit oldum. Hatta bu tartışma pedofili kelimesinin algılanmasıyla bağıntılı olduğu, islam toplumlarında da pekala pedofilinin olduğu ve bunun nikahla meşrulaştırıldığı savına kadar vardırıldığını hatırlıyorum. Örgütlü olarak olmasa da pedofilinin normal görülebilir olması kendi hazcılığını meşrulaştırma aracına dönüştürülmesi tehlikesini taşımıyor mu sizce. Siz savunmayabilir ya da normal görmeyebilirsiniz ama “hiç bir eşcinsel böyle birşey söylemez” toptancılığı bence fazla iddialı..
    Söylediklerimin bu pedofiliyi sadece eşcinsellerin savunduğu anlamına gelmesini istemem,ben sadece Özlemin bahsettiği tartışmanın tarafı (şahidi) olduğumu belirtme ihtiyacı duydum.
    Şimdilik bu kadar yazayım,tartışmaya devam etmeyi umuyorum..

  88. Yazan:özlem Tarih: Nis 22, 2010 | Reply

    sabah soracağım. acaba ilk yorum girdiği için ismini mi, adresini mi girmedi. çünkü kesin yaz bak iftiracı ithamı üzerime yapışacak demiştim.şu hale bakın bir insanı ne hale düşürüyorlar. sen birine iftira atma bla bla bla bir şeyler diyorsun ondan sonra ben kanıtlamak için üç kere telefon mail uğraşıyorum. el insaf.

  89. Yazan:özlem Tarih: Nis 22, 2010 | Reply

    sağol s.ç.:) epeyce üstü kapalı anlatmışsın ama yeterli sanırım. sevgiler.

  90. Yazan:özlem Tarih: Nis 22, 2010 | Reply

    Ben bir şeyler daha eklemek istiyorum. Doğru pedofiliyi sadece eşcinseller savunur diye bir şey yok. daha önce liberal arkadaşlar da bu tartışmaya girdi benimle. ancak vaka şu. Aliye kavaf olayından 2-3 hafta önce böyle bir ortak platformda bunun da normal olabileceğini savunan iki tane ayrı eşcinsel dernekten gelen iki eşcinsel arkadaş. eşcinsel olmayabilirdi ama bu tartışma içinde bu savunuyu yapan o gun orada onlar. ben aynı gün telefon açtığımda. s. arkadaşım bana aynen bu ifadeleri kullandı. herkes burnundan soluyor bunun bir sonu yokmu. bir daha katılmayacağız bu toplantılara diyorlar. ve sonra bu kavaf olayı geldi. Ben bu psikolojinin patlayacağını hissediyordum. belki insanlar çuvaldızın vurguladığı tedirginliği yaşadılar. kendi elleri ile bazı taşların çekilmesine zorlanma hali ve bu ters tepti. ben burada haklı haksız tartışmasına girmiyorum. vakayı anlamaya çalışıyorum.
    iyi geceler.

  91. Yazan:s.ç Tarih: Nis 22, 2010 | Reply

    Sanırım yorumu geç girdiğim için biraz sorun oldu Özlemcim,
    Bu tartışmada bulunan arkadaşların isim ve kurum adreslerini vermek istemiyorum ama eşcinsel örgütlenmeler içinde bulunan birisinin rahatlıkla bu kişileri bulabileceğini tahmin ediyorum.Elbette bunlar o arkadaşların kurumsal duruşları/görüşleri değildir.Böyle toptancı bir iddiada bulunmadığımı tekrar belirtmek istiyorum.
    Benim kendi adıma çok rahatsız olduğum şey bu konunun bize “ihtiyaç” olarak dayatılması konusu.Bu konuda mutlaka birşeyler yapmalıyız, söylemeliyiz, alternatif sunmalıyız vs..
    Buna mutlaka ihtiyaç duymalıyız vs.
    Bakan ın açıklamasına destek çıkılmasını politik olarak ben de doğru bulmuyorum.Ama Özlemin değindiği gibi ardında buna benzer olayların olabileceğini de kabul ediyorum.Burada bahsedilen olay tek değil elbette.En iyi niyetli! yaklaşımlardan biri de dindar kesimdeki stk larla eşcinsel örgütleri biraraya getirerek birbirilerini tanımalarını,birbirlerine ne kadar benzediklerini anlamalarını sağlamak olabiliyor mesela.Geçen yıl ege ün. de “militarizm,homofobi,islamofobi yi konuşmak” konulu panele benim başörtülü olarak kabul edilmediğim için gidemeyişime bir arkadaşın gösterdiği ilk tepki aynen şuydu.”tüh ya bir türbanlıyla bir eşcinseli aynı masada oturtarak çok iyi bir iş çıkaracaktık” (fobiklere ders verilecekti sanırım )Bunlar çok samimi! şeyler.Hatta o kadar samimi ki benim başörtülü olduğum için orada olamadığım “normal” ini bile örtecek kadar..

  92. Yazan:özlem Tarih: Nis 22, 2010 | Reply

    S. bu çok ironik gerçekten:))Ama burası tuhaflıklar ülkesi. biliyorsun bir ara üniversitelerde başörtüsü konusunun tartışıldığı akademik seminerler yapılıyordu. Ama içeriye dinleyici olarak bile başörtülü alınmıyordu. Ama seninki daha incitici. diğeri belli bir faşist iktidar zihniyetinin gönüllü neferleri. Bu ise yol arkadaşın güya.
    Ben de bunun gibi çok acayip olaylar yaşadım. Böyle böyle ortak platformlara inancımı yitirdim. biliyorsun beraber yaşadık. Bundan sonra zulüm olduğunu düşündüğüm konularda pınar selek gibi, tmk mağduru çocuklar gibi destek veririm ama kimseden herhangi bir beklentim yok. Bir başörtüsü bildirisine imza atmak için telefon açıp ben atarım ama sizde eşcinseller ile ilgili bildirilere imza atacacksanız diyen adamlar gördük. Ayar veren kocaman hocalar. Bu cüreti nereden buluyorlar. bu ülkede acaba alevi meselesinde, tmk mağduru çocuklar meselesinde pınar selek meselesinde bildiri hazırlandığında bu derneklere de mail yazıp imza atıyorum ama umarım siz de başörtülülerin hakları için bu yaptığımı yaparsınız der mi bu adamlar. bu muamele kadına özel mi? “Dinci ye mi” Benim de ananı da al git diyesim geliyor.

  93. Yazan:Umit Erdal Tarih: Nis 22, 2010 | Reply

    Burada birçoğumuz için kilit soru sanıyorum şu:

    Bir insan, kendi tercihiyle eşcinsel olabilir mi?

    Fırat Bey bunun mümkün olmadığını kesin olarak iddia ediyor.
    Eğer bu doğruysa, o zaman, benim ve birçok kişinin temel endişeleri ve eşcinselliğin meşru görülmesine karşı gösterdiğimiz tepkinin büyük kısmı ortadan kalkar. Fakat ben eşcinselliğin tercihe bağlı olamayacağına dair ikna edici, objektif kanıtlar arıyorum.

    Hollywood filmlerinde gördüğüm bazı sahnelerde, bazı insanlar sırf deneyim olsun diye kendi tercihleriyle eşcinsel ilişkiye giriyorlardı.

  94. Yazan:nakasi Tarih: Nis 22, 2010 | Reply

    bu sitede okurlara bedava verilen kitaplarin reklami nasil olduysa benim posta kutuma geldi, konu basliklari ilgimi cektigi icin kendimi burda buldum. (Nasil bir reklam meknizmasi var anlayabilmis degilim) Okuyabildigim kadariyla yorumlarda yeterince acik fikirli bir yaklasim goremedim, itiraf etmeliyimki yorumlarin tamamini okuma gucunu bulamadim kendimde o yuzden tekrara dusersem affedin. Oncelikle beni en cok rahatsiz eden ortak bir yanilsama : o da escinsellik siyasal olarak mesrulasirsa toplumsal cokus baslar, cunku escinsellik yayilir. Arkadaslar escinsellik bir din degildir o yuzden etrafta gel sende escinsel ol diye kapi kapi dolasan misyonerlerin mesrulasmasindan bahsetmiyoruz herhalde. Hadi diyelimki bir hastalik ama psikolojik bir hastaliktan bahseiyorsak yani en azindan bir virus olmadigini farkindaysak (!) ortada acik bir durum var: escinsellik YAYILAMAZ ! O zaman endise verici durum nedir? Ezelden beri dunya nufusunun belli bir orani escinsel dogdu ve bundan boylede oyle dogmaya devam edecek. Bu nufus ne artiyor ne azaliyor. Tek fark bunu saklamak ihtiyaci duymayan, ben escinselim diyebilen kesimin bugun Bati dunyasinda insan haklari ve bilimin attigi adimlar sayesinde artmasi (Bu herzaman boyle degildi tabii ve escinsellerin baska toplumlarda baska adlar/anlayislar ardinda batidan cok daha rahat yasadigi kulturlerde vardi) Simdi ben bir escinsele sefkat gosteririm anlayis gosteririm ama mesrulasmasina karsiyim demek veya hastalik oldugunun aciklanmasinda bir sakinca yoktur demek kotu niyetle olmasada bir ikiyuzluluktur, ya da soyle diyelim paradokstur. Bir escinselin bekledigi en buyuk sefkat/anlayis kisisel boyutta ona sen gunahkar degilsin, sen hasta degilsin, hepimiz gibi Yaradanin binbir renginden biri onun bir yansimasisin denmesi, siyasi/toplumsal acidanda senin askini/hislerini anliyor saygi duyuyoruz ve sen bizden ne eksik ne fazla oldugun icin bizim (heteroseksuellerin) sahip oldugu her hakka sahip olabilmesin! Yuva kurabilmeli, evlenmeli, ortak hesab actirabilmeli, esin hastalndaiginda yasal refakatcisi, oldugunde yasal varisi olabilirsin denmesidir. Bundan daha azinda anlasmanin mumkun olduguna inanmiyorum. Sefkat ve anlayis bunu gerektirir. Nasil bir insana seni sen yapan kimligini olusturan en temel olgulardan biri yanlistir hastalikttir ama sen yine de gel oku bu universite ders ver ama etrafta fazla gezinme ya da kendinle fazla ovunme, televizyona cikma sokakta elele dolsama gizlen utan cunku sen eksiksin hastasin diyerek anlayis gosterilebilir?

    Yani ateistlerden olusan bir toplum hayal edin ki musluman olmak Allah’a inanmak bir hayal gorme olarak kabul ediliyor, hastalik olarak adlandirililyor. Butun inancsizlarin arasinda gizli gizli yasayan muslumanlar oldugunuzu farzedin ve ben inaniyorum dediginizde acayip bir baskiyla karsilasdiginizi, susturuldugunuzu, en iyi ihtimalle ayiplandiginizi ya da ciddiye alinmadiginizi gulup gecildigini. Sizi en cok mutlu eden sey ne olurdu ? sizin gibi baska inananlarinda oldugunu farketmek? Belki cocuklugunuzdan beri hasta oldugunuza inanip kendinizi oldurmeyi bile dusundugunuz olurdu ama simdi farkediyosunuzki sizin gibi baska inananlarda var. Onlarla tanismak iletisime gecmek istemez misiniz ? Peki sonra rahat rahat evet ben Muslumanim ve bu bir hastalik degil ben inandikca varoluyorum bunu siz ne soylerseniz soyleyin vicdanimin derinlikerinde biliyorumki dogru yoldayim yanlis bir sey yapmiyorum ben hasta degil inancliyim diye haykirmak istemez misiniz? Ateistlerden olusan ailenizin sizi kendi elleriyle bir Musluman’la evlendirecek kadar sizi kabullenmesi cok hosunuza gitmez mi? televizyonda bir-iki saatte olsa Kuran’la ilgili bir program seyrdebilme hakkini istemez misiniz? Arada bir sizin gibilerle bir araya gelip namaz kilmaya gidebilceginiz bir cami yapmaniza izin verilse mutlu olmazmisiniz? Sonra toplum o kadar gelisse anlayisli toleransli bir toplum olsa ki Musluman olarak bu isteklerinize birer lutuf hosgoru bazinda “izin verilme”se de siz butun bu haklara bu toplumun bir uyesi olarak sahip olsaniz? Cami yapmaniza biz ateistlerin goz zevkini bozuyor diye karsi cikildiginda sadece ateistlerin degilde bazi musumanlarinda hakimlik yaptigi mahkemeler olsa bu mahkemeler sizin haklarinizi savunsa kkendinizi daha guvende daha rahat hissetmez miydiniz?

    Ikinci bir dusuncem su. Bence kendini demokratik bir hayale kaptiran solcularin cogu dini sembollere alinan tavirlara karsi, ve dini ozgirluklerin yanindaydilar ve sirf bu kendi konumlaridan dolayi dini inanci etrafinda siyasallasan kesimin de onlarla ayni tarafta yani bati tarzi “sonsuz ozgurluk” anlayisinda oldgunu hayal ediyor iki bas ortulu kadinin otobuste el ele tutusan lezbiyen bir ciftin yaninda oturup mutlu huzurulu yasayabilecegi bir toplum hayal ediyorulardi, ama bunun boyle olmadigini farkettiler ve simdi herkes neyin ne oldugunu bir Turkiye klasigi olarak kimin hangi cepheye ait oldugunu belirleme karmasasi icinde. Ayikla pirincin tasini gibi bir durum soz konusu gene.

  95. Yazan:nakasi Tarih: Nis 23, 2010 | Reply

    Bir insan, kendi tercihiyle eşcinsel olabilir mi?

    Umit Erdal Bey :
    Olamaz olamaz olamaz!!!

    Hollywood filmlerinde gördüğüm bazı sahnelerde, bazı insanlar sırf deneyim olsun diye kendi tercihleriyle eşcinsel ilişkiye giriyorlardı.

    Escinsel iliskiye girmek bir insani escinsel yapmaz, tipki heteroseksuel iliskiye girmenin bir escinseli heteroseksuel yapmadigi gibi. (Simdi belki biseksueldirler diyeceksiniz ama o da isi iyice uzaticak o yuzden biz gene siyah beyazda kalalim)

  96. Yazan:escinsel haklari savunucusu Tarih: May 20, 2010 | Reply

    Turkiye, Malawi gibi mi olsun Uganda mi??

    http://news.bbc.co.uk/2/hi/world/africa/10130240.stm

    Escinsellerin haklari insan haklaridir. Bunun tartismasi olamaz. Hastaliktir, mastaliktir secimdir mecimdir bu tartismalar gunumuze ait degildir! Turkler olarak cagdas uygarlik seviyesine gelmeli diger Musluman halklara ornek olmaliyiz.

  97. Yazan:Pamir Güzelsu Tarih: Eki 27, 2012 | Reply

    Benim tüm bu yazıdan anladığım, eşcinselliğin kabul edilebilir bir şey olabileceğinin sadece türbanın da kabul edilebilir bir şey olabileceği zaman geçerli olacağıdır. Anlayamadığım şey ise, mantığınıza göre (aslında) hastalıklı bir durum olduğunu düşündüğünüz eşcinselliği türbanla eşleştirmek yanlış olmuyor mu? Çok sert ithamlarınız var yazıda, düşündürücü. Bir yönetmen yorumunuza istinaden gelmiştim buraya ve vizyonunuzun geniş olduğunu düşünmüştüm. Sanırım şu özgürlüğü tek taraflı sanan sabit bakış açısından kurtulmanız gerekiyor. Bu ülkede kimse özgür değil. Sanmayın ki açıklar da açık olarak rahatça gezebiliyor. Ya da her istediğini giyebiliyor. Kural dediğiniz şeyler kurumlarda herkes için geçerli. Şayet bir özgürlük verilecekse bu herkese olmalı. Böyle savunun ve diyin ki, isteyen istediğini giyebilecek. İster kotla gelinsin, ister rahibe kıyafetiyle ister de pamuk prenses kıyafetiyle.
    Ben bir gözlemciyim ve şunun çok iyi farkındayım. Kapalı bir kadına daha çok bölücülük yaptığıyla ilgili ve dış destekli oyunlara gelmesinden kaynaklı tepki koyan ve laf atan insanlar var. Çoğu da kadın. Ama açık bir kadının (diğerleri kapandıkça) yiyeceği laflar direk namusuna yönelik oluyor ve bunları söyleyenlerin çoğu da erkek. Şimdi siz karar verin. Ben kapandım, kendimi kurtardım, diğerleri ne yaparsa yapsın görüşü bu durumda ne kadar doğru oluyor? Karar verirken lütfen şu sözü düşünün, “Bir kişinin özgürlüğü başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter!” haklı bir tutum mudur?
    Not: Başlığa yazılan eşcinsellik konusuyla ilgili söyleyecek bir şeyim yok. Anladığım kadarıyla söylemek istediğinizin turnusolu oymuş.

  98. Yazan:Merih Tarih: Oca 29, 2013 | Reply

    Bu yazı ve yapılan pek çok yorum da gösteriyor ki hala tartışma kültürüne sahip değiliz. Karşıt görüşte eleştirilen genel tutumu, kendi eleştirimiz için sıçrama tahtası yapmaktan vazgeçemiyoruz. Yıldırım Türker “mağdur rolüne gönül indirmek, zalim olmaya can atanların tıynetidir.” derken tam da bu türden karşı eleştirileri kastetmiştir. Eşcinselliği kendi ahlaki değerleri ve dini inanışları çerçevesinde yorumlayarak bunu toplum nezdinde kabul edilmiş bir gerçeklik gibi sunmak bir bakanın hakkı mıdır? Bu meseleyi bir Müslüman elbette inancı ölçüsünde ele alabilir ve kendi adına böyle bir cinsel ilişki biçiminden uzak durabilir. Zaten onu bunun aksini yapmaya zorlayacak herhangi bir yaptırım ne toplumsal, ne politik, ne de hukuki olarak mevcuttur. Diğer yandan hâlihazırda hem toplum, hem politika hem de hukuk nezdinde her daim dışlanma ve ayrımcılıkla karşılanan, öfkenin ve ölümcül şiddetin hedefi olan eşcinseller, iktidar tarafından verilen beyanatla bu kez de hasta ilan ediliyor ve zorunlu bir sağaltımın nesnesine dönüştürülmeye çalışılıyorlar. Kısacası ;“sen” Müslüman bir kişi olarak “dinim bana eşcinselliğin fıtrattan sapma olduğunu bildiriyor. O zaman ben bir dindar olarak eşcinselliğe bu buyruk nispetinde bakarım” diyebilir, bunu, nefret söylemi yaratmadan, dini mesel olarak alabilirsin -ki ben burada sizin nefret söyleminde bulunduğunuzu düşünmüyor, meseleyi sizin açınızdan kişiselleştirmiyorum. Diğer taraftan “…başörtüsünü serbest bırakmaktan aciz, ya da okullarda takılan dini sembollere yasak getirmekle uğraşan bir liberal toplumun geldiği yerin pedofiliye özgürlük olması manidardır.” dediğinizde, siz de eleştirdiğiniz davranış biçimini benimsiyor ve bir mağduriyetin meşrulaştırılması için kendi mağduriyetinizi öne sürüyorsunuz. Mağduriyetinizi belirtmek de yetmiyor, kendinizi soyutladığınız hayali ve homojen bir liberal toplumun, gerçekte herkes için suç sayılan pedofiliye olan hoşgörüsünden yani bir anlamda eğiliminden dem vuruyorsunuz. Suçu işleyenden onu yargılayıp cezalandırana kadar toplumun tüm katmanlarına yayılmış suçlu kişiler, liberaller ve onun geniş çatısı altında gizli gönderme yaptığınız laikler ve inançsızlar içinden çıkıyor; ya da laisizm dindarlar dahil tüm insanları yoldan çıkarıyor gibi irrasyonel bir düşüncenin yansımasından başka bir şeyse bu söylediğiniz ben şimdiden çok özür dilerim!

    “Hâlbuki bir eylemi, bir yaşam biçimini kendi düşüncem veya inancıma göre meşru bulmama, kendi hayatım içinde etkisini minimize etmek için çabalama hakkım son derece demokratik bir haktır.” Öyleyse karşı tarafın kendisine saygı duymasanız bile, sizin arzu ettiğiniz şeyi onun da isteme hakkına saygı duymak zorundasınız. Eğer herkes kendi inancına uygun yaşam biçimini meşrulaştırma ve yayma adına organize olarak iktidara gelseydi ve her gelen kendi yaşam biçimini dayatsaydı bu diğerleri için o toplumu yaşanmaz kılmaz mıydı? Bu ülkede süregelen durum bu olduğu için şu anda bu türden kutuplaşmaların ve tartışmaların içinde değil miyiz? Dini inançlarımızı sadece dini örgütlenmelerle korusak ve yaymaya çalışsak; diğer yandan bir takım dogmaların kahramanına dönüştürerek kutsallaştırdığımız liderleri mezarında rahat bırakıp politik hesaplaşmalarımızdan uzak tutsak daha iyi olmaz mı? Hepimiz insan olduğumuza göre siyasetimizi belirleyecek başka ortak noktalar bulunabilir sanıyorum.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin