RSS Feed for This Post

Aradaki Fanileri Kaldırın, Kucaklaşalım…

ozgurluk-korkusu

Bizimkisi cemaate bağlılıktan çok bağımlılığa dönüşmüş […] Kendi başımıza hareket etme, düşünebilme kabiliyetimizi çoktan yitirmişiz. Cemaat dışına çıkılınca nasıl yaşanır? Hangi kitaplar okunur? Kiminle sohbet edilir? Dini konularda nereden fetva alınır? En önemlisi neyin doğru neyin yanlış olduğunu hep birileri düşünmüşken, nasıl yalnız düşünülür? […] Demir parmaklıklardan kurtulsak bile dışarıda özgür kalıp uçabilecek kanatlarımız yok artık. Kendi cellâdımız olmamak için, kafayı sıyırmamak için hapishane müdürüne “beni dışarı salma” diye yalvarır olduk!

Aynı odayı paylaştığınız iş arkadaş(lar)ınızla uzun sohbetleri bıraktınız, aranızda sabah selamlaşmaları bile zoraki. Yakın akrabanız yaptığı sohbetlere, kermeslere Ak Parti’ye olan yakınlığınızdan dolayı sizi davet etmiyor artık. Yıllarca dostluk kurduğunuz cemaatten kişileri sofrada bir gerginlik yaşanmasın diye o hafta davet edeceğiniz misafir listesinden istemeden(!) çıkarıyorsunuz. Aynı gazeteyi okuduğunuz komşunuz, sizin gazete aboneliğinizi iptal ettirmenize şaşırmıyor. Ancak posta kutusuna “Lütfen artık Zaman Gazetesi getirmeyin, aboneliğimi iptal ettirdim” ilanını yapıştırmanıza içerliyor. Ne de olsa o gazeteye komşunun hatırına abone olmuştunuz. En sevdiğiniz arkadaşınız aylık hatimler için sizi aramıyor artık, bu durum canınızı sıksa da onu arayıp sebebini soramıyorsunuz.

Ne oldu peki, ne değişti? Hayat felsefelerimiz aynı değil mi? Komşumuz, iş arkadaşımız, can dostumuz bir anda rotasını mı şaşırdı? Sizinle aynı yöne yönelip namaz kılmıyor mu artık? Sizin değer verdiğiniz ahlak kurallarına aykırı hareket etmeye mi başladı? Beraber okumak için anlaştığınız dualar, hatimler değişti mi? Yoksul öğrenciler için beraber bağış topladığınız yakınınız artık yoksullarla ilgilenmek istemiyor mu? Ne değişti?

Çoğumuz gözümüzü bir cemaatin içinde açtık. Koca şehirlerin kurulduğu, insan ilişkilerinin zayıfladığı, günaha davet eden ortamların tavan yaptığı bir zamanda, dini bir cemaate mensup olmak bizim için sığınılacak bir limandı. Bazılarımız ailelerimizin tercihlerinden dolayı cemaatlere çocukluk çağlarında dâhil oldu. Yetişkin biri olduğumuzda o cemaati niçin tercih etmiştik onu bile hatırlamıyorduk. Cemaatin kadınları çarşaf giyiyorsa bizim tercihimiz de siyah çarşaf oldu. Cemaatin kadınları başörtüsünde iğne kullanmıyorsa biz de sorgulamadan iğne kullanmadık. Cemaatin erkekleri bıyık dediyse bıyık bıraktık, sakal dediyse sakal. Biz hangi kitapları okuyacağımızı, hangi tefsirden faydalanacağımızı, hangi gazeteye, dergiye abone olacağımızı bile cemaatin sessiz iradesinden öğrendik. Sığındığımız bu limanda bizim gibi düşünen, bizim gibi giyinen, bizim gibi konuşan çok sayıda arkadaş edindik. Cemaatlerimizi öyle sahiplendik ki cemaat dışına çıksak sudan çıkmış balığa dönüyorduk. Cemaatimiz dışında kalan insanlarla selamımız sabahımız yoktu, iş ilişkilerimiz, insani ilişkilerimiz, her şeyimiz cemaat üzerinden yürüyordu. Bizimkisi cemaate bağlılıktan çok bağımlılığa dönüşmüştü.

Şimdi kan tükürüp, kızılcık şerbeti dudağımdaki artıklar diyorsak bunun sebebi cemaatimize duyduğumuz derin muhabbet değil. Bizim cemaatle olan ilişkimiz korkularla örülmüş bir urgan artık. Kendi başımıza hareket etme, düşünebilme kabiliyetimizi çoktan yitirmişiz. Cemaat dışına çıkılınca nasıl yaşanır? Hangi kitaplar okunur? Kiminle sohbet edilir? Dini konularda nereden fetva alınır? En önemlisi neyin doğru neyin yanlış olduğunu hep birileri düşünmüşken, nasıl yalnız düşünülür? Esaretin Bedeli filmindeki yaşlı Brooks’un hikâyesi bizimkisi… Demir parmaklıklardan kurtulsak bile dışarıda özgür kalıp uçabilecek kanatlarımız yok artık. Kendi cellâdımız olmamak için, kafayı sıyırmamak için hapishane müdürüne “beni dışarı salma” diye yalvarır olduk!

Hayatımın bir bölümünü sıkı cemaatçi (Gülen Cemaati değil) olarak geçirdim. O yıllarda beni ve arkadaşlarımı eleştiren okul hocam “beyninizi kiraya vermeyin gençler” derdi. Bu cümleyi anlamam epeyi zamanımı aldı. Çünkü bu cümleyi duyduğum yıllarda en iyi cemaatin benim cemaatim olduğuna, en iyi Müslümanların benim cemaatlilerim olduğuna gönülden inanıyordum. Gerçek Dünya’nın benim cemaatimin dünyasından daha büyük olduğunu, cemaat dışındakilerin bizden daha Müslüman olduğunu, her şeyden önce cemaatin başındaki FANİ’lerin de günah işleme potansiyellerinin olduğunu anladığımda beynimin kiracılarını kapı önüne koydum.

Kimse kendini kandırmasın Türkiye’de herhangi bir cemaate bağlıysanız özgür iradenizle oy bile kullanamazsınız. Çünkü cemaatin başındakiler sizden önce siyasi partilerle anlaşmış, gereken ayrıcalıkları kazanmış ve karar vermiştir. Size düşen karar vericilerin iki dudağı arasında yaşamaktır.

Yazın hangi tarihte tatile gideceğinize bile onlar karar verir. Kiminle evleneceğinize, hangi semtte oturacağınıza…  Cemaat terbiyesi(!) bunu gerektirir çünkü. Sorgusuz sualsiz kabul. Dine küfreden bir siyasi partiye bile cemaatin menfaati için oy verebilirsiniz!

Bu mudur Peygamberin getirdiği Müslüman modeli… Hz. Adem (a.s.) döneminden beri var olan din olgusu uyuşuk, korkak, pısırık bir insan modelini hiçbir zaman önermedi. Tam tersine özgün, dinamik, cesur bir şekilde düşünebilen insan modeline teşvik etti bizleri.

Peki, cemaatin başındaki faniler yolunu şaşırınca, dünyaperest olunca ne olacak? Yolunu şaşıran, nefsine uyan fanileri kılıcıyla düzeltecek bir cemaat var mı? Ben Türkiye’de henüz böyle bir cemaat göremedim.

Cemaate ve cemaat liderlerine yüklediğimiz misyon, çoğu zaman gerçek değerlerimizin önüne geçti ve bizi biz yapmaktan alıkoydu. Cumhuriyet tarihinden beri cemaatler her dönemde varlıklarını sürdürmeye çalıştı. Önceleri siyasete ve paraya sırtını dönen birçok cemaat şimdi siyasette ve finans alanında nasıl daha büyürüm diye ince hesaplar yapıyor. Cemaatler uzun yıllar Kemalizm’in tek tip insan modeline savaş açmışken şimdi kendi yetiştirdikleri cemaatçilerle Kemalizm’i sollamayı düşününüyorlar. Hasan Sabbah’ın haşhaşin fedaileri gibi her an liderine canını vermeye hazır Müslümanlarla nasıl bir ümmet inşa edilir?

Bir din niçin “La” ile başlar? “La”, kendi aklına sahip çıkma, kula kul olmama, yanlışa hayır diyebilme şuuru değil mi?

Aramızdaki duvar Berlin Duvarı kadar kalın değil. Aramızda kurşun kalemle çizilmiş ince bir çizgi var sadece. “La” silgisiyle o fani çizgileri silersek, “La” kelimesinden sonra gelen “bizi” birleştirecektir.

.

.
… Gülen Cemaatiyle ilgili yazılar …

  1. Fethullah Gülen Cemaati
  2. Gülen’e ve Türk ögretmenlere dair
  3. 6cı Türkçe Olimpiyatı 
  4. Nazım Hikmet’e yapılan Fethullah Gülen’e yapılmasın
  5. Fethullah Gülen ve Türkan Saylan
  6. Misyonerlik, Hukuk ve Özgürlük
  7. Haydaaa… Kongolu neden istiklâl marşı söylemiş ki?
  8. Fethullah Gülen ve Milliyetçilik Videosu
  9. Fethullah Gülen’in koruyanı…
  10. Gençliğin ideolojik sancıları üzerine
  11. Hanefi Avcı’nın Düşündürdükleri
  12. Cemaat’ten korkanlar klübü
  13. 100 Soruda Gülen Hareketi
  14. Haliç’te Yaşayan Simonlar
  15. Fethullah Gülen’e ve cemaate haksızlık yapılıyor
  16. Baransu, Şener Ve Mösyö
  17. Portekizli Türkçe konuşsa ne olur?
  18. Hudeybiye, Gazze, Gülen Cemaati
  19. Şefkat Tepesi’nin Turkish Kovboyları
  20. Gülen Cemaati’nde Sayanim (סייענים) Sendromu
  21. Bizde kırılacak kol kanat da kalmadı Hocam…
  22.  As-salatu hayrun mine’n dershane – الصلاة خير من درسخانه 
  23.  F.Gülen’i kumar masasına yatırdınız ve kaybettiniz. Hepsi bu.
  24.  Ekrem Dumanlı’nın müsade ettiği kadar nurcu olmak…
  25.  Gülencilik iman mı yoksa bir ideoloji mi?
  26.  Dershanelerin para alması caiz mi?
  27.  Gülen ve saz arkadaşları çıldırmış olmalı
  28.  Gülen Cemaati ile köprüleri atalım mı?
  29.  Bizim cemaatimiz eskiden böyle miydi?
  30. Gülen Cemaati’nde bir irfan eksikliği var, bir gevşeklik var
  31. Derin Cemaat, Şantaj ve Keskin Viraj #BasınÖzgürDeğilse her pislik itina ile örtülür
  32. Dinler arası diyalog yerine önce müminler arası diyalog!
  33. Fethullah Gülen’in yeşil kürkü, yeni çıktı bu türkü
  34. Camia Örgütü: Doktor Frankenstein’in Ucubesi
  35. Gerçek Nurculuk ve Çakma Nurculuk
  36. Başbakan İhanete Nasıl Cevap Vermeli?
  37. Fethullah Gülen’e Açık Mektup
  38. Yolsuzluk yapılan ülke böyle mi olur?
  39. Ümmî beddua etmez ama cahil eder
  40. Roboski Katliamında Gülen ve şakacı ekibi rol aldı mı?
  41. Gülen Holding İnsan Kaynakları Nasıl Çalışır?

  42. Badem Bıyıklı Darbeciler Gökten Zembille İnmedi
  43. IHH’ya pislik atan çete, yalan haberini silen Today’s Zaman, koyun gibi sessiz bir cemaat… Gülen cephesinde henüz yeni bir şey yok 

  44. Cumhuriyet tarihinde hiç yaşanmamış sıkıntılar ve savrulmalar çoktan başladı!

.
.
… Bu konuda okumak için …

 

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 

Banka Ordudan Tehlikelidir!

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin