RSS Feed for This Post

Roboski Katliamında Gülen ve şakacı ekibi rol aldı mı?

Polisin ve yargının içinde garip bir ekip var sanki. Kafasına göre takılan, insan karalamak için delil üreten bir ekip. Meselâ rüşvet aldığı iddia edilen insanların fotoğraflarından birinde saat akşam 22:00 ama ortalık öğlen 12 gibi, güpegündüz aydınlık. 2009 tarihli bir başka fotoğrafta 2010’da piyasaya sürülen bir opel modeli var. Yani fotoğraflar çekildikten sonra tarih ve saatlerle oynanmış. Hiç komik değil! Tam eşek şakası! Ses kayıtları ve telefon dinlemeleri de böyle bir rötuştan geçmiş olabilir mi?

Az önce Numan Kurtulmuş’a iftira atmak için hazırlanmış bir başka “delil” paylaşıldı. Sanki delil üretici ekip biraz paniklemiş gibi, hızlı çalıştıği için acemi işi birşeyler üretip piyasaya sürüyor. Geçelim. Ama geçerken Numan Kurtulmuş’un AKP’ye geçmesine en çok bozulanlar arasında Gülen ve saz arkadaşları olduğunu hatırlayalım tabi. Kötü bir şakaya benzeyen bu montaj yoksa bir cezalandırma şekli midir?

Bunu da geçelim. Zira daha mühim bir derdimiz var. Polis ve yargı içinde böyle “şakacı” bir ekip varsa şayet bu bir güvenlik zaafıdır. Yani Türk ordusu, sivil iktidar ve polis arasında istihbarat ve koordinasyon aksaklıklarına sebep olabilir. Bir başka deyişle devlet memurları resmî görevleri dışında “misyonlar” üstlenmiş misyonerler ise aldıkları emirleri uygulamayabilirler. Ya da ellerindeki bilgileri diğer memurlar ile paylaşmayabilirler.

Roboski / Uludere katliamında bir istihbarat zaafı vardı

Hatırlayalım: 28 Aralık 2011 akşamı Türk Hava Kuvvetleri Şırnak’ın Uludere ilçesi yakınlarında fakat Irak topraklarında bulunan 35 Kürt vatandaşımızı F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı bombardıman ile öldürdü. Halen netleşmeyen bir sebeple bu soruşturmanın etrafında bir toz bulutu var. Fakat olay sırasında ölen insanların “kaçakçı” olduğunu, daha doğrusu orada yaşayan bir çok insan gibi buna zorlandığını biliyoruz. O insanların sınırdan geçişi rutin kimlik kontrolünden ibaretti. Ama bir istihbarat zaafı ve/veya koordinasyon zaafından ötürü o insanlar “silahlı teröristler” ile karıştırıldı ve katliam oldu. 35 insanın ölmesinden bile daha acı veren ve korkutan bir olaydı zira barış sürecine ağır bir darbe indi. Bizim “şakacı” ekip 35 insanın ölümünde nasıl bir rol oynadı? Bunu araştırmak gerekmez mi?

Halkbank ve rüşvet(?) operasyonları

Çok şükür Kürtler ve Türkler düşmanlarımızdan daha akıllı hareket ettiler, barış süreci devam etti. Kuzey Irak ile düzelen ilişkiler sayesinde petrol ile ilgili önemli tıkanıklıklar aşıldı. Yine Türkiye sayesinde Kürtlerle Bağdat arasındaki gerginlik de azaldı. Halkbank üzerinden Türkiye’nin cari açığına denk bir miktar, belki 40 belki 50 milyar dolarlık bir petrol satışı gerçekleşecek. Üstelik Halkbank Rusya, Hindistan ve İran ile yapılan anlaşmalar sayesinde hem bu ülkeleri hem de Türkiye’yi dolar tuzağından kurtarıyor. Yani emisyon hacmini sürekli arttıran FED Almanya’yı, Japonya’yı, Çin’i soyarken birden bire petrol ticaretinde alternatif ve adil bir yol görünüyor:

“… Zaten bu yapılar öteden beri, Türkiye’nin ve Halkbank’ın yalnız Türkiye’nin İran’dan ithal ettiği enerji bedellerini değil, Hindistan gibi ülkelerin de ödemelerinin Halkbank üzerinden yapıldığını iddia ediyordu. Türkiye ile İran arasındaki ticaret hacmi 20 milyar doları aşarken bunun yarısı altın ticareti olarak varsayılmalı, çünkü bu altın aynı zamanda Türkiye tarafından ithal edilen enerjidir. Ancak iddia edildiği gibi 3. ülkelerin de Halkbank üzerinden bir yol bulması ile burada dönen para çok büyür. Şimdilerde havalarda uçuşan milyon dolarlar, bu milyar dolarları bulan büyük sermaye akışından arta kalan paralardır […] 

Bu operasyonu yaptıranların ikinci amacının da dünyada ticaret için geçerli iki paradan biri olan ABD dolarını baypas eden ve “swift code” olarak adlandırılan bankalararası finans sistemini aşan bir mekanizmayı ortadan kaldırmak. Çünkü ABD ve küresel yerleşik finans sistemi doları atlayan ticari operasyonlara bir seviyeden sonra izin vermezler ve bunları önlemek için ellerinden geleni yaparlar. Doların devreden çıkması ABD’nin elinden küresel senyoraj hakkını almak demektir. İkincisi siz swift code’nu atlarsanız sistemin denetimi Londra ve Washigton’dan çıkar. İşte Halkbank bunu yapıyordu ve bunun için de hedefteydi” (Cemil Ertem)

Tam da bu sırada “öğreniyoruz” ki Halkbak’ın müdürü adi bir otomobil hırsızı gibi milyonlarca dolar yığmış evine. Yani koskoca bankacı Lüksemburg’da, Delaware’de veya Cayman adalarında nümerik ve anonim bir hesap açmayı akıl edememiş, milyonları çengelli iğneyle atletine tutturmuş. Hakikaten eşek şakası diyesim geliyor. “Bizim” Fransa’da diş doktorları 50 bin avronun vergisini ödememek için İsviçre’ye günübirlik gidip geliyorlar. Ama milyarlarla oynayan bir banka müdürü nedense akıl edemiyor bunları. Acayip. Gerçekler zamanla çıkacak ortaya, eşek şakası yapanlar da yakalanacak ALLAH’ın izniyle. Lâfı fazla uzatmayalım, makalemizi Sivil Düşünce Sitesi editörü Ufuk Coşkun’un şu sözleriyle bitirelim:

“… AK Parti’nin en küçük ilçelerdeki parti örgütlenmelerinin bile kapısını çalmayan ve kimseyi tanımayan birisi olarak yolsuzluk yapanlar varsa bunları aklayacak değilim. Lakin ben bu işin yolsuzluk operasyonlarıyla sınırlı kalacağını da tahmin etmiyorum. Bu operasyonların Özal döneminde olduğu gibi kamuoyunun vicdanında bir tesir bırakmak için organize edildiğini asıl amacın barış sürecini kesintiye uğratarak, ülkeyi kaosa sürüklemek ve siyaseti kilitlemek olduğunu da düşünmüyor değilim. Hükümet yetkilerin bile bilmediği ve sadece polis arşivinde tutulması gereken bazı bilgi ve belgelerin birtakım gazetecilere servis edildiği yani onların bildiği bir ortamda hükümet ivedilikle bu işe gereken hassasiyeti göstermelidir. Biz meselenin ne olduğunun bilincindeyiz. Bu yüzden barışa, özgürlüklere olan çağrımızı devam edeceğiz. Türkiye yine bir kırılma anı yaşıyor ve biz buna seyirci kalamayız. Kimse siyasi iradeye dönük bir müdahale içerisinde olamaz. Türkiye artık iki üç manşetle ve bir iki operasyonla hükümetlerin devrildiği başbakanların koltuklarını bıraktığı bir ülke değildir. Başbakanı oylarıyla seçmenleri getirdi gönderecek olan da yine seçmenleridir. Bizden hatırlatması. Siz karışmayın! …”

.

… E-kitap okumak için…

 

yitikSoyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

Afganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” demokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Kürtlerin Tarihi Üzerine

kapak_kurt-tarihi-uzerine80 seneden beri Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 Alevilik, Ortak Acılardan Bir Kimlik

Aleviler ızdıraplarda, geçmişin acılarında buluşuyorlar. Dersim, Madımak… Bu isimler anıldığında kırmızı bir düğmeye basılmış gibi bütün farklı Alevilik-LER birleşiyor ve bir tepki geliyor. Hızlı, öngörülebilir ve manipülasyona açık bir tepki bu. Ortada geç-ME-miş bir geçmiş var. Kıymetli yazarımız Cemile Bayraktar’ın dediği gibi “yüzleşilmediği müddetçe de geçmeyecek bu geçmiş” , çıkarılmayı bekleyen bir diken gibi acı vermeye devam edecek.

Diğer yandan çok sayıda Alevi kendi atalarına, dedelerine, manevî önderlerine en büyük acıları reva görmüş olanlara büyük bir sadakat ile bağlılar. Yani Kemalistlere ve CHP’ye. Yakın tarihi sorgulamak şöyle dursun ibadethanelerini Atatürk resimleriyle donatıyorlar. Ortak acıların ve siyasî tercihlerin dışında Alevileri birleştirecek bir inanç, bir kültür yok mu? Acaba Aleviler Stockholm sendromundan kurtulabilecekler mi? Elinizdeki kitap bunları sorguluyor. Buradan indirebilirsiniz.

Tiryandafilya, Güneşe “ya doğ, ya da ben doğacağım” diyen güzel!

kapak_Tiryandafilya“… Senden önceki hiçbir kadın tarafımdan böyle sigaya çekilmedi Tiryandafilya. Sen benim tüm aşklarımın  raporusun, tüm aşklarımın hülasası, ana fikrisin Tiryandafilya. Senden öncekiler ya masadan kaçtı ya da onları masadan ben kovdum. Şimdi benim tüm bu kaybolan yıllarımın hesabını vermek de sana kaldı. Sevdiğin başka bir erkek olmasına rağmen bu yola girmen için de seni zerre kadar zorlamadım, bunu da biliyorsun Tiryandafilya. Duvarımın arkasına dolanman için sana elimden gelen tüm kolaylığı gösterdim. Bu asla senin marifetin, el çabukluğun, kahredici, tahrik edici, tahkir ve de tezyif edici dişiliğinle olmadı. Senden önce gidip, tüm kapıların kilidini senin için açan irade bendim. Orada beni çırılçıplak gördüysen benim sayemdedir. Şimdi dürüstçe oynayalım o zaman. Ama unutma Tiryandafilya; ihanet ilgi çekse de hain sevilmez…”

Efraim K‘nın kitabını buradan indirebilirsiniz.

 

kitap tanitan kitap 5Kitap tanıtan kitap 5

İmkânsız bir buluşma düşleyin: Nietzsche, Montaigne, Chomsky ile Fârâbî ve Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri bir arada. Ama yalnız değiller, hemen yanı başlarına John Berger, Cahit Zarifoğlu, André Gorz , Oğuz Atay, İsmet Özel, Amin Maalouf, Gilbert Achcar, Nevzat Tarhan, Randy Pausch ve daha bir çok aşina olduğumuz yazar, şair, düşünür gelip oturmuş. Bu imkânsız buluşmayı Derin Düşünce sitesinin yazarlarına borçluyuz. Sadık dostlarımız Alper Gürkan, Mustafacan Özdemir, Mehmet Alaca, Mehmet Salih Demir ve en az “eskiler” kadar çalışıp didinen genç yetenekler: Essenza, Esma Serra İlhan, Gülsüm Kavuncu Eryilmaz, Abdülkadir Hacıaraboğlu, Azat Özgür. Kitap tanıtan kitapların beşincisini ilginize sunuyoruz, kitapların dünyasına açılan 23 pencereden bakmak için. Buradan indirebilirsiniz.

hamza_yusuf Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kcBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

Banka Ordudan Tehlikelidir!

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

 

 

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:Muhalif Tarih: Ara 20, 2013 | Reply

    Bir de Ricardione şakacısı var unutmayalım. Tam da olay zamanı tesadüfen KK ile toplantı yapan. Tesadüfün bu kadarı zaten bir ABD-CHP aşkında ortaya çıkıyor. Keşke tam o ara sokaktan Sarıgül ve Derebeyleri de geçeydi, tam olacaktı.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin