RSS Feed for This Post

Gülen Holding İnsan Kaynakları Nasıl Çalışır?

gulen_cemaatiİki yüz küsur yazıya imza atmış bir yazar olarak üç konu hakkında çok rahat yazabiliyorum. Bunlar, geçmişten bugüne Milli Görüş, Güneydoğu ve Cemaat. Üçüyle de bir şekilde isteyerek ya da istemeyerek geçmişte yollarımız kesişmiştir. Gariptir, Yazı sergüzeştime baktığım zaman ‘eğer atlamadıysam’ Cemaat hakkında menfi ya da müspet hiç yazı yazmamışım.

Cemaat hakkında neden yazmadım diye bugüne kadar da hiç düşünmemiştim. Belki bilinçaltıdır bilemiyorum, onu da Freud’a sormak gerek ama nefret etmesem bile sevmememin kişisel tarihimde çok geçerli sebepleri olmuştur her zaman. Cemaatle tanışmamız hemen 12 Eylül’ün sonrasına denk gelmişti de ondan mı pek sevişemedik onu da bilmiyorum ama dediğim gibi kişisel tarihimde ‘müstesna’ olmasa da ‘yakışıksız’ bir yere sahip olmuştur Cemaat.

Bugün düşündüğüm zaman güleyim mi ağlayayım mı bilmiyorum ama on beş yaşında Cemaatin o kasvetli yurdundan firar edene kadar hayatım ciddi bir kara mizah gibi. Üç sene boyunca büyük oranda Hz. İbrahim’in Allah’ı aramak pratiğini yaşadım. Hz. İbrahim’in Rabbini bulmasını sağlayan güneşin kaybolup gitmesi, yıldızların da güneşi görünce kaybolmasıysa, başka bir İbrahim olan benim de paralel itirazlarım vardı. Tabi bizler kul kısmından olduğumuz için bir peygamber zekasının keskinliğine sahip olamazdık. Her ne kadar etrafımız ‘İbrahim iyi isimdir, akıllısından peygamber, delisinden padişah çıkar’ diye bizi gazlasalar da biz arafta kalanlar için kullukta sebat etmek her daim geçer akçe olmuştur.

Benim cemaat yurdunda, küçük aklımla sorduğum soruya gelince tehlikeli ama bir o kadar da şüpheci bir soruydu: ‘Bahse konu Allah tekse, neden aynı Allah’ın dediklerini yapmıyoruz, ya da aynı Allah’a inanmıyor olabilir miyiz’. Bu soru, dilimin ucuna genelde kuru dayağa maruz kaldığım dönemlerde gelirdi. O zamanlar belletmen ağabeylerimiz bizi ciddi döverlerdi. Günümüz şakirtleri belki de bu söylediğime iftira diyecekler, beni müfteri ilan edecekler ama kendilerine bunu ispatlayabilirim. A.U, T.G, İ.S, V.T tarafından defaatle dövülen İ.B, Ö.A, N.G,M.M.D ve niceleriyle kendilerini tanıştırabilir, konuşturabilirim. İnsan yediği dayağı unutmaz arkadaşlar.

Defalarca yurttan firar ettim ama her seferinde babam beni elleriyle teslim etti. İki firar sonrası aldığım cezayı asla unutamam; bir seferinde Aydın’ın Köşk ilçesi, Çiftlik Köyünde yediğim dayaktır. Adını bilmiyorum, camilerin girişinde müezzinlerin oturması için sağlı sollu yüksek yerler vardır. Birine beni ve firara teşvik ettiğim iki arkadaşımı oturttular, karşıya da yurdun kalan mevcudunu ve öğle namazı sonrasıyla ikindi ezanına kadar bizi dövdüler. Diğerinde de yine aynı yerde bize iftarımızı teravih sonrası yaptırtılar. ‘Yalan söylüyorsun’ demeyin iftarda taze fasülye ve cacık yediğimi bile hatırlıyorum. Bu kadar sık dayak yememin tek bir nedeni vardı, yediğim ilk dayaktan sonra karşılığını terörize eylemlerle veriyordum. Beni dövenlerin, kuruması maksadıyla astıkları bembeyaz gömleklerine Scrics marka dolmakalemimle mürekkep fışkırtmışlığım da vardır, sıraların üzerine ‘mücahit Erbakan’ yazmışlığım da.

Neden kovmuyorlardı sorusunun iki basit cevabı vardı: İlki babam zengindi, ikincisi de ben iyi bir misyonerdim. O zamanlar Aydın Lisesinin yanında Gazi Paşa Ortaokulu vardı ve genelde bürokrat ve zengin çocukları oraya devam ederdi. Benim de ağzım laf yaptığı için o okulun açtığı bütün kurslara göndermişlerdir. Tek görevim, ileride işimize yaraması ihtimal dâhilinde olan bu çocukları çay içme bahanesiyle yurda götürmek ve ince ince Nurculuk ideolojisini aşılamaktı. Küçük zihnimde bir şeyler ufak ufak şekillenmeye başlamıştı. Müntesibi olduğum cemaatin 14 yaşında bir çocuğa çay ısmarlarken bile hesaplı davrandığını anlamaya başlamıştım ama bu beni zerre kadar ilgilendirmiyordu. Çünkü ben de bir çocuktum ve artık kaçmama gerek kalmadığı gibi hiç çalışmadığım halde okuldan teşekkür belgesi falan veriyorlardı. Büyük oranda Cemaatle aramızda bir kazan-kazan politikasının hüküm sürdüğü günlerdi. İş o dereceye vardı ki kendime bir şifreli çanta aldım ve içine hiç kitap defter koymadım aylarca. Çantayla ne mi yapıyordum; halden salatalık alıyor ve yurtta satıyordum ve buna da kimse ses çıkarmıyordu. İyi bir şakirt değildim ama başarılı bir misyonerdim. Onların istedikleri avları ayaklarına kadar getiriyordum ve onlar da benim başıbozukluğuma göz yumuyorlardı.

Sonra günlerden bir gün korkunç bir şey oldu. İsmi bende saklı bir arkadaşımla beraber aynı odada kalıyorduk. Arkadaşımın uykusunda altına kaçırma rahatsızlığı olduğu için kimse onunla aynı odada kalmak istemiyordu. Ben böyle şeyleri dert etmezdim ve rahatsızlık da duymazdım. O gece çok soğuktu ve aylardan şubattı çok iyi hatırlıyorum. Arkadaşım kedilere çok düşkün bir çocuktu ve gece yurdun ana kapısını açarak bulabildiği kadar kediyi içeri alıyor. Sonrası tam bir felaket; yurt müdürü T.G geliyor, manzarayı görüyor, üstüne üstlük rahatsızlığı sebebiyle arkadaşımın yatağından gelen kokuyu duyuyor. Onunla kafa kafaya yatardık çünkü ikimizden biri uykuya yenik düşene kadar enteresan şeyler konuşurduk. Sabah ezanında dinlenmek için yattığım yataktan beter bir yorgunlukla uyandım ve onu dürttüm. Sonra bir daha, bir daha, bir daha. Ona kalkmazsa belletmenlerin geleceğini ve bizi döveceklerini anlattım ama sadece elini kaldırabildi, beni arar gibiydi. Bir şeylerin yolunda gitmediğini anladım, karanlıkta yolumu buldum ve ışığı açtım. İki gözü kapanıp mosmor oluncaya kadar dövmüşlerdi onu. Sadece ‘neden’ diye sorabildim ağlayarak, cevap verdi arkadaşım bana: ‘kedileri dışarı attılar İbo!’

Okula gittim. Durumu annem gibi sevdiğim öğretmenim Ö.H’ye anlattım. Müdüre gittiler, uğraştılar, didindiler ama o zamanki müdür hiçbir şey yapmadı, yapamadı. Müdürün de onlardan olduğunu unutmuştum. Çünkü çocuk da olsam riyakardım. Müdür hiç çalışmadığım halde bana teşekkür belgesi verirken bunu hiç sorgulama gereği duymamıştım. Şimdi tepeden tırnağa bir müntesipten kendi zulümlerinin üzerine gitmesini bekliyordum. Demek o zamanlar riyakar olduğum kadar ahmakmışım da. Basit bir hastaneden alınan sıradan bir raporla olayı kapattılar ve bir daha kimse bu konuyu açmadı.

Bu yazıya otururken bambaşka şeyler vardı kafamda. Böyle bir itirafnameye imza atacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Yine de yazıdan çıkan anafikir ‘cemaat çocuk döver’ gibi bir şey olmamalı. Ama benim cemaat tecrübem budur ve ben o gün bugün cemaate ısınamamışımdır. Çok niyetlendim sonraki yıllarda gidip beni dövenleri bulup tek tek dövmeyi ama onları tekrar görmek düşüncesi bile midemi kaldırmaya yetiyordu. Onlarla aynı ululuğa inanmadığımız fikrini hala korumaktayım. Çünkü onların inandıkları her neyse zulümle payidar olacaklarını onlara öğütlerken, Benim iman ettiğim Yaradan ‘rahmetinin gazabını geçtiğini’ bana muştulamakta.

Cemaatse o günlerden bugünlere çok yol kat etmiş anladığım kadarıyla. O yıllarda rutin olarak yapılan kontrollerde gelen polislere yurt mescidini spor salonu olarak tanıtırdı. Kuşak sahibi arkadaşımız Özer’i karate hocası, bizleri de onun talebeleri olarak gösteren Cemaat, ‘biz burada namaz kılıyoruz’ gerçeğini bir kere olsun söyleyemedi polislere. Cemaatin ‘emniyet’ merakı o günlerden yadigardır. Tıpkı inanların bedel ödediği her felakette sıvışıp kaçtığı gibi o zamanlarda  da yalan dolanla iş çeviriyordu cemaat. Hayatında bir kere isyan etti, bir kere beddua etti onu da velinimetine etti. Zamanında namaz kıldığı gerçeğini saklamak için mescidi spor salonu olarak tanıtan, şeker çuvallarıyla pencereleri örterek şakirtlerini meraklı gözlerden saklayan cemaat, bugün yüz binlik stadyumlarda gövde gösterisi yapıyor ama bedel ödemiş tek ferdi Said Nursi’dir. İsyana teşebbüs ettiğiyse, kendisine bu mümbit iklimi bahşeden Başbakan’ın bizzat kendisi.

Yine de imkan olsa da Tayyip Erdoğan’la yüz yüze gelebilsem ona ‘aşk olsun sana çocuk aşk olsun’ der ve eklerdim: ‘Acıyorsam sana anam avratım olsun’.

Kedileri bugün halâ çok seviyorum ve kışın onları bir başka düşünüyorum. Onların nankör olduklarına hiçbir zaman inanmadım.

Çünkü ben nankörü okyanus ötesinde bile görsem tanırım…

kedi (1)

 

 

… Gülen Cemaatiyle ilgili yazılar …

  1. Fethullah Gülen Cemaati
  2. Gülen’e ve Türk ögretmenlere dair
  3. 6cı Türkçe Olimpiyatı 
  4. Nazım Hikmet’e yapılan Fethullah Gülen’e yapılmasın
  5. Fethullah Gülen ve Türkan Saylan
  6. Misyonerlik, Hukuk ve Özgürlük
  7. Haydaaa… Kongolu neden istiklâl marşı söylemiş ki?
  8. Fethullah Gülen ve Milliyetçilik Videosu
  9. Fethullah Gülen’in koruyanı…
  10. Gençliğin ideolojik sancıları üzerine
  11. Hanefi Avcı’nın Düşündürdükleri
  12. Cemaat’ten korkanlar klübü
  13. 100 Soruda Gülen Hareketi
  14. Haliç’te Yaşayan Simonlar
  15. Fethullah Gülen’e ve cemaate haksızlık yapılıyor
  16. Baransu, Şener Ve Mösyö
  17. Portekizli Türkçe konuşsa ne olur?
  18. Gülen Cemaati’nde Sayanim (סייענים) Sendromu
  19. Bizde kırılacak kol kanat da kalmadı Hocam…
  20.  As-salatu hayrun mine’n dershane – الصلاة خير من درسخانه 
  21.  F.Gülen’i kumar masasına yatırdınız ve kaybettiniz. Hepsi bu.
  22.  Ekrem Dumanlı’nın müsade ettiği kadar nurcu olmak…
  23.  Gülencilik iman mı yoksa bir ideoloji mi?
  24.  Dershanelerin para alması caiz mi?
  25.  Gülen ve saz arkadaşları çıldırmış olmalı
  26.  Gülen Cemaati ile köprüleri atalım mı?
  27.  Bizim cemaatimiz eskiden böyle miydi?
  28. Gülen Cemaati’nde bir irfan eksikliği var, bir gevşeklik var
  29. Derin Cemaat, Şantaj ve Keskin Viraj #BasınÖzgürDeğilse her pislik itina ile örtülür
  30. Dinler arası diyalog yerine önce müminler arası diyalog!
  31. Fethullah Gülen’in yeşil kürkü, yeni çıktı bu türkü
  32. Camia Örgütü: Doktor Frankenstein’in Ucubesi
  33. Gerçek Nurculuk ve Çakma Nurculuk
  34. Başbakan İhanete Nasıl Cevap Vermeli?
  35. Fethullah Gülen’e Açık Mektup
  36. Yolsuzluk yapılan ülke böyle mi olur?
  37. Ümmî beddua etmez ama cahil eder
  38. Roboski Katliamında Gülen ve şakacı ekibi rol aldı mı?

.

 

… Bu konuda okumak için …

 

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 

Banka Ordudan Tehlikelidir!

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:fatma gökhan Tarih: Ara 30, 2013 | Reply

    Yazınızı okurken çok üzüldüm, gözlerim doldu. Ancak yazının altındaki fotoğrafta içindeki sevgiyi kaybetmemiş bir adam vardı bunun için sevindim:)

    Ben bu tarz hikayeleri yatılı hafızlık kurslarında kalan arkadaşlardan dinlemiştim. Hafız olmuşlardı ama aldıkları yaralar dindar olmalarına engeldi.

  3. Yazan:Hayy Tarih: Ara 30, 2013 | Reply

    Merhaba
    Yazınızı ilgi ile okudum.
    Gülen Cemaati ile Nur Cemaati arasında ki ayrılık 1970’lere dayanır. Nur Cemaati, Gülen Cemaatini kendilerinden kabul etmez. Hele bu cemaatin Risaleyi sadeleştirme çabasından dolayı hiç iyi gözle bakılmaz. Zamanında Mehmet Kırkıncı Abinin Gülen Cemaatine gösterdiği ilginin dün gelen Hükümeti destekliyoruz açıklaması ile daha net ortaya çıkmıştır.
    Yazıyı yazarken bu iki cemaatin farklı yapılar olduğunu dikkate alırsanız güzel olur.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Oca 6, 2014: Cumhuriyet tarihinde hiç yaşanmamış sıkıntılar ve savrulmalar çoktan başladı!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin