RSS Feed for This Post

Baransu, Şener Ve Mösyö

Erden Özkant

Eskişehir eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın, iki bölümden oluşan ve Angora Yayınevi tarafından basılan “Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitabı 12 Eylül 2010 referandumundan tam 1 ay önce yani Ağustos 2010’da yayınlandı. Avcı, kitabın 397 sayfalık ilk bölümünde anılarını anlatırken, 200 sayfalık ikinci bölümünde ise Fethullah Gülen Cemaatini anlatıyor.

 Anılarını anlatmaya ilk görev yeri olan Mersin’den başlayan Avcı kitabın bu kısmında PKK’lıların yaptıkları bir banka soygunundan, Acilciler operasyonundan, İhvancılar operasyonundan bahsediyor. Ardından 8 yıla yakın görev yaptığı Diyarbakır anılarını anlatıyor Avcı. Diyarbakır’daki Seren Operasyonundan, Burhan Nart olayından bahseden Avcı ardından da İstanbul anılarına geçiyor. Burada İstanbul operasyonlarından, İstihbarat Dairesinin ihtiyacı olan bazı teknik malzemeleri ve özel cihazları almak için İsrail’e gitmelerinden, Cem Ersever olayından bahsediyor.

İstanbul anılarının ardından Ankara anılarından bahseden Avcı, bu kısımda Susurluk Olayı’ndan, Cem Uzan olayından, Neşter 2 operasyonundan, Kayseri uyuşturucu operasyonundan bahsediyor. Burada Susurluk konusu önemli çünkü Avcı, Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadelerle Türkiye’de ün yaptı. O süreçte kimisi Avcı’yı “kahraman” kimisi ise “Fethullahçı Polis” ilan etmişti.

Ankara anılarının ardından Avcı, Edirne anılarını anlatıyor kitabında ve Devlet bölümünü son görev yeri olan Eskişehir anılarıyla bitiriyor.

 338. sayfada Ergenekon’a değinen Avcı “Ergenekon olayı nedir” sorusunu soruyor ve arkasından “Ergenekon olayı hakkında veya bugün mahkemelerde bu iddiayla ilgili olarak yargılanan kişiler hakkında çok şey bildiğimi söyleyemem.” diyerek başladığı cümlelerine şöyle devam ediyor: “Nasıl ki Susurluk Olayı terörle mücadele adı altında rejim muhaliflerinin, sistemi değiştirmek isteyenlerin susturulmasını sağlamak için hukuk dışı yollarla onları yok etme yöntemi, bu amaçla oluşturulan örgüt ve yapılar ve bunların zamanla bozularak maddi çıkarlara dayanan çeteleşme durumudur. Ergenekon da devletin rejim için öngördüğü temel ölçütleri yerine getirmeyen- getirmek istemeyen bir siyasi anlayışın iktidar olmasına mani olmak veya iktidar olmuş ise zorla, antidemokratik yöntemlerle onu devirmek anlayışını savunanların oluşturduğu bir birliğin adıdır. Daha açık bir ifadeyle anlatılırsa, Ergenekon demokratik yöntemlerle iktidara gelmiş bir hükümetin ve siyasi kadrolarının illegal yöntemlerle, zorla, şiddetle, militarist yöntemlerle devrilmesini ve siyasi kadrolarının ve siyasi anlayışının tasfiye edilmesini savunan bir anlayış ve düşünce çerçevesinde bir araya gelen bir gruptur…  Yargılama sonunda bir veya birkaç kişinin ceza alması, cezanın az veya çok olması hiç önemli değildir. Mühim olan bu düşünce ve anlayışın yanlış olduğunun mahkeme tarafından tescil edilmesi ve hukuk sisteminin bu yanlışlığı mahkûm etmesidir. Bana göre mahkeme bunu gerçekleştirdiği anda amaca ulaşılmış demektir.”

 Cemaati anlattığı ikinci bölüme Avcı, inanç dünyasından bahsederek başlıyor. Bu bölümde Emin Aslan olayı, Erzincan olayı ve Deniz Baykal kaseti gibi birçok konuya değiniyor Avcı. Ancak ikinci bölümü okudukça insan “Ya birinci bölümü yazan Avcı değil ya da ikinci bölümü” diye şaşırıyor. Çünkü birinci bölümden yukarıda kısaca alıntıladığım Ergenekon tarifinden bambaşka şeyler anlatıyor Avcı ikinci bölümde. Bu bölümdeki Avcı’ya göre Ergenekon operasyonları ‘fasa fiso’ ve ‘Gülen Cemaatinin komploları’… Ayrıca Avcı’ya göre operasyonları yürüten tüm birimler görevden alınmalı.      

 Bu bölüme göre, Danıştay saldırısı, savcının zorlaması ile Ergenekon’a dâhil edilmiş. Hrant Dink cinayeti, her yönüyle en ince teferruatına kadar araştırılmış ve karanlıkta kalan hiçbir yeri bulunmuyordu. Ergenekon operasyonu çerçevesinde yapılan kazılarda bulunan delillerle örgüt ilişkisi kurulamıyordu. Avcı’nın 530. sayfada bahsettiği gibi zaten bu kazı ve aramalarda tabanca ve tüfek bulunmamıştı, sadece lav, roket ve el bombası çıkmıştı! Oysa 3. Ergenekon İddianamesinde şu bilgiler var: 89 adet el bombası, 21 adet el bombası gövdesi, 24 adet el bombası fünyesi, 12 adet bubi tuzaklı bomba, 13 adet tüfek bombası, 17 adet lav silahı, 6 adet boş lav silahı, 8 adet otomatik tüfek, 57 adet ruhsatsız tabanca, 11 kg C-3 patlayıcı, 1160 gr tahrip kalıbı, 21 adet TNT kalıbı, 820 gr plastik patlayıcı, 58 metre infilak fitili, 35 adet çeşitli boylarda infilak fitili, 10 adet fünye, 58 adet değişik bomba, değişik çap ve markalarda fişek.

 Avcı’nın kitabın ilk bölümünde devlet eleştirisi yaptığını ve Ergenekonu ‘illegal örgüt’ olarak kabul eden cümlelerini sıraladığını ancak ikinci bölümde herşeyi Gülen Cemaatinin yaptığını anlattığını ve Ergenekon’un içini boşaltmaya çalıştığını, “Bu olay hakkında hiçbir bilgiye sahip değilim ama” diyerek başlayan cümleleri “bu olayı cemaat yapmıştır” iddiasıyla bitirdiğini görüyoruz.

Kitaptaki kimi ilginçliklere, kitabın ikinci bölümünü Ergenekon Davası’nın 18. dalgasında ‘İmamın Ordusu’ kitabının yazarı Ahmet Şık ile beraber gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan ‘Dünya Basın Özgürlüğü Kahramanı’ seçilen, “Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” adlı kitabın da yazarı olan Milliyet gazetesi muhabiri ve Posta gazetesi yazarı gazeteci Nedim Şener’in yazdığı iddialarına Taraf gazetesi muhabiri ve yazarı Mehmet Baransu 14 Mart 2011 Pazartesi günü “Cemaat Bölümünü Şener mi Yazdı” başlıklı yazısında ve bu yazıdan iki hafta sonra yayınlanan 28 Mart Pazartesi günkü “Silivri’den mektup ve (?)” başlıklı yazısında değiniyordu. İlk yazısında Baransu şunları diyordu: “Şener, Avcı’nın kitabı çıktıktan sonra kitapla ilgili Posta gazetesindeki köşesinde çok sayıda yazı kaleme aldı. Bu yazılardan sadece ikisinde kitaba gönderme yaparak, kitaptan üç paragraf alıntı yaptı. Ancak alıntı yaptığı ve köşesine taşıdığı üç paragrafta yer alan ‘sözde kitap’ içindeki metinlerle, kitabı orjinalindeki bahse konu metinler, ilginç bir biçimde farklıydı!”

 Ve Baransu o paragrafları yazıyor…

İşte o paragraflardan bir tanesi…

 Tarih 31 Ağustos 2010 Posta gazetesi… Şener’in, Avcı’nın kitabından alıntı yaptığı yazı: “Peki ne yapmış bu polis şefleri? Avcı kitabında bunu şöyle anlatıyor; ‘Uyuşturucu kaçakçılarına yardım ettiği iddiasıyla tutuklanan Emin (Aslan) Bey hakkında yapılan işlemlere karşı çıktığım için, ona kefil olduğumu söylememden bir süre sonra bu açıklamalarından memnun olmayan’…”

 Aynı satırları Avcı’nın kitabından okuyalım (s.480- 481) “Emin bey hakkında yapılan işlemlere karşı çıktığım, ona kefil olduğumu söylememden bir süre sonra bu açıklamalarından memnun olmayan…”

 Baransu örneklerini verdikten sonra şunları söylüyordu köşesinde: “Koyu siyahla yazdığım kelimeler, Nedim’in kitapta olduğunu söyleyerek köşesine referans aldığı, fakat kitapta olmayan satırlar… İşte o satırlar şu soruları akla getiriyor… Yoksa Nedim’in Cemaat bölümünü yazdığı iddiaları doğru muydu? Nedim, kitabın basılmış son haline bakmadan, acaba kendisindeki metinden direkt copy- paste yaparak köşesine mi alıntı yaptı?”

 Baransu ikinci yazısında ise Şener’in Silivri’den gönderdiği mektubu yayınlıyor ve ardından Şener’in mektuptaki kimi iddialarını çürütüyordu. Örneğin Şener mektubunda “Milliyet’te yayımlanan habere bak, kitaptan aynı olduğunu görürsün” diyordu. Baransu ise verdiği örneklerle Milliyet’te yayınlanan haberlerle Avcı’nın kitabı arasında da farklar olduğunu örnekleriyle gösteriyordu.

İşte bu köşe yazılarıyla, Avcı’nın kitabıyla ilgili kimi soru işaretlerini ve iddiaları açıklığa kavuşturmaya çalışan Baransu’nun 2010 Kasım ayında Karakutu Yayınlarından 15 bölümden oluşan 450 sayfalık “Mösyö Hanefi Avcı’nın Yazamadıkları” kitabı yayınlandı. Kitapta, Avcı’nın itirafçılarla ve Hizbullahçılarla ilişkisinden, Avcının önemli kimi isimleri dinlettiğinden ve Avcı’nın kitabındaki çelişkilerden bahsediliyor ‘ilk kez yayınlanan birçok bilgi ve belgeyle’ beraber. Kitabın son bölümünde ise Baransu’nun, Avcı’nın kitabındaki iddiaları konuşmak için Avcı’dan Eskişehir’deki makamında 30 Ağustos 2010 günü saat 13:00 için randevu aldığı, 200’ün üzerinde soru çıkardığı ve röportajın ilk yarım saatinden sonra ortamın gerginleştiği, Avcı’nın Baransu’nun teybini kırdığı ve ardından da Baransu’ya “Yallah, çık dışarı” dediği o meşhur röportajın hikayesi var.

Trackback URL

  1. 9 Yorum

  2. Yazan:zekeriya kuşlak Tarih: Nis 24, 2011 | Reply

    Hanefi Avcı’nın ilk bölümü yazdıktan sonra kullanıldığı bir gerçek. Avcı’nın da kasetinin var olduğunu düşünenlerin sayısı az değil. Kasetin ortaya çıkmasını istemeyen Avcı da denilenleri yapar ve yazar. Hapis uğruna da olsa. Ama bilmeli ki o kaset mutlaka çıkar.Kullanıldığıyla kalır. Diğer örneklerde olduğu gibi. Hatta bazen kullanılma süreleri dolanlar kendi arkadaşları tarafından annelerinin yanını gönderilir. Hablemitoğlu gibi. Allah kimseyi kaset mağduru yapmasın. Tabiki uçkuruna sahip çıkamayanlar koltuğu da bırakırlar. Baykal gibi. Ama kılıçtaroğlu unutmamalı ki Kasetle gelen kasetle gider.

  3. Yazan:hüseyin bulut Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    Ülkemizde maalesef devlet görevlileri makamını zulüm aracı olarak kullanmıştır. 17600 faili meçhulün olduğu güzel ülkemiz buna hak etmiyor. Devlet adına al-götür-öldür parolası yıllarca uygulandı.Bu da devlet adına yapıldı.Şimdi anlıyoruz ki devletin önünde derin tabiri de varmış. Yani bunları yapanlar derin devletmiş.Bütün bunların ortaya çıkmasını sağlayan Taraf gazetesi ve Baransu’ya teşekkür ederiz.Yüce adalet nihayet tecelli etti. Bu günleri gördüğümüz için ölsek de gam yemeyiz. Ülkemiz herkesin birlik ve beraberlik içinde yaşadığı güzel ve yaşanabilir bir ülke olması temennisiyle…

  4. Yazan:ufuk tan Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    Yalnızca Hanifi Avcı değil,Arif Doğan’da isminin Ergenekon olduğunu iddia edilen örgütün,sadece yoldan çıkan devlet görevlileri olduğuna inanmamızı bekliyorlar.Kapitalist devletlerin hepsinde devleti koruyan gözeten gizli yapılar vardır.İktidara göre de değişirler.Nasılki Susurlukçular tasfiye olup,jitem ve Ergenekoncular onların yerini aldıysa,bu günde onlar tasfiye olup yerlerini başkaları doldurmaktadır.Burjuvazinin laik-batıcı kanadı ile muhafazakar-İslamcı kanadı arasındaki çekişme ve muharebe bu alanda da sürmektedir.

  5. Yazan:aida Tarih: Nis 27, 2011 | Reply

    Sn. ufuk tan “Nasılki Susurlukçular tasfiye olup,jitem ve Ergenekoncular onların yerini aldıysa,bu günde onlar tasfiye olup yerlerini başkaları doldurmaktadır.” şeklinde bir ifade kullanmaktadır. Yani biz her zaman bu boşluklar dolacak diye müdahalede bulunulmamalı mı demek istiyorsunuz. Asıl olan bu alanların demokrasiyle doldurulmasıdır. Tam demokratik bir ülke olduğumuzda bu tür sorunlar bitecektir. Hak hukuk ve adalet olsa bunlar olmayacaktır.

  6. Yazan:fb Tarih: Nis 27, 2011 | Reply

    Nasılki Susurlukçular tasfiye olup,jitem ve Ergenekoncular onların yerini aldıysa,bu günde onlar tasfiye olup yerlerini başkaları doldurmaktadır.

    Bu sözler sıkça zikrediliyor. Bunda sanki devletin merkezinde yani özde hep aynı güç var (Mesela Amerika yada bir başkası). Ve bu kadiri mutlak güç devire ve durumlara göre piyonları değiştirip duruyor.İşleri de hep rast gidiyor. Tuhaftır ki Ergenekon’u sahiplenenlerin hepsinde bu kaderci anlayışın var olduğunu görüyoruz.

    Acaba bu ne kadar doğru? Halbuki binbir değişkenli geleceği görmek ve istenildiği gibi şekillendirebilmek yeteneği biz faniler için o kadar da kolay değil. Ya da beyin konforunu bozmak istemeyenler için o kadar kolay mı? O kadar (vesselam yani).

  7. Yazan:ali duman Tarih: Nis 27, 2011 | Reply

    Nasılki Susurlukçular tasfiye olup,jitem ve Ergenekoncular onların yerini aldıysa,bu günde onlar tasfiye olup yerlerini başkaları doldurmaktadır.

    bugün ergenekon varsa, bu susurluk’un tasfiye edilmemiş oluşundan dolayı vardır.

    susurluk’ta veli küçük’ün ifadesi dahi alınamadı, bu nasıl bir tasfiye acaba? bir iki kişi uyduruktan bir yıl hapis yattı ve çıktı bu mudur tasfiye edilme?

    aynı kişiler bugün ergenekon’da sanık değiller mi?

    kemalist düzenin susurlukta ifadesini dahi alamadığı veli küçük şimdi nerede? ifadesi alındı dimi?

    peki önceki iktidarlar, veli küçük’ün ifadesini dahi niye alamamışlardı?

    zira, öncekiler ergenekon düzeninin iktidarıydılar da o yüzden almamışlardı.

    fark nedir?

    ergenekon iktidarının alaşağı edilmesidir.

    akp’ye dört koldan saldırılar işte bu yüzdendir, ilk kez bir iktidar, oyunu aldığı kitleye sadık kalmakta, ergenekona boyun eğmemektedir.

    imdi, bu ergenekon çetesi diyor ya, “kendi derin devletini kuruyor” diye, bu çete aynı lafları çiller için de söylemişti “kendi özel kuvvetini kuruyor” diye, peki çiller şimdi nerede? kurduğu özel kuvvetler nerede? (evine mi götürdü!!!) sandıktan çıkanlar ne kendi ordusunu kurabilirler, ne de kendi kuvvetini, günü gelir giderler, tıpkı çiller gibi.

    deli gömleğini yırtın artık, yeter… kralın çıplak olduğu hiç bu denli ayan olmamıştı… bunu dahi göremeyene ne desek boş.

  8. Yazan:hüseyin bulut Tarih: Nis 30, 2011 | Reply

    sn. Ali Duman
    “ilk kez bir iktidar, oyunu aldığı kitleye sadık kalmakta”.cümleniz harika bir tesbit. Buna aynen şu ana kadar ki uygulamalar isbatlıyor ama Zekeriya Öz’ün alınışı ve Cemil Çicek’in hala muktedir olması bende terettüt hasıl ediyor. Onunla ilgili çok şey söyleniyor. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz atasözünü unutamıyorum. Sözün özü ;
    Seçim sonrası da oy aldığı kitleye sırtını dönmezse Akp, ülkemizin önü aydınlıktır.

  9. Yazan:saltanat abıbova Tarih: May 3, 2011 | Reply

    Yıllar önce Türkiyede hastalanmıştım.Devlet hastane hizmetlerinden istifade edemedim. Özel hastaneye gitmek zorunda kaldım. AKP iktidarında türkiyeye gittim. Yine hastalandım bu sefer hastaneleri çok beğendim. AKPyi tebrik ediyorum.Sağlık reformu süper olmuş. Emeği geçenleri tebrik ediyorum.

  10. Yazan:habib çelik Tarih: Ara 6, 2013 | Reply

    Hanefi avcıyı kimler ve ne için sürmesi için dümene geçirdi?. aslı olan bu sorunun cevabıdır.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Oca 8, 2014: Fettullah abi be, o beddua seni de rezil etti, cemaati de

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin