Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Dershane rantı için değil ALLAH rızası için “hizmet” fırsatı »

Sımsıcak Bir Merhaba;
Ben Afyonkarahisar’a bağlı Çavdarlı Köyü’nde Türkçe Öğretmeniyim. Okulumuza kendi imkanlarımızla kütüphane yapıyoruz. Bütün tuğla, beton gibi maddesel ihtiyaçlarımızı karşılayabilirken manevi ihtiyacımız olan kitapları karşılama konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Bu konuda en küçük dahi olsa yardımlarınız bizi gerçekten çok sevindirir. Çünkü köyümüzün okumaya, bilinçlenmeye gerçekten ihtiyacı var. Bu konuda duyarlı olacağınıza inanarak yürekten teşekkür ediyorum.

Yasemin Kaynak

Adres:

Çavdarlı Şehit Er Hüseyin Öğüt İlkokulu-Ortaokulu
Çavdarlı Köyü/Afyonkarahisar
Tel: (0272) 255 52 38

Kemal Kılıçdaroğlu neden Yahudi lobisiyle flört ediyor? »


 
 

…Kemalcilik ve Atatürkizm üzerine e-kitap…

 

Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.  

Kadın hakları ve Kemalizm

“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir…Buradan indirebilirsiniz. 

Dershanelerin para alması caiz mi? »

“… Bediüzzaman hazretleri Risale-i Nur’da şeytandan ve siyasetten hangi maksatla Allah’a sığındığını anlatır. Bir adam, sırf kendi sözü haklı çıksın diye, yani egosu tatmin olsun, nefs-i emmaresi beslensin, o menhus zevki tatsın diye “müslüman olmasına rağmen” ümmetin kötülüğünü diliyor. Sözü doğru çıksın diye ümmetin kötülüğünü diliyor. Günümüz tartışmalarını görünce bendenizin de Euzübillahimineşşeytani ves siyaset diyesim geliyor. Menfaat uğruna ümmetin hayrına olacak kararlara itiraz ediliyor. Ne uğruna sorusunu kardeşlerimin kendine sorması lazım. Bir dirhem menfaat uğruna batmanlarca faide getirecek teşebbüslere karşı çıkmak ümmetin hayrını düşünmemek gibi geliyor bana.

… Bediüzzaman hazretlerinin en temel düsturu istiğnadır. Kimseye müdanaa etmemektir, hizmete karşılık kimseden maddi, manevi karşılık talep etmemektir. Üstad hayatı boyunca hediye dahi kabul etmemiştir. “Hizmetime karşılık sizden ücret talep etmiyorum. in ecriye ille alallah, ecrim Allah katındadır” ayetinin canlı bir tefsiri oldu. “Biz iman hizmetindeyiz, insanlar bu hizmeti yalnız Allah için yaptığımızı görmeli. Bir elimizde nur, bir elimizde siyaset topuzu olmaz. İki elimizle de hiçbir karşılık beklemeksizin hizmet düsturumuz olmalı” Hazret. Şimdi ortaya çıkan manzara şu: Sınavlara talebe hazırlayan ve bunun karşılığında talebelerden para talep edilen müesseseler var. Ticaret yapmak herkesin hakkı. Tacirlik dinimizde de sena edilmiş bir meslek. Fakat, bu müesseselere birer tekke, ibadethane gibi manevi manalar atfetmek üstadın istiğna düsturunu kökünden söküp atmak demektir.

…Üstad hazretlerinin talebelerini siyasetten uzak tutmasının hikmetini geçmişte Demirel’e “Nurcu” diyen kardeşlerimizle, 28 Şubat sürecinde Ecevit’i destekleyen abilerimizle, meşru bir hedefe gayr-i meşru yollarla, kemalata kem alatla talip olan hocaefendilerimizle yaşadık. Şimdi de bir başka tecellisini yaşıyoruz. Ve aynı safta namaza durduğumuz bu kardeşlerimizle ayrı düşmemiz kolumuzu, kanadımızı kırıyor.

Duamız birlik, beraberlik ve hidayettir. Selam Allah’ın yoluna tabi olanlara olsun.

Sübhaneke allahümme vebi hamdike eşhedü en la ilahe illa ente estağfiruke ve etübü ileyk. Allahümme salli ve sellim ve barik ala eşrefi ve es’adi ve nur-i cemiil enbiyayi ve’l mürselin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim …”

(Ali Parisî Hoca Efendi Hazretleri’nin 03.11.2013 tarihli Oslo Camii’ndeki hutbesinden)

Tüfek icad olundu, namertlik kolaylaştı (Sigmund Freud) »


“… Tanrı’ya giden yol kolaydır çünkü fazlalıkları atarak ilerler insan …”

(Étienne Gilson)

sinema_yumrukSağdaki iki sahneye bakın. Gerçek olayın çok az bir kısmını görüyorsunuz; bir işaret, bir harf gibi adeta. Zaten önemli olan bu harfi görmek değil, okumak! Bu sahneyi okuyabilen seyirci sanat sayesinde yumruğun şiddetini de hissediyor. Kırılan gözlüğün yere düşmesine kadar geçen zamanda ne oldu? Bunları sizin hayal gücünüz en müthiş, en korkunç şekilde tamamlıyor. Sanattan uzak olan 
“teknik” filmlerde ise aynı sahne bir kaç kamera ile çekilmiş, dövüşenlerin etrafında ağır çekim bir tur atıyorsunuz; adamın yüzü yumruk ile deforme olmuş, kan damlaları yine ağır çekim etrafa yayılıyor… Bu kadar nesnel çekilmiş bir filme sanat değil ancak “şiddetin pornosu” denir, değil mi?

sinema_gozlukBazen sinema tekniği ilerledikçe sinema sanatı geriye gidiyormuş gibi geliyor bana. Herşeyi olduğu gibi gösterme imkânı arttıkça sinema adeta bilimselleşiyor ve sanat olmaktan çıkıyor. 1900’lerin başında çekilmiş sessiz filmlere ve siyah beyaz çekimlere bir bakın; renkleri anlatabilmek için ne yollar bulmuş adamlar. Yaralı yatan adamın kırmızı kanına asla siyah demezsiniz. Aslında görünen tıpkı mürekkep gibi akan bir siyahlıktır. Ama siz onu “kırmızı” diye okursunuz. Adam sevgilisine bir demet çiçek getirmiştir. Gözle görünen sadece açık ve koyu grilerdir ama siz akıl ile sarı, mavi, kırmızı çiçekler okursunuz. Hatta mis gibi kokularını alırsınız. Sinema sanatı mücerret iken sinema tekniği ancak müşahhas olabilir. Kâmil sanat, soyut olduğu için göstermez, okunur. Çünkü kâmil sanat bir tekliftir, İnsan’ın hürriyet sahasıdır. Kâmil sanatın muhatabı zekâ ya da hayvanî nefs değil ruh olabilir ancak. (Bkz. Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır) Oysa Hollywood’un teknik sineması ticarî bir ürün, bir eğlence (ing. Entertainment) olduğu için akl-ı meaşa, analitik zekâya, haliyle nefse hitab eder. Yine bu sebeple cinsellik ve kaba kuvvet dışında Read the rest

Batı kendi tuzağına mı düştü? »

bati-ekonomi-kriz“… Batı, 16. yüzyıldan itibaren kıtalararası soygunla geliştirdiği zenginliğini sanayi devrimine geçişte çok başarılı kullandı; işte bu, çok başarılı bir siyasal ve sosyal inovasyondu. Bu, bütün siyaset kavramlarını belirledi. Şimdi kullandığımız sağ ve sol kavramları da bu tarihin ürünüdür. Ama aynı Batı, şu sıralar, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişte aynı başarıyı gösteremiyor.

[…]

IMF, geçen hafta 4. Madde Gözden Geçirme Raporu’nu yayınladı. Burada, çok açık olarak, Türkiye ekonomisine müdahale ediliyor. Yine, o çok bildik, cari açık, enflasyon bahaneleri ile büyümeyi düşürün, makro ekonomik politikalarda sıkılaştırmaya gidin ‘tavsiyesi’ yapılıyor. IMF jargonunda, makro ekonomik politikalarda sıkılaştırma demek, bütün harcamaları -özel, kamu- kısın, dışarıya kaynak aktarın demektir. Hükümete tavsiye ise, eskiden hükümete emir vermek demekti. Bu emre uymayan hükümetin işi zordu. Pusuda bekleyen ‘güçler’ devreye sokulur ve darbeye kadar gidecek kampanyalar başlardı. Türkiye, tabii ki IMF’nin bu raporundaki ‘tavsiyelerin’ tam tersini yapmalıdır …” (Cemil Ertem)

… Bu konuda okumak için…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın”çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda.“Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitaptaliberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

 

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

 

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

Gülencilik iman mı yoksa bir ideoloji mi? »

gulen_cemaati_gulenizm

“… Sultan-ı Muhabbet mülkünde ortak istemez. Cemaat liderlerine duyulan kurbiyet meşru sahanın dışına taşarsa iman sakatlanır. Böyle bir insan liderine toz kondurmaz ama ALLAH’a (C.C.) veya Peygamber’e (S.A.V.) en çirkin hakaretler edilince kılını kıpırdatmaz. Bundan mütevellit deriz ki cemaat mensubiyeti ancak Sahib-ül Mekân’a olan kurbiyeti tahkim ederse meşru olur. Ümmet mensubiyeti zayıf iken cemaat mensubiyeti tahkim edilirse buna iman değil ideoloji denir. Zira uhrevî değil dünyevî tasavvurlar vahiyy ile değil beşerî akılla bina edilmiştir; Sultan-ı Muhabbet’e götürmez. Bu yolu tutanlar için hedef (الهدف), matlub (مطلوب), mahbub (محبوب) ancak dünyevî olabilir. […]

Kardeşlerim,

Bir nazar ediniz bildiğiniz ideolojilere: Yeryüzü cenneti bina etme iddiasında olan komünizm, faşizm ve kemalizm gibi yollar hep şirke varmış, insanlara da zulüm getirmiş. Zulmet’e giden tâli yollar Sırât-ı Müstakîm’den sapmadır. İsmini “aydınlanma” koysanız bile karanlıktır. Rönesans deseniz bile ölümdür, hayatiyet yoktur. İlericilik deseniz bile ideoloji bir gericiliktir. […]

Gülen’e meşru şekilde muhabbet besleyen din kardeşlerimiz hâlâ vardır amma ümmetimizin “Gülenizm” diye bir meselesi de mevcuttur artık; ki bu açık nifaktır. […] Gülenizm ile humeynizm arasında tek bir fark görüyoruz: Birinciler kapitalizmi, ikinciler ise komünizmi örnek aldılar. Her ikisi de modern, her ikisi de pozitivist ideolojiler bunlar. İslâm bu değil. Bugün materyalist, maddeci, hazcı, hedonist dediğimiz insanlar Asr-ı Saadet’te de vardı. Bazen kendilerine “dehriyun” deniliyordu. Paraya taparken Kader’i, Kevniyat’ı, Ahiret’i reddetmeye kadar vardırdılar işi. […] Kimsenin külâhı boş kalmıyor. Müslüman tercihini doğru yapmalı. Hangi külahı başına layık görecek? Müslümanın hürriyeti burada başlar ve biter. Roller dağıtılır. Sahne, kostüm ve senaryo ise insanların değil Sahib-ül Mekân’ın takdirindedir …” 

(Ali Parisî Hoca Efendi Hazretleri’nin 02.11.2013 tarihli Kopenhag İslâm İlimleri Akademisi’ndeki hutbesinden)

 

… Gülen Cemaatiyle ilgili yazılar …

  1. Fethullah Gülen Cemaati
  2. Gülen’e ve Türk ögretmenlere dair
  3. 6cı Türkçe Olimpiyatı 
  4. Nazım Hikmet’e yapılan Fethullah Gülen’e yapılmasın
  5. Fethullah Gülen ve Türkan Saylan
  6. Misyonerlik, Hukuk ve Özgürlük
  7. Haydaaa… Kongolu neden istiklâl marşı söylemiş ki?
  8. Fethullah Gülen ve Milliyetçilik Videosu
  9. Fethullah Gülen’in koruyanı…
  10. Gençliğin ideolojik sancıları üzerine
  11. Hanefi Avcı’nın Düşündürdükleri
  12. Cemaat’ten korkanlar klübü
  13. 100 Soruda Gülen Hareketi
  14. Haliç’te Yaşayan Simonlar
  15. Fethullah Gülen’e ve cemaate haksızlık yapılıyor
  16. Baransu, Şener Ve Mösyö
  17. Portekizli Türkçe konuşsa ne olur?
  18. Gülen Cemaati’nde Sayanim (סייענים) Sendromu
  19. Bizde kırılacak kol kanat da kalmadı Hocam…

 

… Bu konuda okumak için…

 

hamza_yusuf Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kcBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

 

İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz.Buradan indirebilirsiniz. 

 

Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanıadındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

Ekrem Dumanlı’nın müsade ettiği kadar nurcu olmak… »

Kadere imân eden kederden kurtulur – مَنْ اٰمَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ 

Sunuş: Amerika Birleşik Devletleri’nde, Connecticut’ta yaşayan bir okurumuz dershane kavgasının gölgelediği daha “derin” meselelere dikkat çekmiş. Mektubunu olduğu gibi yayınlıyoruz. (MY)


“Men dakka dukka”

Yazan: Ömer Atalay (twitter.com/omratalay, omratalay@gmail.com)

Bugünlerde dershane meselesi memleket icin ciddi bir dert olmuş! Nasılki bir zamanlar Kemalistlerin sürekli olarak laiklik elden gidiyor propagandası gibi sanki dershanelerin kapanmasındada tamamiyle hizmet elden gidiyormuş havası oluşturarak, bu hizmetteki samimi insanların ihlasına gölge düşürmektedir. Bununla beraber bütün dershanelerin bir araya gelip ortalıgı ayaga kaldırmasi dershane lobisinin ne kadar güclü oldugunu Read the rest

Geçen ay en çok okunan kitaplar »

Geride bıraktığımız kasım ayında 25.541 e-kitap indirildi kütüphanemizden. Bunların içinde 1.131 indirme ile “Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır” birinci oldu. Toplam indirmenin %40’ını teşkil eden ilk 10 kitabın sıralaması şöyle:

  1. Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır
  2. Kürtlerin Tarihi Üzerine
  3. Çapulcular ne istiyor?
  4. Liberalizmin Kara Kitabı
  5. Bir pozitivizm eleştirisi
  6. İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
  7. Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
  8. Tarih şaşırmaktır
  9. Derin MAЯҖ
  10. Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

F.Gülen’i kumar masasına yatırdınız ve kaybettiniz. Hepsi bu. »

gulen_kaybetti« … Seçimi Atatürk kazanacak… Sandıktan Mustafa Kemal’in askerleri çıkacak… Böyle bağırıyordu Deniz Baykal. Seçim sandığı bir loto değildir. Seçim sandığı bir kur’a, bir tombala değildir. Halk iradesinin ifade bulduğu seçim sandığı bir kumar masası (haşa) değildir. Bu hataya düşen CHP vehmettiği kumar masasına Atatürk’ü yatırdı ve kaybetti.

Dershane ve rant kavgasında görüyoruz ki Gülen cemaatine sızmış olan bazı dünyaperestler Fethullah Gülen’i kumar masasına yatırdılar ve kaybettiler. Hem iktidar olma şanslarını kaybettiler hem de Gülen’e duyulan sevgiyi, saygıyı kaybettiler. Zira aktif cemaat mensubu sayısının çok ama çok fevkinde bir sempatizan topluluğu vardı. Bunu kaybettiler. Cemaat patlamış bir balon gibi sönmekte. Ne yazık ki bu haddini bilmezler dershanelerde asgarî ücretle çalışanları, efendim Afrika’da ve Asya’da nice fedakârlıkla görev yapan ihlas sahibi Müslümanları kendilerine kalkan yapıyorlar. Bazen de talebeleri kalkan yapıyorlar kendilerine. Bu yazıktır, günahtır. Yapmayın bunu. F.Gülen’i kumar masasına yatırdınız ve kaybettiniz. Hepsi bu. Sizden büyük ALLAH var (C.C.) Artık tevbe ediniz ve iktidar hırsını, rant sevdasını terk ediniz. Müslümana yakışan da budur. … » (Ali Parisî Hoca Efendi Hazretleri, 29.11.2013 tarihli hutbesinden)

Sigmund Freud, akıllı telefonlar ve aptal insanlar »

teknoloji_insanAmpulün neden ışık verdiğini bilmeyen bir insan elinde tuttuğu “akıllı” telefon ile sağlıklı bir ilişki kuramaz; bilgisayarlaşmış telefon onun için adeta sihirli bir cisim, gizli güçlere sahip bir fetiştir. Teknolojiyi anlamayan, merak bile etmeyen bu kullanıcı için teknolojik ürünler büyücülerin sattığı düğümlenmiş iplere, tılsımlı(!) muskalara benzerler.

Yarı iletkenler, optik veri ağları, haberleşme uyduları, yapay zekâ gibi farklı sahaların doğrudan müsterisi değiliz. Biz sıradan ölümlüler bu teknolojilerin eşgüdüm ile hareket etmesi sayesinde günlük hayata kazandırılan ürünler kullanıyoruz. Bunlar kendi karmaşık yapılarının ötesinde; iktisadî bakımdan da karmaşıklık arz eden bir ekosistemin mahsülleri. Ürünlerin zekâsı ile  onların kullanan insanların zekâsı arasındaki uçurum giderek büyüyor: Futbol ve aptallaştırıcı TV dizileri ile günde en az 4 saatini israf bir insan topluluğu bu derecede ilerlemiş olan teknolojinin efendisi değil ancak kölesi olabilir. Kısacası ürünlerin insana uyduğu devirler kapandı. Artık insan kendi elleriyle yaptığı ürünlere boyun eğmek zorunda. İnsan için yeni bir gurbet oluyor teknoloji. Modern insan kendi ülkesinde yabacı durumuna düşüyor. Ama bu defa insan değil gurbete giden, gurbet ona geliyor. Makinaların ritmi ve bilgisayarların zekâsı ile şekillenen modern dünya günlük hayatı kolaylaştırırken insan kalmayı zorlaştırıyor. Hannah Arendt’in İnsanlık Durumu adlı kitabında dediği gibi:

 “Makina ile alet arasındaki en önemli fark belki de “Makine mi İnsan’a uymalı yoksa İnsan mı makineye?” şeklindeki soru etrafında bitmeyen tartışmalarda saklı. […] Eğer insan karşılaştığı her yeniliği ve ürünü yarınına dahil ediyorsa,  insanların makinelere icad edildikleri andan itibaren uyumlu olduklarını söyleyebiliriz.  Makineler geçmiş zamanların basit aletleri kadar hayatımızın ayrılmaz birer parçası oldular. Bizce ilginç olan bu uyum sorusunun hâlâ sorulabilmesidir. Aletlere uyum sağlamamız hiç söz konusu oldu mu? Bari ellerimize de uyum sağlayalım!

 Makinelerin durumu ise farklı. Aletler elin hizmetçisi iken makine insanın kendisine uymasını bekliyor. Vücut ritmini ona ayarlamasını, hareketlerini mekanikleştirmesini.  Bu elbette insanın makineye hizmet etmesi Read the rest