Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Bizde kırılacak kol kanat da kalmadı Hocam… »

Kalemimi emrine âmâde kıldığım rahman ve rahim olan Allah’a vereceğim hesaptan başka çekinecek bir şeyi olmayan ben, dünyayı kalıcı bir mekân bellemediğimden, planlarımı yalnızca dünya üzerine yapmadım. İnandığım o hesap gününde ( yevm’iddîn) yüzüm kararmasın diye elimdeki tek imkânım kalem ve kelam ile zulme buğz ediyorum. Bu kêlamın yegâne amacı budur. Güç ve iktidar hırsı peşinde koşanların, dünyevi arzu peşinde ümmetin birliğine fitne sokanların, Allah’ın kelâmını ve Rasulullah’ın sünnetini yani hak olanı bâtıl ile yer değiştirip, “hevâsını ilâhı edinenin” saldığı korkudan, saçtığı zehirden beni yegâne koruyacak merciiye sığınıyorum.

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” tebliğine, hüsn-i zânnı muhafaza etmeme telkinine, “Mü’min bir delikten bir defa ısırılır” hatırlatmasına binâen Read the rest

İnsan Yalan’dan değil Gerçek’ten korkar! Freud veya Hitchcock? »

korku_Hitchcock

Korku filmleri giderek pornolaşıyor. Çünkü yönetmenler insanî korku ile hayvanî korkuları ayırd edemiyorlar. Bir başka deyişle korku hissi ile korkulan şeyler birbirine karışmış. Testereli sapıklar, kesik başlar, gıcırdayan kapılar ve istemediğiniz kadar hemoglobin. Sinema lisanındaki tektipleşme ve üretim kalitesindeki düşüş daha ne kadar sürecek? Sonunda bir uyanık mezbahalara webcam yerleştirecek ve seyircisiz (=müşterisiz) kalan korku filmi endüstrisi çökecek.

 Kansız korku filmi olur mu?

Alfred Hitchcock’un Vertigo (Yükseklik/Düşme korkusu) adlı filmi bu soruya güzel bir cevap. Tabi Kuşlar (The Birds) veya Arka Pencere (Rear Window) gibi filmleri de anılabilir ama Vertigo özel bir önemi haiz. Zira korku hissi ile korkulan şeyler arasındaki farkı çok iyi anlamış olan Alfred Hitchcock bu filmde bütün dehasını konuşturmuş. Meselâ ters zoom (contra-zoom) tekniğinin kullanıldığı ilk filmdir Vertigo. Bizzat Hitchcock’un icad ettiği bu yolla ileriye doğru zoom yapan kamera raylar üzerinde geriye çekilir. Netice? Gerçek hayatta asla göremeyeceğiniz bir şey, acayip bir endişe ekranda “gerçek” olur: Cisimler büyürken görüş açısı beklenenin aksine genişler. (Siteden iyi bir örnek)

(Şema: Kontra-Zoom tekniğinin işleyişi)

Peki nereden gelir bu “acayip bir endişe”; neden korkarız bu görüntüden? Çünkü insan gözüyle (=aklı ile) mekânı algılarken iki farklı mihenk noktası kullanır: Perspektifi ve cisimlerin boyunu. Sol göz ile sağ göz arasındaki bir kaç santimetrelik açıklık sebebiyle iki farklı açıdan gelen ve iki boyutlu (2D) olan görüntü beyinde üç boyuta (3D) tercüme edilir. Biz cisimleri tutarken, araba kullanırken veya yürürken aklettiğimiz dünyada yürürüz, gördüğümüz dünyada değil. Zira beyin sağ ve sol gözden gelen iki yanılgıyı doğrultur, vehimlerden, illüzyonlardan bir gerçeklik sentezi yapar. Kısacasî Hitchcock’un ters-zoom tekniği ile kandırdığı gözümüz (=aklımız) bu iki referans hakkında “çelişkili” görüntüler/bilgiler topladığı için görme süreci aksıyor ve seyirci müthiş tedirgin oluyor. Bu tedirginlik bulanık bir cam veya karanlık bir odaya kıyasla Read the rest

As-salatu hayrun mine’n dershane – الصلاة خير من درسخانه »

“… Bazı insanlar nefsanî tutkularını İslâm diye dayatıyor birbirlerine. F.Gülen, İ.Eliaçık, A.Bayındır, H. Baş, Z.Beyaz, Y.N.Öztürk… Bundan mütevellit İttihad-ı İslâm önündeki en büyük engel İslâmcılık oluyor. Zira beşerî tasavvurlar ve dünyevî hesaplar Takdir-i İlâhi yerine ikame edilmek isteniyor. İslâm bir tane ama yarı-aydın sayısı kadar İslâmcılıklar var. Asla Tevhid edemeyecek fikir ve çıkar çatışmaları Hak Din’in kendisiymiş gibi gösteriliyor. Medyanın Tevhid’den ziyade nifaka ve şirke meyletmiş olması ise yangına benzin dökmekte. Bu alimciklerin peşinden giden halk da şaşkın ve bölünmüş. Amerikan saldırganlığı ve Ortadoğu’nun psikopat devleti İsrail ile kıyaslandığında bu bölünmüşlük Müslümanlar için belki daha büyük bir tehdit zira kanserli bir hücre gibi. “Bize” benziyor, “içeriden” besleniyor. Unutmamak lâzım ki her ağacın kurdu özünden olur …” (Ali Parisî Hoca Efendi Hazretleri, 22.11.2013 tarihli hutbesinden)

… Bu konuda okumak için…

 

hamza_yusuf Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kcBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

 

İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz.Buradan indirebilirsiniz. 

 

Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanıadındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

Brooklyn Rider play Beethoven’s opus 131 »

Bir Türk dünyaya bedel midir hakkaten? »

turk_milliyetciligi

 

… Bu konuda okumak için…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle.Buradan indirin.

İbn Sina Sigmund Freud ile anlaşabilir miydi? »

L0008560 Arteries and Viscera (according to Avicenna),

Ben var mıyım yoksa varmışım gibi mi geliyor Ben’e?

Tanrı’nın varlığı tartışılıp durur da kimse kendi varlığından şüphe etmez. “Ben varım, buradayım işte!” deriz. Zaten kendisinden şüphe edene, kendi varlığını sorgulayana “deli” damgası vurulur. Oysa her sabah aynı bedene uyandığımızı bize garanti edebilecek kim/ne var? Bizi tanıyanlar? Kendi hafızamız? Nüfus kâğıdı? Kredi kartları? Arkanıza yaslanıp iki dakika düşünün, beş duyunuz ve “ötekilerin” şahitliğinden başka ne var elinizde? Kendi varlıklarını bile ispat etmekten aciz bir sürü vehim değil mi bunlar?

Gerçek şu ki kendimizin var olduğu bilgisi yani varlık şuuru beş duyu ile elde edilen bir netice değil.

Çünkü kendi varlığımız bilimsel bir bilgi değil, bir inanç. Zira bilimsel yolla ispat edilebilecek olan varlığımız vücuttan ibaret. Kilo alıp veren, saçları, tırnakları uzayan, her dakika binlerce hücresi ölen bu değişken vücuda nasıl “ben” deriz? Mümkün değil ki.

Demek ki vücuda eşit değiliz. Vücut bize ait ama Read the rest

Le Trio Joubran – Roubama الثلاثي جبران – ربما »

Gülen Cemaati Atatürkçü mü oluyor? »

Zaman Gazetesi Artık Atatürkçüleri Üzmeyecek

“Olmasaydın olmazdık” rezaletinin ardından yine Zaman Gazetesi’nden tuhaf bir haber metni. Sanki dönemin yöneticilerini bilmiyormuş gibi:

“… İstanbul Galata, Yenikapı, Üsküdar mevlevihaneleri yanı sıra Konya ve birçok şehirde Mevlevihane var. Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nin karşısında Cenab-ı Ahmet Paşa Camii’nin yanında bulunan Ankara’nın tek Mevlevihanesi, 1929’da yol açma ve park çalışmaları nedeniyle dönemin yöneticileri tarafından yıktırılmış. Mevlevihanenin yapılış tarihi hakkında net bir bilgi yok. Ancak 1566 yılında yapılan camiden sonra inşa edildiği belirtiliyor. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde 1640 yılında bu Mevlevihane’den söz ediyor. Küçük bir zaviye olan yapı, Cenab-ı Ahmet Paşa Camii’ni U şeklinde çeviren ahşap binalardan oluşuyordu. Mevlevi dergahının son şeyhi Mustafa Nuri Dede’nin ise 25 dervişi ile Mevlevi alayına katılıp Kurtuluş Savaşı’nda cepheye gittiği anlatılıyor. 1929 yılına geldiğinde avludaki tekke yapıları ve askeri barakalar, yol açma çalışmaları kapsamında yıkılmış. Sadece iki türbe ve Mevlevi kabristanından küçük bir parça …”

 

…Kemalcilik ve Atatürkizm üzerine e-kitap…

 

Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.  

Kadın hakları ve Kemalizm

“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir…Buradan indirebilirsiniz. 

Osmanlı Kokusu »

Yakup Köse’nin 28 Şubat’ta yaşadıkları 24 TV’de tartışıldı »

cemile-bayraktar

Derin Düşünce Yazarı Cemile Bayraktar 24 Tv’de konuk oldu, Yakup Köse’nin 28 Şubat’ta yaşadıkları tartışıldı

StarGazete’nin Haberi: (Program buradan izlenebilir)

Yakup Köse, Habertürk Gazetesi Yazarı Nihal Bengisu Karaca, Yenişafak Gazetesi Yazarı Süheyb Öğüt, Yazar Cemile Bayraktar ve Şair – Yazar İsmail Kılıçarslan 24 TV’de yayınlanan Betül Soysal Bozdoğan’ın sunduğu “24 Dakika” programına konuk oldular.

Programda 28 Şubat dönemine ilişkin değerlendirmelerde bulundular.

Programa konuk olan ve 14 yaşında idamla yargılanan Yakup Köse 28 Şubat’ta yaşadıklarını Read the rest