Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Tüketim / Robert Bocock »

tuketim-bocock“ …Tüketim tutkusu, modernizmden sonra gelen kapitalizmin ya da “post-modern” kapitalizmin tipik özelliklerini sergileyen bir süreç haline geldi. Artık çoğu insanın kimlik duygusu bu insanların iş rollerinden çok, izledikleri tüketim kalıplarıyla ilgili olduğuna göre kolaylıkla söylenebilir ki yeni bir kapitalizm dönemi ortaya çıktı. Daha önceki dönemlerden ayırt edebilmek için bu yeni döneme “post-modern” diyebiliriz. Postmodern tüketimcilikte arzu duyulan şey, tüketilen “gerçek” çikolata, “gerçek” otomobil, ev veya mobilya değil. Esasında bu “gerçek” nesneler, arzuların yerine konan şeyler; doyurulması istenen arzular, sembolik arzular. Yani kültürel rumuzlarla temsil edilmeden biyolojik olarak sahip olunan arzular değiller […] Modern tüketiciler fiziksel olarak pasif ama zihinsel olarak çok meşguller. Tüketim her zamankinden fazla kafada çözülmesi gereken bir deneyim, beyinsel ve zihinsel bir olgu. Yalnızca vücudun gereksinimlerini yani fizyolojik ve biyolojik ihtiyaçları doyuran basit bir süreç olmaktan çıktı. Bu şekilde, yabancılaşma ve uzaklaşma modern tüketim kalıplarına da girdi …”

 

… Tüketim tutkusu ve kimlik krizleri üzerine kitap okumak için…

Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen Scarboro

70 kitap indirin70 kitap indirin

Kapitalizm bir kara sevdanın adı. Tutkulu bir aşk hikâyesi… Her gün kalbimizi kıran, bize hakaretler yağdıran, herkesin içinde rezil eden o sevgiliyi(!) terk edemiyoruz bir türlü. Alış-veriş merkezleri dolup taşıyor. Kredi kartı borçlarımız şişiyor. Bütün bu borçları ödemek için daha çok çalışmaya razıyız. Ailemizi, sağlığımızı, tatillerimizi, ibadetlerimizi feda ediyoruz. Hatta iş “arkadaşlarımızın” ayağını kaydırmak için planlar yapıyoruz.

Heyecanla satın alıp eve getirdikten sonra bir kenara attığımız ne çok şey var oysa. Okunmamış kitaplar, seyredilmeyi bekleyen DVDler, modası geçmiş giysiler, eski cep telefonları… Almak gerek ama kullanmak şart değil. Çünkü karnımızı doyurmak için değil“birisi olmak” için tüketiyoruz:

 “…Üniversitemdeki kapalı kızların çoğu, eşarplarını markası görünecek şekilde bağlıyor. Öğrenciler kitaplarını Mango çantalarda taşıyor. Bir Coach çanta, etiketi görünmeksizin pek de kıymetli değil. Ralp Lauren sağ tarafa işlenen küçük bir biniciyle bir servet kazandı. Çorapların bile görülebilir yerlerine logolar işlenmiş. Neden marka bu kadar önem arzediyor?…”(C.A. Scarboro)

Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!”diye haykırıyorlar. İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. Kapitalizm karşıtı İslâmcıların, komünistlerin, ülkücülerin ve Kemalistlerin ekonomi tasavvuru nasıldır? Kapalı kapıların ardında puro içen şişman adamlar mı tahayyül ediyorlar bilmiyorum. Ama bazen kendilerini aldattıklarını düşünüyorum. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar da kolay değil:

“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var kiİyi ile Kötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)

Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katmış kanaatimce. Modern yaşamın getirdiği “önemsizleşme” hissi ve bunun yol açtığı kimlik ihtiyacını sorgulayan, klasik ekonomi teorilerini tamamlayan bu çalışmayı Müleyke Barutçu  Türkçeye kazandırdı. Kendisinden Chomsky, Klein ekseninde yeni çalışmalar ve özgün makaleler de okumayı umuyoruz. Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Küreselleşme, içtimaî neticeleri / Zygmunt Bauman »

“…  Panoptik müessesenin şartı ve tesiri tebanın hareketsizleştirilmesiydi. Gözetimin amacı kaçışı önlemek ya da en azından özerk, tesadüfî ve rastgele hareketleri engellemekti. Synoptikon ise doğası gereği küresel; seyretme eylemi seyredenleri yerelliklerinden koparıyor; onların vücudları bedensel olarak yerlerinde kalsa bile en azından zihinsel olarak, uzakların artık bir mesele olmadığı sibermekana taşıyor. Synoptikonun seyredilenden seyredene dönüşmüş hedeflerinin yerinde mi durduğunun yoksa hareket halinde mi olduğunun artık önemi yok. Panoptikon, insanları seyredebilecekleri bir konuma zorla getiriyordu. Synopticon’un ise baskıya ihtiyacı yok; insanları teşhir etsinler diye ayartıyor …”

[…]

“… Yakın olan demek el altında, aşina olunan, alışılmış, , açık şekilde bildik olan şeydir. Her gün görülen, rastlanan, uğraşılan ya da etkileşime girilen, alışkanlık haline gelmiş ve her gün yürüttüğümüz faaliyetlerle iç içe geçmiş kimse ya da şeydir. “Yakın,” insanın içinde kendini evde hissedebildiği yerdir. Olmaz ya, olsa bile, kişinin içinde kendini nadiren yitirdiği, nasıl konuşup nasıl davranacağını nadiren bilmediği bir mekândır. “Uzak” (?gurbet) olan ise kişinin ancak zaman zaman girebildiği ya da hiç giremediği, içinde kişinin öngöremediği ya da kavrayamadığı şeylerin meydana geldiği ve o zaman da nasıl tepki vereceğini bilemediği bir mekândır: Kişinin hakkında çok az şey bildiği, fazla bir şey bekleyemeyeceği ve özen gösterme yükümlülüğü hissetmeyeceği şeyleri barındıran bir mekândır. İnsanın kendini “uzak” bir mekanda bulması cesaret kırıcı bir deneyimdir; “uzaklara” açılmak demek, idrak sınırlarını aşmak, yersiz ve dayanaksız kalmak, sıkıntıya ve korkulan kötülüklere davetiye çıkarmak demektir…“Uzakta” olmak sıkıntı içinde olmak demektir. Bu yüzden akıl, hile, beceri ya da cesaret ister… Oysa “yakın”lık fikri bir sorunsuzluk timsalidir; acı çekmeden edinilmiş alışkanlıklar iş başındadır ve alışkanlık olduklarından, ağırlıklarını hissettirmez, çaba istemez ve endişe yüklü tereddütlere mahal vermezler. “Yerel cemaat” olarak biline gelen şeyi var eden, “burası” ve “orası,” “yakın” ve “uzak” arasındaki bu zıtlıktır …”

 

… Modernite ve postmodern dünya üzerine kitap okumak için…

sen-insansin 70 kitap indirin70 kitap indirin Akışkan Modern Dünyadan 44 Mektup / Zygmunt BaumanSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.

freud-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirin Akışkan Modern Dünyadan 44 Mektup / Zygmunt BaumanGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

1984, George Orwell »

futbol-beyin-yikama

“… Savaş Barıştır, Özgürlük Köleliktir, Cahillik Güçtür… Winston cebinden bir yirmi beş sent çıkardı. Madeni paranın üstünde de küçük, okunaklı harflerle aynı sloganlar yazılıydı; öbür yanında ise Büyük Birader’in yüzü görülüyordu. Büyük Birader’in gözleri paranın üstünden bile sizi izliyordu. Paraların, pulların, kitap kapaklarının, bayrakların, posterlerin, sigara paketlerinin üstünden… her yerden. Hep sizi izleyen o gözler ve sizi sarıp kuşatan o ses. Uykuda ya da uyanık, çalışırken ya da yemek yerken, içeride ya da dışarıda, banyoda ya da yatakta… kaçış yoktu. Kafatasınızın içindeki birkaç santimetreküp dışında, hiçbir şey sizin değildi.

[…]

Ama Parti bu konuda çiftdüşün ilkelerine bağlı kalarak birkaç basit kuralı uygulayıp, proleterlerin tıpkı hayvanlar gibi doğuştan düşkün yaratıklar olduğunu, o yüzden de baskı altında tutulmaları gerektiğini savunuyordu. Aslında proleterler hakkında pek az şey biliniyordu. Çok fazla şey bilmeye de gerek yoktu. Çalışmayı, üremeyi sürdürdükleri sürece, başka ne yaptıklarının bir önemi yoktu. Kendi başlarına bırakıldıklarında, Arjantin ovalarına salıverilmiş sığırlar gibi, doğal buldukları bir yaşam biçimine geri dönmüşler, bir anlamda atalarının yolundan gitmişlerdi. Doğuyorlar, sokaklarda büyüyorlar, on iki yaşında çalışmaya başlıyorlar, güzelleşip cinsel isteklerinin uyandığı kısa bir gelişme çağının ardından yirmisinde evleniyorlar, otuzunda orta yaşlı insanlar olup çıkıyorlar, altmışına geldiklerinde de ölüp gidiyorlardı. Ağır koşullarda çalışmaktan, boğaz kavgasından, komşularla didişmekten, sinema, futbol, bira ve en önemlisi de kumar yüzünden kafalarını çalıştırmaya fırsat bulamıyorlardı. Onları denetim altında tutmak hiç de zor değildi. Düşünce Polisi’nin aralarına saldığı birkaç ajan asılsız söylentiler yayıyor, tehlikeli olabileceği düşünülenleri saptayıp etkisiz kılıyordu; ama onlara Parti ideolojisini aşılamak için bir çabada bulunulmuyordu. Proleterlerin güçlü siyasal düşüncelerinin olması istenen bir şey değildi. Onlardan tek istenen, çalışma saatlerinin uzatılmasını ya da tayınların kısıtlanmasını kabullenmeleri gerektiğinde kışkırtılabilecek ilkel bir yurtseverlikti. Proleterlerin zaman zaman duydukları hoşnutsuzluklar da bir yere varmıyordu, asıl sorunları göremediklerinden hoşnutsuzlukları ancak belirli küçük sorunlara odaklanıyordu. Büyük kötülükler hep gözlerinden kaçıyordu. Proleterlerin büyük çoğunluğunun evlerinde tele-ekran bile yoktu. Sivil polisler bile pek üstlerine gitmiyordu …” 

 

… Özgürlük, demokrasi, adalet üzerine kitap okumak için…

70 kitap indirin70 kitap indirinDerin MAЯҖ

Etrafınızda “ben solcuyum” diyen kaç kişi var? Birgün Ya da Cumhuriyet Gazetesi, Türk Solu Dergisi okuyan? Yürüyüşlerde Marx, Lenin, Deniz Gezmiş ve Atatürk posterlerini yanyana taşıyan kişileri tanıyor musunuz? İşçi sendikalarında aktif rol oynayan dostlarınız var mı? Bu insanlar hasretle beklediğimiz sol muhalefeti kuramadılar bir türlü. Neden?

Marxist ve Marxçı (Marx’a dair ama marxist olmayan) miras ile yüzleşmedi Türk solcuları. Oysa Marx anlaşılmadan hiç bir sol projenin anlaşılmasına da imkân yok. Leninist, Stalinist, Maoist… Hatta Kuzey Avrupa’nın sosyal demokrat modellerini de çözemezsiniz. Marx’ın bıraktığı yerden devam edenleri anlamak için de gerekli bu okuma; dünya soluna bugünkü şeklini veren düşünürleri anlamak için: Rosa Luxemburg, Ernst Thälmann, Georg Lukács, Max Adler, Karl Renner, Otto Bauer, Walter Benjamin, Jürgen Habermas,… Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

70 kitap indirin70 kitap indirinHalkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008’de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99’un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi?Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

70 kitap indirin70 kitap indirinDevlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukukyerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları“ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Endişe verici mükemmellik: Kubrick, düzen ve kaos »

kubrick-simetri-perspektif“… Anlamayı ve kelimeleri devre dışı bırakan bir görme tecrübesi oluşturmayı istedim. Amacım doğrudan bilinçaltına, onun duygusal ve felsefî muhtevasına nüfuz etmekti. Filmin seyirciye temas ettiği nokta bilincinin derin bir seviyesi olmalıydı. Tıpkı müzikte olduğu gibi yoğun bir indî tecrübeyi hedefledim. Beethoven’ın bir senfonisini “açıklamak” tasavvur ile haz arasına yapay bir engel koyarak eseri hadım etmek olur […] Filmin felsefî ve sembolik mânâsını sorgulamakta sınırsız özgürlüğe sahipsiniz. Bu sorgulama seyircileri ileri bir noktaya getirdiği için filmin başarılı olduğunu ispat eder. Ama seyircilerin yanlış anlama korkusuyla adım adım takip edecekleri objektif bir yol haritası vermek istemiyorum …”

Bu sözler Stanley Kubrick’e ait; 2001: A Space Odyssey adlı filmi hakkında yapılan bir röportajda söylemiş. Sürprizlerle dolu, yaramaz bir çocuk gibi ünlü yönetmen. Meselâ perspektifin düzenli manzarasını nazarlara verdiğinde amacı kontrol altına alınmış bir mekânı anlatmak, huzur ve güveni hissettirmek değil. Tam tersine kaosu, kontrolsüz karmaşa hissini tetiklemek, hatta korkutmak! Neden?

Aziz Nesin’in bir hikâyesinde bilmediği bir sebepten kendini emniyette bulan vatandaşın başına gelenler hikâye edilir. Adamın kollarına girerek uzun ve karanlık koridorlardan geçirirler; farklı odalara götürürler. Koridorlarda ve odalarda şöyle panolar asılıdır: “… Vatandaş sakın korkma! … Niye korkacaksın ki? … Emniyettesin … Biz seni korumak için buradayız …” Vatandaş bu tabelaları gördükçe korkar ve sonunda korkudan altına yapacak noktaya gelir.

Kubrick simetrinin ve merkezî perspektifin verdiği sahte emniyet hissini çok güzel kullanıyor. Alfred Hitchcock’un dooly-zoom tekniğiyle yaptığı gibi Kubrick de metafizik bir korku, görünenin ötesinde bir hayret hissi tetiklemek istediği zaman yapıyor bunu. Çelişkili görünen bu “okumayı” mümkün kılan etken rasyonalist perspektiflerin akılcı olmayışı. (Bkz. Derin Lügat Akıl / Zekâ / Reason / Intelligence / العقل) Mekân üzerinden bütün imkânların ve mümkünâtın, sebep ve sonuçların yani “kün” (كُـنْ) emirlerinin kontrol altına alındığı, ölçülüp biçildiği, zamanın bile öngörüldüğü bir lisan-ı suret çıkıyor meydana… Akıl düşmanı bir rasyonalizm bu! Pavel Florenski’nin tabiriyle “Yaşananın hakikati yerine görünüşün olabilirliğine” kapılıyor göz. Bakış bedenden, içerisi dışarıdan, özne nesneden ayrılıyor.

Kubrick’in perspektiflerinde işte bu rasyonalizm mekân üzerinden ifade buluyor çünkü Read the rest

Paraklitos / Şefaatçi / παρακλητος »

paraklitos

Ne değildir?

Kutsal ruh değil.

Nedir?

Eski Yunanca İncil nüshalarında geçen παρακλητος (oku. “Paraklitos”) kelimesinin mânâsını, daha doğrusu bu kelimenin Aramice karşılığını arıyordum. İncil tercümelerinde uzmanlaşmış pastörlerle tanıştım. Protestan ilahiyat fakültelerinde hocalık da yapan bu kıymetli insanlarla bir kaç hafta yazışmadan sonra hayret içinde kaldım zira bir çok temel konuda kendi aralarında hemfikir olmadıklarını gördüm. Meselâ Bazıları Paraklitos kelimesinin sadece Hz İsa’ya (a.s.) özgü bir vasfa, Kutsal ruh oluşuna işaret ettiğini söylüyorlardı. Diğer bir kısmı Yunanca’da “öteki” anlamına gelen iki kelime olduğunu hatırlattı: Birinci grubun açıklaması doğru olsaydı ana metinde farklı bir “öteki” anlamına gelen, tenzih etmeye yarayan “ἕτερος” (oku. “heteros”) kelimesini görecektik. (Kahve değil ötekini, çayı istiyorum gibi) Oysa Yohanna İncil’inde “ben bir paraklitosum, benden sonra öteki paraklitos gelecek” diyor Hz İsa (a.s.). Yani kendisini ayrı tutacak, geri kalanları uzaklaştıracak şekilde “ἕτερος” kelimesini kullanmıyor; teşbih mânâsı veren “αλλος” (oku. “allos”) diyor. (Bir kahveden sonra ötekini, ikinci bir kahveyi ister gibi)

Hristiyan akaidini silip atabilecek bir yorum farkıydı bu! Çünkü Hz İsa’nın (a.s.) yegâne paraklitos değil bir kaç tane paraklitostan bir tanesi olduğu, kendinden sonra gelecek birini haber verdiği mânâsı çıkıyor. Nasıl oluyor da yıllarını Eski Yunanca İncil tercümesine adamış, Grek lisanını Yunanlılardan bile daha iyi bilen bu insanlar akaidin kalbindeki bir meseleyi çözmekte aciz kalabiliyorlardı? Galiba malümat çoktu ama ilim yoktu…

 

Metafizik Üzerine Konuşma / Gottfried Wilhelm Leibniz »

Metafizik Üzerine Konuşma Gottfried Wilhelm Leibniz-5Açıkça söylemeliyim, Tanrı’nın amaçlarını ve öğütlerini belirlemek istediğimiz zaman yanılgıya düşme tehlikesiyle karşılaşırız. Tanrı yalnızca bir tek şeyi göz önünde bulunduruyor, her şeyi aynı anda göz önünde bulundurmuyor diye düşünürsek Tanrı’nın amaçlarını ve öğütlerini bir tek özel tasarıda sınırlamak istediğimiz zaman böylesi bir yanılgıya düşeriz. Nitekim,Tanrı’nın dünyayı tümüyle bizim için yapmış olduğu, evrende bize dokunmayan ve yukarıda konmuş olan ilkelere göre Tanrı’nın bizimle olan ilişkisine uygun düşmeyen hiçbir şey bulunmadığı doğru olsa da, Tanrı dünyayı bizim için yaratmıştır diye düşünmek büyük bir yanılgıdır. Böyle oluşan ya da Tanrı’nın yapıtlarından gelen herhangi bir iyi sonuç ya da herhangi bir yetkinlikle karşılaştığımız zaman bunu Tanrı’nın tasarlamış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü Tanrı hiçbir şeyi gelişigüzel yapmaz, ve bize hiç benzemez, biz bazen iyi yapmayı beceremeyiz. Bu yüzden hükümdarların Read the rest

Eylül ayında en çok okunan kitaplar »

eylul-ayinda-en-cok-okunan-kitaplarEylül ayında en çok okunan kitaplar listesi için bütün zamanların en iyisi denebilir. Çünkü 68.984 kitap ile daha önce 60.000’in biraz üzerinde olan rekor kırılmış oldu. Sinema, sanat tarihi, mimarî, psikoloji, edebiyat, felsefe ve tarih kitaplarının siyasetten daha fazla ilgi çekmesi bizler için ayrı bir sevinç kaynağı oldu.

İlk 6 kitap 2000’i geçerek 14.119 okuma ile toplamın %20’sini teşkil ettiler.

E-kütüphanemizde bulunan 70 kitaptan 29’unun her biri 1000’den fazla okundu. İlk 20’ye giren ve 38.977 okunma ile toplamın %56.5’ini oluşturan kitapların listesi şöyle:

 

  1. Kürtlerin Tarihi Üzerine (2919)
  2. Derin Lügat 3.0 (2626)
  3. Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi (2269)
  4. Senin tanrın çok mu yüksekte? (2179)
  5. Sen insansın, homo-economicus değilsin! (2063)
  6. Kitap Tanıtan Kitap 1 (2063)
  7. Fethullah Gülen’i iyi bilirdik
  8. Kitap Tanıtan Kitap 5
  9. İslâm’da Mimar ve Şehir
  10. Öteki Sinemanın Çocukları
  11. Kitap Tanıtan Kitap 6
  12. Gurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”
  13. Kitap Tanıtan Kitap 2
  14. Kitap Tanıtan Kitap 3
  15. Gözle dinlenen müzik: Tezyin
  16. Derin MAЯҖ
  17. Edward Hopper’ı okumak
  18. Kitap Tanıtan Kitap 4
  19. Sosyalizm İslam’a uyar mı? (Tartışma)
  20. Jean-Paul Sartre ile Kaliteli bir Ateizme Doğru

 

… Kitapları daha yakından tanımak için …

kitap-tanitan-kitap-6 70 kitap indirin70 kitap indirinKitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

 

Akışkan Modern Dünyadan 44 Mektup / Zygmunt Bauman »

modernite-egalite-mediocrite“… Tüketicilik evvelâ insanları tüketiciye dönüştürmek ve geri kalan diğer tüm yönlerini ehemmiyetsiz ve sonradan türemiş saymak, aşağı sıralara indirmektir. Tüketicilik aynı zamanda biyolojik ihtiyaçları ticarî sermayeye, hatta bazen siyasî sermayeye dönüştürmek demektir. Bununla ne demek istediğimi açıklayayım. Teröristlerin yönlendirdiği uçakların içinden geçerek yıktığı, Amerikan hâkimiyetinin ikiz sembollerinin gölgesinde şoka girmiş ve afallamış Amerikalılara başkan George W. Bush’un gönderdiği ilk mesaj neydi? “Alışverişinize geri dönün.” Bu mesajın normal hayata dönüş çağrısı olarak anlaşılması isteniyordu […] Bugünün moda ifadesiyle söylersek “esnek” olmamız gerekiyor… Neyse ki internetimiz ve dünya ağımız, küremizin her köşesine bizi “gerçek zamanda” anında birbirimize bağlayan “veri otobanlarımız”, nereye gidersek gidelim gece gündüz elimizin altındaki cep boyutu mobil telefonların ya da İPod’ların içindekiler var. Neyse ki mi? Belki de maalesef, ana babalarımızın başına bela olmuş yetersiz bilgi akışı şimdi bizi boğmakla tehdit eden ve içinde yüzmeyi ya da içine dalmayı imkansızlaştıran (akıntıyla yüzmek ya da sörf yapmaktan tümüyle farklıdır) ondan beter bir bilgi akışı belasıyla yer değiştirmiştir… Akışkan modern dünyamız sürekli hareket halinde olduğundan, yerimizde durmaya ve bir yere bağlanmaya çalıştığımızda bile bizler de, ister istemez, bilerek ya da bilmeyerek, seve seve ya da yakınarak hep bir yolculuğun heyecanına kapılıyoruz …”

 

… Modernite ve postmodern dünya üzerine kitap okumak için…

sen-insansin 70 kitap indirin70 kitap indirinSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.

freud-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirinGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Bugünün Dünyasını Anlamak İçin Yeni Bir Paradigma / Alain Touraine »

Bugünün Dünyasını Anlamak İçin Yeni Bir Paradigma Alain Touraine-2

“… Eskiden sessizlik içinde yaşıyorduk, şimdi gürültü içinde yaşıyoruz; eskiden yapayalnızdık, şimdi kalabalığın içinde yitmiş bir durumdayız; pek az mesaj alıyorduk, şimdi mesaj bombardımanına tutuluyoruz. Modernlik bizi içinde yaşadığımız yerel kültürün dar sınırlarından çekti aldı ve bir yandan bireysel özgürlük dünyasının, öte yandan da kitle toplumu ve kültürünün içine attı. Uzun zaman eski düzenlere ve bu düzenlerin mirasına karşı savaştık; ama 20. yüzyılda en dramatik özgürleşme çağrıları yeni rejimlere, bir sürü otoriter düzenin yaratmaya çalıştığı yeni toplum ve yeni insana sesleniyor; devrimler de birtakım başka devrimler ve o devrimlerin doğurduğu rejimleri hedef alıyor. Modernliğin ana gücü, yani kapalı ve bölümler halindeki bir dünyanın açılma gücü, mübadeleler çoğaldıkça ve insanların, sermayenin, tüketim mallarının, toplumsal denetim araçları ve silahlarının yoğunluğu arttıkça tükeniyor. Read the rest

Çernobil Komplosu / Ahmed Yüksel Özemre »

Sans titre

Söz konusu kitap buradan indirilebilir: http://ozemre.com/sites/default/files/pdfs/cernobilkomplosu.pdf

Daha önce de tavsiye ettiğimiz enerji, çevre, jeopolitik konulu makalelerin tam listesi:

  1. Yeni başlayanlar için enerji (1)
  2. Yeni başlayanlar için enerji (2)
  3. 2ci Dünya Savaşı petrol yüzünden mi çıktı?
  4. Rüzgâr nükleer enerjinin yerini tutabilir mi?
  5. Arakan’ı boşaltın, gaz ve petrol geçecek
  6. Bağımsız bir Uygur devleti hayali kuranlar yeni katliamlara çanaktutuyorlar
  7. Küresel ısınma çok iyi bir şeydir »
  8. Küresel ısınma bitti… İkinci dalga geliyor! »

Ekonomik krizler, terör ve darbelerle ilgili tavsiye edilen kitaplar da buradan indirilebilir:

kitaplar Enerji Savaşları ve Terör konulu sohbetin kayıtları yayındaEnerji Savaşları ve Terör konulu sohbetin kayıtları yayında