RSS Feed for This Post

Küresel ısınma bitti… İkinci dalga geliyor!

20080417_ki2.gifHer şeyin kademeli biçimde değişeceği, yavaş yavaş iyiye veya kötüye gideceği yönünde bir önyargı var insanlarda.

Bölünerek çoğalan ve her gün bir önceki yüzeyin iki misli yer kaplayan bir nilüfer ailesi düşünün. 100 günde bir gölün yarısını kaplamış. Gölün tamamı kapanmadan önce kaç gün var sizce?

Bu bilmeceyi ilk defa okuyanlar çoğunluka 100 gün gerekir diyorlar . Oysa sadece bir gün var!

Küresel ısınmanın geri dönülemez biçimde hayatımıza zarar vermesi için kaç yıl kaldı sizce? Uzmanlar 2050 veya 2030’larda işlerin kötü gidebileceğini söylüyorlar. Biz de zannediyoruz ki soluduğumuz hava yavaş yavaş kirlenecek, Kyoto protokolü uygulanacak ve her şey daha iyi olacak!

Aslında küresel ısınma denen felaket oldu ve bitti. Yani çok geç artık. Sera etkisine sahip gazların azaltılması iyi olurdu ama bunu yapmaya kimsenin yanaşmayacağını Zira zengin Kuzey yarı küre ülkelerinin bu işten çok kazançlı çıkacağını daha önce “Küresel ısınma çok iyi bir şeydir” adlı yazımızda anlatmıştık. Meselenin halledilmesi için atmosfere salınan CO2 miktarı ACİL olarak %40-%60 arasında azaltılmalıydı. Kyoto denen komik protokol ise yıllık %5’lik bir azaltma öngörüyordu. En çok kirleten ABD ve Çin gibi ülkelerin uzun süre yan çizmesi bir yana imzalayanlar da adam gibi uygulamadı. Uygulayanlar da en çok indirim yapılacak sektörlerde şerh koydular.

Ama şu anki kötü durumun tek sorumlusu Kyoto’nun başarısızlığı değil. Çünkü bazı hızlandırıcı faktörler devreye girdi ve 30-40 yıl sonrası için beklenen sonuçlar dün gerçekleşti. Nedir onlar? Nasıl çalışırlar?

Hızlandırıcı faktör nasıl çalışır?

Yukarıdaki nilüfer bilmecesini anımsayın. İnsanlar genellikle “doğrusal” düşünürler. Yani boy uzaması veya azar azar biriken para gibi. Ama doğada, ekonomide, hemen her alanda doğrusal olmayan süreçler vardır. Meselâ ısıtılan bir su 100 dereceye kadar ısı alır. Onun üzerine çıkmaz. 100°C bir eşik değeridir. Ekonominin ve psikolojinin birbirine karıştığı borsaya bakın. Bir eşik değeri oluşur insanların kafasında. O fiattan itibaren herkes satmaya başlar. Düşen fiatları görenler daha çok satar, fiatlar daha hızlı düşer. Bu son borsa örneğindeki gibi küresel ısınmayı ilgilendiren doğal süreçlerin birçoğu “exponansiyel”. Yani ivmeli, hızlanarak artan veya yavaşlayarak azalan etkiler söz konusu.

Buzulların erime hızının artması

Buzulların erimesi bizim nilüfer gibi hızlanarak oldu. Yani her yıl %1 kayıp varmış gibi düşündük ama ısınan buzullar erime sıcaklığına gelmeden kendi ağırlıklarının etkisiyle parçalanmaya başladı. Parçalanan küçük buz dağları büyüklere oranla daha hızlı eridi. Zira hava ve suyla temas eden yüzeyler katlanarak arttı. Nasıl oldu? Evinizde yapabileceğiniz basit bir deney ile açıklayalım: Eşit büyüklükte iki buz parçasını buzluktan çıkarın, birini çekiçle ufalayın, ikisini de güneşe bırakın veya saç kurutma makinasıyla ısıtın.

Tabi gerçekte ufalanan buz dağlarının kırılarak yeniden ufalandığını ve daha küçük parçaların daha da hızlı eridiğini göz önüne alırsanız ısınma sürecinin giderek hızlandığını daha net görürsünüz.

Denizin güneş ışığını daha çok emmesi

Buzullar beyaz renkli. Açık deniz ise lacivert, neredeyse, siyah. Hadise çok basit. Binlerce kilometre kare kaplayan beyaz bir buzulun yerini aynı bıyüklükte lacivert bir deniz alınca o bölgeye gelen güneş ışınlarının dünyamızı ısıtıcı etkisi bir kaç kat artıyor. Bu etkiyi kıta büyüklüğünde olan iki kutuba ve Kanada ile Sibirya’nın kuzeyine yaydığınız zaman ortaya korkunç bir sonuç çıkıyor.

Çocuklarınız için “eğlenceli” bir deney yapmak isterseniz biri siyah diğeri beyaz iki kartonu (veya kumaş parçasını) güneşe bırakın. Meselâ bir saat sonra ikisini de gölgeye alarak bir termometre ile sıcaklıklarını ölçün.

Yansıtabilirlik (albedo) denen bu kavramın kısa tarifini ve su ile kar arasındaki önemli farkı Wikipedia’dan okuyabilirsiniz. Fark 20 kata kadar çıkabiliyor. Québec’ten (Kanada) 3 ögrenci matematik formüllerini sevenler için daha detaylı açıklamalar içeren güzel bir site yapmışlar. Ayrıca değişik yansıtma-ısıtma varsayımlarını test edebileceğiniz bir de simülatör mevcut.

Ormanların hızlanarak küçülmesi

Dev soğutucular ve CO2 emicileri gibi çalışan tropikal ormanlar (Güney Amerika ve Afrika’nın bir kısmı) küresel ısınma yüzünden tahrip oldular. Yani insanın yaptığı doğrudan tahribat yetmiyormuş gibi küresel ısınma sebebiyle de birçok ağaç öldü. Açılan arazilere daha çok kaktüs tipi bitkiler hakim ve ölen ağaçların soğutucu etkisine sahip değiller. Tabi ne kadar çok ağaç ölürse geri kalanların yaşama şansı o derecede hızlanarak artıyor. Zira küçülen ormanlar daha az soğutuyor ve daha az CO2 emiyor.

İkinci dalga Küresel ısınma

Dünyayı ısıtmak için insan üzerine düşeni yaptı. Bundan sonrası otomatik olarak çalışacak. Nasıl?

Elimizde patlayacak en az iki tane bomba var: Birincisi metan gazı (CH4) ki karbondioksite göre en az 20 kez daha etkili bir sera gazı. En iyimser (Avrupa kaynaklı) tahminlere göre 1400 milyar ton metan gazı Sibirya ve Kanada’nın kuzeyi gibi bataklık bölgelerde, donmuş toprağın içinde hapsedilmiş vaziyette. Amerikalılar 5000 milyar tondan bahsediyorlar. Bu gazı çıkarıp kullanma imkânı şimdilik yok zira toprağın içinde dağılmış vaziyette. Ama dünya ısındıkça binlerce kilometre uzunluğundaki donmuş bataklıklar artan bir hızda metan yaymaya başlayacaklar.

Toprakta hapsedilmiş metan gazının serbest kalmasına katkısı olacak bir başka hızlandırıcı ise eriyen buzlardan dolayı deniz seviyesinin yükselmesi.

İkinci bombaya gelince… Okyanus akıntılarının kesintiye uğraması. Neden? Okyanuslar insanların ürettiği karbondioksitin yaklaşık %30’unu emiyor. Okyanus yüzeyinden diplere doğru hareket eden akıntılar sayesinde yüzey suları tazeleniyor ve yeniden bu gazı emebilir hale geliyorlar. Bu akıntıları sürekli kılan bir mekanizma var:

Buzullara yaklaşan su soğuyor, yoğunlaşıyor ve haliyle ağırlaşıyor. Bir kısmı donarken tuzunu “dışarı” verdiği için sıvı halde kalan su ağırlaşarak dibe dalıyor. Dipteki soğuk ve tuzlu su tropikal bölgelerde yukarı çıkarak ısınıyor ve bu “pompayı” besliyor.

Birinci dalga Küresel ısınma ne yapacak?

  • 1) “Yanlış” yerlere bol miktarda yağacak yağmurlar okyanus akıntılarının tuzluluk oranlarını değiştirecek,
  • 2) Isınan okyanus sularının karbondioksit emme kapasitesi düşecek,
  • 3) Akıntılar kesildiği için yüzey suları CO2‘ye doyacak,
  • 4) Atmosferdeki CO2 miktarı artacağı için dünya daha hızlı ısınacak.

Ne yapmalı?

Bazı okuyuculara irtica gelecek ama ilk adım olarak dua etmeliyiz diye düşünüyorum. Vakit almaz, para gerekmez. Zira işimiz gerçekten ALLAH’a kaldı. Neden?

Pentagon yeni askerî harcamaları ve yeni saldırganlıkları meşru kılacak raporlar sipariş etmeye başladı bile. Daha önceki bir yazımızda “düşünce teröristi” adını taktığımız bazı kuruluşlar nükleer savaş “müjdesi” veriyorlar Peter Schwartz et Doug Randall tarafından hazırlanan bir raporda. Birleşmiş Milletler çevre programı ise “sadece” küresel bir iç savaş ısmarlamış bir başka raporda. Yani birilerine savaşmak için yeni bahaneler lâzım.

Dua bittikten sonra yapılabilecek başka şeyler var tabi. Önce hükümetlerin, meselâ AKP’nin (eğer bir darbeye kurban gitmezse) başta komşu ülkeler olmak üzere ikinci dalga küresel ısınmanın vuracağı bütün ülkelerle birleşip araştırma merkezleri kurması gerekiyor. Her bilim dalından sıkı beyinlerin toplanacağı bu merkezlerde ülkeler her yönüyle ikinci dalgaya hazırlanacaklar. Örneğin:

  • 1) Gıda üretimindeki düşme ve fiatların yükselmesi,
  • 2) Yaşanmaz hale gelen bölgelerdeki insanlar,
  • 3) Felaketler ve iç göçlerle körüklenecek sosyal, dinî ve etnik gerginlikler,
  • 4) Ortaya çıkacak yeni hastalıklar,
  • 5) Azalan su kaynakları,

bu çok disiplinli ekiplerin çözmeleri gereken konuların arasında olacak. “GAP ile suyun başını biz tuttuk” gibi akla zarar argümanlar ile milleti tahrik etmek yerine diplomatların da yardımıyla kazan-kazan ilişkilerin kurulması gerekiyor komşularımızla.

Kazanılacak çok şey var

Özellikle Türkiye gibi gelişmesini henüz tamamlamamış ülkelere bilim ve teknolojinin getireceği çok kazanç var:

  • 1) Ulaşım ağlarımızın veriminin artırılması gıda fiatlarının yükselmesine engel olabilir,
  • 2) Enerji nakil hatlarında ve bina izolasyonlarında yapılacak iyileştirmeler hem enerji faturasını düşürür hem de enerji üretiminin çevreye getireceği yükü azaltır.

Bunun yanında “Nükleer enerji? Evet ama…” başlıklı yazımızda açıkladığımız gibi Türkiye’nin enerji bağımsızlığını elde etmek için bu alanda bilimsel ve teknolojik yatırımlarını arttırmasında büyük fayda var.

Ne yazık ki rüzgâr ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklar önümüzdeki on yıllarda ancak yerel ihtiyaçlara o da ancak kısmen cevap verebileceklerdir. Bu konuda ayrıntılı bilgi “Rüzgâr nükleer enerjinin yerini tutabilir mi? ”  adlı makalede ve izleyen yorumlarda bulunabilir.

Demokrasi tehlikede

Unutulmaması gereken bir nokta da şudur: ikinci dalga küresel ısınma gelişmiş ülkeler ile diğerleri arasındaki farkı açacak. Fakat aynı zamanda aynı ülke içinde de zengin ile fakirin arası da açılacak. Açlık ve diğer sorunlar korku, öfke ve “ötekini” suçlama duygularını güçlendirecek ki bu faşizmin sevdiği bir ortamdır. Ortadoğu’da ve Türkiye’de her türlü totaliter ve militarist söylemin güçleneceği bir atmosfer oluşacaktır muhakkak.

Az önce sözünü ettiğimiz bilimsel araştırma kurumları işte bu ortama da hazırlamalıdır gelişmekte olan ülkeleri. Böyle bir çalışmayı ve araştırma laboratuarlarını kurmak ve işletmek için bir kaç milyar dolar gerekebilir. Bu miktar söz konusu ülkelerin savunma bütçelerinden karşılanabilir. Zira ikinci dalga küresel ısınma bazı ülkelerin rejimlerini hatta egemenliklerini tehdit edeceğe benziyor.

Türkiye bile tek başına 10 milyar dolar savunmaya harcayabildiğine göre 15-20 ülkenin savunma bütçelerinin %10’u ile çok iyi bir yol alınabilir. Kanaatimizce ikinci dalgayı da durdurmanın imkânı yok. Yapılacak tek şey hazır olmak.

Taş kafamıza nasılsa düşecek. Vermek istediğimiz mesaj şu: Kask giysek iyi olur.

Para Yenir mi?

İnsanlık endüstri devriminden bu yana doğayı şekillendirecek güce sahip. Ancak bu şekillendirme gücü yaşamı değil de maddî çıkarları koruyacak biçimde kullanılıyor. Fakir ülkeler, aynı ülke içinde yaşayan fakir insanlar, bitkiler ve hayvanlar “vahşi doğadan” bile daha vahşi bir kirletme özgürlüğünün(!) kurbanı oluyorlar. Gelecek asırda hep beraber keşfedeceğiz paranın yenip yenmeyeceğini. Yok ettiğimiz balıkların yerine Amerikan doları koyup koyamayacağımızı… Buradan indirebilirsiniz.

 Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:Tahir Tarih: Haz 19, 2008 | Reply

    Ekoloji , çevrebilim değildir (tdk)

    çevrebilim ;ekoloji demek değil!

    TDK, “Ekoloji” ile “Çevre Bilimi”ni ayırdı!

    Türk Dil Kurumu (TDK), Türkçe Sözlük’te ”çevre bilimi” olarak geçen
    ”ekoloji” kelimesini yeniden tanımladı. Türkçe Sözlük’ün yeni
    baskılarında ”çevre bilimleri” ve ”ekoloji” sözcükleri ayrı ayrı yer
    alacak.

    Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi öğretim elemanı Tahir
    Çalgüner, A.A muhabirine yaptığı açıklamada, TDK’dan ”ekoloji” ve
    ”çevrebilim” sözcüklerinin ne anlama geldiğini sorduğunu ve ”Yunanca
    kökenli ekoloji sözcüğünün, Türkçe’de çevre bilimi olarak
    tanımlandığı” yanıtını aldığını belirtti.

    Bunun üzerine ”ekoloji” sözcüğünün ”çevre bilimi” anlamına
    gelmediğine ilişkin çalışma yaparak kitap haline getirdiğini ifade eden
    Çalgüner, yeniden TDK’ya başvurduğunu anlattı.

    TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, Güncel Türkçe Sözlük’ü
    internette kullanıma açtıktan sonra sözlük kullanıcılarının,
    kelimelerinin anlamları konusunda pek çok öneri ve görüşlerini
    kendilerine iletiklerini belirterek, ”Adeta imece usulü Türkçe sözlüğü
    geliştiriyoruz” dedi.

    ”Ekoloji” kelimesiyle ilgili olarak da çok sayıda başvuru aldıklarını
    anlatan Akalın, bunların, ”ekoloji kelimesine karşılık gösterilen çevre
    biliminin bu kelimeyi tam olarak olarak karşılamadığı, çevre biliminin
    daha alt bir dal” olduğunu kaydetti. Akalın, bu görüşleri Güncel
    Türkçe Sözlük Çalışma Grubu’nda değerlendirerek üniversitelerden
    görüş alınmasına karar verdiklerini söyledi.

    Üniversitelerden gelen görüşler doğrultusunda ”ekoloji” kelimesinin
    tanımını değiştirdiklerini belirten Akalın, internetteki sözlükte
    değişiklik yaptıklarını, Türkçe Sözlük’ün yeni baskılarında da
    ekolojinin yeni tanımına yer vereceklerini bildirdi.

    TDK’nın kararına göre, ekoloji kelimesi, ”canlıların hem kendi
    aralarındaki, hem de çevreleriyle olan ilişkilerini tek tek veya birlikte
    inceleyen bilim dalı” olarak tanımlanırken, sözlüğe, ”ekolojist,
    ekolog, ekolojizm” gibi terimler de ilave edildi ve bunların tanımları
    yapıldı.

    TDK, ”Çevre bilimleri”ni ise çeşitli bilim dallarını içerisinde
    toplayan, insan-doğa ilişkilerini ve çevre sorunlarını inceleyen,
    uygulamalı ve disiplinler arası bilimler olarak tanımladı.

  3. Yazan:zafer Tarih: Eki 4, 2008 | Reply

    tdk nın ekoloji ve çevrebilim tanımlamalarını ayırmasının, birim zamanda eriyen buz kütlesi miktarını etkileyebileceğini düşünmüyorum…

  4. Yazan:mehmet Tarih: Kas 9, 2008 | Reply

    Ekoloji aysbergin gorunmeyen (derindeki) paracasidir.Cevre ise su ustundeki kismidir.

  5. Yazan:sinan Tarih: Mar 25, 2009 | Reply

    Küresel ısınma için eşik değerini aşmamak için şansımız olsa bile, mevcut yaşam şekli bir anda değişemeyeceği için kesinlikle engellemek için çok geç olacak. Zaten büyük projelerde düşünülmeye başlandı bile. Akdeniz ülkeleri( ki buna biz de dahiliz) uzun dönemde deniz seviyelerinin yükselmesine karşılık olarak Akdeniz ile Atlas okyanusu arasına set inşasını ciddi ciddi düşünmeye başlamış durumda.Süveyş kanalını da kestikten sonra Akdeniz kaplı bir deniz sistemi olacak.Tabi bu projeler 2050 ve sonrası için düşünülüyor. İşin en trajik tarafı ise , güneşten elektrik elde edebilecek fotovoltaik teknolojinin onlarca yıldır bilinmesine karşın, ekonomik olmaması gibi tamamen subjektif (yeterli talep olmamasından dolayı ) sebeplerden dolayı kullanmamış olmamız ve çok daka büyük sorunlarla baş etmek durumunda olmamız.

  1. 9 Trackback(s)

  2. Eyl 20, 2015: Sohbet: Enerji – Terör ilişkisi | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  3. Eyl 24, 2015: Enerji Savaşları ve Terör konulu sohbetin kayıtları yayında | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  4. Oca 25, 2016: Büyük Devlet Aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  5. May 10, 2016: Taktik ve Strateji Aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  6. Tem 23, 2016: Darbeciler yine saldırır mı? | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  7. Oca 9, 2017: Denizlere hâkim olanlar nasıl dünyaya hâkim oldular? | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  8. Mar 30, 2017: Türk-ABD ilişkileri neden yağmurlu? | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  9. May 5, 2017: Savaş meydanda değil masada kazanılır... Sohbet kaydı yayında
  10. Tem 22, 2017: Çernobil Komplosu / Ahmet Yüksel Özemre

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin