Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Metafizik Üzerine Konuşma / Gottfried Wilhelm Leibniz »

Metafizik Üzerine Konuşma Gottfried Wilhelm Leibniz-3Bence insan ilk ilkeleri onsuz tanıyamaz, o olmadan zihnini cisimsel olmayan doğaların bilgisine, Tanrı’nın eşsiz yapıtlarının bilgisine yükseltemez.

Bununla birlikte, nasıl ki bir geometrici süreklinin yapısındaki ünlü karmaşıkla uğraşarak kafasını karıştırmak gereksinimi duymazsa, bir ahlakçı filozof, daha ötede bir hukukçu ya da bir siyasetçi özgür seçişle Tanrı vergisi arasındaki uzlaşmada ortaya çıkan büyük güçlükleri aşmak için çabaya girmek gereksinimi duymazsa (öyle ya, felsefede ve dinbilimde gerekli ve önemli olan tartışmalara girmeden, geometrici tüm göstermelere ulaşabilir ve siyaset adamı kendi sorunlarını çözebilir), bunun gibi fizikçi de bazen daha önce yapılmış daha basit deneylerden yararlanarak, bazen geometrinin ve mekaniğin göstermelerinden yararlanarak, hiçbir zaman bir başka alanın genel belirlemelerine gereksinim duymaksızın deneylerinin temellerini ortaya koyabilecektir; bu fizikçi Tanrı’nın yardımına, bir ruha, bir Archaeus’a, buna benzer bir şeye başvurursa, uygulama alanında önemli bir karar verileceği sıra yazgının doğası ve özgürlüğümüzün doğası üzerine büyük Read the rest

Dikkat Kitap: Derin Lügat güncellendi »

derin_lugat-3-kapakYeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

3cü sürümle eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlık akıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâ »

pavel-florenski-tersten-perspektif-4-kucukHer devrin olduğu gibi Rönesans’ın da kendine has bir sanat lisanı vardı. Optik, matematik ve anatomi kurallarıyla gelen, oldukça teknik ve objektif bir lisandı bu. Zaten erken Rönesans “sanatçılarının” çoğu sanatçı değil teknisyendi: Mühendis, matematikçi ve mimarlardan müteşekkildi bu topluluk.

Fakat yıkıcı olan teknikleştirmenin kendisi değil bu lisanın yegâne gerçeklik(!) olarak dünyaya dayatılması idi. Titus Burckheardt’ın isabetle söylediği gibi Rönesans yeniden doğuş olmadı. Tam tersine sanat da dâhil olmak üzere birçok şeyin ölüm fermanıydı. Peki, Rönesans’ın lisan-ı suretini bu kadar ölümcül yapan nedir? Read the rest

Kader / Destiny / القدر »

3Q3A0339Ne değildir?

İnsanlardan mes’uliyeti kaldıran bir mecburiyet/ öngörülebilirlik/ determinizm değil.

Nedir?

Yaratılmışların Yaratan’a sürpriz yapmasının imkânsızlığı.

Tuzak

Mânevî alanda insanın ayağını kaydıran önemli tuzaklardan biri de Akl’ın (Akl-ı Meaş‘ın) “Kader ve Kazâ’ sırrını, gene Kader’in iktizâsı olarak, idrâk etmek için çaba sarfetmesi fakat bu konuda vehminin esiri olmasıdır. Oysa insan “Kader ve Kazâ’nın sırrını fehmetmekden âcizdir. Nitekim, Cenâb-ı Peygamber Efendimiz de sırf bunun için: “Bana Kader’in sırrından sual etmeyin!” buyurmuştur. (Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre, “Kader Ve Kazâ”Ya Îmânı Anlamak”)

Kader ve nedensellik

Kazâ‘nın zâhirine bakıp da işin aslında bir sebeb-sonuç ilişkisinin mevcûd olduğunu vehmetmek vahim bir hatâdır. Cenâb-ı Hakk, Ezel’de, Zât’ını bir sebeb-sonuç ilişkisiyle kayıt altına almaksızın Kader’i tâyin etmiştir.Kader‘de, yalnızca, Cenâbı Hakk’ın (hikmeti sâdece ve sâdece Zâtı’na mâlûm olan) Hükmü vardır. Bu Hüküm ise: 1) “sebeb-sonuç ilişkisi”nden bağımsızdır; ve 2) bu ilişkinin, insanın nefsinin kendi hayâlinde tahrik ettiği, vehmî zuhûruna da takaddüm eder. Beşerin Akl-ı Meâş’ının kendisine telkîn ettiği sebeb-sonuç ilişkisi Kader’in halkedilmesinin temelinde yoktur. Bu ilişki ancak, Kazâ’nın zuhurunda, olayların zaman içinde bir silsile teşkil etmesinin mâkûlemizde (gene de Ezel’deki Kader hükmüne uygun olarak) ihdâs ettiği bir vehimden ibârettir.
Hiç bir işin Kader hükmünün dışında vuku bulmadığı ve kimsenin Kader’in hükmünü değiştiremeyeceği idrâki dâimâ zinde tutulmalıdır. (Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre, “Kader Ve Kazâ”Ya Îmânı Anlamak”)

Tavsiye Derin Lügat Maddeleri:

Read the rest

Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! »

milli-egitim

Ufuk Coşkun / Milat

Yeni eğitim yılı bugün itibariyle yaklaşık 18 milyon öğrenci ve 900 bin 794 öğretmen ile başladı. Bu yıl yaklaşık 1 milyon 136 bin öğrencinin ilkokul birinci sınıfa, yaklaşık 1 milyon 200 bin öğrencinin de okul öncesi eğitim kurumlarına başlaması bekleniyor. 2002 yılında MEB’e ayrılan bütçe 10 milyar lira iken 2015 yılında yüzde 709 artış ile yaklaşık 81 milyar liraya yükselmiş. Rakamlara bakıldığında neredeyse ülkenin tamamını yakından ilgilendiren devasa bir sektörden bahsediyoruz. Ne var ki eğitime ayrılan bütçenin katlanarak armasına ve yapılan bazı önemli reformlara rağmen ülkenin “eğitim sorunu” hala vahametini korumaktadır.

Ne yazık ki AK Parti eğitim alanında göstermesi gereken performansı tam anlamıyla gösteremedi. 2011 yılında “1924-1925 Eğitim-Öğretim yılı başlıyor!” başlıklı bir yazı Read the rest

Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki… »

avrupa

Bu  konudaki Derin Lügat maddeleri:

 

… Avrupa’da özgürlük zengin beyazlara mahsus bir lükstür …

Liberalizmin Kara Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirinLiberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik.Buradan indirin.

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl PolanyiHalkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl Polanyi

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

1984 / George Orwell »

big-brother-george-orwellHer katta asansörün karşısında asılı olan poster, kocaman yüzüyle onu bakıyordu. Gözleriyle insanın hareketlerini izliyormuş gibi yapılmış resimlerdi bunlar resmin altındaki başlıkta: BÜYÜK BİRADERİN GÖZÜ SENDE, yazılıydı.

İçeride yumuşak bir ses. ham demir üretimiyle ilgili birtakım İstatistik değerleri okuyordu, Ses, sağdaki duvara yerleştirilmiş, buğulu bir aynayı andıran, dikdörtgen metal levhadan geliyordu. Winston, bir düğmeyi çevirdi. Ses azalır gibi oldu, ama sözcükler hâlâ seçilebiliyordu. Tele ekran denilen bu aletin sesi azaltılabiliyor, ama tümden kapatılamıyordu. Pencereye yaklaştı. Ufak tefek, çelimsiz bir yapısı vardı: Parti’nin üniforması olan mavi tulum, bedeninin inceliğini ortaya pek çıkarmıyordu. Saçlarının rengi açıktı. Yüzü doğal bir pembelikteydi, teni ise adi sabun ve kör jiletlerden ve yeni biten kışın soğuğundan sertleşmişti.

big-brother-george-orwellKapalı pencerenin kanatlarının gerisinde, dışarıdaki dünya soğuk gibiydi. Aşağıda caddede küçük rüzgâr girdapları, tozları ve kâğıtları çevirip savuruyordu ve güneşin ışımasına, gökyüzünün koyu maviliğine karşın her yana asılmış posterlerin dışında hiçbir şeyde canlılık ve renklilik göze çarpmıyordu. Bu kara bıyıklı yüz her köşeden bakmaktaydı. Posterlerden biri, hemen karşıdaki evin önüne asılmışta. Karanlık gözleri Winston’a dikilmiş, BÜYÜK BİRADERİN GÖZÜ SENDE, diyordu. Aşağıda, caddede köşesi yırtılmış başkabir poster rüzgârla inip kalkarken tek sözcük INGSOS bir görünüp bir kayboluyordu. Uzakta bir helikopter, damları sıyırarak alçaldı, büyük bir mavi sinek gibi bir süre havada asılı kaldı, sonra bir eğri çizerek ok gibi fırladı, insanların pencerelerini gözleyen polis devriyesiydi. Bu devriyeler pek önemli değildi, asıl önemli olan Düşünce Polisi’ydi.

Winston’nun arkasındaki tele ekrandan gelen ses dokuzuncu üçyıllık planın hedefleri başlığı konusunda ve ham demir hakkında hâlâ bir şeyler geveleyip duruyordu. Tele ekran aynı anda hem yayın yapabiliyor, hem de kaydedebiliyordu. winston’ın çıkardığı fısıltıyı aşan her ses, hemen kayda alınabiliyordu; üstelik Winston, metal levhanın egemen olduğu görüş alanı içinde bulunduğu sürece, işitilebildiği kadar görülebiliyordu da. Herhangi bir anda seyredilip seyredilmediginizi anlayabilmeniz Read the rest

Sırça Köşk /Sabahattin Ali »

sirca-kosk-sabahattin-ali“… Niçin hep acı şeyler yazayım ? Dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. ‘Hep kötü, sakat şeyleri mi göreceksin ? diyorlar. ‘Hep açlardan, çıplaklardan, dertlilerden mi bahsedeceksin ? Geceleri gazete satıp izmarit toplayan serseri çocuklardan; bir karış toprak, bir bakraç su için birbirlerini öldürenlerden; cezaevlerinde ruhları kemirile kemirile eriyip gidenlerden; doktor bulamayanlardan; hakkını alamayanlardan başka yazacak şeyler, iyi güzel şeyler kalmadı mı ? Niçin yazılarındaki bütün insanların benzi soluk, yüreği kederli ? Bu memlekette yüzü gülen, bahtiyar insan yok mu? …”

 

… E-kitap okumak için…

Roman nedir? Nasıl Yazılır?

Bedr zamanı geldinBedr zamanı geldin Afrikalı Leo / Amin Maalouf Altın Meyveler / Nathalie SarrauteAltın Meyveler / Nathalie SarrauteRoman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Değerli yazarımızSuzan Nur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.

 

kitap-tanitan-kitap-6 Edebiyat Mutluluktur / Zülfü LivaneliEdebiyat Mutluluktur / Zülfü Livaneli Afrikalı Leo / Amin Maalouf Altın Meyveler / Nathalie SarrauteAltın Meyveler / Nathalie SarrauteKitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Enerji Savaşları ve Terör konulu sohbet »

Bize bu güzel mekânı bize açan, naklen yayından, konukların ağırlanmasına, görüntü kaydından web optimizasyonuna kadar her konuda yardımcı olan İSBEK ekibine sonsuz teşekkürler. Bu vesileyle İstanbul’da faaliyet gösteren İSBEK derneğini okurlarımıza duyuralım: Osmanlıca, Arapça, Farsça, hat, tezhip, ebru dersleri, Kuran-ı Kerim tefsiri, Mesnevi sohbetleri, tasavvuf musikisi usülleri, sema eğitimi, edebiyat dersleri, fotoğraf atölyesi gibi bir çok faaliyet, ücretsiz olarak sunuluyor.

enerji-terorSohbete teşrif eden ve internet yayınından katılan dostlarımıza bir kez daha teşekkür ediyoruz. Sunum esnasında kullandığımız bilgi ve belgeleri 40 sayfalık bir PDF formatında paylaştık. Buradan indirebilirsiniz. Daha önce de tavsiye ettiğimiz enerji, çevre, jeopolitik konulu makalelerin tam listesi şöyle:

  1. Yeni başlayanlar için enerji (1)
  2. Yeni başlayanlar için enerji (2)
  3. 2ci Dünya Savaşı petrol yüzünden mi çıktı?
  4. Rüzgâr nükleer enerjinin yerini tutabilir mi?
  5. Arakan’ı boşaltın, gaz ve petrol geçecek
  6. Bağımsız bir Uygur devleti hayali kuranlar yeni katliamlara çanak tutuyorlar
  7. Küresel ısınma çok iyi bir şeydir »
  8. Küresel ısınma bitti… İkinci dalga geliyor! »

Ekonomik krizler, terör ve darbelerle ilgili tavsiye edilen kitaplar da buradan indirilebilir:

kitaplar

Metafizik Üzerine Konuşma / Gottfried Wilhelm Leibniz »

Metafizik Üzerine Konuşma Gottfried Wilhelm Leibniz-5 (2)Mekaniğin kuralları Metafizik’in dışında yalnızca Geometri’ye dayansaydı olguların bambaşka olması gerekirdi.

Tanrı’nın bilgeliği her zaman bazı özel cisimlerin mekanik yapısının ayrıntısında bilindiğine göre bu bilgeliğin aynı zamanda dünyanın genel yönetiminde ve doğa yasalarının kuruluşunda kendini göstermesi gerekir. Bu öylesine doğrudur ki bu bilgeliğin önerileri genel olarak devinimin yasalarında görülmektedir. Çünkü cisimlerde yalnız ve yalnız uzamlı bir kitle bulunsaydı, devinim dediğimiz de yer değiştirmekten başka bir şey olmasaydı, her şey geometrik bir zorunlulukla bu tanımlardan kendi kendine çıkarılabilse ya da çıkarılmak gerekseydi, başka yerde de gösterdiğim gibi küçük bir cisim duran daha büyük bir cisme rastlayınca ona kendi hızını verecek ve kendi hızından herhangi bir şey yitirmeyecekti: ve bir dizgenin oluşmasını iyiden iyiye engelleyen buna benzer nice başka kuralı da benimsemek gerekecekti. Ama Tanrı bilgeliğinin her zaman aynı gücü ve aynı yönü korumakta kararlılığı işi düzeltiyor.

Gene bana kalırsa doğanın birçok edimi iki türlü gösterilebilir, yani etkin nedeni belirleyerek gösterilebilir, bir de benim örneğin ışıkyansıması ve ışıkkırılmasıyla ilgili kuralları incelerken Read the rest