Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Saptırılmış Vasiyetler / Milan Kundera »

Saptırılmış Vasiyetler Milan KunderaDünyanın tanrısızlaştırılması, Modern Çağ’ı belirleyen olaylardın biridir. Tanrısızlaştırma, tanrıtanımazlık anlamına gelmez; bireyin, düşünen ben’in (ego’nun) her şeyin temeli olarak Tanrının yerini aldığı durumu belirtir; insan inancını korumayı, inançlı olmayı, kilisede diz çökmeyi, yatağında dua etmeyi sürdürebilir; dindarlığı artık yalnızca kendi öznel evrenine ait olacaktır.

Büyük müzik yapıtları nasıl sonsuz sayıda dinlenebilirse, büyük romanlar da tekrar tekrar okunmak için yazılmışlardır.

Nesneler birbirine ne kadar yabancı ise buluşmalarından doğan ışık da o ölçüde büyüleyicidir.

Ahlaki yargıyı askıya almak romanın ahlaksızlığı değildir, romanın ahlakıdır. İnsanın, hemen, durmaksızın, herkesi, bütün dünyayı yargılamak gibi Read the rest

Sohbet: Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır »

Bugünkü sohbetimiz İslâm Sanatı üzerine. Saat 13:30’da başlamayı umuyoruz. Sohbet http://www.isbek.org/node/konferanslar/canli-yayin sayfasından canlı olarak izlenebilir.

Not: Başlama saatinde 15 dakikalık bir oynama olabilir. Naklen yayında görüntü yoksa sayfayı güncelleyip tekrar kontrol edin.

Sohbetteki metinleri ve görselleri buradan PDF olarak indirebilirsiniz.

 

… Güzel sanat ve güzel ahlâk  münasebeti üzerine okumak için…

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitik Güzel sanat ve güzel ahlâk aynı hakikatin farklı veçheleridirGüzel sanat ve güzel ahlâk aynı hakikatin farklı veçheleridirAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” Güzel sanat ve güzel ahlâk aynı hakikatin farklı veçheleridirGüzel sanat ve güzel ahlâk aynı hakikatin farklı veçheleridirdemokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

 

 

kapak-kucuk-2 Güzel sanat ve güzel ahlâk aynı hakikatin farklı veçheleridirGüzel sanat ve güzel ahlâk aynı hakikatin farklı veçheleridirGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar. Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte Güzel sanat ve güzel ahlâk aynı hakikatin farklı veçheleridirGüzel sanat ve güzel ahlâk aynı hakikatin farklı veçheleridir

Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”.

İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık.Buradan indirebilirsiniz.

 

Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?

Güzel sanat ve güzel ahlâk aynı hakikatin farklı veçheleridirGüzel sanat ve güzel ahlâk aynı hakikatin farklı veçheleridirİnanmak belki zor ama … eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik!güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk.Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde görüyoruz dünyayı. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan ve perdeleyen daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi. İşte bu sebeple Hakikat’i görmek için Bilim’e değil Sanat’a ihtiyacımız var, bilmek için değil bulmak söz konusu olduğu için. Derin Düşünce yazarları Sanat-Hakikat ilişkisi üzerine yazdılar.Buradan indirebilirsiniz.

Sohbet: Enerji – Terör ilişkisi »

enerji-terorCumartesi günü düzenlediğimiz sohbete teşrif eden ve internet yayınından katılan dostlarımıza teşekkür ediyoruz. Video kaydını yakında paylaşacağız. Sunum esnasında kullandığımız bilgi ve belgeleri 40 sayfalık bir PDF formatında paylaştık. Buradan indirebilirsiniz.

Sohbet sırasında tavsiye ettiğimiz enerji, çevre, jeopolitik konulu makalelerin tam listesi de şöyle:

  1. Yeni başlayanlar için enerji (1)
  2. Yeni başlayanlar için enerji (2)
  3. 2ci Dünya Savaşı petrol yüzünden mi çıktı?
  4. Rüzgâr nükleer enerjinin yerini tutabilir mi?
  5. Arakan’ı boşaltın, gaz ve petrol geçecek
  6. Bağımsız bir Uygur devleti hayali kuranlar yeni katliamlara çanak tutuyorlar
  7. Küresel ısınma çok iyi bir şeydir »
  8. Küresel ısınma bitti… İkinci dalga geliyor! »

Ekonomik krizler, terör ve darbelerle ilgili tavsiye edilen kitaplar da buradan indirilebilir:

kitaplar

Denemeler / Montaigne »

montaigne-denemeler--Doğa bir ana gibi davranmış bize: İstemiş ki ihtiyaçlarımızı gidermek zevkli bir iş de olsun üstelik: Aklımızın istediği şey, iştahımızın da aradığı şey olsun: Onun kurallarını bozmaya hakkımız yok. Caesar’ın ve İskender’in, en büyük işleri başarırken, doğal ve budan ötürü gerekli ve akla uygun zevkleri bol bol tattıklarını görünce, buna ruhu gevşemek demem; tersine, o zor işleri ve yorucu düşünceleri dinç bir yürekle günlük hayatın bir parçası haline sokmak, ruhu sağlamlaştırmaktır derim. Zevklerin gündelik zaferlerini olağanüstü iş saymışlarsa bilge adamlarmış. Biz pek şaşkın varlıklarız: Filanca hayatını işsiz güçsüz geçirdi, deriz; bugün hiçbir şey yapmadım, deriz -Bir şey yapmadım ne demek? Yaşadınız ya! Bu sizin yalnız başlıca işiniz değil, en parlak, en onurlu işinizdir: Bana büyük işler çevirmek olanağını verselerdi, neler yapmaya gücüm olduğunu gösterirdim, deriz. Önce siz kendi hayatınızı düşünmeyi, çevirmeyi bildiniz mi? Bildinizse bütün işlerin en büyüğünü görmek için büyük fırsatlara ihtiyaç Read the rest

Denemeler / Montaigne »

montaigne-denemelerÇok gariptir; çağımızda işler o hale geldi ki felsefe, anlayışlı insanlar arasında bile, ne teorik ne pratik hiçbir yararı ve değeri olmayan boş ve kuru bir laf olup kaldı. Bence bunun nedeni, felsefenin ana yollarını sarmış olan safsatalardır. Felsefeyi, çocuklar için ulaşılmaz, asık suratlı, çatık kaşlı ve belalı göstermek büyük bir hatadır.

Onun yüzüne bu sahte, bu kaskatı bu çirkin maskeyi kim takmış? O ki hep bayram ve hoş zaman içinde yaşamayı emreder bize. Gamlı ve buz gibi soğuk bir yüz içimizde felsefenin barınamadığını gösterir. Felsefeyi barındıran ruh, kendi sağlığıyla bedeni de sağlam etmeli. Huzur ve rahatın ışığı ta dışardan görünmelidir. Dış varlığı kendi kalıbına uydurmalı ve böylece ona sevimli bir gurur, hareketli ve neşeli bir tavır, memnun ve güleryüzlü bir hal vermelidir. Bilgeliğin en açık görüntüsü, sürekli bir sevinçtir. Onun durumu, aydan daha yukarda Read the rest

Y/ol Nereden Başlar Nereye Gider? »

islam-yolBir patikanın aşındırılması

Özelde Türkiye genelde İslâm Dünyası olarak içerisinden geçtiğimiz süreç bizi iki soruyu sormaya mecbur ediyor. Neye sahibiz ve nereye gidiyoruz soruları. Bir şeylere sahibiz ve bu hakimiyet için bazı tercihler yaptık, vazgeçişlerde bulunduk. Kur’an-ı Kerim diliyle söylersek bir alışverişe girdik. Şahsi kanaatim ol’maktan vazgeçip sahip olmaya yelken açtık. Bu mesafeyi yürüdük mü? Sanmam. Sadece kaçış olabilir bu durumun adı. ‘Ben idrakinden’ biz idrakine bir kaçış. Yani, yolumuzu da bilinçsizce oraya buraya koşturup tehlikeleri atlatmak için yaptığımız kaçış sonucunda kaybettik. Sonuç itibariyle bugün çölün ortasındayız.

Yukarıda yapmış olduğum giriş ilk bakışta birtakım tutarsızlıklar, tezatlar ihtiva ediyor gibi görünüyor. Öncelikle çok uzatmadan bu açılımları yapalım.

Neden, kimden kaçtığımız hususu aslında Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaset adlı eserinde tüm yönleriyle özetleniyor. Hakim güç olan Osmanlı zaman içerisinde gittikçe güçten düştü ve sonunda imparatorluğun -çok kabaca söylersek- son yüz yılında koruma kalkanları arayışına girmişti. Özellikle Fransız İhtilali’nin yaymış olduğu akım ve mottoları ile bu akımlara karşı geliştirilen tepkiler bir şekilde Osmanlı’nın Read the rest

Saptırılmış Vasiyetler / Milan Kundera »

Saptırılmış Vasiyetler Milan Kundera“… Üzerine konuştuğum sanatı doğru olarak belirlemek için ona
Avrupa romanı adını veriyorum. Bu tanımla, Avrupa’da Avrupalı-
lar tarafından yaratılmış romanları kastetmek istemiyorum, ama
Avrupa’da modern çağın başlangıcında başlayan bir tarihin içinde
yer alan romanlardan söz ediyorum. Hiç kuşkusuz başka romanlar
da var: Çin romanı, Japon romanı, Grek antik çağı rom am, ama
bu romanların, Rabelais ve Cervantes ile başlayan tarihsel girişimle
hiçbir evrimsel süreklilik bağı yok.
Yalnızca, onu (örneğin) Çin romanından ayırmak için söz etmiyorum
Avrupa romanı’ndan, ama yanı zamanda Read the rest

İki Dünya / Rasim Özdenören »

humanizm“… Hümanizm, zannedildiği gibi, Batıda Rönesans ile ortaya çıkmış bir anlayış değildir. Bu anlayışın kökleri Grek filozofu Protagoras’a kadar uzanır. Hümanizma da aslında insan sevgisinin soysuzlaşmasıdır: Çifte standardın kaynacı da belki burada aranabilir. İnsan her şeyin ölçüsüyse (Protagoras), kendi çıkarına olan şeyler de iyidir! İnsan her şeyin ölçüsüyse insan sayısı kadar doğru vardır! Bu rekabet ve bencillik ortamında, her şeyin benim çıkarına göre değer kazandığının düşünüldüğü bir or-tamda, her şeyin bir piyasa değerinin olacağı da açıktır. Böylece, insanın kendisi de dâhil olmak üzere her şeyin piyasada bir bedeli ortaya çıkmaktadır. Bu ifadenin açık bir anlamı bulunmaktadır: Alım satım konusu olan bir şey (yani her şey) bir nesne değerine indirgenmiş olmaktadır, başka söyleyişle her şey metalaşmıştır ya da metaya dönüşmüş olmaktadır. İnsan nesneleşmiştir. Tabiat sadece kendisinden istifade edilebilir bir “şey”dir. Kızılderili Reisin, insanı ve toprağı birbirinin parçası sayan telakki tarzı ve o toprağı satın almak isteyen beyaz adama arının vızıltısını, sisin orman üstündeki salmışını nasıl satın alabileceğini sorması, beyaz adamın zihniyetinde karşılığı bulunan sorular ve karşılığı bulunan cevaplar değildir. Bu, beyaz adamın anlayamayacağı ve akıl erdiremeyeceği bir kavram ve derinliktir …”

 

… Modern hayat üzerine okumak için…

sen-insansin Çağın Dini Hümanizm / Cemil MeriçÇağın Dini Hümanizm / Cemil Meriç Minima Moralia – Sakatlanmış Yaşamdan Yansımalar / Theodor W. AdornoMinima Moralia – Sakatlanmış Yaşamdan Yansımalar / Theodor W. AdornoSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.

freud-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirinGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Metafizik Üzerine Konuşma / Gottfried Wilhelm Leibniz »

Metafizik Üzerine Konuşma Gottfried Wilhelm Leibniz-6Maddedışı tözlere geri dönmek için Tanrı’nın ruhların anlığı üzerinde nasıl etkide bulunduğu ve düşünülenin fikrine sahip olunup olunmadığı açıklanıyor.

Sonuçsal nedenlerin, cisimsel olmayan doğaların, cisimlerle ilgili zeki bir nedenin belirlenimleri üzerinde birazcık durmayı, bunların fiziğe ve matematiğe kadar her alanda nasıl kullanıldığını göstermeyi uygun buldum, amacım bir yandan mekanik felsefeyi ona yakıştırılan dindışılıktan kurtarmak, öte yandan filozoflarımızın zihnini salt maddi belirlenimlerden daha soylu düşüncelere yükseltmektir. Şimdi cisimlerden maddedışı doğalara, özellikle zekâlara dönmek, Tanrı’nın onları nasıl aydınlattığı, onlar üzerinde nasıl eylemde bulunduğu konusunda bir şeyler söylemek doğru olur; hiç kuşkusuz bunlarla ilgili bazı doğa yasaları da vardır, bu konuda daha sonra uzun uzun konuşabileceğim. Şimdi birazcık fikirlerle ilgili bazı şeylere, her şeyi Tanrı’da görüp görmediğimize, Tanrı’nın nasıl olup da ışığımız olduğuna değinmek yetecektir.

İyi bilmemiz gerekir, fikirlerin yanlış kullanımı birçok yanılgıya yol açar. Çünkü herhangi bir şey üzerine Read the rest

Millî eğitim aforizmaları »

  • Kültür-Sanat sahasını boş bırakmanın bedeli düşmanların kültürünü yaşamaktır. Kelimelerini kaybeden halklar özgürlüğün hayalini bile kuramaz.
  • Türkiye Müslümanları ne yazık ki kültür-sanat-felsefe sahasını uzun müddet boş bıraktılar. Hâlâ eski solcu-taze liberaller bu meydanda at koşturuyor.
  • TRT kanalları bile CNN kelimeleriyle konuşuyor : « İslamcı terörist … » Kendi kavramlarını üretemeyen bir Türkiye nasıl özgürleşir ?
  • Kültür-Sanat-Felsefe sahasında Batı’yı reddetmek en az Batı hayranlığı kadar aptalca. Ancak bize sunulan/dayatılan şeylere Müslümanca bakmalıyız.
  • Sözüm ona objektif olmak adına her resime, heykele, felsefî tasavvura eşit mesafede duramayız. Hümanizm, pozitivizm ve liberalizm de objektif değildir.
  • Batı kendi tarihi ve iç dinamikleri doğrultusunda kendi kavramlarını oluşturuyor. Biz kendimizi anlatmak/sevdirmek zorunda değiliz.
  • Hemen hiç bir lisan öğrencisi doğru dürüst Türkçe okuyup yazamıyorken 6 sene İngilizce öğrenmesi (ki olmuyor) ne büyük aptallık.
  • Orta zekâlı bir insan 800 saatte İngilizce öğrenebilir yani 6-8 ay boyunca günde 4 saat çalışarak. Neden çocuklara 6 sene işkence yapılıyor ?
  • Gerçekte kaç insan orta-lise sırasında öğrendiği yabancı dili kullanır? Hiç kimse. Gerçekten lisan gerekince kursa gidilir çünkü okul yetersiz.
  • Boğaziçi veya ODTÜ’ye gelirsiniz, hazırlık okursunuz ve orta öğretimde hiç ingilizce öğrenmemiş olduğunuzu fark edersiniz.
  • İngilizce öğrenerek güya dünyaya açılan çocukların kaç tanesi dünya ekonomisi yahut G20 hakkında 3 cümle kurabilir?
  • Tarih, coğrafya, inkılap tarihi, bol bol bayrak ve vatan şiiri… 1930 model faşist yöntemle yetişen gençler PKK’lı olmadı mı?
  • Atatürk putlarına zorla taptırılan CHP’li kuşak iki sene önce Kürt düşmanıyken bugün PKK sempatizanı değil mi?
  • Demek ki kemalist dogmalarla yetiştirdiğimiz çocuklarımız kendi tutarsızlıklarından rahatsız olmayacak şekilde salaklaştırılıyor.
  • Evde baba otoritesi, okulda öğretmen zulmü, askerde çavuştan ana avrat küfür, fabrikada müdür hakkını yesin. Faşizme yatkın insan üretiyoruz.
  • Sürekli ezilen, zulme susmayı öğrenen ve alttakini ezmek için yukarı çıkma sırasını bekleyen bürokratlar da bu sistemin çocuğu.

Read the rest