Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Millî eğitim aforizmaları »

  • Kültür-Sanat sahasını boş bırakmanın bedeli düşmanların kültürünü yaşamaktır. Kelimelerini kaybeden halklar özgürlüğün hayalini bile kuramaz.
  • Türkiye Müslümanları ne yazık ki kültür-sanat-felsefe sahasını uzun müddet boş bıraktılar. Hâlâ eski solcu-taze liberaller bu meydanda at koşturuyor.
  • TRT kanalları bile CNN kelimeleriyle konuşuyor : « İslamcı terörist … » Kendi kavramlarını üretemeyen bir Türkiye nasıl özgürleşir ?
  • Kültür-Sanat-Felsefe sahasında Batı’yı reddetmek en az Batı hayranlığı kadar aptalca. Ancak bize sunulan/dayatılan şeylere Müslümanca bakmalıyız.
  • Sözüm ona objektif olmak adına her resime, heykele, felsefî tasavvura eşit mesafede duramayız. Hümanizm, pozitivizm ve liberalizm de objektif değildir.
  • Batı kendi tarihi ve iç dinamikleri doğrultusunda kendi kavramlarını oluşturuyor. Biz kendimizi anlatmak/sevdirmek zorunda değiliz.
  • Hemen hiç bir lisan öğrencisi doğru dürüst Türkçe okuyup yazamıyorken 6 sene İngilizce öğrenmesi (ki olmuyor) ne büyük aptallık.
  • Orta zekâlı bir insan 800 saatte İngilizce öğrenebilir yani 6-8 ay boyunca günde 4 saat çalışarak. Neden çocuklara 6 sene işkence yapılıyor ?
  • Gerçekte kaç insan orta-lise sırasında öğrendiği yabancı dili kullanır? Hiç kimse. Gerçekten lisan gerekince kursa gidilir çünkü okul yetersiz.
  • Boğaziçi veya ODTÜ’ye gelirsiniz, hazırlık okursunuz ve orta öğretimde hiç ingilizce öğrenmemiş olduğunuzu fark edersiniz.
  • İngilizce öğrenerek güya dünyaya açılan çocukların kaç tanesi dünya ekonomisi yahut G20 hakkında 3 cümle kurabilir?
  • Tarih, coğrafya, inkılap tarihi, bol bol bayrak ve vatan şiiri… 1930 model faşist yöntemle yetişen gençler PKK’lı olmadı mı?
  • Atatürk putlarına zorla taptırılan CHP’li kuşak iki sene önce Kürt düşmanıyken bugün PKK sempatizanı değil mi?
  • Demek ki kemalist dogmalarla yetiştirdiğimiz çocuklarımız kendi tutarsızlıklarından rahatsız olmayacak şekilde salaklaştırılıyor.
  • Evde baba otoritesi, okulda öğretmen zulmü, askerde çavuştan ana avrat küfür, fabrikada müdür hakkını yesin. Faşizme yatkın insan üretiyoruz.
  • Sürekli ezilen, zulme susmayı öğrenen ve alttakini ezmek için yukarı çıkma sırasını bekleyen bürokratlar da bu sistemin çocuğu.

Read the rest

Rönesansçı Körlükten Kurtulmak… »

tersten-perspektif-genis-aci-1

Panoramik bir fotoğrafa bakarken gözümüzle serbestçe geziniriz; ilgimizi çeken noktalara odaklanırız. Sonra gevşetiriz bakışlarımızı ve bir başka noktaya yöneliriz. Pasifçe bakmayız, yaşarız adeta. Bu panoramik okuyuş tecrübesi müzik gibi, zamansal. Fotoğrafçının bize dayattığı mutlak doğru bir bakış noktası veya diğer nesnelerden daha önemli (merkezî) bir nesne yok. Dar açıyla çekilmiş fotoğraflara kıyasla geniş açı gerçek hayattaki görme tecrübesine çok daha yakın değil mi?

tersten-perspektif-dar-aci-1Zannediyorum fotoğraf sahası, Rönesans ile birlikte resim sanatı üzerine tahakküm kuran merkezî perspektifin sanattan uzaklaştırıcı etkisini anlamak için iyi bir başlangıç. Zira doğrudan Rönesans’ı eleştiren insanlar “sanattan anlamaz” damgası yiyor kolaylıkla. Ruhban sınıfı gibi davranan bu insanlara göre doğru anlaşılması gereken dogmalaşmış, tartışılması teklif dahi edilemeyen mutlak bir sanat var. Kendilerini sanat ile halk arasında özel bir yerde gören rahiplerce aforoz edilme tehlikesi var! Sanat eleştirmeni değil de vatikanist papalar gibi davranan bu insanları tartmayı okurlarımızın irfanına terk edelim.

Ama şunu unutmayalım: Rönesans’tan sonra yaygınlaşan merkezî perspektif resimde uygulanabilen tek perspektif değil. Mekânı tasvir ve tasavvur etmenin yollarından sadece biri bu. Zaten sıkıntıya sebep olan perspektif tekniğinin kendisi değil mevcut yollardan birini seçip doğru / mutlak / objektif diye diğerlerinin yerine bunun dayatılması. Merkezî perspektifi bir ilerleme, mükemmelleşme gibi gören, bunu kullanmayan toplumları “ilkel” diye damgalayan sanat tarihçileri hiç de az değil.  Read the rest

Denemeler / Montaigne »

montaigne-denemelerBize yaşamayı ömür geçtikten sonra öğretiyorlar. Cicero dermiş ki, iki insan hayatı yaşayacak olsam bile, lirik şairleri incelemeye zaman harcamam. Bence bu dırdırcılar daha hazin bir şekilde yararsızdır. Çocuğumuzun o kadar yitirecek zamanı yoktur: Pedagogların elinde ancak hayatının ilk on beş, on altı yılını geçirebilir: Geri kalan zaman hayatındır. Bu kadar kısa bir zamanı zorunlu bilgilere verelim; üst yanı emek israfıdır. Hayatımızın işine yaramayan bütün bu çetrefil diyalektik oyunlarını kaldırıp atın; iyi seçmesini ve iyi açıklamasını bilmek koşuluyla basit felsefe konuları alın: Bunlar Boccacio’nun masalından daha kolay anlaşılır. Bir çocuk buları sütnineye verildiği andan itibaren okuma yazmadan çok daha kolay öğrenebilir.

Yasalar doğru oldukları için değil yasa oldukları için yürürlükte kalırlar. Kendilerini dinletmeleri akıl dışı bir güçten gelir, başka bir şeyden değil. Mistik olmak işlerine gelir. Yasa koyanlar da çok kez budala, ya da eşitlik korkusuyla haksızlığa düşen kimselerdir. Nasıl olursa olsunlar, insandırlar sonunda, her yaptıkları şey ister istemez  Read the rest

Saptırılmış Vasiyetler / Milan Kundera »

Saptırılmış Vasiyetler Milan KunderaBrod olmamış olsaydı, bugün Kafka’nın adını bile bilemeyecektik. Brod, dostunun ölümünün hemen ardından onun üç romanını yayımlattı. Hiçbir yankı olmadı. Bunun üzerine, Kafka’nın yapıtını kabul ettirmek için, gerçek ve uzun bir savaşa girmesi gerektiğini anladı. Bir yapıtı kabul ettirmek, benimsetmek, onu sunmak, onu yorumlamak demektir. Bunun üzerine Brod, yaradana sığınıp müthiş bir topçu saldırısı başlattı: Önsözler: Dava için (1925), Şato için (1926), Amerika için (1927), Bir Savaşın Tasviri için (1936), günlük ve mektupları için (1937), öyküler için (1946), Janouch’un Konuşmalardı için (1952); sonra, oyunlaştırmalar: Şato (1953) ve Amerika (1957); ama özellikle dört yorum kitabı (kitapların adlarına dikkat!): Franz Kafka, biyografi (1937), Franz Kafka’nın İnancı ve Öğretisi (1946), Yol Gösteren Kafka (1951), ve Franz Kafka’nın Yapıtında Umutsuzluk ve Kurtuluş (1959). Bu kitapların tümünde, Aşkın Büyülü ÜlkesFnde ana çizgileri belirlenmiş olan imge pekiştirilmiş ve geliştirilmiştir: Kafka her şeyden önce bir din düşünürüdür, bir ‘der religiose Denker’dir. O (Kafka) ‘Felsefesine ve dinsel dünya görüşüne kesinlikle bir dizgeli açıklama getirmemiştir. Ama buna karşın onun felsefesi yapıtından, özellikle aforizm alarmdan, ama aynı zamanda şiirinden, mektuplarından, günlüklerinden, nihayet yaşama tarzından (özellikle bundan) çıkartılabilir.’ Biraz ilerde: ‘Yapıtındaki iki akımın ayırdına varılmazsa Kafka’nın gerçek önemi anlaşılamaz: 1) aforizmaları, 2) anlatısal metinler (romanlar, öyküler.) Romanlarında ve öykülerinde, ‘Sözü (das Wort) duymak istemeyenleri ve doğru yoldan gitmeyenleri bekleyen korkunç cezaları betimler.’ Önem sıralamasına dikkat ediniz: Yukarda: Alınacak bir örnek olarak Kafka’nın hayatı; ortada: Aforizmalar, yani günlüğünün bütün özdeyişsel ve ‘felsefi’ bölümleri; altta: Anlatısal yapıtlar. 

 

… Sosyalizm ve edebiyat üzerine kitap okumak için …

Kitap tanıtan kitap 4

70 kitap indirin70 kitap indirinAlışılagelmiş kitap sunumlarından farklı bir çalışma bu. Neden? Öncelikle kitap tanıtan kitap serisinde tanıtımı yazanlar da tıpkı tanıtılan sanatçı ve filozoflar gibi birer yazar. Bir çoğu profesyonel ve yarı-profesyonel olarak yazı hayatlarını sürdürmekteler. Ek olarak… katkıda bulunan yazarlar eserin güzelliği kadar kendi iç güzelliklerini, kişisel tecrübelerini, eserle ve yazarla tanışma serüvenlerini de ortaya koyuyorlar. Bu bakımdan kitap tanıtan kitapAktaş, Kafka, Ramazanoğlu veya Kazancakis ile olduğu kadar Başarslan, Gürkan, Becer ve Özdemir ile de tanışmanın veya mevcut dostluğu ilerletmenin güzel bir yolu. Bu 4cü kitapta Yine « ağır » konuklarımız var : Franz Kafka, Cihan Aktaş, Michel Houellebecq, Yıldız Ramazanoğlu, Nikos Kazancakis, Ali Şeriati, Jacques Derrida, Selim İleri, André Gide. 20 farklı kitap, Rusya, Fransa, İran, Almanya ve Türkiye’den 20 yazar. 98 sayfalık bu kitabı, kitap tanıtan kitapların dördüncüsün ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Sosyalizm İslam’a uyar mı? (Tartışma)

70 kitap indirin70 kitap indirinBir yanda zekât üzerinden eşitlikçi bir İslâm yorumu yapan anti-kapitalist Müslümanlar. Diğer tarafta bir türlü iktidar olamayan, sosyalizmi bilmeyen, kemalizmi demokrasi zanneden devletçi, hatta darbe yanlısı bir Türk solu.

Türk solu geçmişiyle yüzleşemekten korkuyor. Solcunun solcuyu katlettiği 1 Mayıs 1977 bir tabu. Deniz Gezmiş’in ulusalcı duruşunu da eleştiremiyorlar. Evet… Türk solcuları iktidara yürümek için bir koltuk değneğine muhtaçlar. Peki ya İslâm? Sosyalizm İslâm’a ne kazandırabilir? Sosyalist devletlerin Müslümanlara yaptığı onca eziyetten sonra Müslümanlar sosyalizm ile ittifak yapabilir mi?

Derin Düşünce okurları tartıştılar, biz de kitaplaştırdık. Buradan indirebilirsiniz.

Zeytindağı / Falih Rıfkı Atay »

zeytin dagi falih rifki atay 2“… Bir cenaze töreni için Şehitliğe ilk defa gidiyordum. Yeni kabirlere ve mezar taşlarına baka baka ürperdim. Bu kültürsüzlük ancak telefon kılavuzlarındaki soyadları zevksizliği ile kıyaslanabilir. Kendi kendime:

– “Yeni mi ölmeye başlayan bir milletiz?” dedim.

Giriş kapısı yanında eski ölmüşlerin mezar taşları gözümde birer anıt değeri bağladı. Yaşayışımız değiştiği için, şehir ve evlerimizdeki kültür buhranının tahriplerine, ne kadar acınsak da, biraz hak verelim. Fakat her zamanki gibi ölmüyor muyuz? Yeni yazıda bir kitabe üslûbu bulamaz mı idik? Kabir ve taşlar üstüne Türk sanatkârını çalıştıramaz mı idik? Öyle acayip manzaralar var ki, insanın altındakine Fâtiha okumadan önce yaptırıcısına lânet okuyacağı gelir. (…)

En önce değiştirilecek şey, ki kafamızdı, onu hâlâ omuzlarımızın üstünde iki tarafa sallaya sallaya taşıyoruz. En sonra pek titiz bir dikkatle değiştirilecek şeylerden ise hemen hiçbir şey bırakmadık. Kahvelerimizde, sediri geri, iskemle üstünde oturan hicri on dördüncü asırlıyı, sadece bağdaş kurmadığı için, ileri buluyoruz. Kitapta melez, hayatta melez, nihayet mezarlıkta melez, ne düşünüşte, ne yaşayışta, ne de ölüşte aklımıza ahenk, zevkimize ahenk verebiliyoruz. Ne o türlü, ne bu türlü, hatta ne de başka türlü, türlü türlüyüz …”

 

… Yeni kitaplar keşfetmek için …

kitap-tanitan-kitap-6 70 kitap indirin70 kitap indirinKitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Türk solu Dersim’den özür diler mi? »

… Kemalizm konusunda kitap okumak için … Read the rest

Metafizik Üzerine Konuşma / Gottfried Wilhelm Leibniz »

leibniz-metafizikTanrı kötülüğün nedeni değildir. Kökel günah insanlar arılıklarını yitirdikten sonra ruhu ele geçirdi, ama daha önce de tüm yaratıklar için doğal olan ve onları günaha ya da eksikliliğe yatkın kılan özgün bir sınırlanmışlık ya da yetkin olmayış vardı. Bu konuda Adem’den önce yazgılanmışlığa inananların güçlüğü öbürlerininkinden az değildir. Aziz Augustinus’un ve daha başka yazarların duyguları buraya dayandırılabilir, bunlara göre kötülüğün kökü hiçliktedir, yani yaratıkların yoksunluğunda ya da sınırlanmış oluşundadır; bu duruma Tanrı hoşuna gittiği biçimde yetkinlik derecelerine göre kendi vergisiyle çareler bulur. Tanrı’nın bu vergisi, ister olağan olsun ister olağanüstü olsun, dereceleri ve ölçüleri olan bir şeydir, bu şey belli ölçüde bir sonucu oluşturabilmek için kendinde de etkindir her zaman, üstelik yalnızca bizi günahtan korumak için değil, aynı zamanda insanın kendinde olanla katılması koşuluyla kurtuluşu sağlamak için her zaman yeterlidir. Ne var ki insanın eğilimlerini aşmaya yeterli değildir her zaman, böyle olsaydı hiçbir şeye bağlı olmazdı, oysa bu durum kendiliğinden olsun koşulların uygunluğundan olsun, her zaman başarılı olan Tanrı vergisine, mutlak olarak etkin Tanrı vergisine Read the rest

Kutsal, Din ve Devlet / Ahmed Yüksel Özemre »

kutsal din devlet

Kitap buradan ücretsiz indirilebilir

… Din ve devlet üzerine kitap okumak için…

 Kâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursunKâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursun Kral Faysal ve Kudüs konuşmasıKral Faysal ve Kudüs konuşması İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Kâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursunKâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursun Kral Faysal ve Kudüs konuşmasıKral Faysal ve Kudüs konuşması

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 

Yahudi oldukları için mi zalimler?

Kâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursunKâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursun Kral Faysal ve Kudüs konuşmasıKral Faysal ve Kudüs konuşmasıİsrail bir çok bakımdan Türkiye’ye benzeyen bir ülke. Paranoyak bir ulus-devlet. “Yoktan var edilmiş bir millet” dört tarafı “düşmanla çevrili” kutsal bir vatanda yaşıyor. Terör tehlikesine karşı ülkenin güvenliği için(?) haklar ve özgürlükler çiğneniyor. Devlet eliyle düşman üretiliyor!

Gidemeyenlerin ülkesi oluyor İsrail… Kendi zulmü altında ezilen, korku içinde yaşayan, dünyasıyla beraber Ahiret’ini de kaybetmiş olan İsrailli zannederimFilistinliden bile daha zavallı bir durumda bu yüzden.Buradan indirebilirsiniz.

 

Kâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursunKâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursun Kral Faysal ve Kudüs konuşmasıKral Faysal ve Kudüs konuşmasıAmerika Tedavi Edilebilir mi?

Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz.ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

Gurbet / Das Unheimliche / homesickness / الاغتراب »

gurbet-

Ne değildir?

Yabancı ülkede/şehirde yaşayan bir insanın hasret çekmesi veya kendini ait olmadığı bir yerde hissetmesi değil. (Bkz. Ölürsem beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar!)

Nedir?

İnsanın bu dünyaya ait olmadığını idrak etmesidir. Zira insan kendi ülkesinde hatta kendi ailesinde bile yalnızlık ve yabancılık hissedebilir. Kendisini gurbette hisseden bir insanın kendini bulmaya ihtiyacı vardır, seyahat etmeye değil. M.Ö. 1ci asırda yaşamış Romalı şair Quintus Horatius Flaccus’un söylediği gibi:

“… Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir, O sonsuz denizlerin ötesindeki yerler değil, Niçin başka güneş başka toprak ararsın? Ülkenden kaçmakla kendinden kaçar mısın?  Keder nasılsa atının terkisine binip gelmeyecek mi? …”

Neden böyle olur?

gurbet--İnsanın eti kemiği bu dünyadan olsa da ruhu aslî vatani özler. Bu yüzden vücudun yaşamasına yahut haz almasına yarayan şeyler ruha sıkıntı verir: Yeme içme, cinsel arzu, insanlarca sevilip sayılma, öfkesini ve üstünlüğünü gösterme… Bu nefsanî arzular adeta bir hapishanenin duvarı gibi insanı kuşatır, sıkar, kabz eder. Fakat bu “hapishaneden” kaçmak için fiziken yer değiştirmek yararsız. Sokrates’e bir adam hakkında “seyahat onu hiç değiştirmedi” denilince “elbette, kendisini de beraber götürdü” diye cevap vermiş. Montaigne ünlü eseri Denemeler’inde şöyle diyor:

“…Bir hastaya iyilikten çok kötülük edersiniz yerini değiştirmekle. Hastalığı azdırırsınız kımıldatmakla, nasıl ki kazıklar daha derine gidip sağlamlaşır sarsıp sallamakla.  […] Ülke değiştirmekle kıskançlık, cimrilik, kararsızlık, korku, tutku bizi bırakmaz. Manastırlarda, medreselerde bile peşimizi bırakmazlar. Bizi nefsin tutkularından ne çöller kurtarabilir, ne mağaralar, ne de bedenimize ettiğimiz işkenceler …” (Kitap 1. bölüm 39)

Zincirlerini kanat zanneder insan!

İnsan serbestlik ile hürriyet arasındaki farkı bilmediğinden nefsinin zincirlerini kanat zanneder. Oysa serbestlik hayvan için; özgürlük İnsan’a mahsus. (Bkz. Hayvan Serbesttir, İnsan Özgürdür) Zincirlerini kanat zannedenler her istediklerini elde etseler bile mutsuzlar. Zira ele geçen hiçbir şey onu arzularken hissedilen boşluğu dolduramıyor. Arthur Schopenhauer “İsteme ve Temsil Olarak Dünya” isimli kitabında, Sigmund Freud ise “Mutsuzluk Kültürü” adlı eserinde bu konuyu Read the rest

Emma’dan Bihruz’a… Bovarizmden Sendroma »

madame-bovaryYeryüzünde yazarından daha çok tanınmış bir kurgu kahramanı varsa o da şüphesiz Emma Bovary’dir. 12 Nisan 1857’de yayımlanmış Madame Bovary. O zamandan beri de hakkında hala bir şeylerin söylendiği, tahlilinin yapıldığı, yazarını sıkıntıda bırakan ve itirafa zorlayan bir karakterdir Emma. Hatta  Emma Bovary fahişelikle, Flaubert’in ahlâksızlıkla suçlanır Fransa’da, bir yıl sonra da “yaşam, sanatı taklit ediverir: Almanya’nın Hamburg kentinde arabalarda sevişen fahişelere ‘Bovary’ler’ denmeye başlar.”[1] Emma o kadar ünlü olmuştur ki “Kendisinin olan bu Bovary adı ünlü bir ad olsun isterdi. Kitapçı camekanlarına serildiğini, gazetelerde tekrarlandığını, bütün Fransa’da tanındığını görmek isterdi.”[2] şeklindeki düşünceleri, istekleri, sonunda kabul olmuş, hatta fazlasıyla kabul olarak sadece Fransa’da değil, dünyanın her tarafında tanınan ünlü bir insan olmuş, kitapçı camekanlarına serilmiş, sayısız gazetede adı tekrarlanmış, hakkında inceleme yazıları, tezler, kitaplar yazılmıştır.
İlk modern realist roman kabul edilmesinin dışında, önemi sadece taşra hayatından bunalan, isteklerine gem vuran ve kentsoylu insanları yeren bir kitap olması mıdır Madame Bovary? Hayır, öyle etkilemiş ki Emma insanları, bu romandan sonra Bovarizm akımı doğmuş ve psikolojide tatminsizlik, memnuniyetsizlik adı verilen bir hastalığın ismi olmuş hatta Bovarizm edebiyatta da kullanılan bir kavram Read the rest