Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Ehliyet/Liyakat Fetişizmini Bırakalım Artık »

ehliyet-liyakat15 Temmuz’dan sonraki tartışmalara bakınca taraflar, hiçbir meselede anlaşamayacak olsalar bile kamuda personel istihdam edilirken ehliyet/liyakatin öncelenmesi hususunda uzlaşı sağlayacak gibi görünüyorlar. Fakat ben bu kadar emin değilim.

Ehliyet/liyakat kelimelerinin ağırlığına ve çağrışımlarındaki güçlerine bakarak kimse çok eşelemiyor; ama bence altını doldurmanın ve yerleşik bir uygulamaya dönüştürmenin en zor olduğu alanlardan birisidir bu konu. Bir taraf aynı kavramları daha adil ve daha hakkaniyetli olmak bağlamında ele alırken diğer kesim ise meseleyi illa ki laiklik ile ilişkilendirme gayretinde. Sırf bu nedende dolayı bile bu konuda kalıcı bir konsensüs kurulamayacağını düşünüyorum. Uzlaşı sağlanamayacak olmasının ikinci sebebi de kamuda personel istihdamının oy beklentileri dolayısıyla partilerin elinde çok önemli bir güç/araç olarak görülmesi. Read the rest

Mürşid / Murshid / Murchide / مرشد »

mursid-tasavvufNe değildir?

Muallim değildir.

Nedir?

Bilmek ve olmak farklı şeylerdir. Kesbî ilim vehbî olana, kâl ilmi hâl ilmine benzemez:

“… Mürşidle muallim arasinda fark vardır. Muallim, bilgiyi ve ilmi nakleder. Mürşid ise o ilmin tecelli makamındaki ve kalpteki buluşuna çıkartır insanı. Bir kimsenin buluğa ermesiyle, akıllı ve reşit olmasi ayrı şeylerdir. Akıl baliğ olduğunda; şehveti, madenleri, cevheri, birçok şeyi fark etmiştir fakat nereye koyacağını hesap edebilme, yerli yerince müşahede edebilme ve temyiz gücü henüz oluşmamıştır. O yüzden derler ki akıl baliğ olmuş, ama reşit olmamış, idrak edemiyor. İşte muallim bir şeyin idrakini veremez, îdrake gidebilecek olan hurdayı verir, ilmin aletini verir, satırları aktarır. Reşid ve mürşid ilişkisi, irşad meselesi ise insanın sadrındakini ortaya çıkartabilme kuvve-i kutsiyyesidir ve bu, Allah tarafindan ihsan olunur. Her ilim erbabı mürşid değildir fakat her mürşid bir ilim erbabıdır …” (M. Fatih Çıtlak, Beyaz Mercan, Siyah İnci)

Tavsiye kitap

http://www.ozemre.com/sites/default/files/pdfs/kamilmursidinportresi.pdf

Tavsiye okuma

  1. Seyr-ü Sülûk : Dünya hayatından mezun olup ebedî hayata atılmak »
  2. Sen Kur’an tefsir ediyorsun, kendini ne zaman tefsir edeceksin?
  3. Tasavvuf aforizmaları »
  4. İslâm Sanatı Aforizmaları »
  5. Ben büyüyünce insan-ı kâmil olucam! »
  6. Az yemek, az uyumak ve az konuşmak »
  7. Şerhu Esmâillâhi’l-Hüsnâ (Sadreddin Konevî Hazretleri) »
  8. İçimde biri mi var? – Lübbü’l Lübb »
  9. Kozmostaki Tek Hakikat* – William C. Chittick »
  10. Üç İslamî Ekol: Üç Müslüman Bilge »
  11. İbn Arabi’nin Fususundaki Anahtar Kavramlar (Toshihiko Izutsu) »
  12. Kitab Keşf al Mânâ ‘an sır asmâ’ ALLAH al-Hüsna (Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri) »
  13. Hamdım, piştim, yandım »
  14. Yeni Başlayanlar İçin Mesnevî
  15. Avrupalılar Hz. Mevlânâ’yı anlayabilir mi? »
  16. Şeyh-i Ekber İbn Arabi Düşüncesine Giriş / Mahmud Erol Kılıç »
  17. Hayatın Satır Araları / Mahmut Erol Kılıç »
  18. Edep kalbin ahlâklanmasıdır »
  19. Tasavvuf Sinema İlişkisinde Rüya: Tarkovsky’den Kaplanoğlu’na Kısa Bir Bakış »
  20. Türk Sinemasında Tasavvufî Dil İmkânı ve ‘Yumurta’ »
  21. Dokuz Yüz Katlı İnsan »

Ermiş / Halil Cibran »

ermis-halil-cibran 14Din yapılan tüm işler ve sergilenen düşünceler değil midir?

Ve ne iş ne düşünce olup, eller taşı yontarken ve tezgâhta çalışırken bile ruhunuzda durmadan zıplayan hayret ve şaşkınlık değil midir?

Kim ayırabilir imanını işlerinden ya da inancını meşgalesinden?

Kim saatleri önüne serip “bu Tanrı için, bu benim için,

Bu ruhum için, bu bedenim için” diyebilir?

Tüm saatleriniz bir benlikten diğerine boşlukta çırpan kanatlardır.

Ahlakı üzerine en güzel giysisi olarak giyenler çıplak gezseler daha iyi.

Güneş ve rüzgâr tenlerinde delikler açamaz.

Gittiği yolu ahlak diye tanımlayan biri ötücü kuşunu kafese kapatmış olur.

Şarkıların en özgürü teller ve çubuklar arasından duyulmaz.

İbadetin açılacak ve aynı zamanda kapatılacak bir pencere olduğunu sananlar, Read the rest

Cehalet / Ignorance / ignorantia / άγνοια / جهل »

cehalet

Ne değildir?

Aş, iş ve eş bulmak, para kazanmak, adam kazıklamak veya insan öldürmek için gerekli şeyleri bilmemek değil. Cehalet akl-ı meaş’ın değil akl-ı mead’ın ilimden mahrum kalmasıdır. (Bkz. Akıl / Zekâ / Reason / Intelligence / العقل)

Nedir?

Nereden gelip nereye gittiğini bilmemek. Zira bindiği uçağın hızını, boyunu, üretici firmayı, pilotun doğum gününü bilip uçağın nereden kalktığını ve nereye gittiğini bilmeyen adam cahildir. Diğer bilgilerin hiç birini bilmeyen ama nereden gelip nereye gittiğini bilen adam âlimdir. Niyazı-i Mısrî Hazretleri’nin buyurduğu gibi :

Kande gelir yolun senin ya kande varır menzilin,

Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvân imiş.

Cahiliye devrindeki insanların bazısı bugün yaşasalardı Nobel ödülü alabilirlerdi. Deve üstünde seyahat ederken hafızadan satranç oynuyor, binlerce mısrayı ezberlerinde tutuyorlardı. Onlara dünyayı bilmedikleri için değil ALLAH’tan gafil oldukları için “cahil” diyoruz.

إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ

… Kitap okumak için …

Kitap tanıtan kitap 7

kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirinKitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı “Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi ve Seksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimler de bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Derin Lügat 4.0

derin_lugat-4 kapak Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirinYeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

4cü sürümle eklenen yeni terimler: Paraklitos, Hudud, Ehliyet, Zâhir ve Batın, Barış, Unutmak.

3cü sürümle eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlıkakıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Eylül ayında en çok okunan kitaplar »

eylul-ayinda-en-cok-okunan-kitaplar-2Eylül ayında e-kütüphanemizden 25.464 kitap okundu. Sanat kitapları diğer bütün kategorileri geride bırakarak ilk 10’u neredeyse tamamen doldurdular. Toplam okumanın %61’ini teşkil eden ilk 10 kitabın listesi şöyle :

  1. İslâm’da Mimar ve Şehir
  2. Derin Medeniyet
  3. Senin tanrın çok mu yüksekte?
  4. Kitap Tanıtan Kitap 1
  5. Roman nedir? Nasıl Yazılır?
  6. Edward Hopper’ı okumak
  7. Derin Lügat 4.0
  8. Gözle dinlenen müzik: Tezyin
  9. Fethullah Gülen’i iyi bilirdik
  10. İnsan’sız Sinema Olur mu?

Germinal / Émile Zola »

emile-zola-germinal-2

Buğday ve pancar tarlalarının ortasındaki İki Yüz Kırklar madenci mahallesi karanlık gecede uykuya dalmıştı. Sırt sırta vermiş küçük evlerden oluşan ve kışla ya da hastane blokları gibi geometrik biçimli ve birbirine paralel dört geniş blok ile bu blokları ayıran, eşit büyüklükteki bahçelere bölünmüş üç geniş ağaçlıklı yol belli belirsiz seçilebiliyordu. Issız ovada yalnızca, tahta perdelerin yerinden sökülmüş kısımları arasında dolaşan rüzgârın uğultusu duyuluyordu.
İkinci blokun 16 numarasında oturan Maheulerin evinde hiç kıpırtı yoktu. İlk katın tek odası zifirî karanlığa boğulmuştu; balık istifi gibi, ağızları açık, yorgunluktan bitmiş halde uyudukları hissedilen insanlar bu karanlığın altında eziliyordu sanki. Dışarıdaki keskin soğuğa rağmen, odadaki ağır havada canlı bir sıcaklık, insanın hayvani kokusunun sindiği en derli toplu koğuşlara özgü o sıcak boğuculuk vardı. Read the rest

Entelektüel: Sürgün, Marjinal, Yabancı / Edward Said »

Edward Said-Entelektüel- Sürgün Marjinal Yabancı-22Yanlış anlaşılmasın. Entelektüellerin gülme özürlü, sürekli şikayet halinde insanlar olması falan gerekmiyor. Noam Chomsky ya da Gore Vidal gibi ünlü ve enerjik muhalifleri düşünmek bunun ne kadar yanlış olduğunu göstermeye yeter. Kişinin değiştirme gücüne sahip olmadığı üzücü bir duruma tanıklık etmesi hiç de monoton, renksiz bir faaliyet değildir. Foucault’nun deyimiyle “amansız bir vukufu” alternatif kaynakların taranmasını, gömülmüş belgelerin gün ışığına çıkarılmasını, unutulmuş (ya da terk edilmiş) tarihlerin diriltilmesini gerektirir tanıklık etmek. Dramatiklikten ve isyankârlıktan nasibini almış olmayı, çok nadir ele geçen konuşma fırsatlarını çok iyi kullanıp dinleyicinin dikkatini çekebilmeyi, hasımlarından daha iyi espriler yapıp daha iyi tartışmayı içerir. Ne koruyacak makamları ne de başında nöbet tutup gücüne güç katacakları toprakları olan entelektüellerde bazılarını çok rahatsız eden bir şeyler vardır; kendini beğenenleri de yok değildir ama daha çok kendileriyle dalga geçerler mesela, lafı eveleyip gevelemektense dobra dobra konuşurlar. Ama şu gerçekten kaçış yoktur: kendilerini böyle gören entelektüellerin Read the rest

Körleşme / Elias Canetti »

Körleşme - Elias Canetti-3Ucu iyice sivriltilmiş bir kurşun kalem çıkarıp, ilk boş sayfaya yazmaya koyuldu: “23 Eylül, saat 7.45. Mut Caddesi’nde karşıma çıkan biri, benden Mut Caddesi’nin nerede olduğunu sordu. Onu utandırmamak için sustum. Ama o, davranışıma aldırmaksızın aynı soruyu birkaç kez yineledi. Hali tavrı nazikti. Birdenbire caddenin adını gösteren tabelaya takıldı gözü. Budalalığını kavramıştı. Ama tası tarağı toplayıp derhal oradan uzaklaşacağı yerde —ki, ben onun yerinde olsaydım, tek saniye duraksamadan böyle yapardım— kendini ölçüsüz bir öfke nöbetinin pençesine bıraktı ve bana en kaba biçimde sövdü. Eğer onu korumaya kalkışmasaydım, kendimi bu üzücü sahneden kurlarmış olacaktım. İmdi hangimiz daha budala sayılırız?”

İşte, şu son cümlesiyle kendi yanlış adımlarını da görmezlikten gelmediğini kanıtlamış Read the rest

Tehâfüt-ül Felâsife – Filozofların Tutarsızlığı / Gazâlî Hz »

gazali-tehafut-ul-felasifefilozoflarin-tutarsizligiİmdi ben, zekâ ve anlayış fazlalığı bakımından kendilerinin akrân ve emsalinden ayrıcalıklı olduklarına inanan bir grub gördüm ki bunlar, islâmın ibadetlerle (ilgili) vazifelerini terketmişler, namaz (kılmak), yasaklardan korunmak görevleri (gibi) dini davranışları küçümsemişler, şeriatın buyruklarını ve hududunu çiğnemişler, (şeriatın) durak ve bağlılıklarını dinlememişler, aksine zanlara (dayalı) san’atlarla dinin boyunduruğunu bütünüyle atmışlardı. Bu husûsta, «Allah’ın, yolundan ahkoyan, onda eğrilik arayan ve kendileri âhireti inkâr eden» (Hûd 22) bir topluluğa uyuyorlardı. Bunların küfürlerinin Yahûdi ve Hıristiyanların taklidi gibi kulaktan duyma alışkanlığı taklidden başka bir dayanağı yoktu. Zira onların (Yahûdi ve Hıristiyanlar) doğumları ve yetişmeleri islâm dininin dışında (bir ortamda) cereyan etmiştir. Babaları ve ataları da o yolda yürümüşlerdir. (Onlann küfürlerinin) şüphe çıkıntılarına takılmaktan doğan ve doğru yoldan ayıran nazari araştırmadan, serap panitısı gibi aldatıcı hayallere kanmaktan başka (bir dayanağı yoktu.) Bid’at ve heves ehlinden, inançlar ve (dinî) görüşler ile ilgili araştırma yapan gruplarda olduğu gibi. Onların küfürlerinin yegâne kaynağı; Sukrât (Sokrates)\ Bukrât (Hipokrates)^ Eflatun (Platon)®, Aristâtâlîs (Aristoteles) ve benzeri isimleri duymalarıdır. Onlara (adıgeçen filozoflara) tabi olan ve sapıtanlardan (bazı) grupların o (filozofların) akıllarını, usûllerinin güzelliğini, geometri, mantık, tabii ve ilâhî ilimlerinin inceliğini tavsifte, zeka ve anlayışlarının fazlalığı nedeniyle, o gizli meseleleri açığa çıkarmakta bağımsız oluşlarını uzun uzadıya (mübalağalı olarak) anlatmalarıdır. Ve onlardan (şöyle) hikâye etmeleridir: Onlar, akıllarının ciddiyeti ve faziletlerinin çokluğu ile beraber, şeriatları ve mezhebleri inkâr etmektedirler. Dinlerin ve inançların tafsilâtını reddetmektedirler. Bunların, uydurulmuş kanunlar ve aldatıcı hileler olduğuna inanmaktadırlar. Bu (husus) onların (îslam filozoflarının) kulağına çarpınca, ve onlann (eski filozoflar) inançlarından anlatılanlar kendi tabiatlarına uygun gelince o (faziletli kişilerin topluluğunda -zanlarına göre- yeralabilmek ve onların hizâsına dizilmek, kalabalık halk topluluklarıyla birlikte yürümekten uzaklaşmak ve atalanK dinlerine inanmaktan vazgeçmek için küfür inancını güzel gördüler. Ve zannettiler ki; hakkı taklîdden ayrılarak, bâtılı taklide başalayarak büyüklük taslamak güzeldir. Halbuki bir taklîdden bir taklide geçişin saçmalık ve akılsızlık olduğunu bilmediler. Taklîdî olarak inanılan hakikati terketmenin, bilip araştırmaksızıh çabucak bâtılı tasdik ve kabule koşmanın güzellik olduğunu (sanan) kimsenin rütbesinden Allahın dünyâsında daha aşağı bir rütbe var mıdır? Read the rest

Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux »

turklerin-tarihi-jean-paul-rouxTürkler üzerine çalıştığım uzun yıllar boyunca bana hep “Neden Türkler?” diye sorulmuştur. Göreceğimiz gibi Türklerle evrensel tarihi kucaklıyoruz. Bir araştırmacıya onu Mısırbilimci, Yunan dili ve uygarlığı uzmanı ya da İbranice uzmanı olmaya neyin ittiği hiç sorulur mu? Hepimiz kadim Mısır’ın, ilkçağ Yunanistan’ının ya da Musevi dünyasının ne anlama geldiğini biliriz. Din ve sanat tarihçisi olarak, yaklaşık yarım yüzyıldır, zamanın değişkenlikleri içinde, “Türk” deyince akla ne gibi fikirler geldiğini araştırdım ve Mağrip’ten Ganj’a, Belgrad’dan Pekin’e egemenlik kurdukları bütün toprakları ziyaret ettim. Türkleri yalnızca bir tarihçi olarak değil aynı zamanda bir etnolog olarak da inceledim. Türk topluluklarını yerinde araştırdım, öncelikle Türkiye, daha sonra İran, Afganistan, Sovyet Orta Asya’daki, Sovyet sonrası ya da Çin egemenliği altındaki Türk topluluklarıyla görüştüm.

Çizdiğimiz bu iki bin yıllık tablonun kuşkusuz hiç de geniş olmayan, kesinlikle eksik, dolayısıyla bazı yerlerinin belirsiz olduğu bazı bölümlerine karşılık doğru, aslına uygun olduğu umudundayız; çünkü bu tablonun amacı, Türkleri kendine özgü yasaları, ayırt edici özellikleri olan canlı bir organizma, çok çeşitli öğelerden oluşmuş, ancak matematiksel anlamda gerçek bir bütün oluşturmuş ve kesin ve net bir tanımla, “Türk” adını almış bir insan topluluğu olarak göstermektir. Okurları bu büyük, olağanüstü, eşsiz serüvene davet ediyorum. Read the rest