Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Tasavvuf ve Kuantum fiziği »

Ibrahim B. Syed, Ph.D, D.Sc.
Uluslar arası İslami Araştırmalar Derneği Bşk

Çeviren: Ekrem Senai
Tasavvuf ve kuantum teorisinin birçok ortak noktası bulunmaktadır. Örneğin, fizikçilerle sufilerin dünya görüşleri birbirine çok yakındır. Mekanistik dünya görüşünün aksine, Sufiler, evrendeki herşeyin birbiriyle ilişkili olduğunu, aynı mutlak gerçeğin farklı cilveleri , tezahürleri olduğunu düşünürler. Gerçeğe erişmek, varlıktaki tekliğin ve karşılıklı ilişkinin farkına varmak, benliğini aşmak ve kendisini mutlak gerçeklik içinde tanımlamaktır.

Mekanistik bilim oldukça karmaşık bir matematik dille Read the rest

İHH’dan İsrail raporuna açıklama »

İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı, İsrail’in Mavi Marmara saldırısıyla ilgili uluslararası bir komisyon kurulması ve soruşturmanın bu komisyon tarafından yürütülmesi konusunda ısrarcı tavrını sürdürüyor. Read the rest

İktidarın Sınırlandırılması ve Anayasal Demokrasi »

Prof. Dr. Coşkun Can AKTAN

“Bütün insanlarda bir tehlike mevcuttur. Özgür bir devlet için tek kural şu olmalıdır: Güce sahip olan herkes halkın özgürlüğü için bir tehlikedir.”1
(John Adams)

“Güç sözkonusu olduğunda, insanlara fazla güvenme ve onları anayasanın zincirlerine bağla”2
(Thomas Jefferson)

Demokrasinin en klasik tanımını Abraham Lincoln yapmıştır: “Halkın, halk için, halk tarafından yönetimi.” Ancak, Lincoln tarafından ifade edilen “gerçek demokrasi” yüzyıllar boyunca insanlığın hep “ideali” olmuş, gerçek yaşamda ise bir “fantasma” olmanın ötesine geçememiştir. Büyük Fransız filozoflarından Jean-Jacques Rousseau’nun dediği gibi “gerçek demokrasi sadece bir idealdir.” Demokrasi uygulamada halk için, halkı yönetenlerin despotizminden başka bir şey Read the rest

Son 90 günde en çok okunan ve tartışılan yazılar »

Bugün Pazartesi, başörtüsü yasakları devam ediyor… Unutma, unutturma! »

… Bu makale ilginizi çektiyse…

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor.

Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Sütlaç »

Bugün tuhaf bir şey oldu. Tuhaf demek yetersiz kalır. Aslında saçma. Ya da aptalca. Son bir senedir neden yaptığımı bilemediğim bir şeyin sırrını çözüverdim. Sırrı çözmek aptalca değildi. Öyle aptalca bir şeyin sırrını çözüverdim ki bunu keşfettiğime bu kadar sevinmem çok saçmaydı.
 
Öylesine sallana sallana yürüyordum. Bir banka işim vardı. Ana caddenin güneş vuran tarafındaydım. Karşı tarafa bakan sokaklara pazar kurulmuş. Orası gölge ama nasıl da nefret ederim pazarlardan. Üstelik pazarın içinden geçsem bu sıcakta çok daha hızlı varacağım bankaya ama yok işte. Şimdi önümdeki yürümez, arkamdaki ittirir, satıcıların bağırtılarına sinir olurum. İyisi mi Temmuz güneşine katlanmak daha iyi. Yokuş aşağı cadde boyunca yürürken tam caminin köşesinde yine o teyzeye rastladım. Hani iki üç gün önce yine aynı yerden hızla yürürken rastladığım o hızım sebebiyle durup ıslak mendil almadığım teyze.
Ne kadar üzülmüştüm sonra mendili almadığıma. Teyze çok tatlı, güzel yüzlü. Sait Faik der ya bir hikayesinde insanlar artık yaşlanmıyorlar çirkinleşiyorlar diye. İşte bu yaşlananlardan. Minicik. En az 80-85 olmalı. Benim babaanneme de çok benziyor. Read the rest

Tışta Tu Jı Xwe Re Dıxwazî, Jı Bırayê Xwe Re Jî Bıxwaze! »

TimeTürk

Kürt sorununa dikkat çekmek ve bölgede artan çatışma ve operasyonların son bulması için aralarında Akabe Vakfı, Anadolu Platformu, Araştırma Kültür Vakfı, Fatih Akıncıları Derneği, Hikmet Vakfı, İHH İnsani Yardım Vakfı, İnsan ve Medeniyet Hareketi, Mazlumder, Medeniyet Derneği ve Özgür-Der’in bulunduğu birçok STK taksim meydanında bir basın açıklaması yaptı. Saat 16.00’da Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelen yüzlerce kişi sloganlar atarak Taksim Meydanı’na kadar yürüdü. Yürüyüşe Ali Bulaç, Abdullah Yıldız, Rıdvan Kaya, Abdurrahman Dilipak ve birçok yazar ve akademisyen katıldı.

Eylemde, “Barış için adalet çözüm için kardeşlik, silahlar sussun kirli savaş son bulsun, silahları susturtun akan kanı durdurun, Jı Bo Aştî û Bıratıyê, Çekan Rawestînın!”, “Kendin İçin İstediğini Kardeşin İçin de İste! (Hz. Muhammed)”, “Tışta Tu Jı Xwe Re Dıxwazî, Jı Bırayê Xwe Re Jî Bıxwaze!”, “İnsanız Ümmetiz Kardeşiz!”, “Em İnsan In Ummet In, Bıra Ne!”, “Müslüman Halklar Kardeştir!” Kürtçe ve Türkçe sloganlar atıldı. Yürüyüşe katılanlar Galatasaray Lisesi önünden Taksim Meydanı’na Read the rest

Anayasanın ideolojisi insan hakları olmalı »

“Sivil Anayasa” Panelleri Ankara’da düzenlenen “Sivil Anayasa Paneli” (15 Eylül 2007) ve “Yeni Anayasa Paneli”ndeki (20 Ekim 2007) konuşma metinleri

Eser KARAKAŞ

Prof. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi.

Anayasayla ilgili 4-5 yıldır ders veriyorum, yeni bir konuya girmeye çalışıyorum. O nedenle biraz bu konuya ilgi duyuyorum. Onun dışında vatandaş olarak bu konulara ilgi duyuyorum. Ama vahim hukuk hataları yaparsam da beni affetmenizi istiyorum. Burada sizlerle paylaşacağım sözlerin bir bölümünü belki, muhtemelen tasvip etmeyeceksiniz. O konuda sürç-ü lisan edersem affola.

Bir anayasa yapılırken bu anayasanın yapıldığı ortamı hem düşünüyorum hem de düşünmüyorum. Bence şu anda yeni anayasanın yapıldığı ortamın üç temel özelliği var. Bunlar benim subjektif saptamalarım. Bu üç temel özelliğin anayasaya damga vurmasını istiyorum.

Bir tanesi siyasal ortamdır. Türkiye’nin siyasi ortamına bakıyorum. 27 Nisan süreci… Arkasından 367 süreci… Arkasından 22 Temmuz sonuçları ve 28 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi… Bunların hepsi önemli meselelerdi. Bu meselelerden demokratik süreç ufak ufak güçlenerek Read the rest

İki Milliyetçilik Ortasında Türkiye »

Metin KARABAŞOĞLU

 Her şey “12 Eylül’ün getirdiği huzur ve güven ortamı”nda büyüdü. “Ülkemize kaybettiği huzur ve güveni kazandıran” Kemalist generaller, bu arada, 1930’ların mâlûm ideolojisini bir “restorasyon”a tâbi tuttular. Peşlerinden gelen siyasîler de bu restorasyonu sürdürdüler. Bu esnada, kimi yöreler, ilgili teşebbüsten nasibini ziyadesiyle aldı. Sanki özel bir kasıt ile, kimi dağlara “Ne mutlu…” ile başlayan meşhur slogan yazıldı. Özellikle bir beldeyi hedef alırcasına, “Türkçeden başka dil yasaktır” mealindeki bir kararname çıkartıldı. Aynı dönemde, pekâlâ İngilizce eğitim veren üniversite ve liseler vardı; ama bu yasaktan kasıt başka olmalıydı.

Tüm bunların kimi hisleri beslediği bir ortamda, Doğu’da, özellikle Güneydoğu’da garip gelişmeler yaşanacaktı. Sözgelimi, evler yakıldı, insanlar dağa kaldırıldı, aileler kurşuna dizildi. Gün geldi; Taşdelen, Pınarcık, Gündikkörti gibi köylerde 29 kişi, 18 kişi, 11 kişi birden öldürüldü. Güneydoğu’da bir şeyler oluyordu; ama 12 Eylül ile “anarşinin kökü kazınmış” olduğuna göre, bunlar “önemsenmeye değmez” olaylardı. Hadiseler durmadı; “çete” dendi. Yine durmadı; “şakîler” dendi. Hâlâ durmadı; “bölücü eşkiya” deyimi kullanıldı. Yine durmadı; “bölücü terör örgütü PKK” her gün haber konusu haline geldi. Tüm bunlar olurken, ucu güç kullanımına giden koruculuk, asker sevki, olağanüstü hal gibi Read the rest

Alternatif Bir Bölünme Önerisi »

Kendimi bildim bileli Atatürk ilke ve inkılaplarını kendine ilke edinmiş ve yaşam stilini Batıya tandanslamış abi ve ablalarım ülkenin bölüneceği, parçalanacağı korkusu salmakla ömür tüketmişler, gazetelerine Türkiye’nin doğu bölgelerinin Kürdistan olarak çizildiği haritaları büyük bir infialle manşet olarak yerleştirmişlerdir. Nasıl oluyor da şimdi bölünmenin de tartışılması gerektiği noktasına gelebiliyorlar?

 Ertuğrul Özkök geçenlerde bir yazı yazdı ve madem her şeyi artık serbestçe konuşabiliyoruz, artık bölünme konusunu da tartışabilmeliyiz dedi ve bunu “geniş ve özgür düşünce” sanan bazıları da buna alkış tuttular, “tabi tabi, çok cesur bir çıkış, tebrik ederiz, ben zaten demiştim bunu kimse itibar etmemişti, aferin” diye onay verdiler. Yani Ertuğrul Özkök bu derece özgürlükçü olmuştu da bizim haberimiz mi olmamıştı? İşin daha ilginç bir yanı, Read the rest