RSS Feed for This Post

Kılıçdaroğlu: Komplonun parçası mı, değil mi?

Hüseyin Gülerce

Sanırım, Sayın Baykal, kendisine kurulan komplonun sahiplerini, düğmeye basan eli artık biliyor.

Geçen hafta, “Baykal için düğmeye kim bastı?” diye sorarken, bir ölçü hatırlattım: İş, neticesiyle belli olur. Netice ortada: Baykal gitti, Kılıçdaroğlu geldi. Herhalde hâlâ, “bu, iktidarın komplosu” saçmalığını ağzına alan çıkmaz. Çıkarsa, “AK Parti, CHP’nin başına Kılıçdaroğlu’nu getirdi” zırvası, kargaları bile güldürür…

Ben tezimde ısrarlıyım. CHP’deki operasyon, bir statüko operasyonudur. Zira vesayet rejiminin sahipleri, tam anlamıyla köşeye sıkıştı. Cuntacılardan hesap sorulmaya başlanması, özellikle Danıştay saldırısının Ergenekon davasıyla birleştirilmesi, darbecilikten muvazzaf general ve amirallerin tutuklanmaya başlaması, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, savcı Doğan Öz, Çetin Emeç cinayetlerinin, PKK- Ergenekon bağlantılarının karanlıklardan kurtulmaya başlaması, vesayetin ağalarını bir çaresizlik cenderesine soktu. AK Parti’yi içten bölemiyorlar, kapatamıyorlar ve darbe yapılamıyor… Statükoya, bir yarma harekâtı gerekiyor.

Hedef, AK Parti iktidarına son vermek. CHP, MHP ve BDP, yeni oyuncular olarak görülüyor. Bu üçlüden, bir koalisyon çıkartmak hedefine kilitlenildi.

YSK’nın, referandum için 120 gün demesi, Türkiye’yi en uzun dört aya mahkûm etti. Bunu bir fırsat olarak görüyorlar. Stratejileri şöyle:

Önce CHP’nin başından Baykal gidiyor. Çünkü CHP’yi yüzde 20’lere sabitledi. Dünkü anketlerle devreye hemen girildi. “Kılıçdaroğlu ile CHP 14 puan sıçradı…” haberleri, bildik numaralar. “Gandi Kemal” parlatması ise, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz parlatmalarından ezberimizde… Bu medyanın daha ilk günkü tavrından işkillendiğimizi, geçen hafta yazdık. Baykal ile ilgili görüntüler ilk yayınlandığında, herkes ne oluyor derken, onlar gerçek mi, montaj mı demeden, “eşini milletvekili ile aldatan Baykal istifa etmeli” dediler. Yeni kurtarıcının “Gandi Kemal” olduğunu da yine ilk onlar ilan ettiler. Yani kendini 1. Kuvvet zanneden “medyamız” yine başrollerde.

CHP kurultayından sonra, Anayasa Mahkemesi kararı beklenecek. Anayasa değişikliği paketi iptal edilirse, yeni bir moral mevzi kazanılacak. İptal edilmezse, referandum sürecindeki operasyona geçilecek.

Provokasyonlar için düğmeye basılacak. Muğla’daki olaylar, büyük şehirlere taşınacak. Paralel olarak, AK Parti’yi kapatma düğmesine basılacak. Dün Zaman’da, iki Yargıtay üyesi arasındaki konuşmalar yer aldı. İlginçtir bu konuşmaların sahipleri, “konuşmalar bize ait değil, ses analizi için suç duyurusu yapıyoruz” demiyorlar. Ne diyorlar o konuşmalarda: “Ersan’a da şunu söyledim; ‘Bunu yaparsan Yargıtay başkanısın.’ Yapmazsan, beni hiç ilgilendirmez. Üç tane adaysınız; Abdurrahman Yalçınkaya, Kadir Özbek ve sen. Üçünüzün hangisinin öne geçeceğine bağlı. Kadir’e de söyledim. O da etkili bir şeyler yaptı. Şu anda Abdurrahman Bey bir dava daha açabilir.”

Referandum sürecinde kapatma davası açılması, AK Parti seçmenini ürkütmeye, sindirmeye yönelik olacak. Referandumda hayır çıkartmak için canla başla çalışacaklar. Evet, statüko Baykal için düğmeye bastı ve zincirleme reaksiyon başladı. Ancak, toplum mühendisliğindeki reaksiyonların çoğu geri tepiyor. Milletle uğraşmak, toplum mühendislerini hep yenilgiye uğrattı. Şu anda da bir bataktalar ve kıpırdadıkça batıyorlar.

Hâlbuki milletle ve halkın seçtikleriyle inatlaşmaktan vazgeçebilirler. Bu ülke hepimizin ve hepimize yer var. Sadece, hukukun üstünlüğünü, hepimizin eşit yurttaşlar olduğunu kabul etmek gerekiyor, bu kadar…

Mesela istense, Kemal Kılıçdaroğlu ile demokratikleşme için yeni bir sayfa açılabilir. Kılıçdaroğlu, CHP’yi Ergenekon’un avukatlığından azleder ve demokratikleşmeye destek verir.

Değilse, CHP’de uyandırdığı heyecana rağmen, Sayın Kılıçdaroğlu, komplonun bir parçası olmaktan kurtulamaz. Onun isminin yanına da, bir “son kullanma tarihi” düşülür…

Trackback URL

  1. 53 Yorum

  2. Yazan:sq Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Kılıçdaroğlu’nun yükselişini, medyanın şişirmesi olarak okumak pek doğru ve akıllıca bir tavır olmasa gerek. Zira Kılıçdaroğlu,”medyanın operasyona” gerek kalmadan ciddi bir sempati kitlesi toplamış durumda gözüküyor ve bunu hafife almamak lazım.

  3. Yazan:Peçi Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Kılıçdaroğlu medyanın şişirmesidir. Bu şişirme operasyonu yerel seçimlerde ivme kazandı ve netice bu gün ortada. Kılıçdaroğlu bana Yıldırım Akbulut’u anımsattı, liderlik havası yok, sinik bir görüntüsü var.

  4. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Erdoğan Kılıçdaroğlu’nu ağlatır gibime geliyor. Baykal’ı çok arayacak CHP camiası. Zaten sol mu, ulusalcı mı, halkçı mı, düzen partisi mi ne olduğuna karar verememiş bir partiydi. Şimdi kafa karışıklığı giderek artacak. Muhtemelen önümüzdeki süreçte şunlar yaşanacak:
    Kılıçdaroğlu daha özgürlükçü ve yumuşak bir üslup sergileyecek. Taban ise daha sert bir söylem arayışı içinde olacak. Kılıçdaroğlu da tabanı memnun etmek için inanmadığı şeyleri söylemeye başlayacak. Liderlik vasfı olmadığı ve her rüzgarda bir tarafa savrulduğu için ciddi bir bunalım yaşayacak. Parti, şahinler ve güvercinler olarak bölünecek. Seçimden önce idare ederlerse yüksek bir oy oranı alabilir CHP. Seçimden sonra da tutmazlar, bir tarafa sallarlar.

  5. Yazan:er Tarih: May 21, 2010 | Reply

    “inadına baykal inadına sol” nerede? yandı bitti kül oldu anında… yılın loser’ı bir fener bir baykal oldu…
    medyanın gazıyla ne yapacak bakalım kılıçdaroğlu nereye kadar gidecek ?
    ya arkadaş Kılıçdaroğlu alevi-kürt kökenli bunlar nasıl oldu da bunu başa getirdi demez mi bu seçmen sormaz mı… o kadar açılım karşıtı bir de bunlar…
    bekliyorum merakla süreçleri…

  6. Yazan:sq Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Bu “liderlik vasfı” ne menem birşeydir anlamadım gitti. Kılıçdaroğlu’nu eleştirirken otomatiğe bağlanmış gibi “liderlik vasfının yoksunluğu, vizyon eksikliği” gündeme geliyor. Bir lider nasıl olur mesela?
    Anlaşılan “liderlik vasfı”, dediğim dedik astığım kestik, totaliter bir güçle beraber algılanıyor. Aslında bu sağ kanadın yıkıcı eril gücü kutsaması gibi geliyor bana. Efendi gibi terbiyeli bir şekilde siyaset yapmanın adeta “iktidarsızlık”muamelesi gördüğü bir toplumsak eğer, burada hastalıklı olan toplumun kendisi değil de nedir?

    Kaldı ki ben genel olarak toplumun bu kanıda olduğuna çok inanmıyorum, nitekim Ecevit’te bir “lider”di ve bir siyasetçinin mütavazi olarak da Türkiye’de benimsenebileceğini göstermesi açısından önemli bir örnek olarak tarihte yerini koruyacaktır.
    Açıkcası büyük bir sarayın hizmetinde yüzlerce kişi çalıştıran feodal ağası gibi davranan ve herkese dayılanan bir başbakan yerine, daha sakin ve mütevazi birini tercih ederim.

  7. Yazan:Tayfun Tarih: May 21, 2010 | Reply

    ”CHP’nin yükselişi mi? Tahminimce CHP’nin çok düşmüş olan oyu bu skandaldan sonra daha da düştü. Şu anda barajı geçip geçemeyeceği meçhul.

    AKP’ye en büyük rakip şu anda MHP… PKK saldırılarıyla yükselen mantıksız, duygusal milliyetçilik, muhafazakar kesimi MHP’ye yaklaştırdı. Sonuç olarak CHP’nin oyu çok düştü, AKP’nin de biraz düştü. Ama MHP’nin oyu yükseldi. 7 askerin şehit olduğu hafta seçim yapılsa MHP %30’un üzerinde oy alabilirdi. Nitekim o dönemde de MHP erken seçim diye çok bastırdı.

    Ancak daha sonra bazı medya organlarında (Zaman, Taraf vb.) yer alan, 7 askerle ilgili haberler ve anayasa değişiklikleri sırasında muhalefet partilerinin takındıkları şaşırtıcı tavırlar bazı ezberleri bozup, ibreyi tekrar AKP’ye çevirdi. Bugün seçim olsa, tahminimce AKP %40-45, MHP% 20-25, CHP %5-10 arası oy alır. CHP’nin, AKP’nin önünü kesmesinden umudunu kesen bazı CHP’liler MHP’ye, bazıları da benzer zihniyetlerinden ve Ufuk Uras’tan dolayı BDP’ye oy verecektir diye düşünüyorum. BDP CHP’yle kafa kafaya oy alır ve hatta CHP’yi geçebilir bile…

    Ancak, AKP seçime gitmeden önce kamuoyundaki algıları düzeltmek için elinden geleni yapacaktır. Ve bence çok anormal bir durum olmazsa 2011’deki seçimden %50 oy alacak potansiyele gelecektir. Bundan sonraki siyasi mücadele AKP ile MHP arasında olacak gibi görünüyor. Aydınların yeni polemiği de ”Türk-İslam sentezi mümkün müdür, Selçuklu ve Osmanlı’nın yükselişinde en büyük etken milliyetçilik midir, islam mıdır?” olacaktır. ”

    diye düşünüyorum

  8. Yazan:Tayfun Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Kaldı ki ben genel olarak toplumun bu kanıda olduğuna çok inanmıyorum, nitekim Ecevit’te bir “lider”di ve bir siyasetçinin mütavazi olarak da Türkiye’de benimsenebileceğini göstermesi açısından önemli bir örnek olarak tarihte yerini koruyacaktır.

    Ecevit döneminde ülke derin devletin kontrolüne geçti iyice. Krizler, yolsuzluklar, yoksulluk almış başını gidiyordu. Her isteyene istediğini veriyordu Ecevit. ”Hayır” demeyi beceremedi, korkutuldu, sindirildi. Sonunda devlet soyuldu, soğana çevrildi. Deniz 2001’de bitti. Statükoya diklenebilecek, her ağlayana meme vermeyecek, toplumun genelinin menfaatlerini grupların menfaatlerinin önünde düşünecek, baskılar sonucu katilleri, hırsızları salıp toplumda infiale yol açmayacak; cesur, dirayetli, basiretli, dik durmasını bilecek parti liderleri lazım. Ecevit gibi boynu kıldan ince, statükonun kendine dayattıklarını söyleyen değil; Kemal Kılıçdaroğlu gibi, Devlet Bahçeli gibi ellerine verilen demeçleri kağıttan okuyan değil, sisteme baş kaldırabilen, cesur, hür düşünebilen, inisiyatif alabilen, devrimci liderler lazım!

  9. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: May 21, 2010 | Reply

    kiliçdaroglu’nu destekliyorum, baykal gibi gicik bir adam degil. begenmeyen sertlik yanlisi CHPliler gidip ayri parti kurabilir. böylece daha “makûl” muhalefet yapacak bir ex-atatürkist-liberalo-milliyetçi bir “sol” parti dogmus olur….?????

    galiba ben bile inanmiyorum yazdiklarima, Ekrem’e karsi çikmak için basladim söze ama kafam karisti 🙁

    olsun. yine de kilisdaroglu daha sevimli en azindan 🙂

  10. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Liderlik vasfı denilen şey biraz politikanın gereği olan laf oturtma, halkları etkileyecek şekilde konuşabilme becerisi, vücut dilini iyi kullanabilme, karizma, partisine yön verecek vizyonu oluşturabilme, herkesi aynı vizyona yönlendirebilme becerisi gibi özellikleri içeriyor. Bunlar eksik Kılıçdaroğlu’nda. Ama bahsettiğiniz gibi Ecevit’de de olan bazı avantajları var: Bunları daha tam bilmiyoruz- Ecevit’de bunlar vardı – dürüstlüğü, ahlaki duruşu, nezaketi, şiirsel coşkusu, işbirliğine yakın tavrı işine yarayabilir.
    Ama benim tahminim beyaz Türkler başlarında hem şahin başkan isterler, hem de Kürt ve Alevi istemezler. Göreceğiz bakalım.

  11. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: May 21, 2010 | Reply

    CHP değişmeyecekse, Baykal’ı değiştirmenin bir anlamı yok bence. Zira ‘Eski CHP’ için Baykal’dan daha iyisi bulunamaz diye düşünüyorum…

    Yine de hüsni zanla bakmak isterim. Mesela daha çok demokrasi, daha hızlı AB üyeliği,daha yüksek büyüme, daha adil gelir dağılımı, Kürt ve azınlık sorunlarına hemen çözüm, başörtüsü zülmüne son diyebilen, statükoya sarılmak yerine değişimin öncüsü olan, ergenekonun avukatlığı yerine, milletin avukatlığına soyunmuş bir CHP, halkı adam etmeyi değil, hizmet etmeyi şiar edinmiş bir CHP…
    Nasıl ama rüya gibi değil mi?

    Bütün bunları Kılıçdaroğlu başarabilir mi? Bunları yaparken tabanına söz geçirebilir mi? Toplumları arkasından sürükleyebilir mi?

    Bilmiyorum ve Sanmıyorum…Çünkü, bütün bunlar, CHP’nin kuruluş kodlarına ters…

    Dahası bu operasyon; ergenekon, CHP’yi yani arka bahçesini ve oradan da evinin içini tanzim ve tasfiye ediyor görüntüsü veriyor bana. Umarım ben yanılırım…

  12. Yazan:sq Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Sayın Tayfun,

    Gönülde yatan aslanlardan bahsedeceksek oraya eklenecek daha çok madde var. Ataerkil, şovenist, seksist, ayrımcı olmamamın, höt zöt etmekten daha mühim olarak “liderlik vasfı” kategorisine girmesi gibi. Kötünün iyisinden bahsetmekten başka yaptığımız nedir ki?
    Bir de bana bugünkü ortamda, demeçlerini kağıttan okumayan bir lider gösterebilir misiniz? Arada Tayyip Erdoğan okumuyor kabul, zira bazı konuşmalarından sonra basın danışmaları bence kafalarını duvarlara vuruyorlar:)

    Bahsettiğiniz yeni-Osmanlıcılığın yükselmesi ve Türkiye’nin birilerinin gazıyla bölgesel büyük abiliğe soyunması olsa bile, AKP’nin de en büyük rakibinin MHP olduğunu pek inandırıcı bulmuyorum açıkcası.

  13. Yazan:Cb Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Mehmet Yılmaz’ı tebessümle kınıyor:) ekrem senai ve Mehmet Bahadır yorumlarına katılıyorum.

  14. Yazan:konuk Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Kılıçdaroglunu televizyonda ya da gazetede ne zaman gorsem cok bos gozlerle bakıyor gibi geliyor bana, anlamaya calisan gozlerle…
    Hepimiz gibi o da neler olup bittigini anlamaya calisiyor olmasin…

    Bu “liderlik vasfı” ne menem birşeydir anlamadım gitti.

    Bilmek olabilir, hatta ve hatta; bilmeyi bilmek olabilir…

  15. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Meselenin bir başka boyutu da şudur ki;

    Jet hızıyla yapılan anketlere bakılırsa Kılıçdaroğlu, %34 oy falan alıyor.
    Bunu önemsiyorum…

    Başbakanın asılması pahasına darbelerden medet uman, Ergenekon’un avukatlığına soyunarak, cuntacılar durağında iktidar bekleyen, yargıya, askere, atanmış bürokrat elite dayanan bir CHP yerine, sandığı önemseyen, sandığı işaretleyen bir CHP’yi önemsiyorum…

    “Umudumuz Şaban” misali bu umudun canlı tutulması ve yaşatılması gerekir 🙂

  16. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Provokasyonlar için düğmeye basılacak. Muğla’daki olaylar, büyük şehirlere taşınacak. Paralel olarak, AK Parti’yi kapatma düğmesine basılacak. Dün Zaman’da, iki Yargıtay üyesi arasındaki konuşmalar yer aldı. İlginçtir bu konuşmaların sahipleri, “konuşmalar bize ait değil, ses analizi için suç duyurusu yapıyoruz” demiyorlar. Ne diyorlar o konuşmalarda: “Ersan’a da şunu söyledim; ‘Bunu yaparsan Yargıtay başkanısın.’ Yapmazsan, beni hiç ilgilendirmez. Üç tane adaysınız; Abdurrahman Yalçınkaya, Kadir Özbek ve sen. Üçünüzün hangisinin öne geçeceğine bağlı. Kadir’e de söyledim. O da etkili bir şeyler yaptı. Şu anda Abdurrahman Bey bir dava daha açabilir.”

    Referandum sürecinde kapatma davası açılması, AK Parti seçmenini ürkütmeye, sindirmeye yönelik olacak. Referandumda hayır çıkartmak için canla başla çalışacaklar.

    Allah bu millete acısın ve yardımcısı olsun…
    Onların planı varsa, Allah’ın da bir planı var elbet…

  17. Yazan:durhat Tarih: May 21, 2010 | Reply

    “liderlik vasfı”meselesi aslında önemli.zira burada bu vasıftan kasıt,lider adayının ya da liderlik iddiasında olanın insiyatif koyma becerisidir.tabi kılıçdaroğlu bu anlamda ne kadar kararlı bir profil çizebiliyor bence buna bakmak lazım.örneğin onur öymen’in talihsiz çıkışları karşında bile varlık gösteremeyerek her şeyi sineye çeken birinden ne hayır bekleniyor?adamın kendine hayrı yok memleketi yönetecek siyasi becerisi nasıl olacak?hani insan hiç değilse biraz dik durabilmeli.peki kılıçdaroğlu,mhp’yi bile sollayan chp’nin sığ politikaları karşısında bir direnç,en ufak bir varlık gösterebilmiş midir?ben şahsen tanık olmadım.dolayısıyla bu saatten sonra öyle “halim selim”lere oynamakla liderlik falan olmaz.

    chp,ergenekon avukatlığına soyunduğunda neredeydi kılıçdaroğlu?

    bay öymen göğsünü gere gere hitler’e öykünürken neredeydi “gandi kemal”imiz?

    ya chp fosillerince laiklik bahane edilerek genç kızlar ünv.kapılarında aşağılandığında,hakrete uğradığında zatı muhteremler neredeydi?

    kürt açılımı başlatıldığında üç maymunları oynayan yine bu zat değil miydi?

    yoksa şimdi mi aklı başına geldi?

    bence takkiye yapmaya hiç gerek yok.biraz olsun tutarlı olmak istiyorsa medyanın gazına gelmeyerek hiç değilse asla dışına çıkmaya cesaret edemediği çizgisinde kalması kendisi için daha onurlu bir davranış olacaktır.

    nereden estiyse merhum cem karaca’nın bir şarkısını anımsadım:işçisin sen,işçi kal!

    kılıçdaroğlu da statükonun bir neferidir.ve hep öyle kalmaya da mahküm!yani kendimizi hiç kandırmayalım.bu adamdan lider mider olmaz,hep beraber göreceğiz.

  18. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: May 22, 2010 | Reply

    peki kılıçdaroğlu,mhp’yi bile sollayan chp’nin sığ politikaları karşısında bir direnç,en ufak bir varlık gösterebilmiş midir?

    Ben bugune kadar Kemal Kilicdaroglundan sigin otesine gecen bir konusma, beyanat duymadim. Bir ideolojisi, fikri, Turkiye icin projeleri, sorunlari icin cozum onerileri oldugunu hic sanmiyorum. Bombos bir adam gibi geliyor bana. Deniz Baykal, ona gore cok daha etkili bir liderdi. Iyi bir hatipti, zeki bir adamdi. Iflas etmis bir zihniyeti zekasiyla, laf ebeligiyle ayakta tutuyordu. Kemal Kilicdaroglu bunlari yapamaz. Eline verilen kagidi okur, kendisine verilen talimatlari yerine getirir. O saskin bakislari yok mu, “neredeyim, nereye gidiyorum ben, neresi burasi?” seklinde… Bizi bizden alip, baska diyarlara goturuyor o bakislar… 😀

  19. Yazan:Umit Erdal Tarih: May 22, 2010 | Reply

    Mehmet Bahadır:

    Allah bu millete acısın ve yardımcısı olsun…
    Onların planı varsa, Allah’ın da bir planı var elbet…

    Katılıyorum. Son 8 senedir Ergenekoncuların yaptıkları tüm planlar ellerinde patladı. Bu komplo da ellerinde patlar gibi geliyor bana.

  20. Yazan:aziz yılmaz Tarih: May 23, 2010 | Reply

    Parçası mıdır değil midirden ben iki şey çıkarıyorum.Ya da iki şey anlıyorum bu sorudan.
    1-Acaba Kılıçdaroğlu’nun bizzat bu tezgahın içinde yer aldığı mı düşünülüyor,
    2-Yoksa Chp camiası içinde yer alması hasebiyle-ilgili oluşundan ötürü-bir ilişkilendirme,bir bağ kurularak dolaylı olarak olaya alet olduğu(veya edildiği)mi düşünülüyor.

    Bana göre bu iki durum birbirinden oldukça farklıdır.Zira ikinci ihtimal de sorumlu(suz)luk bazlı bir hata içeriyor olabilir ama birinci ihtimal kadar ağır bir suç değildir;ikincisi resmen ağır suça girer.Dolayısıyla suçu kanıtlanmadan insanları suçlamak,zan altında tutmak ne demokratik tartışma kültürüyle ne de adaletle bağdaşan bir tutum değildir.

    Fakat ülkemizde yargıçlığı da,polisliği de,tanıklığı da,juriliği de basın üstlendiği için maalesef kişisel haklar,sınırlar pervasızca çiğnenebilmektedir.Ayrıca medyanın üstlendiği bu misyon ve kendinde hak gördüğü bu yetki keyfiliği nedeniyle maalesef bu anlayış toplumsal bir kabul haline gelmiştir.Tabii bu zeminin varlığı aynı zamanda hukuk işleyişine de büyük zararlar vermektedir.Zira mağdur olan birey böylesi kaygan bir hukuk zemininde sadece “aklanmayı”esas alan savunma dışına çıkamıyor ve kolaylıkla damgalanabiliyor,kısacası suçluluğu kanıtlanmasa bile mimlenebiliyor.

    Bu paradoks başlı başına yanlış işlemekte olan bir hukuki soruna işaret eder.Zira bizdeki hukuk sistemi-medyanın yargısız infazını geçiyorum-suçun yeterli kanıtla desteklenerek ispat edimesinden ziyada,suçsuz olsa bile şüphelinin suçsuzluğunu kanıtlaması gibi ters bir mantık üzerine kuruludur.”Suçsuzsan suçsuzluğunu ispatla”diyor açıkçası.Üstelik hukusal sistemde bireye suçsuzluğunu kanıtlamak gibi yeterli hukuksal araçlar sunulmadığı halde bu mantık dayatılmış oluyor.

    Her neyse konuyu hukukçulara bırakıyorum.Elbette Kılıçdaroğlu’nun avukatı değilim.Ancak bir insan olarak bu hukuki mantığı doğru bulmuyorum.İnsanları bir zamanlar “vahşi batıda”olduğu gibi yargsız infaz etmeye,zan altında bırakmaya,karalamaya,suçlamaya hiç kimsenin hakkı yoktur ve olmamalıdır.Bir an kendimizi Kılıçdaroğlu’nun yerine koyalım.Peki bu komploda dolaylı dolaysız bir ilgisi bulunmuyorsa ne diyeceğiz?Peki bu da muhtemel değil midir,olamaz mı?Fakat ne hikmetse kestirmeden suçlu ilan etmek daha kolayımıza gidiyor ve daha geçer akçe oluyor.

    Oysa Kılıçdaroğlu’da bizim gibi bir insan.Onun da bizim gibi duyguları vardır,izzeti nefsi vardır,hakları vardır.Buradan bakınca bu karalama kampanyasının kendisini ne kadar yıprattığını düşünmek lazım.Biz de aynı durumda olabiliriz,zira adalet herkes için lazımdır ve herkese gereklidir.Kendimize reva görmediğimiz bir şeyi başkasına da görmeMeliyiz diye düşünüyorum.

    Sonuç olarak yazarın görüşlerine katılmıyorum.Bir siyasetçiyi,bir devlet adamını,akademisyeni görüşlerinden,icraatlarından ötürü eleştirebiliriz.Belki zaman gelir yerden yere de vurabiliriz.Ama komplocu mudur değil midir gibi keyfi bir mantıkla insanları karalamaya hakkımız yok.

  21. Yazan:çuvaldız Tarih: May 23, 2010 | Reply

    Diyelim ki oturduğunuz semtte manzarası muhteşem bir eski ev var.Bu manzara nedeniyle evi almaya talip pek çok kişi var.Fakat ev sahibi bedeli ne olursa olsun evini satarak orayı terk etmek istemiyor.Bir gün tüm mahalleli gibi artık iyiden iyiye geçinmekte zorlanan bu adamın aniden ölmüş öldüğünü duyuyorsunuz. Ölüm şekli ile ilgili pek çok şaibe ortalığa yayılıyor.
    Siz ne olup bittiğine kafa yorarken nadiren de olsa elinde birkaç paketle eve girerken gördüğünüz ziyaretçilerinden birinin evin yeni sahibi olduğunu öğreniveriyorsunuz. Meğer adam ölen ev sahibinin uzaktan akrabasıymış. Eve sıklıkla gelip giden yüzlerine aşina olduğunuz ziyaretçiler öyle demişler çünkü.

    İnatçı ve oldukça sağlıklı olan eski ev sahibinin ölümün cinayet olduğunu avaz avaz bağıran evin yeni ev sahibi ve onun akraba olduğunu söyleyen aşina olduğunuz bir güruh bir bakıyorsunuz evin tüm ışıklarını yakmış yeni ev sahibi şerefine mahalleyi inleten bir kutlama yapıyorlar. Ve üstelik evin bu el değişikliğe ne zamandır ihtiyacı olduğunu artık mahalle muhtarlığına değil yürümek koştuklarını söylediklerini duyuyorsunuz.Umut, sevinç duyguları rüzgar olmuş,ortada ne kadar şaibe varsa savurup, kafalara kasket takarak muhtarlık istikametince estiriliyor.

    Fail ya da Alet Olmak!

    Yeni ev sahibi eski ev sahibinin ölümü cinayettir demiş midir?

    1-Eski ev sahibinin sağlık durumunu bilen biri olarak cinayettir dediğine göre cinayeti ya görmüş ya da cinayet olduğuna dair akrabalık ilişkisi nedeniyle sizin ya benim bihaber olduğumuz çok sağlam bilgilere sahip olmuştur. Cinayettir derken elbette bunu tezgahlayan fail olarak değil de sadece akrabalık bağının “hatırına” alet olarak yapmış olabilir!

    2-Yine aynı hatır nedeniyle kol kırılsın yen içinde kalsın zevahiri kurtaralım kabilinden sevgilisinin yatağında kalp krizinden ölen eski ev sahibin ölümünü, faillerin de ikna etmesiyle cinayet olarak dillendirilmesine alet olmak zorunda kalmış olabilir.

    Orduda tutukluk yapan silahın cezalandırıldığını, miadını tamamlamış yemek kazanının törenle emekli edildiğini duymuşluğum olsa da bir cinayet aletinin suçlu bulunarak hapse tıkıldığını şimdiye kadar hiç duymadım. Alet olmak hukuken suç değildir elbette!

    Rüzgara göre seçtiği pozisyon ve söylemleriyle alet olduğunu ikrar eden bağlarına teslim olmuş birinin yaptığı yanlışlar üzerine konuşmak “suçsuzsan suçsuzluğunu ispatla” demek değildir. Eski ev sahibinin ölmeden gömüldüğünü biliyorsan canı çıkmadan cesaret edip söyle de kurtarılsın demektir. Ama yeni ev sahibi de her insan gibi havuzu olmasa da güzel manzaralı bir evi olsun isteyen, cinayet dediğini unutup ölüm hak miras helal diyebilecek kadar hak ve adalet duygusuna sahip bir insan. Keyfi yani mirasyedi mantığıyla yapılan çıkarım, cinayet diye bağırdığını unutup kalan mirası mahalle muhtarlığına koşmak için kullanmak anlamına geliyor olsa gerek! İktidar için kömür karasına bulanmış maden işçilerinin ölümlerini ile kullanmaktan imtina etmeyen bir zihniyet daha fazla nasıl karalanabilir? Kasete odaklanmış Baykal için ağlayan CHPlilerden hangisi Göçük olduğunda diri diri toprağa gömülen insanlar için bulundukları yerleri terk edip maden ocağının olduğu yere gidip ağlayarak bekleşenleri teselli ettiler???

    Kurultay kürsüsüne çıkıp, delegelere hitap edene kadar neden kimsenin aklına o madende ölenler gelmedi?

    Evet, adalet herkese lazım!

    Not:Aziz bey kızdığımız kesinlikle sizin yazdıklarınız değil sergilenen bu iki yüzlülük.Sizi kıracak bir şey yazdıysam kusura bakmayın lütfen.

  22. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: May 23, 2010 | Reply

    Cuvaldiza katiliyorum. Her defasinda ayan beyan olan bazi hukuksuzluklara, duzenbazliklara, sahtekarliklara “kesin emin olmadan bazi seyleri dile getirmeyelim” mantigiyla cogu kez tepki vermedik toplum olarak. Ve sonucta bir cok namuslu kisi haksiz yere hapis yatti, haketmeyen kisiler bu ulkede iktidar oldu(ruldu). Cok cileler cekildi. Dikkatli olmakta, teyakkuzda olmakta, asiri olmasa da bir miktar supheci olmakta fayda vardir diye dusunuyorum. Tabi, su-i zana girer mi bu, girmez mi, hangi noktaya kadar mesruiyeti vardir boyle bir tutumun, takdirini de bu konudan anlayan kisilere birakiyorum.

  23. Yazan:aziz yılmaz Tarih: May 23, 2010 | Reply

    Çuvaldız hanım,

    Est.Fikirleriniz benim için değerlidir.Eleştirileriniz de öyle.Bu yüzden müsterih olun.Üzerime alınmam için de bir neden göremiyorum ayrıca.Siz bir bakıma yorumumun eksik kalan yanını tamalamışsınız ve bunun için de size teşekkür borçluyum.

    Keşke herkes sizin gibi dürüst ve samimi olabilse.
    Selamlar.

  24. Yazan:çuvaldız Tarih: May 23, 2010 | Reply

    Dikkatli olmakta, teyakkuzda olmakta, asiri olmasa da bir miktar supheci olmakta fayda vardir diye dusunuyorum. Tabi, su-i zana girer mi bu, girmez mi, hangi noktaya kadar mesruiyeti vardir boyle bir tutumun, takdirini de bu konudan anlayan kisilere birakiyorum.(Tayfun_Korkut)

    Şüpheci olmakta elbette fayda var.

    Mesela milletin seçimi ile iktidar olan bir partiyi kapattırabilmek için gazetelerden 350 kusur delilli bilmem kaç sayfalık iddianame hazırlayıp, anayasa mahkemesine sunmak bu delillerden sadece 20 kusurunun delil niteliğinde sayılıp bir siyasi partinin sonraki adımlarına pranga olacak şekilde laiklik karşıtı fiillerin odağı olarak damgalanmasına bir cumhuriyet savcısının ön ayak olduğunda kimlerin iktidardan ne için alaşağı edilmeye ve kimlerin tehlikenin farkında mısınız nidalarıyla, kimlerin ne şekilde ve ne için iktidar oldurulmaya çalıştığına dikkat etmekte kesinlikle fayda var. Bu tip yaklaşımların meşruiyetini önceki uygulamalarına konu hakkında uzman olmadan da , su-i zanna düşmeden de tespit edebilmek mümkün. Aksini iddia etmek, durum değerlendirmesi yaparak seçimde bulunan halkın laiklik karşıtı bir partiyi iktidara taşıdığı ve tehlikenin farkına varamadığı ve hatta rejim değişikliği talep ettiği için suçlanması anlamına gelir; Bidon kafalı, göbeğini kaşıyan takunyalı,çizgili pjaması ve kıllı gövdesi üzerine giydiği atleti ile balık cenneti ülkede tavuk etini sahilde mangala yatırıp etrafı dumana boğacak kadar seçim yapmaktan aciz cahil halk! Su-i zan !!!

    Kuvvetler ayrılığı ilkesinin ardına sinmiş olan emanetçi kuvvet sahiplerinden şüphe etmek o kuvvetin gerçek sahibinden yani halktan ve onun isteklerinden şüphe etmekten daha ilkeli ve mantıklı olsa gerek!

  25. Yazan:çuvaldız Tarih: May 23, 2010 | Reply

    üzeltme;
    rejim değişikliği talep ettiği için ..kısmı
    rejim değişikliği talep diyor olmakla… olacaktı.

  26. Yazan:aziz yılmaz Tarih: May 23, 2010 | Reply

    Bu arada eklemeyi unuttum,yorum yazmaya koyulmadan evvel ÜLKE tv.de “arşivci”programını izliyordum.27 Mayıs belgeseli vardı.Sanırım tam da eksiliğini hisettiğimiz adelet konusu irdeleniyordu.Merhum Adnan Menderes’in “savunma hakkı”nı kullanmadığına dair bir üst komutana yazdığı “dilekçe” gibi mektup tam da bu ibretlik durumun kanıtıydı.Düşünün,avukatlarıyla bile görüştürülemiyormuş…Ve bir ülkenin başbakanlığını yapmış bir şahsiyet saygı söcükleriyle dolu bir mektupla komutandan “adelet dileyecek”durumda bırakılmıştı.Bilindiği üzere mektubun altına “gerekli bulunmadı”ibaresi eklenerek dikkate alınmamıştı.

    İşte arızalı hukuk dediğimiz şey bu.27 Mayılarda,12 Eylüllerde,28 Şubatlarda cuntacı generallerin tekelinde tuttuğu adeleti(!) bugün artık tarafsızlığını yitirmiş yargı sistemi ve medya tarafından üstlenmiş durumda.

    Peki böyle bir sistemle herkese adalet ulaşabilir mi?Adalet herkese lazım derken tam da bu hukuk dışılığa işaret etmiştim aslında.

    Adnan Menderes,
    Kılıçdaroğlu,
    Ya da “taş atan çocuklar”…eğer ayrım gözetmeden hepsine istiyor,istiyebiliyorsak adaletin bir anlamı olabilir.

    Adalet,sorumluluk ve vicdan dersi verenlerin konu kürt çocukları olunca bu duyguları duvara asmaları da ayrıca ilginç.

  27. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: May 23, 2010 | Reply

    @ Aziz Yilmaz

    Adnan Menderes,
    Kılıçdaroğlu,
    Ya da “taş atan çocuklar”…eğer ayrım gözetmeden hepsine istiyor,istiyebiliyorsak adaletin bir anlamı olabilir.

    Adalet,sorumluluk ve vicdan dersi verenlerin konu kürt çocukları olunca bu duyguları duvara asmaları da ayrıca ilginç.

    Ya Kemal Kilicdaroglu da bu

    tarafsızlığını yitirmiş yargı sistemi ve medya tarafından üstlenmiş

    gruptansa ve onlarin cikarlarina hizmet etmek isteyen bir piyonsa??? Bundan suphe etmek icin yeterli nedenimiz yok mu? Bu milletin basina daha neler gelmesi gerekiyor ki suphe duysun CHP’den yukselen herhangi birinden? Bakin demeclerine, 80 oncesini nasil da hatirlatiyor?

  28. Yazan:sedat erbap Tarih: May 23, 2010 | Reply

    turkiye oyle ya da boyle degisecek. ama tayyip bey’le ama chp eliyle. farketmez. degişimin muhendisi kralice boyle istiyor bence. ak parti bu isi basaramayacagına dair sinyaller verdi, baykallı chp eto’nun avukatlıgına soyundu ve gitmesi istendi. o da gitmem dedi. ve gitmek zorunda bırakıldı. kılıcdaroglu yaparsa eyvallah, yapamazsa ona da yol verilecektir. kralicenin planı devrededir, eşanlı olarak israil degil ama siyonistler de terbiye edilmektedir kralice tarafından. başlangıcta baykalın kaset olayını etoya baglayan muhafazakar demokratlar ve fehmi koru ve taraf cenahı fena halde yanılıyorlar. bu operasyonun kod adı baykaldır lakin hedef tayyip beydir. herkes aklını başına toplamak zorundadır. ak parti para kazanma ve palazlanma iradesi ve hızının onda birini sahiden demokratikleşmeye harcasaydı bu ulke coktan gulistan olurdu. yapıyormus gibi degil yapıyor olmalıydı. bence iş işten gecti tayyip bey icin. bir bardak soguk su icsin kendisi.. kralice yeni chpyi tedricen podyuma suruyor ve degisim dedirtiyor, yavas yavas, usulca.. keskin bir donusum olamaz elbette, ayrıca bugunku pm listesi sorunlu ama bence plana uygun..yani degişim su sozlerle sembolleşiyor. fakirlik, eşitlik, ciftci, aclık, sosyal adalet ve hırsızlık soylemleri ve bu rol yeni chpnin, statukonun vurulması ve sert demokrasi, muesses nizamın orselenmesi ve din,vicdan ozgurlugu soylemi yeni sp’nin rolu olacak. haziran ortasını takip edin, numan kurtulmus da tasfiye yapıyor, 28 subatcı eski takımın ustu cizik yedi.. kralice boyle istedi..(arızalı bir komplocu oldugumu ve hatta kafayı yedigimi falan dusunmekte hursunuz)..nokta.

  29. Yazan:sedat erbap Tarih: May 23, 2010 | Reply

    ha tabii bu arada cemaat ile akp nin arası bozuldu soylemini dillendirenler yanılıyor degiller her ne kadar cemaat sozcusu oldugu varsayılan kalemler bunu reddetse bile. cemaat ne yaptıgını iyi bilir. kimlerle iş tutacagını rahatca kestirebilir. akp biteyazmaktadır. değişim ruzgarını arkasına artık başkaları alacaktır.. sp ile kurulan dirsek temasları, chp ye verilen sıcak mesajlar ve komploda bir parmagının olmadıgını anlatan hoca efendinin mesajları kayda degerdir. daha da ikna olmadıysanız açınız t24 adlı sitedeki ayşe bohurlerin roportajını okuyun. apacık cemaati ve hoca efendiyi siyasallaşmakla sucalayan bohurler “gitsin parti kursun” demektedir.. erken oten horozun kafasını keserlermiş ya, ben otecegim arkadas.. kesilsin başım.. yeni donem iki secenği konusuyor olacagız, ya chp-sp koalisyonu ya da kolu kanadı ve gururu, kibri kırılmış adam olmuş, oy aldıgı kesimleri yeninden hatırlamış, hırsızlıga ara vermiş akp-sp koalisyonu.. bu sefer de bu arkadaş kayışı koparmış dediginizi duyar gibiyim..deyiniz.eyvallah:)))

  30. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: May 23, 2010 | Reply

    @ Sedat,

    Biraz fazla Soner Yalcin okumussunuz sanirim. Paranoyaklasmissiniz. CHP’nin degisimci, yeni dediginiz soylemlerinin 40-50 yillik mazisi var nereden baksaniz. Bu soylemler Ecevit’in aldigi yuzde 1 kusur oyla tarihe gomuldu. Turkiye’nin ekonomik durumu 80 oncesi gibi degil. Turkiye’de otomobil sahibi sayisindan haberiniz var mi? Kapicilarin bile otomobil sahibi oldugunu goremiyor musunuz? Trafige hic cikiyor musunuz? Ne yani, isciler arabalarla konvoy yaparak, ayaklarinda yuz liralik ayrakkabilarla, dolu karinlarla mi eylem yapip, hukumet devirecekler? 😀

    Size tavsiyem hazir sinirlar da acilmisken etrafimizdaki ulkeleri, hatta vize alarak Avrupa’yi gezmeniz, oralardaki yoksullugu, issizligi de gormeniz ve Turkiye’ye dondugunuzde ulkenizin durumuyla gurur duymaniz. Yoksullugun en onemli olcutu olarak gorulen satin alim paritesine gore duzeltilmis harcanabilir gelir duzeyinde Turkiye dunya 18.si. Gelir adaleti konusunda da 45 derecenin altinda kalan ulkelerde gelir adaleti oldugu kabul edilen yaklasima gore yapilan istatistikte Turkiye 41 derece ile gelir adaleti olan ulkeler arasinda yer aliyor. Ve bu konuda da Turkiye dunya 54.su. Evet, bu konuda Turkiye 2002’ye gore onemli yol katetti. Hala katedilecek yol var. Zaten butun sorunlar cozulmus olsa devlete, hukumete ne gerek vardi? Millet kendi kendine yasardi. Hic adli vaka olmazdi. Herkes kendi suyunu, elektrigini uretirdi. Devlete gerek olmazdi.

  31. Yazan:sedat erbap Tarih: May 24, 2010 | Reply

    sn. tayfun korkut, siz birşey soyliyim.. ben tam 41 ulkeye gittim.. dolayısıyla aslında ben size bana vermiş oldugunuz tavsiyeyi vereyim.. bu arada kapıcısı otomobil sahibi olmuş bu ulkede pazarların artıklarını gece karanlıgında toplayıp karınlarını doyuranların sayısından haberiniz olmadıgını goruyorum..

  32. Yazan:aziz yılmaz Tarih: May 24, 2010 | Reply

    Sayın Tayfun Korkut,

    Sanırım ciddi bir anlama sorunu yaşıyoruz.Tabi benden kaynaklı bir yanlış anlaşılma da olabilir,meramımı anlatırken doğru kelimeleri seçmekte güçlük çekmiş olabilirim.Sonuçta yazarak tartışıyoruz ve yazılanlar çoğu kez anlatılmak istenenden farklı bir etki doğurabilir.

    Tabii anla(şılama)ma meselesinde bu öenemli faktördür ve sanırım herkes için geçerli olabilir.Bilirsiniz Hrant Dink bir tesbitte bulunmak isterken sözleri Türklüğe hakaret olarak anlaşıldı ve bu şekilde anlayanlarca da Türk düşmanı ilan edildi.Burada Hrant Dink ne dedi ne demedi konusuna girmeyeceğim.Sanırım Ermeni oluşu fikirlerininin yanlış anlaşılması için yeterli nedendi.Sonrası malum, medyanın da hedef gösterme çabasıyla toplumsal bir linçle karşı karşıya kaldı ve en nihayetinde de hayatından oldu.

    Gelelim benim yorumuma.Dikkatli okursanız medyanın yanlış yönlendirmesine dikkat çekmiştim.Kılıçdaroğlu’nun eleştirilmesine bir itirazım olmadı.Sitede Kılıçdaroğlu ile ilgili bir başka yazı daha var.Sanırım Onur Öymen’in tarihi Dersim olayıyla ilgili talihsiz beyanından sonra Kılıçdarolu’nun gösterdiği kararsız tutuma dairdi…Güzel bir de karikatör vardı yanılmıyorsam.Yazıya ulaşabilirsem linkini vereceğim.Şayet o yazılara ulaşabilirseniz Kılıçdaroğlu ile ilgili eleştirilerime de ulaşacaksınız.

    Dolayısıyla bir kişiyi eleştirmek ile o kişi hakkında ağır suç ve ithamlarda bulunarak hedef tahtasına koymak ayrı şeylerdir.Bizler bu platformlarda-doğru yanlış-kişisel görüşümüzü belirtiriz.Ancak takdir edersiniz ki günlük basında sınır tanımaksızın bir kampanyaya dönüştürüldüğünde bunun sonuçları her zaman adalete çıkmayabilir ve bu tutum kişilik haklarına zarar verebilir.Dilim döndüğünce böylesi yargısız infazlardan kaçılması gerektiğine dikkat çekmiştim.

    Ancak görüyorum ki elinizde cımbız habire söylediklerimden farklı anlamlar çıkarmakla meşgulsünüz.

    Bir kere sizin “o taraf bu taraf”takıntınız beni zerre kadar ilgelendirmiyor.Size göre Kılıçdaroğlu’nun ergenekon bağlantıları varsa ortaya çıkarırsınız,kimsenin elinizi kolunuzu bağladığı da yok.Ama kusura bakmayın sizinle aynı düşünceleri paylaşmak gibi bir zorunluluğum yok.

    Onun için eğer benimle tartışmak istiyorsanız öncelikle bu taraf mantığından bir kurtulun.Kurtulamazsanız her bir sözümden farklı anlamlar çıkarmaya devam edeceksiniz ki bu da asla onayladığım bir tartışma yöntemi değil.

  33. Yazan:çuvaldız Tarih: May 25, 2010 | Reply

    Kılıçdaroğlu bu komplonun parçası mı bilmem ama kendisi 17.05.2010 saat 11.30 da tüm tv kanallarının canlı yayınladığı, adaylığını açıkladığı basın toplantısından önce ve defalarca da aday değilim dediği halde bazı haber/gazete siteleri ve yorumcuları Kılıçdaroğlu’nun adaylığını nasıl bilebiliyorlar ve kendisini tebrik ediyorlardı doğrusu hiç anlayamadım!

    Bir olay vuku bulmadan nasıl haber olabilir?

    Kılıçdaroğlu genel başkanlığa aday 17.05.2010

    Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal’ın istifasıyla boşalan genel başkanlık için 22-23 Mayıs’ta yapılacak olağan kurultayda aday olacağını açıkladı. Cuma günü Baykal, evinde yaptığı görüşmede Kılıçdaroğlu’na tüm il başkanlarının da desteğini alması gerektiğini, tüm partinin ismi üzerinde uzlaşmaya varması halinde destek vereceğini belirtmişti. Görüşme sonrası Kılıçdaroğlu, ‘aday olmayacağını’ söylemişti. Aradan bir kaç gün geçti, ‘aday ol’ önerilerini dikkate alan Kılıçdaroğlu, Baykal’a rağmen adaylığını açıkladı.

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14746910.asp?gid=373

    neslice …(Tüm Yorumları)17.05.2010 10:48:35
    HAYIRLI, UĞURLU OLUR İNŞALLAH…

    aylin caliskan (Tüm Yorumları)
    17.05.2010 10:47:18
    HADİ GANDİ KİM TUTAR SENİ DİYECEGİM AMA BU DA UCUZ BİR OYUN OLABİLİR DİYE DUSUNMEDEN EDEMİYORUM

    Ne Mutlu TürkümDiyene (Tüm Yorumları)
    17.05.2010 10:47:04
    hayırlısı olsun, olması gereken de buydu; kılıçdaroğlu dururken, diğerlerinin başkanlık koltuğuna oturmaları chp için büyük kayıp olurdu; bazı köşe yazarlarının açıkça abarttıkları gibi, lider olmaya yetecek özellikleri olmadığı savunulan kılıçdaroğlu, aksine partinin yarınlardaki gücü olacaktır.

    http://haberyorumlari.hurriyet.com.tr/Listarsiv.aspx?HaberID=14746910&PageNo=56

    *********

    Ve Kılıçdaroğlu aday
    ntvmsnbc ve Ajanslar
    Güncelleme: 10:50 TSİ 17 Mayıs. 2010 Pazartesi

    Deniz Baykal’ın CHP genel başkanlığından istifa etmesinin ardından Kemal Kılıçdaroğlu, düzenlediği basın toplantısında aday olduğunu açıkladı.
    Daha önce aday olmadığın söyleyen CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Merkezi’nde bir basın toplantısı düzenleyerek, 22-23 Mayıs’taki kurultayda aday olduğunu açıkladı
    http://www.ntvmsnbc.com/id/25095715/#storyContinued

    Ortalık toz duman olmadan önce yazılmış bugün olup bitenleri anlamaya yardımcı olavilecek iki yazı

    Kod adı Kılıçbalığı/yenal Bilgici/12.01.2009
    ………..
    Şimdi iktidar yarışındaki CHP’nin, Kılıçdaroğlu’nun bu müthiş popülaritesini oya tahvil edip edemeyeceği merak ediliyor. Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Tanju Tosun, Kılıçdaroğlu’nun siyaset alanında var olan bir boşluğu doldurduğunu, bu haliyle CHP’nin yaşadığı temsil krizinin büyük ölçüde aşılmasına yardımcı olacağını öne sürüyor. “CHP Kılıçdaroğlu ile birlikte ‘söylenen partiden’ ‘söyleyen parti’ olma yolunda ilerliyor; o bu anlamda, toplumla organik bağı tesis etmeye müsait ikna edici bir aktör.”
    ……….
    CHP, Kılıçdaroğlu’nun halk nezdinde yarattığı sempatiyi kullanmaya kararlı görünüyor. Son Ergenekon dalgası hakkında AKP’yi eleştiren açıklamaları önce Genel Başkan Deniz Baykal, sonrasında da Kılıçdaroğlu yaptı. Medyanın kendisi de CHP’nin bütün sevaplarını Kılıçdaroğlu’nun hanesine yazmaya bayılıyor.
    ……….

    Kılıçdaroğlu her ne kadar “Partide yolsuzluk dosyaları konusunda doğrudan görevlendirme yok” dese de, gelinen noktada birçok partilinin önemli dosyaların onun ismiyle lanse edilmesi istediğini kabul ediyor. Özkan’a göre eski bürokratın yürüttüğü yeni siyaset tarzı CHP’nin şu anki en değerli varlığı. Peki bu “en değerli varlık” İTÜ’lü öğrencilerin de bir gün olmasını istediği gibi partinin en tepesine yerleşebilir mi? Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nden Doç. Süleyman İnan şu an Türkiye’deki siyasi ortama hakim olan “oligarşinin demir kanunu”nun buna izin vermeyeceği görüşünde. “CHP, lider ve yakın çevresinin oluşturduğu oligarşik yapının adeta kurumsallaştığı bir parti hüviyetini koruyor.”
    …………..

    İnan, bu yapının özellikle son yıllarda CHP’de iyice belirginleştiğini savunuyor. Gerçekten de 2008’in son günlerinde toplanan 14. Olağanüstü CHP Kurultayı’nda parti tüzüğüne yeni bir biçim verildi. Yeni tüzükte hiyerarşik yapı daha da işlevsel kılındı. Buna göre CHP’nin en üst yönetim organı olan Merkez Yönetim Kurulu üyeleri artık tamamen Genel Başkan tarafından belirleniyor; Başkan’ın kurulu tümden azledip yenisini kurma yetkisi de bulunuyor.
    ……….

    Türkiye’deki Siyasi Partiler Yasası her şeyin bu şekilde doğrudan genel başkana bağlı olmasına imkân veriyor. Bu durumda, halk ne kadar teveccüh gösterirse göstersin, Baykal’ın izni ve isteği dışında Kılıçdaroğlu’nun partide yükselmesi olası değil. Gerçi kendisi de pek şikâyetçi görünmüyor. Tüzükten de parti programından da gayet memnun ve anlaşılan partide Baykal karşıtı siyaset yapan politikacılardan biri olmayacak. Konuşurken grup başkan vekili kimliğini hiç unutmuyor: “Her istediğimi söyleyemem, partinin bir disiplini vardır. Herkes partinin programına, tüzüğüne uygun davranmalıdır.”
    ……..
    Kılıçdaroğlu, aslında taze bir politikacı. Görece deneyimsizliğine rağmen Türkiye’nin siyasi atmosferini değiştiren dosyaların eline nasıl geçtiği en çok merak edilen konulardan biri.
    …….

    CHP’ye gönderilen dosyaların bir kısmı da (o ‘yağdığını’ söylüyor) şimdi doğrudan kendisine yönlendiriliyor. Kılıçdaroğlu aslına bakılırsa, AKP’nin etkili isimleriyle boy ölçüşmeden önce, bu kadar yoğun olmasa da yine gündem yaratıyordu. Ama siyasi bir aktör olarak telaffuz edilmesi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a tahsis ettiği zırhlı aracın olağanüstü pahalı olduğu yönündeki iddiası sırasında gerçekleşti.
    ……….

    Kılıçdaroğlu’nun yolsuzluk dosyaları dışındaki konulara verdiği cevaplar, CHP’nin büyük ölçüde Deniz Baykal’ın oluşturduğu genel söyleminden pek de farklılık arz etmiyor.

    Pamukkale Üniversitesi’nden İnan, Kılıçdaroğlu’nun yolsuzluk dosyaları dışında çok etkin olabileceği konusunda kuşkuları olduğunu ifade ediyor: “Bu haliyle Kılıçdaroğlu, kafasını dosyalar içine gömmüş, iş bitinceye kadar masasından kalkmaya yanaşmayan bir memur portresi çiziyor.”

    İç dengelerin çok oynak olduğu bir partide görev yaptığı düşünülürse, böylesi Kılıçdaroğlu açısından daha hayırlı olabilir. Özkan’a göre milletvekili kendi partisi içinde “adalet dağıtan, yolsuzluklarla mücadele eden adam” kimliğinde kaldığı sürece bir problem yaşanmaz. “Ama eğer bir gün bu kimliğine ve rolüne ‘umut dağıtan adam’ rolünü de eklemeye kalkarsa, işte o zaman fincancı katırlarını ürkütecektir.”

    http://www.newsweekturkiye.com/haberler/detay/24267/Kod-adi-Kilicbaligi?reload=true

    Kılıçdaroğlun’un ekibi;
    http://www.ntvmsnbc.com/id/25098271/

    ve
    Kılıçdaroğlu’nu aday olduğunu açıklar açıklamaz destekleyen vekiller;

    http://www.milligazete.com.tr/haber/kilicdaroglu-nun-adayligina-kim-ne-dedi-163505.htm

    2 sene önce yazılan aşağıdaki yazıa geçen isimler ve CHP den Kılıçdaroğlu liderliğinde beklenen demokratik değişim/devrim!

    Sembollerin kardeşliği/Yenal Bilgici – Adem Demir/01.12.2008
    …………..
    Tuzla’nın Orhanlı beldesinde oturan Kadriye Yazıcı, bu dalgada partiye katılan kapalı kadınlardan. Yakasındaki CHP rozeti ile ilçe teşkilatından kendisine verilen kimlik kartını gösteren Yazıcı, son aylardaki etkileşimden ötürü partiye üye olduğunu ve kendisi gibi pek çok kadının da aynısını yaptığını söylüyor.

    İstanbul’da ipleri elinde tutan iki ismin, yani Tekin ve Sevigen’in Newsweek Türkiye’ye neredeyse aynı sözcüklerle ifade ettiği bir nokta var. “Bu gelişmelerden parti merkezi ve Deniz Baykal dakika dakika haberdar. Her şey merkezin bilgisi dahilinde ve Baykal’ın onayıyla yapılıyor.”

    Ancak CHP’de bir yandan da kazanlar kaynıyor. Başta Necla Arat ve Haluk Koç gibi medyada popülerliği yüksek milletvekilleri olmak üzere birçok CHP’li yönetici, son gelişmelerin partinin bugüne kadar savunduğu ilkelerin özüne aykırı olduğunu ve sonuçta CHP’ye zarar vereceğini öne sürüyor. Tekin’den önceki İstanbul il başkanı olan, bugünün İstanbul Milletvekili Şinasi Öktem, çarşaf meselesine açıkça isyankâr. “Konu partinin hiçbir yasal organında tartışılmadı. Genel başkanın çarşaflı bir kadına rozet takması ancak ‘yerel bir gösteriden ibaret’ olabilir. Türbanın serbest bırakılmasını sağlayacak bir proje Kemalizm ile nasıl çakışır? Bağımsız, çağdaş, demokrat dediğimiz CHP ile ne kadar çakışır” diye soran Öktem, çarşaf tartışmasıyla yolsuzlukların, yüksek doların ve terörün üstünün örtüldüğü iddiasında. Baykal’ın Edebali ve Anadolu solu çıkışı ile Yaşar Nuri Öztürk gibi isimlerin partiye dahil edilmesinin CHP’ye çok şey kazandırmadığını da savunan Öktem, “Bunların hepsi yumuşama alametleridir. Kendi ilkelerinden taviz verme işaretleridir. Kim ne derse desin çarşaf siyasal bir simgedir, CHP’nin kökleriyle de bir alâkası yoktur” diyor. CHP’nin 2008 Nisan’ında gerçekleşen son kurultayında genel başkanlık için Baykal’la yarışıp kaybeden Samsun Milletvekili Haluk Koç ise, bu yeni açılım sonucunda laikliği yeniden tanımlamaya ve yorumlamaya kalkışmanın çok tehlikeli bir yaklaşım olacağını söylüyor.
    http://www.newsweek.com.tr/haberler/detay/22189/Sembollerin-kardesligi

  34. Yazan:çuvaldız Tarih: May 25, 2010 | Reply

    Tüm bunları anlamadığım gibi bugün Kılçdaroğlu ve arzu eden vekil arkadaşlarının gerçekleştireceği Zonguldak(buram buram menfaatlenme kokan sözüm ona taziye için yapılacak olan) ziyaretini duyduğumdan beri hissettiğim mide bulantısı hala geçmiş değil.

    17.05.2010 ssat 11.30 Kılıçdaroğlu vekil olduğunu açıkladı

    17.05.2010 saat 13.30 Zonguldakta madende patlama oldu

    18,19,20,21,22 kurultay günü

    Koltuğa oturulup, halkın terinden bahseden teşekkür konuşması yapılmadan taziyeye gidilmez, halka kaynaşılamazmış demek ki!Anlaşılan liderliğe soyunan siyasetçi, koltuğu sağlama almadan ter koklamaya gidemiyor!

    Kılıçdaroğlu’nun kurultaydaki teşekkür konuşması;

    Çok çok ağır bir görevi üstlendiğimin bilincindeyim. Mustafa Kemal’in,İnönü’nün,Bülent Ecevit’in, Deniz Baykal’ın koltuğuna oturacağım.Bu koltuğun sorumluluğunu biliyorum.Bu koltuğa oturanlar halkı için çalıştı,kendisi için değil.Halkı için çabaladı.Bunu yapacağız.İktidar koşusunun asıl aslanları kaplanları sizlersiniz.Eğer bu mücadeleyi sağlıklı götürürsek, halkla kaynaşırsak, halkın terinin kokusunu bedenimizde ruhumuzda hissedersek çözmeyeceğimiz hiçbir anahtar yoktur.

    http://www.dailymotion.com/video/xdegm6_kemal-kylycdaroylu-teyekkur-konuyma_news

  35. Yazan:ali duman Tarih: May 25, 2010 | Reply

    çoraplarıyla sandalye üzerine çıkarak alkış tutan ergenekonun yagmacı yandaş medyası, iş dunyası ve dahi alayı oligarşik faşist cephe toplaşmışlar ÜFÜRÜK AYİNİ yapıyorlar.

    Bu, üfürükten teyyare uçurtup ‘rüzgar çıktı, iktidara yürüyoruz’ nidalarına ne demeli? bilmiyorum, traji komik.

    85 yıllık yalan iktidarının geldiği son nokta budur.

    kullana kullana tüketmiş oldukları ittihatçı kemalizm, bundan böyle BİR ATIMLIK mermidir. Bu durum gösteriyor ki o mermide en son 2011 seçimlerinde heba edilecektir. Marmarisin NETEKİM paşası dahi kurtaramaz, bu komitacı, darbeci, baascı, asimilasyoncu en nihaye ırkçı ve faşist zihniyeti.

    ha! kılıçdaroğlu mu? bakmayın siz ona, seçimlerden sonra emaneti aldığı yere teslim eder, hiç kuşkunuz olmasın, zaten geçmişte uydurulan ‘hikmet abi’, ‘altan abi’ formüllerinde de öyle olmamış mıydı?

    parti denilen bu garip yapılanma öyle bir hale geldiki, hizbi, muhalifi hiç eksik olmayan bu yapılanma mum gibi oluverdi, epey zamandır esas duruş vaziyetinde, sankiparti değil askeri kışla ve çaycısından genel başkanına kadar herkes birer KURŞUN ASKER.

    Bu ne muhteşem uyum böyle, isimler bozuk para gibi harcanıyor ancak ne varki hepsi cansipare bir şekilde mesut bahtiyar ve kenetlenmiş olarak mücadele veriyor.

    Sanki çok ‘ulvi’ bir yerden, çok ‘ulvi’ bir ‘kenetlenin’ emri gelmiş. Tek bir çatlak ses yok, aman allahım o ne muhteşem bir uyum. Uyumu bile garabetlik kokuyor. Tıpkı ETÖ sanıklarının ETÖ’nün varlığını red etmelerine karşılık, hakim ve savcı karşısında çok bütünlüklü ve örgütlü savunma veriyor olmalarına benziyor bu durum. Örgüt yok ama ifadelerin verilmesindeki örgütlülük hali ve uyum muhteşem.

    imdi, bu garabet parti (sol’mu sağ’mı olduğu belli olmadığından bu kelimeyi kullanmaktayım) sizce neden her daim ETÖ’ye selam çakıp duruyor? Kongrede yapılan sunumun VTR sinde bile neden ETÖ sanıkları gösteriliyor?

    bu sorunun cevabı mutlaka bulunmalıdır. Her daim selam çakılması ETÖ sanıklarında bir çözülme olmasın diye yapılıyor olabilir mi?

    yani açıkca ETÖ’ye;

    ‘chp’de tüm kontrol bizim elimizde, dayanın, çözülmeyin, ötmeyin, mahkemeye masallar anlatmaya devam edin, chp’yi iktidar yapacak ve sizi kurtaracagız, az daha dayanın ve bekleyin’

    mesajı ve selamı veriliyor olabilir mi?

    zira başkaca bir seçenekleri yok gibi, top yekun ve cansipare mücadele işte böyle bir ‘ulvi’ gerekçeye dayanıyor olmalı mutlaka. Şakası yok bunun hayat meyat meselesi, koco koca paşalar yatıyor içeride, kedi değil!

  36. Yazan:ali duman Tarih: May 25, 2010 | Reply

    chp’ye seçime kadar ‘geçici’ ayar yapılmıştır. bu durum, dünya siyaset tarihinde örneği olmayan post-modern bir ayardır. Bu partiyi hilkat garebeti yapan durumda böylesi garip ayar durumdur, zira demekki lügatında halk ve milli irade kavramı bulunmamak buna da kadirmiş.

    maksat seçimi kazanmak bu malum, ancak malum olmayan ise kılıçdaroğlu’nu değil Baykal’ı Başbakan yapmaktır. Kılıçdaroğlu’nun başkanlığı takiyedir.

    parti içerisindeki garebetli durumun tamamı bu görüşümü desteklemektedir.

    komplo yaparak geçici olarak uzaklaştırdıkları Baykal, halinden çok memnundur, kerameti kendinden menkul bilirkişi sıfatlıların Baykal’ı kurtarma raporları hazırlamaları buna delalettir.

    Baykal’ın seçim sonrası döneceği o denli bellidir ki, buna dair yapılmış bir anlaşma o denli açıktır ki, sıralayalım;

    1. Baykal, kendine ihanet eden Sav’ı dahi sevmeye devam etmektedir.

    2. 2 gün arka arkaya aday olmayacağını açıklayan kılıçdaroğlu, 1-2 günde, 180 derece dönüş yaparak aday olmuştur.

    3. tasfiye edilen isimler öylesine olgun ve yapıcı tavır içindeler ki, neredeyse ‘bu nasıl olsa geçici bir durum, seçimi kazanacak ve tekrar konumlarımıza geri döneceğiz’ havası ve görüntüsü hakimdir.

    (bu böyle olmasa eski myk üyesi savcı sayan’ın dilini kim tutabilirdi)

    4. baykal, istifa ederek mücadeleye devam etmekte olduğunu beyan etmiştir, dönüşünde ise mücadele ettiğini ve kazandığını beyan edecek ve omuzlarda karşılanacaktır.

    5. baykal, m.vekilliğinden istifa etmemiştir, etmeyecekte, önümüzdeki dönem için siyaseti bırakacağını da açıklamamıştır, aksine siyasete ve mücadeleye devam edeceğini açıklamıştır, geri dönüşün yapı taşlarını fazlasıyla döşemiştir. Oysa genel başkanlığı kaybetmek etik olarak siyasete veda etmesini gerektirmektedir.

    6.herşeye rağmen baykal’a duyulmakta olan saygılı ve hassasiyetli yaklaşım, onun halen potansiyel, gizli ve geri dönecek başkan ve başbakan adayı olmasındandır.

    böyle bir antlaşma yapılmamış olsaydı herşeyin bu denli güllük-gülistanlık olması mümkün olmazdı, hani hizipçiliği ile nam salmış chp’yi bilmesek belki yutacağız da, ama ne yaparsınız işte, ’40 yıllık yani’den olmuyor kani’

    genlerdeki ittihatçılık; komploculuk, takiye ve hilede sınır tanımıyor.

    not:

    chp’yi dizayn edenler, parti bütünlüğü için baykalla antlaşmaya mecbur kalmışlardır, zira bugünkü tek vücutluluk ancak böyle sağlanabilmiştir, zaten baykal onlar içinde sadık bir nefer ve kurşun askerdir, bu geçici dizayndan maksat seçimi kazanmak, iktidar veya enazından iktidar ortağı olmaktır, önemli olan budur, gerisi teferuattır. (bu klasik bir ‘kazan-hep kazan’ taktiğidir)

  37. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: May 25, 2010 | Reply

    sn. tayfun korkut, siz birşey soyliyim.. ben tam 41 ulkeye gittim.. dolayısıyla aslında ben size bana vermiş oldugunuz tavsiyeyi vereyim.. bu arada kapıcısı otomobil sahibi olmuş bu ulkede pazarların artıklarını gece karanlıgında toplayıp karınlarını doyuranların sayısından haberiniz olmadıgını goruyorum..

    Saolun, ben almayim tavsiye. En az o kadar ulke gordum. Hem de turist olarak degil, bizzat oralara gidip aylarca varoslarinda kalarak. Seref konugu olarak, yesil pasaportlarla gidip, devlet ya da sirket parasiyla luks otellerde kalmadim ben o ulkelerde. Evsiz de kaldim bazen. ABD’de de copten malzeme toplayanlari gordum, Fransa’da da… Ikisi de gelismis ulke kategorisinde. Insanlar copten topladiklari malzemeleri kullanabiliyorlarsa, demek ki, o copluge cop atan halkin refah duzeyi pek de fena degil. Hatirlarsiniz, Almanya’ya ilk giden Turkler epeyce ote beri topladilar copten. Bu, Almanya’nin ekonomisinin kotu yonetildigi, Almanya’da gelir adaletsizligi oldugu anlamina gelmez. Her ulkede yoksulluk sinirinin altinda insanlar oluyor malesef. Keske hic olmasa ama oluyor iste. Devlet, tabi ki de bu insanlari gormezden gelemez, tedbirler alir. Zaten devlet de bunun icin vardir. Eger hic fakir, mutsuz insan kalmasaydi, hic bir problem olmasaydi, devlete ne gerek kalirdi? Bunlar bazilarinin on yillardir hayalini kurdugu bir isci devrimi icin gerekli sartlari olusturmaz. Hic zenginlerin evine giden yollarin bile kopruyle ayrildigi, mahallelerinin askerlerle korundugu ulkelere gitme sansiniz oldu mu? Hic, ayda 50 lirayla gecinen de, 50 milyon $ kazanan da ailelerin oldugu ulkeleri gordunuz mu?

  38. Yazan:sedaterbap Tarih: May 26, 2010 | Reply

    sn tayfun korkut, tavsiye almak istemeyenlerin kibri ürkütücüdür. üstelik bu insanlar karşısındakileri genelde ötekileştirme/şeytanlaştırma eğilimi gösterirler genelde. umuyorum ki siz bunlardan değilsiniz.. hoşunuza gitmiyor farkındayım ama siz onca ülke gördüğünüzü belirtiyorsanız ya, ben size inanmadım, sanki o sözüm ona görmüş olduğunuz ülkeleri görmemişsiniz de internet metinlerinden takip ediyormuşsunuz gibi geldi bana. polemik mi yapmak istiyorsunuz, buyrun yapalım. lafebeliği mi yapacaksanız, hazırım, hem de alasına… hangi rakamı istiyorsunuz, makro, mikro, hepsine varım. dökün eteğinizdeki taşları ve ben de dökeyim. rakamlar esnektir, dilediğiniz yere bükersiniz.. sokaktan aş toplayanlar olmasaydı devlete ne gerek olurdu diyorsunuz, ben de diyorum ki devlet yüzünden sokaktan aş toplamak zorunda kalanlar varsa neyi hangi amaçla konuşacağız.. isterseniz daha kadim bir tartışma yapalım, devlet nedir, ne işe yarar? ya da müslümanlar devleti mi dilerler yoksa devletten mi dilerler? devlet talebimiz olmalı mıdır, devletten talebimiz mi olmalıdır.. muhalefet mi bizi diri tutar, devlet mi bizi bozar? soru çok, cevaplarımız fundamentalleri sarsacak nitelikteyse anlamlı olacak, boş lafa herkesin karnı tok, ordan burdan rakamlar apararak refah adası olduğumuzu mu iddia edeceğiz, reel politiğe mi kurban gideceğiz yoksa bizler düşünen bireyler olarak ideali mi dillendireceğiz? tercihlerimiz öbür dünyamızı da şekillendirecek. benim itikatım bana bunu söylüyor. son söz, yazdıklarınız ve yazdıklarınızdan hareketle size dair düşündüklerim niyeyse bana sn başbakanın zonguldakta vefat eden maden işçileri için sarfettiği “bu işin kaderinde bu var, işçi kardeşlerim bunu bilerek çalışıyorlar” anlamındaki sözlerini hatırlattı.. hadi hadi çekinmeyin,atın altına imzanızı bu sözlerin de rahat edin..

  39. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: May 26, 2010 | Reply

    @ Sedat,

    Hem de turist olarak degil, bizzat oralara gidip aylarca varoslarinda kalarak. Seref konugu olarak, yesil pasaportlarla gidip, devlet ya da sirket parasiyla luks otellerde kalmadim ben o ulkelerde. Evsiz de kaldim bazen. ABD’de de copten malzeme toplayanlari gordum, Fransa’da da…

    Burada pek de kibir yok gibi sanki. Polemige falan da karnim tok, merak etmeyin.

    Turkiye’nin icinde bulundugu durum elbette ki mukemmel degildir. Ama Ecevit’in aldigi %1 kusur oyla iflas eden devlet somurusu, sana yag kuyruklari, emekciden yana siyaseti cikarlarina alet etme duzeninin bitip; insanlarin hur iradesiyle, hur tesebbusle potansiyellerini aciga cikarip, devlete yuk olmadan, devletin de halka yuk olmadan yasadigi devlet denetiminde liberal bir ekonomik duzene gecis ve verimsiz kamu iktisadi tesebbuslerinin bir cok farkli modelle ozel sektor tarafindan verimli hale getirilmesi, bazen ozel sektorde kalmasi, bazen geri devlete verilmesi son 8 yilda ve Ozal doneminde kaydedilmis onemli asamalardir. Bu sureclerde halk derin bir nefes almistir.

    Size en gelismis ulkelerden biri olarak gosterilen Fransa’nin Paris sehrinden bir ornek vereyim. Fransa’da bir cok universite mezunu is bulamiyor, ayda 800 euroya staj adi altinda calisiyor. Paris’in en iyi universitelerinin birinin iletisim fakultesinden mezun ve bir ulusal Fransiz TV kanalinda calisan bir eleman ayda 2000 euro maas aliyor. Pekala 12. arondissment’da oturdugu bakimsiz, 2 odali, ufacik eve odedigi kira ne kadar bir tahmin edin? 1300 euro. Elektrik, su vs. masraflari katmiyorum bile isin icine. Bunlar isin icine girince toplam masraf 1400-1500 euro arasi oluyor. Bir metroya binis 2 euro. Evlerinin onune araba park etmek icin bile para veriyorlar. Orada oyle 3-4 liraya tavuk doner falan da yiyemezsiniz. Soguk sandvic 6 euro. Siz dusunun, Paris gibi gibi bir sehirde insanlarin refah duzeyini.

    Belcika’nin kucuk sehirlerinden birinde bir elektronik muhendisi uluslararasi bir yazilim firmasinda 1500 euro maasla calisiyor. 2 yili askin is tecrubesi var. Kopek baglasaniz durmayacak, dokuntu, eski-pusku, kokan, tek oda studyo tipi bir evin kirasi ayda 800 euro. Buna masraflar da eklenince 1000 euroyu bulabiliyor. 5-10 kilometrelik bir guzergahta isleyen ve saat basi gelen (bazen de gelmeyen) bir otobuse bir binis 1.8 euro. Burada da gidip bir restoranda normal bir menu yemenin maliyeti 10 euro. Buraya buyuk hayallerle calismaya giden bir arkadasim Turkiye’ye donmenin yollarini ariyor simdilerde. Belcika da dunyada ekonomik refah duzeyi en yuksek olan ulkelerden biri…

    Avrupa’daki butun bu olumsuzluklara ragmen hic eylem falan gormedim, duymadim. Olsa da cok kucuk capli ve bu eylemlere katilanlar hakiki isciler. Maksatlari ideolojik degil. Ogrenci, partizan falan degil bunlar. Bu nedenle, 10-15 kisi eylem yapsa bile ciddiye aliniyorlar. Cunku taleplerinde samimiler, durustler. Hukumeti devirmek icin degil, haklari icin yuruyorlar.

    Son ornek, Francisco… Vasifsiz bir iste saati 8$’dan calisilan bu sehirde, eger her gun isinize giderken uzun sureli yolculuklar yapmak istemezseniz, 3 oda 1 salon bir evin aylik kirasi 3200$. 35-40 yasina gelinceye kadar evlerini baskalariyla paylasmak zorunda olan bir cok insan var.

    Peki Turkiye’de? Bir ulusal TV kanalinda calisan bir iletisim fakultesi mezunu ne kadar maas alir? Bildigim kadariyla 2000 liradan basliyor maaslari. Bir elektronik muhendisi yine 2000 liradan asagi maas almaz. Istanbul, Ankara, Izmir gibi sehirlerde, sehir merkezine Paris’te bahsettigim evin mesafesinde olan 2 odali, o kosullarda bir evi rahatlikla 500-1000 lira arasi bir fiyata kiralayabilirsiniz. Elektrik, su, telefon vb. masraflariyla da toplam 1000 lirayi gecegini sanmiyorum. Maaslarina oranlayin, sonra toplu tasim, sehirlerarasi tren falan fiyatlarini bir kiyaslayin. Peki ne yapar bizim muhendislerimiz, iletisim fakultesi mezunlarimiz? Yuruyus, eylem yapar. Hic alakalari olmadigi halde “Tekel iscilerinin haklarini ararlar”.

    Devam edeyim, Fransa’da bir sehirden baska bir sehire gitmek, eger biletinizi 1 ay oncesinden ayirtirsaniz 40 euroya falan alabiliyorsunuz ki, bu fiyata bulursaniz en ekonomik fiyatla almis oluyorsunuz. Son haftaya birakirsaniz, 100 euroya bilet alma ihtimaliniz bile var. Sadece Fransa’da mi boyle? Hayir! Euro zone’a gecmis butun Avrupa ulkelerinde hayat pahaliligi bu ulkelerin halklarinin euro oncesi hayat standartlarini dusurmus. Paris’te bir cok kisinin bir aile gecindirecek durumu yok, sadece bir odasi var ve hatta islerinde belli bir noktaya gelene kadar oda paylasmak zorunda dahi kaliyorlar. Newyork’ta da boyle, Amsterdam’da da, gelismekte olan Avrupa ulkelerinde de… Bahsettiginiz copten ote beri toplayanlar, evsizler buralarda da epeyce var.

    Yani, bugun Turkiye’de insanlarin aldiklari maasla, yasayabilecekleri yasam standartlari bugun dunyanin bir cok gelismis ulkesiyle yarisabilecek konumdadir. Bir cok yabanci da Turkiye’ye geldiklerinde Turkiye’nin ucuz ve alinan maas duzeylerine gore refah seviyesinin yuksek oldugunu soyluyorlar.

    Hic mi sorun yok Turkiye’de? Elbette hayir! Issizlik ve olumsuz calisma kosullari, sendikasyonda yetersizlik… Ozel sektorde gunde 16 saat, haftada 6 gun, hatta bazen 7 gun calismak zorunda kalan, yillik izinlerinden feragat eden insanlar, krizi bahane ederek maaslari geciktiren, vermeyen vicdansiz patronlar, yas siniri altinda, iptidai sartlarda kole gibi ayda 200 liraya calistirilan cocuklar… Acaba Kemal Kilicdaroglu sadece devlette, kamuda calisanlarin haklariyla mi ilgileniyor? Neden Tekel iscileri icin gosterilen duyarliligin milyonda biri ozel sektorde ezilen emekciler icin gosterilmiyor? Cunku, olaya ideolojik bakiyorlar. 21. yuzyilda, dunyada tarihe karismus bir ideolojiyi, devletin isveren oldugu sosyalist, komunist ekonomik duzeni savunuyorlar. Ozel sektorde calisanlarin da “cani cehenneme” diyorlar. Aslinda, bunlar da boyle bir duzenin mumkun olmadigini gayet iyi biliyorlar. Bunlarin amaci uzum yemek degil, bagciyi dovmek. Hukumeti devirip, iktidara yerlesmek ve devlette tekrar eskisi gibi kadrolasmak…

    Pekala, basbakanin sozlerine bu kadar icerleyen sizin, basortusu yuzunden universitelere, kamu kurumlarina alinmayan, bu yuzden kariyerlerinden, geleceklerinden olan, bir omur issiz kalmaya mahkum edilen genc kizlarin yasadiklari trajedi icin hic vicdaniniz sizladi mi? Iptidai calisma kosullarinda calisirken canini yitiren cocuklar icin, sana yag kuyruklarinda, tupgaz kuyruklarinda, ekmek kuyruklarinda, akaryakit kuyruklarinda birbirini bogazlayan, cinnet geciren, birbirlerini olduren insanlar icin hic tepki gosterdiniz mi? Nedir bu asiri duyarlilik? Sizin sahsinizda bu konuyu dillerine pelesenk eden “sosyalist”lere de soruyorum bu soruyu.

  40. Yazan:çuvaldız Tarih: May 26, 2010 | Reply

    Bu “liderlik vasfı” ne menem birşeydir anlamadım gitti. Kılıçdaroğlu’nu eleştirirken otomatiğe bağlanmış gibi “liderlik vasfının yoksunluğu, vizyon eksikliği” gündeme geliyor. Bir lider nasıl olur mesela?
    Anlaşılan “liderlik vasfı”, dediğim dedik astığım kestik, totaliter bir güçle beraber algılanıyor. Aslında bu sağ kanadın yıkıcı eril gücü kutsaması gibi geliyor bana. Efendi gibi terbiyeli bir şekilde siyaset yapmanın adeta “iktidarsızlık”muamelesi gördüğü bir toplumsak eğer, burada hastalıklı olan toplumun kendisi değil de nedir?
    Kaldı ki ben genel olarak toplumun bu kanıda olduğuna çok inanmıyorum, nitekim Ecevit’te bir “lider”di ve bir siyasetçinin mütavazi olarak da Türkiye’de benimsenebileceğini göstermesi açısından önemli bir örnek olarak tarihte yerini koruyacaktır.
    Açıkcası büyük bir sarayın hizmetinde yüzlerce kişi çalıştıran feodal ağası gibi davranan ve herkese dayılanan bir başbakan yerine, daha sakin ve mütevazi birini tercih ederim.(sq)

    Bir siyasi partinin milletin vekili olmuş mensuplarının bir Efendinin hizmetinde gibi terbiyeli bir şekilde siyaset yapmaları “iktidarsızlık” mı yoksa Roni Margulies’in tanımladığı gibi bir şey mi!

    ………
    Samsun’a bile ulaşamıyor. Doğru. Üçüncü İnönü ve İkinci Sakarya Meydan Muharebeleri’ni tekrar tekrar yaşıyor. Doğru. Türkiye nüfusu tarafından ‘Uzay Yolu’nun zaman makinesiyle ilgili sıkıcı bir bölümü gibi izleniyor. Tamam. Ama öyle anlatılıyor ki, sanki bütün bunlar sadece Deniz Baykal’ın kabahatiydi.

    Sanki tüm parti üyeleri, il başkanları, MYK üyeleri ve milletvekilleri 2010 yılına girmiş olduğumuzu biliyor olmasına rağmen, hepsi omurgasız olduğu için Baykal’a bunu söylemeye hiçbirinin cesareti yetmedi.

    Ya da, anlatılana göre, hepsi Baykal gibi düşünüyordu, ama o kadar beyinsizler ki, kendi fikirlerini oluşturmaktan o kadar acizler ki, Kılıçdaroğlu iki üç günde hepsinin Baykal gibi düşünmemesini sağlayacak, hepsini 1919’dan günümüze taşıyıverecek.

    Ben bu kadar çok sayıda insanı küçük görmeyi yanlış buluyorum.

    Örneğin, CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman beyinsiz midir? Irkçılığın bir tür beyinsizlik olduğu iddia edilebilir; yanlış da olmaz. Ama Canan Hanım’ın düne kadar Baykal’ın peşinden tesadüfen gittiği, yarın Kılıçdaroğlu’nun peşinden giderek mükemmel bir sosyal demokrat olacağı düşüncesini, ben Canan Hanım olsam ciddî bir hakaret olarak algılardım.
    ………
    Parti tabanı aylar boyunca kaynaşmış olsaydı, peş peşe çıkan muhalefetleri Baykal zor bela ezmiş olsaydı, Kurultay’da birkaç liste savaşmış ve değişimci liste nihayet kazanmış olsaydı, parti değişebilirdi. Tabanın baskısıyla yepyeni bir kadro, yıllardır yönetime muhalif olan bir ekip öne çıkmış olsaydı, parti değişebilirdi.

    Yıllardır gıkı çıkmayan bir kalabalık, Baykal’ın yataktaki performansını kendi gözleriyle gördükleri için mi değişecek birden bire?
    Herkese izlettirelim o zaman şu kaseti. Herkes solculaşsın!

    http://www.yazarx.com/FGuncel/roni-margulies/26-05-2010/kemal,-samsun-aciklarinda/231210.aspx

    Aslında bu sağ kanadın yıkıcı eril gücü kutsaması gibi geliyor bana.(SQ)

    Dediğim dedik asığım kestik liderinden bir kasetle kurtulmak sol(!) cenahta devrim/değişim olarak takdim edildiğine göre durum pek de öyle değil gibi! Efendi gibi terbiyeli bir şekilde siyaset yapmak bu mudur? Türkiye’de benimsenmesi beklenen mütevazi siyasetçi anlayışı mevsim değişikliğinin öncüsü bir kaset rüzgarının esmesini beklemek midir?

    Eşeğini dövemeyenin semerini dövmesi misali birilerini kollamak adına toplumu “hastalıklı” olmakla itham etmek pek sağlıklı de sağlıklı bir değerlendirme olmasa gerek!

  41. Yazan:sedaterbap Tarih: May 27, 2010 | Reply

    sn. tayfun korkut,

    başörtüsü hakkında düşündüklerimi söyleyeyim. dinde var mıdır yok mudur başka bir tartışma konusudur ki bence dinde örtünme vardır, ama velev ki yok, önemli olan başını kendi dini inancı gereği örttüğüne inanan kızlarımızın yaşadıkları sıkıntıdır. bence hakikaten not edilmeye değer olan budur. eğer bir hanım kardeşimiz başını, hangi amaçla olursa olsun, örtüyorsa ve başındaki örtüden dolayı lisede, üniversitede eğitim alma hakkından yoksun kalıyorsa bu düpedüz zulümdür. bandı daha da genişletmek istiyorum, hatta bana göre bu hanım kardeşlerimiz başlarındaki örtüden dolayı kamuda ve özel sektörde de kendi kimlikleriyle, başlarında örtü olduğu halde, çalışabilmelidir, bu da şarttır. bu yasaklar ayıptır, utanç duyulası bir suçtur. bu konu benim açımdan bu kadar nettir. yani o yasaklar benim vicdanımı sılatmaktadır, umarım cevabım sizi tatmin etmiştir. ayrıca ben içeriden konuştuğumu düşünüyordum ama siz beni benim şahsımda soru sorduğunuz sosyalistler vesilesiyle yine dışarı atmak istemişsiniz. ben içerideyim değerli arkadaşım. sadece islamın sol tarafında yer aldığımı sanıyorum. yani bir yakıştırma yapacak olursak emevi iktidarına karşıyım, muaviyeye karşıyım, ebu süfyancı değilim.. ebu zerciyim mesela..

    “yeni” chp’den umudum yok bu arada, ama demokrasiyi içselleştirmiş, halkçı, sosyal adaletten medet uman bir chpye de ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. her bakımdan buna ciddi bir ihtiyaç var.

    bizler eğri oturup doğru konuşmakla mükelllef olmalıyız. eğer bugün müsiadın tüsiadlaşmaya başladığını konuşur hale geldiysek, durakta otobüs bekleyen başörtülü kızın yanından jip kullanan başında 500 liralık burberry başörtüsü takan kızımız mağrur bir şekilde geçebiliyorsa ve eski müsiad başkanı televizyonlarda kalkıp küstahça “efendim fakir benim zengin olduğumu bilecek ki gelecek benden yardım isteyecek

  42. Yazan:sedaterbap Tarih: May 27, 2010 | Reply

    sn. tayfun korkut,

    başörtüsü hakkında düşündüklerimi söyleyeyim. dinde var mıdır yok mudur başka bir tartışma konusudur ki bence dinde örtünme vardır, ama velev ki yok, önemli olan başını kendi dini inancı gereği örttüğüne inanan kızlarımızın yaşadıkları sıkıntıdır. bence hakikaten not edilmeye değer olan budur. eğer bir hanım kardeşimiz başını, hangi amaçla olursa olsun, örtüyorsa ve başındaki örtüden dolayı lisede, üniversitede eğitim alma hakkından yoksun kalıyorsa bu düpedüz zulümdür. bandı daha da genişletmek istiyorum, hatta bana göre bu hanım kardeşlerimiz başlarındaki örtüden dolayı kamuda ve özel sektörde de kendi kimlikleriyle, başlarında örtü olduğu halde, çalışabilmelidir, bu da şarttır. bu yasaklar ayıptır, utanç duyulası bir suçtur. bu konu benim açımdan bu kadar nettir. yani o yasaklar benim vicdanımı sılatmaktadır, umarım cevabım sizi tatmin etmiştir. ayrıca ben içeriden konuştuğumu düşünüyordum ama siz beni benim şahsımda soru sorduğunuz sosyalistler vesilesiyle yine dışarı atmak istemişsiniz. ben içerideyim değerli arkadaşım. sadece islamın sol tarafında yer aldığımı sanıyorum. yani bir yakıştırma yapacak olursak emevi iktidarına karşıyım, muaviyeye karşıyım, ebu süfyancı değilim.. ebu zerciyim mesela..

    “yeni” chp’den umudum yok bu arada, ama demokrasiyi içselleştirmiş, halkçı, sosyal adaletten medet uman bir chpye de ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. her bakımdan buna ciddi bir ihtiyaç var.

    bizler eğri oturup doğru konuşmakla mükelllef olmalıyız. eğer bugün müsiadın tüsiadlaşmaya başladığını konuşur hale geldiysek, durakta otobüs bekleyen başörtülü kızın yanından jip kullanan başında 500 liralık burberry başörtüsü takan kızımız mağrur bir şekilde geçebiliyorsa ve eski müsiad başkanı televizyonlarda kalkıp küstahça “efendim fakir benim zengin olduğumu bilecek ki gelecek benden yardım isteyecek diyebiliyorsa, iktidar daha düne kadar adı sanı duyulmamış şirketleri hormonal bir şekilde büyütüp onları piyasaya ve kendisine tapar hale getiriyorsa, bakkallarla küçkü olmayın, “birleşin süpermarket” olun diyip büyümeyi ve liberalizmi kutsuyorsa, kobiler -ki onlar demokrasinin ana katalizörüdür- zayıflamışsa, zenginle fakirin arası daha önce hiç olmadığı kadar açılmışsa ya da bu meyanda onlarca şey sıralayabileceksek o zaman bir dakika dememiz gerekir diye düşünüyorum… bilmem net miyim?

  43. Yazan:Tayfun Tarih: May 27, 2010 | Reply

    @ Sedat,

    Ben de net bir şekilde liberal islamdan yanayım. Sizinle ilgili de bir zannım yok. Ağırlıklı olarak sol görüşlüyüm. Mesele birey hak, hürriyetleri ve özgürlükler olduğunda ve liberalizme karşı görüşleri gördüğümde biraz sinirlerim bozuluyor. Bu görüşler devletçi, kökten dinci, sosyalist vs. bireyleri devlet kontrolü altında tutmaya çalışan her türlü şekilde karşımıza çıkabiliyor. İnsanların haklarını, hürriyetlerini kısıtlamak için hep bir bahane buluyorlar. Hepsine de karşıyım, islam devleti de istemiyorum, sosyalist devlet de (Evet, çalışmadan, kendini yetiştirmeden yaşamayı alışkanlık haline getirmiş bir asalakla aynı standartlarda yaşamak istemiyorum, bunun adalet olduğuna da inanmıyorum), faşist devlet de. Ben, bugün nereden baksak, Türkiye’de bireysel özgürlükleri en iyi şekilde yaşatabilecek partinin de en geniş, en katılımcı tabanıyla, hoşgörü, birey hak ve hürriyetleri konusundaki hassasiyetleriyle AKP olduğuna inanıyorum. Bir zamanlar CHP’ye karşı duyduğum sempatinin yerini çok büyük bir nefret aldı. Yalanı, hırsızlık düzenini kurumsallaştırmışlar, ne birbirlerine, ne halklarına, ne bu ülkede siyasetle uğraşan diğer insanlara en ufak bir saygıları, tahammülleri yok. İcraat odaklı, proje üreten, çözüm üreten siyaset anlayışı semtlerine bile uğramamış daha bugüne kadar. Siyaseti sadece bir kadrolaşma ve güç aracı olarak görüyorlar. Atatürk bile çoğunun umrunda değil. Onu bir siyaset aracı olarak kullanıyorlar sadece. Ayrıca, AKP’yi, CHP’ye göre çok daha solda, devrimci, özgürlükçü bir parti olarak görüyorum. Olaya biraz daha dışarıdan, manipülasyondan uzak bir şekilde bakıldığında alenen böyle gözüküyor. ABD’ye uyarlarsak, AKP, Obama başkanlığındaki demokratlara; MHP ve CHP de cumhuriyetçilere benziyor. Gidişatın bu yönde olduğuna inanıyorum. İnsanlar artık şiddet, gerilim istemiyor. Kontrol edilmek istemiyor. Bireysel iktidar, düşünce ve ifade özgürlüğü istiyor. Liberalizmin kara kitabını da bu anlamda yeterli bir düzeye geldiğimizde tartışırız. Ancak, şu anda liberalizmin dezavantajlarını tartışacak bir durumdan fersah fersah uzaktayız. Hele bir özgürleşelim, ondan sonra bunları da konuşuruz.

    Nihai hedef, sınırsız bir dünya, devletsiz ülkeler olmalı. Evet, ütopiktir. Ama hedefte bu olursa, bu hedefe ulaşmaya çabalarken çok olumlu neticeler alınabilir. Güneşi hedefleyip, bulutlara ulaşmak gibi bir şey bu. Bugün, Türkiye’de kahvehanede oturan bir adam, taksici HSYK başkanının, Anayasa Mahkemesi’nin başkanının, emekli albayların fikirlerini, ideolojilerini tartışıyor, hiç alakası ve bilgi birikimi olmadığı halde siyasetten konuşuyor. Gelişmiş ülkelerde halk, yüksek mahkeme başkanlarının isimlerini bile bilmez. Çünkü, bu ülkelerde bu görevlerde iştigal eden kişiler hukuk çerçevesinde hareket ederler, sırıtmazlar, varlıkları bile belli olmaz. Bir futbol maçını bir hakem iyi yönetirse, onun varlığından bile haberdar olmaz izleyenler. Ama eğer berbat, eyyamcı bir hakemse maçın önüne bile geçebilir. Malesef bugün Türkiye’de yaşanan durum da bu. En kökten çözüm devletlerin küçültülmesi, zayıflatılması, bireylerin, halkın güçlendirilmesi, orduların küçültülmesi, silahsızlanma… Bu idealin önündeki en büyük engel olarak da statükocu CHP’yi görüyorum.

  44. Yazan:Tayfun Tarih: May 27, 2010 | Reply

    @ Sedat,

    iktidar daha düne kadar adı sanı duyulmamış şirketleri hormonal bir şekilde büyütüp onları piyasaya ve kendisine tapar hale getiriyorsa, bakkallarla küçkü olmayın, “birleşin süpermarket” olun diyip büyümeyi ve liberalizmi kutsuyorsa, kobiler -ki onlar demokrasinin ana katalizörüdür- zayıflamışsa, zenginle fakirin arası daha önce hiç olmadığı kadar açılmışsa ya da bu meyanda onlarca şey sıralayabileceksek o zaman bir dakika dememiz gerekir diye düşünüyorum… bilmem net miyim?

    Hiç net değil. Bu cümleleri daha önce de kelimesi kelimesine aynı dizilişle duydum. Eğer, bir söylem bu şekilde koro halinde söyleniyorsa, artık o söylenenlerin doğruluğundan daha çok şüphe duyuyorum. Zenginlerle fakirler arasındaki gelir uçurumu artmayı bırakın, azaldı. İstatistiklere inanmıyorsunuz, gözlerimle gördüklerimi anlatıyorum (2 yukarıdaki yorumum), takmıyorsunuz. Hiç bir bilimsel, gözlemsel kaynaklı argüman yok. Kulaktan dolma, ya da en iyi ihtimalle falanca ekonomi dergisinden okuduğunuz bilgilerle nasıl kendinizden bu kadar emin konuşabiliyorsunuz? Neye dayanarak bu kadar net konuşuyorsunuz? Eğer, bir ülkenin gelir adaleti, gelir düzeyi vb. hassas, halkla paylaşıldığında sosyal krizlere yol açabilecek konulardan bahsedilecekse, istatistiki ve bilimsel verilere dayanmak zorundasınız. Aksi takdirde, yaptığınız manipülasyonun, mahalle dedikodusunun ötesine geçemeyecektir.

  45. Yazan:aziz yılmaz Tarih: May 27, 2010 | Reply

    Konu farklı bir alana kaymakla beraber,hazır yeri gelmişken Türkiye ekonomisi üzerine bir iki şey söylemek istiyorum.

    Konunun uzmanı değilim.Ancak sokaktaki vatandaş gözüyle doğrudan mutfağımıza götürebileceğimiz ekmeğin sayısı üzerinden de konuşsak,az biraz ekonomi sayfalarını karıştırarak bilgi sahibi olmaya çalışsak da sonuçta kendimizce bir görüş sahibi oluyoruz.Tabi görüşlerimiz ne kadar doğru ya da ne kadar yanılıyoruz o ayrı.

    Ben esnafım.Serbest ticaretle iştigal ediyorum.Son beş yıl içerisinde sahip olduğum pek çok şeyi kaybettim.Şu anda da tabiri caiz ise düzenim tamamen bozuldu.Benim gibi milyonlarca insanın da öyle.Büyük umutlar besleyerek iş yeri açan ama kısa süre sonra kapatan çok insan biliyorum.

    Peki bunu neye bağlamak gerekiyor.Bir çırpıda sorumluluğu hükümete yüklemek bana göre doğru değil ya da en azından yeterli değil.Dünyanın ticaret ve ekonomik sisyemi hızla değişiyor.Dün bir noktaya kadar esnafı,çiftçiyi,küçük ve orta ölçekli işletmeleri kısmen taşıyabiliyordu bu sistem.Bugün küresel rüzgar çak daha farklı koşullar dayatıyor.Ayrıca bu hızlı geçişte yaşanmış olan küresel krizi de eklemek gerekiyor.

    Dolayısıyla ekonomik ve iktisadi sistem de yaşamın diğer alanları gibi değişkendir…Farklı açılımlar,bakış açıları,rekabet,yenilenme vs ister.Dönüşüm ve değişim karşısında yel değirmenlerine saldırmakla dönüşüme yetişmek mümkün değil.Bu tarz bir direnç çare de değil.Yani kısacası eski adetlerle yeniye yetişmek,dünde ısrar ederek günü yakalamak gibi sihirli bir mucize yok.

    Bundan hareketle bence bugün AKP hükümeti yerinde bir başka hükümet olsaydı belki de küresel krizin etkileri çok daha sarsıcı olabilirdi.Zira krizin esamesi yokken ülkede bankaların nasıl hortumlandığını,nasıl bir talan yaşandığını hepimiz az çok biliyoruz.Üstelik bu talan operasyonu başlatılırken Fadime Şahin,Müslüm Gündüz,Ali Kalkancı gibi figüranlarla nasıl bir tezgah çevrildiği de hafızalardadır.

    Bunları göz önünde tutarak evet ben son beş yılda fakirleştim.Benimle benzer kaderi paylaşan milyonlar da var.Ama eğri oturup doğru konuşmak gerekirse bunun sorumlusu bugünkü hükümet değil bu memleketi hortumlayan zihniyettir.

    Peki durum çok mu içacı?Değil.Her şey tablolarla,blançolarla,”iyi kredi”notlarıyla süt liman mı oluyor yine hayır.Zira mesleğim gereği tarım ve çiftçiliğin Türkiye’de nasıl bitme noktasına geldiğini görebiliyorum.Hayvancılık ona keza,et ithal edecek duruma gelmişiz.Esnaf ise tamamen silindi.Kredi kartı borcu nedeniyle dağılan yuvalar,intihar edenler de cabası.Bu gerçekleri görmezden gelemeyiz.Birilerinin(sizi kasdetmiyorum Tayfun bey)her şey yolundadır demesiyle maalesef işsizlik,yoksulluk önlenemiyor.Çaresiz vatandaşları buna ikna edemezsiniz.Açları,diplomalı işsiz ordusunu,hayatı kararmış insanları nasıl ikna edebiliriz ki?

    Dolayısıyla parlak bir tablo yok.Dediğim gibi bu sadece bize mahsus bir şey değil.Aynı sıkıntıyı ekonomisi çok daha güçlü devletler de çekiyor.

    İşte bu noktada bir gerçekle karşı karşıyayız.Bu da liberalizmin ne özgürlükler,bireysel haklar ne de sosyal adalet konusunda biricik çözüm yöntemi olmadığı/olamayacağıdır.Dolayısıyla liberalizmin beklenen sonucu vermediği üzerine yapılan her eleştirinin komünizm/sosyalizm yanlılığı şeklinde anlaşılması isabetli bir yaklaşım olmasa gerek.Tamam komünizm veya sosyalizmin ne tür sonuçlar getirdiği de görüldü ve fazlasıyla da tartışılıyor.Ama kabul etmek gerekir ki bugün özelinde ülkemizde ve genelde dünyada hakim olan ve işleyişte olan siztem liberalizmin sonucu gerçekleşen kapitalizmdir.

    Bu nedenle bu sistemleri karşılıklı tokuşturarak yanlılık/karşıtlık kavgasına düşmektense daha adil bir yaşama zemini yratacak yeni projeler,yeni bir anlayış ikame edilmelidir.

    Özetle bütün mesele varolan kapitalist sistemin dayattığı bir tüketim toplumu yaratmak olmamalıdır.Fazla tüketmekle,bireyi insan olmaktan çıkarıp nesnelştirmekle kurtuluş olmaz.Zira halen sürmekte olan savaşlar,işgaller,kutuplar hep bu anlayıştan sadır olmuştur.İnsanı insan eliyle tüketen silahlar bu düzenin devamı için üretilmektedir.

    Uzun lafın kısası bugün yeryüzündeki devletler silahlanmaya ayırdıkları bütçeyi insalık yararına sağlıkta,eğitimde kullansaydı bugün dünyada aç insan olmayacaktı.Savaşlar olmayacaktı.Kan ve gözyaşı,terör ve şiddet olmayacaktı.

    Peki var mı böyle bir dünya?Olması muhtemelken,ütopya değilken neden insanlık bu devrimi gerçekleştiremiyor?Sebebi belli.İnsanın henüz aşamadığı hırs,bencillik ve açgözlülük…Güç fetişizmi!Ve liberalizm de maalesef bu vahşi döngünün önüne geçemiyor.Benim ekonomiden anladığım bu.

  46. Yazan:ali duman Tarih: May 27, 2010 | Reply

    sn. tayfun ve sedat bey,

    ne kadar tartışsak bir düzlemde ortaklaşamıyoruz, zira ortaklaşmamız da çok zor.

    ülkemizde kuruluşundan bugüne varolan “ideolojik devlet” anlayısı sol ve sağ siyaset anlaşını iğdiş ettmiştir, bu nedenle sol ve sağ anlayışlarımız konusundaki işimiz o denli zor ki, tartışmalarımızın bir mihenk noktası da, ortak bir noktası olamıyor. işte bu yüzden demokrasi mücadelesine sıfırdan dahi başlama şansımız yok, bu iğdiş edilme nedeniyle demokrasi konusuna 3-0 yenik başlamak durumundayız. (boş didişmeler yüzünden sıfırdan başlama şansını dahi halen yakalayamıyoruz, demokrasi kıblemizi kaybetmiş gibiyiz)

    ittihatçı deliliği kuyuya bir taş atmış, 40 akıllı o taşı bir türlü çıkaramıyoruz, en azından nasıl çıkarmamıza karar vermemiz gerekirken, o taşı çıkarıp çıkarmama konusunda dahi anlaşamıyoruz.

    milliyetçilik ve ırkçılığı bir virüs gibi çok milletli imparatorluğa sokarak koca imparatorluğun yıkılmasına (osmanlı yine yıkılabilirdi ancak ittihatçılık yüzünden düşmana dahi ihtiyaç yoktu) sebep olan ittihatçı zihniyetin halen “gizli iktidarı”na devam ediyor olması türkiye siyasi hayatını iğfal etmiştir, etmeyede devam etmektedir.

    ne demek istediğini ancak bugün anlayabildiğimiz idris küçükömer hoca teşhisi 50 yıl öncesinden çok doğru koymuştur; “türkiyenin sol’u sağdır, sağ’ı ise zaten ölüdür”

    ittihatçı zihniyet aşırı devletçi (hatta kutsal devlet) anlayışı yüzünden sol’u sağ’laştırmış ve devletleştirmiş, 27 mayıs 1960 faşist darbesi ise sağ’ı ölü kılmıştır.

    milli irade, DP’nin devamı olarak gördüğü AP/Demirel’e oy vermiş, ancak ne var ki AP, aldığı oyları temsil ediyor gibi görünerek ruhunu şeytana satmış, sağ’ın ölüm fermanını vermiştir. (salt bununla da kalmayarak, darbelerde şapkasını alıp kaçmakla malul söz konusu siyasetçi, şapkasını alıp kaçıyor gibi görünürken, esasında darbeyi yapan zihniyet ile gizli işbirliği içerisinde olmuştur, her defasında darbe mağduruna oynayan bu zihniyet aslında darbenin mağduru değil, işbirlikçisidir, işte bu yüzden ruhununu satan sağ ölüdür)

    zira öncelikle sol, evrensel değerlerde sol olmalı, sağ’da ruhunu şeytana satmış şahsiyetlerden kurtularak ölü toprağını üzerinden atmalıdır, işte böylesine olumsuzluk içeren mevcut siyasi panaroma sıfırdan başlamamıza engeldir, yani bu nedenle maalesef ki demokrasi konusunda 3-0 malubuz, ne zamanki 27 mayıstan itibaren tüm darbeleri yapan zihniyet çıkıp türkiye halklarından özür dilerse işte o zaman sıfırdan başlama şansına sahip olabileceğimize inanmaktayım.

    işte tamda bugün 27 mayısı yargılamak ve en azından vicdanlarımızda mahkum etmeliyiz, bu geri dönmek değildir, an be an gün bugündür, çünkü 27 mayısı yapan zihniyet en taze haliyle karşımızda durmaktadır, yaptığından pişmanlık duymadığı gibi övünç dahi duymaktadır, hal böyle iken, böyle bir utancın hesabı sorulmamışken, bir özür dahi dilenmemişken, ileriye bakmamız, ileriye doğru gelişme göstermemiz çok zordur.

    pek tabiki 27 mayıs sonrası 12 mart, 12 eylül, 28 şubat, 27 nisanda aynı şekilde sorgulanmalı, mahkum edilmeli, müsebbipleri türkiye halklarından en azından özür dilemelidirler, bu yapılmadığı sürece boşu boşuna didişeceğiz, enerjimizi boşuna harcayacağız.

    iştişarenize nacizane bir katkım olsun diye yazıyorum, acaba tek bir ağaca takılıp kalarak ormanı gözden kaçırıyormuyuz diye bir düşünme molası vermekti niyetim, başkaca bir şey değil.

    selam ve saygılar.

  47. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: May 27, 2010 | Reply

    @ Aziz,

    Oncelikle, yasadigin olumsuz tecrube icin uzgunum.

    Sunu bir aciga kavusturalim. Ekonomiyi yonetmek, bagimsiz bir kurum olan Merkez Bankasi’nin ve Basbakanliga bagli Devlet Planlama Teskilati’nin gorevidir. Bir hukumet gider, oburu gelir ve bu teskilatin da kadrosu, politikalari ikide bir degismez. Ideolojiden bagimsiz, konjonkture gore hareket etmeleri lazimdir. 5 yillik, 7 yillik planlar yapilagelmistir. Bu da su anda yururlukte olan plandir:
    http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan9.pdf
    Goruldugu uzere, bu plan 2013’e kadar gecerlidir. Yani, varsayalim ki, CHP de hukumet olsa, 2013’e kadar bu plani uygulamakla mukelleftir. 2013’te yayinlanacak olan politikada da oyle koklu politika degisiklikleri yapmalari mumkun degildir. Yani, CHP elinde sihirli degnekle butun ekonomik sistemimizi, dis politikalarimizi degistirecek, her sey emekciden yana olacak diye bekleyenler bosa bekliyorlar. Peki, bu noktada, hukumetlerin gorevi nedir? Iktisadi politikalarin uygulanabilecegi zemini hazirlamaktir. Bir baska deyisle, devletin gorevi siyasi istikrar ve asayistir. Ekonomi politikalarini kokten degistiremezler. Aynen hukumetler degisse de dis politikanin kolay kolay degisemeyecegi gibi… Cunku ekonomi ve dis politika sadece ulkemizde meydana gelen olaylardan etkilenmez, dunyadan bagimsiz degildir, bu iki alanda bir cok ulkeyle imzalanmis bir cok anlasma vardir ve ulkeler karsilikli olarak bu anlasmalarla baglidirlar. Sosyalist, kapali bir ekonomi ortami saglamak, ekonomimizi dunyadan soyutlamaz. Ne degisir? Butun ticaret devlet uzerinden doner, dolayisiyla cok guclu bir devlet olur, sonuc olarak iktidar kavgasi kizisir, diktatorya guclenir, son care olarak ulu, sorgulanamaz bir onder secilir ve ona tabiiyyet uzerinden yurur siyaset. Kuzey Kore’ye doner ulke. Guya butun dunyaya dusman olunur, ancak kimseyle ciddi ciddi savasa girilmez. Halk, surekli savas psikolojisiyle yonetilir ki, devletini fazla sorgulamasin, kayitsiz sartsiz biat etsin, yonetime ortak olmasin, ayni grup ulkeyi gizli devlet kapitalizmiyle yonetmeye devam etsin. Bana gore, CHP zihniyetinin hayalini kurdugu duzen bu. Bu duzende iktidar olmak cok balli bir durum haline gelir, yolsuzluk artar, adam kayirmacilik, rusvet, takiyyecilik, hortumculuk artar. Yoksulluk, sefalet, mafya, uyusturucu, kadin ticareti, kacakcilik, karaborsa, fuhus, kumar, kara para aklamacilik vb. bir cok olumsuz durumu da beraberinde getirir. Komunizmle yonetilen, ya da komunizmden yeni cikmis ulkelerde bu durum cok rahatlikla gorulebilmektedir. Yanibasimizdaki Ukrayna, Gurcistan, Moldova gibi ornekleri vardir. Siyasi istikrarin saglanamadigi koalisyonlar doneminde ulke ciddi krizlere girdi. Ecevit’in onune firlatilan yazar kasa hala hafizalarimizda tazedir herhalde.

    Az once de bahsettigim gibi, devletin ekonomi uzerindeki nufuzu minimuma indirilirse, aslinda kapitalizmin olumsuz etkileri de elimine edilmis olur. Cunku kapitalizmin kotu islemesinde en buyuk etken yine devlettir. Yolsuzluklarin, sahtekarliklarin kaynaginda devlet vardir. Devlet ihalelerine fesat karistirilir. Devlete yakin sirketler anormal gelirler saglarlar kendilerine. “Devlete ne kadar yakin olursak, o kadar sebepleniriz devletin denizinden” zihniyeti buyuk devlet yapilanmalarinin oldugu ulkelerde gorulur. Bu problemleri ne AKP, ne de baska bir parti kokunden halledemez. Cunku, meselenin kokeninde toplumsal ahlaki cokuntu vardir. Ve buyuk devlet yapilanmalari da bu ahlaksizligi adeta tesvik eder.

    Halbuki, devlet mumkun oldugunca kucultulse, ozel sektor saglikli bir sekilde kurumsallastirilip kendi haline birakilsa, devlet de asli gorevi olan asayis ve adaleti saglamakla istigal etse, hem devletin ustunden, hem de halkin uzerinden buyuk bir yuk kalkmis olur.

    Kurumsallasma kelimesinin altini kalin cizgilerle ciziyorum. Bugun, Turkiye’nin en onemli eksigidir bu. Bir de sendikasyon… Bu sendikasyon bugun Turkiye’de uygulandigi gibi degil, gelismis ulkelerdeki gibi uygulanmalidir. Bizde sendikalar sadece kendi adamlarini kayirir, kollarlar. Devlette calisanlar, sendikal haklardan maksimum duzeyde faydalanirken, ozel sektorde calisanlar malesef sendikalarin varligindan bile bihaberdir. ABD, Ingiltere gibi ulkeler liberal ekonomik duzene sahip olmalarina ragmen, burada emekci haklari maksimum duzeyde korunur. Newyork’ta o meshur kulelerden birinde calisan, universite mezunu, masa basinda calisan bir kisi 2000$ maasla ise baslarken, sendikali insaat iscileri saat basi 26$’a calisabiliyorlar. Yani, bir insaat iscisinin ekstra mesaiyle de beraber ayda 10000$’in uzerinde gelir elde etmesi mumkun. Hatta, masabasi bir finans-muhasebe isinde calistigi halde, ek gelir elde etmek icin hafta sonlari bellboyluk yapan Amerikalilar oldugunu da duydum. Demem o ki, kapitalizm, liberal ekonomi illa ki emekcinin emegini somurmuyor. Bu, tedavulden kalkmis bir ezberdir. Kapitalizm, dogru duzgun uygulanabilirse, herkesi memnun edebilecek bir sistemdir bu.

    Dunyada, sosyalizmi basariyla uygulayan ve bugun halki refah icinde yasayan bir tek ulke vardir: Isvec… Eger, CHP zihniyeti illa sosyalizmde israrciysa bu ulkeyi bir arastirsinlar. Sonra donsunler, Turkiye’ye baksinlar. Burada uygulanabilirligini sorgulasinlar. Bu da Isvec’te uygulanan sosyalizmi oven, Amerikan kapitalizmini elestiren bir video:
    http://fliiby.com/file/340916/lscnouu71b.html

    Velhasil, sistem ister sosyalizm, ister kapitalizm olsun, onemli olan ahlakli bir toplum yaratabilmek. Eger, toplumda ahlaksizlik egilimi yuksekse, iki sistemde de yolsuzluk artacaktir. Kucuk yastaki cocuklara kaliteli bir din ve ahlak egitimi verilmesi cok onemlidir diye dusunuyorum. Belli bir yasa geldiklerinde de ozgur birakilmalilar. Bugun Isvec’te de, ABD’de de insanlar mal-mulk sahibi olabilmek icin, zengin olabilmek icin bizim ulkemizdeki kadar yalan soylemiyorlar, sahtekarlik yapmiyorlar. Toplumumuzdaki yalan soyleme, paraya tamah egilimi, guc ve iktidar sevdasi neden bu kadar yuksektir, oncelikle bunlarin arastirilmasi gerekmektedir. Ahlakli bir toplum yarattiktan sonra hangi ekonomik duzeni uygularsak uygulayalim, bu duzen dogru duzgun isleyecektir zaten.

  48. Yazan:sedat erbap Tarih: May 27, 2010 | Reply

    peygamberin veda hutbesini 100 binden fazla insan dinlemişti, ama peygamberin etrafında vefatındna hemen önce ve sonra hepi topu 40-50 kişi vardı, sahiden peygamberin mesajını anlayan, sahiden müslümanca düşünebilen.. öyle ki, kendisinin vefatından hemen sonra ebu sufyan muaviyeye “oglum şimdi bizim iktidarımız yeniden başlıyor” diyebilmişti.. din sınıfsaldır, semboller uzerinden yurur, siz avazınız çıktıgı kadar aksini iddia etseniz de gercek budur.. “ne var canım hz ebu bekir de zengindi, elbette musluman zenginleşecek” diyenlere ben de diyorum ki “hz ebu bekir musluman degilken zengindi, musluman olduktan sonra elinde ne kalmıştı infak etmekten”. bakın arkadaşım, liberal oldugunu dile getiren bir musluman bana gore islamın ana mesajını ıskalıyordur, cunku para karşı konulmaz bir şekilde sizi gunaha da tesvik eder, bir muddet sonra işlemiş oldugun o gunah meşruiyet kazanır ve icselleşir.. oysa bu deniz suyu icmek gibidir, icersin ama seususlugun gecmez.. liberaller geniusları parlatırken fukaranın halinden hic anlamaz. hatta liberal felsefe “survival of the fittest”i perde ardından destekler. kapitalizm bile liberalizm kadar acımasız olmadı, en azından fabrika kurdu, kurulan fabrikaların etrafından sonra siteler, evler yapıldı, fabrika kendi sosyolojisini oluşturdu, liberalizm ne dedi, ne gerek var fabrikaya, gelin o fabrikanın tahvilini duzenleyelim ve ihrac edelim, hisse seneti duzenleyip piyasaya satalım.. bugun yaşadıgımız global krizin ana nedeni tam da budur, finansal muhendislerin uydurdugu kagıt ekonomisi krizin ana sebebidir. bu muhendisleirn hepsi acık ve liberal ekonomilerin hasatıdır.. bakınız buyuk devletler bile oturmuslar bunu ciddi bir şekilde tartışıyorlar.. acaba bizim finansal sistemimiz dogru mudur yoks başka bir modele gecmeli miyiz diye? hersey icice hersey vıcık vıcık şimdi..

    muslumanların bugun turkiyede zihinleri muşevveş, neyi nasıl duşuneceklerini bilemiyorlar. bir bakıyorsunuz cok saygı duyulan ve yeni şafak gazetesinde yazan yılların hocası bir muctehidimiz sırf ak partiye toz kondurmamak icin neredeyse irtikabı meşrulaştırıyor, adeta buna fetva veriyor. yahu biz hakkı konusacagız hakkı. sırat koprusunden sırf o yazısınndan dolayı kac mumin yakasına yapışacak acaba?

    bu arada fakiri koruyacagız, sadece secim oncesinde degil, hep koruyacagız. kurandan infakla ilgili onlarca ayet varken neden mal mulk edinin, istifleyin diye ayetler bulunmaz acaba? liberal ekonominin ana parametresi tuketim ve dolayısıyla buyumedir. hatta ihtiyacınız yokken bile tuketmektir, tuketeceksinz ki buyuyeceksin, ne fetiş ama, buyume fetişi.. put gibi.. peki bu ne kadar islamidir acaba?

    “yiyiniz, iciniz ama israf etmeyiniz”. musluman mesru olan, haram olmayan parayı kazanabilir, ama diledigi gibi harcayamaz. bu şık degildir. hadi gel de liberal ol bakalım… nasıl olacaksın? dinin ana iki mesajı adalet ve ozgurluktur. acınız mutezileye bakınız.

    bence liberal oldugunu bu kadar rahatlıkla soyleyebilen muslumanlar şapkalarını onune koysun ve yeniden düsünsün. ben işim geregi ceki donen, her allahın gunu zora dusup kredisini geri odeyemeyen ve kanuni takibe dusen firmalarla ugrasıyorum. inanmıyorsanız acınız merkez bankası kayıtlarına bakınız. e tabi bu arada yepyeni hormonal zenginlerimiz turedi. ornek mi istiyorsunuz, çalık grubu. daha gecen hafta hazineden 14.8 milyar tl lik tesvik aldı bu grup, yahu bu firma 3-4 sene once bankalardan 10 milyon tl krediyi zar zor alıyordu. konusturmayın beni. isim cok. sabancı, koc vb buyukler buyumeye devam ediyor, 2014 hedefini 2010 yılında yakalıyor, ben demiyorum bizzat rahmi koc diyor bunu. işleri tıkırında yani.. turkiyenin ve islam ulkelerinin ana sorunu gelir dagılımındaki adaletsizlik ve hakca olmayan paylaşımdır. tusiad musiadın elini sıktı, ne zaman, musiadı kendisi gibi yapabildigi zaman. iki gundur zaman gazetesinde ibrahim ozturk musiadı savunuyor, oysa sorular okkalı, taş gibi, verdigi cevaplar ise gecmise dair, gecmisi dogru, temiz zaten sorun bugunde.. ibrahim bey cuvallamış, besbelli meşruiyet krizine duşmuş.

    benim açımdan bu tartışma kapanmıştır. liberalizmi önceleyen ve piyasayı makro rakamlarla takip eden ama sokagın sosyolojisini ve ekonomisini takip etmeyen bir anlayışla konuşabilmek zor.liberal musluman kardesim, rastgele on esnafla konuşsanız gerçeği gözlerinizle görecekken siz kalkmış ak parti fanatizmi yapıyorsunuz.. liberal liberal yaşamanız, piyasaya ve sermayeye sadakat katsayınızı arttırabilmeniz ümidiyle diyorum.

    hayırlı geceler.

  49. Yazan:selahattin Tarih: May 28, 2010 | Reply

    SAYIN ARKADAŞLAR BAYKAL SKANDALINDAN SONRA ŞU KANIYA VARMIŞTIM BAYKALDAN SONRA KİM GENEL BAŞKAN ADAYI OLURSA ONUN 18 PARMAĞIDA KOMPLONUN İÇİNDEDİR DİĞER İKİ PARMAKTA MECHULERLEN…EVET KILIÇTAROĞLU BAYKALIN YAPAMADIĞINI YAPMAK İÇİN ORAYA GETİRİLDİ NE Mİ ? DÜNYA ALEM BİLİYOR ERGENEKONCULAR TUTUKLANDI KARŞI ÇIKIŞI YETERSİZ KALDI VE NE YAZZIKİ BÖYLE AHLAK DIŞI BİR TEZGAH KURULDU (GERÇİ BAYKALDA AHLAK ARAMAK YANLIŞ) KILIÇTAROĞLU NE YAPACAK GÖRÜLMEMİŞ VAATLERDE BULUNARAK MEDYAYIDA KULANARAK HALKI ARKASINA ALMAYA ÇALIŞACAK BUNDAN SONRAKİ SÜREC EĞERKİ HÜKÜMETTİ ORTAK KURARSA VAY BİZİM HALİMİZE VAY KATİLER SALIVERİLİCEK KAN AKMAYA DEVAM EDECEK HATTA BURDA ÖZGÜRCE YAZI BİLE YAZAMICAZ.VE SELAM.

  50. Yazan:Tayfun Tarih: May 28, 2010 | Reply

    @ Sedat,

    Ben de son yıllarda işleri çok iyi giden bir çok küçük esnaf biliyorum. Mesela, baharat ve şifalı bitkiler işinden çuvalla para kazanan bir çok insan var. İnovatif, yenilikçi düşünebilen kişi küçük esnaf da olsa, miniminnacık esnaf da olsa büyük firmalara yem olmuyor. Ama gidip de iyi iş yapan bir lokantanın dibine ”bu muhitte iş var, giriyim şunun dibine de ben de biraz sebepleniyim”ci, hazırcı zihniyetle bu işe girenler tabi ki kar edemiyor. Malesef diğer lokantacının da rızkına engel oluyor. Gidin bakın gelişmiş kapitalist ülkelere, böyle mi oluyor oralarda?

    Sizin ”AKP’ye yakın” şirketlerin üzerinden AKP karşıtlığı yapmanız çok da inandırıcı değil. Bu kapitalizm karşıtı söylemler nedense sadece AKP ve ANAP dönemlerinde arttı. Yani, İş Bankası, Doğan Holding gibi CHP’ye yakın ve hatta organik bağlı şirketlerin yükselişte, ”yeşil sermayeli şirketler”in önüne türlü engellerin konduğu muhtıra dönemlerinde bu söylemler hiç yoktu. Bu millet, Fadime Şahin’lerle, Akgündüz’lerle, Hizbullah’la oyalandı o süreçte. Gündemde bunlar vardı. Krizler çıkarıldı, bankalar hortumlandı. Bu hassasiyetiniz neredeydi o zaman? diye sorarlar adama. Biraz dürüst olalım! Herşeyi kendimize yontmayalım! Burası CHP forum sitesi değil!

    Bu fakir fukara edebiyatının yükseldiği dönemlerde malesef siyasetin çok ucuzladığını gördük. Popülist siyaset artmıştı. Demirel meydanlardan ”herkese inek verecez!” diye haykırıyordu bir zamanlar. Uzan’ın ütopik vaatleri, filancanın %100 zam vaatleri ve bu vaatlerin yerine getirilemeyişi. Çünkü reel ekonomi, fantazi ekonomiden oldukça farklı. İş başa düşünce öyle meydanlardan bağırdığın gibi olmuyor işte. O ağzından salyalar akıtarak sövdüğün genious’lara yolun düşüyor eninde sonunda. Bu insanlar, küsüp, ABD’ye göçmediyse belki ülkeni kurtarıyorlar. Bazen de taaaa Amerikalardan tutup getirmek zorunda kalıyorsun. Ama, bu genious düşmanı zihniyetle hep geri gidiyorsun, sorunları çoğaltıyorsun.

    Sizin liberalizmden ne anladığınızı bilmem ve zerre kadar da umrumda değil. Ama benim için liberalizm 2×2’nin 4 edebildiğini söyleyebilmek ve hatta yeri geldiğinde bunu haykırabilmek! Düşünce özgürlüğüdür önce! Derin devlete, insanlar üzerindeki devlet kapitalizmine, sisteme başkaldırıdır önce! Bu aşamaları bir geçelim, özgürlüklerimizi bir elde edelim, ondan sonra bu özgürlüklerin kötüye kullanılıp kullanılmadığını görelim de bu yorumları yapalım. Olmayan bir şeyle savaştığınızın farkında mısınız acaba? Türkiye liberal bir ülke midir Allah aşkına??? Acaba rüyalarınızda gördüğünüz gibi AKP hükümeti gider ve gandiniz gelirse iş başına, bu mevzuları konuşmaya devam mı edeceksiniz, yoksa TV’larda yeniden dansözler, sazlar, sözler, tarikat ve islam düşmanlığı mı göreceğiz. Bütün bu tantana amaca ulaşana kadar mı? Amaca ulaşıp CHP’nizi iktidara taşıdıktan sonra yeniden monşerleşip, iktidarın tadını çıkarıp, halkı da TV’lardan bu ”pırıltılı hayatlarınızı” hayretlerle izleyip size özenmeye mükellef mi kılacaksınız? Sizin şahsınızda CHP zihniyetli okurlara soruyorum bu soruyu? Emekçiden yana oluşunuz hiç ama hiç inandırıcı değil!!! İNANMIYORUZ SİZE!!! 1 yalan, 2 yalan, 3 yalan… Nereye kadar???

  51. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: May 28, 2010 | Reply

    GENIOUSLAR

    Nedir bu genious dusmanligi, anlayabilmis degilim. Bu genious denilen kisiler, oyle zannedildigi gibi cok ama cok zeki insanlar degiller. Sadece hur dusunebilen, 2 kere 2’nin 4 ettigini soyleme cesareti gosterebilen insanlardir. Aslinda, ilimle, bilimle ogrendigimiz bir cok sey coktan beri bildigimiz seylerin ifade edilmis halidir.

    Turkiye gibi baskici, halkin dogmalarla yasatildigi ulkelerde bu tur insanlara karsi kin ve nefret beslenmesi, bu insanlarin vatana ihanetle suclanmasi kacinilmazdir. Cunku, bu Matrix Cumhuriyeti’nde birileri bu sistemden fena halde nemalaniyor. Ve bu cok basit gercekleri dile getiren bu “genious”larin bu birilerinin yalanlarini ifsa etmesi bu birilerini fena halde kizdiriyor. Yalanlari uzerine kurduklari iktidarlarini kaybetme korkusu onlari siddete, zorbaliga sevkediyor. Liberalizme karsi duruslari da bundandir. Ama bu birilerinin coluk-cocuklari ABD’de okuyor, orada gayet liberal bir hayat suruyor. Ama, bu birileri bu millete bu ozgurlugu cok goruyor. Onlari, insani insan yapan yapan duygularini somurerek kontrol altinda tutuyorlar. “Dusman korkusu, irtica korkusu, Ataturk sevgisi, damarlardaki asil kan gururu…” vb. kontrol araclarini kullaniyorlar. Birisi de cikip, ya benim kanim, filanca milletten insanin kaniyla ayni grupta, onun kani da mi asil oluyor simdi? diye sorunca bu kisi hemen libos geniouslikla yaftalaniyor. Bu kisinin Matrix’ten derhal unplug edilmesi, diger insanlari uyandirmadan once imha edilmesi gerekiyor. Bugune kadar da hep boyle yapildi. Halbuki bu hur dusunceli sahsin soyledigi sey, cok zekice bir sey degil. Sadece biraz cesaret, duru bir akil, yikanmamis bir beyin gerektiriyor bunu soyleyebilmek.

    Liberal kisinin siginabilecegi bir ideolojik liman, kicini kollayabilecek bir grup da yok. Malesef, yalniz ve yutulmaya cok musait. Tek careyi ABD’ye ya da diger gocmen alan ulkelere kacip bu beyni yikanmis, ulusalcilikla hipnotize edilmis zombilere yem olmaktan kurtulmakta buluyor. Boylece, ABD, yillarca emek harcanmis, masraf yapilmis, kullanima hazir, ucretsiz bir beyin gucu elde ediyor. Turkiye ise boylesine bir degerini yitiriyor.

    Simdilerde son care olarak, emekci edebiyatina merak saldilar. Bu millet, daha once denenmis bu numarayi bir kez daha yutmaz! Bu milletin hur dusunebilen aydinlari bu milleti dunyanin obur ucundan da olsa uyandirir. Gokten bir kez daha kemik yagmayacak! Bunu da boyle bilin!

  52. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Geniouslar ve Kurnazlar,

    Ha bir de Liberal sistem icinde topluma, insanliga katma deger saglayabilen zeki ve duyarli insanlarla sadece kendine katma deger saglayan kurnaz, firsatcilari ayirt etmek lazim. Butun geniouslar firsatci degildir, butun kurnazlar da genious degildir. Bu iki tur de liberal sistem icinde yer alir.

    Sosyalist sistemde de yer alir bunlar. Ama, sosyalizmde geniuslar sadece devlet icin calisir, devletin bekasini nasil saglariz, dusmanlarini nasil alasagi ederizin hesaplarini yaparlar. En kallavileri hafiyelik yapar. Bu sistemde de geniouslar yine refah duzeyi en yuksek olan kesimdir.

    Kurnaz firsatcilar da vardir burada. Onlar da kacakcilikla, karaborsacilikla istigal ederler. Bu zihniyet her iki sistemde de yolunu bulur ve kupunu doldurur. Bu zihniyet, her sistemde sahtekarlik yapmaya basarir.

    Mesele, eninde sonunda donuyor dolasiyor, AHLAKta dugumleniyor. Bu konuyla ilgili yaziyi sabirsizlikla bekliyoruz. Umarim kafamizdaki bir cok soru isaretini giderecek bir yazi olacak:
    http://www.derindusunce.org/2010/05/27/pek-yakinda-liberal-ahlaki-ararken/

  53. Yazan:aziz yılmaz Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Tayfun bey,

    Sizinle de zaman zaman fikir ayrılığına düştüğümüz oldu,aynı paralelde düşündüğümüz zamanlar da oldu.

    Sanırım bu sedat bey için de geçerlidir,çok daha uzun zaman önce yorumlaştığım Ali bey için de.

    Sedat bey hatırlar mı bilmem ama yakın bir zaman önce bir başka yazı altında haretle tartışmıştık.

    Dolayısıyla söyleyeceklerimi lütfen şahsınıza bir eleştiri olarak düşünmeyin.Bu yorumumla sadece ortak bir uzlaşı noktası aramayı amaçlıyorum.

    Buradan bakınca da aklıma ilk gelen şey fikirlerin(kimden geldiğinin önemi yok genel olarak)çok kısa yoldan ideolojilere havale edilmesi.Birbirimizi ya chp’li,ya da akp’li olmakla suçlamakta biraz acele ediyoruz.Tabi bu durum mhp’lilik,Gülencilik ya da bazen bdp’li olarak “terör yandaşlığı”şeklinde algılanabiliyor.Dolayısıyla milliyetçi/ırkçı,bölücü/terörist ya da dinsiz komünist,yobaz laikçi,gerici dinci vb etiketlere dönüşebiliyor.Oysa çoğu zaman kıyasıya çatışan,zıtlaşan,kutuplaşan insanların aslında pek çok ortak paydaları olabilir.Beklentilerimiz,istediklerimiz ve istemediklerimiz aslında hiç de sandığımız gibi keskin köşelerle ayrılmıyor ve her şey sandığımız kadar siyah beyaz değil.

    Lakin gel gelelim Ali beyin de belirttiği gibi bu karmaşayı yaratan taşlar çoktan örüldü ve kökleri sandığımızdan çok daha derinlerde.

    Son beş on yılımız bu anlamda çok daha sancılı geçiyor.Yıllarca ertelediğimiz yüzleşmeye bir şekilde cesaret ettik çok şükür.İyi kötü tartışabiliyor,sistemi sorgulayabiliyoruz.

    Bakın,Cemile hanımın 27 Mayıs yazı dizisi başladı.Belki de ilk kez darbe tarihinde 27 Mayıs öncelikli sıraya yerleştirerek tarihimizle yüzleşebiliyoruz.Bu bir başlangıç.Zira yakın geçmişe kadar 27 Mayısı darbeden saymayanlar bugün eleştirecek duruma gelmiş.Gerçi ısrarla savunanları hala var ama bugün bir bütün içerisinde tekrar sorgulanması olumlu bir gelişmedir.

    Kısacası kavga döğüşle de olsa taşlar artık yerli yerine oturabiliyor.

    Bakın aslında bugün yaşadıklarımız tarihin birer tekrarıdır.Benzer ve tanıdıktır o dönem yaşananlar ile bugün yaşanmakta olduklarımız. Adaletsizlikler,hukuksuzluklar,baskı,zulüm ve hak ihlalleri aynıdır.Bu yapının ayakta tutulmasıyla amaçlanmak istenen de.Tek fark artık bu tür uygulamaların ciddi bir toplumsal muhalefetle vicdanlarda mahkum edilmeye başlanması ve bu statik yapının daha geniş yığınların direnciyle karşılaşıyor olmasıdır.Belki o dönemde bugünkü gibi ciddi bir dirençle karşılık bulsaydı 12 Martlar,12 Eylüller,28 Şubatlar yaşanmayacaktı.Dikkat ederseniz ergenekon denilen yasa dışı yaılanma tam da bunun için devreye sokulmuştur.Zira alenen yapılan silahlı darbeler artık basın yayın kuruluşları,üni.yargı gibi devlet kurumlarıyla
    işlevsel hale getirilmek isteniyor.Bu kadar darbe planları,ıslak imzalar,krokiler,andıçlar boşuna değil…Yargıdaki çift başlılık,medyanın yanlı tutumu,ergenekon,türlü komplolar bunun kanıtıdır.85 yıllık iktidar sallantıdadır ve ellerinde ne kadar kozları varsa oynayacaklardır.

    Fakat buna karşın umutsuz olmamak gerekiyor.Dün 27 Mayısa “devrim”diyenler bugün “darbedir”diyebiliyorsa eminim bugünü doğru okuyamayanlar da gerçekleri anlayacaklardır.

    Lakin buna zaman gerekiyor sevgili Tayfun.Demokrasi zorlu bir süreçtir.Hele bizim gibi çok kültürlü,çok kimlikli bir coğrafyada daha da zordur,engellidir.

    Onun için bence birbirimize iyi anlatmalıyız.Karşımızdakini ötekileştirmeden,yeni bir kamplaşma riskine yol açmadan da tartışmanın yolları vardır,olmalıdır.

    Netice itibariyle zorlu bir süreçten geçiyoruz.Önümüzde katedeceğimiz uzun ve zahmetli bir yol var.Ancak başarmak asla imkansız değil.Yeterki birbirimizi gereksiz yere şucu bucu diyerek peşinen tüm yolları kapatmayalım.Dolayısıyla bu kadim topraklara bir gün barış getirmek istiyorsak,bu birarada yaşama iradesi göstermekle mümkün olacak.Yani diyalogla,hoşgörüyle,empatiyle,uzlaşmayla…

    Son olarak sizlerle tartışırken-siz,sedat bey,ali bey ve diğer değerli katılımcılar-zaman zaman kırıcı davranmışsam hepinizden affımı istiyorum.Hepinizi çok seviyorum.

  54. Yazan:Ahmet TACEMEN Tarih: Eki 1, 2010 | Reply

    Gün geçtikçe, daha. . .
    Kılıçdaroğlunun, Cehepenin acilen devşirilmesi için, Akepenin alet olduğu “postmodern” bir ihtilâlle, partisinin başına getirildiği şayiaları, gün geçtikçe, daha ebatlı ve birbirinden farklı muhitler tarafından, kabul edilmektedir. Kılıçdaroğlu, Ilımlı İslâmcılara, Cehepenin devşirilmesi için, “Başörtüsü Sorununa” yaklaşımıyla; partisinin Genel Sekreterine de, “Demokratik Açılım” için, doğru seçenek olduğunu, Referandumda Tuncelide “Hayır!” çıkartmasıyla, ispatladığı görüşü, gün geçtikçe, daha ebatlı ve birbirinden farklı muhitler tarafından, kabul edilmektedir.
    Ayrıca “Hayır!” reylerini, Kılıçdaroğlunun, Tunceli aşiret ağalarına, referandumu, onların yerine boykot edeceği taahhüdüyle ve Cehepede ileride yapacaklarının vaatleriyle, temin ettiği iddiası, gün geçtikçe, daha ebatlı ve birbirinden farklı muhitler tarafından, kabul edilmektedir. Mamafih Kılıçdaroğlunun partisinin “Başörtüsü Meselesine” yaklaşımı da, Cehepenin devşirilmesinin, Ilımlı İslâmcıların görüşleri doğrultusunda olacağı, gün geçtikçe, daha ebatlı ve birbirinden farklı muhitler tarafından, kabul edilmektedir.
    ……………………………..
    Ekim 2010
    Dr. Ahmet TACEMEN

  1. 1 Trackback(s)

  2. Tem 19, 2010: Son 90 günde en çok okunan ve tartışılan yazılar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin