RSS Feed for This Post

Pek yakında: Liberal Ahlâkı Ararken…

1980’lerden itibaren “liberal politikaların” bir çok ülkede uygulandığına tanık olduk. ABD’de Ronald Reagan İngiltere’de Margaret Thatcher, Şili’de Augusto Pinochet, Kanada’da Brian Mulroney ve bütün çelişkilerine rağmen Türkiye’de Turgut Özal…

1600’lerden 2000’lere “liberal ahlâk” denen şeyin sabitleri nelerdir? Liberal düşüncenin BÜTÜN AHLÂKÎ DAYANAĞININ BİR YANLIŞ ANLA(ŞIL)MA ÜZERİNDE DURDUĞUNU söylersek çok mu abartmış oluruz?

Smith, Mandeville, Mill, Hayek, Friedman, Rawls, Röpke, Kant, de Tocqville, Popper, Berlin, Rothbard, Mises, Atilla Yayla, Pascal Salin, …

Liberaller, liberalimsiler, ölümünden sonra devşirilenler, kolektivist ve solcu liberaller liberal ahlâkı nasıl temellendiriyorlar? Pek yakında, Derin Düşünce sayfalarında!

Trackback URL

  1. 5 Yorum

  2. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: May 27, 2010 | Reply

    Umarim Turkiye’deki ahlak bunalimiyla ilgili ipuclari verecektir

  3. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: May 28, 2010 | Reply

    🙂

    evet Tayfun Bey, hatta biraz daha fazlasini vermeyi umuyorum, 10 sayfalik uzun bir yazi, linklerin de okunmasi halinde bir çok sorguya cevap olacak ins.

  4. Yazan:Tayfun Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Benim en çok merak ettiğim husus, liberalizm, ABD ve benzeri bir çok liberal ülkede bizdeki kadar ahlaki çöküntüye yol açmadı. Neden biz, millet olarak azıcık serbest kalınca sahtekarlığa, ahlaksızlığa meylediyoruz? Ahlakın zorla dayatılmasından kaynaklı bir isyan mı bu acaba? Ahlaksız olmak, sisteme direnç olarak, bir kahramanlık olarak mı algılanıyor acaba? Bir örnek vermek istiyorum:
    AB öğrenci değişim projeleri yapılıyor. Çeşitli sosyal duyarlılık projeleri bunlar. AB ülkelerinin gençlerini kaynaştırmayı amaçlıyor. Bu programlara Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden üniversite öğrencileri katılıyor. Hem projelere destek oluyorlar, hem eğleniyorlar, güzel vakit geçiriyorlar. Türkiye’den gelenler ise, öncelikle masrafları nasıl çok gösteririz de, AB’nin bu değişim için ayırdığı fondan daha çok ödenek alırız, nasıl cebe para indiririzin derdindeler. Programa katılan diğer yabancı öğrencilere bunlar anlatılınca çok şaşırıyorlar. 40 yıl düşünseler böyle bir şeyin akıllarına gelmeyeceğini söylüyorlar.

    Hatta daha da ileri gidip, bazı Türk öğrenciler Türkiye’de projeler yapıyorlar. Bu projelerle ilgili yaptıkları masrafları olduğundan çok daha fazla gösterip, AB’den fazla ödenek alıyorlar, artanını da cebe indiriyorlar.

    Nihayet, AB, bu durumun farkına varıyor. Soruşturmalar yapıyor. Ve bu yolsuzluğun ağırlıklı olarak Türkler, bir miktar da Bulgarlar ve Ruslar tarafından yapıldığı tespit ediliyor. Özellikle Türk öğrencilere artık eskisi gibi ödenek verilmiyor. Bir çok projede artık ödenek verilmiyor.

    Bir gerçek örnek daha vermek istiyorum:
    Bir araştırma için İngiltere’ye gelen bir Türk, bir restorana oturuyor. Oldukça arkadaşlık canlısı olan restoran sahibi nasılsınız diye soruyor, muhabbete dalıyorlar. Bizim Türk, restoran sahibinin bütün müşterilere fiş verdiğini farkediyor ve soruyor:
    ”Neden herkese fiş veriyorsunuz?”
    İngiliz şaşırıyor. Bir anlam veremiyor.
    Ondan sonra bizimki devam ediyor:
    -Bak, şimdi sen günde kaç fiş kesiyorsun?
    -xxxxxxx kadar.
    -Çarp bunu 30 günle
    -Niye 30’la?
    -30 gün değil mi ay?
    -İyi de her gün açmıyorum ki restoranı. Bir günde de en fazla 8-10 saat arası açık kalıyor restoran.
    -Niye? Daha fazla para kazanmak iyi değil mi?
    -Kendime de vakit ayırıyorum. Bisiklete biniyorum, eşimle vakit geçiriyorum, köpeğimi gezdiriyorum.
    -Elemanlar dursun o zaman?
    -Onların da özel hayatları var ama. Yarım saat fazla dur deyince kızıyorlar, geçenlerde biriyle yarım saat yüzünden tartıştık, işi bıraktı.
    -Neyse, demem o ki, sen bu kadar fiş kesiyorsun, bunun için de xxxxxx kadar vergi ödüyorsun. Bu fişleri kesmesen ve bunlar için vergi ödemesen kimse görür mü, denetimler sık mı?
    -Hayır.
    -Pekala o zaman, neden fiş kesmeyip, bu xxxxxxx sterlini cebine indirmiyorsun.
    -??? Cidden öyle 😮 (şaşırıyor İngiliz) Ya sen ne kadar akıllı bir adammışsın. Hakikaten de öyle yapayım bundan sonra. (yüzüne bir sevinç geliyor İngilizin. Sanki çok önemli bir sırrı keşfetmiş gibi). Gel, seninle beraber iş yapalım. Sen çok akıllı birine benziyorsun.

    Bizimkisi sırıtır, gururlanır kendiyle. Bi süre daha muhabbet edip arkadaşlıklarını geliştirirler. O arada İngiliz’in kafasında bir ampul yanar:
    -Bir dakika, ama diyelim ki şimdi ben bu parayı cebime indirdim. Sonra ne yapacağım bu parayı?
    -Ev al, araba al, bankaya yatır, tatile çık…
    -Sorun o değil. Ne yaparsam yapayım, devlet bana bu kadar parayı nereden buldun diye soracak. Bunun hesabını vermek zorundayım.
    -Boş ver ya! Veremezsen ne olur ki?
    -Bilemiyorum, ama ben böyle bir riski almak istemiyorum.
    -Ha öyle mi?
    -Evet. Neyse, ben gidiyorum şimdi
    diyerek bizimkinden uzaklaşır ve muhabbet sona erer. Bu, gerçek bir olaydır. Böyle bir diyalog gerçekleşmiştir.

    Acaba, İngiltere gibi kapitalizm ve liberalizmin başkenti denebilecek bir ülkede liberalizm, insanları neden bizdeki kadar ahlaksızlaştırmamış. Enayi mi bunlar, biz mi çok akıllıyız? Nedir bu insanların sahtekarlığa bizim kadar meyletmemesini sağlayan? Bu İngilizler ki, hafta sonları içip içip dağıtan, sokak ortasında soyunan insanlar. Avrupa’nın her yeri de aşağı yukarı böyle. Yani, bu insanlar bizim aile değerlerimizle değerlediğimizde çok ahlaksız olmalarına rağmen; yalan, yolsuzluk ve sahtekarlığa kafaları bile basmıyor. Yanında çalışanın özel hayatına saygı duyuyor. Kısa yoldan zengin olmanın peşinde değiller. Yatarak para kazanmanın yollarını aramıyorlar. Hayvanlar gibi de çalışmıyor, özel hayatlarına vakit ayırıyorlar. Kadınlar neredeyse çırılçıplak geziyorlar. Gençler, 20 yaşlarına geldiklerinde, o güne kadar maksimum kaç kişilik bir grup sekse katıldıklarını konuşuyorlar. Ama, bizim kadar paraya tamah etmiyorlar, ticarette yalan söylemiyorlar. Ev arkadaşı olarak da, iş ortağı olarak da, evlilik içinde dahi daha güvenilir, sadık olabiliyorlar. Özleri, sözleri bir.

    Çözemedim ben bu işi. Sadece refah düzeyi yüksek olan ülkeler değil, bizden daha fakir olan ülkelerin insanları dahi bu kadar sahtekarlığa akıl erdiremiyor.

    Umarım bu sorulara yanıt bulabileceğim bir yazı olacak.

    Kolay gelsin

  5. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: May 28, 2010 | Reply

    Merakla bekliyoruz. İçinden bir türlü çıkamadığımız, dengeyi bir türlü tutturamadığımız hassas bir konu. Yüzyılın felsefesine yön verecek bir hadise.

    Pazarlama gibi oldu biraz niye öyle oldu bilemiyorum :)metine uygun bir şekilde tamamlayayım madem.

    ÇOK YAKINDA!

  6. Yazan:Murat Karaman Tarih: May 29, 2010 | Reply

    Liberalizmin ve hatta kapitalizmin erdemli ve ahlaklı olgular olduğunu düşünen birisi olarak merakla bekliyorum.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin