RSS Feed for This Post

Kararı Kürtler verecek

Cemil Meriç Üstadın üzerimde çok hakkı var. Bana biraz da Ahmet Kaya’nın “Suphi” şarkısındaki itirafı hatırlatır Üstat.

         “…söylediklerinden bir şey anlamazdım,

Sordum bir gün Suphi’ye; söylediklerinden neden bir şey anlamıyorum diye.

Bildiklerini dedi, yüzleştir hayatla ve sınamaktan korkma…”

 Aynı soruyu Cemil Meriç Üstada sormak iktiza etseydi, lafı hiç eğip bükmeden cehaletimizi yüzümüze vururdu herhalde.

Büyük Ustanın bana en büyük faydası, Şırnak’ta askerlik yaptığım dönem boyunca “jurnal” tutma alışkanlığını kazandırması oldu. Zor bir yıldı benim için ne yalan söyleyeyim. Üstat için quinze-vingt geceleri neyse benim için de Şırnak günleri oydu.

O yılların yokluğunu, zorluğunu, ölümle “al takke ver külah” geçirdiğimiz günlerimizi, ‘iki taraftan birinin anası ağlayacaksa şayet o taraf neden ben olayım’ sorunsalını iliklerimize kadar yaşadığımız yıllardı o yıllar.

Günlük tutmak da bu yönüyle çok faydalı oldu. Birçok anıyı unutabilir ya da eskisi kadar sert hissedemeyebilirdim. “söz uçar yazı kalır” deyişini doğrularcasına dönüp dönüp okuyorum Şırnak Günlüklerimi.

Son olarak Şemdinli- Tekeli Karakolunda çıkan çatışmanın olduğu saatleri düşündüm. Tanıkların anlatımıyla çatışma tam olarak gece yarısı başlamıştı. Militanlar, iki üs bölgesi ve Tabura aynı anda ağır silahlarla ateş açmışlar ve Taburu düşürmeye çalışmışlardı. Üç tane Doçka ağır makineli silahın yağmur gibi üzerime mermi yağdırdığını düşündüm bir an için ve tüylerim diken diken oldu. Doçkaların oraya nasıl geldiğini, istihbarat zafiyetinin olup olmadığını sorgulamıyorum bugün.

         Yirmi yaşınıza kadar kariyer planlarınız arasında tornacı olmak, kahvecilik yapmak hatta düğünlerde şarkı söyleyerek para kazanmak varken kendinizi bir anda Türkiye’nin en ucunda üç tane doçkanın namlusunun önünde buluyorsunuz.

Bu yalnızlığı, çaresizliği açıklayacak bir akıl yok hiçbir felsefi sistemde, bunu biliyorum. Ama bir şey daha biliyorum ki bu çok daha acı; orada tüm acemiliğine, çaresizliğine karşı mücadele eden gencecik çocukların fedakârlıklarının takdir edilmemesi. Ben de bir Üs Bölgesi Komutanıydım. Üs Bölgesi ne demektir bilmeyenler için kısaca anlatayım: Yakınındaki Askeri Birliği korumakla mükellef olan ve daha hakim bir tepede mukim Askeri Birliğe Üs Bölgesi denir. Sıradan bir insanın hayat standartlarının arasında olan ne varsa orada yoktur. Elektrik, su, televizyon, radyo, gazete, banyo, tuvalet, yatak, bilgisayar, telefon vs. liste uzayıp gider. En tehlikeli tarafı da çatışmalarda ilk hedefin her zaman Üs Bölgesi olmasıdır. Çünkü Üs Bölgesi düşmeden Tabur düşmez.   Bir Üs Bölgesinde insanın sinirlerine hâkim olması gerekir. Çünkü ilk birkaç aydan sonra kelimenin tam anlamıyla “kayış kopar, kasnak boşa döner”. Akşam güneş batarken mevziiye giriyorsunuz ve güneş doğarken mevziden çıkıyorsunuz. Bir parça şansınız varsa mevsimine göre ya akrep ve yılanlarla mücadele ediyorsunuz ya da dondurucu soğuk ve yağan yağmurla. Şansınız yoksa üzerinize yağmur gibi mermi yağıyor ve bunu da işin “bonusu” olarak kabullenmek durumunda kalıyorsunuz. 

Dilimin döndüğünce Üs Bölgesini anlattım.

Tekeli Karakolu basıldığı tarihten on iki sene önce hemen hemen aynı saatlerde ben günlüğüme neler yazmışım okuyalım mı: ” …Şu anda saat 11.40 falan. Buraya gelişimizin üçüncü ayında sırt telsizinin anteniyle zor da olsa radyoya ulaşabildik. Neden bilmiyorum günde üç saat dinleyebiliyoruz. Hangi kanaldır bilmiyorum ama hep “arkası yarın” kuşakları falan var. En azından bir ses, bir nefes… az önce yine Apo geldi, yine aynı iddiasını tekrarladı ve gitti. Apo’ya göre; ‘dünya dönerken bir parça kopmuş ve biz de o parçanın üzerinde kalıp gökyüzüne savrulmuşuz.’ Apo yol yakınken dönelim dönelim demeye getiriyor farkındayım da Apo delirdiğinin farkında değil… bir devriye atayım, daraldım!”

         Peki, on iki sene sonra aynı saatlerde ne yapıyordum; fosur fosur uyuyordum.

         Aynı saatlerde memleketimin bir köşesinde can pazarı yaşanırken ben burada fosur fosur uyuyordum…

         Bütün yazılanlara, çizilenlere bakıyorum ve bir şeyi anlayamıyorum. Tüm ölümcül günahlarına rağmen kendisine uzatılan dost eli tutmadığı gibi ısıran bir Örgüt var karşınızda.

Her şeye ama her şeye sünger çekmek adına “Türk” kelimesini kullanmaktan dahi imtina eden bir Millete rağmen “Dağlıca” saldırısı sırasındaki kayıplarını bayraklaştırıp türküsünü yapan bir örgüt var karşınızda.

Dağlıca’daki çatışmayı türküde anlatırken ” Türk Askerini nasıl öldürdüklerini” açık seçik seslendiren bir örgüt var karşınızda.

“Oramar” adındaki bu türküyü olağan kongresinde fon müziği olarak kullanan bir siyasal parti var karşınızda.

Ve en acısı da, cana kast etmek dâhil her türlü tecavüzü yapan bu insanları kutsarken, bunu engellemek uğruna yitirdiğimiz gencecik fidanlara “faşist TC ordusu” tabirini kullanan bir medya var karşınızda.

Ben şu örneği her platformda verdim: Bıçağın bir tarafını bilerseniz diğer tarafı kendiliğinden bilenir. Eğer sen kendi etnik milliyetçiliğini en pespaye, en gaddar, en şirret biçimde yaparsan muhatabının tarafından “safları sık ve düzgün tutun” sedasını duyman an meselesidir.

Çünkü bu ülkede kopacak kıyametin uzak alametlerinin hemen hepsi gerçekleşti.

Şimdi iki yakın alamet var ki, bunlar da gerçekleşirse kıyamet kapıdadır; birincisi ve en önemlisi birilerinin şu cümleyi kurmasıdır: “Benden günah gitti!”

İkincisi de 2010 model Cem Ersever’lerin piyasaya sürülmesidir.

Maalesef gidişat bu yönde. Kararı bu sefer gerçekten Kürtler verecek…

Trackback URL

  1. 18 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: Haz 28, 2010 | Reply

    Ibrahim Bey, Doçka makineli tüfek derken kasdettiginiz sanirim buydu:

    егтярёва Шпагина Крупнокалиберный

    douchka makineli tüfek

    dakikada 600 mermi atabilen, 150 kg agirliginda uçaksavar silahi.

  3. Yazan:denis Tarih: Haz 28, 2010 | Reply

    Şimdi iki yakın alamet var ki, bunlar da gerçekleşirse kıyamet kapıdadır; birincisi ve en önemlisi birilerinin şu cümleyi kurmasıdır: “Benden günah gitti!”

    İkincisi de 2010 model Cem Ersever’lerin piyasaya sürülmesidir.

    Maalesef gidişat bu yönde. Kararı bu sefer gerçekten Kürtler verecek…

    Kürtler ne istiyor? Anayasal güvence, anadilde eğitim, demokratik özerklik, koşulsuz demokrasi. Kürdün, çerkezin, arabın, lazın, herkesin hakkı.Dünyanın her yerinde her ulusun temel hakları. “Kararı artık kürtler verecek, bak bu kadar açılıma razı olmazsanız cem ersever’ler geri gelir” diyerek korkup sinmemizi mi bekliyorsunuz?

    Cem ersever kimdir? Katliamcı bir türk kontrasıdır.

    Hükümet, Kürtlerin taleplerine artık kulak verecek mi yoksa günah bizden gitti deyip üzerlerine ergenekon artıklarını mı salacak?

    cem erseverlerden korksak korucu olurduk!

  4. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 28, 2010 | Reply

    Tüm ölümcül günahlarına rağmen kendisine uzatılan dost eli tutmadığı gibi ısıran bir Örgüt var karşınızda.

    bu cümleyi okuyunca insanların gerçekten de inanmak istediklerine inandıklarını bir kere daha gördüm.

  5. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 28, 2010 | Reply

    Bu yazıyı okuduktan sonra son günlerde yazdığım tüm yorumlara biraz hayıflandım doğrusu.Yazı değil mübarek tehdit kokuyor.Tamam PKK’,BDP en sert dille eleştirilebilir,ancak zannedersem bu kadar şöven bir dille olmamalıydı.Neymiş efendim “Tüm ölümcül günahlarına rağmen kendisine uzatılan dost eli tutmadığı gibi ısıran bir Örgüt varmış”.”Dost eli!”kulağa nasıl da hoş geliyor?Bu dost elleri sakın 17 bin faili meçhulden sorumlu “kanlı eller”olmasın.Unuttuk mu sanıyorsunuz İbrahim bey!Bu memlekette evladının kemiklerini bile bulamayan analar var.Ve bilmem biliyor musunuz o “öpülesi elleri” ısırmakla suçladığınız insanlara dışkı yedirildi.Ama ne yazar?O’nlar zaten insandan sayılmıyorlar değil mi?Eh,insandan sayılmadıklarına göre vicdan konusu yapmaya bile değmez!Tuttuğunuz günlükler kirlenir değil mi?Hey gidi insanlık hey!

    Biliyor musunuz yazınız bana “akıllı olun”diye parmak sallayan Yasin Hayal’ı anımsattı.Diliniz ne kadar da benzer!Gerçek haleti ruhiyenizi içtenlikle paylaştığınız için gene de teşekkürler.Hiç değilse daha önce yazdıklarınız ve muhtemelen daha kaleme alacağınız yazılarınız konusunda aldanmamış oluruz.

  6. Yazan:Cb Tarih: Haz 29, 2010 | Reply

    yazık, yazılarından Umut beklediğim ibrahim becer kendini bitirmiş. demek ki askerlik ınsanda bu tür etkiler bırakıyor, çok yazık.

    bu tür tutumlar ile bu savaş bitmez aynen böyle devam daha çok insan gomriz biz bu kafayla

  7. Yazan:Atılım Ateş Tarih: Haz 29, 2010 | Reply

    Benim kafam karıştı:

    Uzatılan dost eli bugünkü hükümetin başlattığı Demokratik Açılım değil mi?

    17000 faili meçhulün faili Ergenekon değil mi?

    Zamanında amcası kendisine dışkı yedirdi diye yeğenini vurmak kan davası değil mi?

    Kan davası nasıl biter?

  8. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 29, 2010 | Reply

    Sayın ATEŞ,

    Yorumunuzu okuyunca benim de kafam biraz karıştı.

    Merak ettim,kafanızı karıştıran yazı mı yoksa yorumum mu?Biraz daha açsanız mümkün mü?Şayet bu “kafa karışıklına” sebep yorumum ise yardımcı olabilirim.
    Saygılar.

  9. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 30, 2010 | Reply

    Uzatılan dost eli bugünkü hükümetin başlattığı Demokratik Açılım değil mi?

    Sanırım demokratik açılımla (Kürt Açılımı desek?) hükümetin PKK’ya dost eli uzattığını sananlar var. Hükümet başından beri örgütle Kürt Sorunu’nu ayırdı. Örgüt konusundaki tavrı oldukça net. Buna rağmen nasıl oluyor da PKK’ya dost eli uzanmış oluyor anlamak mümkün değil. Sanırım buradaki bazı insanlar PKK’nın neden var olduğunu az çok anlıyorlar, fakat vicdanları rahatsız olduğu için Türk tarafından gelen en küçük bir adımda PKK’nın şiddeti sona erdirmesini bekliyorlar. Bu haliyle gerçekleşmediğinde tepkilerini yukarda görüldüğü şekilde gösteriyorlar.

  10. Yazan:Atılım Ateş Tarih: Haz 30, 2010 | Reply

    Sayın B.S.M.

    Kafamı, yazıya verilen tepkiler karıştırdı.

    Okuduğum yazılardan anladığım, geçmişin günahlarının sorumlusu olarak ilan edilen, militarist bir anlayışla ülkeyi yönetmiş olan askeri-bürokratik bir yapı olduğu. Bu hükümet, eğer doğru anlıyorsam, kendi geçmişinden sıyrılmış insanların (Başbakan, Milli Görüş gömleğini çıkardığını söylemişti…) ülkeyi de eski gömleğinden sıyırdığı/sıyıracağı iddiasına sahip.

    Yani, askeri-bürokratik yapıyı Ergenekon ya da başka isimlerle etiketleyip teşhir etme ve ülkenin üzerinden el çektirme iddiasındalar.

    Yazılarınızı iyi takip edemediğimdendir belki, bu konudaki görüşünüzü bilmiyorum. Siz anladığım kadarıyla 17000 faili meçhulden hükümeti sorumlu tutuyorsunuz. Ya da bu açılımın derin devlet tarafından mı tezgahlandığını düşünüyorsunuz? Kafa karışıklığım bundan ileri geliyor: Dost kim, düşman kim, öfkeniz kime?

    İbrahim Becer’e duyulan tepkiyi de anlayamıyorum. Söyledikleri neden tehdit olarak algılanıyor? Bir jeolog İstanbul’da 7 şiddetinde deprem olacak dediğinde sen ne biçim adamsın, bizi tehdit mi ediyorsun diye tepki vermeyi denesenize. Jeoloğu farklı kılan bu konuda sertifikalandırılmış olması mı? İbrahim Bey’in eksiği, Ulslararası Bilmemne Think Tank kuruluşunda danışman titrine sahip olmaması mı?

    Kendisi ortaya bir sav koymuş, bir öngörüde bulunmuş. Nasıl da bam telinize basmış, yazık. Yazık olan, bu kadar tepkisel davranmanız. Sakin sakin konuşalım, neyi yanlış söylemiş, nerede hata yapmış tartışalım.

    Bakın bugünkü gazetelerden bir köşe yazısı, bence kararı Kürtlerin vereceği gözlemini doğruluyor. Sayın Blogcular, kendi bakış açısından PKK’nın fonksiyonunu ve bugün Kürtlerin içinde bulunduğu duruma katkısını kısaca yazarak bizi aydınlatmak yerine “bu cümleyi okuyunca insanların gerçekten de inanmak istediklerine inandıklarını bir kere daha gördüm” diyor.

    Kendisi tenezzül etmemiş, ben link verdiğim köşe yazısı vesilesiyle anladıklarımı yazayım:
    Bugün sahip oldukları özgürlükleri ve nihayet güneydoğumuzda var olan sorunların isimlendirilmesini PKK’ya borçlu olduklarını düşünen Kürtler var. Bunca emeğin karşılığında bir köşede unutulmayı sineye çekemeyecek, iktidardan pay isteyen silahlı bir örgüt var.

    Sayın Cb de askerliğin insanda bu tip etkiler bıraktığını söyleyip etkilerin ne olduğunu bizim hayal gücümüze bırakmış. Bu etkilerden benim ne anladığımı da yazayım:

    Silahlı bir örgüte karşı cephede silahlı mücadele vermiş bir insan var, insanlar var. Ve bazı insanlar hale cephede, hala mücadele vermekte. Ve bu insanlar namlunun ucunda beklemekte; Ankara’daki militarist yapılanma ya da başka bir ideolojik kendini haklı çıkarma çabası sebebiyle değil, namlunun ucunda olma sebebiyle bu mücadelede taraflar. Eğer bu örgüt iktidardan istediği payı alırsa, kendilerini yenilmiş ve harcanmış hissedecekler. Namlunun ucunda geçen günler, insanda böyle izler bırakmış olabilir mi? Bunu İbrahim Bey’e sormak gerek. Ama biz sormayız, hemen teşhis koyarız.

    Yazdıkça anlıyorum ki bu konu bazıları için kan davası, bazıları için iktidar hırsı, bazıları için karşısındakine güvenememe sorunu, bazısı için bir ideolojiye saplanıp kalma kusuru.

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  11. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 30, 2010 | Reply

    Sayın ATEŞ,

    Kafamı, yazıya verilen tepkiler karıştırdı.

    Sanırım kafa karışıklığından ziyade,-sizin bu yorumdaki mantık yürütmenize göre-siz de “yanlış”bulduğunuz tepkilere tepkilisiniz.Olabilir,tepki veya eleştiri sonuçta insanlar fikirlerini belirtiyor.Ancak kimse İ

  12. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 30, 2010 | Reply

    not:bilgisayarım teknik bir arızadan dolayı kendiliğinden “gönder”moduna geçiyor.Bu nedenle yorumumu ertelemek durumundayım.En kısa sürede buluşmak dileğiyle…

  13. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 30, 2010 | Reply

    Okuduğum yazılardan anladığım, geçmişin günahlarının sorumlusu olarak ilan edilen, militarist bir anlayışla ülkeyi yönetmiş olan askeri-bürokratik bir yapı olduğu. Bu hükümet, eğer doğru anlıyorsam, kendi geçmişinden sıyrılmış insanların (Başbakan, Milli Görüş gömleğini çıkardığını söylemişti…) ülkeyi de eski gömleğinden sıyırdığı/sıyıracağı iddiasına sahip.

    Okudunuz yazılardan,DD’de yayımlanan makaleleri kasdediyorsanız-ki öyle olsuğu anlaşılıyor-zannedersem düşündüğünüz/varsaydığınız bu “genel kanı”dışında da katılımcıların alternatif fikir belirtme özgürlüğü olmalı.Kısacası,-sizce-Cumhuriyetle özdeşleştirilmiş militarist,askeri/büraktatik sivil yapıya alternatif görüş belirtiliyor olması otomatikmen AKP yandaşı olma manasına geliyor ve dolayısıyla bu durumda APK veya hükümeti de içine alan bir eleştiri hakkı ortadan kalkmış oluyor.

    Bilemiyorum,yanlış da okumuş olabilirim ama alıntıladığım paragraftan ben bunu okudum-yanılıyorsam lütfen düzeltiniz.

    Oysa pekâlâ bu ve diğer tüm sorunlar; Cumhuriyetçiler,Kemalistler,Milli Görüşçüler vd şeklinde belirli bir ideolojik katagorizasyon yapılmaksızın da bir bütün içerisinde tartışılabilmeli.Zira,belirli ideolojik kalıplara yaslanan farklı düşünce öbekleri baz alınarak tartışılması durumunda, zaten ortak bir zeminde buluşmanın yolu baştan kapanmış olacak,ya da arzu edilen anlama ve anlaşılmayı zorlaştıracaktır.

    Yani, askeri-bürokratik yapıyı Ergenekon ya da başka isimlerle etiketleyip teşhir etme ve ülkenin üzerinden el çektirme iddiasındalar.

    Kimlerdir bu etiketçiler ve neden sadece bir “etkitetleme”olarak algılanıyor?

    Yani bunca kroki,darbe plan ve günlükleri,gömülü silahlar,faili meçhuller,karanlık ilişkiler ve artık varlığı inkar edilmeyen tüm bu derin yapılanmalar… sırf etiketleme uğruna ortaya atılan birer kurgudan mı ibaret.Değilse,sizce Milli Görüş gömleğini çıkardığını iddia eden mevcut hükümetin, bu emelinden vazgeçmeyerek “iktidar odaklı hesaplar”a hâlâ oynuyor olması bu gerçeği görmezden gelmeye gerekçe olabilir mi?

    O halde neden iktidar hesaplarına,”el çektirmelere” vs takılıp kalalım?Ortada karanlık işler dönüyorsa ve bu ilşkiler ağı bir şekilde tasfiye edilecekse bu hükümet mi yapar,başka bir siyasi iktidar mı yapar doğrusu beni pek ilgilendirmiyor.Ülke bir zamanların İtalya’sına dönüşmüşse,sanırım ilk elden bu gidişata dur denebilmeli.Ama şu anda dur diyebileceklerin “siyasi/ideolojik profili” sizin için birincil derecede bir kaygı yaratıyorsa bir şey diyemem.Zaten konumuzla bir ilgisi de bulunmuyor bu tartışmanın.Siz katılmadığınız yorumları bu perspektiften değerlendirince kendimce bir açıklama gereği duydum.Ve doğrusunu isterseniz ne benim ne de diğer yorumcuların bu yönde bir fikir tasarrufu bulunmuyor.

    Yazılarınızı iyi takip edemediğimdendir belki, bu konudaki görüşünüzü bilmiyorum. Siz anladığım kadarıyla 17000 faili meçhulden hükümeti sorumlu tutuyorsunuz. Ya da bu açılımın derin devlet tarafından mı tezgahlandığını düşünüyorsunuz? Kafa karışıklığım bundan ileri geliyor: Dost kim, düşman kim, öfkeniz kime?

    Yazılarımı takip etmemiş olabilirsiniz.Belki etmiş olsaydınız daha farklı tartışma imkanımız olurdu.

    Faili meçhullere gelince,sorumluları ille de bir yerde mi aramam gerekiyor sizce?Bu bir zihniyet meselesi,daha doğrusu tanığı olduğumuz statik bir gücün mirası var ortada.Fali meçhullerin bu hükümet döneminde gerçekleşmemiş olması hükümetin yanlış politikalarına bir meşruluk kazandırmıyor.

    Dolayısya bir yol tuturmuşsunuz kim ne demiş neye karşılık demiş,buna bakmadan “söyleyin bakalım siz kimlerdensiniz”diye insanları sınamakla başlıyorsunuz işe.”Dost kim,düşman kim?”Yani sizin dost/düşman diye önceden kalın çizgilerle ayırdığınız bir tarafa yaslanarak görüş belirtmem neyi değiştirecekti?Merak ediyorum,sizin takıntı haline getirdiğiniz şekilde “safımı”belirleseydim acaba söylediklerimin altını mı doldurmuş olacaktım.

    Ha,çok merak ediyorsanız yine de açıklık getireyim.Kimseyi dost/düşman şeklinde ayırmak gibi bir niyetim yok.Ben sadece görüşümü belirttim.Ve faili meçhulleri de İbrahim beyin toz pembe görerek devleti kutsayan soyut görüşlerine istinaden yazdım.Dolayısıyla gırtlağına kadar faşizme bulaşmış bir devleti ulvi değerlerle,barış uzatan elelerle tasvir eden İbrahim bey gibi milliyetçilere elbette bazı şeyleri hatırlatmam gerekecekti.Siz neden bu kadar üzerinize alındınız doğrusu merak ediyorum.Gözümüzün içine baka baka olayları çarpıtan birilerine bırakınız da bizim de bir çift sözümüz olsun.Bu ayrıca öfke duymak falan da değil.Kısacası,İbrahim bey,aidiyet duygusuyla “haydutlara barış eli uzatan şefkatli bir devlet”profili çizmiş,lakin ben ortada böyle bir tablo göremiyorum,faili meçuller de bu anlamda temiz olmayan bir sicile atıftı.Keşke benim gibilerine karşı gönüllü olduğunuz bu “titiz”araştırmayı biraz da yazı için de yapmış olsaydınız.Eminim düşündürücü pek çok nokta yakalardınız,ancak bizlerle uğraşmaktan buna zaman ayıramdığınızı görüyorum.

    Yazdıkça anlıyorum ki bu konu bazıları için kan davası, bazıları için iktidar hırsı, bazıları için karşısındakine güvenememe sorunu, bazısı için bir ideolojiye saplanıp kalma kusuru.

    Yazılanları nasıl okuduğunuzu bilmiyorum.Herkes inandığı gibi okur,yorumlar ve fikir belirtir.Yalnız lütfedip de nerede kan davası güttüğümü,nerede birilerinin iktidar hesaplarına kapılacak kadar gaflet içinde olduğumu ya da neresinde ideolojilere saplandığımı yazsaydınız en azından hatamı anlamaya yardımcı olurdunuz.Ama ne gereği var siz zaten hükmünüzü vermişsiniz,kulağınıza hoş gelmiyorsa karşınızdakini bir şeyle suçladınız mı mesele bitmiştir.

    Ha unutmadan,İbrahim beyin şiddetli deprem mecaziyle verdiğiniz engin kehanetleri bugün ortalama her insanın az çok farkında olduğu bir tehlike.Öyle akademik titre sahip olunması gerekmiyor…Kimse de istemiş değil bunu.

    Ama kusura bakmayın,varolan toplumsal gerilimin daha büyük facilara dönüşeceğini söyleyen biri her halde bu 7 şiddetindeki depremle özdeştiren bir felaketten “gecekondu”sahiplerini sorumlu tutamaz.Bakın,siz nasıl okudunuz bilmiyorum ama,mealen-Kürtlere-“ya önünüze konana paşa paşa razı olacaksınız,ya da bundan sonra başınıza geleceklerden siz sorumlusunz”,”hizaya gelmezseniz Ersever’ler devreye girer”gibilerinden bir diyalog(!)bana göre tehditin daniskasıdır.

    Dolayısyla siz çok farklı anlamlara ikna olmuş olabilirsiniz,fakat ben olmadım ve olamıyorum.O halde izin verin başkaları da düşüncelerini özgürce ifade edebilsin.

  14. Yazan:Blogcular Tarih: Haz 30, 2010 | Reply

    Bakın bugünkü gazetelerden bir köşe yazısı, bence kararı Kürtlerin vereceği gözlemini doğruluyor. Sayın Blogcular, kendi bakış açısından PKK’nın fonksiyonunu ve bugün Kürtlerin içinde bulunduğu duruma katkısını kısaca yazarak bizi aydınlatmak yerine “bu cümleyi okuyunca insanların gerçekten de inanmak istediklerine inandıklarını bir kere daha gördüm” diyor.

    bunu yazan/konuşan zaten binlerce insan var. ben başkalarının söylemediklerini söylüyorum.

    İbrahim bey’in yazdıklarına tepki gösterilmesi şundan. Siz İbrahim bey’in olacaklarını söylemesine neden kızdığımızı söylemişsiniz. Bu ülkede faşistlerin neler yapabildiklerini ve neler yapabileceklerini zaten biliyoruz. Mesele bu değil. İbrahim bey, “hak vererek” yazmış yazısını. Kendisine gösterilen tepki bundan. Yoksa gelecek öngörüsünden değil. Aşağılık insanların neler yapabildiği bu ülkenin tarihinde apaçık duruyor.

  15. Yazan:b.s.m Tarih: Haz 30, 2010 | Reply

    YAZIDAN BAZI BÖLÜMLER

    Ama bir şey daha biliyorum ki bu çok daha acı; orada tüm acemiliğine, çaresizliğine karşı mücadele eden gencecik çocukların fedakârlıklarının takdir edilmemesi.

    Peki bu fekarlıkları takdir etmeyenler kimlerdir?Kimdir bu acemiliğe,çaresizliğe kulak tıkayanlar?

    Medyasıyla,MHP-CHP’nin ortak gayreti sonucu oluşturulan militarizm yanlısı kesimleriyle yani ortak bir mutabakatla bu çocukların kanı üzerinden her gün “destanlar”yazılmıyor mu?Yazarca vurgusu yapılan bu “takdir edememe”eksikliğinden kasıt nedir,nasıl davranılmalıydı mesela?

    Görüldüğü gibi ucu açık kalmış bir serzeniş var.Peki kimedir bu serzeniş?Herhalde Doğan Medyasına değildir…Fetullah Gülenin yayın organları da bildiğim kadarıyla “habercilik”yoluyla militarizmi kutsamakla yetinmeyerek işi tv.dizilerine kadar vardırmış(bkz.Tek Türkiye).Camiler desem,zaten savaş ve militarizmin yüceltildiği kutsal mekanlara dönüştürülmüş(bkz.şehit cenazeleri ve orduyu kutsayan mahyalar).Okullar keza(anaokulları da dahil),son sınır ötesi harekat öncesi,körpecik çocukların ellerine bayraklar tutşturularak “şehitler ölmez,vatan bölünmez”diye bağırtıldıklarını da biliyoruz.E,geriye ne kaldı?Demek sayın Becer’i bütün bunlar kesmemiş olmalı…Demek ki bir avuç muhalif yayın organı da aynı koroya katılmalıydı.Meramı bu değilse açık açık yazmalıydı bu “vefasızlık”ı.Ama yok.Ortaya üstü örtülü bir laf atılmıştır,hepsi o kadar.

    Bu kısmı,her yanı militarizm yanlılığı kokan yazarın bu sözlerine karşılık yapılan itiraza,kraldan daha kralcı kesilerek yanıt arayanlara cevabım olsun.

    Bütün yazılanlara, çizilenlere bakıyorum ve bir şeyi anlayamıyorum. Tüm ölümcül günahlarına rağmen kendisine uzatılan dost eli tutmadığı gibi ısıran bir Örgüt var karşınızda.

    Evet tüm acımasızlığıyla karşımızda bir örgüt var.Her platformda dilim döndüğünce de anlatmaya çalıştım bunu.Öyle ki,kendileriyle aynı kaderi paylaştığım kesimlerce(adını da koyayım,Kürtler)hain ve dönek damgasanı yemeyi bile göze aldım.

    Fakat ne acıdır ki,”ya devletin ölümcül günahları ne olacak?”diye sorduğumda sayın Atılım Ateş müşgülata düşüverdi.Oysa işaret etmek istediğim nokta çok açıktı.Devletin de günahlardan azade olmadığına yani sanıldığı gibi masum olmadığına dikkat çekmekti amacım. Maalesef-bilinçli ya da bilinçsiz-görüşlerim çarpıtıldı ve ne intikamcılığım kaldı ne de ideolojik bağnazlığım.Bu kısmını da okurların takdirine bırakıyorum.Umarım kim bağnaz,kim önyargılı,tarih önünde anlaşılır.

    Her şeye ama her şeye sünger çekmek adına “Türk” kelimesini kullanmaktan dahi imtina eden bir Millete rağmen “Dağlıca” saldırısı sırasındaki kayıplarını bayraklaştırıp türküsünü yapan bir örgüt var karşınızda.

    Karşımızdaki örgütü anladık.Tamam,PKK,şiddeti/ölümleri bayraklaştırıyor,bu doğru.Peki “her şeye ama her şeye sünger çekme adına”yapılanlar nedir? Mesela Kürt oldukları için yaşlarından büyük cezalara çarptırılan çocukları örnek verebilir miyiz?Ya da tv.de canlı yayınlarda kafaları dipçikle parçalanan,kolları acımasızca kırılan çocuklar…Bu mudur sünger çekmek?

    Bir de “Türk”demekten imtina eden bir Millet’ten sözediliyor.Evet,eminim bundan imtina eden çok erdemli insanlar vardır.Yalnız İbrahim bey, askerlik yaptığı Güneydoğuda gürüş alanı müsait her dağa büyük şehirlerdeki apartman cephelerine yazılan reklamlar gibi”Ne Mutlu Türküm Diyene”yazıldığını unutmuşa benziyor.Tabii canım bu ayrı bir şey dimi yani:)

    Dağlıca’daki çatışmayı türküde anlatırken ” Türk Askerini nasıl öldürdüklerini” açık seçik seslendiren bir örgüt var karşınızda.

    Şöyle örgüt,böyle örgüt var karşımızda.İyi de ölen gerillaların kulaklarını kesip anahtarlık yapan psikolojisi savaşla bozulmuş psikopatlara ne diyeceğiz?Acaba savaş dediğimiz travma farklı şekillerde karşımıza çıktığında duruma göre bilmediğimiz hafiletici nedenler mi devreye giriyor.Oysa savaş ve şiddetin her çeşidi kötüdür,bunun milliyeti/dini/dili yoktur…Adı insanlık suçudur,bazı milliyetlere meşru bir ayrıcalık sağlamıyor.

    “Oramar” adındaki bu türküyü olağan kongresinde fon müziği olarak kullanan bir siyasal parti var karşınızda.

    İşte buna “hedef göstermek”denir.Bu siyasi parti BDP’dir.Ve evet,öyle böyle değil bu bir suçtur…İnsanları kin ve öfkeye teşvik etmek ve nefret suçlarının artmasına yol açacaktır.

    Ama ne hikmetse sayın yazarımızı,Bahçeli gibi toplumu nefrete iten siyasal figürler pek ilgilendirmemiş.Eh,demek ki birilerinin bu ülkede toplumu nefret suçlarına teşvik etme özgürlük ve ayrıcalığı varmış,bunu da öğrenmiş olduk bir kez daha.

    Ve en acısı da, cana kast etmek dâhil her türlü tecavüzü yapan bu insanları kutsarken, bunu engellemek uğruna yitirdiğimiz gencecik fidanlara “faşist TC ordusu” tabirini kullanan bir medya var karşınızda.

    Faşist eğlim gösteren ve cana kasdenlere elbette faşist denecek.Birilerinin ölülerine leş,ölenlerin analarına “terörist analar”,yakınlarına “yandaş”ve tüm bir halka her gün puntolor dolusu küfür etmek,hain ilan etmek gayet normal de,traji epi topu binlerde kalan bir gazete “korkunç bir medya”oluyor öyle mi?

    Peki bu bile keyfiyetin,baskının,pervasızlığın,ikiyüzlülüğün,ayrımcılığın ve dahi bir çok şeyin işareti değil mi?İnsanlarının dirisini değil ölüsünü bile bulamayan halk,faillere fşist değil de ne diyecekti acaba.Ama yok,onların hangi hakkı var ki buna hakları olsun.Ve ayrıca bu da etik olmayan bir ispiyondan başka bir şey değil.Yani bildiğimiz hedef gösterme.Ama yazar müsterih olsun,zaten savcılar boş durmuyor…O “karşımızda duruyor”dediğiniz on binlik baskı adediyle gazete zaten her on günde bir kapatılıyor.15.kez isim değiştirdi.Yazarlarının çoğu kalleşçe enselerinden vurularak katledildiler.Kimi sakat kaldı,kimi de halen ceza evinde.DAĞTICILARI BİLE ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR.Ama ne olur ne olmaz tedbir elden bırakılmayarak kökü kazınmalı değil mi?

    Çünkü bu ülkede kopacak kıyametin uzak alametlerinin hemen hepsi gerçekleşti.

    O halde gelin hep beraber durduralım bu gelecek olan kıyameti.

    Ama birileri “benden günah gitti derse,bakın bu hiç de hayrınıza olmaz”diyerek insanları korkuyla hizaya getirmekle olmamalı bu.Doğru kararlar verilecekse neden acaba kararı verecek olanlar Kürtler olsun.Hayır,kararı hepimiz vereceğiz.Fakat ne hikmetse yazar tüm sorumluluğu Kürtlere yıkıyor.”Rahat durmazssanız,EREVER’LER SİZİ CIS EDER!”
    Tbii ya sabrı taşmaya hazır,her an “benden günah gitti”diyebilecekler,katil Ersver’ler var,o halde “akıllı olun!”.Verilen mesaj bu.Bunu belirtince de nedense birilerin kafası karışıyor.

    Ancak bunları ben söylemiyorum,bakın yazar neler demiş,kendi ağzından dinleyelim:

    Şimdi iki yakın alamet var ki, bunlar da gerçekleşirse kıyamet kapıdadır; birincisi ve en önemlisi birilerinin şu cümleyi kurmasıdır: “Benden günah gitti!”

    İkincisi de 2010 model Cem Ersever’lerin piyasaya sürülmesidir.

    Maalesef gidişat bu yönde. Kararı bu sefer gerçekten Kürtler verecek…

  16. Yazan:Atılım Ateş Tarih: Tem 1, 2010 | Reply

    Sayın b.s.m,

    Bahsettiğim militarist yapının ve de bugünkü hükümetin birbirinin karşıtı iki alternatif olduğunu hiç söylemedim, çünkü öyle düşünmüyorum. Siz bu bağlantıyı benim adıma kurmuşsunuz. Benim zihnimde öyle bir bağlantı yok. Gördüğümü söylüyorum, böyle bir yapı etiketlenerek teşhir ediliyor (ve bunu negatif ya da pozitif bir anlamda söylemiyorum. İsmi konmadan bir kavramdan nasıl bahsedilebilir? Etiket sözü sizi rahatsız ettiyse isimlendirmek diye okuyabilirsiniz).

    Burada yiğidi öldürüp hakkını yememe adına lunu sormaya çalışmıştım, kendimi anlatamamışım: Bu faili meçhuller bu hükümet döneminde çıktıysa, bu hükümetin yaptığı icraatlarda neden hala faili meçhullerin gölgesini arıyorsunuz? Zihniyet değişmedi diyorsanız, zihniyet değişmediği halde nasıl bugünkü duruma (sorunların açık açık isimlendirildiği, faili meçhullerden açıkça bahsedildiği duruma) gelebildik? Yanlış anlamayın, hesap sormuyorum. Sadece anlamıyorum.

    Dost kim-düşman kim sorum da bu mealde bir soruydu. Hükümetin yaptıkları kötü mü, iyi mi, yeterli mi, yetersiz mi, becerikli mi, beceriksiz mi? 17000 faili meçhulle ilgili ortaya konabilecek tek somut talep faillerin bulunması ve yargılanması olabilecekken, bunun ardına sığınıp başka şeylere meşruiyet kazandırılabilir mi? Ben bilmiyorum, lütfen aydınlatın: PKK bu faili meçhullerin suçlusunu arayacak bir zihniyete sahip mi, yoksa onlar için de 17000 kişi sadece savaş zaiyatı mı?

    İbrahim Bey’in yazısına gelince: Ben o yazıda Cem Ersever’ler gelir, hepimiz hapı yutarız gibi bir anlam okudum, belki de kendi düşüncelerimden dolayı (belki de kıyamet alameti olarak adlandırdığı için). Siz neden Cem Ersever’le tehdit ediliyor gibi hissettiniz? Neden İbrahim Bey sizi tehdit ediyor gibi hissettiniz? Bunu anlayamıyorum. Belki de niyet okumadan önce sormak lazım, bunu mu demek istediniz diye. İbrahim Bey kendince olabilecekleri dile getirmiş, yani bir gözlemde bulunmuş benim okuyabildiğim kadarıyla. Cem Ersever’le ilgili bir hak alma-verme durumu göremedim ben.

    Yanılıyor olabilirim, doğru okuyamamış olabilirim, öyleyse düzeltin beni lütfen…

    Öte yandan partiyle ve örgütle ilgili yaralı olduğu şeyleri dile getirmiş. Bu yaralılık durumunu tehdit olarak algılıyorsanız, hep beraber durup bir düşünelim: Kürtlerin yarası da tehdit, Türklerin yarası da. Birinin kendi yarasını haykırması diğerinin yarasına basıyorsa beraberce kangren oluruz.

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  17. Yazan:b.s.m Tarih: Tem 1, 2010 | Reply

    Sayın Ateş,

    Bahsettiğim militarist yapının ve de bugünkü hükümetin birbirinin karşıtı iki alternatif olduğunu hiç söylemedim, çünkü öyle düşünmüyorum. Siz bu bağlantıyı benim adıma kurmuşsunuz. Benim zihnimde öyle bir bağlantı yok. Gördüğümü söylüyorum, böyle bir yapı etiketlenerek teşhir ediliyor (ve bunu negatif ya da pozitif bir anlamda söylemiyorum. İsmi konmadan bir kavramdan nasıl bahsedilebilir? Etiket sözü sizi rahatsız ettiyse isimlendirmek diye okuyabilirsiniz).

    Sizin adınıza bağlantı kurmadım,sadece böyle bir imada bulunmuş olabileceğinizi söyledim.Nedir bu ima?Siz “etiketleme”deyince,acaba bütün olan biten(Ergenekonla ilgili gündem ve haberler/sürmekte olan dava vs),”sadece basit bir ayak oyunundan mı ibaret?”gibi bir şaşkınlık yaşadım.

    Sizde düzeltmiş oldunuz.Ancak rahatsızlık falan duymadım.Duymam için de bir neden yok ayrıca.

    Buna karşın,yine de son derece rahatsız olduğum bir şey var:O da kimi çevrelerce Ergenekonun uydurma olduğu yönündeki savunma avukatlığıdır.Başta CHP ve solcu/demokrat geçinen ulusulcılardan cansiperane bir savunma hala da devam ediyor…Ve bu da Türkiye’nin demokrasiye geçişi,hukuk devleti oluşu yönünde ciddi bir engel teşkil ediyor.

    Burada yiğidi öldürüp hakkını yememe adına lunu sormaya çalışmıştım, kendimi anlatamamışım: Bu faili meçhuller bu hükümet döneminde çıktıysa, bu hükümetin yaptığı icraatlarda neden hala faili meçhullerin gölgesini arıyorsunuz? Zihniyet değişmedi diyorsanız, zihniyet değişmediği halde nasıl bugünkü duruma (sorunların açık açık isimlendirildiği, faili meçhullerden açıkça bahsedildiği duruma) gelebildik? Yanlış anlamayın, hesap sormuyorum. Sadece anlamıyorum.

    Bir kere soru-nun muhatabı niye ben olayım.Faili meçhullerin bu hükümet döneminde gerçekleşmediğini az çok hepimiz biliyoruz.90’ların başında başladı ve bir üç yıl kadar sürdü.Derin devletin “Hizbullah”diye kurduğu paravan örgüt tarafından işlenen karanlık cinayetlerin adıdır.

    Şimdi,soruyu doğru yer ve zamanda sorduğunuzu varsaysak bile sanırım yanlış cümle kurarak sormuşsunuz soruyu.Teknik bir hata olduğunu düşünüyorum,aceleyle yazmış olmalısınız.

    Bakın şöyle sormuşsunuz:

    Bu faili meçhuller bu hükümet döneminde çıktıysa, bu hükümetin yaptığı icraatlarda neden hala faili meçhullerin gölgesini arıyorsunuz?

    …bu hükümet döneminde çıkmadıysa… demek istemişsiniz sanırım.

    Zira bu hükümet döneminde çıktığını düşünmem durumunda,doğal olarak “sahisini/gölgesini”bu hükümette aramam gerekirdi.

    Ancak yukarıda da söylediğim gibi faili meçhuller bu hükümet döneminde olmamıştır.Ve bir önceki yorumda,bunu İbrahim beyin ulvi,kusursuz,suçsuz bir devlet tasvirine istinaden söylediğimi belirtmiştim.Buna rağmen neden hala hükümetle ilşkilendirmek gibi sorgulama ihtiyacı duyuyorsunuz?

    Ha,paragrafın kalan bölümünde,”90’ların başında yaşananlar bugün yargıya intikal etmiş ve bizler de bunu daha özgür tartışabiliyoruz” diyorsanız zaten aksini iddia etmiyorum.Dolayısıyla göreceli de olsa o karanlık döneme göre fersaf fersah ilerideyiz.

    Ne var ki,bu durumda benden tam olarak neyi sorduğunuzu tam olarak kestirmiş değilim.

    1-Demokrasi konusunda belirli bir noktaya geldiğimize-ya da kismi ilerlemeler sağlandığına-göre hükümete haksızlık etmeyelim mi diyorsunuz,
    2-Yoksa,hükümetin çablarına rağmen yanlış giden bir şeylerden ötürü sürecin neden tıkandığını mı soruyorsunuz.

    Birincisini soruyorsanız,demokrasinin azı/çoğu yoktur.Kriterleri bellidir.Her türlü bireysel hak ve özgürlükler,evrensel değerler,hukuk ve adelet tam olarak yerleşmediği sürece bir şeyler eksik kalmış demektir.Dolayısıyla 10-15 yıl öncesinin karanlık dönemi kısmen duruldu diye demokrasi talebinden vazgeçilemez.Ve eğer bazı sıkıntılar yaşanıyorsa elbette bunun değişmeyen/değiştirlemeyen bir zihniyetle doğrudan ilgisi var demektir-ki bundan bugünkü hümümet de azade değildir.

    Şayet ikincisini soruyorsanız,şunu söyleyeyim;demokrasi uzun erimli bir hedeftir…Geçiş dönemleri vardır ve bu bazen çok sancılı geçebilir.Bizler Türkiye toplumu olarak tam da böyle zorlu bir süreçten geçiyoruz.Dolayısıyla gizli bir el bu süreci hep baltalamakla meşgul.Fakat bu tıkanmış süreci neden benim bir iki yorumuma bağlamaya çalışıyorsunuz,işte bunu anlayamıyorum.Sorularınızın ve eleştirileriniz başımın üstünde yeri var,kesinlikle rahatsız değilim.Lakin benlik bir şey değil.Hükümetin de geldiğimiz noktada kusurları olabilir,iç ve dış odakların da rölü olabilir ve evet vatandaş olarak bizim de sorumluluğumuz olabilir.

    Kısacası aşılamamış zihniyetten kastım budur.Yani bir şeyler ağır aksak gelişiyor ama zihniyet tam olarak değişmiş değildir.Değişseydi bu durumda mı olurduk?

    Dost kim-düşman kim sorum da bu mealde bir soruydu. Hükümetin yaptıkları kötü mü, iyi mi, yeterli mi, yetersiz mi, becerikli mi, beceriksiz mi? 17000 faili meçhulle ilgili ortaya konabilecek tek somut talep faillerin bulunması ve yargılanması olabilecekken, bunun ardına sığınıp başka şeylere meşruiyet kazandırılabilir mi? Ben bilmiyorum, lütfen aydınlatın: PKK bu faili meçhullerin suçlusunu arayacak bir zihniyete sahip mi, yoksa onlar için de 17000 kişi sadece savaş zaiyatı mı?

    Biz gene de buna dost/düşman demeyelim.Yolunda gitmeyen şeyler demeyi yeğlerim.

    Anladığım kadarıyla yine hükümeti sormuşsunuz.Bana göre kötünün iyisi.Ancak buna karşın kendi tekeline alarak birşeyleri değiştirme sevdasında.Oysa bu mantık demokrasinin içselleşmesi için yeterli değildir.Zira demokrasi ancak mevcut dinamiklerle güç kazanabilir.Altyapısı kurulmadan tepeden inme demokrasi olmaz.AKP ise bu tepeden inme demokrasi modelinde ısrar ediyor.Ve tam da bundan dolayı başarısız oluyor.İşte Kürt sorunu,Alevi sorunu,seçim barajı,yeni anayasa…Hepsinde bocalıyor,yarım kalıyor tüm projeler.

    PKK’ya gelince,PKK’a tam da bu keşmekeşin ortasında adından sözettirebilmiştir.Yani çarpık demokrasinin,”vaziyata göre durumu idare etme”nin varacağı nokta budur.Oysa demokratik adımlar cesurca atılabilseydi siz bana ülkenin geleceği hakkında “PKK’nın rolü ne olabilir”diye sormazdınız.Ama bugün sorabilecek duruma gelmişiz.Öyle ki,bu kanın durdurulması için PKK’nın muhatap alınması açık seçik dillendirilecek hale gelmiş.Neden?Çünkü sorunlara demokrasi ve hukuk çerçevesinde çözümler bulmak varken kangrenleştirmeye bırakılırsa olacağı budur.

    Oysa demokratikleşmeden öcü gibi kormasaydık bugün PKK yalnızlaşıp marjinalize olurdu.Bu iradeyi;toplum olarak,devlet olarak,siyaset kurumları olarak…ortaya koyamadığımızdan bu noktadayız.

    Faili meçhullere(veya ölüm ve kayıplara)gelince,PKK’nın değil 17500,37500’ü gitse zerre kadar umursayacağını zannetmiyorum.Çünkü tek dertleri kendi etiketleriyle bir yere varmak.Demokratik hakları,meşru mücadeleyi tekellerine almışlar ve Kürt halkına göz açtırmıyorlar.Emelleri bağımsız bir Kürdistan falan da değil ayrıca.Ve yukarıda genişçe yer verdiğimiz Ergenekonun bir koludur…Kürt halkının temsilcileri olarak da görmüyorum.Ama gelin görün ki bu kabız-tabiri maruz görün-yönetim,bu örgütle masaya oturacak noktaya gelmiştir.Fakat aynı şekilde vatan,sakarya diyen ulusalcıların da mehmetçikler umurunda değildir.Kısacası emekçi yoksul halkların kanı canı üzerinde kirli hesaplar dönüyor ve bunun örgütleyicileri kendilerine taban yaratarak kutsallar yaratmışlardır.Benim gördüğüm tablo bu.
    ——–

    İbrahim Bey’in yazısına gelince: Ben o yazıda Cem Ersever’ler gelir, hepimiz hapı yutarız gibi bir anlam okudum, belki de kendi düşüncelerimden dolayı (belki de kıyamet alameti olarak adlandırdığı için). Siz neden Cem Ersever’le tehdit ediliyor gibi hissettiniz? Neden İbrahim Bey sizi tehdit ediyor gibi hissettiniz? Bunu anlayamıyorum. Belki de niyet okumadan önce sormak lazım, bunu mu demek istediniz diye. İbrahim Bey kendince olabilecekleri dile getirmiş, yani bir gözlemde bulunmuş benim okuyabildiğim kadarıyla. Cem Ersever’le ilgili bir hak alma-verme durumu göremedim ben.

    Sizin bunu nasıl okuduğunuz sizin algı tasarrufunuz.İstediğiniz şekilde okuyup algılamakta elbette özgürsünüz.

    Ancak,dediğiniz gibi “hepimiz hapı yutarız”demek isteseydi acaba neden”kararı Kürtler verecek?” diye özellikle vurguladı…Pekala bu hepimizin kararı diyebilirdi.Tabii bu size göre çok naif bir ayrıntı olabilir.Boşverin gitsin.Siz neden böyle algıladınız diye sorguluyor muyum?E bırakın ben de algıladığım gibi yorumlayayım,olmaz mı?

    Keyifli bir sohbet oldu,teşekkür ediyorum.

    Saygılar.

  18. Yazan:Tayfun Tarih: Tem 3, 2010 | Reply

    “Tüm ölümcül günahlarına rağmen kendisine uzatılan dost eli tutmadığı gibi ısıran bir Örgüt varmış”.”Dost eli!”kulağa nasıl da hoş geliyor?Bu dost elleri sakın 17 bin faili meçhulden sorumlu “kanlı eller”olmasın.

    Akıl tutulması var galiba bu yazıyı yazan şahısta. “Tüm ölümcül günahlarına rağmen kendisine uzatılan dost eli tutmadığı gibi ısıran bir Örgüt varmış” cümlesinden şövenizm kokusu alıp, ”Bu dost elleri sakın 17 bin faili meçhulden sorumlu “kanlı eller”olmasın.” cümlesinin barışçıl, vicdani, insani bir cümle olduğunu iddia edecek kadar ”tarafsız, dürüst” bir site müdavimi varmış burada. Bu ülkede PKK terörü devlet Kürtleri öldürürken, Güneydoğu’da kıyım yaparken hortlamadı, oraya GAP gibi Avrupa’nın en büyük projesi gittiğinde hortladı, oraya islam yaklaştığı zaman hortladı. Bugün de Güneydoğu’da insanların özgürce hareket edebilmesi için demokrasi için, Kürt kültürünün yaşanabilmesi için, geliştirilebilmesi için adımlar atılırken bu saldırılar yaşanıyor. Madem Kürtlerin sıkıntıları, problemleri vardı, Turgut Özal dönemine kadar neredelerdi? Bir insan, toplum kendine iyilik yapan eli niye ısırır da, kötülük yapanlarla işbirliği yapar, halkını satar? Ben söyleyim mi? Çünkü o derin devlet bu PKK denen şerefsiz örgüte o bölgeyi zaten bırakmıştı. Basına yansımıyordu bunlar. Bu örgüt uyuşturucu, kadın, silah ticareti vb. her türlü namussuzca yola tevessül ediyordu. Birileri geldi, buralara adalet ve demokrasi getirmeye çalıştı, hem batıdaki, hem doğudaki ırkçıları karşısına aldı. Meğer ırkçılık tek milletmiş. Benim gözümde siz de ırkçılığın yılmaz bir müdavimisiniz artık. ”Vurulduk, ezildik, öldürüldük” edebiyatı da ırkçılık ve buna bağlı terör ateşini alttan harlıyor. Bunun farkına varın artık. Sözleriniz ne insancıl, ne barışçıl, ne de vicdani…

  19. Yazan:bsm Tarih: Tem 3, 2010 | Reply

    Sevgili Tayfun bey

    Bana kırgın olduğunuzu biliyorum.Pek de tatlı geçmeyen bir tartışma yaşamıştık.Keşke hiç o noktaya varmasaydı.Fakat oldu bir kere.

    Yine de ziyanı yok beni eleştirebilirsiniz.Yalnız,amacınız tekrar hiç gereksiz bir polemik mi yaratmak yoksa tartışmak mıdır,bence bunda net olmalısınız.

    Birincisiyse kusura bakmayın sizinle didişmeye ayıracak vaktim yok.Ayrıca bunun ne size ne de bana bir faydası olmayacak.

    Yok eğer gerçekten tartışmak istiyorsanız o zaman da meseleyi kişiselleştirmekten vazgeçin derim.

    Şimdi,biraz rahatladığınızı ve daha verimli bir tartışmaya açık olduğunuzu varsayarak değindiğiniz bir iki hususa gelmek istiyorum.

    Bu ülkede PKK terörü devlet Kürtleri öldürürken, Güneydoğu’da kıyım yaparken hortlamadı, oraya GAP gibi Avrupa’nın en büyük projesi gittiğinde hortladı, oraya islam yaklaştığı zaman hortladı. Bugün de Güneydoğu’da insanların özgürce hareket edebilmesi için demokrasi için, Kürt kültürünün yaşanabilmesi için, geliştirilebilmesi için adımlar atılırken bu saldırılar yaşanıyor.

    Bakın,eğer şahsıma duyduğunuz kişisel tepkiden kurtulabilirseniz,burada yazdığım pek çok yorumda aslında sizinle bazı noktalarda fikirlerimizin çok da çelişmediğini farkedebilirsiniz.

    Dolayısıyla alıntıladığım paragrafınızın içinde(bir kısmı için geçerlidir bu)benim de farklı başlıkların altında benzer görüşleri ısrarla vurguladığımı göreceksiniz.

    Nedir bunlar?
    1-Her fırsatta PKK’nın Ergenekonla işbirliği içinde olduğunu,
    2-Her barış adımının nasıl yine bu “ortak”derin güçlerce elbirliğiyle baltalandığını,
    3-PKK’nın Kürt halkının temsilcisi olmadığını/olamayacağını,
    4-Yine PKK’nın demokratik bir mücadele zeminine ve dolayısıyla Kürt halkı arasında demokratik tartışma kültürünün/düşünce ve ifade özgürlüğünün gelişmesi önünde bir engel oluşturduğunu,
    5-Muhalif tüm Kürt aydınları ve farklı siyasi akımları tehdit ettiğini,

    ve daha sayamadığım bir çok nedenden ötürü PKK’yı hiçbir yönden tasvip etmediğimi defatle yazdım,dile getirdim.

    Bu anlamda,evet PKK,Kürt kültürünün gelişmesini,yöre insanın rahat bir nefes almasını,bölgenin kalkınmasını istemiyor.Ayrıca Kürt halkının hiçbir demokratik hakka kavuşmasını da.Zira,bütün bunlar gerçekleştiğinde kendi varlık nedenleri ortadan kalkacak ve tamamen tarih sayfasından silinecekler.Bunun bilincinde oldukları için de mümkün mertebe her barışçıl ve demokratik adımı baltalıyorlar…Tıpkı MHP’nin,Ergenekon takımının vb.nin Türk ırkçılığını pompalayarak bunun üzerinden siyasi rant ve iktidar devşirdikleri gibi,PKK’da aynı yöntemi Kürt halkı üzerinde deneyerek emmelerine ulaşmaya çalışıyor.

    Bu nedenle size samimice soruyorum,bu görüş ve yorumlarımı hiç mi okumadınız?Yoksa okuduğunuz halde sırf aramızda geçen tartışmadan ötürü gıcık gittiğiniz için görmezden mi geliyorsunuz:)

    Bakın,bütün bunları size karşı bir savunma amacıyla yazmıyorum.Emin olun buna ihtiyaç da duymuyorum.Fakat bir parça olsun bazı şeylerin kafanızda kurguladığınız şekilde olmadığını belirtmek için yazıyorum.Yine de beni nasıl biliyorsanız öyle bilin,hiç sorun değil.

    Gelelim aynı paragrafta katılmadığım bir diğer görüşünüze yani PKK’nın terör eylemlerinin “hortlama zamanı”na…
    Yukarıda da değindim,PPK çözüme kısmen yaklaşıldığı dönemlerde terörü tırmandırıyor.Ne var ki,PKK’nın telaşla terörü tırmandırarak eylemlerini yoğunlşatırmasıyla sizin ifade ettiğiniz “hortlama”aynı şeyler değil.PKK,1978’de kuruldu,ilk silahlı eylemini ise 1984 yılında gerçekleştirdi ve bu eylemler Apo’nun yakalandığı 90’lı yılların sonuna kadar aralıksız devam etti.Ha,aradaki tek fark terörün zaman zaman tırmanması bazen de kısmen durulmuş olmasıdır.Yani bayağı tartışma konusu olan faili meçhuller dönemi ve bitimine kadar PKK eylemlerini aksatmadı.Bir tek istisna ayrı tutulabilir,o da Apo’nun yakalanmasından 2003’ün sonuna denk gelen zaman dilimidir.Yani APK iktidarının da iki yılını içine alan dört yıllık bir zaman diliminde neredeyse hiç sıcak çatışma yaşanmadı.

    Tabii bunun konumuzla çok da bir ilgisi bulunmuyor.Pozitif anlamda PKK’yı eylem ve stratejisini haklandıran bir durum bulunmadığı gibi bir meşrulaştırma çabası içinde de değilim.Konuyu siz açtığınız için paylaşma gereği duydum.

    Kısacası faili meçhullerle ilşkilendirdiğiniz terör hortlaması zamanlama açısından pek uyuşmuyor.Ve faili meçhullere dikkat çekmemin nedeni, “faili meçhuller yaşandı,bu da PKK’nın eylemlerini meşrulaştırıyor” gibi bir imayla değildi.Asıl vurgulamak istediğim,devletin İbrahim beyin anlattığı gibi temiz ellere sahip olmadığını belirtmekti.Ama her nedense siz başka bir manaya çekmek için var gücünüzle çabaladınız ve bu yorumunuzda da ısrarla aynı şeyi yapıyorsunuz.Yapmayın Tayfun bey!Ergenekonun,karanlık güçlerin,derin devlet odaklarının bu ülkenin başına 85 yıldır ördüğü çorapları defalarca yorumlarında dillendiren sizin gibi biri nasıl olur da faili meçhullerden konu açılınca başka çıkarımlara varabilir.Elinizi vicdanınıza koyun,ne zaman Kemalizmle ilgili bir makale yayımlandı en sert dille eleştiren siz oldunuz.Peki sicili sizce şüpheli olan bu derin güçlerin Kürtleri bir kıyımdan geçirmiş olması,zulmetmesi çok mu şaşırtıcı ve kabul edilmez?Bunu ben dillendirince neden insanlıktan,vicdandan bilmemneden çıkmış oluyorum size göre.Lütfen üzerinde biraz düşünün bunun.Siz her yorumunuzda devletin kötü çamaşırlarını ortaya saçacaksınız ama bunu bizzat mağduru olan insanları dinlemeye tahammül etmeyeceksiniz.Barışçı ve insancıl olmaktan bunu çıkarıyorsanız ne diyebilirim ki.

  1. 2 Trackback(s)

  2. Haz 28, 2010: Hayır, kararı Kürtler vermeyecek! : Derin Düşünce
  3. Tem 7, 2010: Güneydoğu’daki en acı kaybımız: Masumiyetimiz! : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin