RSS Feed for This Post

Güneydoğu’daki en acı kaybımız: Masumiyetimiz!

Sunuş: Geçen hafta başımıza gelen “sıradan” bir olay terörün beslendiği zemini aydınlattı bir kez daha. Türkiye’de bir çok insan karşısındakilerin içini, kalbini okuyabildiğinden o kadar emin ki birbirlerini dinlemiyorlar. Ne yaptığınız veya ne söylediğiniz değil önemli olan. Ne olduğunuz önemli. 

 Daha doğrusu ne mal olduğunuz(!).

 Dostumuz İbrahim Becer’in “Kararı Kürtler verecek” adlı yazısını yayına girdikten sonra ben de dahil bir kaç yorumcu yazıda (bize göre) militarizm ve Türk milliyetçiliği kokan fikirlere itiraz ettik. Buraya kadar bir mesele yok. Ama aynı yazı bir başka sitede yayınlandığında İbrahim Bey’i yeterince millî olMAdığı için eleştirmişler. İşte böyle bir yorum:

  “arkadaşım güzel yazmışsın yazından çıkan özete bakarsak askerler dolayısıyla orduyu vede türk milleti suçlu milliyetcı olmakda suç kürtler demişsın ama onlar olayın fügüranlarıdır gerçek aktörler arkapılandadır onların yaptıkları irkcılık olmuyor onların dağdaki 15 yaşındaki terörüstü veya senin deyişinle militanı acemi olmuyor ama senin yirmi yaşındaki askerin acemi eyitimsiz oluyor onlar milliyeti için savaşıyor ama senvede senin gibi yorumlayanlar milliyetten uzak amacsıs yaşayanlar hüsrana uğramaya mahkumdür terörüs amacı doğrultusunda mücadelesini veriyor ama seningibi dü-şünüp türkgençliğinini pasıvıze edip amaçsız hale getirirseniz mudafadan vede müçadeleden uzakkalır gelecekte başka ırkların esareti altında yaşamaya mahkum olurlar”

 Evet, İbrahim Becer bizim eleştirilerimize cevaben yeni bir yazı hazırlarken bu tür eleştirilere maruz kalması gerçekten düşündürücü. Tek tek bireylerin, siyasî partilerin, sloganların ötesinde ciddî bir iletişim bozukluğunu gösteriyor bütün bunlar. Basının, üniversitelerin, siyasetçilerin ve sendikaların görevlerini yapmadığı, hasta bir toplum. Fikren, vicdanen felç halinde. Fertlerin birbirini anlaMAdığı ama ne mal olduğunu bildiği(!) bir toplum. Tımarhane gibi. Zaten Türkiye’nin bölünmesi veya bütünlüğünün korunması şeklindeki siyasî taleplerin insan öldürerek dile getirilmesi de bu cinnet halinin neticesi değil mi? PKK terörüyle devlet terörü arasında ne fark var? Üstelik her ikisi de bizim vergilerimizle ayakta duruyor. “Ötekini” dinlemediğimiz müddetçe Türk ve Kürt kanı sıçrıyor üzerimize… Güneydoğu’daki en acı kaybımız da bu oldu zaten: Masumiyetimiz!

 İbrahim Becer’in “O yazı doğru bir yazı” adlı makalesini ilginize sunuyoruz. (MY)

 o yazı doğru bir yazı

 “Kararı Kürtler verecek” adlı yazıma başta Sayın Mehmet Yılmaz olmak üzere diğer yorumculardan menfi anlamda karşılık gelmesini garipsediğimi itiraf etmeliyim.

Polemiğe evet ama demagojiye hayır!

 Kürtlerin sonuna kadar haklı oldukları ana dilde konuşmaları, kültürlerini gelecek kuşaklara aktarmalarını, Ape Musa’nın katilini Devletten sormaları gibi kendi belleklerini dimdik ayakta tutan öğeleri savunmalarını anlayabiliyorum.

Ama şunu anlayamıyorum; neden Güneydoğu Sorununa bakarken tek taraflı davranmak ihtiyacınızı iliklerinize kadar hissediyorsunuz? Sizi korkutan, sindiren, şevkinizi kıran dinamik nedir? Dağda kekik toplayan masum Köylüyü katleden zihniyete lanet okurken, İstanbul’un göbeğinde otobüse atılan molotofla can veren gencecik kızı görmezden gelmek niye?

 Yoksa Siz İki cani arasında, fildişi kulenizin steril ortamında bir “primus interpares” bağlantısı mı kuruyorsunuz? (primus interpares; eşitler arasında ılımlı birinci)

         Oldu olacak kendi soruma kendi cevabımı vereyim: Çünkü Şairin dediği gibi Azizim, “işin kolayına kaçıyorsunuz”. Biraz da Hoca’nın hikâyesiyle kesişmekte yolunuz; “Hoca samanlıkta iğnesini kaybetmiş ve çıkmış dışarıda aramaya başlamış. Yoldan geçen Köylü sorunca da, Hoca; “samanlıkta iğnemi kaybettim de burada arıyorum” cevabını vermiş. Köylü: “neden samanlıkta aramıyorsun?” der demez Hoca meşrebine uygun o malum cevabı yapıştırmış: “çünkü samanlıkta aramak zoruma gitti!”

         Hocayla yolunuz işte bu yüzden kesişiyor Üstadım!

         Abdullah Öcalan’ın çözümlemelerine göz attınız mı, Ya Şemdin Sakık ve onun “Apo Kişiliği” kitabı, bir militanla telsizde geçirdiğiniz kaç saatiniz var, Fırat Haber Ajansını günü gününe takip ediyor musunuz, Adil Bilika, Mahsum Korkmaz, Şahin Baliç isimlerini daha önce hiç duydunuz mu, Abdülkadir Aygan hakkında ne biliyorsunuz peki?

         Bütün bunları ukalalık olsun diye anlatmıyorum hele kendimi anlatmayı nefsime zul addederim. Düşüncenin derininden dem vurulan bir sitede Kürt Sorunu hakkında kalem oynatacaksanız PKK’dan bahsetmek zorundasınız. Aksi takdirde adil olmazsınız ve dahi kalemi kalemliğinden, mürekkebi de renginden utandırırsınız.

         ‘Cem Ersever’ ismini kullanmak bir tehdit unsuru olarak algılanmamalı Saygıdeğer Okur. Bu Ülkede hala yargı aşamasında olan Sarıkız, Ay ışığı gibi darbe planlarının yanında nur topu gibi bir “Cem Ersever” sahibi olmak inanın bana sade suya tirit kalır. O cümlenin altyapısını anlatmamamın sebebi, Sitenin sahip olduğu entelektüel idrakine olan güvenimden kaynaklanıyordu.

         O zaman açalım isterseniz; 1984 yılında Şemdinli’de namludan çıkan ilk mermiden bu yana tam çeyrek asır geçti. Yılda İki yüz bin askerin yolunun Güney doğuya düştüğünü varsayarsanız, kaba bir hesapla yaklaşık altı milyon insan bu kaosu, sıcak çatışma tadında yaşayıp tekrar Batı İllerine döndüler. Yaşadıkları sendromun en büyük sebeplerinden birisi de “çözümsüzlük” olgusunu birebir yaşamalarıydı. Onlar da biliyordu ki, asırlar da geçse, milyonlarca insan da ölse Güneydoğu’da bu minval üzere gidildiği müddetçe hiçbir şey değişmeyecekti.

         O zaman bir “kurtarıcı”, bir “salvatore”, bir “la capitan Alatriste” gelmeliydi ve Onların yapamadıklarını, tüm kuralları da ayağının altına alarak yapmalıydı. Çok basit ama aynı oranda etkili aforizmalar dökülmeliydi bu Kurtarıcının dilinden; “baş düşer, gövde dağılır” gibi. Maddi öğelerle de desteklenmeliydi bu diskur; bir gün Musa Anter öldürülmeliydi, bir diğer gün Vedat Aydın. Önemli olan tek realitenin bu kan değirmenine can taşımak olan yılların bir ürünüdür Cem Ersever.

         Şimdi aynı çözümsüzlük sarmalından yine geçiyoruz. Olmuyor, olmuyor, olmuyor! Askerin bırakın sınırları korumayı kendi Taburunu korumaya mecali yok. Çünkü bu sorun üzerine kafa yorması gereken yıllarda Toplum Mühendisliğine soyunmuş olmasından ve mesaisini, bu kendisiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan işle tükettiğinden pratik anlamda hiçbir yaptırımı yok.

         Siyasetteki tıkanıklık Meclisle çözülecek bir tıkanıklık değil. Ohal ve Sıkıyönetim’den bahsedilmesi idrakin de tıkandığı anlamına gelmekte.

         İşte bütün bu sebepler 2010 model bir Cem Ersever’in önünü açar. Bunu bir öngörü olarak algılayın, bir temenni olarak değil. Bu öngörüyü dillendirmek de müsaadenizle bir “Yazar namusu” olarak anlaşılsın.

         İki tavırdan birini benimsemek zorundaydım: Ya iş işten geçtikten sonra kimsenin faydasına olmayacak zırvalarla zaman harcayacaktım ya da araştıracak ve gidişatı yazacaktım. Türkiye’nin bu netameli coğrafyası hakkında çok ciddi bir mesai harcadım, doğrudur. Mesaiden kastım askerlik olarak anlaşılmasın. Okudum, araştırdım, konuştum ve bir takım çıkarımlara ulaştım.

         Yaptığım da bunları paylaşmaktan ibarettir o kadar.

         Sıradan bir insan bir kahve muhabbetinde “Örgütün Giresun’da ne işi var diyebilir?” Avam’ın bunu anlamamaya sonuna kadar hakkı vardır. Gel gelelim aynı soruyu bana sorarsan, ben muhatabıma Örgütün doksanlı yıllardaki Botan-Behdinan savaş hükümeti macerasından girerim, David Galula’dan çıkarım.

         Ama burası kahvehane değil. Ciddi anlamda emek harcanmış bir Düşünce platformu.

          Eskilerin bir deyişi vardır, “galat-ı meşhur” derler.

         Kısaca; “gerçeğin yerine geçen büyük yalan” anlamına gelir ki bugün sıkça kullanılan “manipülasyon”  kelimesi ve onun barındırdığı anlamı da içinde barındırır. Hülasa, her iki durumda da sözü söyleyen kişinin dedikleri modifiye edilir ve ortaya bir anlamda “doğan görünümlü şahin” benzeri bir eser çıkar.

         Özetle, Yazdıklarımın sonuna kadar arkasında olmakla beraber söylemediklerim beni bağlamaz…

 

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

Trackback URL

  1. 13 Yorum

  2. Yazan:bsm Tarih: Tem 7, 2010 | Reply

    Polemik,demogoji,kahve ağzı…
    Söz konusu yazıya-farklı platformlarda-ne tür eleştiri veya tepki geldi bilemiyorum.Ancak her menfi eleştiriye “sokak ağzı”,”kahve ağzı”demek ne kadar isabetlidir bu tartışılır.Elbette sayın Becer’in eleştirilere cevap hakkı vardır,bunu anlayabiliyorum.Lakin muhataplarına “siz bu konuda ne biliyorsunuz”mealinden bir hissiyatla olmamalıydı.Dolayısıyla DD’de yayımlanan yorumlar kasdedilerek daha baştan bu yargıya varılmış olmasını doğrusu anlayamıyorum.Hele şu kısmını hiç anlayamıyorum:

    …neden Güneydoğu Sorununa bakarken tek taraflı davranmak ihtiyacınızı iliklerinize kadar hissediyorsunuz? Sizi korkutan, sindiren, şevkinizi kıran dinamik nedir? Dağda kekik toplayan masum Köylüyü katleden zihniyete lanet okurken, İstanbul’un göbeğinde otobüse atılan molotofla can veren gencecik kızı görmezden gelmek niye?

    Kürt halkına emdiği sütü burnundan getiren o kadar çok “dinamik” var ki yazmaya kalksam sayfalar yetmeyecek.Bölge insanının rahat uyudukları bir geceleri olmuş mudur,bunu hiç düşündük mü acaba.Dolayısıyla ortalama insani duygulara sahip her insanın korkacağı/sineceği ve kendisini iliklerine kadar tehdit altında hissedebileceği bir zemindir O coğrafya.Şevkleri kırılıyor mudur bilemem ama huzursuz olmalarına yol açacak yeterince talihsiz ve lanetli sayısız nedenleri vardır sanırım.Bu bazen PKK denen silahlı örgüttür,bazen beyaz Toros arabalarıyla gecenin bir saati apansız gelen cellatlardır…Jitemdir,Abdülkadir Aygan’lardır,Cem Ersever’lerdir…Cana,mala,ırza tecavüz etmeleri,terör estirmeleri için bizzat devlet tarıfından ellerine silah tutuşturulan haydutlar sürüsü koruculardır.Bilmem daha sayayım mı?
    Yani bu sitede-ben de dahil-tek taraflı bir suçlamada bulunulmuş değil.Çeteler arası bir mutabakatla Türk Mehmetçiklere,Kürt memolara ve dahi masum sivillere yaşam hakkı tanımayan bir terör girdabından sözettik.Dedik ki,şevkimizi kıran,terör ve şiddette ısrar eden,özgür irademizle/demokratik taleplerimize en başta takozu koyan bir örgüt var karşımızda.Dedik ki,özgür düşünceye sillah doğrultarak geçit vermeyen,demokratik tartışmaya izin vermeyen,Kürt insanın kendi olma hakkını baltlayan gene bu örgüttür.O örgüt ki,gırtlağına kadar Ergenekonla işbirliği içinde suça bulaşmıştır…Ergenekonun Güneydoğu’daki şubesi,yan kolu olduğunu yaza yaza dilimde tüy bitti.Velhasıl içiçe geçmiş kirli bir ağ dedik,cocuklarımızın kanı canı üzerinden “iktidara”oynayan kirli ittifaklar var dedik.Ama asla”bizim teröristimizdir,kötüdür ama bizimdir”manasına gelecek bir imada bulunmadım,olaya tek taraflı yaklaşmadım.Ayrıca diğer yorumculardan da-DD’dekilerden sözediyorum-bu anlama yorulacak bir görüş veya düşünce bulunmuyor.

    Ama ne hikmetse,sayın Becer müthiş bir niyetokuma becerisiyle “İstanbul’un göbeğinde otobüse atılan molotofla can veren gencecik kızı görmezden gelmek”le suçlayabiliyor bizleri.Şimdi gelin de kanınız donmasın,gelin de eleştirmeyin böyle bir anlayışı.Tekrar sormak icap edecek:görüşlerinize katılmıyoruz diye terörü mü desteklemiş oluyoruz?Bunca yazılandan/çizilenden kala kala bu sonuca mı varıldı?Bu yönde ortada en ufak bir ima bulunmuyorken,İbrahim bey hangi hakla,hangi nedene dayanarak bu ithamda bulunabiliyor.Yoksa Kürt olmamızdan ötürü böyle bir potansiyel taşıdığımızı mı düşünüyor?Değilse vicdanımızı,tarafsızlığımızı tartışmalı bulmayı nasıl açıklayacak?Yoksa beynimizi ve duyglarımızı ölçen/okuyan özel bir cihaza mı sahip.Kerameti kendinden menkul bu kehanete nasıl vardı doğrusu hem merak ediyor hem de bu peşin yargıyı nasıl vardığını anlamakta güçlük çekiyorum.

    Neyse daha fazla uzatmak çok da bir anlam ifade etmeyebilir.Mehmet beyin de belirttiği gibi “ne mal olduğumuza”yeterince ikna olmuşa benziyor sayın Becer.Keşke gencecik kızımızın ölümüne sevinmediğimi ve lanet olası terörün kimden gelirse gelsin tasvip etmediğimi anlatacak sözcüklerim olabilseydi.Yok ne yazık ki,sadece yutkunuyorum şu anda.Ne diyeyim,bizleri birbirimizin duygularından şüphe edecek duruma getiren,masumuyetimizi kirleten zihniyet utansın.Sanırım birbirimizi kıyasıya yaralayan bizler-ben,İbrahim bey ve diğerleri-kaderimizmiş gibi bizlere dayatılan bu anlamsız kavganın sadece birer kurbanıyız.Bizlere reva görülen bu ateş hepimizi yakıyor çünkü…Hassaslaşıyoruz.Ve gittikçe de hastalanıyoruz.Ve evet itiraf edeyim vicdanımdan,fikir namusumdan en ufak tereddütü bulunmayan “ben”de bu “hastalıktan”azade değilimdir muhtemelen,bu hastalıktan pekâlâ malul olabilirim.Bu salgın hepimize bulaşıyor öyle ya da böyle.

    Şöyle bitireyim:

    Birbirimizi anlayacak güzel günlerimiz de olur inşallah.Tek temennim budur.

  3. Yazan:beytullah emrah Tarih: Tem 8, 2010 | Reply

    yazının içeriği ayrı bir tartışma ama ben de kararı kürt halkının vereceği kanaatindeyim… bir arkadaşımın bu konudaki son yazısına attığı başlık belki meselenin özüne işaret ediyor:

    Türkiye’nin Kürt meselesi mi? Kürtlerin Türkiye meselesi mi?

    vaktiniz varsa yazıyı okumanızı öneririm:

    http://platformhaber.net/?p=6099

    sanırım cevap ikincisi. canımız sıkılabilir, öyle olsun istemeyebiliriz fakat hikayenin aktığı mecrayı görmezden gelirsek karşılaşacağımız sonuç daha da kırıcı olabilir.

    türkiye, halen kemalist devlet aklıyla bu sorunu çözebileceğini zannettiği için olmuyor. ak parti de bu akılla işe başladığı için baştan kaybedeceği belliydi. buna rağmen şimdi “güzel şeyler olacaktı, açılım yapılacaktı da taşeron pkk/bdp statükoyla işbirliğine girip çözümü engelledi” şeklindeki serzenişler açıkçası bana pek ikna edici gelmiyor.

    hem kemalizm’den vazgeçmeyelim, hem de kürt sorununu çözelim diye birşey olmaz. son açılım süreci bunun kaçıncı ispatıdır!

    konuya dönelim: geleceklerine dair kararı kürt halkı verecek. benim endişem bunun tıpkı 1920’lerde türkiye’de kemalist egemenliğin kurulması gibi bir sürece evrilip, aynı acıların dar bir coğrafyada yeniden yaşanacağıdır. pkk/bdp çizgisinin ortaya koyduğu siyaset de açıkçası bu endişeye yeterince kanıt sunacaktır.

  4. Yazan:özlem Tarih: Tem 8, 2010 | Reply

    http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/108548-ayrilma-kozu-makalesi.aspx

  5. Yazan:bsm Tarih: Tem 8, 2010 | Reply

    sn.beytullah emrah,

    Yazı için teşekkürler.Önemli bir kısmına katılıyorum yazının.Doğrusunu isterseniz tesbitlerin tamamına katılmamak elde değil.Ancak,Kürt sorununda geldiğimiz nokta itibariyle yazıdaki saptamalara katılmakla beraber,çözüme dair görüşler için aynı şeyi söyleyemem.

    Zira,bir halkın/ulusun kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olmasını,bağımsız bir devlet kurmasını tartışmaya açmakla(bunu tabu olmaktan çıkarmak)bu doğrultudaki görüşü çözümün merkezine almak farklı şeylerdir.Evet,her türlü fikir ve düşüncenin özgürce ifade edilebilmesi ve düşüncenin “kırmızı çizgilerden”arındırılarak tabu olmaktan çıkarılması elbette anlamlıdır ve önemsenmelidir.Zaten er veya geç aşılan pek çok tabu gibi bu”yumşak karın”a da bir şekilde dokunulacaktı.Ki,son günlerde farklı platformlarda ve farklı persfektiflerle gündeme gelmiştir.Takip ettiyseniz,Cumhuriyet gazetesinden Orhan Bursalı,ardından Ertuğrul Özkök de bu konuyu köşelerine taşıdılar.Ha,tabii ki bu iki yazarın hangi saiklerle konuyu gündeme taşıdıkları tartışılır.Ancak statukonun “yılmaz bekçisi”Cumhuriyet gazetesinde bundan sözedilebiliyorsa bu,artık bazı konuların sonsuza kadar tabu kalamayacağının bir işaretidir.

    Tekrar konuya dönecek olursak.Evet,bağımsızlık,federatif yapı vb.her türlü öngörü tartışılsın.Ancak Kürtlere anayasal vatandaşlık hakkının tanınmasında bile bunca sıkıntı yaşanırken acaba hangi bağımsızlıktan sözedilebilir?Geçtim
    ne getirip ne götüreceğini,acaba Kürtlerin ayrı bir devlet kurma isteği var mıdır?Şayet yoksa-ki mevcut konjünktörde olmadığını düşünüyorum-peki onların adına başkaları mı bu istekte bulunuyor?Bu “başkaları”PKK-DTP olduğuna göre,peki en başta kendileri böyle bir taleplerinin bulunmadığını söylerken bağımsızlık fikri havada kalmış olmuyor mu?

    Özetle,salt Kürtlerin Kararıyla şekil alabilecek bir zemin göremiyorum.Böyle bir şey mümkün de değil.Neden tek başına belirleyici oldukları şeklinde sırtlarına bir yük/bir sorumluluk yıkılıyor doğrusu anlamak zor.Evet Kürt halkından daha sorumlu davranmasını talep etmek elbette anlaşılır bir durumdur.Kuşkusuz sorunun içindedirler ve parçasıdırlar.Ama Kararı Kürtler verecek diye somut bir öneri geliyorsa ben de bir soruyla bitirmek istiyorum:Madem her şey Kürtlerin bu “karar vericilik”lerine bağlanmış,peki ne yapsınlar,ne yapmalılar,nasıl davranmaları bekleniyor?Öyle ya,her şey bu denli kendi insiytifilerindeyse biri Allah rızası için bu insiyatifin ne olduğunu bir açıklasın.

  6. Yazan:bsm Tarih: Tem 8, 2010 | Reply

    Atladığım önemli bir ayrıntı daha var.Bu yazı “Kararı Kürtler Verecek” başlıklı yazıya gelen eleştiriler üzerine aynı yazar tarafından kaleme alınmış.

    Siz bu belirlemeye katıldığınızı söylüyorsunuz.Ayrıca linkini verdiğiniz yazıya da bu paralelliği kurarak katılmışsınız.

    Oysa Kadrican Menci ile İbrahim Becer’in “kararı Kürtler verecek”önermesi birbirinden oldukça farklıdır.Farklılık bir yana taban tabana zıttır.Buna karşın siz-bana göre-bu zıtlığı aynı paralelde birleştirmek gibi bir okuma hatasıa düşmüşsünüz.

    Biraz daha açayım.Sayın Becer-doğru veya yanlış ayrı konu-hükümetin veya devletin başlattığı açılımın kürtler tarafından iyi değerlendirilmediğini ve dolayısıyla “bundan sonra olacaklardan”Kürtlerin sorumlu olabileceğini ima etmişti.Yazısını linkini verdiğiniz sayın Kadrican Menci ise,Kemalizmle malul despot bir devlet anlayışından hareketle “bağımsızlık”ın dahi meşru sayılması gerektiğinin altını çizmiş ve AKP’nin başlatığı açılımı da bir nevi kökleşmiş olan bu Kemalist zihniyetin devamı şeklinde ifade etmiştir.

    Dolayısıyla,altı doldurulamayan “Kararı Kürtler verecek”öngörüsü her iki durumda da havada kalıyor.Dahası hangi niyetle söylenmiş olması bir yana,her iki bakış açısı hiçbir şekilde örtüşmüyor.

    Benim buradaki itirazım ise Kararı Kürtlerin vermesi gerektiğine yapılan vurguyadır.Zira Kürtlerin bir “Türkiye sorunu”vardır,bu doğru.Ancak Kürt sorunu da sadece Kürtlerin sorunu değildir.Dolayısıyla tesbit ve çözüm önerileri birbirinden farklı olsa da bu bütünlüğün göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.Kısacası her halukârda kararı verecek olanlar,bu topraklarda birarada yaşayan bizler olacak.Sorunun parçası olmak adına da,çözüme giden en selametli yolu bulma adına da bu bir realite olarak önümüzde duruyor.
    Selamlar.

  7. Yazan:beytullah emrah Tarih: Tem 9, 2010 | Reply

    sayın bsm,

    her iki yazının farklı zeminlerde kurulduğu ve birbirine paralel okunamayacağı yönündeki tespitlerinize katılıyorum. ben de özellikle yoruma girerken, yazıların içeriğinin ayrı bir tartışma konusu olduğunu ifade ederek sadece başlıklardan hareket etmiş ve akabinde de kendi görüşlerimi söylemiştim.

    kararı kimlerin vereceği konusunu ise her ne kadar tek bir özneye atıfla izah ettiysem de, tabi ki işin içinden el maharetiyle bir çırpıda çıkılacak bir mevzudan bahsetmiyoruz.

    burada iki halden söz etmek istiyorum:

    birincisi benim istediğim hal: sınırların kaldırıldığı, herkesin hak ve özgürlüklerini sonuna kadar yaşadığı ve bölgesel entegrasyona doğru giden bir gelecek.

    ikincisi ise bu siyasi sürecin gittiği istikamet. kanaatim o ki, sorun ve sorunun tarafları adına siyasi ve/veya silahlı mücadeleyi yürütenler esastan bir zihniyet değişikliğine gitmezlerse -ki bu şimdilik çok zor görünüyor, işin ucunun dayanacağı mantıki sonuç özerk yada bağımsız bir devlet yapılanması olacaktır. ikincisi elbette şu konjonktörde ifade edilmeyebilir ama bu kafayla gidilirse başka bir çıkar yol da kalmaz gibi. tabi burda işin bir de uluslararası boyutu var. bölgede bir sürü çıkar hesabı yapılıyor. içerideki sorun ve dışarıdaki beklentiler bir noktada kesişirse -ki kesişmesi kuvvetle muhtemel, ortaya yeni bir yönetim biçimi çıkacak demektir.

    burada kararı kürtler verecektir derken, bu aslında doğusundan batısına kadar uzanan bir coğrafyada yaşayan ama -öyle yada böyle- ulusal bir aidiyet oluşturmuş bir etnik grubun kendi geleceğini tayin etme hakkına bir göndermedir. lakin iş siyasete, politikaya yada uluslararası ilişkilere geldiğinde kararı tabi ki kürt halkı değil bu işin mücadelesi yürüten örgütlü kadroların inisiyatifi, politikası yada kulisi belirleyecektir. bugün bazı taleplerin açıkça ifade edilmeyişi, niyetsizlikten ziyade mevcut baskı ve şiddet ortamından ileri gelmektedir. şahsen ben böyle bir ayrışmayı arzuluyor değilim. bırakın ayrışmayı, bölgesel bir bütünleşmeyi isterim. fakat siyasetin bizim isteklerimiz doğrultusunda gelişmesi ortaya koyduğumuz güce ve inisiyatife bağlıdır. bu noktada durum sanırım yeterince ortada.

    dediğiniz gibi bu konuda kararı birlikte verme imkanımız olsa ama işte gidişat onu göstermiyor maalesef.

  8. Yazan:tayfun_korkut Tarih: Tem 14, 2010 | Reply

    @ bsm

    Polemik,demogoji,kahve ağzı…
    Söz konusu yazıya-farklı platformlarda-ne tür eleştiri veya tepki geldi bilemiyorum.Ancak her menfi eleştiriye “sokak ağzı”,”kahve ağzı”demek ne kadar isabetlidir bu tartışılır.Elbette sayın Becer’in eleştirilere cevap hakkı vardır,bunu anlayabiliyorum.Lakin muhataplarına “siz bu konuda ne biliyorsunuz”mealinden bir hissiyatla olmamalıydı.Dolayısıyla DD’de yayımlanan yorumlar kasdedilerek daha baştan bu yargıya varılmış olmasını doğrusu anlayamıyorum.Hele şu kısmını hiç anlayamıyorum:

    Yine demagoji, yine demagoji… Ibrahim Becer beyefendi kendisini elestirenleri yalnizca demagojiyle sucladi. Polemik veya kahve agziyla konusmakla degil. Dikkatle okursaniz, o kavramlari baska amacla kullandigini anlarsiniz. Kusura bakmayin, Turkceniz zayif galiba. Keske Kurtce konusabilseydik de, size anadilinizde meramimizi daha iyi anlatabilseydik. Ama yine de sizin Turkceniz bircok Turkten cok daha iyi, onu da ayrica belirteyim. Turk oglu Turk, hatta universite mezunlari Turk Dil Kurumu’nun marifetleriyle kendini ifade edemez hale getirildi bu ulkede.

    Kürt halkına emdiği sütü burnundan getiren o kadar çok “dinamik” var ki yazmaya kalksam sayfalar yetmeyecek.Bölge insanının rahat uyudukları bir geceleri olmuş mudur,bunu hiç düşündük mü acaba.Dolayısıyla ortalama insani duygulara sahip her insanın korkacağı/sineceği ve kendisini iliklerine kadar tehdit altında hissedebileceği bir zemindir O coğrafya.Şevkleri kırılıyor mudur bilemem ama huzursuz olmalarına yol açacak yeterince talihsiz ve lanetli sayısız nedenleri vardır sanırım.Bu bazen PKK denen silahlı örgüttür,bazen beyaz Toros arabalarıyla gecenin bir saati apansız gelen cellatlardır…Jitemdir,Abdülkadir Aygan’lardır,Cem Ersever’lerdir…Cana,mala,ırza tecavüz etmeleri,terör estirmeleri için bizzat devlet tarıfından ellerine silah tutuşturulan haydutlar sürüsü koruculardır.Bilmem daha sayayım mı?

    Yine meseleyi Kurt ozelinde algilamissiniz. Bahsettiginiz olaylar Yozgat’ta da Adana’da da, Izmir’de de oldu cumhuriyetin ilk yillarinda. Hala anlamamakta israr ediyorsunuz. Kurt oldugunuz icin yapilmiyor bunlar.

    Çeteler arası bir mutabakatla Türk Mehmetçiklere,Kürt memolara ve dahi masum sivillere yaşam hakkı tanımayan bir terör girdabından sözettik.

    Bu ulkede Kurt Mehmetcikler de var, Turk Memolar da…

    Ama ne hikmetse,sayın Becer müthiş bir niyetokuma becerisiyle “İstanbul’un göbeğinde otobüse atılan molotofla can veren gencecik kızı görmezden gelmek”le suçlayabiliyor bizleri.

    Ben de ayni seyle sucluyorum DD’de bu tarz yorumlar yapanlari. Hayret verici bir tesaduf olmali bu heralde???

    Yoksa Kürt olmamızdan ötürü böyle bir potansiyel taşıdığımızı mı düşünüyor?

    Neden acaba her yazinizda irkinizi belirtmek zorunda hissediyorsunuz kendinizi? Neden diger yorumcular Kurt olmadiklarini belirtmiyor bu kadar? Ben neden bir miktar Turk, bir miktar Arap oldugumu soylemek zorunda hissetmiyorum kendimi? Bu ulkede Araplar da var, ama neden bu kadar cingar cikarmiyorlar Turkiye’de? Cunku, Arap milliyetciligini besleyecek PKK gibi mekanizmalar yok bu ulkede de ondan. Yoksa, bu ulkenin resmi ideolojisi Araplari da itin bilmem ne tarafina sokup sokup cikariyor. Ne ticarette, ne devlette dogru duzgun bir yerlere gelmelerine musade etmiyor. Kurtleri bu ulkede yasayan diger milletlerden ayiran ne? Peki ya annesi Kurt, babasi Kurt olmayan birini hangi tarafa koyacaksiniz? Cok kafa yormussunuz bu irk meselelerine sanirim. N’olcak bu melezlerin hali? “Savas”ta hangi safta yer almalari gerecekecek?

    Ne diyeyim,bizleri birbirimizin duygularından şüphe edecek duruma getiren,masumuyetimizi kirleten zihniyet utansın. Birbirimizi anlayacak güzel günlerimiz de olur inşallah.Tek temennim budur.

    Amin!

  9. Yazan:bsm Tarih: Tem 15, 2010 | Reply

    @tayfun,

    Yine demagoji, yine demagoji… Ibrahim Becer beyefendi kendisini elestirenleri yalnizca demagojiyle sucladi. Polemik veya kahve agziyla konusmakla degil. Dikkatle okursaniz, o kavramlari baska amacla kullandigini anlarsiniz. Kusura bakmayin, Turkceniz zayif galiba. Keske Kurtce konusabilseydik de, size anadilinizde meramimizi daha iyi anlatabilseydik. Ama yine de sizin Turkceniz bircok Turkten cok daha iyi, onu da ayrica belirteyim. Turk oglu Turk, hatta universite mezunlari Turk Dil Kurumu’nun marifetleriyle kendini ifade edemez hale getirildi bu ulkede.

    Tayfun bey,siz de artık bir karar verseniz.Demagoji mi yoksa Türkçemin zayıflığı mı:)

    Türkçem biraz zayıf bunun ben de farkındayım.Malumunuz anadilim Türkçe değil.8 yaşından sonra Türkçeyi öğrenmiş biri için yine de fena sayılmaz.Lakin madem ortada bir yanlış anlaşılma sezdiniz ve bunu eksik Türkçeme bağladınız neden demagoji olarak niteleme gereği duydunuz?

    Her yanlış anlaşılmayı demagoji olarak nitelemek doğru değil.Sonuçta insanız ve yanılabiliriz.

    Bu anlamda, uyarınızı dikkate alarak yanlış anlamış olabileceğimi düşünüp sözkonusu bölümü tekrar dikkatle okudum ve gerçekten de sayın Becer’in bendeki algıdan farklı amaçla yazdığına ikna oldum.Evet,o kısmı için haksız eleştiride bulunmuşum.

    Şimdi her sözümde sandığınız gibi demagoji amaçlaMadığıma bilmem ikna oldunuz mu?

    Yine meseleyi Kurt ozelinde algilamissiniz. Bahsettiginiz olaylar Yozgat’ta da Adana’da da, Izmir’de de oldu cumhuriyetin ilk yillarinda. Hala anlamamakta israr ediyorsunuz. Kurt oldugunuz icin yapilmiyor bunlar.

    Bakın,atıfta bulunduğunuz kısım sayın Becer’in sorusuna karşılıktı.Kendisi,sorunlu bulduğu bir psikolojiye gönderme yaparak “neden böyle hissediyorsunuz?”diye sordu,ben de gayet açık bir dille bu psikolojiyi yaratabilecek nedenleri sıraladım.

    Ha,meseleyi kürt özelinde algılamış olabilirim,bu doğru.Ancak takdir edersiniz ki konuştuğumuz mevzu Kürt sorunudur.Dolayısıyla neyi anlamaMakta ısrar ettiğimi inanın bilmiyorum.Hak ihlallerine maruz kalanlar tek kürtler değil ama zannedersem kürtlerin uğradığı adaletsizleklere deyinmek başka sorunlara duyarsız kalmak anlamına gelmiyordur.Ayrıca bahsettiğiniz diğer hukuk ihlallerinin de bir zihniyet sorunu olduğunu farklı başlıklar altında yeri geldiğinde değinmiş olmalıyım.Ancak bana duyduğunuz kişisel tepkiden dolayı orası pek dikkatinizi celbetmemiş görünüyor.

    Bu ulkede Kurt Mehmetcikler de var, Turk Memolar da…

    Peki ben farklı bir şey mi söyledim?Aynı şeyleri söylediğimizde bile bunu eleştiri konusu yapabiliyorsunuz ya bravo doğrusu.
    ***********

    Bir de şu sözlerime karşılık,

    Ama ne hikmetse,sayın Becer müthiş bir niyetokuma becerisiyle “İstanbul’un göbeğinde otobüse atılan molotofla can veren gencecik kızı görmezden gelmek”le suçlayabiliyor bizleri.

    Yoksa Kürt olmamızdan ötürü böyle bir potansiyel taşıdığımızı mı düşünüyor?

    Yanıtınız şu olmuş,

    Neden acaba her yazinizda irkinizi belirtmek zorunda hissediyorsunuz kendinizi? Neden diger yorumcular Kurt olmadiklarini belirtmiyor bu kadar? Ben neden bir miktar Turk, bir miktar Arap oldugumu soylemek zorunda hissetmiyorum kendimi? Bu ulkede Araplar da var, ama neden bu kadar cingar cikarmiyorlar Turkiye’de? Cunku, Arap milliyetciligini besleyecek PKK gibi mekanizmalar yok bu ulkede de ondan. Yoksa, bu ulkenin resmi ideolojisi Araplari da itin bilmem ne tarafina sokup sokup cikariyor. Ne ticarette, ne devlette dogru duzgun bir yerlere gelmelerine musade etmiyor. Kurtleri bu ulkede yasayan diger milletlerden ayiran ne? Peki ya annesi Kurt, babasi Kurt olmayan birini hangi tarafa koyacaksiniz? Cok kafa yormussunuz bu irk meselelerine sanirim. N’olcak bu melezlerin hali? “Savas”ta hangi safta yer almalari gerecekecek?

    Bu durumda,size göre lüzumu yokken ırkımı belirtmiş oluyorum sıklıkla.Kabul,belki de bundan kaçınmak icap eder,her zeminde tekrarlanması doğru olmayabilir.Gerçi ırkımı ısrarla vurgulamak gibi bir düşünceye sahip olmadığıma inanıyorum.Sizin bundan neden rahatsız olduğunuzu da anlamış değilim.Eminim cümleyi bütünden ayırmadan okusaydınız(ya da kolayından suçlamaya geçmek yerine anlamaya gayret etseydiniz)amacımın,kendimi “ırkımla belirlemek”gibi çocuksu bir duygudan farklı şeyler ifade etmek olduğunu anlayabilirdiniz.Neyse ziyani yok,kendi takıntılarınızdan böyle bir telaşa kapılmanızı gayet doğal buluyorum.

    Yine de şunu sormama izin verin.Yazarın yaptığı niyet okuma değildir de nedir?Hele ki bu niyetokuma doğrudan bir topluluk hakkında yapılmışsa.Doğrudan diyorum çünkü hiç alakası yokken sanki birileri terörü destekliyormuş gibi serzenişte bulunuyor.Peki kendisine eleştiri geldi diye neye dayanarak ve kimleri kasderek insanları teröre göz yummayla itham ediyor dersiniz.Ve böyle bir yargıda bulunmaya hakkı var mıdır yazarın.Ben dilim döndüğünce bu tür niyetokumaların doğru olmadığını belirttim ama bakıyorum siz maşallah Araplıktan girip melezlikten çıktınız.Yazık bu kadar çarpıtma size ne kazandırıyor gerçekten anlamak zor.

    Neyse bir gazeteci fıkrasıyla bitireyim.Aslında gerçekten yaşanmış bir diyalog.

    Kaçıncı Papa’ydı hatırlamıyorum,Papa Amerika’ya geziye çıkar.İlk uğrağı olan şehrin havaalanından uçağından inerken çevresini gazeteciler sarar.Tabii soru yağmuruna tutulur.Bir gazeteci kendisine mikrofunu uzatarak,”Şehrimizdeki Genelevler hakkında ne düşünüyorsunuz?”diye sorar.Papa yakışıksız bir soruyla karşı karşıya kalmanın da verdiği şaşkınlıkla,”şehrinizde genelev mi var?”diyerek soruya soruyla karşılık verir.

    Ertesi gün gazete manşetleri haberi büyük puntolarla şöyle geçer,
    “Papa,uçaktan iner inmez sordu:şehrinizde genelev var mı?”

    Diyeceğim o ki söylemediklerimden beni sorumlu tutma çabanızdan vazgeçerseniz bu çok makbule geçecek.Hele yazdıklarımın bu şekilde cımbızlanarak öküzün altında buzağı aranması hiç de şık durmuyor.Size belki eğlenceli geliyordur bilemem ama bana çok da anlamlı gelmiyor.Bu konuda daha önce de sizi tatlılıkla uyarmıştım.Şimdi de tekrarlıyorum,benim tarzım değil bu.Sizden ricam eğer sürekli didişme peşindeyseniz, mümkünse yorumlaşmayalım.Tekrar bir kırgınlık yaşansın istemiyorum.Kısacası fikirleriniz size,benimkiler de bana kalsın olur mu?

  10. Yazan:yyeliz Tarih: Tem 15, 2010 | Reply

    Yazının sunuş kısmındaki niyet okuma’dan başlamak istiyorum. Neden biz Türklerin (kültürel olarak, Türkiyeliler anlamında yani, ırka dair bir gönderme değil kesinlikle)böyle bir kabiliyetinin gelişmiş olduğunu düşününce sebebinin resmi devlet ideolojimiz olduğunu görüyorum. Makbul bir vatandaş olmak, cüzzamlı muamelesi görmemek için herkesin aynı maskeyi takmasını, aynı şeylere inanmasını, aynı şeylere üzülüp sevinmesini, aynı şeylere öfkelenmesini isteyen,bizleri yıllardır tornadan çıkma birer ağaç gibi olmamız için budayan resmi ideoloji. Tüm farklılıklarımızı ve dolayısıyla aslında tüm özgünlüğümüzü, bireyselliğimizi, “gerçek” kimliğimizi kendisinin yüzümüze yapıştırdığı maskenin ardında yaşamak zorunda bırakan resmi ideoloji. O maskeyle özdeşim kuramayan çoğunluktansanız eğer: “kişi karşısındakini kendi gibi bilir” hükmünce sizin o resmi ve zorunlu maskenin ardında pek çok başka yüz taşımanızdan yola çıkarak, karşınızdakinin de aynı sizin gibi olduğunu, gerçek yüzünü göstermediğini “adınız gibi” bilirsiniz! Dolayısıyla ne derse desin illa ki gizli bir ajandası olduğu önkabülü bizde bu niyet okumayı kronik bir vaka ve milli bir özellik haline getiriyor. O maskeyle barışık ve “içi dışı bir” azınlık da bu oyunu bildiklerinden onlar da bu vakanın kronikleşmesine çok ciddi katkı sağlıyor. Üstelik, maskelerinin gerçek yüzleri olmalarıdan yani makbul vatandaş olmalarından aldıkları yetkiyle de hayli ileri götürebiliyorlar bu katkılarını.
    Bu maskeleri zorunlu kılan resmi ideolojiden vazgeçmeden ne maskelerden ne de zaman zaman paronoyaklık derecesine varan niyet okuma hastalığından kurtulabiliriz. Ne şiş yansın ne kebap, hem Kemalist kalıp alıştığımız zihni konforumuzu bozmayalım, hem de açılım maçılımdan dem vurup demokrat da olalım olmuyor işte. Böyle tıkanıp kalıyor. Cesaret, gerçek yüzlerle yüzleşecek cesaret gösterilmeli. Buradan varılacak yer de “PKK sebep mi sonuç mu tartışması” olur şüphesiz. T.C. Kemalist paronyalarından kurtulmalı, Kürtler de hali hazırda yaşıyor oldukları keni Kemalizm’lerinin farkına varmalı ve ondan özgürleşmeliler. Ancak bu adımlardan sonra karşılıklı oturup konuşabilir ve anlaşabilirler.

  11. Yazan:tayfun_korkut Tarih: Tem 16, 2010 | Reply

    @ bsm,

    Turkceniz bence Turkiye’nin %99’undan daha iyi. Yanlis algilamalarinizdaki sebebin algida secicilik oldugunu dusunuyorum. Tepkilerinizin de agirlikla aileniz, akrabaniz olan Kurtlere karsi duydugunuz duygusal bagin etkisinde oldugunu dusunuyorum.

    Mesele, irkciliga, fasizme karsi olmaksa, ben de sizinle beraber karsiyim. Turk irkciligina da, Arap irkciligina da… Ama Turk irkciligina karsi olmak, Kurt irkciligini ve terorunu hos gormekse, bu konuda yalnizsiniz. Yani sadece bir kisim Kurtlerden destek gorursunuz.

    “Kurt sorunu cozulsun de gerisi tufan” diyorsaniz eger, mesele Kurt sorunu degil. Mesele, bu topraklarda yasayan insanlari bir asiri askin suredir ezen ne idugu belirsiz bir grup. Bugun, bunlarin icinde Turk de var, Kurt de… Bunlar, yeri geldiginde, “Kurtlerden yana” da oluyorlar, Turklerden de… Bunlarin ideolojisini curuterek de bir yere varilamiyor. Adamlar son derece esnek. Dinci de oluyorlar yeri geldiginde, Ataturk’un dua eden resimleri bir anda ortaya cikiveriyor. Ataturk’un sozlerini istedikleri gibi degistiriyorlar, basindan sonundan kirparak, istedikleri sekle getiriyorlar. Butun tezleri, ideolojileri curutuldu. Tutunacaklari tek dal, Ataturk’un kisiligi kaldi. Onu korumak ve tanrilastirmak icin de ellerinden geleni yapiyorlar.

    Yani, mesele kokunden halledilmedikce, bu ceteci zihniyet ulkeden tasfiye edilmedikce, bu sorunlara kalici cozumler bulunamaz. Az kaldi insallah, sonlari geliyor…

  12. Yazan:bsm Tarih: Tem 16, 2010 | Reply

    Tayfun bey selamlar,

    Türkçem konusundaki fikrinize hiç kızmadım.Haklıydınız çünkü.Uzun cümleler kuruyorum.Bu da bazen düşük cümleler kurulmasına sebebiyet veriyor.Haliyle bu durum zaman zaman “meramın anlatılması” kapasitesini düşürebiliyor.Neden böyle olduğuna gelince,sanırım insanların birden fazla dile sahip olmalarından kaynaklı.Zira her bir dilin yapısı birbirinden farklıdır ve doğal olarak bu farklılıklar bir şekilde ifadeye yansıyor.Yani tam da dediğiniz gibi kimi ifade eksikliklerim kürtçeyle de bir bağımın olmasından ileri geliyor.
    Fakat şu kadarını söyleyeyim,her ne kadar anadil,ortak iletişim dili vb tartışmalar yaşanıyorsa da benim gönlümde birer öz evlat gibidir bu iki dil.İkisini de seviyorum.Ve ikisini de geliştirebilmek için özel çaba sarfediyorum.Tabii dediğim gibi sıkıntıları da olmuyor değil bunun.Kısacası sizden bu yönde tesbit geldiğinde alınmam için bir neden yoktu;doğruya doğru.Ha,o anki ruh halim izin verseydi-muhatabı alt etme yerine bir sohbet havası esmiş olsaydı-“e,birader siz de azıcık kürtçe öğrenin”diyerek topu size atıp inceden iğnelerdim muhtemelen.

    Mesele, irkciliga, fasizme karsi olmaksa, ben de sizinle beraber karsiyim. Turk irkciligina da, Arap irkciligina da… Ama Turk irkciligina karsi olmak, Kurt irkciligini ve terorunu hos gormekse, bu konuda yalnizsiniz. Yani sadece bir kisim Kurtlerden destek gorursunuz.

    Aslında aynı şeyleri düşünüyoruz.Yanıldığımız nokta ise birbirimizi-sözlerimizin yarattığı algıdan kaynaklı olsa gerek-“karşı tarafta”görmek.

    Burada tek yanlı suçlama ya da savunmaya geçmek doğru olmaz.Bundan pek çoğumuz musdaribiz,yani kimi algılar ister istemez bir taraf olgusu yaratıyor.Tabii bu hissiyat içinde tartışmanın akışı zaman içinde bir kutuplaşma riski de doğuruyor.

    Oysa,bu akışa kapılmak yerine birbirimizi daha iyi dinleyebilirsek aşılmayacak bir şey değildir bu.Nitekim gördüğünüz gibi kısmen aştık bile.

    Ancak yine de yukarıdaki paragraftan,benim her türlü ırkçılığa henüz aynı mesafeden bak(a)madığım gibi bir sezgi görüyorum.Oysa zaman zaman tansiyonu yükselen birebir yorumlaşmalarımız dışındaki görüş ve değerlendirmelerimi de dikkate alsaydınız eminim kuşkularınız kısmen giderilmiş olurdu.

    Bakınız,bsm rumuzuyla epi topu bir aydır yazıyorum.Belki bir ayı bulmamıştır bile.Ve bu rumuzla neden yazma gereği duyduğuma da uzunca yazmıştım.Diyeceğim o ki,”içeriden”bir bakışla bir özeleştiri ihtiyacı duydum.Amacım tarışmaya yeni bir kapı aralamaktı.Ki bu ihtiyaç,ağırlıklı olarak PKK’nın kirli çamaşırlarını ortaya dökmekten,görünmeyen yüzünü gün ışığına çıkarmaktan hasıl oldu.Zira,bilerek ya da bilmeyerek bugün umutlarını PKK’ya bağlamış,bu silahlı örgüte sempati duymuş hatırı sayılır bir kürt kitlesi var.Aynı şekilde PKK’yı sadece “karşı tarafın” temsilcisi gibi görerek sığ bir taraf hissiyatına kapılan diğer bir kesim daha var.

    İşte tam da bu idelojik ve düşünsel karmaşayı bir nebze gün ışığına çıkarmak istedim.Zira PKK ne sanıldığı gibi Kürtlerin dostu ve temsilcisidir ne de ergenokondan bağımsız bir düşmandır…Ergenekon ne ise PKK da odur.Dolayısıyla bu iki karanlık örgüt birbirinden farklı ve bağımsız düşünülmemeli.Ki siz de yorumlarınızda bu gerçeğe dikkat çekiyorsunuz.Ayrıca basında çıkan haberler,türlü belgeler de bu organik bağı yeterince açıklıyor.

    Peki kimliğimi gizleyerek bu gerçeği feryad ederken nasıl oluyor da hâlâ etnik bağnazlığımdan şüpheye düşebiliyorsunuz.Terörün her çeşidine,nereden ve kimden gelirse/hangi neden ve gerekçeye dayanırsa dayansın karşı olduğumu belirtmeme karşın neden terörü içten içe desteklediğim gibi bir kuşkuyu kafanızdan silemiyorsunuz.

    İşte burada iş biraz size düşüyor.Her demokrasi talebini “birilerinin yandaşı”olarak görmekten vazgeçin.Yaşadığımız tek sorun elbette Kürt sorunu değildir.Bir Alevi sorunumuz var,başörtüsü sorunu var,askeri-bürokratik vesayet sorunumuz var.Azınlıklarla ilgili sorunlarımız var.Var da var.Velhasıl demokrasi yoksunluğu sorunu,bir hukuk devleti olamaMa sorunu var.

    Size katılıyorum,elbette bunların hepsi birbirinden farklı gelişmiyor;aynı kaynaktan besleniyor ve bu sistemin savunucuları olan statukocularca aynı merkezden yönetiliyor.Yani ortada dönüştürülemeyen bir zihniyet sorunu vardır.Statuko yanlıları bu zihniyetin dönüşmemesi için var güçleriyle direniyorlar.PKK’yla direniyorlar,Ergenekonla direniyorlar,çeteleşmiş kurumlarla direniyorlar.

    Diyeceğim o ki,her türlü adaletsizliğe,antidemoratik uygulamaya karşı olmak ille de bir yere taraf olmak anlamına gelmemeli.Evet,şayet bu sorunlardan birine şahin kesilip diğeri görmezden gelinirse dediğiniz doğrudur.Ama izninizle,başörtüsü yasağına karşı gelmek insanlar irticacı yapmıyorsa,bu topraklarda kürtlere yapılan zulumlere insanca karşı gelmek/bu gerçeğe dikkat çekmek de bölücülük değildir…Terörürü desteklemekle eşdeğer değildir.

    Bakınız,aidiyetime sıkça atıf yapmamdan ötürü bir eleştiriniz var bana.Doğrudur,ikiliğe neden yaratacak söylemlerden kaçınmalı.Ama bunun bir sebebi vardır.Bazen bir şeyleri açıklama durumunda kalıyor insan.Şimdide benzer bir açıklama ihtiyacı duyduğum için bu konuyu açtım.
    Şöyle açıklık getireyim:Ben dindar bir insan değilim.Modern-Seküler yaşamı bir şekilde benimsemiş bir insanım.İdeolojilere eskisi kadar itibar etmesem de eğer bir kategori olacaksa muhtemelen “komünist”olarak tanımlanırım.Fakat bugün AKP’yi tüm eksiklerine karşın en devrimci parti olarak görüyorum.Başörtüsünü özgürce takamayan,bu tercihinden ötürü hakları kısıtlanan bir insan için polis copu yemeği,bu yaşımda azar işitmeyi göze alabilirim…İçtenliğimle söylüyorum buna hazırım.Amacım kahramanlık taslamak değil sevgili kardeşim.Doğru olduğuna inandığım içindir,adelete ve eşitliğe,insan onuruna bu yakıştığı içindir.Ama başörtüsü yasağına karşı olmak,duyarlı olmak,gerektiğinde elini taşın altına koymak insanı irticacı yapmıyorsa,Kürtlerle ilgili anti-demokratik uygulamalara karşı olmak da kürtçülük olarak anlaşılmamalı.Zira adalet hepimize lazımdır ve bunu tesis etmek için de ortak bir vicdan zemini yaratılmalıdır.Bu bakımdan her hak arayışını lütfen “ezildik,öldürüldük”ağlayışı şeklinde algılamaktan vazgeçin.Diğer başlıklar altında sıkça bu söyleme sarılıyorsunuz.Bu doğru değil.Her kim bu sistemin mağduru olmuşsa elbette ki acılarını dillendirecektir.Ha,samimiyetsizliğe ben de karşıyım.Bugün yaşadığım kentte(İzmir)bir eli yağda,bir eli balda,sitemin bütün nimetlerinden(!)faydalanıp köşe başlarını tutan öyle kürtler vardır ki,iş bu meseleye gelince kraldan daha kralcı kesilirler.Sızlanırlar,özeleştiri nedir semtine uğramazlar,bunları ben sizden çok çok iyi bilirim çünkü içlerindeyim.Lakin her hak arayanı da bu ketegoriye koyup lafı boğazlarına tıkmak da doğru değil.Size tavsiyem,yapmayın bunu,herkesi aynı kategoriye koyarak peşin hükümler vermeyin.Bakın bu sitede bile özgürlükçü/feminist/sosyalist/aktivist/demokrat vs vs geçinip de,konu başörtüsü yasağından açıldığında çark eden öyle çok tipler var ki,ilk savunmaları”ama dindarlar da jipe biniyor”,”müslüman geçiniyorlar ama vakkodan eşarp giyiyorlar”vb.söylemlerdir.Yani bu aklıevvellerin,doğuştan sahip olunan haklar falan pek akıllarına gelmez de şöyledirler,böyledirler” diye binbir mazeret üretir,olmadık taklalar atarlar.

    Bu açıdan siz siz olun,sözünü ettiğim bu ideolojilerle kafayı sıyırmış insanlarla aynı paralele düşmeyin.Zira zaman zaman aramızda sert tartışmalar yaşansa da ideoljilere itibar etmeyen,iyi niyetli ve barışsever bir insan olduğunuzu düşünüyorum.Tabii şu soy,sop,milliyet vb zihinlerimize iz bırakan aidiyet duygularından sıyrılmak kaydıyla.Bizlere dayatılan bir takım resmi söylem ve ideolojileri zihnimizden biraz olsun uzaklaştırabilir ve karşı tarafı dinleyebilirsek eminim pek çok şey daha iyi anlaşılacaktır.Yani en azından gerçekten mağdur olanlarla “mağduriyete oynayanlar”birbinden ayrılılabilir diye düşünüyorum.

  13. Yazan:tayfun_korkut Tarih: Tem 17, 2010 | Reply

    @ bsm,

    Simdi daha iyi anliyorum sizi… Tabi toplumca yasadigimiz travmanin da etkisiyle bazen tahammulsuz olabiliyorum. Kusura bakmayin.

    Turkiye’de Kurt olmanin zorluklariyla ilgili de cok olay duydum. Ornegin, askerde, “Elazig’in, Kayseri’nin dogusundan olanlar su tarafa, batisindan olanlar su tarafa gecsin” diye ayirmalar, dogudan gelenlere yapilan insanlik disi muameleler, kusumsemeler… Okudugum universitede bircok kez populer arkadas gruplariyla beraber olmak yerine, okulda yalniz basina gezen dogulu sinif arkadaslarimla sohbet etmeyi tercih etmem, onlarin kendilerini yalniz, dislanmis hissetmelerini kabul edememem gibi bircok durum var. Kurtlerin o bolgede yasanan tatsiz olaylarin etkisiyle biraz daha tahammulsuz olmalarini, bir asira yakindir 2. sinif yurttas muamelesine tabi tutulmalarinin yarattigi infiali de tamamen dogal karsiliyorum.

    Eger, universite 1. sinifta, kaldigim cemaat evinde, Adiyaman’li kanatsiz melek Kurt oda arkadasim olmasaydi, bugun belki Kurtlerle ilgili cok farkli goruslere sahip olacaktim. 5 kisi kaldigimiz evde 2 Kurt vardi. Ve ne yalan soyleyim, onlari diger arkadaslarimdan daha cok seviyordum, daha icten, daha insancil buluyordum. Diger arkadaslarim da iyilerdi ama, mesela Adiyaman’li oda arkadasimin o yardimseverligi, insancilligi, sorumluluk sahibi olusu, yaptigi ciddi emek isteyen yemekler, temizlik anlayisi vs. hakikaten herkesi kendine hayran birakmisti. Yani, sizi temin ederim ki, Kurtlerle ilgili zerre kadar bir onyargim, negatif dusuncem yok. Arada bir bazi akimlarin etkisinde kaliyorsam Allah affetsin insallah.

    Zaman, bircok seyi ortaya cikariyor. Bu kadar olumsuzlugun icinde, cok ama cok guzel seyler de oluyor. Bu ulkenin gelecegiyle, kardesligiyle ilgili umutlarim hic azalmadi. Bu baris kulturunu korudukca, once insan ve vicdan dedikce, bu ulke bir daha 80 oncesine donmez.

    Saygilarimla

  14. Yazan:Tigrisda Tarih: Ağu 27, 2011 | Reply

    Harika bir yazı

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin