RSS Feed for This Post

Maymunist imanla nereye kadar?

Bir sıvının asitlik ya da bazlık derecesi pH denen ölçü birimiyle belirlenir. Eğer H+ (hidrojen iyonu) yoğunluğu OH- (hidroksid iyonu) yoğunluğundan fazla ise “çözelti asidik” denir. Yani pH değeri 7 den düşüktür. Sirke, limon suyu, çay ve kahve böyledir, asitlikleri ağır basar. Sabun, amonyak, çamaşır suyu bunun tam tersidir. OH- yoğunluğu H+ yoğunluğundan fazla olduğu için onlara “bazik” denir, pH değerleri 7 den büyüktür.

Tanrı’sızlık ve/veya dinsizlik noktasında samimi olmak için insanın saf su gibi olması, “bilmiyorum” demesi gerekir diye düşünüyorum. Yani pH=7, bir başka deyişle “pH Nötr” olmak. Aksi takdirde inanılması İslâm’dan çok daha fazla itaat gerektiren bir iman noktasında buluruz kendimizi:  “ben görmedim, o halde yoktur!”

Yani her hangi bir ilâhi bir varlığın, yaratıcı gücün yokluğuna iman etmekten daha da zor olan nokta şu: “ben her şeyi, her varlığı, görürüm, duyarım” (=Bir şeyi görmüyorsam o şey yok demektir)

Neden zor yokluğa iman etmek? Billûr gözlerine bakarken dünyanın geri kalan kısmını unuttuğumuz o sevgili yok mu ah o sevgili? Elini tuttuğumuzda hatta telefonda sesini duyduğumuzda içimizi titreten o his. Aşk’ı gören, resmini çeken var mı bu güne kadar? Ama Aşk var. Çin’de, Rusya’da, Türkiye’de insanlar aşık oluyor. Bin yıl önce oldukları gibi ve yarın da olacakları gibi.

Gelin de sevgilinize Aşk diye bir şeyin olmadığını, Aşk sandığı şeyin aslında memeli hayvanların üremesi için gerekli bir süreç, hormonal bir tepki olduğunu söyleyin. “Sen veya bir başka kadın fark etmez, hissettiklerim cinsel cazibeden başka bir şey değil” deyin. Hanımefendi suratınızın ortasına bir tokat patlatır, çok da iyi eder!

Peki ya tersi? gördüğümüz halde var olmayan bir çok şey yok mu hayatta? Meselâ Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Noel Baba, ABD’nin Irak’a özgürlük ve demokrasi getirmek için uğraşması, İsrail’in meşru savunma hakkını kullanmak için öldürdüğü 2500 Filistinli çocuk… Bunları duyarız ve görürüz ekranlarda ama aklımız teyid etmediği için varlıklarından, gerçek olduklarından şüphe ederiz.

Madeni bir para kadar görünen Güneş’in Hakikat’i uçan bir nükleer santral olmasıdır hem de Dünyadakilerin toplamından kat kat büyük. Kum tanesi kadar görünen yıldızların Hakikat’i ise bazen Güneşimizden bile büyük ve daha da sıcak olmalarıdır.

Neticede bırakın Tanrı’yı, kendisini bile görmekten aciz bir et parçası olan gözden bundan fazlasını beklemek zaten akıl kârı değil. Gözlerine (ve diğer dört duyuya) dört elle yapışan ateistler burada hata ediyor işte. Meselâ doğuştan kör olan, elleri ve kulaklarıyla bu eksikliği tazmin eden bir insana renklerden bahsederseniz sözlerinizi inkâr edebilir. Benzer şekilde elin hissettiği sertlik ve yumuşaklık kulak için yoktur. Kulağın duyduğu sesler burun için yoktur. Bu beş duyunun etraftan toplayıp getirdiği kokular, sesler, renkler bizim aklımızla bilgi haline gelir. Yoksa “gözüm bilmiyor demek ki yok!” ilkesiyle yarış atını sırtında taşıyan bir jokere benzeriz ki bu çok sakat. Kim Sahip? Kim binek?

Gözlü İnsan köpeğini kumsalda gezdiren bir adama benziyor. Köpek koşarak uzaklaşıyor adamın yanından, ağzında bir cisimle geri dönüyor. Adam bazen gülüyor, bazen de kızıyor köpeğe: “Aferin! Ah! Hayır! Bırak o pis şeyi! Nereden bulursun bunları?” Bir dal parçası. Bazen bir pislik, kıyıya vurmuş ve çürümüş bir balık, turistlerin boynundan düşüp kaybolmuş bir altın kolye… Ama neyin pis, neyin kıymetli olduğuna karar veren bir sahip var.

Hiç adalet duygusunu görmüşlüğünüz var mı? Kardeşine oyuncak alındığını görüp ihmal edildiği için ağlayan bir bebek meselâ? Başkasına bile yapılsa midenizi bulandıran haksızlıklar? Ya da adalet uğruna canlarını feda ederek, ölümü bile göze alarak savaşan insanlar?

Adalet hissinin de bir rastlantı, bir kaza, bir yanılgı olduğunu iddia edebilir miyiz? Evrim sürecinde ortaya çıktığı söylenebilir mi meselâ? Deneyelim: “Maymun sürülerinde disiplini sağlamak için önce güçlü olan erkekler yiyordu, sonra dişiler ve yavrular. Buna karşılık tehlike anında erkekler sürüyü koruyordu. Böylece daha disiplinli maymun sürülerinin hayatta kalma ihtimali arttı ve…” Roma hukuku, Fransız ihtilâli, 1917 devrimi, Türk Kurtuluş Savaşı ve 1 Mayıs’ta Taksim meydanını dolduran işçiler böylesi bir maymunist bakışa hapsedilebilir mi? İnsan’ı maymunistlerin yaptığı gibi hayvan kökenli kabul edersek adalet kavramının hiç bir anlamı kalmıyor. Meselâ hırsızlık yaparken yakalanan birini nasıl  mahkeme edeceğiz? “Hakim Bey, benim genlerim/hormonlarım bozuk, zaten çocukken fakirlik içinde yaşadım, hırsız olmam KAÇINILMAZDI” gibi determinist/maymunist bir argümanla kendini savunabilir. Hakim ona “Hayır, sen özgürdün, çalmak ZORUNDA değildin!” demek için maymunizmden dışarı çıkmak zorunda değil mi? Dine dayalı olsun ya da olmasın bütün hukuk sistemleri insanların HAYVANLARDAN FARKLI OLARAK özgürce karar ve hareket yeteneğine sahip olduğuna İMAN EDER. Laik, dinsiz hatta din düşmanı dahi olsalar kanunları yapanlar ÖZGÜRLÜK fikrini yani İnsan’ın hayvan olMAdığı ilkesine iman etmek zorundadır!

Ya güzellik? Ya sanat? Ya müzik? Mozart’ın 40cı senfonisi ya da İsmail Dede Efendi’nin Hicaz Semaîsi (Ey büt-i nev-edâ olmuşum müptelâ) hangi maymunun çiftleşme çığlıklarının evrilmesi sonucu oluşmuştur? Zannediyorum Goethe idi “Tanrı Kâinat’ı yaratırken Bach’ın müziğini düşünüyordu” diyen. Bach’ın eserlerinin Bach’tan önce var olabilme ihtimali bile ne büyük bir tefekkür kapısı. Saçma mı geldi size? Peki biz keşfetmeden önce fizik kanunları neredeydi? Hangi dolaptaydı? Newton’un yerçekimini yarattığını söyleyecek kadar delirdik mi yoksa? Bizzat kendisinin tevazuyla ifade ettiği gibi:

 “Ben yerçekimi kuvvetinin ne olduğunu bilmiyorum. Sadece bunun şiddetini hesaplamaya yarayan bir formül keşfettim”

 Olan Alem ile Mümkün Olan Alem‘in içinde barınabileceği bir Varlık düşünebiliyor musunuz? Mümkünlük olarak var olan ama bu halden Olma haline henüz geçmemiş olan… Bu alemlerin arasındaki geçiş köprüleri ve hepsinin Mimar’ı, Sahibi Zaman’dan ve Mekân’dan münezzeh olan kim?

Bach bir Kalvinist, Vivaldi Katolik bir rahip olmasaydı, ilâhî bir ilham bu insanların yüreklerini titretmeseydi  o anıtsal eserler doğabilir miydi? Maymunist imanı haiz okuyucular belki de herkesten kıskandıkları, o gizli Tanrı’ya sarılacaklar şimdi: Milyonlarca yıl! Milyonlarca yıl! Maymunizm Tanrı’sının adı bu: Milyonlarca yıl! Leonardo Da Vinci? Milyonlarca yıl! Taj Mahal’in mimarı Üstad İsa? Mimar Sinan? Milyonlarca yıl! Konfiçyüs? Milyonlarca yıl!

Aklı başında bir insanın Henri Bergson = Şempanze + Milyonlarca yıl” şeklindeki maymunist duaya amin demesi bana imkânsız görünüyor. Bunun için baştan beri en “saygıdeğer” imansızlığın ateizm değil agnostizm olduğunu savunuyorum. İnan(a)amayan bir insanın “bilmiyorum” demesi gerekmez mi?

Trackback URL

  1. 182 Yorum

  2. Yazan:Mehmet Emin Yıldırım Tarih: May 11, 2010 | Reply

    Ellerinize sağlık,

    Anlamadığım şey; insanın bedensel olarak geçiş evrelerinden en üst(sağlıklı- sisteme uygun) düzeye ulaşması ve buna paralel olarak limbik sistem getirilerinin kendi içlerinde tekrarı ve gelişimi sonucunda neo-korteks( isimler) yapısını oluşturması; iman noktasında nasıl bir kabullenemezlik ortaya koyar?

  3. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 11, 2010 | Reply

    M.Emin bey,

    Şöyle bir durum ortaya çıkabilir. Bir kısım insanların limbik sistem getirileri kendi içinde çok fazla tekrar edip hararete yol açabilir. Bu durumda neo-korteks fazla ısınmadan haşlanma yapar. Beyin haşlama olur. Ben bu haşlanmayı kabullenemem. Böylece iman noktasına bir nokta koyup iki nokta üst üste yaparım.
    Ve bir de soru işareti çakarım:
    Güneşin alnında olgunlaşan karpuz mudur bahsettiğiniz?
    Ve bir soru daha shoot’luyorum:
    Kafama güneş geçip de mutasyona uğrama sonucu X-man olma şansım var mıdır, biraz çıkayım güneşe…

  4. Yazan:Mehmet Emin Yıldırım Tarih: May 11, 2010 | Reply

    Ekrem Bey,

    Bedensel temellerimizi konumlayacak küçük bir cevap verir misiniz? Espri yapmak yerine, ya da bir adres, bir yazı linki.

    Bekliyorum…

  5. Yazan:otomatik mandalina Tarih: May 11, 2010 | Reply

    İnan(a)amayan bir insanın “bilmiyorum” demesi gerekmez mi?

    Fakat bilmiyorum diyenler de kendi aralarında ayrışıyorlar ki. Bir kısmı “Tanrı var mı yok mu bilmiyorum, fakat kimbilir belki de ilerde bilebilirim” diyor, ki benim de bu duruşa sahip olan insanlara saygım vardır. Fakat bir kısmı “Tanrı var mıdır yok mudur bilmiyorum, ve zaten insan bunu asla da bilemeyecektir” diyor. İşte bu kısımdakilere saygı duymanın bir anlamı yok. Aslında bu duruşun, ateizmden pek de farkı yok.

  6. Yazan:ishak Tarih: May 12, 2010 | Reply

    bence islamiyeti kendine derd edinmeyek insanlar her ğeçen gün azgınlık ve sapkınlık içindedir onlarki pilanlarını hissettirmezler
    yaptıgı işlerden haberdar bile degiller

    diyecegim son birşey var

    ALLAH BÜYÜK VE HERŞEYE GÜCÜ YETENDİR.

  7. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 12, 2010 | Reply

    M.Emin bey,

    Beynin evrile devrile oluşması; dağdan yuvarlanan taşın yontula yontula Mikelanj’ın Davud heykelini oluşturması gibi absürd bir iddia kanımca. Yan yana kertenkele beyni, koyun beyni, insan beyni koyup: “bu bundan evrilerek olmuş olmalı. Niye olmasın, bal gibi olur. Yeter ki şöyle bir milyonlarca sene geçsin. Boru değil milyonlarca sene içinde neler olmaz…” şeklinde bir önerme ve bunun sebebi olarak da mutasyon gibi destructive bir şeyi göstermek- ismi ne kadar “bilimsel” diye konsa da aklın kabullenemeyeceği bir dogma. Tabi bunu bütün kitaplara koyup tüm bilimi bunun üzerine oturtursanız sağlam bir iddia gibi görünebilir. Ben, şahsen almıyorum. Evrimle inanç birarada bulunabilir. Buna itirazım yok. Çünkü zaten darwinist evrim de bir inançtır. Bu söylediklerimin bilimsel bir temeli de yok tabi. Ekremist evrim kuramı çıkana kadar bekleyeceksiniz. Şimdilik link olarak musculus gluteus maximus’umu veriyorum.

  8. Yazan:Atılım Ateş Tarih: May 12, 2010 | Reply

    Fikirlerine saygı duymak ne demek? Ya da bir görüşe saygı duymak nasıl bir şey? O görüşü dile getiren kişi ya da o görüşün yazıldığı kağıt karşısında önümüzü ilikleyip mi durmak anlamına geliyor? Böyle olmadığı aşikar… Ama o zaman düşünceye nasıl saygı gösterilir ki? Bu konuda çok bir fikrimiz olmadığını düşünüyorum. Daha doğrusu “Ona saygı duyarım, buna saygı duymam.” diyecek kadar saygının ne olup olmadığını kestirebiliyoruz belki. Bununla beraber, bu konuda kesin bir fikrimiz yoksa farkına varmadan saygısızlık ediyor ya da ince ince saygısızlığa maruz kalıyor olabiliriz de.

    Daha önemlisi bir tavır olarak saygı duymanın fikir dünyamıza nasıl bir etki yaptığı konusunda da yeterli farkındalığımız olmadığı kanaatindeyim.

    Öyleyse nedir düşünceye saygı? Muhatap olduğumuz fikirlerin içlerinde bir hakikat payı olabilir mi, bu düşüncenin temelinde ne var gibi soruları sorma ihtiyacı duymakla ya da duymamakla mı ilintilidir saygı duymak? Yoksa saygı duymadığımız görüşleri baştan kestirip atıyor muyuz? Kur’an’da saygıyla ilgili olabileceğini düşündüğüm iki ayet geliyor aklıma:

    Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Allah’tan korkun; eğer müminler iseniz.(5:57)

    Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların düşünemeyen bir toplum olmalarındandır.(5:58)

    Belki bu saygı tanımı için bir başlangıç olabilir. Gözlediğim kadarıyla insanlar bir şeyi alay ve oyun konusu ettiklerinde, aslında o şeyi üzerinde kafa yormadan, emek harcamadan reddetmektedirler. O zaman, bir görüşe ya da düşünceye saygının en önemli göstergesi, emek harcayarak reddetmektir diyebiliriz.

    Ekrem Bey,

    Bir fikri reddederken bugüne kadar harcadığınız emekleri yazmanızı tabii ki kimse isteyemez, ayrıca tartışmayı sıkıcı hale getirir. Ama en azından açık sorulan bir soru karşısında olumlu ya da olumsuz açık bir cevap, bence saygının en önemli ölçüsü. Alay ise, benim gözümde, saygısızlıktan öte bir acz ifadesi…

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  9. Yazan:MY Tarih: May 12, 2010 | Reply

    Bu Milyonlarca yil adindaki Tanri(?) konusunda ciddi bir yöntem meselesi var. Bu kadar kiymetli yorumcu bir araya gelmisken sizin degerlendirmenize sunmak isterim:

    Sade bir örnekle açiklayayim:

    Mesela karli bir havada eldivensiz kartopu oynadiniz. Eve geldiniz. Kaloriferin üzerine dayadiniz ellerinizi. Odadakiler size hayretle bakiyor. Onlar dokunsa elleri yanacak. Ama siz neredeyse parmaklarinizi hissetmiyorsunuz.

    5 dakika geçti, sohbete dalmistiniz. Üfff! Birden çektiniz elinizi. Ellerinizde RAHATSIZ EDiCi DERECEDE BiR YANMA HiSSi.

    sicak eller

    Ne oldu? Soguktan sicaga hangi anda geçtiniz? -30°’yi görmüs bir Kanadali ve Ekvator’da +50° sicakta yasayan bir baska insan için “Soguk” ve “Sicak” kavramlari farklidir degil mi?

    Zaten tirnak içinde yazdim. Ama “Soguk” ve “Sicak” kavramlarinin (bize göre) göreceli olmasi bunlarin MUTLAK OLARAK VAR OLMADIGINI ispat eder mi?

    Burada çok ama çok önemli bir epistemolojik gerçege isaret ediyorum. Evrim karsiti veya yandasi olsun, Müslüman veya Ateist olsun bu konuda konusan ve yazan hemen herkesin hata yaptigi bir konu!

    Nedir? Kalitatif bir siçrama. Yani çok soguk -> Soguk ->…. -> Sicak!

    Sifat ne zaman degisti?

    Sifatlar, zevkler, renkler görecelidir, kisiden kisiye göre degisir degil mi?

    Simdi daha ilginç bir örnek alalim:

    Bir arsaniz var. Tek katli, sade bir ev yaptirmak istiyorsunuz. Bir insaat ustasi buldunuz. Kalfasi, isçileriyle geldi ve evi yapti. Ertesi sene ikinci bir kat çikmak istediniz. Ayni ustayi çagirirsiniz. Peki 2ci 3cü kati çiktiginiz gibi 20ci, 50ci kati çikabilir misiniz?

    kucuk ev

    Kaçinci kattan itibaren bir insaat mühendisine, vinçlere vb ihtiyaç duyulur? Hatta muhasebeci, insan kaynaklari uzmani vb gerekmez mi?

    3cü köprünün insaasi için neden siradn bir müteahit çagiramiyoruz?

    Demek ki ana maddesi beton ve demir olsa da bütün insaatlar ayni degil; kalitatif bir siçrama var.

    baraj

    Küçük Ev -> Büyük Ev -> çok Büyük Ev -> 20 katli Apartman -> Baraj / Köprü / Marmaray Tüneli / Hava Alani

    Simdi Ekrem Senai’nin bahsettigi kertenkeleye bakin: Karbon, hidrojen, oksijen… Bir çok bakimdan (atomlari bakimindan) kesme seker ya da naylon torbadan farksiz. Ama Sicak-Soguk ya da Ev-Baraj gibi kalitatif bir siçrama (ya da kalitatif bir uçurum) var naylon torba ile Kertenkele arasinda.

    torba

    Zaten bunun için TORBA ve KERTENKELE gibi iki ayri kelime var dilimizde. Yoksa “çok Kertenkele” ve “az kertenkele” diyerek konusurduk 🙂

    kertenkele

    Gelelim Insan’a. En sevdiginiz sanatçilari, bilim adamlarini, Peygamberleri, Gandhi gibi baris için mücadele etmis insanlari düsünün. Veya Hitler, Mussolini, Stalin,…

    Nasil oluyor da insan bu kadar iyi ve bu kadar kötü olabiliyor?

    iyi ile kötü arasindaki kalitatif siçrama nerede?

    Güzel ile çirkin arasindaki kalitatif siçrama nerede?

    Maymun ile insan arasindaki kalitatif siçrama nerede?

    Kanaatimce bu kalitatif siçramanin olMAdigini iddia etmek deliliktir. Zira bûtün isimler ve sifarlatin DÜZLESTIGI bir ZIRVALAMA ZEMiNi üzerinde buluruz kendimizi. Her sey izafi, her sey rölatif, her sey anlamsiz…

    Bütün bu sebeple Insanin çok ama çok zeki maymunlardan geldigini iddia eden birisini ciddiye alamam. Kendisine, zekasina saygi göstermeyen birisine ben hiiiiiç saygi gösteremem. Kusura bakmayin 🙂

  10. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 12, 2010 | Reply

    Atılım bey,

    Kimse kimsenin fikirlerine saygı duymak zorunda değil. Böyle bir şey yok. İnsanların ağzında ezber olmuş klişelerden biridir fikirlere saygılı olmak. Bu ikiyüzlülüktür. Şunu deseler anlayışla karşılarım: İnsanlar birbirlerinin duygularına önem verirler. İncitmemeye, aşağılamamaya önem verirler, buna eyvallah derim. Beynin evrimleşerek ortaya çıkması fikrine saygı duymak zorunda değilim. Ve duymuyorum. Komik buluyorum. Ve M.Emin bey’in sorusuna da iki soruyla karşılık vererek cevaplandırdığımı düşünüyorum.
    Burada, bilimle uzaktan yakından ilgisi olmayan insanların da birbirlerine oradan buradan link vererek kısır döngü içine giren tartışmalarından bollukla yaptık. Link ver filan denilince artık kusma hissi hasıl oluyor. Üslup konusunda rahatsızlığı olanlar kusura bakmasın, benim üslubum budur. Muhatap almazsanız rahatsız olmazsınız. Ayet vermişsiniz. Ben de size bir ayet yazayım, derdinize deva olur:
    “O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman ‘Selam’ derler.”
    Selam deyip geçiniz kardeşim. Aleykümselam…

  11. Yazan:Mehmet Emin Yıldırım Tarih: May 12, 2010 | Reply

    Yorumda bulunan tüm arkadaşlara teşekkür ederim.

    Yazının sahibi Mehmet Bey’den mail üzerinden sorularıma cevap alabiliyorum. Teşekkürler.

    Lakin en başında belirtmek istediğim şey; insanın genel anlamda kendine sorduğu sorunun cevabının kendi içinde saklı oluşu. Bir cevap bilimsel bir açılımdan geliyorsa; ki cevap aramak akli bir eylemdir, o zaman bu cevap soruyu sormaya devam etmeye engel de olabilir.

    Mehmet Bey’e mail üzerinden yazdığım yazıyı sizlere de sunuyorum.

    Maddecilikten öte; insanın böyle bir soruyu sorup sormaması önemli. İnsanın nasıl oldukta hallendik biz sorusuna bilimsel bir yanıt verip üstüne manevi bir bilinç ile olayları donatması doğru da olsa yalnızca entelektüel bir girişim…

    İman noktasında; insanın bu soruları sorması hangi safhada olur bilemem, ama yakin elde etmek için hücrelerinin fiziksel evrimi ve sonucunda insan oluşumu ya da başka bir teorinin kabullenmesi gerekmiyor. Bence insanın bireysel açılımları yalnızca sorusunu en temeline sormakla, ben kimim ve beni oluşturduğunu sandığım bu zihinsel atıklar neler, bu sıkışmış ruh hali neden? sorularıyla şekilleniyor. Temel kavramlar ve açılımları yakin elde ettikçe ve bilim ilerledikçe açımlanıyorlar zaten. Bergson ve sanat yazınızdaki gibi temel sorular…

    Yani sizin yazdığınız yazının içeriğinde bahsedilen maymundan gelmek ve ya gelmemek ki; bedensel olarak nasıl oluştuğumuzu soruyorum, iman noktasında değil, yakin noktasında kafamızı oyalamak için bir tuzak bence.

    Yorumları dinlemek isterim…

  12. Yazan:aziz yılmaz Tarih: May 12, 2010 | Reply

    Ben her zamanki gibi meseleye “faydacılık”üzerinden bakacağım.”Faydacılık”derken felsefe konusu olan kuramdan sözetmiyorum.Böyle bir iddiam yok-farkında olmayarak bunu da yapmış olmam muhtemel tabii.Ancak şu an düşüncemde kurguladığım fayda,daha çok toplumsal uyumu/nizamı baz alan iyi/kötü,yararlı/zararlı gibi ortalama ölçütlerlerle ilgili.

    Mesela bu Maymunist inancı haiz “müminler”ile aynı inançta olmayan diğer insanların varlığı-toplum içindeki oranı itibariyle-ne tür sonuçlar getirebilir?

    Bu pencerden bakınca elbette aynı düşünceyi paylaşmayanlarca kendi manevi inançlarınının insanlığa sağladığı pek çok yönünü törpüleyici,beşeri duyguları,ahlaki ve manevi değerleri zayıflatıcı pek çok riski taşıyor olabilir.Zira azınlıkta kaldığı sürece tahmin edilen zararları vermemekle beraber,yaygınlaşması durumunda pekala bir tehdit oluşturabilir.

    Nedir bu tehdit?Birincisi,bugün maymunist oldukları düşünülen kesimler de dahil tüm insanlık alemi semavi dinlerden süzülüp gelen değerler bütünüyle yaşam bulmaktadır.Zira kebul edilse de edilmese de asırlar boyu kuşaktan kuşağa geçen davranış biçimi dinlerin rehber alındığı bir birikim üzerine kurulmuştur.Bir ülke düşünün ki inanç hanesine ateist ibaresi yazılmış olsa dahi ahlaki ve moral değerleri;vicdan,ahlak,adalet iyi-kötü kavramları ağırlıklı olarak dinlerin salık verdiği nizama daha yakındır.(Tabii buna uç örnekler,marjinal durumlar dahil değil,istisnalar olabilir)

    Dolayısıyla bu nizamın ya da kabul gören bu değerlerin zaman içerisinde erozyona uğraması ihtimal dışı değil.Tersinin yaygınlaşması durumunda “maymunist bir düşünce” pekala “maymunist bir yaşama” evrilebilir.Neden olmasın?İnsan denen varlık zeka yönünden diğer hayvan türlerinden daha gelişmiş olsa bile pekala hayvanlarda doğal karşılanan davranış biçimlerini kendisi için de sakıncalı görmeyebilir.Zira sakınmasını gerektiren nedenler ortadan kalkacaktır.Düşünün aslan beslenme ihtiyacını karşılamak için bir geyiği boğazlayıp öldürebiliyor.Bu bir doğa kanunu.Suç değil.Günah diye bir kavram da yok.Ne de bu edimi-bir canlının bir başka canlı tarafından yok edilmesi-sınırlayacak bir yaptırım var.Yani ödül veya cezalandırma gibi iç denetimi harekete geçirecek dengeleyici bir durum sözkonusu değildir aslan için.Kısacası aslanın içgüdüsüne göre kötülüğü engelleyecek bir durum kalmıyor.Tabii bu ahlaki değerler için de geçerli,insan tıpkı hayvanlar gibi cinsel özgürlükte de bir sakınca görmeyebilirler çünkü bundan sakınmayı gerektirecek bir bağlayıcılık kalmaz ortada.

    Fakat diğer yandan da şu var.Evrim teorisine inanan ya da atesit olan birinin ille de bu sapmalara ya da tercihlere yönelecek diye bir kural yok.

    Benim kitaplarını ilgiyle okuduğum Enrich From,Bernart Russel birer ateist,ancak ahlak,sevgi,adalet üzerine örnek olacak kişiliklere sahipler(bana göre).

    Özetle kişinin inancı kendisiyle sınırlı kaldığı sürece hiç bir sorun teşkil etmez.İster kainatı bir yaratıcıya bağlar,ister evrim teorisine inanır.

    Sorun şu:Tanrı inancının tartışıldığı tek alan evrimcilik değildir.Felsefede tanrı inancını sorgulayan ya da aksini iddia eden sayısız kuram var.Bu kuramlardan hiç birinin de kesin kanıtı yok.Olamaz da.Ancak kanıtlanmamakla beraber felsefe konusu olmuştur.Dolayısıyla evrim teorisi de bir felsefe konusudur,bilimin değil.

    Toparlıyorum,evrim teorisi felsefe konusu olarak işlendiği sürece sanıldığı gibi topluma zarar vermez.Verdiği düşünülse felsefenin tanamı bu anlamda “zararlılar”kategorisine girerdi.Benim fikrim bu.Mutlak doğru demiyorum.Ama inancım odur ki kesinlik atfetmeksizin-kesin “doğruluğu”dayatılmaksızın-bir duygu,düşünce veya inancın topluma bir zararı dokunamaz.

    Bu arada aşk ve manevi inanç da bir duygudur.Üzerinde çalışarak kazanılacak bir şey değildir.Dolayısıyla kimi insanlar hayatında hiç aşık olmayabilir.Ve aynı şekilde manevi bir inanca da sahip olmayabilirler.Zira ulvi değerler,manevi hisler çok daha derin mevzulardır.Birey ancak içsel dünyasında bu ışığı,bu kıpırtıyı yakalandığında böyle bir teslimiyet-iman-duygusu yakalayabilir.

  13. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 12, 2010 | Reply

    M.Emin bey,

    Soru sormak entelektüel bir girişim. Yalnız sorulara kestirme cevap vermek öyle değil. Beynin evrilerek kompleksleştiği düşüncesi insana şu soruları sordurur:
    – Peki bu kompleksleşmeyi işleten mekanizma nedir?
    – Bu mekanizma hangi saiklerle çalışır?
    Darwinist evrim teorisi, canlı çeşitliliğini ve benzerlikleri çok güzel açıklayan bir kurgudur ama mekanizma olarak öne sürdüğü şeyler yukarıdaki soruları cevaplamaktan uzaktır.
    “Mutasyon ve çoook uzun zaman”la bu mekanizmayı açıklayamazsınız. Bu, uçan spagetti canavarına inanmaktan daha saçma bir şey olur. Ve öyle de oluyor. Dolayısıyla “inanç” noktasında kalıyor. Yani şimşekler çakıp, radyasyonla kızarıp milyonlarca sene içinde hokup pokus kertenkele kuş oldu. Sonra serçe kartal oldu. O da arslan oldu filan. Cimbombom! 🙂
    Fazla basit anlatıyorum farkındayım ama bazen saçmalıkları anlamak için basit olmak gerekiyor.
    Evrimi, bu mekanizmalarla açıklamak kolaya kaçmaktır, entelektüellik filan değildir. İndirgenemez komplekslik’i bir çırpıda silip atmak da aynı kafa konforunun sonucudur. Birileri alternatifler üretmek için kafa patlatıyor ve sen onları psuedo-science diye yaftalıyorsun, bilim dünyasından afaroz ediyorsun bu da olmaz.
    Bilim adamları- içlerinde evrime inanan birçokları da- 2001’de dissent from darwinism diye bir belge yayınladılar ve bu duruma itiraz ettiler. Bunun karşılığında Darwinistler de karşı bir belge yayınlayıp “etiniz ne budunuz ne, darwinist, ismi Steve olanların sayısı bile sizin sayınızı geçer ulen” diye belge yayınladılar. Vehamete bakar mısınız? Bilimde demokrasi olmaz. Bir teorinin doğru olup olmadığı oy tasnifiyle belirlenmez. Genel kabul görmesi doğru olduğunu göstermez.
    Bu entelektüellik değildir, aklı çalıştırmaktan kaçmaktır. Kafa konforu sağlamaktır.

  14. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 12, 2010 | Reply

    İlgili link için buyrun. Türkçesi de sayfada mevcut.
    http://www.dissentfromdarwin.org/

  15. Yazan:Atılım Ateş Tarih: May 12, 2010 | Reply

    Mehmet Yılmaz Bey,

    Birisi insanın çok zeki bir maymundan yapıldığını söylese ve bahsettiğiniz kalitatif sıçramayı böyle açıklasa…

    Siz de buna

    Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak’ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir.(23:12-14)

    şeklinde cevap verseniz…

    Şunu anlatmaya çalışıyorum: Burada bilim ve mantık kullanarak insanın kökenine dair savları tartışıyoruz. Ama acaba nihayetinde vahiyle bildirileni bilimsel görünen söylemler kurmaya çalışarak savunmak ne kadar doğru? Bu konulara gerçekten hakim olan birisinin sizi eninde sonunda Kur’an’a dayanarak evrim fikrine karşı çıkmaya zorlayacaktır kanaatimce.

    Ve o noktada da size zor sorular soracak birileri hep bulunur. O zaman sizin için imanınızın ölçüsü nedir? İnsanların sorularına cevap verebilme gücünüz müdür imanınızın ölçüsü? Belirli bir ilkeyi ne derece ikna edici ya da tartışılamaz şekilde savunabildiğinizle mi ölçersiniz imanınızı?

    Eğer doğru anladıysam, Mehmet Emin bey tam da bu noktaya parmak basıyor: İnsan nasıl yaratılmış sorusu da cevabı da esas nokta değildir. Esas şu sorudur, “Ben neden?”. Doğru anlamış mıyım Mehmet Emin Bey?

    Yok eğer tüm bu tartışmaların kökeninde maymunu kendinizden aşağı görmek varsa, şunu bir düşünün:

    Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına attık.(95:4-5)

    Maymunu herhangi bir insandan aşağı gördüğünüz gün, bence kibirlenme hatasına düştüğünüz gündür. Kur’an’a göre insanı üstün kılan sanatı ya da bilimi değil, imanıdır. İman sanatla ölçülebilir mi?

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  16. Yazan:amir töre Tarih: May 12, 2010 | Reply

    “….“Soguk” ve “Sicak” kavramlarinin (bize göre) göreceli olmasi bunlarin MUTLAK OLARAK VAR OLMADIGINI ispat eder mi?….”

    Aslında edebileceğini düşünüyorum. Şöyle ki, algılayan bir varlık olmazsa sıcak ve soğuk kavramları ortadan kalkar. Geriye sadece molekül hareketlerinin yarattığı ısı enerjisi kalır, mutlak olan şey budur. Bir taş için sıcak ya da soğuk kavramı yoktur, ister -100 derece ister + 1000 derece olsun. Ne zaman ki ortama algılayan bir bilinç dahil olur, o zaman sıcak ve soğuk kavramları ortaya çıkar. Her yerde her zaman geçerli bir sıcak-soğuk kavramından bahsedilemez. Ses ve ışık kavramları da buna benzerdir, hatta muhtemelen bilgi bile (algılayan bir bilinç yoksa bilgi kavramı yoktur, sadece maddenin belli süreçlerle oluşmuş belli düzenlenmeleri vardır).
    Yazı ve yorumlardaki evrimle ilgili değerlendirmelerde kısmen eksik bilgi, kısmen de önyargılı bakış açısından kaynaklanan önemli yanlışlar olduğunu düşünüyorum. Detaylı bir yorum yazacağım, ancak şu an vaktim kısıtlı, kusuruma bakmayınız.

  17. Yazan:MY Tarih: May 12, 2010 | Reply

    Eğer doğru anladıysam, Mehmet Emin bey tam da bu noktaya parmak basıyor: İnsan nasıl yaratılmış sorusu da cevabı da esas nokta değildir. Esas şu sorudur, “Ben neden?”. Doğru anlamış mıyım Mehmet Emin Bey?

    Yok eğer tüm bu tartışmaların kökeninde maymunu kendinizden aşağı görmek varsa, şunu bir düşünün:

    Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına attık.(95:4-5)

    Maymunu herhangi bir insandan aşağı gördüğünüz gün, bence kibirlenme hatasına düştüğünüz gündür. Kur’an’a göre insanı üstün kılan sanatı ya da bilimi değil, imanıdır. İman sanatla ölçülebilir mi?

    Atilim Bey,

    Alinti yaptiginiz ayetler sizin ve Mehmet Emin Bey’in fikirlerinin tam tersini söylüyor. Insan (Kur’an’a göre) ne hayvanlarda ne de daglarda okyanuslarda bulunmayan bir özellige sahiptir. Bu özelligin genetikle, fiziksel yapiyla HATTA ZEKA iLE hiç bir ilgisi yoktur. Özgürlükle, Akil ile, Sorumluluk ile ilgisi vardir.

    Bu özelligin ne oldugunu ve günlük hayatimizla olan baglantilarini Derin Insan adli kitapta anlattik: http://www.derindusunce.org/img/derin_insan.pdf

    Sayet bu kitabi okuyup anladiktan sonra yine ayni zeminde tartismaya israr ederseniz hakkinizda ciddi olarak süpheye düsecegim 🙂

    Saygilar, sevgiler

  18. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 12, 2010 | Reply

    Atılım bey’in verdiği linkteki Dücane Cündioğlu yazısının altına imzamı atıyorum. Önemli bir yazı, tüm konuyu çok güzel özetliyor. “Can sıkıcı sorulara muhatap olmamak” için Darwincilerin kucağına oturmak zorunda olunmadığını ve ayrı bir kulvarın gerekli olduğunu belirten bir yazı var. İki keskin tercihten birini seçip her iki durumda da dogmatik olman kaçınılmaz. Fakat mutlaka mantıklı bir açıklaması olmalı dediğin zaman entelektüel fakültelerini harekete geçirmeye başlayabilirsin. Ne yazık ki konu, futbol fanatikliği gibi tartışıldığı için kimsenin arafta kalmaya ve görünmeye niyeti yok. Bilim adına dini terk etmek, veya din adına mantığı terk etmek. İşte bütün mesele bu…

    Ya maymundan, ya ensest ilişkiden (mi?)Dücane Cündioğlu
    2009 Darwin yılı… 12 Şubat da Darwin Günü…

    Kenarda köşede bazı yazılar yayımlanıyor. Kimileri Darwin övgüleriyle dolu, kimileri de Darwin yergileriyle…

    Bilimsel yorumlar, gerçekte, bilimsellik kazanma iddiasındaki önesürümler olmaktan çıkıp birer ‘dogma’ değeri kazandığında, tartışmanın yerini ister istemez övgüler ve yergiler alacaktır. Alıyor da nitekim.

    * * *
    Bir bilimsel yorum, ne zaman kibirle hâlelenir?

    Hiç kuşkusuz ki hesaba çekilemez bir yetkinlik iddiasında bulunduğu zaman.

    Ve/veya

    Varlık karşısısındaki tevazûunu kaybettiği zaman.

    Bu yüzdendir ki Darwin sözkonusu olduğunda, bizler, kendimizi bir bilim adamı ve yorumlarıyla karşı karşıya bulmayız. Karşımızda bütün heybetiyle duran Darwinciliktir.

    Varlık karşısındaki tevazûunu kaybetmiş Darwincilik.

    Ve hiç mübalağa etmeden işaret etmek zorundayım ki Darwinciler Darwincilikte Darwin’i geçmişlerdir. Bilhassa başlangıçta ‘bilimsel’ olmak iddiasıyla öne sürülmüş yorumları, ‘dinsel’ hâle getirmek açısından.

    Kuram, sözde din karşıtlığıyla bir ideolojik araca dönüştüğü/dönüştürüldüğü için, dinsel bir mahiyet almıştır. Çünkü Darwin’in kuramı, Darwincilerin elinde ve tabii ki zaman içerisinde, insanın kökenini Adem-Havva kıssasıyla açıklamak kadar ‘dinsel’ sayılabilecek bir öğreti hâline dönüşmüştür.

    Artık insanlığın inanç tarihinde iki yorumun takipçileri tartışmaktadır: İnsanın Adem’le Havva’dan türediğine inanan müminler ile insanın maymundan türediğine inanan müminler.

    Bu bakımdan evrim kuramı, popüler kültürde, bir inanç, bir itikad meselesidir. Çünkü müminleri ve kâfirleri vardır.

    * * *
    Karşıtlarının bilimdışına itilmekle tehdit edildiği bir “örgütlenmiş yorumlar kadrosu”yla başa çıkmak, bir bilim adamının yorumlarını hesaba çekmekle mukayese edilemez elbette. İşin içine ‘inanç’ girdi mi tartışmadan uzak durmalı. Çünkü düşüncenin değil, duyguların alanına girilmiş olmaktadır. Sadece duyguların mı? Bilimadamı kılığında dolanan inanç bodyguardlarının alanına da…

    Taraftarlarının duygularını canlı tutmakla (yani istismar etmekle) görevli inanç-adamlarının her hâlukârda korumak zorunda oldukları bir piyasanın varlığı kaçınılmazdır.

    Thomas Kuhn’un tabirini ödünç alarak söylemek istersem, paradigma-içi düşünmekte ısrar eden akidecilerle doludur tarihin sînesi.

    Bütün işleri, ideolojileri adına pazarda teneke çalmak olan bu inanç adamları, gürültü çıkarmanın binbir yolunu bilirler. Bu yüzdendir ki düşüncenin ve sağduyunun sesi pazarda ya duyulamaz ya da çok geç duyulur. İnanç pazarında. İdeoloji pazarında. Bilim pazarında.

    Bu yüzden Darwincileri iknâ etmek Darwin’i iknâ etmekten daha zordur; tıpkı Marxçıları iknâ etmenin Marx’ı iknâ etmekten daha zor olduğu gibi.

    * * *
    Adem-Havva kıssasından hareketle insanın kökenini açıklama teşebbüslerine gelince, tartışmalara kılavuzluk etmesi gereken ilk ilke şu olmalıdır:

    — Dinî metinler bilimsel yargılar ortaya koymayı amaçlamazlar!

    Meselâ Kur’an tarihten söz eder, tarihî malzemeler kullanır, ama kendisi bir tarih metni değildir. Güneşten, aydan, yıldızlardan söz eder, insanın dikkatini gökyüzüne çeker ve fakat kendisi bir astronomi metni değildir.

    O hâlde ikinci ilkeyi de ilân edebiliriz:

    — Bilimsel metinler dinsel yargılar ortaya koymayı amaçlamazlar!

    Demek oluyor ki bilimsel yorumların dogma hâline gelmesi, inancın konusu yapılması, yanlılarının mümin, karşıtlarını münkir ilân edilmesi abestir.

    * * *
    Bilimsel bilginin koşulları ile dinî bilginin koşulları birbirinden farklıdır. İlki isbat gerektirir, ikincisi gerektirmez. Argümanlarının ‘burhanî’ değil, ‘iknaî’ olması yeterlidir.

    İslâm Düşünce Tarihi, din ile bilim arasındaki yorum farklılıklarını uzlaştırmanın tarihidir aslında. Bu nedenle bilimsel (burhanî) olmak iddiasıyla öne sürülen yorumlara sözde dinî temeller bulmaya çalışan bilimadamları nasıl şiddetli eleştirilere maruz kalmışlarsa, kesinliği (hiç değilse kendi döneminde) isbat edilmiş açıklamalara din’in zahiri yorumları adına karşı çıkan dinadamları da benzer eleştirilerin konusu olmuştur.

    Gazalî’nin kendi döneminde Aristocu bilimin yanlılarına yönelttiği eleştiriler, dinî düşüncenin koşullarını tayin etmek bakımından değil sadece, aynı zamanda bilimsel düşüncenin koşullarını tayin etmek bakımından da fevkalâde önemlidir. Çünkü o devrin Aristocu düşünürleri doğabilimlerinde ancak ‘inanç’ sayılabilecek yorumların ‘burhanî’ (bilimsel) olduklarını iddia ediyorlardı. Ya da din hakkında, Tanrı hakkında bilimsel (kesin ve müsbet/pozitif) yargılar öne sürebileceklerini iddia ediyorlardı.

    Gazâlî’nin tüm söylediği, “Kadim Yunan’ın inançlarını biz bugün ‘bilim’ olarak kabul etmek zorunda değiliz. İnsanların kıyamet günü bedenen mi, ruhen mi dirilecekleri (haşr-ı cismanî) meselesi dinin konusudur, bilimin değil” demekten ibarettir.

    “Mantık ve Matematik bilmeyenler bizi anlayamazlar, bizle tartışacak olanların Mantık ve Matematik bilmesi gerekir” diyerek o devrin müslümanlarını küçümseyenlere Gazalî’nin cevabı gayet ibret-âmizdir: “Ben Mantık da, Matematik de biliyorum. Hadi buyurun, şu tartışmayı baştan alalım!”

    * * *
    Biz bu konuya başka bir açıdan yaklaşacağız.

    Önce tesbit:

    İnsanın kökenini açıklamak bakımından, Adem-Havva kıssası zahirî yorumuyla öne sürülmeye aslâ elverişli değildir. Çünkü bu zahirî yorum, ilksel bir ensest ilişkiyi varsaymadan insanın soyunu türetmeye imkân vermez.

    Cenab-ı Hak, ensest aracılığıyla, yani erkek kardeşle kız kardeşi aynı yatağa sokmak suretiyle insan soyunu türetmekten münezzehtir.

    İnanan zekâların, maymundan türetmek ile erkek ve kız kardeşlerin izdivacından türetmek arasında ne denli soylu bir fark olduğunu göstermeleri gerekir. Değilse, susmalıdırlar.

    Sonra soru:

    “İnsan soyunun türemesi için ensest ilişki zorunluydu. Zaruret hâlinde haramlar mübah olur” diyecek olan ilâhiyât ulemasına soruyorum:

    Zaruretler kullar içindir. Haramlar da, mübahlar da. Cenab-ı Hak için zaruret mi vardı, ki insanın soyunu sonradan haram edeceği bir yolla türetmeyi dileyip Adem ile Havva’nın çocuklarının, yani erkek-kız kardeşlerin izdivacına izin verdi?!?

    Düşünecek olanlar düşünsün, ben kendi yorumumu bildiriyorum:

    Dinî metinleri bilimselleştirmek ne kadar yanlışsa, bilimsel yorumları dinselleştirmek de o denli yanlıştır.

    Lâkin bu yanlışa/yanlışlara insanın ihtiyacı var. Çünkü sorun, insanın insanı aldatma isteğinde değil, bizâtihi insanın aldanma isteğinde.

    Söyleyin bakalım, aranızda aldanmak istemeyen bir yalancı var mı?

  19. Yazan:Mehmet Emin Yıldırım Tarih: May 12, 2010 | Reply

    Teşekkürler.

    Sayın Aziz Yılmaz Bey’in yazısı toplumsal olarak gerçekleşek bir entegrasyon sürecinin açıklanması olarak işime yarar bir yazı oldu.

    Yalnız; kabul edeceğimiz üzere, avam bir düzeyde oluşacak düşünsel bir birikimi küçücük iki yazıyla kurtabilmemiz söz konusu değil.

    İç disiplin anlamında; bu tür bir entelekt konu; bireysel olarak ancak zihin doldurmak boyutuna varacaktır. Çünkü insanı mutlak bilgiye ulaştıracak açılımlar kavramların ve zihinsel bilginin araç olabileceği ama ulaşamayacağı bir yerde bulunur. Mutlak soru cevaplandığı anda yeni bir soru açılır…

    Sayın Ekrem Bey,

    Entelekt datanın, mutlak bilgi ve yakin elde edimin karşıtında olduğunu düşünüyorum. Yani entelekt bir zihinleme metodu açıkçası insanın kendi sorusunun dışında tali yolun etrafında dolaşmakla ilintilidir.

    Bilimsel konulu düşüncelerinize katılıyorum. Bu aklın bu konuda konuşmak için biraz araştırması ve kendini geliştirmesi gerekir.

    Yalnız; iman noktasında, maymunist iman ismiyle iman a etiketlenen maymunistlik; bence inanç bağlamında tam veri sağlanmadığı sürece hiçbir yakini geçiş sağlayamaz.

    Linkler için teşekkürler…

    Sayın Atılım Bey,

    Evet ana sorunun etrafında dolaşmak yerine tali yollara saptığımızı, en azından avam olmadığını düşündüğüm derin düşünce yazarlarının bu konularda yazdıklarının toplumsal sürecin millileşmesi dışında bireysel olarak çok bişey ifade etmediğini düşünüyorum.

    Ama şu da bir hakikat ki; bu soruya okuyup, soruya cevap vermek, yorumları okumak ve başka açılımlar sağlamak hem benim için hem de diğer yazarlar için inanılmaz bir kaynak.

    O yüzden kafamın almadığı kompleks bir yapı da hangi yazıdan kime usta- çırak olacak bir metin çıkabilecek bilemiyorum. Paradoks da burda. Ben yazmam ama yazacak kişi de kimbilir kime irşad ediyor. Susuyorum…

  20. Yazan:Atılım Ateş Tarih: May 12, 2010 | Reply

    Mehmet Bey,

    Benim yaptığım alıntılarla Mehmet Emin Bey’in fikirleri nasıl ters düşüyor tam da anlayamadım. Açıklayabilir misiniz?

    Bahsettiğiniz kitabı zaten okumuştum. Şu anda, bu tartışmaların getirdiği bakış açısıyla yeniden okuyorum. Yalnız yanlış anlamamak için bir noktayı sormak istiyorum. Sizce ruh ile beden ayrı mı? Yoksa ruh, bedenin ayrılmaz bir parçası mı?

    Bir de kitapta bilimin analiz yöntemini eleştirirken bence haksızlık etmişsiniz (Sayfa 57-60). Neden yıldızları göstermiyor diye mikroskobu eleştirmek gibi olmuş yaptığınız.

    Son olarak, hakkımda nasıl bir şüpheye düşeceğinizi merak ediyorum. Bunu açıklarsanız, umarım bana benim kendi hakkımda düşmediğim yeni bir şüphe verirsiniz.

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  21. Yazan:MY Tarih: May 12, 2010 | Reply

    “Bahsettiğiniz kitabı zaten okumuştum. Şu anda, bu tartışmaların getirdiği bakış açısıyla yeniden okuyorum. Yalnız yanlış anlamamak için bir noktayı sormak istiyorum. Sizce ruh ile beden ayrı mı? Yoksa ruh, bedenin ayrılmaz bir parçası mı?”(AA)

    Walla kusura bakmayin, ben de bundan korkuyordum. Daha iki saat önce bu sayfada uzun uzun anlattim, ikisi AYRI olmasa isimleri AYRI olur mu?

    “Bir de kitapta bilimin analiz yöntemini eleştirirken bence haksızlık etmişsiniz (Sayfa 57-60). Neden yıldızları göstermiyor diye mikroskobu eleştirmek gibi olmuş yaptığınız.”(AA)

    kitabin en can alici yerlerinden biri. Ne yazik ki kesinlikle anlamamissiniz burayi.

    Hz Gazali’nin Miskat-ül Envar adli eserinde buyurdugu gibi (mealen):

    “her ilmin kendine göre adamlari vardir, bir sey ne için yaratildiysa o sey onun için kolaylastirilmistir, kim anlamazsa ilmin bu türlüsünü terk etsin ama anlamadigi seyin var olmadigini iddia etmesin”

    “Son olarak, hakkımda nasıl bir şüpheye düşeceğinizi merak ediyorum. Bunu açıklarsanız, umarım bana benim kendi hakkımda düşmediğim yeni bir şüphe verirsiniz. “(AA)

    şüpheler iki tane, iki tür yorumcu bize rahatsizlik veriyor:

    1) Bir konuyu anlayip anlaMAdigini ayird edemeyip tartismaya çalisanlar,
    2) Laf olsun diye tartismalara katilip eglenenler.

    Bunlarin ikisi de bize vakit kaybettiriyor.

    Selametle

  22. Yazan:Atılım Ateş Tarih: May 12, 2010 | Reply

    Mehmet Yılmaz Bey,

    Ben de yanlış anlamaktan korktuğum için tekrar sorma ihtiyacı hissettim. Çünkü bu noktada şunu soracağım: Bedenin, yani etin, yani yanılanın ve geçici olanın, bu dünyanın kurallarına göre ve bu dünyanın imkanlarıyla olması mümkün değil midir? Bu dünyanın kuralları ve imkanları Allah’ın şeriatı dışında değildir, onun kudreti bizim hayal edebileceğimizin çok ötesindedir ve başkadır. Allah “Ol” dediğinde bu oluşun nasıl vuku bulacağı konusundaki yargılarınızı olmuş ile ya da vahiyle temellendiremiyorsanız, neyle temellendiriyorsunuz?

    Sadece ruha bakarak bedenin oluşuna dair nasıl yargı geliştirebiliyorsunuz? İkisi ayrı değil mi?

    Dediğim gibi, kitabı tekrar okuyorum. O kısmı da sizin sözünüze güvenerek tekrar tekrar okuyacağım. Ama şunu da soracağım, siz anlatamamış ya da yanlış anlamış olamaz mısınız?

    Gazali’den yaptığınız alıntının iki yanı da keskindir. Dikkat edin, sizi de kesiyor…

    Gerçekten konuyu anlamadığımı düşünüyorsanız, ve eğer sabrınızı zorlamıyorsam, lütfen beni aydınlatın. Bu tartışmayı da son derece ciddiye alıyorum, lütfen “trolling” yaptığımı düşünmeyin.

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  23. Yazan:MY Tarih: May 12, 2010 | Reply

    Atilim Bey, dediginiz gibi olsun, iyi niyetimizi muhafaza edelim, madem ki bu tartismayi ciddiye aliyorsunuz, ben de elimden geleni yapayim.

    (Sakincasi yoksa bana yasinizi ve mesleginizi söyler misiniz? Ben 40’a bastim bu sene, bilgisayar mühendisiyim)

    Gazâlî Hazretleri’nin sözleri için “iki tarafi keskin” demissiniz, haklisiniz 🙂

    Derin Insan kitabimi iki kez okudugunuz için de tesekkür ediyorum. Son iki bölüm (Güzellik matkabi ve korku matkabi) oldukça agirdir. kendinizi dinleye dinleye okumaniz gerek.

    gelelim Ruh-Beden ikiligine.

    “Sadece ruha bakarak bedenin oluşuna dair nasıl yargı geliştirebiliyorsunuz? İkisi ayrı değil mi?”

    Demissiniz. Kanaatimce insan aklinin, hatta insanligin sinirlarinda bir soru soruyorsunuz 🙂

    Bu ikiligi YANLIS anlamanin iki yolu vardir:

    1) “Ruh nasil bir maddedir?” diye sormak. Aslinda mayinli bir soru. Ruhu bir tür madde olarak kabul ediyor.

    2) “Madde nasil bir idealdir/mânâdir?” diye sormak. Bu da mayinli. Maddeyi yok sayan, bize varmis gibi gelen bir ideal olarak gösteren idealizme göz kirpiyor.

    Bu iki durusu yani realizmi ve idealizmi birlestirmeye çalisan düalizm de yanlistir bence. ikisinin birbirine eklemlendigi ‘yeri’ nasil/nerede arayacaksiniz?

    Descartes beynin içinde küçük bir organ bulmustu, gland pineal denen. “Ruhun bulundgu yer” diyordu. Hata.

    Meselâ Kirkegaard bu iki alemin (madde ve ruh) sentezinin hiç bir bilim tarafindan yapilamayacagini söyler Kaygi kavrami (Angst) üzerine yazdiklarinda. Gazâlî Hazretleri’nden de bunu teyid eden seyler okumustum.

    Zaten birine bakarak ötekini anlamlandirmak yersiz geliyor bana. Bunun için diyorum ki insan aklinin, hatta insanligin sinirlarinda bir soru soruyorsunuz 🙂

    Peki burada duvara çarpmis gibi durmak mi gerekir? Hayir. Aklimizi sonuna kadar kullanalim. Meselâ su harfleri dikkate alin: ı,a,e,ı,â,L,v,t,s,c. Bunlar sıradan harfler. Anlamsız. Kâgida bassaniz mürekkep ile maddelesir. Ama harf olarak bir kavrama tekabül etmiyor.

    simdi söyle dizelim: “E.v.l.â.t. A.c.ı.s.ı”. Ne oldu? çok önemli bir mânâ çikti ortaya. Peki bu mânâ tek midir? Objektif midir?

    Dört kisi bu ifadeyi yani “Evlât Acısı” lafini telaffuz etsin:

    1) 10 yasinda bir çocuk,
    2) Evli ve saglikli çocuklari olan biri.
    3) çocugu kan kanserine yakalanmis bir anne.
    4) 20 yil önce çocugu ölmüs bir anne.

    Nerde ı,a,e,ı,â,L,v,t,s,c? Nerde bu mânâlar? Ifade ayni ama degisik kalplerdeki mânâsi ne kadar degisik. Burada hissedilen ile akledilen arasindaki bagi kuramazsiniz. Zaten gerek de yok.

    Aklin bittigi yerde SEZGi girer devreye. Ama burada objektif bilgi yerini sübjektif bilgiye birakir. Sezginin üstadi ise Bergson Efendi tabi ki 🙂

    Kendisinin agzindan bir açiklama koyacagim, sanat’tan yola çikiyor ama dinsel olgulara da çok uygun:

    “Sanat’ta realizm ve idealizm tartışması bir yanlış anlaşılmadan doğmuştur. Hiç şüphesiz Sanat sadece Hakikat’in dolaysız olarak görünmesidir. Ama hissiyatın bu saflığı alışkanlıklardan kopmayı, hissiyatın veya şuurun faydacı bakıştan doğal olarak uzaklaşmasını ve Hayat’ın madde dışında, bir mânâ olarak anlaşılmasını gerektirir. İdealizm dediğimiz de budur. Kelimelerin anlamlarıyla oynamadan söyleyebileceğimiz şey şudur ki realizm eserde, idealizm ruhtadır. Hakikat ile bağlantıya girilmesi ise ancak idealizmin güçlendiği, ilerlediği ölçüde olacaktır.”(Sanat’ın amacı ve Henri Bergson)

  24. Yazan:Atılım Ateş Tarih: May 14, 2010 | Reply

    Mehmet Bey,

    Kusura bakmayın, size hemen cevap yazamadım.

    Daha önce Ekrem Bey’le tartışırken kendime etiket edinmek istemediğimden bahsetmiştim. O yüzden sadece yaşımın sizden biraz genç olduğunu, mesleğimin de sizin mesleğinize yakın olduğunu söylesem umarım beni mazur görürsünüz.

    Kitabınızı ikinci kez okumayı hemüz tamamlayamadım, umarım bu hafta sonu tamamlayacağım. Burada yazdıklarınıza cevaben, iki noktaya dikkat çekmek istiyorum.

    Birincisi, hissedilen ile akledilen arasındaki bağlantıya dair verdiğiniz örneği biraz daha derinlemesine irdelemek istiyorum. Yaptığınız analiz, yani parçalarına ayırma işlemi, ki bir benzerini de kitabınızda insan için kimyaya atıfta bulunarak yapıyordunuz, kanımca bu ilişkiyi irdelemek için yalnızca bir başlangıç. Analizi aşama aşama değil, tek ve çok büyük bir hamlede yapmışsınız. Benzeri bir yaklaşımı kemanı kıymıklarına kadar parçalarsak Mozart’ı bulamayacağımızı söyleyerek de göstermiştiniz.

    Peki analize daha yavaş başlasaydık ne olurdu? Kemanın tek telinin analizi mesela, teli titreştirdiğinizde telin gerilimi ve kütlesi ile ilintili bir frekansta daha güçlü titrediğini ortaya çıkarırdık. Kemanın ses kutusunu boyutlarının ve tahtanın dokusunun ses üzerine etkilerini görebilirdik. Yeri geldiğinde her bir kıvrımın ses üzerindeki etkisini bile inceleyebilirdik.

    Yine de sezgisel diyebileceğimiz dünyaya adım atamazdık belki, ama kemanın nasıl çalıştığı konusunda epey bir fikrimiz olurdu. Zaten bilimsel yöntemle bağlantılı diyebileceğimiz akıl ile sezgiler arasındaki fark da burada. Sezgilere dayanarak tıbbı, fiziği, kimyayı geliştiremezsiniz benim düşünceme göre. Buluşun tohumunu sezgiyle attığınızı düşünseniz bile, ki bu durumdaki sezgiyle tam olarak ne kastettiğimiz ayrı bir tartışma konusudur, keşfinizi ilerletmeniz ve diğer insanlara tekrarlanabilir-taklit edilebilir şekilde anlatmanız için, başka şeylerin yanı sıra, akıl ve aşamalı bir analiz gerekir. Bugüne kadarki deneyimlerim bana bunu öğretti.

    Bu noktada tek eleştirim, analizin çok aşırı bir örneğini vererek biraz haksızlık ettiğiniz yönündedir. Tabii ki bilimsel yöntemin her yaraya merhem diye satılması bana doğru gelmiyor. Zaten mikroskop-teleskop karşılaştırmasını da bu nedenle yapmıştım; tek bir aletle hem yıldızları hem de bakterileri göremeyiz, her aleti yerinde kullanmak önemli bence.

    Sezgi konusunun, altına bu yorumları girdiğimiz başlıkla ilgisi ise dikkati çekmek istediğim ikinci nokta. Evrim mekanizmalarının insanın ortaya çıkışı için açıklama getiremeyeceği konusundaki düşüncenizin temeli, insandaki sezginin varlığı mı?

    Bu durumda aslında şu soruyu sormak gerek belki de: Sezginin kaynağı neresidir, bedende midir, ruhta mıdır? Eğer şeylerin manaları ruhumuzdan alıyorsa kaynağını, sezginin varlığı bedenimizin yaratılış şekline dair bir kısıtlama getirmemeli diye düşünüyorum.

    Bir başka yaklaşımla, evrimsel mekanizmaların insan bedenini ortaya çıkaramayacağına sezgilerimize dayanarak karar vereceksek, sezgisel bilginin akılsal bilgiden hangi koşullar altında ve ne derece üstün olduğunu tartışmamız gerek kanımca. Ve tabii birileri çıkıp “Ben de evrimin insan bedeninin gelişimi için yeterli bir mekanizma olduğunu düşünüyorum, çünkü sezgilerim bu yönde” derse, kimin sezgisinin daha güçlü olduğunu da bilemeyeceğimizi var sayarak, herkesin kendi sezgisince bir yola ve sisteme inandığı bir durumda kalırız. Sübjektif bilgi diyerek kastettiğiniz de bu sanıyorum.

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  25. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 14, 2010 | Reply

    Mehmet Yılmaz abicim,

    Allah kolaylıklar versin diyorum. Şahsen ben şunu anladım ki, insan 35-40 yaşlarında kemale eriyor. Ben de herhalde bir 10 sene önce yazdıklarını okusaydım hiçbir şey anlamazdım. İç alemimde oturtabileceğim bir yer yok çünkü. Derdini çekmemişim, düşünmemişim. Beyin, düşündükçe yeni bağların kurulduğu dinamik bir yapı. O sinapslar arası bağlantı henüz kurulmadıysa bir anda kurmak çok zor. Belki en doğrusu demlenmeye bırakmak.

  26. Yazan:Toprak Tarih: May 14, 2010 | Reply

    Adil bir yazı tura oyununda, paranın 1000 defa üst üste tura gelmesi, imkansız değildir ama, imkansız denecek kadar zayıf bir ihtimaldir. Birisi bize, “Ben dün 1000 defa havaya para attım, bininde de tura geldi” dese, ona ya “palavracısın” ya da “para hileliymiş” deriz. “Bilmiyorum, görmedim, olabilir” demeyiz. Ateistlerin bakış açısı da böyle. Ateistler Tanrı’nın (ya da tanrıların) varlığına o kadar az ihtimal veriyorlar ki, Tanrı inancının yanılgı olması onlara daha akla yatkın geliyor. Yoksa ben, hiçbir akılcı ateistin, “Tanrı(-lar) kesin yoktur” diyebileceğini düşünmüyorum. En azılı ateist Richard Dawkins bile, Tanrı Yanılgısı kitabında uzun uzun açıkladığı üzere, bunu demiyor.

    Yalnız ben şunu merak ediyorum. Acaba inançlı bir teist, mesela bir Müslüman, “Ben Allah’ın var olduğuna inanıyorum, ama trilyon kere trilyonda bir ihtimal dahi olsa yanılıyor olma ihtimalim var” diyebilir mi? Bunu demeyen bir insana inançsızlar saygı duymalı mıdırlar? Yazar tersini saygıdeğer bulmadığı için soruyorum.

    Sonuçta mesele Tanrı’nin var olmasına 0 ile 1 arasında bir ihtimal vermekten ibaretse, dindarlık nerede biter, agnostisizm nerede başlar, ateizmin ölçüsü yüzde kaçtır, kesin bir şey söylemek de zor sanki.

  27. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 14, 2010 | Reply

    Sayı Toprak,

    İman etmek için akıl gerekir ama bir büyüğün dediği gibi gerekli olan bu akıl, aklın idraksizliğini idrak edecek olan akıldır. Matematik ile ihtimal hesapları ile iman olmaz. %99 ihtimal ile eşhedü en la… olmuyor yani. Kalbinin ortasında, maddi kalbin izdüşümünde tarifi imkansız bir coşku iman. Ve Allah var mıdır, yok mudur gibi lakırdıların hiç uğramadığı bir mekan orası. Akli iman, delillerle iman, çocukluk safhası. Literatürde buna ilmelyakin deniliyor. Bu da şeriatın tarif ettiği imana dahil elbette. Aynelyakin derecesinde de ilmelyakin mümkün. Sen Dolmabahçe sarayını hiç görmemişsindir ama gören adamdan daha iyi, görür gibi tarif edersin sarayı. Bir insan görmeden de görür gibi inanabilir. Hz.Ali (KV), gayb perdesi açılsa yakinimde bir değişiklik olmaz diyor. Tabi ilmelyakin’i de “Tanrı var mıdır, yok mudur acaba?” diye anlamak yanlış olur. Neyse uzun mesele…
    Asıl film bundan sonra başlıyor. Her iman sahibi kul kişisel miracını gerçekleştirirmiş. Allah’la mülaki olurmuş. Aynelyakin ve hakkalyakin mertebeleri diye şeyler varmış. Çevremizde bu tip kamil insanlar azaldığı için zaten “iman”ın ne menem bir şey olduğunu istatistik kurallarıyla düşünmek durumunda kalıyoruz. Laplace’ın mıydı kimindi bir Tanrı’nın var olma ihtimal hesabı vardı. Matematikçi imanı böyle bir şey işte. Sanki Tanrı, huzuruna gidince sana “benim var olma ihtimalimi yüksek tutmuşsun, aferin gir cennetime” diyecek. İnsanın dünyaya geliş gayesi Tanrı var mı, yok mu sorusuna cevap bulmaktan ibaret olmasa gerek.
    “Liberallik bizde kalsın, haklısın ateist dostum belki de Allah yoktur ve haybeden tartışıyoruz, gel öpüp koklaşalım, bu dünya kimseye kalmaz…” şeklindeki hoş temennilerinizi anlıyorum ve saygı da duyuyorum, ve aslında bu zeminde anlaşmamak için bir sorun da görmüyorum. Çünkü zaten iman eden çok az. Sen Allah’ın olduğuna inanacaksın ve öyle rahat oturacaksın… Pek ihtimal vermiyoruz demek ki böyle rahat yaşayabiliyoruz. Cennet haktır, cehennem haktır diyenlere itibar etmeyiniz. Adam bunlara inansa zekatından çalmak için kırk takla atar mı? Dünyaya kazık çakmış baksana. Hem burayı hem orayı idare edecek uyanık. Çifte kazanç… Yani kardeşim zaten müslümanlar senin dediğin ihtimalin çok üzerinde bir ihtimalle Allah’ın olmadığını düşünüyorlar. Nasıl uzlaşma tamam mı? Ne uzlaşma ama!

  28. Yazan:MY Tarih: May 14, 2010 | Reply

    Sayin Toprak, Sayin Atilim,

    size yarin yanit verecegim,

    sevgiler

  29. Yazan:Mehmet Emin Yıldırım Tarih: May 15, 2010 | Reply

    Konu inanılmaz noktalara geldi ve konuşmam gerekti.

    Sayın Mehmet Yılmaz,

    Yaş ve meslek sorusunu sorarak, gizli bir egoizm yaptığınızın farkında mısınız.
    Sistemli olarak positivist bir meslek içerisinde olduğunuzu; sol lob’un ağır bastığı durumlardan dolayı yazılarınızda tümevarımsal bir halde gidip geldiğinizi görmekteyim.
    Yaşın neden sorulduğunu öğrenmek isterim.

    Sayın Atılım Bey,

    Tasavvufi kavramların en azından ilim açlığınıza çare bulabileceği kanaatindeyim. Çünkü literatür olarak en temiz kavram yapısı İlmi Ledun temelli İslam tasavvufunda bulunmakta…

    Akıl; beden organının kontrolü için, düzenli pratik meditatif uygulamaların ikameti için önemlidir.

    Aklın astrolojik ve pratik olarak deneyimlediği durumları hallemesi ruh adını alır.
    Ruh halinin aklı mertebedeki haliyle hallenen şuur, yine aklın yardımıyla sezgileme geçer. His ve sezgilem beden veya ruh diye ayrılabilecek bir ortamdan fışkırmazlar. Teklik söz konusudur ve ancak teklik algılayaşı kolaylaştırmak için kavramlara ayrılır. Kavramların ötesinde bir hal ancak mutlak bilgi, yakin noktasıdır. Yani bir yakin halinde kavramsal ayrım ancak anlatım sırasında söz konusudur…

    Sayın Ekrem Senai,

    Yaş noktasında gizli bir egoizm sizin üzerinizde de seziliyor. Manevi istidat ve kişisel yetenek insandan insana farklıdır ve sizin kemale eren hali tanımladığınız verilerin mutlaklaşması çok daha erken bir fiziksel yaşta gerçekleşebilir.

    Her açılım, isimlerin ve astrolojik etkenlerin oluşumları ile insandan insana hem seviye hem de fiziksel yaş olarak farklı sınırlarda gerçekleşebilir.

    İnsanın sorusuna; tasavvufi kavramlarla cevap vermesi ancak yine söylerim ki zihinsel bazda bir eylemdir.

    İlmel yakin halinin bir obsesiflik taşımadığını, akli selim ve nefsi mülhim insan yapısının her daim açılımlar sağladığını ve bu hallerin tasavvufi kavramlarla yanıtlanmasının zihinsel bir dedikodu halini alabilcek olmasını bir düşünün.

    Teori ve kavramsal ilmel yakinden öte deneyimlenmiş ve pratik örneklere sunulmuş bir halin sorunun önüne geçmeden daha da hayret uyandırabilecek olacağını bir düşünün. Pratik ve anlaşılabilir olmanın, tasavvuf dedikodusunun üstünde yer edilmesini manen düşünün. Aynel yakinin, tenzihli teşbihinin buralarda olabileceğini bir düşünün.

    Bistami ve Mevlana; Şemsin sorusunu düşünün.

    İman noktasında; azalan iman söyleminizde, Ricali Gayb ordusunu ve hakikatin yalnızca daha gizli yerlerde saklanabileciğini düşünün.

    Konuşmak ve yazmak yalnızca gelişime dayalı bir iç eğitim reyonudur.
    Zaman; dataların ayyuka çıktığı ama ademlerin bilgiyi yapamadıkları zamandır…

  30. Yazan:MY Tarih: May 15, 2010 | Reply

    Atilim Bey Tekrar Selam;

    Asagidaki sözleriniz sanirim yorumunuzun özünü de içeriyor:

    “keşfinizi ilerletmeniz ve diğer insanlara tekrarlanabilir-taklit edilebilir şekilde anlatmanız için, başka şeylerin yanı sıra, akıl ve aşamalı bir analiz gerekir.”

    Sadece kitap okunarak veya konusma yoluyla ANLAMA imkâni olmayan seyler vardir. Bu seylerin de çogu (?hepsi) ölçülmez ve objektif olmayan seylerdir.

    Meselâ sucuklu yumurta piserken bir koku ve “cozurtu” tabir edebilecegimiz bir ses çikartir.

    sucuklu yumurta

    Hayatinda hiç bu sesi duymamis ve o kuyu almamis bir insana 100 sayfa yazsaniz yine anlamayacaktir. Sucuklu yumurtayi yerken az pismis yerlerinin sivi kalmis olmasi (tuz da ekilmediyse) tuzlu ve baharatli olan sucuk dilimleriyle hos bir tezat teskil eder. Türkiye’de iseniz afyon sucugu, gönen sucugu veya kayseri sucugu kullanmaniza göre bu tezat farkli sekil alir damakta. Benim gibi Avrupa’da yasiyorsaniz Efe Pasha, Sölen, Ege Türk gibi Almanya’daki Türkler tarafindan üretilen sucuklar kullanirsiniz ve daha “salamsi” bir lezzt elde edersiniz.

    Yumurtayi kirmadan sucuklarin pismesini beklediyseniz kenarlari hafif yanar. Kimileri için bu bir hata, kimileri içinse aranan, istenen bir özelliktir. Sucuk dilimlerinin kalinligi da önemlidir. Kalin dilimlerin içi yumusak kalir. ince dilimler ise daha “çitir” olmaya meyillidir.

    Son olarak teflon tava, aliminyum sahan, bakir sahan ya da çelik tabanli sahan kullanmaniza göre pisme hizi degiseceginden yumurta-Sucuk sertlik dengesi ciddi biçimde oynayacaktir.

    Bütün bunlar sucuklu yumurta hakkinda verilebilecek objektif bilgilerdir. Bu bilgileri toplamak, okumak ASLA VE ASLA sucuklu yumurta yemenin yerini tutmaz 🙂

    Ve tabii birileri çıkıp “Ben de evrimin insan bedeninin gelişimi için yeterli bir mekanizma olduğunu düşünüyorum, çünkü sezgilerim bu yönde” derse, kimin sezgisinin daha güçlü olduğunu da bilemeyeceğimizi var sayarak, herkesin kendi sezgisince bir yola ve sisteme inandığı bir durumda kalırız. Sübjektif bilgi diyerek kastettiğiniz de bu sanıyorum.

    objektif bilgi ile sübjektif bilgi birbirinin rakibi degil tamamlayicisidir. Bunlara ihtiyaç duydugumuz konular da farklidir. Iyilik, kötülük, ahlak, erdem, hukuk gibi alanlarda “illa ki objektif” dersek pozitivizm tuzagina düseriz.

    Tersini yaparsak? O da yobaz islamatorlarin zirvalamasi olur. Neredeyse 1000 yil önceden bu iki hastaligin teshisini koymus bir alim vardir: Hz. Gazalî. El-Munkizu Min-Ad-Dalâl adli eserinde sahane bir analiz ve teshis sunar bu büyük alim ve kabir ötesinden bizleri irsad eder bir anlamda.

    Sizin teleskop-mikroskop benzetmeniz cuk oturuyor burada. Ben sizin de fark ettiginiz gibi bilim düsmani degilim. Karsi oldugum sey bilimsel sonuçlarin felsefî yorumlarinin da “bilim maskesi” ardinda yapilmasi, kimi dinî ve felsefî tercihlerin bize “bilimsel” diye dayatilmasidir.

    “Insan maymundan gelmistir” demenin felsefî sonucu çok agirdir yazida anlattigim gibi. Bütün hukuk çöker bir anda. Ne sömürüye ne de soykirimlara karsi çikacak bir fikrî-vicdanî zemin insa edemezsiniz.

    Ama insan tarifi yapmaktan aciz bir bilimin bu önermeyi bize “bilimsel” diye yutturmasi da gayri-ahlâkîdir. Bilim adamlari “factual” kalmalidir. Ölçülebilir seylerden ölçülemez seylere geçerken bilimin bahçesinden çikar, dinin, felsefenin, hukukun, sanatin bahçesine gireriz.

    Ama kimi bilimciler “hayir, bilim herseyi kapsar, dünyada ne varsa bilimin içindedir, bilimin disindaki seyler yoktur” diyorlar. Bu sapikliktir, deliliktir. Neden?

    Asagidaki kavramlarin bilimsel tariflerini arastirin ve kendiniz karar verin:

    Bilimsel olarak hayat nedir?
    Bilimsel olarak adalet nedir?
    Bilimsel olarak sevgi nedir?
    Bilimsel olarak ölüm nedir?
    Bilimsel olarak haksizlik nedir?

  31. Yazan:MY Tarih: May 15, 2010 | Reply

    Sevgili Toprak,

    Kimi insan taklit ile iman eder, sonra özüne kavusur. Kimi insan ise taklitten rahatsiz olur, yildirm aska meyillidir ve/veya aklini kullanarak yapar her isini. Bu ikinci gruptan insanlar ilk basamagi atlayip ikinci basamaga çikmalidir. Zira onlar akil ve kalp ile kavramadan ne oruç tutabilir ne namaz kilabilirler. Kendilerine kalp ve akil yolu kapanmissa uzun süre imansiz kalabilirler.

    Gelelim ihtimal hesabina. Bu ihtimal hesapli sorunuzda ciddi bir mantik hatasi var korkarim. Mesela asagidaki soruyu dikkate alin:

    “Hiç bir merminin delip geçEmeyecegi bir zirh giymis bir adama her zirhi delebilen bir mermi ile ates edersek ne olur?”

    Bu soru yanlistir, zira zirh varsa mermi yoktur. Mermi varsa o zirh denildigi gibi degildir.

    Ama bu mantik hatasini görmezden gelelim ve yine de asagidaki sorulariniza iyi niyetle yanit vermeye çalisalim:

    “Yalnız ben şunu merak ediyorum. Acaba inançlı bir teist, mesela bir Müslüman, “Ben Allah’ın var olduğuna inanıyorum, ama trilyon kere trilyonda bir ihtimal dahi olsa yanılıyor olma ihtimalim var” diyebilir mi? Bunu demeyen bir insana inançsızlar saygı duymalı mıdırlar? Yazar tersini saygıdeğer bulmadığı için soruyorum.

    Sonuçta mesele Tanrı’nin var olmasına 0 ile 1 arasında bir ihtimal vermekten ibaretse, dindarlık nerede biter, agnostisizm nerede başlar, ateizmin ölçüsü yüzde kaçtır, kesin bir şey söylemek de zor sanki.”

    ya varsa? ya yoksa? gibi sorgularin silinip yok oldugu, Müslümanin TAM KESiN VE SÜPHESiZ BiçiMDE ALLAH’IN VARLIGINI MÜSAHEDE ETTiGi bir iman seviyesi vardir. Orada ihtimal hesabi yoktur. Ama bu bilme, sahid olma kuvvetindeki imani yakalamaktan aciz bir kimse istedigi kadar zar atabilir 🙂 Zaten “ya yoksa” şüpesi taşiyan kimseye Müslüman denmez.

    Yeni Başlayanlar İçin Mesnevî isimli yazimda da anlattigim gibi:

    “Bizim dünyamızda omlet yapma bilgisi bilinir, Güzel bir kadına(erkeğe) karşı aşk hissedilir ve ALLAH’a inanılır. İyi insan olunur, kötü insan olunur. Bilmek, Aşık olmak, İman etmek ve Olmak 4 ayrı fiildir. Oysa anladığım kadarıyla İslâm’da Bilgi, Aşk ve İman mertebelerinde ilerledikçe aynı körfeze açılan 3 ırmağın birbirine yaklaşmasına benzer bir durum çıkıyor ortaya. Siz inandıkça bildiklerinizi hissetmeye, hissettiklerinizi bilmeye, iman ettiklerinizi anlamaya başlıyorsunuz. Bilgi, Aşk ve İman karışarak AYNI-TEK(?) bir şeye dönüşüyor: OLMAK. Samimi bir gayret ile ALLAH’ın emrettiği gibi OLmaya çalıştıkça bazı bilgiler size doğru geliyor. Yani hiç bir kitap okumadan bazı şeyleri bilmeye başlıyorsunuz.”

    Zira “Ateşin haberini alan değil yanında oturan ısınır” (Gazâlî Hazretleri, Mişkat-ül Envar)
    Aklini kullanan insan eninde sonunda Hakikat’e erisir. Akil ile iman çatisan degil birbirine destek olan, birbirine yol açan iki arkadas gibidir. Bu konuda daha detayli bilgi arayan arkadaslar küçük bir parçasini sundugumuz su kisa makaleyi okuyabilirler:

    Çoğumuz Müslüman ailelerin çocuğu olarak geldik dünyaya. Taklit yoluyla, babamız, annemiz yaptığı için, onlar kadar, onlar gibi Müslüman olduk. Diğer dinleri veya dinsizliği inceledikten sonra reddedip İslâm’ı seçmiş değiliz. Kimilerimiz nasibi derecesinde bir şeyleri idrak etti ve hayat tecrübeleri, akılları artarken imanları da kuvvetlendi. Şahsen bu “şanslı” ekipten değildim başlangıçta. Sorduğum sorulara cevap alamadıkça İslâm gözümde… DEVAMI:Akıl-Vahiy uyumu ve İman Kitabı – Gazâlî Hazretleri

    ates

  32. Yazan:MY Tarih: May 15, 2010 | Reply

    unutmadan, yaş konusunda gösterilen hassasiyeti anliyorum ama amacim yaftalamak ya da “ögren de gel” filan demek degildi. Yanliz Ekrem Senai’nin dedigi de dogru, uzun bir hayata daha çok tecrübe sigabiliyor ve nasibine göre insanlar daha fazla anlam kazanabiliyorlar hayatlarindan.

    İtalyan psikanalist Piera Aulagnier’nin dedigi gibi:

    “Izdırap diye bir şey yoktur, dayanılmaz olan dış dünyadaki olayların içimizde temsil ettiği anlamlardır”.

    Gerçek su ki izdiraplar bizi bir heykelin keskisi gibi yontuyor, sekillendiriyor. Hayat’in atölyesinde 40 yil yontulmus bir insan ile 20 yil yontulmus insan (potansiyel olarak) ayni degil.

    Elbette akil yasta degil bastadir ama akil sahibi tecrübelerinden çok sey ögrenebilir. Sahsen 70-80 yasinda olan insanlara çok imreniyorum.

    Kendi hayatimdan örnek verecek olursam, 20 yil Türkiye’de, 20 yil da yurt disinda yasadim. Türkiye’deki bir üniversiteden atildim ve sonra Fransa’da bir bir üniversiteden burs aldim. 16 yasimda sol bacagim kesilecekti, 18 yasimda ingiltere’de irkçi bir grubun saldirisina ugradim, hastahanelik oldum. Mahkemeyi kazandim, bir sürü tazminat parasi aldim. 19 yasimda bir arkadasimin dogum gününde babasi kollarimda öldü. 21 yasimda Kanada-ABD sinirini elimde bavullarla yürüyerek geçtim. 30 yasimda bir sirket kurdum. 35 yasimda iflas ettim. iki kizimin dogumunda bulundum….

    Kisaca insan hikâyesidir. Genç olmak, su veya bu isi yapmak ayip degil. Muhim olan siz o isten, o yastan ne çekebildiniz? size nasil izler birakti bütün bunlar ve siz bu izleri nasil okuyorsunuz?

  33. Yazan:cb Tarih: May 15, 2010 | Reply

    Kendi hayatimdan örnek verecek olursam, 20 yil Türkiye’de, 20 yil da yurt disinda yasadim. Türkiye’deki bir üniversiteden atildim ve sonra Fransa’da bir bir üniversiteden burs aldim. 16 yasimda sol bacagim kesilecekti, 18 yasimda ingiltere’de irkçi bir grubun saldirisina ugradim, hastahanelik oldum. Mahkemeyi kazandim, bir sürü tazminat parasi aldim. 19 yasimda bir arkadasimin dogum gününde babasi kollarimda öldü. 21 yasimda Kanada-ABD sinirini elimde bavullarla yürüyerek geçtim. 30 yasimda bir sirket kurdum. 35 yasimda iflas ettim. iki kizimin dogumunda bulundum….

    Kisaca insan hikâyesidir. Genç olmak, su veya bu isi yapmak ayip degil. Muhim olan siz o isten, o yastan ne çekebildiniz? size nasil izler birakti bütün bunlar ve siz bu izleri nasil okuyorsunuz?

    MY

    ”ne garip oyuncak şu insan!yürür,konuşu,acı çeker.70 kilodur.kendisine ve çevresine ait hiçbir şey bilmez.bir nevi ıstırap makinesi.iplerini başkası çeker.hantal ve şapşal bir robot.neye sevinir bilinmez.sınırsız olan yalnız hayalleri ve acı kabiliyeti.etten bir kafes ve aciz içinde çırpınan bir ruh.vücut araba akıl arabacı.ama gözleri bağlı arabacının arabaya hükmeden atlar…bu da haklı:var olmak için yok olmak lazım,parça bütüne kavuşacak ki hasret dinsin.bütün musiki, bütün şiir, bütün aşk, bu bir çuval kemik,bu asi ten,bu aptalca endişeler ne olacak?ne olacağını bilen var mı?kader hep oynayamayacağı roller yükler insana ve ıslıklar.alkış hep sahtekarların. ” cemil meriç – jurnal

    varlık probleminde imandan bir parça olmak bölmek midir?nedir bu iki yazara çok uzun aralıklarla da olsa aynı hissiyat ile yazdıran nedir, hangi güçtür?

    insanın muhasebesi nerede başlar,nerede tükenir?her sabah işe gitmek için dolabını açan adam-kadın-insan’a 10. günün sonunda ‘yarın giyecek birşeyim kalmamış,haftasonu alışveriş yapmalıyım’ dedirten etki,hergün yaptığı muhasebe,her gün ki arayıştır.kaç insan her sabah kalktığında ihtiyacı olanı el – göz (et göz-et el) yordamıyla aramayı kesip, ruh yordamıyla aramaya koyulur?

    yıkmak kolay!gel bir inşaa yap. sahi kendini inandırmak ne güç değil mi?YALAN! yıkmak kolay,inanmamak kolay,inkar kolay.ahh aklının köleleri,göremediğiniz bir yerde bir adam…ruhuyla aramayan adam hiçlikten ve inkardan başka neyi bulmuş?gören bilen var mı,sahi neyi bulmuş?

    ”bilmem kim bulmadan önce,neredeydi o fizik kanunları? ” var olanı adlandırmak buluş mudur? var olan var ise,neden var?ahh nasılların kulları,nedenlerin küffarları…sahi nedenler neden görülmez bilimde?

    nedenler neden var?nedir yazdıran,nedir okutan…dokunamadığım kelimeler havada da uçuşmuyorsa onları okurken ağlamam neden?neden bu soruları soran beynim,ben okurken gözlerime komut veriyor,neden ağlıyorum?neden beni ağlatan satırlar bir başkasına baksa dahi görünmez?gördüren nedir?

    şimdi inkar edenler var ise tüm bu soruları cevaplasınlar bekliyorum…madem reddiye bu denli kolay,bu denli pervasız,bu denli cüretkar…yıkmaya çalıştığı her inancımı yıktıktan sonra yeniden inşaa etsin.haydi hodri meydan…

  34. Yazan:MY Tarih: May 16, 2010 | Reply

    ALLAH razi olsun Cemile,
    üstad ne güzel özetlemis, kim bilir kaç kitaplik Hakikat var bu sözlerde. Koskoca bir ilaç fabrikasi sigdirmis bir aspirin hapi kadar küçük bir yere 🙂

    eh, bu da Sanat’in gücü iste. öyle “objektif” bilgi istemekle olmuyor degil mi?

  35. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: May 16, 2010 | Reply

    ruhuyla aramayan adam hiçlikten ve inkardan başka neyi bulmuş?gören bilen var mı,sahi neyi bulmuş?(CB)

    Ya da ruhuyla aramayıp inkar eden adam, hiçlikten başka neyi vaadetmiştir?
    Gören bilen var mı, sahi neyi vaddetmiştir?

    Kaldı ki hiçlik yani yokluk korkunç bir sondur…

    Elhasıl, inkarın vaadettiği hiç bir şey yoktur.

    “Biz hayatın herbir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz; bize karışma.” da diyebilirsiniz elbette…

    Madem lezzet ve zevk için ölümü hatıra getirmeyip dalâlet ve sefahete atılıyorsun. ve hatta inkar ediyorsun, Kat’iyen bil ki, senin dalâletin hükmüyle bütün geçmiş zaman-ı mazi ölmüş ve yokolmuştur Ve hatta, hayatta olmayan bütün dost ve akrabaların hiçliktedir, yok olmuşlardır. Ve sen dahi hiçliğin yolcususundur. Bu bile ve o hadsiz ayrılıklardan ve o nihayetsiz dostlarının ebedî ölümlerinden gelen elemler, senin şimdiki sarhoşça, pek kısa bir zamandaki cüz’î lezzetini imha ettiği gibi, ecel celladının satırıyla hiçliğe atılacağın için gelecek dahi senin için elemdir.

    “Hiç olmazsa hayvan gibi hayatımızı keyif ve lezzetle geçirmek için sefahet ve eğlencelerle bu ince şeyleri düşünmeyerek yaşayacağız.” demeniz de mümkün

    Ancak hayvan gibi de olamazsın. Çünkü, hayvanın mazi ve geleceği yok. Ne geçmişten elemler ve teesüfler alır ve ne de gelecekten endişeler ve korkular gelir. Lezzetini tam alır.Rahatla yaşar, yatar, Hâlıkına şükreder. Hattâ kesilmek için yatırılan bir hayvan, birşey hissetmez. Yalnız bıçak kestiği vakit hissetmek ister; fakat, o his dahi gider, o elemden de kurtulur. Demek en büyük bir rahmet,gaybı bildirmemektedir ve başa gelen şeyleri setretmektedir(örtmektetir.) Hususan mâsum hayvanlar hakkında daha mükemmeldir. Fakat, ey insan, senin mazi ve müstakbelin akıl cihetiyle bir derece gaybîlikten (bilinmemezlikten) çıkmasıyla, setr-i gaybdan hayvana gelen istirahatten tamamen mahrumsun. Geçmişten çıkan teessüfler, elîm firaklar (ayrılıklar) ve gelecekten gelen korkular ve endişeler, senin cüz’î lezzetini hiçe indirir. Lezzet cihetinde yüz derece hayvandan aşağı düşürür.

    Madem hakikat budur. Ya aklını çıkar at, hayvan ol, kurtul. Veya aklını imanla başına al, Kur’ân’ı dinle, yüz derece hayvandan ziyade bu fâni dünyada dahi sâfi lezzetleri kazan…

    Daha fazla bilgi için Bakınız Şualar (11.Şua’nın 3.meselesi) Müellifi: Bediüzzaman

  36. Yazan:MY Tarih: May 16, 2010 | Reply

    “Fakat, ey insan, senin mazi ve müstakbelin akıl cihetiyle bir derece gaybîlikten (bilinmemezlikten) çıkmasıyla, setr-i gaybdan hayvana gelen istirahatten tamamen mahrumsun. Geçmişten çıkan teessüfler, elîm firaklar (ayrılıklar) ve gelecekten gelen korkular ve endişeler, senin cüz’î lezzetini hiçe indirir. Lezzet cihetinde yüz derece hayvandan aşağı düşürür.”

    yaw ben de diyordum neden bu kadar çok seviyorum Bediüzzaman Hazretlerini diye 🙂

    bir berraklik, bir açikilik, dürüst ve sefkâtli bir mürebbilik, (ilminin) sirtini Yüce ALLAH’a dayamanin verdigi rahatlik ve güvenle konusuyor.

    -YOR diyorum, simdiki zamanda yaziyorum, zira kabir ötesinden irsad etmeye devam ediyor. Bu büyük alimlerin ömür boyu talebesi olmak nasib olsun bize. Amin.

  37. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 16, 2010 | Reply

    Arkadaşlar kemal yaşını “yaşın kadar konuş” egoizmi anlamışlar. Tasavvufta büluğa ermek tabirine, veled-i kalbin ne olduğuna, bir de Ahkaf suresi 15. ayetine müracaat ediniz efendim. Elbette bizim burada yazma selahiyetimiz yok, bazı yazmamamız gereken şeyleri de üzüldüğümüz için yazıyoruz.

  38. Yazan:Mehmet Emin Yıldırım Tarih: May 16, 2010 | Reply

    Şifre inkar etmek veya etmemek mi?

    İnkar; sizin inkar ediyorsun dediğiniz şeyleri kabul etmek ise belki doğruluğu olandır.

    İnkar belki insanların kendi sırtında olduğunu zannetlikleri hakikatin orda olmadığına dair bir irşattır.

    İnkar belki doğru olduğunu düşündüğü şeyleri söyleyip ötekileştirdiği diğerinin onu kabul etmeyerek bulunduğu seviyeyi korumaya çalışmasıdır.

    İnkar; insanın bu yolda içinde bulunması gereken önemli bir araçtır. Dıştan gelene inkarla kendi kendiliğine ulaşan bir benlik; var olmanın bilinciyle hiçlik bulur. Var olmadan, var olmadığını bilemezsin. O yüzden her varolan kendi hakikatini ortaya koyar.

    Ekrem Bey,

    İnsan kendi bildiğinin mutlak noktasına kesintisiz bir halle ulaştığında; karşıdakinin kendisini anlamamasını normal karşılamalıdır. Çünkü düzen anlamadıklarını bildiğin halde zoraki bir sorumluluğu üstüne yükleyip, hem kendini geliştirmek hem de ağız aracığıyla irşat etmek hakikatini sunmaktadır.

    Fikrin hangi aracıdan geldiği olayın şeklidir. Hangi cisimden geldiği olayın maddesidir. Kendi tuzağına düşmek ve ben zaten soruma buldum cevabı demek açılımları da tıkayabilir. Bu ne konuşan kişinin ne burda konuşulan kişinin yazmasını engellemez. İrşat köpekten, kediden, ağaçtan, çırılçıplak gezen kadından veya üç yaşındaki çocuktan da gelebilir…

  39. Yazan:cb Tarih: May 16, 2010 | Reply

    Şifre inkar etmek veya etmemek mi?

    İnkar; sizin inkar ediyorsun dediğiniz şeyleri kabul etmek ise belki doğruluğu olandır.

    İnkar belki insanların kendi sırtında olduğunu zannetlikleri hakikatin orda olmadığına dair bir irşattır.

    İnkar belki doğru olduğunu düşündüğü şeyleri söyleyip ötekileştirdiği diğerinin onu kabul etmeyerek bulunduğu seviyeyi korumaya çalışmasıdır.

    m.e.y.

    mehmet emin bey,

    belki ama ya belki değilse,kesin ise,net ise?

  40. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: May 16, 2010 | Reply

    “İnkar; sizin inkar ediyorsun dediğiniz şeyleri kabul etmek ise belki doğruluğu olandır.

    İnkar belki insanların kendi sırtında olduğunu zannetlikleri hakikatin orda olmadığına dair bir irşattır.

    İnkar belki doğru olduğunu düşündüğü şeyleri söyleyip ötekileştirdiği diğerinin onu kabul etmeyerek bulunduğu seviyeyi korumaya çalışmasıdır.

    İnkar; insanın bu yolda içinde bulunması gereken önemli bir araçtır. Dıştan gelene inkarla kendi kendiliğine ulaşan bir benlik; var olmanın bilinciyle hiçlik bulur. Var olmadan, var olmadığını bilemezsin. O yüzden her varolan kendi hakikatini ortaya koyar.
    “(Mehmet Emin Yıldırım)

    Kimbilir Mehmet Emin Yıldırım diye bir insan da yoktur, muhatabimiz her argümani tersine çevirip yorum olarak HTTP üzerinden saga sola post eden bir otomattir 🙂

    Mehmet Emin Yıldırım kardesim, siz bu siteyi bir münazara klübü veya soft cidal spor salonu sandiysaniz aldaniyorsunuz. Fikir varsa alalim. Yoksa susma hakkinizi kullanabilirsiniz.

    Saygilar (Her seye ragmen)

  41. Yazan:mehmet görce Tarih: May 16, 2010 | Reply

    Maymuncu olmayan imanla en fazla nereye kadar gidilebildiği malumunuz ortada! Müslümanların haline baktıkça apaçık görülüyor. İçler acısı bir sürü geri kalmış İslam ülkesi bir kenarda dururken nereye kadar diye sormanız gerçekten çok komik. Hakikaten nereye kadar? Ben şimdi bunları yazınca kesin Maymuncu olurum ama gerçekten değilim. İslamı rayından çıkardınız. Her şey çok farklı olabilirdi İslam ile ama ne yazık ki saf İslamı yok ettiniz. Allah (cc) bize bunuemretmedi kesinlikle. Maymuncular ne kadar kötü ise ki beni zerre kadar ilgilendirmiyor onlar sizin gibi din üzerinden yanlış İslamı empoze edenler de o kadar kötüdür hatta çok daha berbattır. Empoze etmeye çalıştığınız İslam sizi ergeç yakacak.

    İslam ilimdir, gerçektir, yücedir.

    Yüce İslamı kirletmeyin artık yeter.

  42. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 17, 2010 | Reply

    Mehmet Görce bey,

    Müslümanların haliyle konunun ne ilişkisi var söyleyebilir misiniz? Bir de bize şu saf İslam’ı bir anlatınız, sizden dinleyelim. Bir de bizim “empoze” etmek istediğimiz İslam nasıl bir şeymiş, nasıl empoze ediyormuşuz onu da sizden dinlemek isterim.

  43. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 17, 2010 | Reply

    Mehmet Emin bey,

    Ulaştığım bir hal filan yok. İrşad için reşid olmak gerekir. Çırılçıplak kadının, 3 yaşındaki çocuğun irşadı reşid adam içindir, kendileri raşid değildir. Her neyse, somut konuşalım. Belki öyledir, belki de böyledir septisizmi bir noktadan sonra sıkıcı olur. İnsan heybesindeki bildiklerini ortaya dökmeli ki bir paylaşım olsun.

  44. Yazan:Atılım Ateş Tarih: May 17, 2010 | Reply

    Mehmet Yılmaz Bey,

    Ben de işimle ilgili yoğunluktan muzdaribim, o nedenle yorum yazmak bir yana siteyi okumaya bile zor fırsat oluyor.

    İkimiz de bu kadar yoğun olunca fikir alışverişimiz ister istemez temposunu yitiriyor. Bu nedenle fikirlerimizin ortaya çıkışını doğal akışına bırakmak yerine, karşılıklı yazışmalarımız sırasında edindiğim yargıyı doğrudan yazacağım. Gönül ister ki fikir alışverişimiz devam etsin, ama edemezse ne düşündüğümü açıkça bilin istedim.

    Benim açımdan evrim teorisini inandırıcı bulmak ya da bulmamak kesinlikle kişinin bakış açısına bağlı olan ve özellikle bilimsel düşünce çerçevesinde saygıyla yaklaşılması gereken iki tavır. Başka bir deyişle, olaya bilimsel açıdan yaklaşım, şüpheleri bir kenara bırakmamayı ve daima açık fikirli olmayı gerektiriyor. Ama kimimiz kanıt olarak ortaya konulanları tatmin edici buluruz, kimimiz bulmayız; ikisi de normal.

    Tabii ortaya konan verileri değerlendirecek birikmimiz var mı yok mu bu da ayrı bir konu. Ben kendi birikimlerimin kesin bir yargıya varmaya yetmeyeceğini düşündüğümden şüphelerimi muhafaza etmekle birlikte, evrim fikrini mantıklı buluyorum.

    Fikir alışverişimizi bilimsel kanıtların ikna ediciliği üzerine yoğunlaştırmak yerine meselenin felsefi yanına parmak basmak istedim, çünkü sizin yazınızın en sonundaki çıkış noktası evrimin bilimsel bir sorun olarak değil felsefi bir konu olarak algılanması gerektiğiydi. Bu doğrultuda devam ederek felsefi açıdan evrimin ne derece kabul edilemez olduğunu sorgulamaya devam edeceğim, ki en başından beri yaptığım da bu.

    Argumanınızın ilk çıkış noktası, bilginin sadece bilimsel kaynaklarla sınırlı tutulamayacağı, objektif ve deneysel bilginin yanında subjektif bilginin de olduğuydu. Bu noktada bir itirazım yok, ama subjektif bilginin varlığının evrim teorisine nasıl bir darbe vurduğunu halen algılayamadım. Kendi argumanımı ruh-beden ikiliği üzerine kurdum ve ruhun varlığının bedenin oluş-yaratılış biçimi konusunda bir kısıtlama getiremeyeceğini söyledim.

    Son cevabınısa geldiğimizde, aynı sübjektif bilginin ve insanı insan yapan saydığınız bazı özelliklerin evrime itiraz için hala en güçlü dayanak olduğunu anlıyorum. O zaman soru şuna geliyor: Adalet duygusu, iyilik, kötülük, şefkat, ve diğer sayıya dökülemeyen özellikler ete mi bağlı, ruha mı? Ete bağlıysa, ette bir olağanüstülük var anlamına gelir mi, gelmez mi?

    Ruha bağlıysa, ki böyle düşündüğünüzü hayvanlarda determinizm olduğunu söylemenizden anlıyorum, tamamen etin gelişimine ilişkin bir teori nasıl buna dayanarak yanlışlanır? Şöyle sorun kendinize, bir köpeğin ya da kuşun evrimsel olarak gelişmesi fikri felsefi açıdan yanlış ya da itici geliyor mu?

    Farklı bir perspektiften bakmayı deneyelim: Günün birinde gerçekten bir tür yapay zeka oluşturabilirsek, kastettiğim “Strong AI” denen bilinç seviyesine sahip yapay zeka, ve bir şekilde o yapay zeka ahlak, vicdan gibi bizi bir yapan bazı özellikler göstermeye başlarsa, bunu nasıl açıklayacağız? Belki de yeterince büyük bir kap yaparsak Allah içine ruh üfler, kim bilir? Olamaz mı? Bedenimiz içine ruh sığabilecek kapasitede bir kap olamaz mı sadece?

    İkincisi, insanın maymundan gelmesi fikrinin sömürü ve soykırıma karşı koyma imkanını elden alacağını söylemişsiniz. Ben tam tersini düşünüyorum. Öncelikle sömürü ve soykırımın tarihinin Darwin’den çok daha eski olduğunu hatırlatmalıyım: Kolonileştirmeyi ve yerli halkların sömürülmesini haklı kılmakta kullanılan felsefi argumanlardan biri, cahil yerlilere Hristiyanlık öğretmek ve Hrıstiyan uygarlığının ışığını getirmekti. Juan de Sepulveda’nın 16. yüzyılda Güney Amerika yerlileri ile ilgili yazdıklarını, Amerika’da kölelik taraftarı insanların nasıl İncil’e dayanarak haklılıklarını kanıtlamaya çalıştıklarını (Amerikan içi savaşı ile Darvin’in evrim teorisini duyurması aynı yıllara denk geliyor) kanıt olarak sunuyorum.

    Darvin’in evrim teorisi geldiğinde, köleliği ve sömürüyü haklı çıkarmak isteyen aynı çevreler bu defa evrimi kendi amaçları için kullandılar. Ama evrimi ellerinden alsanız da, anlatmaya çalıştığım üzere, ellerinde yeterince başka malzeme var.

    Sonuç olarak, mesele bilimin her şeyi kapsayıp kapsamaması değil bence, çünkü evrimi bilimsel değil felsefi olarak tartışıyoruz. Evrim teorisini çürütmek için öne sürdüğünüz felsefi gerekçeler tek başına yeterli değil benim kanımca. En azından, başta yaptığınız varsayımlar çıkardığınız sonuçla tam bir tutarlılık içerisinde değil gibi hissediyorum.

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  45. Yazan:hakan Tarih: May 17, 2010 | Reply

    Açıkçası liberal, özgür bir bakış açısına sahip olan insanların kimi zaman bu kadar da tutsak bir yapıya sahip olmasını, çelişkinin insan yaratılışının bir gereği olmasına bağlıyorum. Çok saçma, birilerinin sırf tanrıyla alakalı hüküm sunmamış olmasına dayanarak, başka konularda da benzer bir yol çizmelerini beklemek, “inancın” tanımına ters bir şey en başta. Diyelim ki agnostiğim, bu benim insanlara olan inancımı engelleyemez. Tabi ki epistemolojik olarak herkesin inançları olmak zorunda olduğu için agnostiklerin de inançları vardır. Ama bu noktada fark edilmeyen, önemseyen ama bunun da üstüne üstlük adlarına karar verilen agnostikler, acaba din denen mitler dizisine inanan insanlara nasıl bakmaktadır? Bugünün müminleri “kalp” denince mecazi bir anlam çıkarıyorsa, “elif lam mim”den bir anlam çıkaramadıkları halde okumaya devam ediyorlarsa, her şeyde allahın hikmeti olduğunu söyleyerek üstünü kapatıyorsa, kader bakış açısıyla olaylara yaklaştığında bir agnostiğin asla ulaşmayacağı saçma yorumlara ulaşıyorsa, ey yazar senin ne hakkındır agnostikten hesap sormak. Sen ne zaman bir mümin olarak inancı körü körüne bağlanmayla bir tutmaya başladıysan, o kadar geriye sar. Ondan sonra bir de agnostiğin bakış açısıyla bak. Belki o zaman bu inanan insan evcilik oyunundan çıkıp, o hep etrafında gördüğün, imkanlarından sonuna kadar faydalandığın, ama küçümsediğin bir milyon yıl hakkında gerçekten samimi birkaç cümle kurabilirsin.

  46. Yazan:Amir Töre Tarih: May 18, 2010 | Reply

    Bir süre önce, Evrimle ilgili önyargılar ve bilgi eksikliğinden kaynaklanan yanlışlıklar var demiştim, bu konuyu açmak istiyorum.

    Kaynağını Amerika’ daki tutucu Hristiyan kesimlerden alan Yaratılışçı akım, Evrim teorisini kendisine en büyük düşman seçmiş durumdadır ve bu teoriyi dünya çapında gözden düşürmek için elinden gelen her türlü imkanı kullanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda her türlü vasıtayı mubah görürken sıklıkla hile yoluna da başvurmakta, evrimci bilim adamlarını kendi fikirlerine zıt şeyler söylüyormuş gibi sunmakta, bilimsel makaleleri özlerinden çarpıtarak yorumlayıp, makalenin vardığı sonuçla ilgisiz yorumlar yapmakta, yer yer sahte kanıtlara da başvurmaktadırlar. Gerçek bilim çevrelerinde esamisi okunmayan bu akım, yaptıkları yoğun propagandanın etkisiyle, bilimsel konularda yüzeyel bilgisi olan ortalama vatandaş kitlesini etki altına almaya çalışmaktadır. Bu propagandanın tabi ki ülkemizde de yoğun destekçileri vardır, bu sitede de yaratılışçı kesimin propagandasına benzer yorumlara rastlanmaktadır.

    Bu girişten sonra irdelemeye devam edelim:
    Şu noktayı vurgulamak gerekir ki Tanrı’ ya inanmak mutlaka yaratılışçı olmayı gerektirmez. Evrim teorisini kabul etmek de mutlaka Ateist olmayı gerektirmez. Tanrı’ ya inanan bir çok evrimci bilim adamı vardır, ayrıca Katolik kilisesi de Evrimi kabul etmektedir, az sayıda da olsa evrimi kabul eden müslüman bilim adamlarına rastlanmaktadır. Hangi dinden olursa olsun, önemli sayıda teist için Evrimin Tanrı’ nın canlıları yaratma yolu olduğunun kabulü sorun oluşturmamaktadır. “Nasıl fizik kanunları varsa, biyolojinin kanunu da evrimdir, Tanrı canlıların evrim yoluyla varolmasını dilemiştir” denilmesi pekala mümkündür.. Yaratılış teorisi ise bilim dışıdır, yaratılışçılar her bir canlı türünün yaratıcı tarafından (hukuki sorunla karşılaşmamak için ABD’ li yaratılışçılar Tanrı kelimesini pek kullanmazlar) mucize sonucu ani olarak yaratıldığına, türlerin birbirine dönüşmediğine inanırlar, ani yaratılış için bilimsel kanıt bulup da bilimsel dergilerde yayınlama çabasına girmezler, bunun yerine halka yönelik “pseudoscientific” yayınlar yaparlar. Temel amaçları evrim teorisinin halk çoğunluğu nezdinde itibarını düşürmektir, evrimi yanlışlayabilirlerse yaratılışçılığın doğrulanacağını varsayarlar.

    Evrimi gözden düşürme amaçları doğrultusunda Yaratılışçıların kullandıkları yöntemlerden biri, “Darwinizm” adında bir ucube deyim icad edip, evrimle ilgili her görüşü bu torbaya doldurmak olmuştur (farklı bir alan da olsa bizdeki Ergenekon davası ile olan yöntem benzerliği ilginçtir). Evrimi savunan bilim adamları “Darwinism” deyimini pek kullanmazlar, bu bilimsel bir deyim değildir, evrim teorisi de bir ideoloji değildir. Belki evrimin çok uç ve spekülatif noktalara giden felsefi ve sosyolojik yorumlarıyla ilgili olarak ideoloji eleştirisi yapılabilir, ancak bu ayrımı yapmayıp da evrimle ilgili her türlü bilimsel kanıtı sanki bir ideolojik varsayım gibi sunmak, bazan bilgisizlik, bazan ön yargı, ancak çoğu kez de kötü niyetten kaynaklanmaktadır.

    Peki, Darwinism etiketinden kurtularak tartışılması gereken evrim teorisi nedir? Canlı türlerinin herhangi bir mucizeye gerek olmadan, doğal yollarla birbirine dönüşebildiğini öngören, bunun mekanizmalarını gösteren ve kanıtlarını sunan bilimsel bir teoridir. Günümüz biyoloji biliminin temeli olmuş olan bir teoridir. Bu derece önemli bir bilimsel teoriyi 1-2 basmakalıp cümleyle çürüttüklerini sananlar büyük yanılgı içine düşerler. Çünkü evrimin kanıtları masa başında yapılan kerameti kendinden menkul akıl yürütmelerden değil, emek sarfedilerek elde edilmiş somut verilerden gelir. Evrimin canlı türlerinin morfolojik ve moleküler biyolojik benzerlikleri, türlerin dünya yüzünde ortaya çıkış zamanları ve bunların moleküler değişim zamanlarıyla uygunluk göstermesi, canlıların dünya üzerindeki dağılımının jeolojik kıta hareketleriyle uygunluğu, fosil kayıtları ile türlerin akrabalıklarının gösterilmesi, yapay seleksiyon yöntemleriyle canlılarda çok belirgin değişikliklerin olabileceğinin gösterilmesi, laboratuvar ortamında bakterilerle yapılan evrim deneylerinde farklı türlerin ortaya çıkması gibi farklı alanlardan gelen ve birbirini destekleyen çok sayıda kanıtı vardır. “İnsan maymundan gelmiş olamaz “ türü basmakalıp cümlelerle bilimsel kanıtlar yok sayılamaz. Tabi ki insan şu an dünya üzerindeki şempanze, orangutan vb maymunlardan gelmemiştir, zaten evrim teorisinin böyle bir iddiası yok. Evrim teorisinin dediği şudur: İnsan türünün günümüzde yaşayan en yakın akrabası şempanzedir. Bu iki canlı türünün ortak ataları vardır. Bu düşünceye götüren esas kanıtlar genetik yapı olarak insan ve şempanzenin % 99 identik olması, insan 2. Kromozomunun şempanze 2a ve 2b kromozomlarının bileşiminden oluşması,insan ve şempamzenin morfolojik benzerlikleri gibi bulgulardır.En eski insan fosillerinin şempanzeler gibi Afrika kökenli olması, eğitilmiş şempanzelerin belli sayıda kelimeden oluşan işaret diliyle konuşabilmeleri, şempanzelerin ayna karşısında kendilerini tanıyabilmeleri (benlik duygusunu gösterir) destekleyici kanıtlardır.

    “Henri Bergson= Şempanze + milyonlarca yıl olması mümkün değildir” denilerek olay karikatürize edilmiş. Evrim teorisi böyle bir şey demiyor. Nedir denilen, daha detaylı yazalım:
    İnsan ve şempanzenin ortak atası olan hominid topluluğu+ milyonlarca yıl+ mutasyon + doğal seleksiyon= İçinden Henri Bergson’ ların çıkabileceği insan toplulukları
    (Tabi bu denklem mutasyonlar ve çevre koşullarının değişmesiyle, yaşamının sanata ihtiyaç olmadan sürdüren şempanze toplulukları ya da daha basit koşullara adapte olmuş, sanatsal yönü zayıf insan topluluklarına da dönüşüm sağlayabilir, bütün bunlarda olamayacak bir unsur yok)

  47. Yazan:MY Tarih: May 18, 2010 | Reply

    “Farklı bir perspektiften bakmayı deneyelim: Günün birinde gerçekten bir tür yapay zeka oluşturabilirsek, kastettiğim “Strong AI” denen bilinç seviyesine sahip yapay zeka, ve bir şekilde o yapay zeka ahlak, vicdan gibi bizi bir yapan bazı özellikler göstermeye başlarsa, bunu nasıl açıklayacağız? Belki de yeterince büyük bir kap yaparsak Allah içine ruh üfler, kim bilir? Olamaz mı? Bedenimiz içine ruh sığabilecek kapasitede bir kap olamaz mı sadece?”

    Atilim Bey Selam,

    Strong AI’dan bahsetmeniz iyi olmus. Gençligimde çok ugrastim AI ile. Bilgisayar destekli tercüme ve bilimsel buluslarin modellenmesi üzerine çalistim. London Royal College’dan Sakir Kocabas’i tanir misiniz? Bir de Ottawa U.’dan Tuncer Oren ile çalisma serefine eristim.

    Yapay Zekâ ismine ragmen zekâ degildir. Yapay uydularin amaci mehtapsiz geceleri aydinlatmak olmadigi gibi yapay zekâ da baska amaçlarla üretilir 🙂

    Yapay Zekâ bilinç midir? Hiiiiç degildir. Bu konuda yazmayi düsünüyorum. O makalenin altinda tartisiriz artik.

    Bizi izlemeye devam edin 🙂

    Selam ve dostlukla

  48. Yazan:Ekin Tarih: May 18, 2010 | Reply

    Gerici bilimle nereye kadar?

    Ayrıca maymunist nedir ya? 😀

  49. Yazan:yahya Tarih: May 19, 2010 | Reply

    Selamlar…daha 10-11 yaşlarındayken evrim teorisin araştırıyordum o zamanlar incelediğim kitaplardan şu yargıya vardım ki: evrim teorisi gibi bir saçmalığa inanılıyorsa bu sadece bir kısım idelojilerin insanlara benimsetilmesi için bir araç olarak kullanılmasından başka bişey değildir kanısına vardım..Zira evrimi savunanlarında konuşmalarından bu açıkca belli oluyor..Konuşurken her türlü akli hükümlere başvuruluyor..konuşurken saçmalanmıyor…Ancak konu evrime gelince her türlü tesadüfler sacmalıklar bilimsel veri olarak algılanıyor..mesela mutaosyon olayını o kadar saçma bi şekilde analiz ediyorlar ki en zıt şeyleri cem edebiliyorlar…zararlı olan ve kendisine karşı antikor üretilen mutasyon olayını yararlı olarak görüyorlar ve 10 üzeri 6 da bir olan bu olayı her zaman oluyormuş gibi gösterip bide üstüne üstlük canlıların yararına onların evrimeleşebilmesi için gerekli olan bişeymiş gibi gösteriyorlar…bu kadar saçamalıkları bilim diye kabul eden bi insana siz buraya tesadüfen mi geldiniz diye bir soru sorulsa herhalde cevapları evet olmazsa kendi teorilerini inkar etmek zorunda kalacaklar yok hayır ben kendi irademle geldim diyecek olurlarsa bu sefer teorileri onları inkar edecekler…sonuç olarak büyük bi çıkmazın içindeler …bu insanlara inanların akıldan mahrum olduğuna ya da gayet büyük bi gaflette olduklarına inanıyorum….Şu an 19 yaşındayım ve fikirlerim değişmiş değil…evrim bi saçmalık..

  50. Yazan:Murat Mert Tarih: May 19, 2010 | Reply

    Kimse doğar doğmaz, “Tanrı yoktur,” demez. Ne zaman ki çevresindekiler, “Tanrı var,” der, o zaman, “Tanrı yok,” der analitik insan. Yani, normali, “Tanrı” düşüncesine sahip olmamaktır. Anomali, “Tanrı inancıdır”.

  51. Yazan:SİNAN KARAKAŞ Tarih: May 19, 2010 | Reply

    Maymun

    Adamın biri güya evrim geçirmiş,
    Bundan önceki dönemde maymun imiş,
    Söyledikleri doğru, Kuranda Allah,
    Sapıtanlara maymunlar olun demiş.

    (Ve lekad alimtumullezîne’tedev minkum fîs sebti fe kulnâ lehum kûnû kıradeten hâsiîn ‘Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, “Aşağılık maymunlar olun” demiştik’.Bakara:65)

    Sinan Karakaş

  52. Yazan:Taylan YILDIZ Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Merhaba;

    Din, ön beyinin sırasıyla alt ve orta beyine göre gelişmesiyle ortaya çıkan bir hastalıktır. Genetik olarak bu hastalığa tutulanlar için ise bir şey yapmak şu an için pek mümkün görünmüyor. Bunu da görerek bilerek yazıyorum.

    Siz tanrı deyince ben, “o da ne” diyorum. Adına ister allah deyin, ister yaheva ya da enki, bunların insanlarca yaratıldığına hiç şüphe duymadım. Bunun için ister uydurulan, ister insanlarca yaratılan bir kavramın varlığını/gerçekliğini sorgulama noktasına da gelmedim. “Görmüyorsam yoktur” ile özetlenebilecek bir allahsızlık kavramı ise tam müslümanların bakış açısını yansıtır türden. Olayı basitleştirmek, çarpıtmak ve olmayanı olmuş gibi göstermek…

    Şimdi burada tekrar ediyorum ki allahı ve diğer allahları eski insanlar yaratmıştır. Görmedim inanmam mı diyeceksiniz? Eğer ben de sizin gibi bir müslüman ya da o çok öykündüğünüz musevilerden olsaydım çok rahat görüşlerinizi böyle çarpıtabilirdim. Nasıl inanmanıza sebep pek çok gerekçe varsa herhalde sizin inandıklarınızın gülünç olduğunu düşünenlerin de makul gerekçeleri vardır. Allahı yaratanın insan olduğunu bilenleri bu kadar hafife almak haklılığımızdan korktuğunuza işarettir.

    Niyetim size doğruları anlatmak değil, yanlışta olduğunuz göstermek hiç değil. Çok nadir hastalık vardır ki konuşma ile telkin ile iyileşme yaşansın.

    Ama meydanı boş bulup atmak da olmuyor. Tanrının var olmadığını inkar etmeyenlerin oluşturdukları ve en azından ne olmadıklarını yeterli derecede anlattıkları sanal ağ ortamları bulunmakta (TURAN DURSUN DİNLERDEN ÖZGÜRLÜK sitesini inceleyebilirsiniz mesela). Lütfen böylesi komikliklerden önce o sitelere bir göz atın. Anlamaya çalışın ve alıntılarınızı da tam ve doğru yapın.

    Sevgi ve saygılarımla.

  53. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Taylan bey,

    Din, ön beyinin sırasıyla alt ve orta beyine göre gelişmesiyle ortaya çıkan bir hastalıktır.

    Frontal lob, frontal korteks veya lobus frontalis beynin ön tarafında yerleşimli bilinçli düşünmeden sorumlu olan beyin bölgesi.

    İnsanda frontal korteks, tüm kortikal alanın 1/3 ünü oluşturur. Frontal korteksin arka kısmı, yani motor korteks ve premotor korteks, motor kontrolden sorumludur. Bununla beraber prefrontal korteks olarak adlandırılan daha ön kısımlar ise davranışın kontrolünde önemli rol oynamaktadır. Şizofreni hastalarında prefrontal bölgede dopamin azalması olduğu düşünülmektedir. (Kaynak: Vikipedi)
    Demek ki bir hastalıktan söz edeceksek frontal lobun yeterli “gelişememesi” veya “dopamin azalması”ndan söz etmek mümkün. Bu da fazla Turan Dursun okumaktan kaynaklı olsa gerek. Anne-babanızın genetiğini suçlayamayız.

    Siz tanrı deyince ben, “o da ne” diyorum. Adına ister allah deyin, ister yaheva ya da enki, bunların insanlarca yaratıldığına hiç şüphe duymadım.

    Güçlü bir iman sahibisiniz yani. Sorgulamaya bile gerek yok. Şüphesiz iman ettim. Hiç bir bulguya dayanmadan- kestirmeden, ne güzel…

    “Görmüyorsam yoktur” ile özetlenebilecek bir allahsızlık kavramı ise tam müslümanların bakış açısını yansıtır türden. Olayı basitleştirmek, çarpıtmak ve olmayanı olmuş gibi göstermek…

    Çarpıtılan nedir? Allahsızlığınızı temellememişsiniz. Neye dayanarak tanrı yoktur? Bence olayı basitleştirip çarpıtmak tam yaptığınız şeyin adı.

    Nasıl inanmanıza sebep pek çok gerekçe varsa herhalde sizin inandıklarınızın gülünç olduğunu düşünenlerin de makul gerekçeleri vardır.

    Vardır mutlaka. Onu soruyorum zaten. O makul gerekçeleri söyleyin bizi de ikna edin.

    Niyetim size doğruları anlatmak değil, yanlışta olduğunuz göstermek hiç değil. Çok nadir hastalık vardır ki konuşma ile telkin ile iyileşme yaşansın.

    Niyetiniz nedir o halde? Hastasınız olm siz deyip kaçmak mı? Biraz irdeleyelim bakalım bakışınızı kim hasta kim değil birlikte karar verelim. Ben, üniversitede bir Allah’ın olduğuna ikna oldum. Birden frontal lobum mu büyüdü, nasıl oldu bilmek isterim. Böyle bilimsel bir konuda bizi aydınlatın ki, nasıl bir hastalık aydınlanalım.

    Tanrının var olmadığını inkar etmeyenlerin oluşturdukları ve en azından ne olmadıklarını yeterli derecede anlattıkları sanal ağ ortamları bulunmakta

    Nereden beslendiğinizi anladık da, acaba o ağ ortamları yanılıyor olabilir mi? Hiç sorgulamayı düşündünüz mü? Bana hiçbir şekilde ikna olmamak üzere kendine telkinde bulunan birini hatırlattınız. Neyse…

  54. Yazan:Amir Töre Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Yahya bey,

    “Şu an 19 yaşındayım ve fikirlerim değişmiş değil…evrim bi saçmalık..”

    Herhalde kesin fikirlere sahip olup, olguları siyah-beyaz netliğinde görmek sizin yaşınızın
    bir gereği ama; bilim dünyasının büyük çoğunlukla kabul ettiği bir teoriye saçmalık derken, biraz durun, düşünün, gerçek bilimsel kaynakları okuyup, “acaba yanılıyor olabilir miyim? ” diye kendinize bir sorun isterseniz.

    Söz gelimi yazdığınız şu cümle açıkça yanlış:

    “… zararlı olan ve kendisine karşı antikor üretilen mutasyon olayını yararlı olarak görüyorlar ve 10 üzeri 6 da bir olan bu olayı her zaman oluyormuş gibi gösterip…”

    Evrim konusunda temel bilgiler içeren herhangi bir biyoloji kitabında mutasyonlar ve etkileri konusuna bakarsanız, doğrusunu öğreneceksiniz.

  55. Yazan:çuvaldız Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Din, ön beyinin sırasıyla alt ve orta beyine göre gelişmesiyle ortaya çıkan bir hastalıktır. Genetik olarak bu hastalığa tutulanlar için ise bir şey yapmak şu an için pek mümkün görünmüyor. Bunu da görerek bilerek yazıyorum. (Taylan Yıldız)

    Taylan beyin “Din genetik bir hastalıktır.” anlamına gelen bu satırlarını okuyuncaya kadar dinin bir hastalık olduğunu düşünmemiştim.Bu tanım insanın aklına ister istemez “hastalık hastası olmak” tanımını getiriyor.

    Hastalık hastasına da ne söylenirse söylensin o, “hastalık” olarak kabul etmeye şartlandığı için pek çok makul gerekçe üretecektir.

    Siz tanrı deyince ben, “o da ne” diyorum. Adına ister allah deyin, ister yaheva ya da enki, bunların insanlarca yaratıldığına hiç şüphe duymadım. Bunun için ister uydurulan, ister insanlarca yaratılan bir kavramın varlığını/gerçekliğini sorgulama noktasına da gelmedim. “Görmüyorsam yoktur” ile özetlenebilecek bir allahsızlık kavramı ise tam müslümanların bakış açısını yansıtır türden. Olayı basitleştirmek, çarpıtmak ve olmayanı olmuş gibi göstermek…
    Şimdi burada tekrar ediyorum ki allahı ve diğer allahları eski insanlar yaratmıştır. Görmedim inanmam mı diyeceksiniz? Eğer ben de sizin gibi bir müslüman ya da o çok öykündüğünüz musevilerden olsaydım çok rahat görüşlerinizi böyle çarpıtabilirdim. Nasıl inanmanıza sebep pek çok gerekçe varsa herhalde sizin inandıklarınızın gülünç olduğunu düşünenlerin de makul gerekçeleri vardır. Allahı yaratanın insan olduğunu bilenleri bu kadar hafife almak haklılığımızdan korktuğunuza işarettir.
    Niyetim size doğruları anlatmak değil, yanlışta olduğunuz göstermek hiç değil. Çok nadir hastalık vardır ki konuşma ile telkin ile iyileşme yaşansın.

    Hastalık Hastası Olmak ile ilgili herhangi bir sağlık sitesinden ulşılacak aşağıdaki bilgilere göz atmakta sorgulayıcı akıl sahipleri için korkulacak bir şey olmasa gerek!

    * Hipokondriazis nedir?

    Hipokondriazis bir kişinin zamanının büyük bir bölümünü alacak şekilde hastalık ve sağlık konuları ile aşırı uğraşmasını belirtir. Bu kişilerde fiziksel bir bozukluk olmadığı halde, ciddi bir biçimde hasta olduğu kaygısı vardır. Sürekli doktora giderler. Hastalar duygu durumu ile ilgili bir soru sorulduğunda, hemen fiziksel yakınmaları dile getirir. Kişilerin büyük bir bölümü duygularını ifade yönünden Sifneos’un ‘aleksitimi’ tanımına uyar. Aleksitimili kişiler duygularını kelimelere dökemez, ancak belirtiler üzerinde en ince ayrıntısına dek durur. 1967’de Sifneos, psikosomatik hastalığı olanların büyük bir bölümünün duygularını sözcüklerle tanımlayamadıklarına dikkati çekmiş ve bu davranışsal özellik için Yunanca’dan gelen ‘aleksitimi’ (duygular için söz yokluğu) terimini kullanmıştır.

    * Hipokondriazisin nedenleri nelerdir?

    Bu açıklamalara göre, hipokondriyak belirtiler ego savunma düzenekleri ile olur. Bu kişiler hem hastalıktan hem de bunun sonuçlarından korkarlar. Ancak, aynı anda hasta rolünün sağlayacaklarından yararlanmak için hasta olmayı bilinç dışı olarak arzu ederler. Hastalık ayrıca kişinin yaşayabileceği cinsel, sosyal veya mesleki başarı gibi konulardaki sorunları, eksiklikleri temsil eder ve açıklar. Bu da genetik etkenleri akla getirmektedir. Diğer önemli bir gözlem de bu kişilerde sıklıkla altta affektif hastalıkların bulunmasıdır. Affektif hastalıklara karşı duyarlılık artışı genetik etkenleri düşündürmektedir. Çevresel etkenler hipokondriazise katkıda bulunabilir. İnsanların duygu ve davranışlarında, kültür önemli bir belirleyicidir. Stres karşısında psikolojik açıklamaları önemsemeyen kültürlerde somatizasyon eğilimi daha fazladır. Altta yatan psikiyatrik bozukluk, çoğunlukla depresyondur. Depresifler ağrı dahil birçok somatik belirti gösterir. Bu belirtiler, birincil hipokondriazis ve altta yatan bir fiziksel hastalığın belirtileri olabilir. Hipokondriasis, psikolojik kökenli ağrı bozuklukları ve kaygı bozuklukları ile birlikte görülebilir.

    * Somatizasyon bozukluğu ile hipokondriasisin farkı nedir?
    Somatizasyon bozukluğunda gerçek fizik belirtiler vardır. Hipokondriasiste ise, böyle bir durum olmaz. Kendi beden sağlığı ile aşırı uğraş vardır.

    * Somatizasyon bozukluğu ve hipokondriazis nasıl tedavi edilir?
    Psikosomatik hastalıkların inceleme ve sağaltımında birincil yetki ve sorumluluk, kuşkusuz hastalığın ortaya çıktığı sistemle ilgili uzmanlık dalınındır. Bunun yanında, hastalık nedenleri arasında, kalıtsal ve dirimsel özelliklerle birlikte ruhsaltoplumsal zorlukların etkileri de yadsınamaz bir gerçektir. İlgili uzmanlık dalınca incelemeleri yapılmış, tanısı konmuş olguların ruhsal toplumsal durumları araştırılmalı ve değerlendirilmelidir. Özellikle kişinin ruhsal-cinsel gelişme ve olgunlaşma düzeyi, kişilik yapısı, benlik gücü ve kullandığı savunma düzenekleri, karşılaştığı stres etkenlerinin niteliği ve niceliği, süresi ve sürekliliği birlikte ele alınarak psikodinamik tanımı yapılmalıdır. İlgili uzmanlık dalının saptadığı sağaltım ilkelerine ek olarak; ruhsal sağaltım (psikoterapi) yöntemleri de uygulanmalıdır. Rahatsızlıkta stres etkenlerinin çoğaldığı dönemlerde yeni şikâyetler oluşabileceğinden, düzenli aralıklarla seyreden bir tedavi gereklidir. Tedavide kişinin duygularının daha açık ve rahat ifadesi, şikâyetlerinin kökenlerinin kişinin kendince anlamının anlaşılması, kişinin kendisi, çevresi ve geleceğe bakısındaki olumsuz algılamalara yönelik terapi uygulanır.
    Psikoterapi süreci içinde;
    “Bu kişi bu hastalığa yaşamının bu döneminde neden ve nasıl yakalandı?”, “Şimdi bu koşul ve olanaklarla ne yapabilir?”,
    “Değiştirebileceği gerçekler nelerdir, nasıl değişebilir?”,
    “Elinde bulunan değerler ve seçenekler nelerdir, nasıl kullanılabilir?”, “Değiştiremeyeceği gerçeklere nasıl uyum sağlayabilir?” gibi soru ve sorunlara gerçekçi yanıtlar ve çözümler aranmalıdır.

    Bireysel terapi ile bu kişilerin iletişimlerde duygularını, isteklerini, beklentilerini sözel olarak ifade etmesi, ikincil kazançların azaltılması, yakınmalarının kökenlerinin gösterilmesi ve şikâyetlerinin oluşum mekanizmalarının belirtilip, sorunlarla uygun bir şekilde basa çıkma stratejileri geliştirmeleri üzerinde çalışılır. Ayrıca, uygun ilaç sağaltımı da (psikofarmakoterapi) eklenebilir.

    İkincil kazançar kısmı oldukça ilginç. Laiklik ve rejim takıntısı olan bir ülkede dindar olmak cezalandırılıyorsa eğer hastalık hastası olmak kaçınılmaz bir son gibi. Başörtüsü olan okula alınmıyor, namaz kılan ordudan atılıyorsa,sakal bırakan, içki içmeyen gözlerden uzak asla ilerleyemeyeceği işlere mahkum ediliyorsa, eş seçimi bir tür kariyer yatırımına dönüştürülüyorsa eğer tüm bu sorunlarla ve sebep olduğu stresle baş edemeyen birileri de çıkıp “din genetik bir hastalıktır ve benim sülalemde böyle bir hastalık yoktur” diyecektir elbette.Bulunduğu toplumda dindar oldukları için mağdur edilenleri gözlemleyen Taylan beyin bunlardan sonuç çıkararak, kaybetme korkusuyla hastalık hastası olması oldukça anlaşılabilir.

    Din’in bir hastalık olduğu iddiasının söz yokluğuna düşülmüşlüğün ispatı olan “gülünç olmak” dışında anlatılabiliyor olması, hastalık hastası olunmadığına dair bir belirti olarak kabul edilebilir.

  56. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 21, 2010 | Reply

    Taylan bey’in problemi Dunning-Kruger sendromu olarak geçiyor literatürde. Cehaletin verdiği özgüven de diyebiliriz buna. İngilizcede cehalet “ignorance”- “ignore”-dan, yani ilgilenmemek, kafasını meşgul etmemek gibi bir kökten geliyor. “Herşey çok saçma” diyebilmek için bütün anlam örgüsünü teker teker parçalaman gerekiyor halbuki. Böyle bir zihinsel çabanın içine girmek ise oldukça zor. Beyni fazla meşgul etmemek en konforlusu. Ne kadar az çalıştırırsan o kadar rahat edersin.

  57. Yazan:Taylan YILDIZ Tarih: Haz 1, 2010 | Reply

    Tekrar merhaba;

    Yanıtlarınızı okumama rağmen iş yoğunluğum nedeniyle bir türlü yazamadım. Geç de olsa yazmak hiç yazmamaktan daha iyidir dedim. Umarım anlayışla karşılarsınız.

    Ekrem Bey’de tıpkı Çuvaldız gibi hastalığını benden duymaya tahammül edememenin rahatsızlığıyla doktorluğa soyunarak hastalığıma ilişkin teşhislerini jet hızıyla koymuşlar. Sağ olsunlar. Sanal ağ üzerindeki bir kısım Uzman Hekimler bile kendilerine yazanlara bu denli hızlı teşhis koyamıyorlar. Eğer size dinsel inancın bir evrimleşme hastalığı olduğunu yazmasaydım kıymetli teşhislerinizden mahrum kalacaktım!

    Ekrem Bey anladığım kadarıyla meraklanmış olacak ki, soluğu Vikipedi’de almış; ancak orada anlatılan “hikaye” şizofreniye ilişkindir ve beyin ile ilgili tek hastalık ne yazık ki yalnızca şizofreni değildir. Size hastasınız demek elbette ki haddim değil; bunu emin olunuz ki sizi incitmek için de söylemiş değilim. Çevremde en sevdiğim insanlar da sizinle aynı durumdayken aksini benden beklememelisiniz. Hele ki; tıp hekimi olma sevdalısı olmadığımdan size teşhis koymaya çalışıyor hiç değilim. Bununla birlikte sözlerimde ısrarlıyım. Israrımın kaynağı ise bu konuda yapılmış çok sayıdaki bilimsel çalışma ve tespitlerdir. Yabancı dili az-çok olanların ve konuyu dışarıdan da takip edenlerin aşina oldukları bu konuyu burada tartışmayı gereksiz görüyorum. Tatmin edici görüşler için bu yöndeki iddia ve bulgulara göz atabilirsiniz.

    Ekrem Bey;

    Çarpıtılan nedir? Allahsızlığınızı temellememişsiniz. Neye dayanarak tanrı yoktur? Bence olayı basitleştirip çarpıtmak tam yaptığınız şeyin adı.

    demiş.

    Lütfen! Biri çıksa da size amma doğru amma yanlış bir yazının altındaki yorum köşesinde “madem öyle neymiş islamiyet bir anlat dese”, bu çok komik olmaz mıydı? Burada neyi anlatmamı bekliyorsunuz anlamadım. Hala bir hafife almacılık var sözlerinizde. Makul gerekçeleri merak ediyorsanız size bu konuda fikir verebilecek en azından bir adres söylemiştim.

    Mesele konuyu ne kadar objektif ve bilimsel tartışabileceğinizdir. Yanlış anlamayın size atomlardan bahsederek ispata çalışalım demiyorum. Ancak eteklerdeki taşlar dökülecekse bilimsel-yansız bir yöntem kullanılmalıdır. Söylenen sözlerin gösterilen kanıtların ve yaklaşımın sizi incitme riski var. Çünkü işin içine gerçekler giriyor. Tutarsızlıklar sorgulanıyor. Şarlatanlıklar ifşa ediliyor. Bu ise hangi inançtan olursanız olun mütemadiyen kanınızı beyninize çıkarmaya yetecektir.

    Gerçekler bazen gerçekten acıdır. Onunla yüzleşmek karşı tarafa kulak vermek ciddi anlamda olgunluk ve derinlik ister. Kolayı olmayana inanmaktır.

    Şimdilik saygılarımla.

  58. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Haz 1, 2010 | Reply

    Taylan bey,

    Israrımın kaynağı ise bu konuda yapılmış çok sayıdaki bilimsel çalışma ve tespitlerdir. Yabancı dili az-çok olanların ve konuyu dışarıdan da takip edenlerin aşina oldukları bu konuyu burada tartışmayı gereksiz görüyorum. Tatmin edici görüşler için bu yöndeki iddia ve bulgulara göz atabilirsiniz.

    Kafa ütüleyip durmayın. Araştırma varsa linkini verin inceleyelim. Zırvalarla uğraşacak vaktimiz yok.

  59. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 1, 2010 | Reply

    Tansel bey,
    Alıntı yaptığım yazı bilimsel.Yazılanlara sizin için ne kadar acı olursa olsun kulak verin.
    Bunun sizin için kolay ol(a)mayacağının farkındayım ne de olsa karşı taraf olarak konumlandırdıklarınızdan biri gerçeği dile getiriyor. Siz buna hekimlik diyorsanız ne iyi etmişsiniz de buralara gelmişsiniz, sorununuzun ne olduğunu yardımlarımızla bir çırpıda öğrenmiş oldunuz.

    Daha önceki sanal ağ üzerinden başvurduğunuz uzman hekimlerin sizin arzu ettiğiniz hızda teşhiste bulunamadıklarını ifade etmişsiniz. Bu açıdan değerlendirdiğinizde buradaki tedaviden kesin sonuç alacağınızdan emin olabilirsiniz yalnız gerçekten sizi rahatsız edenlerden kurtulmak istiyorsanız terapiye düzenli katılımınız gerekiyor.

    Terapiyi yarıda kesmeyecek kadar istekli ve kararlı mısınız?Dediğiniz gibi, yüzleş(ebil)mek, ciddi anlamda olgunluk ve derinlik ister.

    İmza
    Site doktoru Çuvaldız Birazacıtır.

  60. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Haz 1, 2010 | Reply

    Yaşasın!! Evrim, din, ateizm..

    Süper kışkırtıcı konular. 🙂

    Ya yalansa? Ya doğruysa?..

    Savunma mekanizmaları iş başında.

    Din ve ‘dinsizlik’ güçlü güdüler.

    İşin ucunda ölüm var nitekim.

    Ölüme karşı takınılmış tavrı gösterir din ve ‘dinsizlik’.

    Dinsizlik diye bir şey de yok aslında.

    Yalnızca din ötesi bir şey gibi gösterilmeye çalışılan dinler var.

    Din hastalık demiş Taylan Bey.

    Bilimsel araştırmalar bunu göstermiş.

    Felsefenin temeline yer etmiş zihin – madde sorunu böylece bir çırpıda çözülmüş oluyor.

    Şu filozoflar da ne boş adamlar.

    Taylan Bey,

    Din hastalık filan değil.

    Siz dahil, her insanın ancak bir insan kadar ‘bilebiliyor’ olmasının bir ifadesi.

    Başka bir dinsel anlayışa sahip olmak tamam ama, dinsizlik gerçekten boş bir iddia.

    Bu iddia “Memnun oldum, ben de Zeus” gibi bir karşılık ister.

  61. Yazan:Akın Aydın Tarih: Ağu 7, 2010 | Reply

    Materyalist felsefeye karşı güzel ve sakin bir duruş sergilemişsiniz. Tebrik ediyorum..

    Elif-Lam-Mim = (+), (-), (Nötr)

    Gözle görebildiğimiz dünyayı, uzaklığından dolayı göremediğimiz yıldız sistemlerini ve maddeyi evirip çeviren çekim yasalarını bu üç çekirdeği çarpıştırarak alt alemde, maddesel formlara kavuşturan bir TANRI…
    BigBang…
    Büyük patlama…
    Karpuzu bir çekirdeğin içine kodlayan, sıkıştırılmış, ziplen miş bir şekilde, Su ile tetikleyerek Topraktan tekrar bitiren sistematik…
    Bu üç çekirdeğin, alt uzay ve üst uzaydaki yansımaları…
    “O yok”, demeden önce bütün evreni çözmek gerekli…
    “O var” diyip inanmak için, kalp gerekli…
    O nu anlamak için Hakikat gerekli…
    ALLAHI sevmek için İMAN gerekli…

    İMAN NÜKLEERDİR…

  62. Yazan:sas Tarih: Nis 20, 2011 | Reply

    Evrim teorisi ile ilgili bilgiden uzak, tamamen duygusal mantikla yazilmis bir yazi ve benzer yorumlar. Sunu bilmeniz gerek, evrim sizin inanciniza ters dusuyor, hayata yuklediginiz anlamlarla uyusmuyor olabilir. Bu yuzden evrimi kabul etmiyor olabilirsiniz, ancak evrim sizin bu izafi inanclarinizdan, hayat goruslerinizden bagimsiz bir gercektir. Bu suna benziyor: Ben 2×2’nin 4 ettigine inanmiyorum cunku melek var, ruh var, cin var, seytan var vs. Bir de hayatta ruh olmali, ask olmali bla bla 🙂 Iyi de bunlardan bize ne, 2×2 4 ediyor her halukarda. Bu ornegi sunun icin verdim; bilimsel bir teoriyi elestirirken duygusal mantik ve izafi kavramlar kullanilamaz. Elestiri yonteminiz bastan yanlis. Su gormuyorsam yoktur sozune de deginim. Dogrusu gormuyorsam yoktur degil cunku bakterileri de gormuyoruz. Insan 5 duyu organiyla duyumlanamayan, bunun yaninda gozlem yapmakta kullanilan cesitli araclarla (teleskop, elektron mikroskobu v.b) olculemeyen ve varligi kanitlanamayan sey yoktur. Eger varsa Supermen ve Noel Baba, ya da ucan yesil kanatli fil neden yoktur bi zahmet aciklayiverin? Bilimsel bir teoriyle ilgili bi yazida imandan da soz edilemez. Cunku bilim iman degil, salt gerceklik algisidir.

  63. Yazan:sas Tarih: Nis 21, 2011 | Reply

    Henri Bergson = Şempanze + Milyonlarca yıl

    Yanlis. Dogrusu su olacak: Henri Bergson (homo saphiens saphiens) = neandertal/ homo sapiens + milyonlarca yil. Henri Bergson’a gelene kadar tipki Homo Sapiens gibi bir insan turu olan neandertallerin soyu tukenmistir ki neandertaller oldukca zeki, alet yapabilen, ellerini ustalikla kullanabilen, sadece konusma yetenekleri homo sapiens kadar gelismemis bildiginiz insan turudur.

    Maymunist imana sahip okuyucular gibi kerameti kendinden menkul bir cumle sarfetmissiniz. Insanin maymunla hic bir baglantisi yoktur. Insan maymundan turememistir. Insana genetik acidan en yakin canli turu bonobolardir. Bonobolar maymun degildir. Bilmiyorsunuz sanirim. Maymun hic bir anlam ifade etmiyor, evrim teorisinde ozel bir yere de sahip degil. Insanla maymun arasindaki basamakta yer alan bonobolari, neandertalleri, homo sapiensi cope attiniz galiba.

    Sempanzelerin, harfleri ve rakamlari ogrenebildigini, avlanmak icin alet yapabildiklerini, problem cozme yetenekleri oldugunu, ama en onemlisi ahlak duygusuna sahip olduklarini biliyor musunuz? Mesela sempanzelerde bir bit ayiklama olayi vardir, tum sempanzeler birbirlerinin bitini ayiklar, bu isten bir sempanze sahtekarlik yapip kaytarirsa, bir daha kimse onun bitini ayiklamaz. Suruden dislanir.Ayrica kendi yemeklerini ac kalanlarla paylasirlar, bencillik yapanlari aralarinda barindirmazlar.

    Yunuslarin aralarinda ozel bir dille anlastiklarini, sarki soylediklerini, tipki insanlar gibi uremek icin degil zevk icin ciftlestiklerini biliyor musunuz?

    3,7 milyar yildan ve bu sure boyunca isleyen dogal secilim mekanizmasindan bahsediyoruz. Bu surecte tabi ortaya gelismis hayvanlar, az gelismis insan turleri ortaya cikacakti/ nesilleri tukenecekti ve ortaya homo sapiens sapiens cikacakti bunda sasilacak bir sey yok. Bu surecin son halkasi da insan degildir.

  64. Yazan:BirDost Tarih: Nis 24, 2011 | Reply

    neandertallerin soyu tukenmistir ki neandertaller oldukca zeki, alet yapabilen, ellerini ustalikla kullanabilen, sadece konusma yetenekleri homo sapiens kadar gelismemis bildiginiz insan turudur.

    Henri Bergson = homo saphiens saphiens(Muhtemelen en gelişmiş form! Hayatta kalmayı en iyi bilen!)
    Bombala amca(Güney amerika yerlisi) = Homo XXX
    Tombala dayı(Avustralya yerlisi) = Homo YYY
    Satılmış emmi(Memleketimde bir orman köylüsü) = Homo ZZZ

    Üzerimizdeki bu seçilim baskısı yüzünden milyolarca yıl sonra N tane farklı insan türü olacak:-)

    Mehmet bey, bütün ırklardan türev/integral konusunu anlayacak beyin nasıl çıkıyor? Hayatta kalma mücadelemizin neresinde bu yeteneğe sahip olduk? Yoksa siz yunusların şarkı söylediklerini, horozların pardon yunusların zevk için çiftleştiklerini bilmiyor musunuz? As you see pardon comme vous voyez, la theorie d’evolution est une theorie grande pardon bilimsel. Ne teorisi yahu ateist evrim gerçeğin ta kendisidir. Ha 2×2=4, Ha evrimin ateizm yorumu.

    Ayrıca bakınız: Mikrosu varsa makrosu da vardır ve evrim varsa Tanrı yoktur.

    Daha ayrıntılı bakmak isteyenler: ucan yesil kanatli fil var mıdır yok mudur? Yoksa ucan yesil kanatli fil Tanrı’nın ta kendisi midir?

    Gerçekten bakmak isteyenler: ucan yesil kanatli fil hangi sorunuzun cevabıdır?

    Madem açıldık devam edelim: En büyük ilah doğal seçilimdir. Zamanla yaratamayacağı özellik yoktur. Doğal seçilimi kim yarattı diye sorulamaz. Çünkü O’nun varlık sebebi kendindendir, yaratılmamıştır. Yarattıklarına da benzemez.

  65. Yazan:sas Tarih: Nis 24, 2011 | Reply

    Yanlis anlamalar olmus Homo Bergson’un parantez icinde Homo Sapiens Sapiens oldugunu soylemem, digerlerini bundan farkli yapmiyor. Tum insanlar homo sapiensin tek soyu tukenmemis turu olan Homo Sapiens Sapiens’tir. Neanderttaller ise apayri bir irk olup onlarin da soyu tukenmistir.
    Dunyada gelmis gecmis canli turlerinden buyuk bir cogunlugunun soyu tukenmistir, insanlar acisindan da durum farkli degil.

    Sempanzelerin evrim surecinde inanilmaz bir anlik hafizaya sahip olduklari biliniyorsa, (bu konuda insanlardan daha iyi olup olmadiklari dahi tartisiliyor bkz. http://www.nytimes.com/2007/04/17/science/17chimp.html) insanlar da integral konusunu anlayacak beyne oyle sahip olmustur.

    Turkiye’de evrim teorisi karsitliginin guclu bir sekilde dile getirilmesinden, evrim torisinin ne dogru durust ogretilmesinden, ne de anlasilmasindan cesaretle bu teorinin 2×2 4 den farkli oldugunu sanmayin. Dunyada tum universiteler ve tum bilim adamlari tarafindan kabul edilen uzerine baska bilim dallari (genetik, mikrobiyoloji) insa edilen bir teoriden bahsediyoruz. Dunyada bu teoriye karsi cikanlar ya da kerameti kendinden menkul yorumlamalarla yorumlayanlar dunyanin duz oldugunu bugun savunmaya devam eden azinlik gibi marjinallesmeye ve ciddiye alinmamaya mahkumdur. Evrim teorisini kabul edenler ateist olmalidir demiyor kimse, pekala teist de olabilir, deist de.

    Ben ateist olmadigim gibi ucan kanatli yesil fil ornegini de tanri kiyaslamasi icin vermedim. O zaman baska bir ornek verim. Duyumlanamayan, deney ve gozlem araclariyla gozlenlenemeyip varligi kanitlanamayan seyler var olabiliyorsa bir hakim su durumda ne karar vermelidir?
    Bir odada bir adam ve kadin var kapi kilitli iceriye baska kimsenin girmediginden eminiz, sonra kapiyi aciyoruz ve kadini olu buluyoruz. Adam tarafindan oldurulmus. Ama adam bunu inkar ediyor ben yapmadm cinler yapti diyor, ben sucsuzum diyor. Hakim bu durumda ne yapmalidir? Sizce soyle mi demelidir; olabilir yahu belki de gorunmeyen seyler vardir, biz en iyisi bir hoca cagiralim da su isin aslini bir arastiralim, adam masum olabilir 🙂

  66. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 24, 2011 | Reply

    Bir Dost Arkadaşım

    En büyük ilah doğal seçilimdir. Zamanla yaratamayacağı özellik yoktur. (bir dost)

    Hımm…Eğer evrim gerçekten dört milyar yıl sürmüş büyük bir gösteri ise, bunun “sahnesi” çok iyi hazırlanmış doğrusu…

    Bu iddianızın havada kalmaması için, yaşamın karmaşıklığının yalnızca tesadüfî evrimle açıklanabileceğinin gösterilmesi gerekir? Rica etsem bir gösterin bana ?

    “Madde + Zaman = Her şey” öyle mi? Darwincilerin klasik argumanı. Bu argumanı kullanma sebebiniz, Darwinistik evrim lehine bir kanıt olmayışı olmasın sakın. Kanıt olmadığı için, tüm çırpınışlarınızın arkasındaki sebep, meseleyi uzun zamana yaymaya ve böylece gözlem ve deney dışına çıkarmaya çalışma gayretleri olmasın sakın?

    İngiliz matematikçi ve astronom Fred Hoyle’nin “Bir hücrenin tesadüfen oluşması, bir hurda yığınının kasırgaya tutulup Boing 747 haline gelmesine benzer” der.

    Dahası, bu bir mağaranın ortasında görkemli bir heykel bulan bir insanın, bunun bir heykeltraşın eseri olduğunu kabul etmektense, “bu mağara kim bilir kaç milyon yıldır var, bu heykel zamanla bir şekilde tesadüfen ortaya çıkmış olmalı” demesine benziyor.

    Madem açıldık devam edelim (bir dost)

    Bence fazla açılmayın ya da beni ikna edin lütfen. Mesela ilk hücrenin veya hücredeki kompleks mekanizmaların rastlantısal bir evrimle nasıl açıklanabileceği sorusunu bir cevaplayın da dinleyelim ve hep birlikte aydınlanalım?
    Size yardımcı olması için hücrede meydana gelen olayların bir videosunu da ekledim…

    Bir hücrenin dünyasına yolculuk

    Lütfen açıklayın. Bizi engin bilgilerinzden mahrum etmeyin? İkna edin beni?

  67. Yazan:sas Tarih: Nis 24, 2011 | Reply

    Turkiye’de evrim teorisinin dogru duzgun ogretilmemesinde ve anlasilamamasindan bahsetmistim. Evrim teorisi karsitlarinin dustukleri bir yanilgi da evrim teorisinin canliligin baslangicini ya da ilk hucrenin meydana gelmesini aciklamak zorunda oldugunu, ya da boyle bir derdi oldugunu sanmalari. Evrim teorisi ilk canlinin nasil olustugunu aciklamaz, mevcut canli turlerinin hangi dogal sureclerden gecerek ortaya ciktigini kanitlariyla gosterir.

    Ilk canlinin nasil olustugunu Miller-Urey deneyi abiyogenezle aciklar. http://en.wikipedia.org/wiki/Miller%E2%80%93Urey_experiment
    Ama dunyada canlilik olusan ilk hucreden meydana gelmemis de olabilir, dusen meteorlardan gelen bakterilerle de baslamis olabilir. http://www.ensonhaber.com/nasa-dunya-disi-yasamin-izini-bulduk-2011-03-07.html
    Canliligin nasil olustugu hakkinda kesin bir yargiya varilamaz. Burada bilinmesi gereken dunyada canliligin olusmasi icin herhangi bir dogaustu guce ihtiyac olmadigidir.

  68. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 24, 2011 | Reply

    Dr. David Demick öyle demiyor ama :

    The gases were the wrong type to have existed on Earth, the energy sources would have destroyed most of the product, and what was left would have been very dilute and contaminated.

    Bugün bilimsel bir değer ifade etmeyen bir deneyden bahsediyorsunuz. Zira Miller efendinin ilkel atmosferi oluşturmak için ortaya attığı gaz karışımı ilkel atmosferi yansıtmamaktadır. Üstelik deneydeki hilelerde cabası :))

  69. Yazan:sas Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    Gereksiz ayrintilara neden israrla takildiginizi anlamak guc. Ortada bir bilimsel gercek dururken, evrim teorisinin ilk canlinin nasil olustugunu soylemek gibi bir amaci yokken, bu konunun evrim teorisi calismalarinda, genetikte, mikrobiyolojide hic bir kullanim alani ve onemi yokken alakasiz bir konudan teori curutme yoluna giriyorsunuz.

    Ben Miller Deneyi’nin bir kesinlik ifade etmedigini zaten soyledim. Hatta birakin Miller Deneyi’ni ilk canlinin nasil olustugunu aciklayan abiyogenez calismalarinin tumu bir hipotezdir. Ayrica Miller-Urey deneyi bu alandaki tek basarili deney de degil. Prof. Jeffrey Bada’nin sartlari degistirerek yaptigi deney de basarili olmustur. Burada sorun canliligin olusumu sirasindaki sartlarin kesin olarak bilinmemesi, tahmin edilmesidir. Sorun, cansizdan canli elde etme degil o zaten cantada keklik. Demick’in sartlarla ilgili one surdukleri de bir tahmin sadece.

    Canliligin nasil basladigi ile ilgili dusen meteorlardan gelen bakterilerin evrimlesmesi de gittikce kuvvetlenen bir olasilik. Burada onemli olan herhangi bir dis gucun mudahalesine gerek olmadan da hayatin baslayabileceginin gosterilmesi, yoksa ne benim ne de evrim teorisinin umursadigi bir konu.

  70. Yazan:BirDost Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    En büyük ilah doğal seçilimdir. Zamanla yaratamayacağı özellik yoktur. Doğal seçilimi kim yarattı diye sorulamaz. Çünkü O’nun varlık sebebi kendindendir, yaratılmamıştır. Yarattıklarına da benzemez.

    @Mehmet Bahadır,

    Bu cümleler ateist bir evrimin saçmalığını göstermek için sarfedilmş cümlelerdi. Dediğiniz gibi, eğer evrim gerçekten dört milyar yıl sürmüş büyük bir gösteri ise, bunun “sahnesi” çok iyi hazırlanmış doğrusu.

    @Sas,
    İnsanlar arasında ayrım yaptığınızı düşünmedim, iddia etmedim. Bahsettiğiniz sürecin doğruluğunu kabul ettiğinizde çoktan ortaya çıkması gereken veya çıkacak tabloyu size takdim ettim sadece.

    Kısa yazımda aslında pek çok konuya değindim. Hepsini açmak istemem.

  71. Yazan:sas Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    Sn. BirDost

    Insan dedigimiz canlinin envai cesit alt turu var zaten. Bagsettiginiz cesitlenme ortaya cikmis zaten, yine de cikabilir. Ornek vermek gerekirse, Homo sapiense en yakin alt tur olan 160.000 yil once ortaya cikmis Homo Sapiens idaltudan tutun, en eski alt tur olan 2.5 milyon yil once yasamis Homo Habilis arasinda tam 11 tane alt tur var. Bunlarin hepsinin soyu tukenmis. Soy tukenmesi sadece az gelismis alt turlerin daha gelismis olanlarla rekabet edememesinden kaynaklanmiyor, en buyuk etken degisen cevre sartlardir. Bu o kadar kesin bir kanun ki dunyadaki canli turlerinin yuzde 95’den fazlasinin soyu tukendi(yasayan canli turlerinnin sayisindan cok cok daha fazla bir rakam), tukenmeye devam ediyor
    bu surecler gozlerimizin onunde gerceklesiyor zaten.

  72. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    @SAS

    Kimyager James Ferris, öyle demiyor ama ;
    Bada’nın deneyine yönelik olarak şu yorumu yapmıştır:

    “Bir miktar amino asit elde ettiniz. Ama elde edemediğiniz şey nükleik asitlerin yapı taşlarıdır.”

    Biraz daha açayım müsadenizle : Evet Jeffrey Bada, hile hurdayla da olsa biraz daha fazla amino asit elde etti. Velev ki, canlılık için gerekli olan tüm amino asitler elde edilseydi bile, amino asitleri çok daha kompleks bileşiklere, proteinler gibi polimerlere dönüştürecek gerekli kimyasal değişimlerin gerçekleşmesi, bunların kusursuz şekilde işlevsel hale gelmesi ve bir proteini mükemmel şekli ile oluşturacak bir düzenleme oluşması İMKANSIZDIR. Amino asitler, muhteşem protein moleküllerinin var olması için gereken yüzlerce şarttan yalnızca bir tanesini oluşturmaktadır. Amino asitlerin bir araya gelerek proteinleri oluşturması, hayret verici bir imkansızlık sergiler.

    Ayrıca unutulmamalıdır ki, Darwinistlerin burada ulaşmaya çalıştıkları şey “hayali ilk hücreyi” elde etmektir. Oysa hücre, mükemmel komplekslikteki binlerce proteinin yanı sıra, DNA gibi dev kompleks molekülleri, ribozom, mitokondri, hücre zarı, endoplazmik retikulum gibi üstün donanımdaki organelleri barındırmakta olan hayranlık uyandırıcı ve indirgenemez komplekslikte bir yapıdır. Ve Darwinistler henüz bu hücrenin tek bir proteininin ortaya çıkışını bile açıklayamamışlardır.

    Evrim teorisinin ilk canlinin nasil olustugunu soylemek gibi bir amaci yokken,…(SAS)

    Böyle bir amaç yoksa, ne diye hile hurda deneylerle beyhude uğraşmışlar. Ne gerek vardı bunca deneylere yalanlara…

    SONUÇ :

    – Ne var ki Darwinist yayınlar, beklendiği üzere, Bada’nın elde ettiği amino asitleri bir başarı gibi göstermeye çalıştılar. Oysa bu deney, bir başarı değil, başarısızlık göstergesidir.

    DARWIN YANILMIŞTIR. Hücre hiç de Darwin’in sandığı gibi basit değildir. Hücre, indirgenemez kompleks yapısıyla muhteşem bir detay ve komplekslik barındırır ve içindeki donanımlar insan becerilerinin üstüne geçmektedir.

    – Ve eğer Darwinistler tarafından yaşamın kökeni açıklanamıyorsa, bu durumda HAYALİ EVRİM SÜRECİ HAKKINDAKİ TÜM HİKAYELER VE SPEKÜLASYONLAR DA YALANDIR.

  73. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    Sas Arkadaşım,

    Canliligin nasil basladigi ile ilgili dusen meteorlardan gelen bakterilerin evrimlesmesi de gittikce kuvvetlenen bir olasilik.(sas)

    Dr. Mark Burchell öyle demiyor ama :

    “Uzayda yaşam üzerinde çalışmak daima zor olmuştur. Uzayda yaşamın var olduğuna dair elimizde herhangi bir kanıt yoktur ve biz henüz kendi gezegenimizdeki yaşamın kökeni hakkında bile emin değiliz.”

    Biraz daha açalım müsadenizle: Öncelikle; bakterilerin Mars’tan Dünya’ya seyehat ettiği ve yeryüzünde hayatın bu şekilde başladığı senaryosu, yaşamın ‘nasıl’ ortaya çıktığına dair hiçbir cevap verememektedir. Sadece soruyu, “yaşam Mars’ta nasıl ortaya çıkmış olabilir?” şekline dönüştürmektedir.

    Bunula birlikte Burchell, güneş radyasyonları, kozmik ışınlar ve başka faktörlerin uzayda bakteri için son derece zorlu bir ortam oluşturduğunu ifade etmektedir.

    Bunların yanı sıra meteorun atmosfere girdikten sonra yanmaya başlaması, tamamen yanmadan yere ulaşsa bile saniyede 16 kilometreye varan hızlarla yeryüzüne çarpıyor olması, bakterilerin hayatta kalmasını imkansız kılmaktadır.

    Aksine bakın ki Everett Gibbson da öyle demiyor :

    “Yeryüzü mikrofosilleri, biyofilmleri ve üç Mars meteorunda rastlanan özellikler arasındaki benzerlikler ilgi çekicidir ancak kesin şekilde ispatlanmamıştır.”

    Ayrıca çarpışma sırasında yaklaşık 65000C gibi yüksek bir ısı ortaya çıkması bu karbon küreciklerin canlı organizmalara ait olma ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. 1996 yılında jeolojik mikro yapıların analizinde uzman bir ekip tarafından yapılan araştırmada, Mars’tan geldiği ileri sürülen bir meteor üzerindeki minerallerin oluşabilmesi için 65000C sıcaklık ortaya çıkması gerektiği ve bu kadar yüksek ısılara hiçbir organizmanın dayanamayacağı hesaplanmıştır.(*)

    Hadi hepsini geçtim : söz konusu bakterilerin meteor üzerine nasıl geçmiş olabileceği sorusunu cevaplayın bana buna da razıyım.

    Elhasıl : Cevaplayamadığınız meseleleri uzaya göndermek, uzaya havale etmek hiçte inandırıcı değil.

    (*) Bradley, J.P., R.P. Harvey, and H.Y. McSween Jr. (1996), ‘Magnetite Whiskers and Platelets in ALH84001 Martian Meteorite: Evidence of Vapor Phase Growth,’ Geochimica et Cosmochimica Acta, 60:5149-5155

  74. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    Kusura bakma “Bir dost” kardeşim. Meseleye balıklama atladım galiba 🙂

  75. Yazan:sas Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    Hala ayni tekrarlar. Bir kere sunun ayirdina varalim evrim bir teoridir, abiyogenez bir hipotez. Abiyogenez sonsuza kadar bir hipotez olarak kalacak olsa bile bu durum ne evrim teorisini curutur ne de ilgilendirir. Ayrica abiyogenez evrim teorisinin gelismesine katki saglayacak, kullanim olani olan bir konu da degil. Sizin sandiginizin aksine bu alanda cok kapsamli calismalar yapilmamistir. Cunku kimse sadece birilerinin ilk canli nasil olustu merakini tatmin etmek icin kullanim alani olmayan bir konuya yatirim yapmaz, para ve emek harcamaz. Ilk canli nasil olustuysa olustu, bilimi ilgilendiren bir sekilde olusmus olmasi, burada olmasi.

    Abiyogenez calismalarinda hile hurda falan yapildigini ya da boyle bir seye ihtiyac duyuldugunu nereden cikartiyorsunuz? Miller-Urey deneyi 1952 yilinda yapilmis bir deney. Kaldi ki bu deneye pek cok evrimci bilim adami tarafindan supheli gozle bakilmis, yanlislari soylenmis. Sizin degiminizle evrimciler kendi hilelerini kendileri ortaya cikarmis 🙂 2007 yilinda Bada’nin deneyi gerceklesmis, buna da pek cok kisi suphelerini dile getirmis, en onemlisi tum bilim camiasi abiyogeneze hipotez olarak bakmaya devam etmis, asla bir teori olarak degerlendirmemis. Once hayali bir senaryo uretiyor sonra da onu curutuyorsunuz. Ben sizin gibi herseyi kafadan imkansiz olarak nitelemem, ilerleyen zamanda daha kesin sonuc veren calismalar yapilabilir, abiyogenez hipotez olmaktan cikip bir teoriye donusebilir. Laboratuar ortaminda yapay yoldan canli hucre uretilebiliyorsa (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&Date=22.05.2010&ArticleID=998153), yapay dna uretilebiliyorsa (http://www.ntvmsnbc.com/id/25097428/) bu da basarilabilir, bilime zaman tanimak lazim.

    Mark Burchell, Everett Gibbson o laflari ne zaman soylemis, neyin uzerine soylemis? Benim bahsettigim, uzerinde bakteriler barindiran meteorun kesfi daha bu sene olmus bir olay. Bu senenin mart ayinda. Ben meteorun uzerinde bakteriler bulunmus diyorum siz hala o sicaklikta, carpmada v.s. bakteri yasayamaz diyorsunuz. Verdigim linki okumadiniz sanirim. http://www.reuters.com/article/2011/03/07/us-meteorites-life-idUSTRE7252KQ20110307
    Dunya disindan gelen bakterilerle dunyada canlilik baslamasi tabii ki evrende ilk canli nasil olustu sorusunu cavaplamaz. Ama bu sorunun cevabini arayan sizsiniz ben degil, benim icin dunyada yasamin baslamasi icin herhangi bir dis mudahaleye ihtiyac olmadigini bilmek yeterli.

  76. Yazan:sas Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    Bir de soyle birseyler var: http://www.sciencedaily.com/releases/2008/09/080925083252.htm
    http://www.sciencedaily.com/releases/2008/06/080613092514.htm
    1.link: Bakterilerin, meteorun atmosferi delerken ve dunyaya carparken yasadigi basinca ragmen hayatta kalabilecegi ile ilgili.
    2.link: Fosil halinde dunyaya gelen bakterilerden dna uretimi icin gerekli yapi taslarinin saglanabilecegiyle ilgili.

  77. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    Verdiğiniz linklerin hepsini okudum. İşi gücü bıraktım sizinle uğraşıyorum 🙂
    Yazdıklarımı anlamak istemezseniz ben ne yapabilirim ki…İtirazım; herşeyi amaçsız kör tesadüflere bağlamanızadır…

    “yasamin baslamasi icin herhangi bir dis mudahaleye ihtiyac olmadigini bilmek yeterli.” (sas)

    Demişsiniz ya tam da buna itiraz ediyorum. Kaldı ki bu sözler bile ispata muhtaç…

    Dünya’daki hayatın “uzaylılar” ya da meteorlar üzerindeki bakteriler tarafından var edilmiş olabileceği yönündeki fantezi, hayatın tesadüfle açıklanamayacağını gören, ancak Allah’ın varlığını kabul etmek istemeyen evrimcilerin kaçış çabasıdır. Umutsuz çabalar içindesiniz.

    Akıllı Tasarım Teorisi’nin önemli isimlerinden Michael J. Behe’de evrimcilerin bağnazlığını şöyle ortaya koymaktadır;

    Eğer onlar gibi düşünmeye mahkûm edilmediyseniz, onların parçaları umutsuzca bir araya getirme çabalarını eğlenerek izlersiniz.

    Doğrusu ben de çok eğleniyorum…Eminim sizi okuyanlar da eğleniyordur.

    Lakin sizin için dua edeceğim. Benim yapabileceğim fazla bir şey yok. Hidayet Allah’tan.

  78. Yazan:sas Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    @Mehmet Bahadır

    Benim burada kimsenin inancini degistirmek gibi bir derdim inanin yok. Hatta abiyogenez, astrobiyoloji gibi daha cok su goturur, evrim teorisinin birincil onceligi ve amaci olmayan olasiliklari konusmak gibi bir niyetim de yoktu. Israrla konular bu yone cekildigi icin bunlari aciklamak durumunda kaldim. Surekli bu hipotezlerin dile getirilip, bunlardaki eksikliklerden faydalanarak evrim gerceginin yalanlanmaya calisilmasina itibar etmeyin. En etkili yalanlar dogrular arasinda soylenenlerdir. Abiyogenezi, astrobiyolijiyi kabul etmeyin onemi yok, bunlarin yerine tanri inancinizi da koyabilirsiniz. Ama ortada apacik duran bilimsel bir gercege sirt cevirmeyin. Turkiye’de bu gercegin ogretilmemesini adeta sansurlenmesini elestirin. Sizi evrim teorisini hic bir saygin bilim kurulusu tarafindan ciddiye alinmayan, evanjelistlerin akilli tasarim kitaplarindan ve Michael Behe gibilerden degil bilimselligi tartismasiz kaynaklardan bir kez daha okumaya davet ediyorum.

  79. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    Sayın Sas

    Surekli bu hipotezlerin dile getirilip, bunlardaki eksikliklerden faydalanarak evrim gerceginin yalanlanmaya calisilmasina itibar etmeyin.

    Allah evrimle de yaratmış olabilir”. Evet, canlıların evrim yoluyla da yaratıldığı savunulabilir ve nitekim böyle düşünen Müslüman ilahiyatçılar vardır. Ancak böylesi bir “yaratılışçı evrim” ile Darwinizm’i paralel sanmak büyük bir yanılgı olur. Darwinizm herhangi bir “evrim teorisi” değil, “doğal seleksiyon yoluyla evrim teorisi”dir. Doğal seleksiyon ise kör ve amaçsız bir mekanizmadır. İtirazım bu noktada başlıyor zaten.

    Sizi evrim teorisini hic bir saygin bilim kurulusu tarafindan ciddiye alinmayan, evanjelistlerin akilli tasarim kitaplarindan ve Michael Behe gibilerden degil bilimselligi tartismasiz kaynaklardan bir kez daha okumaya davet ediyorum(sas)

    Birincisi Darwinizm bir teoridir ve teoriler “bilimin temeli” olamazlar.
    İkincisi bariz bir şekilde evanjelistlerin kitaplarına takılmışsınız. Sanki savunduğunuz Darwinizm, Anadolu’nun bağrından kopup geliyor da bizim mi haberimiz yok 🙂

    Benim burada kimsenin inancini degistirmek gibi bir derdim inanin yok (sas)

    Ama benim sizin uhrevi hayatınızla ilgili (kendimde dahil olmak üzere) kaygılarım var. En azından size karşı tebliğ vazifemi yaptığıma tanıklık eder misiniz? Ya da şu yazıları okuyabilir misiniz ? (yorumlarla beraber)

    Toprak olmak ne garip şey anne! – Varlığın anlamı

    Modern Bir Put: Bilim

    Bakın dünyanın en ünlü ateist düşünürlerinden biri olan Anthony Flew’ün, 2004 yılında, “evrende bir tasarım bulunduğuna işaret eden kanıtlar”la ikna olduğunu ve bir Yaratıcı’yı kabul ettiğini açıklaması, boşuna değil. Bu bağlamda ben de sizi, haddim olmayarak, Allahın varlığına ve birliğine inanmaya davet ediyorum.

    Yine uzlaşamaz isek bu durumda : “Sizin dininiz size, benim dinim de banadır” demekten başka birşey gelmiyor elimden…

    Hayatınızda başarılar dilerim.

  80. Yazan:sas Tarih: Nis 26, 2011 | Reply

    Evrim teorisi bir bilimsel gercek olarak insanligin ortak malidir. Hristiyanlik’in tutucu bir yorumu tarafindan, bana gore bilimi spekule etmek icin ortaya atilan ve bilimsel olmayan akilli tasarim ise sadece savunucularina aittir. Bu yuzden ”evanjeliklerin” kelimesini kullandim.

    Iyi dilekleriniz icin sagolun, verdiginiz linkleri ouyacagim umarim siz de benim davetimi dikkate alirsiniz.

  81. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 26, 2011 | Reply

    Bir kez daha okumaya davet etmişsiniz; Okurum/okuyorum. Ama Allah’ın adıyla okuyorum. Başka okumaları da okumadan saymıyorum.

    Sizi kırdıysam affola…

  82. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Nis 28, 2011 | Reply

    bilim iman degil, salt gerceklik algisidir.

    Benim bildiğim bilim ‘gerçeklik algısı’ filan değil.

    Gerçekliğin algısı olmaz nitekim.

    Algı olsa olsa ‘gerçekliğe ilişkin’ olabilir.

    Böyle olmasaydı felsefe diye bir şey olmazdı.

    Gerçi “scientism” diye bir şey yok değil.

    Felsefeyi inkar eden bir felsefe!

    Araya matematiği de katmak hepten oyunbozanlık.

    İki kerre iki dört, o halde hurraa..

    Böyle de olmaz.

    Arada acaip önemli ayrımlar var.

    Öte yandan tüm bunları bir kenara koyup ünlü gökbilimci Laplace’ın Napolyon’a söylediği şu söz üzerinde düşünelim:

    “Efendim, açıklamamda Tanrı hipotezine gereksinim duymadım”

    “Bilimsel Açıklama” ile “Dini/Felsefi Açıklama” arasındaki kategorik ayrımı görmeyişten gelen bir kafa karışıklığı bu.

    İşe yaramıyor da değil.

    Yaşantı biçimimizin doğruluğuna olan inancımızı matematik ile benzeştirmeyi çok seviyoruz.

  83. Yazan:sas Tarih: Nis 28, 2011 | Reply

    Gercege bilimsel yontem haric baska yontemlerle ulasilamaz demek neden felsefe icinde yer almasin ya da felsefi aciklama neden bilimle paralel olmasin? Zaten Descartes’dan itibaren felsefe de bunlari savunmuyor mu? Ampirizm, pozitivizm, materyalizm, naturalizm, hatta bunlarin arasina Kant’in felsefesini de koyabiliriz. Bunlarin hepsi ayni goruslerin degisik yorumlarini savunmyorlar mi? Descartes’dan itibaren felsefedeki yonelim bu yonde degil mi zaten? Kant’in saf aklin elestiri iyi bir Descartes curutme kilavuzudur mesela.
    Matematige takilmayin yerine baska bir sey koyun. Bilimsel gercekleri mantikla curutebilir miyiz bu onemli? Evrim bana uymuyor hayatimi anlamsizlastiriyor. Sevgilime askin, bobrek ustu bezlerinden salgilanan hormonlar oldugunu soyleyemem, bu gercegi kabul etmiyorum diyebilir miyiz? Ama kast ettiginiz din felsefesi ise ya da idealizm ise o zaman ciddi bir fark olusuyor felsefeyle bilim arasinda.

  84. Yazan:MY Tarih: Nis 29, 2011 | Reply

    Geçenlerde PKK terörü yüzünden evlatlarini kaybetmis anneler bir araya geldi bir Baris Derbegi faaliyeti çerçevesinde. TSK tarafindan “sehit” ilan edilen gençlerle PKK tarafindan “sehit” ilân edilen gençlerin anneleriydi bu kadinlar. “Düsman” kamplarin insanlari gibi davranmak yerine birbirlerine sarilip agladilar. Neden böyle oldu?

    bas harfi küçük yazilmak üzere evlat acilari yasayan yürekler vardi, Ali’nin acisini tasiyan Zehra Ana’nin yüregi, Veli’nin acisini yasayan Fatma Ana’nin yüregi….. Ama Günes isiginin tek tek cisimlere çarpip degisik renklerde yansimasi gibiydi bu. Tek tek kadinlara degil de analarin hepsine birden baktigimizda bas harfi büyük yazilmak üzere Evlat acisi’nin yani Zaman’dan ve Mekân’dan bagimsiz, fiziken mevcud olmayan o duygunun tecellilerini gördük.

    Zahiren “düsman” kamplarin analari önce “insan” olduklari için birbirlerini çok iyi anladilar. Türklük ve Kürtlük üzerinde, Hakikat’e dair bir Varolus’un ispatiydi bu gözyaslari.

    Daha fazla bilgi için:

    “Ayan-ı sabite

    Muhyiddin Arabî hazretleri, eşyanın ezelden beri Allah’ın ilminde sabit olan mahiyetlerine “ayan-ı sabite” demiştir.

    Seyyid Şerif Cürcanî hazretleri ise, Tarifat adlı eserinde, bir şeyin ilâhî ilimde teşekkül eden hâline “mahiyet,” yaratılarak haricî vücut giymiş hâline de “hakikat” demektedir. Buna göre, “ayan-ı sabite” eşyanın mahiyetleridir. Ayan-ı sabite değişmez, kaybolmaz. Zira, Allah unutmaktan münezzehtir. Zaten sabit olmanın mânâsı da budur.

    Nur Külliyatında, “ayan-ı sabite” için “mevcudat-ı ilmiye” tabiri kullanılır. Yine Nur Külliyatında, mahlukatın ölümle yok olmadıkları, “daire-i kudretten daire-i ilme geçtikleri” kaydedilir. O hâlde, ayan-ı sabite mutlak mânâda “yok” değillerdir, ama henüz yaratılmadıkları için de “varlık” diye adlandırılmazlar. Bunlar, yaratıldıklarında ilim dairesinden kudret dairesine geçmiş olurlar ve onlara artık “mahluk” denilebilir.

    Cenâb-ı Hakk, insan ruhuna birçok ilâhî hakikati keşfedecek manevî âletler, hisler, duygular, hâller yerleştirmiştir : Biz, bir cümleyi önce zihnimizde teşekkül ettiririz. Böylece o cümle mutlak mânâda yokluktan kurtulmuş olur, ama ona “yazı” da diyemeyiz, zira haricî âlemde kendini henüz göstermemiştir. O cümleyi yazmayı irade edip, kudretimizi de bu yönde sarf ettiğimiz takdirde, cümlemiz yokluktan kurtularak varlık âlemine çıkar ve “yazı” adını alır. Cümlenin ilmimizdeki ilk hâli onun mahiyetidir, bu mahiyet ayan-ı sabiteye misâl olabilir. Yazıldıktan sonraki hâli ise hakikattir, bu yazı da âlemdeki mahluklara bir misâl olarak düşünülebilir.

    Muhyiddin-i Arabî Hazretleri eşya arasındaki farklılıkları, a’yan-ı sabitelerin farklı oluşlarıyla izah eder. Cenâb-ı Hakk’ın zâtı birdir ama isimleri yüzlerce, binlercedir. Hatta bazı zâtlara göre ilâhî isimler sonsuzdur. İşte bu isimler arasındaki farklılık, onların tecelligâhı olacak varlıkların da farklı mahiyette olmalarını zarurî kılmıştır.

    Ayan-ı sabitenin “esmâ-i ilâhiyyenin gölgeleri,” oldukları kabul edilir. Bu gölgeler isimlerden haber verirler, ama onlara benzemezler. Bunların müstakil bir varlıkları yoktur. İlim dairesindeki taş, sert olmadığı gibi, ilim dairesindeki insan da hayat sahibi değildir.Mahlukat için “esmânın gölgelerinin gölgeleri” denilmekte ve “gölgenin gölgesi” için şöyle bir misâl de verilmektedir:Güneşin aynadaki aksi, onun gölgesi makamındadır, yani ondan haber verir ve varlık mertebesi itibariyle onun varlığına nispetle gölge gibi zayıf kalır. O aynayı bir başka aynaya karşı tuttuğumuzda bu ikinci aynada birinci aynadaki “gölge güneş” tecelli eder. İşte bu ikinci tecellinin varlık derecesi ise “gölgenin gölgesi” kadardır.”

    Kaynak: http://kadimilim.wordpress.com/2007/01/12/ayan-i-sabite-terimi-nedir/

  85. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Nis 29, 2011 | Reply

    @sas

    Gercege bilimsel yontem haric baska yontemlerle ulasilamaz demek neden felsefe icinde yer almasin

    Felsefe içinde yer alıyor kuşkusuz.

    Ancak “felsefeyi yadsımak” pahasına.

    “Bilim size gerçeği verecek, bırakınız felsefe yapmayı” diyerek yani.

    Buna da felsefe diyelim mi?

    Diyelim.

    Nitekim “şu felsefe de ne boş şey” diyenlerinki de -bence kötüsünden de olsa- bir felsefe.

    ya da felsefi aciklama neden bilimle paralel olmasin?

    Paralel olamaz, çünkü konuları apayrı.

    Biri fizik, diğeri metafizik.

    Metafizik olmayan felsefe olabilir mi?

    Hayır olamaz. O bilim olur.

    Bu ikisini karıştırmanın gereği yok.

    Zaten Descartes’dan itibaren felsefe de bunlari savunmuyor mu?

    Felsefe diye ‘bir’ şey yok.

    Filozoflar var onun yerine.

    Filozofların görüşlerine felsefe diyoruz.

    Bu da bisürü şey.

    Tek ortak yönleri metafizik olmaları.

    Felsefenin doğası bu çünkü.

    ‘Metafizik karşıtı’ felsefeler yok mu diyeceksiniz belki.

    Hayır yok.

    Tanım ve doğa gereği böyle birşey olmaz zaten.

    “Biz öyleyiz” diyenler var ama, hem de çok.

    Benim için bomboş bir iddiadır bu.

    Anlamı yok ki karşı çıkabileyim.

    Bilimsel gercekleri mantikla curutebilir miyiz bu onemli?

    Mantık çok yalın bir şey, tıpkı matematik gibi.

    Bir madalyonun iki yüzü zaten bunlar.

    Mantık, tüm diğer önermeler gibi bilimsel önermelerin de omurgası.

    Dil, mantıkla kaim nitekim.

    (Önerme diyorum. Bilimsel gerçek diye birşey olmaz çünkü)

    “Mantıksız” bir bilimsel önerme sözkonusu bile olamaz ki onun “mantıkla çürütülmesi”ni filan konuşalım.

    Olsa olsa muhtemel teknik hatalar varsa mantıksal denetim onu açığa çıkarır.

    Bu da öyle sıkça rastlanan bir şey değil.

    Ancaak… Tarih bilimlerinde işin -deneye kapalı olmak bakımından- felsefeye benzeyen teori yönü ağır basıyor olduğundan bunları “fizik bilimler”le aynı kefeye koyamayız.

    Yani “Newton’a bişey demiyorsunuz da Darwin vb. ile niye uğraşıyorsunuz?” denemez.

    Bu ikincisi ‘uğraşılmaya’ epey açıktır çünkü.

  86. Yazan:sas Tarih: Nis 29, 2011 | Reply

    Demek istediginizi anliyorum. Tabii ki mantik olmadan bir bilimsel teori ortaya cikamaz. Benim kast ettigim; deney gozlem asamalarindan gecmis, kanitlanmis, mantiksal sinamalardan da gecmis bir teoriye cikip bu hayati anlamsizlastiran bir teori diyerek itiraz etmek. Salt akil yurutmeyle elestirmek. Baktiginiz zaman hakikaten boyle dusunulebilir, evrim teorisi hayati anlamsizlastiriyor olabilir, akla yatmiyor degil. Sadece evrimi degil izafiyet teorisini de birileri ayni mantikla elestirilebilir. Itirazim buna. Bilimsel gercek olmaza ise katilmam mumkun degil. Bilimsel bir onerme/hipotez gerekli sinamalardan gectikten sonra gercege donusebilir ya da donusemez.

    The National Academy of Science (U.S.):

    ”Scientists most often use the word “fact” to describe an observation. But scientists can also use fact to mean something that has been tested or observed so many times that there is no longer a compelling reason to keep testing or looking for examples. The occurrence of evolution in this sense is fact. Scientists no longer question whether descent with modification occurred because the evidence is so strong.”
    (Ozetle: Bilim adamlari gercek tanimini defalarca test edilmis, deney ve gozlemle kanitlanmis oyle ki artik daha fazla test etmeye ve kanitlar elde etmeye gerek kalmamis seyler icin kullanabilirler. Evrimin varligi kanitlar cok kuvvetli oldugu icin bir gercek)

    H. J. Muller, “One Hundred Years Without Darwin Are Enough” (Evrim icin; Darwinsiz/ Darwin’in uzerinden gecen yuzyil yeterli)

  87. Yazan:BirDost Tarih: Nis 30, 2011 | Reply

    @sas,

    Allah’ın insanı çamurdan/topraktan yaratması bir teşbih değil midir/olamaz mı? Nihayetinde insanın mahiyetini tasvir ediyor. Böyle olabileceğini(teşbih olabileceğini) bizzat Kuran söylüyor. Bir heykel gibi yaratıp bu heykele ruh üflediğini nerden çıkarıyoruz? Pekala, evrimsel bir süreçteki bir canlı türünü kendinden özellikler katarak insan etmiş olabilir…Ben evrim teorisinin ne olduğunu bildiğimi düşünüyorum. Neresine olumlu neresine olumsuz baktığımı şimdi izah etmeyeceğim. Ama evrim teorisine mesafeli olmamın sebebi asla dini sebepler değil. Neyse evrimle ilgili yazdıklarınıza şimdi cevap vermeyeceğim.

    Sevgilime askin, bobrek ustu bezlerinden salgilanan hormonlar oldugunu soyleyemem, bu gercegi kabul etmiyorum diyebilir miyiz?

    Bobrek ustu bezler hormon salgıladığı için mi aşık oluyoruz? Yoksa aşık olduğumuz için mi bobrek ustu bezler hormon salgılıyor?

    Bence aşık olduğumuz için vücudumuzun kimyası değişiyor. Hatta daha fazlasını düşünüyorum. Mesela bilimin bana aşık olanın kim olduğunu söyleyemeyeceğini düşünüyorum. Görenin, mutlu olanın kim olduğunu söyleyememesi ile aynı şey.

    Bilimin gerçeği söyleyebileceğini söylemek bilimi anlamadığımızın, sadece tapındığımızın tipik göstergelerinden birisi. Lütfen söyler misiniz? Bilimin tanımlı olduğu sistemin kökeni, basitce varoluşumuzun kökeni nedir? Eğer doğal seleksiyon veya bilimum fizik teorileri diyorsanız siz biraz daha düşünün derim… Hep ötelemek üzerine kurulu. Hakikatı söylemekten uzak… Sonsuza kadar öteleyemeyiz. Sonsuzluk nedir?

    Eskiden bilim ve felsefe sözkonusu olduğunda artık iyice iliklerimize işlendiğinden olacak kuşkusuz bilim derdim. Felsefeyi boş işlerle iştigal olarak görürdüm. Bilimin ne olduğunu ve ne olmadığını bir kaç senedir anlıyorum.

    Duyumlanamayan, deney ve gozlem araclariyla gozlenlenemeyip varligi kanitlanamayan seyler var olabiliyorsa bir hakim su durumda ne karar vermelidir?
    Bir odada bir adam ve kadin var kapi kilitli iceriye baska kimsenin girmediginden eminiz, sonra kapiyi aciyoruz ve kadini olu buluyoruz. Adam tarafindan oldurulmus. Ama adam bunu inkar ediyor ben yapmadm cinler yapti diyor, ben sucsuzum diyor. Hakim bu durumda ne yapmalidir? Sizce soyle mi demelidir; olabilir yahu belki de gorunmeyen seyler vardir, biz en iyisi bir hoca cagiralim da su isin aslini bir arastiralim, adam masum olabilir

    Odadaki erkek ateist olsun ve soyle desin:

    Çok çok uzaklarda bir gezegende yaşanan evrim sürecinde, ordaki doğal seleksiyonun öyle münasip görmesi dolayısıyla çok gelişmiş bir canlı türü oluşmuş. Biz olayları en iyi öklid uzayında anlıyorken, onlar riemann, lobaçevski uzaylarında daha iyi algılıyorlar. Olağanüstü matematik yetenekleri sayesinde sicim teorisinin dibine vurmuşlar ve bir kaç saniyede evrenin istedikleri yerine ulaşabilecek yöntemler geliştirmişler. İşte onlardan bir tanesi size görünmeden içeri girdi ve kadını öldürdü. Ben suçsuzum derse hakim bu durumda ne yapmalıdır?

    Hoşçakalın

  88. Yazan:hi Tarih: Nis 30, 2011 | Reply

    Ben bilmiyorum diyorum ama bilinemeyeceğinden değil bilmediğimden belki ileride kesinleşir düşüncelerim. yani olmama ihtimali olma ihtimalinden fazla olduğu an rahatça muhtemelen tanrı yoktur diyebilirim.
    Bunun dışında yazınız safsatalarla dolu. Biraz safsatalar hakkında araştırma yapmanızı tavsiye ederim.

  89. Yazan:sas Tarih: Nis 30, 2011 | Reply

    Sn. BirDost,

    Muslumanlar’in neden evrim teorisine karsi ciktiklarini ya da bazi unsurlarini (dogal secilim) gibi kabul etmediklerini ben de bilmiyorum. Hristiyanlar’in bir bolumunun karsi cikmasi anlasilabilir. Incil’de dunyanin yasiyla ilgili kesin ifadeler, ve yaratilisla ilgili kesin ifadeler var cunku. Yukarida abiyogenezin, astrobiyolojinin hipotez oldugunu bunlari kabul edilmek zorunda olunmadigini bunlarin yerine tanri inanci da koyulabilecegini soyledim. Bu konularin uzmani olmadigim icin daha fazla yorum yapmak istemem.

    Ask kavrami ne yazik ki kesin olarak vucudunuzda salgilanan serotonin ve dopamin hormonlarinin beynin ilgili bolgesini aktive etmesinden kaynaklaniyor. Vucudunuzda testeron salgilanmasi duzeysiz ya da ostrojen hormonunun kandaki degeri fazlaysa erkeklerden de hoslanabilirsiniz. Kimin asik olup olmadigini endokrnologlar hormon seviyesine bakarak rahatlikla soyleyebilirler.

    Varolusumuzun kokeni, evrenin kokeni ilk hucrenin kokeni kesin olarak soylenemiyor. Ortada bazi hipotezler var. Bana gore soylenmesi de cok gerekli degil. Algilarimizin disinda olanlar/gelisenler bizi ilgilendirmez ya da beni ilgilendirmiyor en azindan. Ben supheci davranabilirim sadece, kesin yargilara varmam.

    Kadinin oldurulmesiyle ilgili benim ornegimde de sizin verdiginiz ornekte de hakimin tutumu ayni olmalidir. Iddia sahibi iddiasini kanitlamalidir. Kanitlayamiyorsa soyledikleri yok hukmundedir. Insanlar metafizik uretmesin demiyorum ama adalet de islemek zorunda, kararlar verilmek zorunda.

    Not:Onceki yazimda ”bilimsel onermeler gercege donusebilir” gibi sorunlu bir ifade kullanmisim. Dogrusu sekil degistirip gercege donusebilirler degil, gercek olarak da tanimlanabilirler olacak. Ornegin; evrim teorisi, de sicim teorisi de bir teoridir, biri gercek sayilabilir digeri sayilamaz. Evrimin teori sifati ortadan kalmiyor/ donusume ugramiyor yani.

  90. Yazan:BirDost Tarih: May 1, 2011 | Reply

    “Ask kavrami ne yazik ki kesin olarak vucudunuzda salgilanan serotonin ve dopamin hormonlarinin beynin ilgili bolgesini aktive etmesinden kaynaklaniyor.”
    Durup dururken vücudumuz seratonin ve dopamin salgılıyor ve biz de elimizde olmadan aşık oluyoruz yani? İlginç bir fikir. Bu maddeciliğin vardığı son noktayı mı tasvir ediyor acaba? Tekrar soruyorum: Aşık olan kim?

    “Vucudunuzda testeron salgilanmasi duzeysiz ya da ostrojen hormonunun kandaki degeri fazlaysa erkeklerden de hoslanabilirsiniz.”
    Siz eşcinselliğin sebebini söylüyorsunuz ki bizim konumuzla hiç bir ilgisi yok.

    Kimin asik olup olmadigini endokrnologlar hormon seviyesine bakarak rahatlikla soyleyebilirler.
    Bizde vücudun kimyasında değişiklik olmuyor demedik zaten.

    Varolusumuzun kokeni, evrenin kokeni …kesin olarak soylenemiyor. Ortada bazi hipotezler var.
    Ben hipotezlerden, teorilerden bahsetmiyorum. Bilimin bunu söyleyemeyeceğini söylüyorum. Tekrar soruyorum:

    Bilimin tanımlı olduğu sistemin kökeni, basitce varoluşumuzun kökeni nedir? Eğer doğal seleksiyon veya bilimum fizik teorileri diyorsanız siz biraz daha düşünün derim… Hep ötelemek üzerine kurulu. Hakikatı söylemekten uzak… Sonsuza kadar öteleyemeyiz. Sonsuzluk nedir?

    “Bana gore soylenmesi de cok gerekli degil. Algilarimizin disinda olanlar/gelisenler bizi ilgilendirmez ya da beni ilgilendirmiyor en azindan.”
    Ama maalesef biz ilgileniyoruz. Varoluş gayemiz bizim için önemli. Belki de kimbilir sizin için de önemlidir. Fakat önemini anlama işini ötelemeyi tercih ediyorsunuz belki de. Bilimsel alışkanlıklar işte.

    “Ben supheci davranabilirim sadece, kesin yargilara varmam.”
    Benim gözlemim ise aslında kolayca kesin yargılara varabildiğinizi gösteriyor. Maddecilik ve darwinizm konusunda yer yer 2×2=4 benzetmesi ile kesin hükümler sundunuz. Neden burda çekimser davrandınız şimdi?

    Kadinin oldurulmesiyle ilgili benim ornegimde de sizin verdiginiz ornekte de hakimin tutumu ayni olmalidir. Iddia sahibi iddiasini kanitlamalidir. Kanitlayamiyorsa soyledikleri yok hukmundedir. Insanlar metafizik uretmesin demiyorum ama adalet de islemek zorunda, kararlar verilmek zorunda.
    Benim bildiğim modern hukuka göre suçlayan iddiasını ispatlamak zorunda:-) Kanıtlayamıyorsa yok hükmünde de diyemezsiniz ne yani siz de adamı asacak mısınız? İdam cezası neden kaldırıldı biliyor musunuz? Dönüşü olmayan olası yanlış bir karar verilmesin diye. Siz de ben görmüyorum o halde yoktur diyorsanız olası bir yanlış kararla kendinizi asıyorsunuz demektir ve bu kararınızın dönüşü olmayabilir, dikkatinize.

    Ayrıca sizin örnek üzerinden gittiğimizi ve bu neticeye vardığımızı hatırlatmak isterim.

    Ayrıca ben Tanrı’nın var olduğu gerçeğini bir olasılık olarak bile görmüyorum.

  91. Yazan:sas Tarih: May 1, 2011 | Reply

    Elinizde olmadan asik olmuyorsunuz. Seratonini yanlis yazmisim erkeklerde testesteron ve dopamin kadinlarda ostrojen ve seratonin sayesinde karsi cinsten etkileniyorsunuz.Beyninizin ilgili bolgesi aktive ediliyor. Herkesin beyninde ideal bir kadin/erkek modeli vardir (askin salt beyinle ilgili olayi bu) ona rastladiginizda hormon salgilariniz buyuk bir artis gosteriyor buna da ask deniyor. Yani hormonlariniz saglikli salgilanmasa karsi cinsten etkilenemezsiniz, asik da olamazsiniz. Askin sebebebinin hormonlar oldugu coktan beri biliniyor zaten varilan yeni bir nokta degil.

    Bilimin soyleyemedigini soylememesi ufurmesinden iyidir. Ki bir onermenin hipotez ya da teori sayilmasinin da sartlari vardir. Bunlar kesinlik ifade etmese de bilimsel onermelerdir. Bir konuda kesin bilgi sahibi degilsek, o konuda konusulmamasi, ya da ancak bazi olasiliklar ortaya atilmasi, ufurmeler ortaya atip bunlara kesin olarak baglanmaktan iyidir. Evrenin nasil olustuguyla ilgili Cern’de yapilan bir deney var, ama bu deney basarili olsa bile birileri yine tatmin olmayabilir, bu sefer de big bange neden olan ilk enerji nasil ortaya cikti diye sorulabilir. Dedigim gibi bunlar beni ilgilendirmiyor, bence ilgilenenlerin de bu konularda almasi gerek tutum skeptisizmdir , eldeki veriler bunu gerektiriyor cunku. Evet ben oyleyimdir kimi konuya 2×2 4 derim kimisine supheci takilirim 🙂

    Suclayan iddiasini ispatlamak zorunda da burada tum deliller adamin aleyhine. Adamin ben oldurmedim cinler/uzaylilar demesi bir iddia oluyor burada. Hem de uc bir iddia. O yuzden ortaya attigi iddiayi kanitlayacak kanitlayamiyorsa hakim karari aleyhine verecek. Kurbanin yakinlari demez mi sonra: Hakim bey siz tirlattiniz galiba? Yakinimizi bu adam oldurdu iste. Ne uzaylisi ne cini. Bunda hala dusunecek bir sey var mi, verin cezayi, cinayet yanina kar mi kalacak?

  92. Yazan:Rıdvan Işık Tarih: May 1, 2011 | Reply

    Bazı insanlar için iman kendini kandırmaktan başka bir şeydeğildir,bazıları içinse imana ilişkin gaybi kabuller gözönünde apaçık olanşeylar gibidir,oysa ikisi de değidir,Hz.İbrahimin arayışı bizzat Kur’anda yer alır ve ibrahim peygamberin o yaştaki zihin seviyesine başka bir insan 50-60 yaşında kavuşabilir …yada insanların çoğunun çocukken dindar yüksekokulda dinselkabullerininin zayıflaması ilkokulda algılanan din anlayışının yükselokul zihniyetine basitgelmesidir,ve her insan her zihni geliştikçe otantik metafiziğinin çıtasını yükseltmedikçe dinsel/imanı hakikata ulaşması zor olur,ve müçtehidler/kelemçılar/filozoflar o çağın bilgisiyle bize metafizik yolaçmamıza yardımçı olurlar,yoksa din bilgim ilkokul seviyesinde iken,ben Oxforda okursam elbette inançkrizi yaşarım selamlar….

  93. Yazan:mer'A-kıl Tarih: May 1, 2011 | Reply

    Ask kavrami ne yazik ki kesin olarak vucudunuzda salgilanan serotonin ve dopamin hormonlarinin beynin ilgili bolgesini aktive etmesinden kaynaklaniyor. Vucudunuzda testeron salgilanmasi duzeysiz ya da ostrojen hormonunun kandaki degeri fazlaysa erkeklerden de hoslanabilirsiniz.

    Tıp bilimi standart dışı gördüğü vakaları “hastalık” olarak tanımlıyor ve ürettiği ilaçlarla tedavi ediyor. Tedavi ile amaçlanan da bilimin tespit edebildiği kadarıyla belirleyip ideal/normal kabul ettiği referans aralığına ulaşılması.
    Bu durumda yazdıklarınıza bakarak bilimin düzeysiz ya da fazla/eksik olarak tanımlanan referans aralığı dışında gördüğü her vaka yine bilimin tanımladığı bir anomaliye/hastalığa işaret etmekte; Aşık olmak ve eşcinsel olmak! Tıp biliminin tedavi amacı da yaşamın sağlıklı(!) sürdürülebilmesi için anormal değerleri “normal” değerlere getirebilmektir. ! Hem cinsine veya karşı cinsine aşık olmaktan/hoşlanmaktan rahatsızlık duyan biri bu durumda tedavi olmak yani hormon seviyelerinin “normal” seviyeye getirilmesi için tıp bilimine başvurabilir.
    Korku, aşk, üzüntü, mutluluk, haz vb duygular, hormonların seviyesinin bilinemeyen fakat tahmin edilebilir nedenlerle zaman zaman(tesadüfi) bir volkan gibi faaliyete geçerek beynin ilgili bölgesini aktive etmesinden kaynaklanıyorsa şayet bilimsel açıdan her biri tedavi edilmesi gereken birer hastalık halidir. Tedavi denilen bilimsel müdahale de ilkel ve vahşi olanı ehlileştirme olarak kabul edilebilir!

    Kimin asik olup olmadigini endokrnologlar hormon seviyesine bakarak rahatlikla soyleyebilirler.

    Bu durumda şu sorunun sorulması gerekir; hastalıkları ve tedaviyi referans aralığına(düzeysiz/fazla-eksik) bakarak tanımlayan tıp bilimi neden aşık olmayı ve eşcinselliği “hastalık” olarak tanımlamıyor?(aşk saplantılı kişilik bozukluğu hastalığı olarak tanımlanıyorsa şayet!) Bilimsel verilere göre propagandası yapılan devlet politikası; Nüfus planlaması=doğum kontrol hapı/kürtaj veya viagra/kiralık anne/sperm bankası!

    Iddia sahibi iddiasini kanitlamalidir. Kanitlayamiyorsa soyledikleri yok hukmundedir. Insanlar metafizik uretmesin demiyorum ama adalet de islemek zorunda, kararlar verilmek zorunda.

    Bilim denilen araç, laboratuvar dışında mikroskop altında görülenler haricinde kalanlar (algı dışı) beni ilgilendirmez diyerek hastalık tanımı ve tedavi konusunda kesin yargılara varabilir mi? Hayır. Bilim ancak bir araç olarak var olan verileri algılanabilecek düzeyde ortaya koyabilmek için kullanılır. Bu verilerin değerlendirilmesi, henüz bilinemeyenler göz önünde bulundurularak şüpheci bir yaklaşımla da yapılabilir kesin hükümlerle de. Seçim! Adalet için hangisi doğru yaklaşımdır şüpheci olmak mı yoksa kesin yargılara varmak mı?

    Algilarimizin disinda olanlar/gelisenler bizi ilgilendirmez ya da beni ilgilendirmiyor en azindan. Ben supheci davranabilirim sadece, kesin yargilara varmam.

    Adli tıp verilere bakarak DNA tutuyor diyor fakat algı dışı gelişen bir nedenden ötürü kişinin hormonları beynin ilgili yerini aktive ediyor ve kişi adam öldürüyor. Kısacası öldüren tıbben hasta. Adli tıp, öldürülenin ge otopsi sonucunda tedavisi olmayan bir hastalıktan dolayı bir haftalık bile ömrünün kalmamış olduğunu kesin olarak söylüyor! Algı dışında gelişenlerle ilgilenilmeden kesin karar verilmek zorunda! Hakimlerimiz adli tıbbın verilerine göre kesin hüküm verdiğinde şüphesiz adalet işlemiş olacak mı? Hak ve adalet için suç tanımının yapılması gerekir. Suç’u bilime biat ederek mi tanımlayacağız? Bilimsel verilere bakarak mikroskop altında incelenebilen hücre yapılarından müteşekkil biyolojik bir yapının “yaşama hakkı” ne kadar anlamlı olabilir? Ötenazi!
    İnsan yaşamı “kutsaldır”. Neden? Çünkü, insan yaşamı yasayla korunan bir haktır. Niçin? İnsan denen evrimsel canlının üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar nihayetlenene kadar neslinin yasalarla korunarak güvence altına alınması gereklidir de ondan. İnsanoğlu henüz evrimleşme sürecini tamamlayamamış ilkel bir canlı türüdür. Yasalar aracılığıyla onların birbirini katletmesi önlenmelidir. Bilimsel açıdan bakınca insan yaşamını bir hak olarak görmek anlamsızlaşıyor. Metafizik olmadan sadece bilimsel verilere bakılarak adalet üretilebilir ve adil olunabilir mi? ( bir tarafta milyarca liralık maliyetiyle cern deneyi, atom bombası diğer tarafta açlıktan, hastalıktan kırılan geçmişte de köle olarak ticareti yapılan ilkle vahşiler yani Afrikalılar!Adalet işlemek zorunda karar vermek zorundayız!Bilim!)

    Algilarimizin disinda olanlar/gelisenler bizi ilgilendirmez ya da beni ilgilendirmiyor en azindan.

    Bu bireysel tercihtir. Adalet adına, genelin ilişkilerini biçimlendirip yönlendirecek, sınırlandıracak olan yasaların bu düşünce üzerine tesis edilmesini talep etmek ve bunun herkes tarafından kabul edilmesi için sadece “bilimi ve bilimsel verileri” referans alınmasını talep etmek, haksızlığa kapı açan bir haktır! ”Iddia sahibi iddiasini kanitlamalidir. Kanitlayamiyorsa soyledikleri yok hukmundedir.” demek dikte eden, kanıtı da kendi tanımlayan otoriter bir yaklaşımdır. Şüpheyi kendi tekeline alan bu yaklaşımın adalet anlayışı ile verilmek zorunda denilen kararlar ne kadar adil/doğru olabilir?
    Size göre aşık insanı teşhis edebilen endokrinoloji hormonlarına bakarak hangi iddia sahibinin diğerine göre daha adil olduğunu da söyleyebilir mi?

    Not:Onceki yazimda ”bilimsel onermeler gercege donusebilir” gibi sorunlu bir ifade kullanmisim. Dogrusu sekil degistirip gercege donusebilirler degil, gercek olarak da tanimlanabilirler olacak. Ornegin; evrim teorisi, de sicim teorisi de bir teoridir, biri gercek sayilabilir digeri sayilamaz. Evrimin teori sifati ortadan kalmiyor/ donusume ugramiyor yani.

    “Bu teorileri üreten sadece bilimdir, bilim de de tek gerçektir” iddiası bilimin ayak izlerine basmadan kanıtlanabilir mi ve kanıt olarak ileri sürülenler şüphe makamını tatmin eder mi sizce?

    Iddia sahibi iddiasini kanitlamalidir. Kanitlayamiyorsa soyledikleri yok hukmundedir.

    Bir şeyin kendini, kendisiyle kanıtlamasını beklemeden, hale hazırda var olanlara bakarak gerçek olduğu hükmünde bulunmak “inanmak” olarak tanımlanabilir mi ne dersiniz? Algı dışı! İddia ettiğiniz gibi “bir gerçek varsa diğeri algı dışıdır, yoktur demek” şüpheci bir yaklaşım değildir, “kesin yargıya varmaktır”.
    Bazı ezberleri bozabilmek için tavsiye kitap; http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=449367

  94. Yazan:sas Tarih: May 1, 2011 | Reply

    ”Bir odada bir adam ve kadin var kapi kilitli iceriye baska kimsenin girmediginden eminiz, sonra kapiyi aciyoruz ve kadini olu buluyoruz. Adam tarafindan oldurulmus. Ama adam bunu inkar ediyor ben yapmadm cinler yapti diyor, ben sucsuzum diyor. Hakim bu durumda ne yapmalidir? Sizce soyle mi demelidir; olabilir yahu belki de gorunmeyen seyler vardir, biz en iyisi bir hoca cagiralim da su isin aslini bir arastiralim, adam masum olabilir”

    Buyrun o zaman burada hakim ne karar vermelidir. Madem kanit aramaya gerek yok kerameti kendinden menkul, hic bir kanita ihtiyac olmadan ortaya atilmis iddilar icin. Siz ne karar verirsiniz burada? Adami serbest mi birakirsiniz ya da akil sagligini arastirmaya gerek duymaz misiniz? Tabii ki adaletin saglanmasi icin bir dogru anlayisi dikte edilecek, oyun oynanmiyor burada islemesi gereken bir hukuk var. Butun dunyada mahkemeler bilimsel mantikla isler/islemek zorunda. Bunu tartismasini yapmaya bile gerek yok dalga mi geciyorsun derler adama. Suc tanimini bilim yapmayacak da kim yapacak? O yuzden dunyada dinden cikti diye resmi olarak, devlet eliyle adam olduren tek ulkeler Islam’la yonetilen birkac ulke. Islam hukukunda dinden cikmak ta suc hem de cezasi olum olan bir suc. Ya da engizisyon mahmeleriyle mi saglanacak adalet? Dunya dinsel yarginin sikintisini cok cekti artik o gunlere geri donmeye kimsenin niyeti oldugunu sanmam.

    Su ask olayini bir daha acalim bir turlu anlasilmiyor. Saglikli bir erkek bireyde testesteron ve dopamin surekli salgilanir ve bu ayni zamanda bizim beynimizin cinsellik bolgesini aktive ederek karsi cinsten etkilenmemizi de saglar. Ama bu aski ortaya cikarmaz. Ask, kafamizdaki ideal insan modelini buldugumuzda, beynimizden aldigi uyariyla, hormonlarimizin elimizin ayagimizin titremesine, heyecanlanmamiza yani kisacasi ask ruh halini ortaya cikaracak sekilde uretilmeye baslamasidir. Bu bir hastalik falan degildir tamamen dogal/normal bir durum. Korktugunuzda da vucudunuz sizi hayatta tutacak adrenalin salgilayarak vucudunuzu alarm konumuna gecirir. Durumuna gore sizin hayatinizi bile kurtarabilecek hormonlarin davranislarimizi, beynimizi etkilemesi, vucudumuzu uyarmalari neden bir hastalik olsun bunu da nerden cikardiniz? Hormonlarin duzensiz calismasiyla kisilerin asiri saldirgan olmasi, cesitli ruhsal bozukluklara sahip olmasi bunlar ayri konu, bunlarin hepsi hakim tarafindan dikkate aliniyor, eger kisinin akil sagligi bozuksa ona gore ceza veriliyor zaten. Bu ayri mesele, saglikli bir kisinin asik olmasi, korktugunda, mutlu oldugunda, uzuldugunde gerekli hormonalari salgilamasi ayri mesele. Ve bunlarin hepsi algilarimiz dahilinde olan seyler. Adamin bir hafta omru kaldigini saptayan adli tip onun hormonal dengesindeki bozuklugu ve bunun getirdigi ruhsal bozuklugu da cok rahat saptar algimiz dahilinde. Escinsellik sebebi genetik, yani escinsellerde hormon salgilanmasi bozulmus degil onlar zaten oyle doguyorlar. Kendileri durumdan sikayetci degillerse bu onlarin ozel hayatlaridir, onlara hasta muamelesi yapilamaz, tedavi dayatilamaz.

    Insan yasaminin kutsalligi ile ilgili alintiya katilmiyorum, o sozler sadece sahibini baglar.
    Siz insanlari rahat birakin insanlar neyin dogru neyin yanlis oldugunu ayirt edecek akla ve birikime sahipler. Ahlakin en onemli nedeni empati duygusudur. Insanlar sosyal canlilardir, dogalari geregi, genetik olarak bireyci degil toplum menfaatini dusunmeye ve empati yapmaya yonelik bir zihinsel yapiya, vicdan duygusuna sahiptirler. Ama dogmalar insan aklini oyle bir noktaya getirir ki sirf dini emrediyor diye kendi vicdani el vermese bile kendi dininden olmayani olduruverir. Ayni sey fasist irki ideolojiler icin de gecerli. Insanlar rahat birakildiklarinda, dusuncelerini zincirleyen kaliplardan kurtulduklarinda iyiyi, dogruyu buluyorlar ozetle.

  95. Yazan:BirDost Tarih: May 2, 2011 | Reply

    Ama bu aski ortaya cikarmaz. Ask, kafamizdaki ideal insan modelini buldugumuzda, beynimizden aldigi uyariyla, hormonlarimizin elimizin ayagimizin titremesine, heyecanlanmamiza yani kisacasi ask ruh halini ortaya cikaracak sekilde uretilmeye baslamasidir.

    Aşık olan kim sorusuna cevap olarak, ideal insan modelini kaydetmiş bir beyin diyorsunuz yani. Her şey gayet mekanik bir şekilde işliyor sizin dünyanızda yani. Zaten canlılığı tarif edemeyen bilimin ve onu tek rehber görenlerin, gördüğümden başkası beni ilgilendirmez diyenlerin daha fazla yapabileceği bir şey yok. Neyse uzatmayacağım.

    Bilimin soyleyemedigini soylememesi ufurmesinden iyidir.
    Aha sihirli kelimeyi kullandınız: üfürme. Tebrikler. Bakın şimdi de ben kullanacağım bu sihirli kelimeyi: Bilimin söyleyemediğini söylemesi(itiraf etmesi) üfürmesinden iyidir.

    Ki bir onermenin hipotez ya da teori sayilmasinin da sartlari vardir. Bunlar kesinlik ifade etmese de bilimsel onermelerdir. Bir konuda kesin bilgi sahibi degilsek, o konuda konusulmamasi, ya da ancak bazi olasiliklar ortaya atilmasi, ufurmeler ortaya atip bunlara kesin olarak baglanmaktan iyidir.
    Bu kısım tam bir laf salatası olmuş. Geçiyorum.

    Evrenin nasil olustuguyla ilgili Cern’de yapilan bir deney var, ama bu deney basarili olsa bile birileri yine tatmin olmayabilir, bu sefer de big bange neden olan ilk enerji nasil ortaya cikti diye sorulabilir.
    Eh yani. Doğal olarak.

    Dedigim gibi bunlar beni ilgilendirmiyor,
    Sizi ilgilendirmiyorsa bu sizi bağlar. Başınızı kuma gömmenize biz ne diyebiliriz?


    bence ilgilenenlerin de bu konularda almasi gerek tutum skeptisizmdir , eldeki veriler bunu gerektiriyor cunku.

    Bakın siz şu işe:-)

    Evet ben oyleyimdir kimi konuya 2×2 4 derim kimisine supheci takilirim
    Bu kadar keyfilik keyfe zarar olmasın sonra.

    Suclayan iddiasini ispatlamak zorunda da burada tum deliller adamin aleyhine. Adamin ben oldurmedim cinler/uzaylilar demesi bir iddia oluyor burada. Hem de uc bir iddia. O yuzden ortaya attigi iddiayi kanitlayacak kanitlayamiyorsa hakim karari aleyhine verecek. Kurbanin yakinlari demez mi sonra: Hakim bey siz tirlattiniz galiba? Yakinimizi bu adam oldurdu iste. Ne uzaylisi ne cini. Bunda hala dusunecek bir sey var mi, verin cezayi, cinayet yanina kar mi kalacak?

    Odadaki adam konusunda size tamamen ateistik bir senaryo sunmama rağmen örneğinizde bir sorun aramak yerine işi yine dine laf dokundurmaya getirdiniz, engin din bilginizden bizi de mahrum bırakmadınız. Sağolun. Neyse takıldığınız yerden sizi çıkarmak yine bize düşüyor:

    Verdiğiniz örnek anlamsız. Çünkü aynı absürd duruma hem metafizik hem de ateist bir senaryo uyuyor. Hangi söylemi kullanırsa kullansın odadaki adamın iddiaları absürddür. Çünkü, daha önce yaşanmamış, duyulmamış, blinmeyen bir durumdan bahsediyor. Doğrulayamadığımız bir durumu doğru kabul edemeyiz. Ama bu otomatikman o iddiayı yanlış da yapmaz. Hakim muhtemelen genel algıya uygun bir karar verecektir. Ama bu mutlak doğru anlamına gelmeyecektir. Bu örnek bize görmediğimiz, bilmediğimiz şeylerin olmadığını göstermez, bizim bunları fiziksel olarak hiç müşahede etmediğimizi(?) gösterir.

    Hakimin vereceği suçlu kararı başka destekleyici hiç bir delil yoksa hatalı olabilir. Bu yüzden adam kesinlikle suçlu ilan edilemez. Suçlayan olarak suçu ispat etmek size düşer. Bu kapsamda adamın iddiasını çürütmek zorunda da kalabilirsiniz:-). Bu size, alışageldiğiniz her şeye ters gibi görünüyor. Bunun sebebi verdiğiniz örneğin sadece varsayımsal bir durumdan kaynaklanmasıdır. Yani burdaki terslik verdiğiniz kusursuz cinayet senaryosunun da absürd olması/gerçekci olmaması. Diğer bir ifadeyle adamın başka hiç bir delil bırakmadan cinayet işleyebileceğini varsaymanız. Dünyada işler ideal değildir. Eğer ideal/kusursuz bir cinayet işlemişse suçlayamamanız da normal olmalı.

  96. Yazan:sas Tarih: May 2, 2011 | Reply

    Aşık olan kim sorusuna cevap olarak, ideal insan modelini kaydetmiş bir beyin diyorsunuz yani. Her şey gayet mekanik bir şekilde işliyor sizin dünyanızda yani. Zaten canlılığı tarif edemeyen bilimin ve onu tek rehber görenlerin, gördüğümden başkası beni ilgilendirmez diyenlerin daha fazla yapabileceği bir şey yok. Neyse uzatmayacağım.

    Benim dunyam onun dunyasi diye bir sey yok. Bir tane dunya var orada da ask dedigimiz sey budur. Siz buna istediginiz izafi tanimlari getirin tabiri caizse ufurdukce ufurun sonuc degismeyecek uzgunum.

    Aha sihirli kelimeyi kullandınız: üfürme. Tebrikler. Bakın şimdi de ben kullanacağım bu sihirli kelimeyi: Bilimin söyleyemediğini söylemesi(itiraf etmesi) üfürmesinden iyidir.

    Bilimin varolusun kokenini soylemek gibi bir gorevi mi vardi pardon? Bilimin oyle bir gorevi yok ki niye itiraf etsin? Siz yuklediniz sanirim bu gorevi 🙂


    Sizi ilgilendirmiyorsa bu sizi bağlar. Başınızı kuma gömmenize biz ne diyebiliriz?

    Evrenin nasil olustuguna dair bazi ufurmelere koru korune baglanan, bunlarla meseleyi acikladigini sanan aslinda hic bir sey aciklayamayan sizin kafaniz kumda aslinda haberiniz yok.


    Eh yani. Doğal olarak.

    Siz arayip o deneyi yapanlara sunu soyleyin bence. ”Gorevinizi yapamiyorsunuz, sizin goreviniz varolusun kokenini soylemek birakin Big Bang’i, evrimi, kok hucreyi v.s. Varolusun kokenini soyleyemiyorsaniz basarisizsiniz, agzinizla kus tutsaniz ben size itibar etmem.” deyin.

    Bakın siz şu işe:-)

    Size yapmadim bu tavsiyeyi zaten. Size skeptisizm, agnostisizm uymaz. Onlar birseye inanmadan once kanit arayanlara. Sizin inanmaniz icin kanit gerekmiyor. Zaten biseylere imanla baglisiniz.

    Hakimin vereceği suçlu kararı başka destekleyici hiç bir delil yoksa hatalı olabilir. Bu yüzden adam kesinlikle suçlu ilan edilemez. Suçlayan olarak suçu ispat etmek size düşer. Bu kapsamda adamın iddiasını çürütmek zorunda da kalabilirsiniz:-). Bu size, alışageldiğiniz her şeye ters gibi görünüyor. Bunun sebebi verdiğiniz örneğin sadece varsayımsal bir durumdan kaynaklanmasıdır. Yani burdaki terslik verdiğiniz kusursuz cinayet senaryosunun da absürd olması/gerçekci olmaması. Diğer bir ifadeyle adamın başka hiç bir delil bırakmadan cinayet işleyebileceğini varsaymanız. Dünyada işler ideal değildir. Eğer ideal/kusursuz bir cinayet işlemişse suçlayamamanız da normal olmalı.

    Adam kadini darp ederek oldurmus(kadinda darp izleri var), bunu yaparken de eldiven kullanmis, herhangi bir dna kaniti birakmamis. Ote yandan odaya kimsenin girmediginden eminiz. Yani kadini adamdan baskasi darp edemez. Burada ornekte hic bir sorun yok. Adamin uzaylilar, ya da cinler yapti demesi adami cezadan kurtaramaz. Bu ancak adamin akil sagliginin arastirilmasi sonucunu getirir. Akil sagligi da yerindeyse cezadan kurtulamaz. Sizin inandiginiz metafizik seylerin ancak sizin dunyanizda gecerli olabilecegini, gercek dunyada itibar goremeyecegini anlatan guzel bir ornek. Zaten ben ornegi ilk size sordum siz cevap vermeyerek, baska bir ornek verme yoluna gittiniz.

    Bu kapsamda adamın iddiasını çürütmek zorunda da kalabilirsiniz:-)

    Bu isi nasil yapacagimi da soyler misiniz. Butun evreni arayip cin diye bisey var mi yok mu ya da uzaylilar var mi yok mu diye arayarak mi? Bu da iyimis ha:)

    Ornegi biraz degistirip sunu sormak istiyorum adam benim icime seytan girdi o yuzden yaptim diyor. Sizce bu durumda adam hakkinda dusunulecek ilk sey onun bir deli oldugu mudur yoksa icine seytan girmis olabilme ihtimali midir?

    Not: Bu isi tum dunyanin kabul ettigi sekuler hukuku/ hukuk biliminin dogrulugunu tartismaya acarak devam ettirmek isteyenler varsa ben yokum. Tartisarak da bi yere varabilecegimizi dusunmuyorum cunku.

  97. Yazan:durhat Tarih: May 3, 2011 | Reply

    Şu “kadını darp eden adam”hikayesi bayağı ilgimi çekti doğrusu.Yanlış anlaşılmasın konuyu sulandırmak gibi hinlik amaçlamıyorum.Benimkisi oldukça basit mantık yürütmesi olacak.Merak işte.Tıp,modern hukuk,bilim!…Bunlar gayet makul ve anlaşılır kavramlar.Sanırım kabile devletlerde bile mahkemeler büyücülerle,üfürükçülerle falan işlemiyordur.Hele ortada darp,cinayet,işkence vs olaylar varsa bunun adli tıp kurumu var,doktoru var,kriminal labratuvarı var,cinayet dedektifi var,savcısı var,yargıcı var,bilirkişi heyetleri,raporu var…var da var.Yani öyle gaipten haber okumayla kimse kimseyi suçlayıp yergılamıyordur sanırım.En azından iyi kötü yıkarıda andığım uzmanlık alanlarına benzer bir dizi aaşamadan geçer.Bunlar yoksa bile mutlaka kanıt adına tatmin edici bir şeyler olmalı,birkaç evreden geçmeli olayın aslı astarının anlaşılması için.Cinlere,uzaylılara takılarak bunlara havale edileceğine mutlaka “kitabına uygun” bir şeyler olmalıdır açıkçası.

    Şimdi,yok bing banb mıydı,yok evrim teorisi miydi,tanrı var mıydı yok muydu,maymundan mı düredik yoksa adem ve havadan mı?…Bunlar hangi işimize yarayacak merak ediyorum.Sabahtan akşama kadar birbirimizi bir şeylerin kesin varlığına veya yokluğuna ikna etmeye çabalamakla elimize ne geçecek?Bırakın kim neye inanıyorsa,nasıl biliyorsa öyle bilsin.Kimse kimseye herhangi bir kesinliği kabullendirmek zorunda değil.Ve kimse bir şeye inanmak ya da inanmamak noktasında ikna olmak zorunda da değil ayrıca.Tutun ki herkes bildiğini okuyor;birbirlerine müdahale etmedikleri,kendi doğrularını dayatmadıkları sürece bu insanların yaşamlarında bir engel,bir prüz oluşturur mu?Hayır.Bunun için bir kavga gerekir mi?Hayır.E peki nedir alıp veremediğimiz?Bütün sorunlarımızı çözdük de bir tek bu mu kaldı çözemediğimiz?
    Neyse ben şu “meçhul cinayet”olayına geleyim.Hakim materyalisttir,ateisttir veya dindardır.Verceği kararı hakkaniyetle yapıyor mu yapmıyor mu?Mesleğine,vicdan namusuna ihanet ederek taraflı davranmış mıdır davranmamış mıdır?Önemli olan bu değil mi?Hakim neye göre karar vercek?Elbette sağlam kanıtlara ve bulgulara göre hareket edecek ama diğer yandan mesleğinin uzmanlık gereği kişisel kanaatiyle bir yargıya varacak.Ve tabi ki aklına ve vicdanına başvuracak.Bunun yanı sıra mesleğinde uzman polislerin,doktorların vs yardımına başvuracak,tanıkları dinleyecek ve bütün bu aşamalardan sonra bir kanaate varacak.Peki hakim adayımız aranan vasıflarda bir kişilik ve karektere sahip değilse,taraflıysa,kendi dünya görüş ve algısına göre hareket edip haktan/hukuktan,doğrudan ödün veriyorsa ne olacak?Dindar olsa ne olur,ateist,agnostik bilmemne olsa ne değişir,adaleti sübjektif duygu ve değerlerin(!) teserinde kalarak katlettikten sonra!Sonra o bilgisine başvurduğu polis adil değilse,görevini layıkıyla yapmamışsa;keza raporlarına başvurduğu doktor hipokrat yeminine ihanet ederek yanlış bilgi vermişse…Siz bundan haber verin.Biz bu ülkede değil darp edilmiş,işkenceden vucudu lime lime olmuş insanlara “sağlamdır”raporu veren nice doktorlar gördük.İşkence altında yapmadığı suçları itiraf ederek polisin düzmece ifade tutnağının altına imza atarak cezaevlerinde çürüyen insanları gördük…Ve bütün bunlara göz yumarak insanlık suçu işleyen nice hakimleri gördük.
    Budur asıl üzerinde düşünülmesi gereken.Bilim karşıtı/yanlısı diye birbirimizi yiyeceğimize asıl içine düştüğümüz utanç çukuruna enerjimizi harcasak olmaz mı?
    Bakın,12 Eylül işkencehanelerinden çıkanlara sağlam raporu veren bir Haberal’ımız var.Chp,bu üstün meziyetlerini onurlandırma adına ,ilk sıralardan aday gösterdi kendisini.Solcu geçinen ergenekonseverler tarafından ise bir ikon kabul ediliyor hazret.
    Yani boş muhabbetlerle bilgiçlik yarışına gireceğimize nasıl bir akıl tutulmasına gark olduğumuz bakalım bir.

  98. Yazan:BirDost Tarih: May 3, 2011 | Reply

    @sas,

    Lütfen bana söylemediğim şeyleri söyletmeyin:

    1-)Bilimle uğraşan insanların boşuna/boş işlerle uğraştığını düşünmüyorum. Bu kapsamda CERN deneyinin de boşuna yapılan bir deney olduğunu düşünmüyorum.

    2-) Kökenimizi söylemenin bilimin görevi olduğunu söylemiyorum. Tam tersine görevi olmadığını ve söylemesinin imkan dahilinde olmadığını söylüyorum.

    Tek yol gösterici bilim diyenlerden bazı temel sorularımıza cevap istemek hakkımız değil mi? Siz de tek yol gösterici olarak bilimi dayatanlardan birisi olarak lütfen kendinizle çelişkiye düşmeyin.

    Ben odadaki adam ile ilgili çıkarım da bulunurken evrensel ilkelerden hareket ettim. Siz adamın kusursuz cinayet işlediğini iddia edip sonra da adama kusur bulmaya çalışıyorsunuz. Hala duruşunuzda bir terslik olduğunu göremiyor musunuz? Gerçeği salt algılarınızla/ön yargılarınızla bulamazsınız.

    Daha da uzatmanın bir anlamı yok sanırım. Hoşçakalın.

  99. Yazan:durhat Tarih: May 3, 2011 | Reply

    @BirDost,

    Bence geç bile kaldınız:)Bilim de bilim diye tutturanlarla herhangi bir konu hakkında anlaşabilmek deveye hendek atlatmaktan çok daha zordur.Siz ne söylerseniz ısrarla çarpıtmayı görev bilirler.Dinlemezler sizi.Dinlemezler çünkü kendileriyle aynı ezberlere sahip değilseniz hatalısınız,yanlış düşünensiniz ve artı dünyadan haberi olmayan dindarlarsınız demektir.Onlarsa her şeyi en iyi bilendir,bütün doğrular tekellerindedir.Laf anlatacağım diye ısrar ettiğinizde bu tepeden bakan kibirleri devreye girer.Başlarlar altan alta İranlardan,şeriatten bilmemneden bahsetmeye.Çünkü putlaştırdıkları bilim bir ideolojik araç/söylemdir böyleleri için.
    O bakımdan haybeye yıpranmanın hiç gereği yok bence,bu tipleri kendi hallerine bırakacaksınız.
    Biliyorum,bunları söylememi hoş karşılmayacaklar,belki sınır ihlali şeklinde anlayacaklar.Sorun değil,içimdekileri anlatmasaydım sıkıntıdan patlayacaktım.Açıkçası müdahil veya muhatap olmadığım halde gösterdiğiniz sabır ve düzeyli uslubunuza karşılık gösterilen absürd çıkışları,aşırı anlamama gayreti karşısında durduk yerde sinir harbine girdim.
    Muhtemelen beni de dindarlıkla suçlayacaklar.Bereket ki bir dini inancım yok.Ancak şu kadarını söyleyeyim bir şeyleri gerçekten tartışmaya hazır,dinleme ve empatiyi önceleyen samimi bir dindarla sohbet etmeyi,ne dediğini bilmeden ideolojik hissiyatla ezberlere itibar eden bilimperest dogmatiklere tercih ederim.
    Dogmalara teslim olmaya görsün,kişi kullanma kulavuzu niyetine doğru bildiklerini kutsadığında artık bir insanla değil duvara konuşmuş olursunuz.Anlat anlat boş.
    Bu anlayış bilimperestler kadar kimlik dindarlarında da vardır.Milliyetçiliği,putsal devletçiliği dinle harmanladıklarından olsa gerek,islamın ya da her hangi bir dinin özüne aykırı olmayan bir vicdan çabası karşısına bu tipler Kur’an ayetleriyle karşı çıkma alışkanlığına sahiptir.
    Özlem hanımın,Cemile hanımın,Mehmet beyin ve daha nice yazarın,toplumda baş gösteren adaletsizlikler ve zulüm karşısında gösterdikleri insanı çabaya bu yolla bir kulp bularak burun kıvıran o kadar çok kimlik müslümanına rastladım ki bu sitede.Yani Kur’an ayetlerini dahi bağnazlıklarına alet eder bunlar.Kısacası dogmatik,slogancı zihniyetlerin kesiştiği yer aynıdır.Sahte solcusu,ideolojik bilimperesti ve milliyetçiliğ/ırkçılığı dinle karıştıran kimlik müslmanın yok birbirinden farkı.Saplantıları ortaktır,kutsalları tıpatıp benzerdir ve sözkonusu olan şey bu kutsallara dokunmaksa hepsi birden aynı cephede birleşiverirler.Sadece kullanılan estrumanlar farklıdır:Bir kısmı dinle konuşur,bir kısmı dinleştirdiği ideolojiyle,bir kısmı da hem dinleştirdiği hem ideolojileştirdiği bilimle.Ve her ikisi de birbirini düşman görür ya da dinle bilimi karşı karşıya getirme gayretiyle var olurlar.
    İşte bu tiplerden gına geldiği için uzun zamandır yazmıyorum.Ve korkarım bundan sonra da yazmayacağım.Gayrı diledikleri gibi atıp tutsunlar.

  100. Yazan:sas Tarih: May 3, 2011 | Reply

    Bu tartismayi basindan beri takip edenler, ne kadar duzeyli tartismalar yasandigini gorurler. Basta da acikladigim gibi; evrenin nasil basladigi, hayatin nasil basladigi gibi konulara girmek istememis olmama, bilimin bunlari soylemek gibi bir misyonu olmadigini tekrar etmeme ragmen israrla konularin bu noktaya cekildigini de gorurler. Ne olursa olsun ben, bu konularin hem de dini gorusun agirlikta oldugu bir sitede tartisilabilmesinden memnunum. Dini gorusun agirlikta oldugu baska herhangi bir sitede bu konulari yazmaya kalksam muhtemelen 5 dakkaya kalmaz banlanirdim. Su bilime tapma meselesine gelince, hayatimda hic bir seye tapmadigim gibi bilime de tapmiyorum. Bilim benim kullandigim bir aractir. Gercekleri bulmada ve safsatalari ayirt etmekte kullaniyorum. Turkiye’de en son bahsedilmesi gereken sorun bilime tapanlarin oldugu ya da bunu dogmatiklestiren oldugudur. Birkac universitesi haric uluslararasi alanda iyi bir yer edinemeyen, daha evrim teorisi gibi temel gerceklerin bile dogru durust ogretilemedigi, anlasilamadigi bunlarin dogmatizme kurban gittigi bir ulkede bu sorunlari gormezden gelenler samimi davranmiyorlar. Once Turkiye bilim yapilabilen bir asamaya gelsin bakalim sonra birileri bilimi dogmatiklestirmeye basliyorsa hep beraber elestirelim. Herkes bilimi tek yol gosterici olarak gormesin bosverin ama en azindan temel bilimsel gercekler kabul edilebilsin.

    Birde su agnostisizm ile ilgili son bir konuya deginmek ve bilimsel dogmatizm konusuna bir aciklik getirmek istiyorum. Uzaylilarin varligini ele alalim; uzaylilarin varligi da daha ispatlanamadi mesela. Fakat buna ragmen ben kimsenin pesinen uzaylilar yoktur demesini kabul etmem. Bu gormedigine inanmamaktir, dogmatizmdir. Cunku dunyada hayatin baslamis olmasi, mlyarlarca dunya benzeri gezegenin oldugu evrende baska bir gezegende de pekala baslayabilmis olabilecegi ihtimali dogurur. Bunun icin uzaylilarin varligi konusunda agnostik davranilmalidir. Fakat cinler, melekler, seytanlar v.s. gibi tamamen metafizik ve imani kavramlar hakkinda, hic bir bilimsel dusunen kimseden ya da yapisi geregi bilimsel dusunmek zorunda olan (adli tip, hukuk) gibi kurumlardan bu kavramlari kabul etmesi ya da agnostik davranmasi beklenilmemelidir. Cunku bunlar onlarin gozunde tipki supermen, kurtadam, denizkizi v.s. gibidir. Onlardan bunlari kabul etmesini bekleyenler ya da onlari gormedigine inanmamakla suclayanlar karsi tarafin dusunce yapisini anlamamis, anlamamakta israr ediyor demektir.

    Sitede karsit goruslere de yer veren Sn.Editore tesekkur ediyorum. Hoscakalin.

  101. Yazan:Önder Tarih: Oca 26, 2012 | Reply

    Evrim tartışmalarına ilgi duyanlara ilgili bir kaç not:

    Darwin’in Türlerin Kökeni kitabının son cümlesi:

    “Yaradan’ın başlangıçta bütün ‘özünü’ bir kaç ya da bir biçime üfürdüğü yaşamı böyle anlayan ve bu gezegen ‘çekim’in değişmez yasasına göre dönüp dururken, böylesine basit bir başlangıçtan en güzel, en olağanüstü biçimlerin türemiş ve türemekte olduğunu kavrayan bu yaşam görüşünde gerçekten yücelik vardır.”

    Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın [1703-1780] halk arasında çok okunan ‘Marifetname’ kitabından bir pasaj:

    “Bu şerefli vücudun yükseliş başlangıcı kaygan çamurdur. Sonra ondan taşlar mertebesine yükselmiştir. Ta iş ve surette insana benzeyen ‘nesnas’ ve MAYMUN mertebesini bulmuştur. O mertebeden dahi yükselip, insan suretine gelmiştir.”

    Marifetname, cilt 1, s.71

    Mevlana’nın Mesnevî’sinden:

    Mineral öldüm ve bir bitki oldum
    Bitki öldüm ve hayvan doğdum
    Hayvan öldüm ve insan oldum
    Korku niye? Ne zaman daha az ölümsüzüm?

    Hz. Muhammed’in olduğu iddia edilen bir söz:

    “Halanız hurma ağacına hürmet edin.”

    Mustafa Kemal’in bir sözü:

    “Ben balık yemem, ecdadımızı yemem.” [aktaran Ruşen Eşref.]

    Müslüman bilimcilerin yüzyıllar öncesinde ortaya attıkları evrim teorileri:

    Nazzâm (ö. 835): Türlerin ‘çekirdek varlık’tan ortaya çıktığını iddia etmiştir.

    Câhız (ö 869): Kompleks canlı türlerinin basit canlılların transformasyonuyla oluştuğunu ve çevre koşullarının, yani ‘tabiî seleksiyon’un türleşmeyi belirlediğini söylemiştir.

    İbn Miskeveyh (10. yy): Maden, bitki, insan ve hayvan âlemleri arasında ‘geçiş veya ara türler’ tayin etmiştir.

    Birûnî (ö. 1051): ‘Tabiat ekonomisi’ nosyonuyla varlıkların evrimleşmesini ve çoğalmasını ‘tabiî iktisat’ fiil ve gücünün yönettiğini ileri sürmüştür.

    İbn Tufeyl (ö. 1183): Hayatın başlangıcını doğada çok bulunan bazı madde ve gazların kimyasal bileşiminin evrimleşmesiyle açıklayan ‘kimyasal evrim’ kuramını oluşturmuştur.

    Abdulkadir Bidîl (ö. 1715): Hiçbir şekil maddesiz suret kabul etmez; aynı tarzda Adem, Adem olmadan önce MAYMUNdu.

    Vs. vs.. ilginç bir dolu örnek..

    Mehmet Bayraktar’ın “İslam’da Evrimci Yaratılış Teorisi” kitabı ve Tayfun Atay’ın “Din Hayattan Çıkar” kitabındaki “Genesis’ten Genetiğe Gidiş Gelişler [Evrimcilik-Yaratılışçılık Kutuplaşmasına Bir Müdahele Denemesi]” makalesi de okunmaya değer.

  102. Yazan:Kazan Tarih: Oca 26, 2012 | Reply

    Önder Bey teşekkür ederim bu bilgiler için. Ama hiçbirisi şunun cevabını vermiyor : Muz yiyen, çiftleşen maymundan insana ne zaman geçtik ? Yani meselâ adalet duygusu nasıl çıktı ortaya ? Güzellik duygusu hangi hayvandan itibaren dahil oldu ? Misal ülkesi için kendini feda etmenin insan türüne bir faydası yok değil mi ? Yani hayatta kalmak için kılların, dişlerin gelişmesini anlıyorum da… Güneşin batışını, kuşların ötüşünü « güzel » bulmanın bir maymuna veya bir primata ne faydası var ? Adalet deseniz yine problem. Adil olmayan bir topluluk kolaylıkla zencileri, kadınları köle yapabilir, sakatları ve yaşlıları öldürebilir. Zekâsı ortalamanın altında olanları kısırlaştırabilir. Ama neden bunlar bize « iğrenç » geliyor ? Kendi çocuğuna tecavüz eden bir adamı hapse atmkla neden uğraşıyoruz? Bir sürü masraf. Polis, mahkeme… « Adamın kendi çocuğu, canı ne isterse yapar » diyemiyoruz. Bu adalet, iyilik gibi duyguların ortaya çıkışı hakkında evrip teorisi hiç bir şey demiyor. Oysa insanı insan yapan yegâne vasıflar bunlar değil mi ?

    Bence Evrimin İslam’a uyup uyması değil ki sorun. Akla uygun değil en başta 🙂

  103. Yazan:Önder Tarih: Oca 27, 2012 | Reply

    Ben teşekkür ederim. Yukarıdaki bilgileri herhangi bir şeyi ispatlamak için yazmadım. Sadece bilinmesi gerekir diyerek yazdım. Evrimi savunmuyorum. O kadar karışık bir durum ki. Ve tartışmalar bilimsel bir tabanda değil, ideolojik bakış açısıyla yürüyor. Sizin vurguladığınız tarafı da önemli. O tarafla ilgili olarak aynı makaleden bir kaç pasaj aktarayım izninizle:

    “Darwin, kapitalizmi ‘doğallaştırmış’tır. Bir tarihsel-ekonomik sistem olarak kapitalizm, böylece, doğanın ve canlılığın işleyiş mekanizmasının insan yaşamındaki karşılığı olarak ‘doğal’, yani değişmez ve değiştirilemez kılınmıştır. ‘Yaşamak için savaş’, ‘uygun ya da güçlü olanın ayakta kalması’, ‘kaynaklar için rekabet’, artık doğanın işleyiş mekanizmasını da açıklayan anahtar kavrayışlardır. Doğada da aynı mekanizma geçerliyse, doğanın bir parçası olan insanlığın dünyasında da aynı yasaların geçerliliğine artık nasıl karşı çıkılabilirdi ki?!..”

    “Marx ve Engels Darwin’e hiçbir zaman kendi insan/toplum kavrayışları ve kuramları açısından merkezî bir önem vermemişler, tam tersine eleştirel bir yaklaşımla Darwin’in doğal seçilim kuramının ‘kapitalist iktisat’la ilişkisini kurmuşlar, bu bakımdan onun görüşlerinin insanlığın zararına seferber edilebileceği tehlikesine değinmişlerdir.”

    “Söz gelimi Marx, İngiliz toplumundaki vahşi evrensel rekabetin, ‘her şeyin her şeyle savaşı’nın, Darwin’in aklına bitkiler ve hayvanlar arasındaki varolma mücadelesini ve doğal ayıklanma düşüncesini getirdiğini, böylece Darwin’in ‘biyolojik’ yasalarının, kapitalizmin ‘toplumsal’ çelişkilerini doğanın ‘ölümsüz’ yasalarının işi olarak açıklama yolunda bir ‘haklılaştırma’ sunduğunu saptamıştır.”

    “Engels de Darwin ve kuramı yönünde olumlu yazılar yazmış, ancak açık bir şekilde bu kuramla arasına mesafe koymuş ve sınıf mücadelelerini yalnızca ‘var olmak için mücadele’ olarak yorumlama düşüncesini eleştirmiştir.”

    ” Doğrusu, Darwin’i ve onun evrimsel düşüncelerini besleyen kaynağın endüstriyel kapitalizm olduğudur. Marx Darwin’in ‘aslî alıcısı’nın kapitalizm olduğunun farkındadır; bu nedenle onun bir biyolojik kuram geliştirmekten çok, ‘ekonomik bir ürün’ verdiğini kaydetmiştir.”

    “Avrupa etnosantrizminin uç noktasını oluşturan ırkçılığın bilimsel temel arayışında ilkin ‘evrim düşüncesi’ne yönelmesinin de hiçbir şaşırtıcı yanı yoktur. 19. yy. ırkçılığı, evrimci paradigmada ve ‘doğal seçilim’ ilkesinde kendisini besleyecek argümanları bol bol bulmuştur. Evrimin özünü oluşturan ‘doğal seçilim’ kuramı, bağlantılı olarak da ‘uygun olanın hayatta kalması’ gibi anlayışlar, bazı insan gruplarının diğerlerinden ‘daha uygun (yetkin ve üstün)’ olduğu yönünde iddialara temeller sağlamıştır. Uzak diyarların insanlarının sömürgeleştirilip yaşamlarına müdahele edilmesi karşısında Hristiyan inancının duyduğu rahatsızlık, ‘ilkel’den ‘karmaşığa’ doğru ‘evrimsel’ gelişmeyi düstur edinmiş bilimsel açıklamadan hareketle, bu insanların henüz Batılı ‘beyaz’ bir çocuğun gelişme aşamasında, dolayısıyla kendini yönetmekten aciz, bu nedenle de yönetilmeye muhtaç oldukları ileri sürülerek bertaraf edilmiştir.”

    T. Atay | ‘Genesis’ten Genetiğe Gidiş Gelişler [Evrimcilik-Yaratılışçılık Kutuplaşmasına Bir Müdahele Denemesi]’nden kısaltarak..

  104. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 5, 2012 | Reply

    “Maymunist İman” sahipleri kendilerini mü’min olarak sundukları sürece sorun yok. Yani “Bu bizim inancımız, siz inanmak zorunda değilsiniz” dedikleri gün ortada sorun kalmaz. Ama hayır ısrar ve inat ile “Bizimkisi inanç değil bilim” şeklindeki cahilce ve bağnazca tutumu -çoğunlukla- sürdürüyorlar. E o zaman konuşacak çok da fazla birşey kalmıyor. Çünkü bir inanç olduğunun bile farkında olmayan bir inanç fanatiktir, saldırgandır. Ehlileşmedikçe muhatab alınması güçtür.

  105. Yazan:amir töre Tarih: Şub 7, 2012 | Reply

    ….Bizimkisi inanç değil bilim” şeklindeki cahilce ve bağnazca tutum….

    Burada yanlış olan nedir? “Bilim inanç değildir” demek niçin cahillik ve bağnazlık oluyor? “Maymunist iman” benzeri küçültücü söylemlerle, evrim teorisine gönderme yaparak, bilimi inanç sınıfına sokabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Bunlar boş çabalar. Durum açık ve net. Bir iki örnekle açıklayayım. Bing bang teorisini ele alalım. Bu teorinin kabulü evrende yüksek oranda karanlık madde ve karanlık enerjinin varlığını gerektirir. Bunların varlığı henüz kesinleşmemiştir. Günün birinde karanlık madde ve karanlık enerjinin aslında hiç varolmadığı ispatlanırsa Bing bang teorisi reddedilir, çöpe gider. Evrim teorisini ele alalım, yanlışlanabilmesi çok kolaydır. JBS Haldane’ ın dediği gibi, 500 milyon yıllık bir tavşan fosili bulduğunuz anda, evrim teorisi de yanlışlanır, çöpe gider. Bu yazdıklarım gerçekleşirse, hiç bir bilim adamı da, Bing bang teorisi kesin doğrudur, evrim teorisi kesin doğrudur, diye israr etmez, mevcut verilere göre görüşlerini değiştirir. İman bunun neresinde? Bilime iman falan edilmez, bilim eldeki verileri gerçekçi değerlendirmemizi sağlayan bir yöntemdir, o kadar.
    Tersini ele alalım, bir mümin, inandığı kutsal kitapta,akla mantığa sığmayan, kabul edilemez cümleler yazdığı kendisine gösterilirse, dininden vazgeçer mi? Hayır. Tam tersine, yazılanları seçici algılar, anlamlarını değiştirir, bunları ortaya koyanları suçlar, kızar, sadırganlık gösterebilir.
    İşte bilimle inacın farkı budur. Bilim yanlışlanabilir, bilimsel teoriler kabul ya da reddedilir. Bilimsel bir teoriyi reddetmeyi kimse ölüm kalım sorunu yapmaz. İnanç ise yanlışlanamaz, İnanır ya da inanmazsınız. Ancak inananlar için bu yaşamsal bir sorun olabilir, inançsızlığı -genellikle-bir hakaret olarak algılarlar, inanmayanları -çoğu kez- ya zavallı yaratıklar, ya da tehlikeli düşmanlar olarak görürler .

  106. Yazan:castellazi Tarih: Şub 7, 2012 | Reply

    Bu türden bağnaz ve son derece sığ imanın(!),inanan müslümanlar için hem hallerine şükür etmeleri hemde ibret almaları için radikal gazetesinde (hakettiği yerde elbette) çıkan örneklerinden biride burda;
    http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1077915&Yazar=EZGI-BASARAN&CategoryID=97
    -Eğer link çalışmassa Radikal gazetesi/Yazarlar/Ezgi Başaran’dan bulabilirsiniz yazıyı

    Aslında sitesinde cevap yazacaktım ama baktımki tüm ateist yanlısı yorumların altı gazete editörleri tarafından olumlu oylarla doldurulmuş.Elbette karşıt görüşlerde negatiflerle…Onun için yazacaklarımı ve soracaklarımı böyle ucuz yerlerde ”bayağılaştırmamak” için vazgeçtim..Zaten kişisel mailleri hiç okuduğunu zannetmiyorum..Daha doğrusu başka herhangi bir şey okuduğunuda….

    Hem güçlü türlerin zaman içerisinde diğer türlerle savaşarak ayakta kaldığını ve günümüz insanın bu savaşımın geldiği son türü olarak var olduğunu savunan darvinist tarikatın mensubu olacaksın hemde merhamet,şefkat,acıma v.b. hasletlerinde Allah,Kitap,Resul’e gerek kalmadan,deyim yerindeyse ”öldüre öldüre” bugünlere gelmiş olan insanın kendi aklının ürünü olduklarını savunacaksın.. Böyle yazılar,böyle yazarlar işte böyle kadınlı-erkekli bir bir insan sirkinde bulabilir ancak…

    Allahım sen bizi bunların zilletine-akılsızlığına düşürüp yaşarken rezil eyleme yarabbi….

  107. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 7, 2012 | Reply

    @amir töre

    “Bilim inanç değildir” demek niçin cahillik ve bağnazlık oluyor?

    İlginç. Ben “inanç bilim değildir” diyorum. Siz de “bilim inanç değildir” demenin neresi yanlış diyorsunuz. “Elma armut değildir”e karşı “Hayır armut elma değildir” diye karşılık vermenin mantığı nedir?

    …bilimi inanç sınıfına sokabileceğinizi mi sanıyorsunuz?

    Peki, sizin üsluptan devam edelim: Bilimsel teorilerden fazlaca söz etmek yoluyla inancı bilim sınıfına sokabileceğinizi mi sanıyorsunuz?

    Bunlar boş çabalar. Durum açık ve net.

    Bunlar boş çabalar. Durum açık ve net. 🙂

    Şaka bir yana, yukarıdaki makaleyi ciddi olarak okumadğınızı, dolayısıyla benim yorumumu da anlamamış olduğunuzu düşünmek zorundayım.

    1. Yazıda aşk, değer, hukuk, adalet, değer, özgürlük, güzellik vb. kavramlardan söz edilmiş uzun uzun, örnekler verilmiş. Bunları “evrime yaslamak” türündeki inanç için “maymunist iman” ifadesi kullanılmış. Siz yine “hayır bu inanç değil bilim” mi diyeceksiniz? Buyrun deyin o zaman. Zihninizdeki bilim tarifinin benimkinden epey başka birşey olduğu anlaşılıyor.

    2. Evrim teorisini Big Bang teorisiyle kıyaslamak gibi kronik bir “evrimci hatası”nı yapmaktasınız. Birisi canlılığa dair, diğeri ise cansızlığa. Hangi mantık sistemi burada analojiye cevaz veriyor?

    3. Bilime ilişkin nitelemelerinizden bilim felsefesiyle pek az ilgilenmiş olduğunuz anlaşılıyor. Bilimin neliğine ilişkin bir bilim yok. Bu alanda yapılan işin adı felsefedir.

    4. İnanmak suç değildir, erdem de değildir. Tanrı değil de insan olmamızın bir sonucudur. Bunda küçük düşecek birşey yok. Düşünüyoruz, o halde inanıyoruz. İnancın içeriğidir değişen, kendisi değil. Kendi inancımızı beğenmemiz işin doğası gereğidir. Ama “benimki inanç değil” demek -kusura bakmayın ama yanlış bile değil, anlamsız bir iddiadır.

  108. Yazan:amir töre Tarih: Şub 8, 2012 | Reply

    @ Cengiz Cebi

    Elmaları armutları, kelime oyunlarını falan bir yana bırakıp, konuyu tekrar netleştirelim: Özetle, sizin ve düşünce ortaklarınızın yapmaya çalıştığı şey, bilimsel bir teori olan evrim teorisini bir inanç gibi göstermeye çalışmak ( Öyle değil mi? Dediğiniz tam olarak bu değil mi? Evrim teorisinin bilim değil de inanç olduğunu iddia etmiyor musunuz?). Ben de size diyorum ki, evrim inanç değil bilimsel bir teoridir, bu nedenle yanlışlanabilme potansiyeli vardır. Yanlışlandığı anda da her bilimsel teoride olduğu gibi teoriden ya tümüyle vazgeçilir, ya da yanlışlandığı noktayı açıklayacak şekilde değiştirilir. Halbuki inancın yanlışlanma potansiyeli yoktur, inançtan vazgeçilemez, değiştirilemez. Evrimin inanç değil de bilim olduğunu, bu cümleler size açıklamıyorsa daha ne yazmak gerekir, bilemiyorum.
    Ayrıca Her ikisi de bilimsel teoriler olduğu için de Evrim teorisi ve Bing bang teorisinin benzer noktaları doğal olarak vardır, burada mantığa aykırı herhangi bir şey yok. Evrim teorisi de Bing bang teorisi de bilimsel yönteme göre oluşturulmuş ve sınanan teorilerdir. Canlı- cansız ayrımı bilimsel teori oluşlarını değiştirmez. canlılara ait olayları bilimsel saymayacaksanız, biyoloji, psikoloji, antropoloji vb bilim dallarını çöpe atmanız gerekir. Bilim felsefesi size bu konularda ne diyor acaba?

  109. Yazan:amir töre Tarih: Şub 8, 2012 | Reply

    @ castellazi

    Doğal seleksiyonu, türlerin sürekli olarak birbiriyle fiziksel anlamda savaştığı, birbirini öldürdüğü bir koatik ortam olarak algılamak yanlıştır. Doğal seleksiyon, bilinçli bir yaşam mücadelesi değildir, mevcut çevresel ortama en uygun türlerin varlıklarını sürdürmesini sağlayan bilinçsiz bir süreçtir. Dolayısıyla merhamet, şefkat, acıma vb hasletler o türe avantaj sağlıyorsa, doğal seleksiyonla korunması beklenir. Bu yazılanların evrim teorisine aykırı bir yanı yok.
    Ezgi Başaran’ ın yazısına gelince,
    Burada belirtilen çok önemli bir görüş var, o da ateistlere yapılan negatif ayrımcılıktır. Düşünce özgürlüğü ve demokrasi olduğu söylenen bir ülkede, diğer tüm inançlar gibi ateistleri de aşağılamaya kimsenin hakkı yoktur.Yazıyı ezbere karalamadan önce ateistlere ne hakla aşağılık insanlar muamelesi yapıldığını açıklamanız gerekir.

  110. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 8, 2012 | Reply

    @ amir töre

    Elmaları armutları, kelime oyunlarını falan bir yana bırakıp…

    Bu hoş değil. Oyun oynamıyoruz.

    sizin ve düşünce ortaklarınızın yapmaya çalıştığı şey, bilimsel bir teori olan evrim teorisini bir inanç gibi göstermeye çalışmak

    Sorun işte bu. Yanlış anlıyor, ve bu yanlış üzerinden eleştiride bulunuyorsunuz. Tekrar anlatmaya çalışayım (lütfen bunu da oyun filan diye nitelemeyiniz):

    Önce bir önceki cevapta yazdığımı aynen yazayım: Yazıda aşk, değer, hukuk, adalet, değer, özgürlük, güzellik vb. kavramlardan söz edilmiş uzun uzun, örnekler verilmiş. Bunları “evrime yaslamak” türündeki inanç için “maymunist iman” ifadesi kullanılmış.

    Yani insanı insan yapan temel özellikleri evrime dayandıran bir şeyden söz ediliyor. Bu olsa olsa evrim teorisinin materyalist bir yorumu, abartılmış bir biçimidir. İnsanın bedeni bitkisel ve hayvansal niteliklidir. Oysa bunların üzerinde bir şeyiz biz. Siz “bu da onun biraz daha gelişmişidir” filan dediğinizde artık biyolojinin evrim teorisinden çıkıp materyalist felsefeye giriyorsunuz. Bunu deyip demediğinizi bilemem. Zaten konu siz de değilsiniz. Bu makalede evrim teorisinden faydalanma derdinde olan materyalizmin eleştirildiği o kadar açık olduğu halde siz ısrar ile “teoriye bir saldırı var” havasındasınız. Evrimcilik binlerce yıllık bir şey ve birçok farklı yorumu var. Burada maddeci yorumun bilim değil bir inanç olduğu vurgulanıyor, hepsi bu.

    Üstelik -burada konu bu olmasa da-, sırf biyolojik olarak dahi zayıf bir teori. Yanlışlanma dediğiniz şey böyle tarihsel teorilerde o denli basit değil. 500 milyon yaşında bir tavşan fosili bulundu diyelim. Muhtemelen iki şey yapılacaktır: Ya evrimsel süreç daha erken dönemlere esnetilecek, ya da evrimin bir başka gezegende vb. başlamış olacağı türünden şeyler söylenecektir. Nitekim bunu söyleyenler olmuştur da. Sonuçta yanlışlanma yerine kimi modifikasyonlar yapılacaktır. Çünkü evrimciliğin bir ayağı bilimde ise, diğer ayağı felsefededir. Bir tür kozmolojidir aslında. Bu yüzden yanlışlanması bir anlamda imkansızdır. Bilim felsefesine yanlışlanabilirlik ilkesini katmış olan kişi de -ki kendisi de evrimcidir- şöyle demiş: “Darwinism is not a testable scientific theory, but a metaphysical research program.”

    Big Bang ile kıyaslanmasına gelince: Big Bang teorisi bugün bilinen fizik yasaları çerçevesinde oluşturulan bir teori. Nitekim CERN projesi bu çerçevede yürütülen bir şey. Evrim teorisini sırf bilimde konu edildiği için aynı kategoriye koymak son derece yanlış. Ben teorinin bilimsel olmadığını söylemedim, Big Bang ile kıyaslanamaz olduğunu söyledim. Bilimsellik bildiğiniz üzere “bilimce doğrulanmış” filan gibi bir anlama gelmez, bilim literatüründe belli bir yeri olan anlamına gelir.

    Ama dediğim gibi bu başlık aslında bununla ilgili değil. Bu bizzat evrim teorisini konu alan bir başlık altında tartışılmalı.

  111. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 9, 2012 | Reply

    Gerçi Popper iki yıl sonra da şöyle demiş: “I still believe that natural selection works in this way as a research programme. Nevertheless, I have changed my mind about the testability and the logical status of the theory of natural selection; and I am glad to have an opportunity to make a recantation. My recantation may, I hope, contribute a little to the understanding of the status of natural selection.”

    Burada bu kez “darwinizm” sözcüğünü değil, “doğal ayıklanma” sözcüğünü kullanıyor. Demekki iki yıl önceki ifadesinde darwinizm ile “doğal ayıklanma teorisini” kast etmiş. Oysa daha genel anlamıyla darwinizm için asıl sorun “doğal ayıklanma

  112. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 9, 2012 | Reply

    ” değil. Çünkü bu işin negatif yönü. Var olan bir şeyin ortadan kalkması. Asıl sorun pozitif yön, yani yeni ve ileri bir şeyin ortaya çıkması. Burada işin içine olasılık hesapları giriyor. Çok uzun zamanlardan ve bu uzun zaman içinde herşeyin mümkün olduğu türünden “metafizik” öngörülerde bulunuluyor. Öyle ki, tam olarak ne kadar zaman gerektiği konusunda bile bir uzlaşı yok. Kısacası belirsizliğin ve dolayısıyla spekülasyonların alabildiğine kol gezdiği bir saha. Zayıflığının -ama öte yandan zenginliğinin- sebebi de bu.

  113. Yazan:Castellazi Tarih: Şub 9, 2012 | Reply

    @ amir töre

    aslında baştan beri yazılarınızla siz ve sizin gibi bilim dini satanlara yönetilen eleştirilerin hakkını veren bir cevap yazmışssınız;bol laf salatası ve birbiriyle tezat cümleler….

    Doğal seleksiyonu, türlerin sürekli olarak birbiriyle fiziksel anlamda savaştığı, birbirini öldürdüğü bir koatik ortam olarak algılamak yanlıştır. Doğal seleksiyon, bilinçli bir yaşam mücadelesi değildir,

    Darwinin evrim teorisinde ve sosyolojik gelişimi ele alan diğer yapıtlarda şu yukarıda söylediğiniz değil benim söylediğim şekilde bir insani gelişim skalası vardır..Yaşlı,sakat,güçsüz türün zaman içerisinde kendine nazaran daha kuvvetli tür karşısında elene elene yok olması geri kalanın insan dediğimiz varlığı oluşturması..(alıntı yaparken bile tiksindim..ne sapıkça bir düşünce bu yahu)

    ”Dolayısıyla merhamet, şefkat, acıma vb hasletler o türe avantaj sağlıyorsa, doğal seleksiyonla korunması beklenir”

    Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı… Şimdi böyle bir çarpışmanın ve elenmenin içerisine girmiş ”bilinçsiz” varlıklarda her nereden geliyorsa(!) bir takım hasletler oluşuyor durduk yere ve bu hasletler kendilerine birden pozitif avantaj sağlayıp ayakta durmasına yol açıyor(!)..Yaaa bak şu Allah’ın işine! Yok pardon Darwinin işine..Hokus Pokus abra kadabra,gerisini sallama…!!!
    -Bu arada tesadüfen oluşmuş(!) ve onlarca grift duygu durum farklılığı içeren bu hasletlerin(merhmet,acıma,şefkat) bir materyalistin gözünde ne kadar basitçe görüldüğünü dolaylı yoldan itirafıdır bu laflar aynı zamanda….-

    Gelelim işbu yazarın yazısına;
    Verdiğiniz cevaptan asıl sizin yazıyı okumayıp körü körüne savunma refleksi içerisine girdiğiniz görülüyor..Ezgi başaranın yazısı bu ülkede ateistlere yapılan negatif ayrımcılığı değil ”ateist olupta sırf kendi düşüncesini başkasına kabul ettirmek için katliam yapmış olan herhangi birinin şu ana kadar yeryüzüne gelmediği(!!!)”üzerinedir. Yazıyı baştan aşağı hiç okumamış olsanız bile en azından sadece yazı başlığında şu satırları görmeniz mümkün..Ayıp Ayıp!!!

    Sırf kadınlığı ve ateist çirkefliği nedeniyle oralarda oturtulan birinin yazısının elbette akl-ı selim insanlar için bir önemi yok.Zira ”kıyamete kadar kaybetmeye mahkum” insanların çemkirmeleri bir önceki mesajımda belirttiğim gibi sadece halimize şükür etmemize vesile olur..Oturup böyle safsatalar üzerinden beyin jimnastiği yapmak,tefekkür etmek imkansız..Hayatta elde ettiği herşeyi yukarıda saydığım iki adet özelliğe borçlu olan birinin yazılarındada fikir kırıntıları aramak beyhude olacaktır ama beni asıl şaşırtan bu çapta bir yazının face ve tweeterda epeyce paylaşılmış olması idi..

    Anormalliklerin normalleştiği ahir zamanın büyük alametlerin görüleceği kısmına mı girdik yoksa???

  114. Yazan:amir töre Tarih: Şub 10, 2012 | Reply

    Bu hoş değil. Oyun oynamıyoruz.

    Zaten oyun oynuyorsunuz demedim, kelime oyunu yapıyorsunuz dedim, bunlar farklı şeyler.

    sırf biyolojik olarak dahi zayıf bir teori.

    Değil. Günümüzde Evrim teorisi biyoloji biliminin temelidir ve hatta biyolojideki yeri -siz bu karşılaştırmayı sevmeseniz de- Bing Bang’ in fizikteki yerinden daha sağlam konumdadır da denilebilir. İşte bu nedenledir ki, aşk, merhamet, adalet duygusu vb duygusal olayların nasıl ortaya çıkmış olabilecekleri, evrimsel bakış açısıyla, bilimsel yönteme göre araştırılabilir. Nitekim evrimsel antropoloji, evrimsel psikoloji vb yeni kurulmakta olan bilim dalları var. Bu tür yaklaşımları küçümsemek, “Maymunist İman “ başlığı ile aşağılamak, en hafif deyimiyle haksızlıktır. Tekrar belirteyim burada inançtan değil, bilimden bahsediyorum. Aradaki farkı küçük bir örnekle belirteyim. Maymunla insanın hiçbir akrabalığı yoktur, dolayısıyla maymunda ahlak duygusu yoktur, olamaz diye kestirip atarsanız, bu bir inançtır. Buna karşılık , acaba maymunda ahlaki davranışlar varmıdır, diye gözlem ve araştırma yapar, öyle karar verirseniz, bu bilimdir.
    Öte yandan, Dawkins’ in yaptığı gibi, evrim teorisini zorlayıp, Tanrı’ nın yokluğunu ispatlayacak bir kanıt gibi sunarsanız, bu da bilim değil, inançtır, buna ben de karşıyım.

    Yukarıdaki yazıda katıldığım bir tek bölüm var, onu da yazayım:

    en “saygıdeğer” imansızlığın ateizm değil agnostizm olduğunu savunuyorum. İnan(a)amayan bir insanın “bilmiyorum” demesi gerekmez mi?

  115. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 10, 2012 | Reply

    Sayın töre,

    İçinde “oyun” geçen herhangi birşey yapmadım. Ama siz varın yapmışım sayın.

    Biyolojide evrimci bakış açısının yürürlükteki paradigma olduğuna kuşku yok. Zayıf olması buna engel değil, çünkü başka teorinin olmadığı yerde zayıf da olsa bir teori “sağlam konumda”dır. Ben zayıflığı, fizik-kimya bilimlerindeki teorilere kıyaslayarak söylüyorum. Bir diğer deyişle zayıflığı, konusundan (canlılığın tarihi) kaynaklanıyor. Bir teori içerisindeki spekülasyonun yoğunluğu onun zayıflığını göstermek için yeterli bir ölçüttür.

    Burada özellikle görülmesi gereken birşey var: Konu canlılık ve özellikle de insan olduğunda bilim zorunlu olarak felsefeye yaklaşır, hatta felsefeleşir. Çünkü canlılığın algı, düşünce ve duygu gibi öznel olayları hiç bir zaman nesnel bir incelemenin konusu olamazlar. Bu bilimin gelmiş olduğu seviye ile ilgili değil. Kategorik olarak öznel-nesnel ayrımı ile ilgili. Öyle ki son noktada nesne dahi öznenin (insan) bakışında anlam kazanır, bilgi haline gelir. Bugün bilim dünyasının bizim öznel dediğimiz süreçleri inceleme konusu yapması “işte bunlar da inceleniyor ve çözülüyor” şeklinde naif bir sanıya yol açabiliyor.

    İşte bu nedenledir ki, aşk, merhamet, adalet duygusu vb duygusal olayların nasıl ortaya çıkmış olabilecekleri, evrimsel bakış açısıyla, bilimsel yönteme göre araştırılabilir.

    “Evrimsel bakış açısıyla” herşey araştırılabilir. Ancak bunun için öncelikle hal-i hazırdaki durum -mümkün olsa- bilinmiş olmalıdır. Algı, düşünce ve duygunun neliği (mahiyeti) tamamen felsefenin konusudur. Ne antropoloji ne psikoloji ne de bir başka bilim dalının bunların neliği konusunda söyleyebileceği birşey var. Son zamanda bu yüzden bilişsel bilim adı verilen bir alan oluşturuldu. Bildiğimiz anlamda bilim midir peki? Hayır, bilim adamları ile felsefecilerin birlikte yürüttükleri bir zihin felsefesidir aslında.

    Demeye çalıştığım şey şu: Algı, düşünce, duygu olayları dediğimiz şeyler tam da bizi biz yapan şeyler. Bunların biyolojik yapıdaki korelasyonlarının incelenmesi bunların incelendiği anlamına asla gelmez, çünkü bu tanımca ve ilkece imkansızdır. Bunlar üzerine bol miktarda felsefe yapılır. Yapılmakta olan da budur.

    Şimdi durum böyleyken, bunların tarihi üzerine yapılacak olanları da “güçlü bilim” sayacak mıyız? Bence bu mümkün değil. Daha önce de yazdım, Big Bang gibi teoriler bugün bilinenler üzerinden geçmişi anlamaya yönelik. Oysa Evrim Teorisinin bu tür bilinenleri yok. Kullandığı her kavram, tartışma götürür başka kavramlara dayanıyor. Taşıdığı belirsizlikler kendisinden kuşku duymak için fazlasıyla yeterli. Bunlar “teorinin zamanla giderilecek eksikleri” türünden şeyler değil.

    Böyle olmasından dolayı ben evrim teorisinin bilimden çok biyoloji felsefesi içerisinde değerlendirilmesinden yanayım.

  116. Yazan:amir töre Tarih: Şub 10, 2012 | Reply

    @ castellazi
    Kendi düşüncenize karşıt görüşleri okumak sizi epey sinirlendiriyor, galiba. Üslubunuz rahatsız edici.
    Her neyse,
    Doğal seleksiyonun ana fikrini yanlış yorumluyorsunuz, en uygunların kalımı demek, canlıların birbiriyle dişe diş göze göz savaşması, sürekli kan akması vb demek değildir. Tabi ki doğal yaşamda bunlar da vardır, ancak en uygunların kalımı bunun çok daha ötesindedir. Olay sırf güçlülük güçsüzlük meselesi olsaydı, örneğin solucanlar dünya yüzünden silinirdi, her türün ortama uyum sağlaması farklı farklı olmaktadır, örneğin, aslanların uyumu vahşet iken, koyunların uyumu sayıca çoğalmadır, insanların uyumu ise sosyal yaşam ve dayanışmadır.
    Darwin’ den günümüze evrim teorisinde pek çok gelişme oldu, bunlardan biri de evrimin biriminin birey değil de popülasyon olarak kabul edilmesidir. Dolayısıyla, merhamet, adalet gibi duygular, tek bir bireyin zararına olsa dahi, topluluğun tümü için yararlı ise evrimsel süreçte korunabilir.

    Söz konusu yazıya gelince,
    Bence esas siz, yazının başlığı dışında bir yeri okumamışsınız. Yazar şöyle diyor:

    “…………… önermesinin ikinci bölümü olan “Ateist yetiştirecek değiliz” ciddi bir ayrımcılık içeriyordu. Ateist olma hali, olabilecek en fena şey gibi, aşağılama gibi, aklınıza gelebilecek her tür pejoratif manayı barındıran bir kelime gibi askıda duruyordu…..”

    Yani ateistlere yapılan ayrımcılıktan bahsediyor, daha altta da ne hakla bunun yapıldığını sorguluyor. Yazının başlığına bunu koymamış olması önemli değil, mühim olan yazının içeriği .

  117. Yazan:amir töre Tarih: Şub 10, 2012 | Reply

    Ayrıca şu yazdıklarınız da ibret verici

    Sırf kadınlığı ve ateist çirkefliği nedeniyle oralarda oturtulan birinin yazısının elbette akl-ı selim insanlar için bir önemi yok

    Bu sözleriniz tipik ayrımcılık ifadesi. Görüşlerini beğenmediğiniz insanları aşağılama, hakaret etme hakkını size kim veriyor?

  118. Yazan:MY Tarih: Şub 11, 2012 | Reply

    Sartre gibi kaliteli ateist yetismiyor artik. ne yazik ki ateistlerin çogu ayni zamanda pozitivist. Bu yüzden ateizm ve pozitivizm neredeyse es anlamli hale geldi. tabi duruma göre bu “pozitivist” etiket materyalist veya scientist (bilim yobazi) renklerine de bürünebiliyor. 12ci asirda dehriyun tayfasi varmis, bugünkü pozitivistlerle ayni seyleri söylüyorlarmis. kimsenin külâhi bos kalmiyor kisaca 🙂

    Ama hümanist ateizmin, özellikle de Sartre’in anlasilMAmis olmasi gerçekten üzücü 🙁

  119. Yazan:amir töre Tarih: Şub 11, 2012 | Reply

    Sayın Cebi,
    Evrim teorisinin dayandığı temel kanıtlar somut bilimsel verilerdir, bu nedenle felsefe başlığında bunların tartışılması doğru olmaz.

    Canlıların, dünya üzerinde görünme sırasının tek hücreliler-çok hücreliler- omurgasızlar- omurgalılar- balıklar-amfibiler- kuşlar-memeliler şeklinde oluşunu,

    Dış görünüşü çok farklı canlıların, iç yapı olarak bir çok homolog organa sahip olmasını,

    Filogenetik sınıflamanın, moleküler genetik sınıflama ile gösterdiği uyumu,

    Farklı türler ve cinsler arasındaki bağlantıyı gösteren fosilleri,

    Sürekli olarak oluşan spontan mutasyonların evrimsel sonuçlarını,

    İşlevini yitirmiş, ancak varlığını sürdüren organları,

    Kıtaların kaymasıyla oluşan yeni düzenle, canlıların evriminin gösterdiği paralelliği,

    İnsan şempanze genomlarının % 99 benzerlik göstermesini,

    Şempanze 2a ve 2b kromozomlarının birbirine yapışmış halinin insan 2. kromozomu ile özdeş olmasını,

    felsefi olarak açıklayamazsınız, bilimsel bir teoriye gereksinmeniz olur, o da evrim teorisidir. Olsa olsa, evrim teorisine dayanılarak türetilen dünya görüşleri felsefi olarak tartışılabilir.

  120. Yazan:Castellazi Tarih: Şub 11, 2012 | Reply

    @amir töre

    Herşeyden önce siz ve sizin gibi düşünenleri okurken hissettiğim duyguların öfkelenmek değil ibret alma,halimize şükür etme olduğunu önceki mesajımda yazmıştım.Vicdanımı yitirmemiş bir kimse olarak az da olsa böyle teorilerin peşinde Allah’ı inkar için binbir masal uydurup hayatlarını telef edenlere ”acıma” duygularımda depreşmiyor değil hani…

    Doğal seleksiyonun formülüze edilmiş şekli böyle olabilir-anlattığınız şekilde- zaten öylece kitapta durup insanlara hakikat bu diye dayatılmasaydı sorun olmazdı..Ama sizin formüllerinizin sosyolojik olarak yorumlanıp insan dedğimiz canlının bugünlere nasıl geldiğinin izahı benim eleştirdiğim şekilde olan haliyle insanlığa sunulup tek doğru bu diye dayatılıyor..Yani söylediklerimde bir yanlış yok.Materyalist Evrimcilerin topluma-bireylere dayattıkları ve gücü ele geçirdikleri ülkelerde yaptıkları toplum mühendisliğinin arka kısmında hep;
    ”Tesadüfler neticesinde varolan ve aralarından çürk-çarıkların zaman içerisinde yok ola ola/yok edile edile günümüze geldiği en son yaşam formu,günümüz insandır.Tarihi,bireylerin ayakta kalma,güçlü olanın galip geldiği tarihtir.”
    vardır.Sorun buradadır.Kendi inançsızlıklarını,Allah’ın taa en başından beri en mükemmel halde insanı yaratmış olduğunu inkar etmelerini birey olarak yaşamayıp modernite/aydınlanma/hakikatin yolu diye dayatmalarıdır.Dayatamadıkları yerdede,yaratıcısı hakkında en ufak bir bilgisi olmayan kimseleri zihinsel tornalamadan geçirip,müslüman mahallesinde salyangoz sattırırlar.Tıpkı sizleri önümüze sürdükleri gibi….

    Darwin’ den günümüze evrim teorisinde pek çok gelişme oldu, bunlardan biri de evrimin biriminin birey değil de popülasyon olarak kabul edilmesidir. Dolayısıyla, merhamet, adalet gibi duygular, tek bir bireyin zararına olsa dahi, topluluğun tümü için yararlı ise evrimsel süreçte korunabilir.

    Laf ola beri gele..Ne dediğinizi hiç anlamadım,aklı başında olupta anlayabilen olduğunuda sanmıyorum…Sizden gelebilecek muhtemel kelime oyunu dolu yazılarınızdan,bir cevap alabileceğime dair umudum olmasada soracağım yinede;
    Lütfen bana vicdan,merhamet,adalet duygularının insanoğlunda nerede,ne zaman ve hangi saikle oluştuğunu pek kıymetli teorinizi kullanarak açıklarmısınız?

    Size işbu bahse konu olan yazıyı tekrar okuyup,yazarın aslında ne anlatmak istediğini tekar algılamaya çalışmanızı tavsiye edebilirim ancak..Belki bu sefer dediğime gelirsiniz.Başlığa bakmadan hatta yazıyı okumadan savunma içerisine girmişsiniz dedik,sayemde başlığıda okudunuz,yazıyıda..Şimdi sıra içeriğinin ne olduğunu kavramaya geldi..Ha gayret başarırsınız 🙂

    Ayrıca şu yazdıklarınız da ibret verici

    Sırf kadınlığı ve ateist çirkefliği nedeniyle oralarda oturtulan birinin yazısının elbette akl-ı selim insanlar için bir önemi yok

    Bu sözleriniz tipik ayrımcılık ifadesi. Görüşlerini beğenmediğiniz insanları aşağılama, hakaret etme hakkını size kim veriyor?

    Ne benim söylediklerimi çarpıtarak beni kadın düşmanı v.b. şeylerle haksız yere itham edin ne de o -ismi lazım değil- kişinin goygoyculuğunu yapın.Sıkıştığınız zaman belden aşağı vurmakta,hiç değişmeyen taktiklerinizden herhalde…

    Her yazısında erkek düşmanlığıyla ondan önemlisi din düşmanlığıyla,ukalalık ve çirkefliğiyle ”kendisine verilen görevi” yerine getiren biri yazdıklarının karşılığınıda saldırdığı yerlerden alacaktır elbette.Biz kediye kedi deriz,köpek değil sen içini ferah tut emi..

  121. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 11, 2012 | Reply

    Sayın töre,

    Bu ve benzeri “tespitler” bir teorinin felsefeden çok bilimde, yani biyolojide yer alması için size ve oldukça geniş uzman bir kesime yeterli gelebilir. Bana ve yine alanında uzman önemli bir kesime yeterli gelmez. Evrim teorisinin biyolojinin olmazsa olmaz koşulu olduğu görüşüne ise katılmam hiç mümkün değil. Bir paradigma, bir bakış açısı olarak kullanılıyor olabilir, ama dayanaklarını sanıldığı ölçüde “sağlam” bulmuyorum. Bunu “ne olursa olsun evrim olmuş olamaz” ya da “evrim mutlaka olmuş olmalıdır” şeklindeki bağnaz tutumlardan ayırmak gerekir. Pekala olmuş olabilir. Ama başka şeyler de olmuş olabilir.

    Konusu her ne kadar “canlı organizmalar” gibi somut birşeymiş gibi gözüküyor ise de durum böyle değil. Bir insan neslince gözlemleme şansı olmayan oldukça uzun bir süre içindeki türsel değişimden bahsediyor teori. Fosil kayıtları yeterli olsa teoriye filan dahi gerek kalmaz, tarihsel bir süreç olarak kabul edilir, mekanizmaları üzerine araştırmalar yine devam eder. Ama hayır, yeterli değil. Var olanlar üzerinde dahi sürekli tartışmalar var. Zaman zaman biri öne biri arkaya alınıyor, evrim senaryoları yeniden yazılıyor…

    Bunlar birgün yerli yerine oturup herkes için “yeterli” hale gelir mi? Bunu bilmiyorum ama hali hazırda yeterli olmadığı görüşündeyim, tıpkı sizin yeterli olduğu görüşünde olmanız gibi.

    Benim felsefede tartışılması gerektiği görüşüm; canlılık, değişim, evrim, duyum, algı, düşünce, duygu gibi genel kavramlar ile ilgili. Tarihsel boyutu zaten tarihsel bir disiplin olan paleontoloji tarafından yürütülüyor.

    Endişeye mahal yok. Açık fikirli insanlar olanı olduğu gibi kabul etmeye hazırdırlar. Tarihsel konular ise her vakit kuşkuya açık olacak. Ulaşılan “deliller” belli bir seviyeye geldiğinde “muhtemelen bu olay olmuş” denilmeye başlanır. Benim içinse şu anki durum o durum değil.

  122. Yazan:amir töre Tarih: Şub 13, 2012 | Reply

    ….Laf ola beri gele..Ne dediğinizi hiç anlamadım,aklı başında olupta anlayabilen olduğunuda sanmıyorum…Sizden gelebilecek muhtemel kelime oyunu dolu yazılarınızdan,bir cevap alabileceğime dair umudum olmasada soracağım yinede;
    Lütfen bana vicdan,merhamet,adalet duygularının insanoğlunda nerede,ne zaman ve hangi saikle oluştuğunu pek kıymetli teorinizi kullanarak açıklarmısınız?

    Orada yazılanlar bence çok açık, ben de niye anlayamadığınızı anlamadım.
    Sorunuza gelince, söz konusu duyguların ne zaman, nerede ve nasıl oluştuğunu zaten kesin olarak bilinen şeyler değil. Fosillere bakarak merhamet duyguları olup olmadığını anlayamazsınız. Ama bu eksiklik, bunların evrimle ortaya çıkamayacağı anlamına gelmez. Evrim teorisi baz alınarak mantıklı hipotezler üretilebilir. Önerilen bir hipotez şudur: İnsanın da içinde olduğu primatlar sosyal hayvanlardır. Yani grup halinde ve birbirleriyle iletişim halinde yaşarlar, Türün sürdürülmesi için bu tarz grup yaşamının korunması gerekir. Bu durumda grubun bireyleri, gruptan dışlanmamak için ve grup yaşamının sürdürlmesi için, kendi davranışlarında grup yararına olacak şekilde değişiklikler ve kısıtlamalar yapmak zorunda kalırlar. Bu tür kısıtlamalar, tüm ahlaki değerlerin başlangıç noktası olabilir.
    Bunu ben demiyorum, ABD Atlanta Emory Üniversitesinde Profesör olan, biyolog, zoolog ve primat davranışları uzmanı Dr Frans De Waal söylüyor. Katılırsınız, katılmazsınız, ancak önemli olan şudur. Bu konularda bilimsel hipotezler geliştirilebilmektedir. Bu konular merhamet, vicdan vb duygular evrimle oluşamaz, imkansızdır diye kestirip atılacak, “maymunist iman” diye aşağılanacak konular değildir. Peki bu bilimsel hipotezi destekleyen veriler var mı? Var. Bu da primat davranışlarının gözlenmesinden geliyor (fosil insan ve insansı maymunların davranışları incelenemeyeceğine göre, mecburen canlılar inceleniyor). Bu gözlemler sonucunda maymunlarda bazı ahlaki duyguların bulunduğuna ilişkin veriler elde ediliyor. (Örneğin arkadaşlarını kurtarmaya çalışırken suda boğulan şempanzeler). Ola ki ilgilenirseniz diye bunlara ilişkin bir link veriyorum: http://www.nytimes.com/2007/03/20/science/20moral.html?pagewanted=all

    Başlığa bakmadan hatta yazıyı okumadan savunma içerisine girmişsiniz dedik,sayemde başlığıda okudunuz,yazıyıda

    En başından beri yazıyı tümüyle okudum. Okumadığım yazı hakkında zaten yorum yapmam.
    Bel altı desteksiz atışları bırakın da sorduğum soruya cevap verin. Bir insanı ateist olduğu için aşağılama, hakaret etme hakkını size kim veriyor?

  123. Yazan:adem Tarih: Şub 21, 2012 | Reply

    ne yani şimdide ateistleri İMAN ETMEKLE mi suçluyorsunuz. ben inançsızlıkla suçlamanızı beklerdim ama içinizde bi yerlerde bunun yanlış olduğunu bilmenize şaşırttı aslında mutluda etti doğrusu 🙂

  124. Yazan:Anarko-Komünist Tarih: Şub 22, 2012 | Reply

    Şu yukarıdakileri bir tane dünyada kabul görmüş üniversiteye yada araştırma enstitüsine götürüp “ahanda biz bunları bulduk” diyin bakalım ne yanıt alacaksınız.

  125. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 22, 2012 | Reply

    @adem

    ne yani şimdide ateistleri İMAN ETMEKLE mi suçluyorsunuz.

    Hayır Sayın adem, burada öyle bir suçlama yok, epey bir yanlış anlamışsınız. Buradan anlaşılabilecek olan şey, “inançsızlık” olarak nitelenen şeyin sanıldığının aksine gerçek bir inançsızlık olamayacağıdır. Çünkü insan tanrı değildir, her yargısı kuşkuya açıktır. Kuşkuya açık olan her şey de tanımı gereği inançtır. Bu bir suçlama değil, “insanlık hali”mizin ifadesidir. Öteye geçip “ben hiçbir şeye inanmıyorum” demek, “ben bir tanrıyım” demek gibi gülünç bir şeydir.

    Ve aslında şunu yine vurgulamak gerekir: Bir inanç olduğunu dahi fark edemeyen inanç, tuhaf bir inançtır

  126. Yazan:Harold Whittles Tarih: Şub 22, 2012 | Reply

    ALLAH’a iman etmek de görmek gibi, dokunmak gibi bir histir. iman aktiftir, anneye, babaya güvenmek gibi pasif degildir.

    inanmayanlar bu histen mahrumdur. dogustan kör olan bir insana kare, üçgen gibi biçimlerden bahsederseniz elle dokunarak teyid edebilir. ama renkleri anlatamazsiniz. isik nedir bilemez. Sayet bir gün gözleri açilir da renkleri ve isigi anlarsa bu kez hâlâ kör olan arkadaslari ile arasinda bir uçurum olusur.

    Asagidaki fotograf dogustan sagir olarak dogan Harold Whittles’in kulagina protez takildigi andaki hayretidir. Harold garip bir ses duydugu için degil ilk defa duydugu için bu kadar hayret içinde. Harold’un hayreti cahilin “vay canina” demesi degildir. Arif’in SÜPHANALLAH diye haykirmasidir.

    ALLAH iman etmeyenlere de acisin, Hz Musa A.S.’in duasi gibi ölmeden önce onlarin da hayretlerini arttirsin ins.

    hayret

  127. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 23, 2012 | Reply

    @Anarko-Komünist

    Üniversite, enstitü vb. yerlere “ahanda bunları bulduk” diye gidilmez. Bu kabalıkta bir kişi buralara alınmaz zaten. İsterseniz siz bir deneyin, muhtemelen “güvenlik”le sorun yaşarsınız.

  128. Yazan:idris Tarih: Şub 23, 2012 | Reply

    bir ara Adnan Hocacılar, bilimsel bir kongreye sızmıştı 🙂 orada da rezil olmuşlardı. istediğiniz kadar yırtının Evrim Teorisi bilimsel çevrelerce geniş kabul görmüş bir teoridir. hoşunuza gitse de böyle gitmese de.

    ayrıca İslam’la çeliştiğini düşündüğünüz için saldırıyorsunuz ama hiç de öyle değil. İslam’la gayet güzel uyuşabilir bu teori. detaylara takılmadığınız sürece.

  129. Yazan:Anarko Komünist Tarih: Şub 23, 2012 | Reply

    “Cengiz Cebi”

    Gidilir gidilir. Gidilir gidilmesine de yeter ki dişe dokunur bilimsel iki kelam et. Te şu yukarıdaki zırvalıklarla gidersen kapıdan içeri dahi alınmazsın tabii. Olur ya Adnan Hocacılar gibi içeriye sızmayı başarırsan da masakara olursun. Bu kadar basit.

  130. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 24, 2012 | Reply

    @idris

    Burada yazılanları “Adnan Hocacılar” ile aynı kefeye koyabildiğinize göre yazılanlardan hiçbir şey anlamadığınızı kolaylıkla anlayabiliriz.

    istediğiniz kadar yırtının Evrim Teorisi bilimsel çevrelerce geniş kabul görmüş bir teoridir. hoşunuza gitse de böyle gitmese de.

    Üslubunuz “evrim düşmanları”nınkine bayağı bir benziyor. Muhtemelen onlar da size şöyle bir şey diyeceklerdir :

    istediğiniz kadar yırtının Evrim Teorisi bilimsel olarak çökmüş bir teoridir. hoşunuza gitse de böyle gitmese de.

    Ama kendi aranızda atışsanız da bizi bu yırtma-yırtınma işlerine karıştırmasanız ne iyi olur.

    ayrıca İslam’la çeliştiğini düşündüğünüz için saldırıyorsunuz

    Olmadı. Tutturamadınız.

    İslam’la gayet güzel uyuşabilir bu teori.

    Bu sizin sorununuz, bizim değil.

  131. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 24, 2012 | Reply

    @Anarko Komünist

    Size bir önceki cevabımda sizin üslubunuzu kullanmıştım. Görüyorum ki kabalıkta üste çıkma çabanız var. Tamam kabul, ben sizin kadar kaba olamam, o yüzden size “sen” diye hitap etmeyeceğim. Bu benim için karşımdakine saygısızlıktır.

    Te şu yukarıdaki zırvalıklarla gidersen…

    Bir söze, yazıya vs. zırva bilmem ne demek çok kolay bir iş. İsterseniz yazın bişey. Bakın nasıl kolayca onlara da zırva denilsin. Sonra? Sonrası yok. Ucuz bir hakaret, o kadar. Buradaki pek çok arkadaşın gözünde de densizlik.

    Olur ya Adnan Hocacılar gibi…

    Neyle neyi aynı kefeye koyduğunuzdan haberiniz yok. Üslubunuz tam da bir kısım “evrim düşmanları”nınki gibi. Hadi bakalım, siz onlara “maskara” deyin, onlar da size “maskara” desin. Bakalım kim kimi aklınca daha iyi aşağılayacak.

    Bu kadar basit.

    Basit olsa bile bizim ne zekamız ne de bilgimiz yeterli. Üstelik dinsel saplantılarımız var. Anlayamayız sizi.

    Şaka bir yana, kabalıkla bir yere varamazsınız.

  132. Yazan:idris Tarih: Şub 24, 2012 | Reply

    Sorun buradadır.Kendi inançsızlıklarını,Allah’ın taa en başından beri en mükemmel halde insanı yaratmış olduğunu inkar etmelerini

    @Cengiz Cebi

    bak yukardakini siz demişsiniz. bir de kalkmış bana “tutturamadın” diyorsunuz. ya tabi 🙂

    valla kusura bakmayın, sizle atışıcam. seviyorum saçmalayanların saçmalıklarını yüzlerine vurmayı. napıyım, huyum kurusun.

  133. Yazan:Castellazi Tarih: Şub 25, 2012 | Reply

    @amirtore

    Önerilen bir hipotez şudur: İnsanın da içinde olduğu primatlar sosyal hayvanlardır. Yani grup halinde ve birbirleriyle iletişim halinde yaşarlar, Türün sürdürülmesi için bu tarz grup yaşamının korunması gerekir. Bu durumda grubun bireyleri, gruptan dışlanmamak için ve grup yaşamının sürdürlmesi için, kendi davranışlarında grup yararına olacak şekilde değişiklikler ve kısıtlamalar yapmak zorunda kalırlar. Bu tür kısıtlamalar, tüm ahlaki değerlerin başlangıç noktası olabilir.
    Bunu ben demiyorum, ABD Atlanta Emory Üniversitesinde Profesör olan, biyolog, zoolog ve primat davranışları uzmanı Dr Frans De Waal söylüyor. Katılırsınız, katılmazsınız, ancak önemli olan şudur. Bu konularda bilimsel hipotezler geliştirilebilmektedir. Bu konular merhamet, vicdan vb duygular evrimle oluşamaz, imkansızdır diye kestirip atılacak, “maymunist iman” diye aşağılanacak konular değildir

    Bakın ısrarla hala daha aynı ezberleri yapmaya devam ediyorsunuz.Ben size ahlak,merhamet,vicdan,adalet gibi hasletlerin ”başlangıcını” yanı SIFIR NOKTASINI soruyorum.Siz kelalaka olarak bunların oluşmasında zemin hazırlaması muhtemel şeyleri sıralıyorsunuz.(Grup yaşamının devamı için bazı kısıtlamalara gitme v.s.) Laboratuar’ı kabe yapmışsanız bana ”belki,muhtemelen” içeren cümlelerle değil kesin olan şeylerle geliceksiniz..Evet, anlamamakta ısrar etsenizde tekrarlıyorum; Ahlaki hiç bir normdan habersiz olan ve tesadüfi olaylar neticesinde varolmuş ve o ana kadar güçsüz olan muadillerinin arasından çarpışarak onları elemiş ,güçlü olması nedeniyle ayakta kalabilmiş bir varlık nerden akıl ediyorda bir anda içinde bulunduğu,beraber yaşadığı topluluğun zarara uğramaması adına kendini kısıtlamaya kalkıyor? Sonra bu kısıtlamalar bir ahlak,etik manzumesine dönüşüp insanlık tarihine şekil veriyor?

    Günümüz canlılarının,kolektif yaşam içerisinde birbirlerine destek olmalarını kendi teorilerinize dayanak yapıp yaradılış öykümüzüde böyle ucuzluklarla basitleştirmeniz sizi bir yerlere taşımaz ancak ibret alınması gereken zavallılar kategorisinde yerinizi belirler sayın töre…(verdiğinz link’e baktım merak etmeyin..aslında onun gibi onlarcasına baktım.Allah’ın yaratma sanatının ve mükemmelliğinin gözlem ve deney vasıtasıyla bilimsel olarak binlerce kez ikrar edilmesinden başka bir şey göremedim..Her ne kadar ateist,Allahsız bilim tüccarlığı dükası çarpıtmaya çalışsada kabullenilmesi gereken hakikat budur sizler için..)

    En başından beri yazıyı tümüyle okudum. Okumadığım yazı hakkında zaten yorum yapmam.
    Bel altı desteksiz atışları bırakın da sorduğum soruya cevap verin. Bir insanı ateist olduğu için aşağılama, hakaret etme hakkını size kim veriyor?

    En başından beri yazıyı okumadınız,en başından beri yaptığınız şey çürük ve basit ezberlerinizi sıralayıp,mağdur-mazlum elbisesini giyerek kendi gibi ”marjinalleşmemiş” çoğunluğu ; bilinçsiz,zavallı,koyun,özgürleşememiş sürü v.s…

    tanımlamakta beis görmeyen,klasik memleketim aydını(!) rollerinde burada caka satmaktı..Bununlada yetinmeyip kişilik özelliklerini sayarken bile midemin bulandığı ”ismi lazım değil” kişinin avukatlığıını yapmaya çalıştınız.

    Kendisine yöneltilen/yönelttiğim tepkiler ateist olduğu için değil normalleştirdiği anormalliklerini kendisi gibi düşünmeyen milyonlara karşı bir üstünlük aracı olarak kullanması ve buradan aldığı güçle pervasızlığını ve şirretliğini her yazısında arttırmasınadır..

    Yoksa imanlı ve bilinçli bir müslümanın böyleleriyle uğraşmasına gerek yoktur zira kendileri -hasım olarak- karşılarına alabilecekleri ”en büyük ve en kudretli düşmanı” almışlar, buna karşılık-arkadaş olarak- ta edinebilecekleri ”en rezil,en fesat dostu” edinmişlerdir..Bu onları bu dünyada ve öte tarafta rezil etmeye yeterde artar bile.

  134. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 25, 2012 | Reply

    @idris

    Sorun buradadır. Kendi inançsızlıklarını, Allah’ın taa en başından beri en mükemmel halde insanı yaratmış olduğunu inkar etmelerini

    bak yukardakini siz demişsiniz.

    1. Siz ile kast ettiğiniz kimdir belli değil, ben mi, biz mi? Ben ise, bu söz bana ait değil. Biz ise öyle bir biz yok. Makalenin ana fikrine katılan yorumcular var. Bunların tektip olmayacağı da açık.

    2. Bu söz dahi sözünüzü “tutmuş” yapmaz. Olsa olsa teorinin materyalistlerce istismarını eleştirebilir. Bunu da “islamdan dolayı teoriye saldırmak” şeklinde nitelemek, atmak ama tutturamamaktır. Tamam haksızlık etmeyeyim, kafadan sallamak anlamında değil, önyargılı şekilde konuşmak anlamında.

    bir de kalkmış bana “tutturamadın” diyorsunuz. ya tabi 🙂

    Evet tutmadı. Yine olmadı. Gördüğünüz gibi.

    valla kusura bakmayın, sizle atışıcam.

    Hayali birşeyle atışamazsınız. Çünkü o size bişey atmaz, hayaldir çünkü. Tek yönlü bir atış olur, atışma olmaz.

    seviyorum saçmalayanların saçmalıklarını yüzlerine vurmayı. napıyım, huyum kurusun.

    Hoop, bi dakka ama. Hakaret neyin nesi şimdi? Bu sözünüzü kopyala-yapıştırla size gönderebilirim. Ama bu sizi rencide etmekten başka hiçbir işe yaramaz.

    Bir başka arkadaş da yukarıda “zırva” demiş. Türkçemizde buna benzer daha birçok tahkir sözcüğü var. Katılmıyorum, doğru bulmuyorum, yanlış vb. demek varken bunları kullanmak hiç hoş değil. Size karşı kullanılmışsa bunu da kınarım. Ama bu üsluba başvurmadan da pekala konuşulabilir.

    Yapılacak şey belli. Akılyürütmelerde bir hata görüyorsanız bunu belirtirsiniz. Mantık ilkelerine aykırı sözleri tespit edip bildirirsiniz. “Saçma”nın masum bir anlamı varsa o da budur. “Saçmalıklarınızı yüzünüze vuracağım, seviyorum çünkü” vb. demek bir tartışma yöntemi değildir.

  135. Yazan:idris Tarih: Şub 26, 2012 | Reply

    Hoop, bi dakka ama. Hakaret neyin nesi şimdi? Bu sözünüzü kopyala-yapıştırla size gönderebilirim. Ama bu sizi rencide etmekten başka hiçbir işe yaramaz.

    “Ama kendi aranızda atışsanız da” dediğiniz an ilk hakareti siz etmiştiniz. benimki iade etmekti sadece.

  136. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 26, 2012 | Reply

    @idris

    “Ama kendi aranızda atışsanız da” dediğiniz an ilk hakareti siz etmiştiniz.

    1. Birilerini “adnan hocacılar”a benzeten kişi, “adnan hocacılar”a benzetilmeyi sorun etmemelidir.

    2. “İstediğiniz kadar yırtının” diyen bir kişi, “kendi aranızda atışın” denilmeyi sorun etmemelidir.

    Ama yine de bir hakaret algıladı iseniz ben sizden özür de dilerim.

    Bu süreci yoksa “maymunist iman” ifadesi mi tetikledi? Makalenin yazarına havaledir.

  137. Yazan:amir töre Tarih: Şub 27, 2012 | Reply

    @ Castellazi

    Bakın ısrarla hala daha aynı ezberleri yapmaya devam ediyorsunuz.Ben size ahlak,merhamet,vicdan,adalet gibi hasletlerin ”başlangıcını” yanı SIFIR NOKTASINI soruyorum.Siz kelalaka olarak bunların oluşmasında zemin hazırlaması muhtemel şeyleri sıralıyorsunuz.(Grup yaşamının devamı için bazı kısıtlamalara gitme v.s.) Laboratuar’ı kabe yapmışsanız bana ”belki,muhtemelen” içeren cümlelerle değil kesin olan şeylerle geliceksiniz

    Benim kullandığım dil, bilimin dilidir. Ben ,sizin gibi , bilinmeyen şeyleri biliyormuş gibi davranmam. Tabi ki belki, muntemelen diyeceğim. Bilinmeyen şeyler için “bunu mutlaka Tanrı yapmıştır” demek, klasik “God of gaps” düşüncesidir, bununla herhangi bir şeyi kanıtlayamazsınız. Bir olgunun henüz bilimsel açıklamasının olmaması, onu Tanrı’ nın yaptığı anlamına gelmez. Söz konusu duyguların sıfır noktasıyla ilgili sorunuz da bu kapsamdadır. Yukarıdan beri anlattığım şeylerde israrla anlamadığınız bir şey var, evrimsel gelişimle değişen tek bir birey değildir, bireyin dahil olduğu topluluktur. Her bir bireydeki küçük değişimler, topluluğun geneli için yararlıysa kalıcı olma ihtimali daha fazladır. Grup halinde yaşayan sosyalleşmiş hayvanların grubun bütününün yararı için kendinde bir takım kısıtlamaları kabullenmesi mantıksız bir olay değildir, özellikle aksi halde gruptan atılma olasılığı varsa. Niçin grup halinde yaşamaya başlamışlar derseniz, o da kendilerinden daha güçlü olan yırtıcılara karşı korunmak amacıyla olabilir. Bütün bunlar için, olabilir deyimini kullanmamız gayet doğaldır, 3-4 milyon yıl öncesindeki insansıların davranışları için kesin şöyledir, böyledir, diyebilir miyiz? Ancak günümüzdeki maymunları gözleyebiliriz, bunlarda fedakar davranışların görülmesi, evrim teorisi ile uyumludur. Zaten kendisinden hiç bir fedakarlık yapmayan canlıların grup halinde yaşaması pek mümkün değildir.

    yaptığınız şey çürük ve basit ezberlerinizi sıralayıp,mağdur-mazlum elbisesini giyerek kendi gibi ”marjinalleşmemiş” çoğunluğu ; bilinçsiz,zavallı,koyun,özgürleşememiş sürü v.s…
    tanımlamakta beis görmeyen,klasik memleketim aydını(!) rollerinde burada caka satmaktı..

    Yapmadığım şeylerle beni suçlamanız iftiradan başka bir şey değil. Ben ne zaman “marjinalleşmemiş çoğunluğu ; bilinçsiz,zavallı,koyun,özgürleşememiş sürü v.s” olarak tanımladım, bunu söylediğim ya da ima ettiğim tek bir cümlemi gösterin, sizden özür dilerim. Ancak gösteremezseniz, sizin de attığınız iftira için özür dilemeniz gerekir.

  138. Yazan:Castellazi Tarih: Mar 1, 2012 | Reply

    Benim kullandığım dil, bilimin dilidir. Ben ,sizin gibi , bilinmeyen şeyleri biliyormuş gibi davranmam. Tabi ki belki, muntemelen diyeceğim. Bilinmeyen şeyler için “bunu mutlaka Tanrı yapmıştır” demek, klasik “God of gaps” düşüncesidir, bununla herhangi bir şeyi kanıtlayamazsınız

    Sizin kullandığınız dil bilim’in değil bilim dinin/dinciliğinin dilidir bu bir.Bilim,inanan bir kimse için Allah’ın yarattığı mükemmelliklerin insan aklı ve kapasitesinin sınırları ölçülerinde deney/gözlem yoluyla doğrulanmasıdır,inkar edilmesi değil.Onun için ihtimaller denizinde yüzen belirsizlikler dolu şartlanmanlarınızı bilim’in arkasına saklamayın.
    Bilinmeyen şeylerin bilinmezliğini; o şeyi gözünüzün görmüyor olması,duyu organlarınızla hissedememeniz…. Kısacası aklınız alabileceği sınırların çok ötesinde olmasına bakıp öyle ”bilinmezler” kategorisine sokarsanız daha çok kanıt ararsınız.Buradaki çelişki ve açmaz sizin sorununuzdur,inanan birinin değil.Çünkü Allah’a iman;” aciz ve zaaflarla dolu insan aklının anlayıp çözebileceği kadar sığ,her 10 senede bir yeniden kurgulanmaya gerek duyan çürük teorilerin dar bakış açılarının kavrayıp formulüze edebilecekleri kadar basit bir şey değildir…

    Her bir bireydeki küçük değişimler, topluluğun geneli için yararlıysa kalıcı olma ihtimali daha fazladır. Grup halinde yaşayan sosyalleşmiş hayvanların grubun bütününün yararı için kendinde bir takım kısıtlamaları kabullenmesi mantıksız bir olay değildir, özellikle aksi halde gruptan atılma olasılığı varsa

    Dininiz(!),insanlığa canlılardaki korunma,koruma sakınma güdülerinin başlangıcını izah etmeden yukarıdaki anlatımınızın(insana ait -özellikle- manevi ne varsa başlangıcı,gelişimi ve günümüz haline geliş açısından) inandırıcılığı yok.Determinist bir bakış açısıyla;”2 ile 2 yan yana geldi 4 oldu”yla bu işi açıklayamazsınız.

    3-4 milyon yıl öncesindeki insansıların davranışları için kesin şöyledir, böyledir, diyebilir miyiz? Ancak günümüzdeki maymunları gözleyebiliriz, bunlarda fedakar davranışların görülmesi, evrim teorisi ile uyumludur. Zaten kendisinden hiç bir fedakarlık yapmayan canlıların grup halinde yaşaması pek mümkün değildir.

    Gayb’a,nakil anlatımlara,ruh’a inanmayan bir bakış açısıyla zaten sonsuza dek 3-4 milyon yıl önceki ”insan”ın davranışını açıklamanız mümkün değil.
    Nihayetinde bu da bir inanıştır,bir şey diyemem ama itiraz noktam bilim dünyasının başındaki ”çete”nin izah edemediği ve tamamen -kendi inkarcı felsefi bakış açısına göre- yoruma dayalı kurgularının toplumlara doğru olarak hatta kanun olarak dayatılmasıdır.Karşı çıkanlarında ”gerici,yobaz,bilim düşmanı” olarak nitelendirilmeside cabası.

    Yapmadığım şeylerle beni suçlamanız iftiradan başka bir şey değil. Ben ne zaman “marjinalleşmemiş çoğunluğu ; bilinçsiz,zavallı,koyun,özgürleşememiş sürü v.s” olarak tanımladım, bunu söylediğim ya da ima ettiğim tek bir cümlemi gösterin, sizden özür dilerim. Ancak gösteremezseniz, sizin de attığınız iftira için özür dilemeniz gereki

    Okumalarınızda problem olduğu belli.”ismi lazım değil”in yazısını okumadan gelip burada şarjörünüzü boşalttınız zaten anladık da bari bana bunu yapmayın ne demişiz?;

    En başından beri yazıyı okumadınız,en başından beri yaptığınız şey çürük ve basit ezberlerinizi sıralayıp,mağdur-mazlum elbisesini giyerek kendi gibi ”marjinalleşmemiş” çoğunluğu ; bilinçsiz,zavallı,koyun,özgürleşememiş sürü v.s…

    tanımlamakta beis görmeyen,

    klasik memleketim aydını(!) rollerinde

    burada caka satmaktı…(Castellazi,Şub 25 2012)

    Yani hakkınızdaki kanaatimi birebir kullandığınız kelimelerden değil genel tavrınızdan edindim.Tek tek cümle çıkartıp yazılanları karikatürize edecek yeteneğim yok.

    Hem burada zahiren sizin şahsınız üzerinden gitse bile asıl hedefim sizinde savunduğunuz mercilerdir.Onlar,karşıtlarına -bir kaç örnek harici- naif davranmıyorlar ve artık bundan sıkıldım.Her ne kadar süsleyerek yazılsa bile (içeriği bakımından)onlara direkt/dolaylı yoldan destek veren herkes karşımdadır ve onlardan farksızdır, bu böyle..

    İftira atmadığımı,yazdıklarımda samimi olduğumu anlayabilmeniz dileğyle…

  139. Yazan:amir töre Tarih: Mar 2, 2012 | Reply

    @ Castellazi
    Siz ve sizin gibi düşünenlerden kişisel ricam şudur:
    “Sizin inandığınız din yanlıştır” cümlesini kişiliğinize hakaret gibi algılamayın, fikir özgürlüğü temelinde yapılmış açıklama olarak görün/görebilin, bunu söyleyenleri aşağılık yaratıklar olarak görüp kişiliklerine hakaret etmeye başlamayın. Şayet bunu yapabilirseniz diyalog ve fikir tartışması yapılabilir, aksi halde kendi inandıklarınızın ne kadar doğru olduğunu kendi kendinize tekrar etmekten öteye gidemezsiniz. Unutmayınız ki, herkes inançlı olmak zorunda değildir. Eğer demokratik ve özgürlükçü bir toplumda yaşıyor isek, inanmayan ve bu doğrultuda görüş açıklayanların konuşma haklarına saygı göstermek zorundasınız. İsmini bile telaffuz etmek istemediğiniz Ezgi Başaran’ ın yazısını bir de bu bakış açısıyla okumaya çalışın, şayet isterseniz.

  140. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Mar 2, 2012 | Reply

    “İnançsızlık” sözünü, daha da önemlisi kavramını, bir yana bırakmadıkça bu konuşmalar kısır çekişmelerden öteye geçemeyecek. Bu kavram gerek kendine ‘inançsız’ diyenlerce gerekse kendilerine ‘inançlı’ diyenlerce -sorun edilmeksizin- bolca kullanılıyor. Sorun tam da bu kullanım olduğu halde tartışmacılar çoğu kez bunun farkında değiller. Sözde ‘inançsızlar’ inançlarına inanç demeye yanaşmıyorken sözde ‘inançlılar’ da inançsız olmanın mümkün olduğunu sanıyorlar. Oysa bence öncelikle;

    1. Öncelikle ‘inançsızlık’ diye birşeyin olamayacağı,

    2. “Benimki inanç değil” diyenler ile yapılacak ‘tartışma’nın hiçbir yere varamayacağı

    iyi bir şekilde anlaşılmalıdır.

  141. Yazan:Castellazi Tarih: Mar 2, 2012 | Reply

    Hep mağdur(!),hep mazlum(!) olmaktan ne zaman kurtulabileceksiniz amir töre?/ Bilim dincilerinin,evrime inanmayan ama bilim yapmak isteyenlere yaptıklarını ne zaman kınayacaksınız amir töre?/ Edilen küfürleri,aşağılamaları hor görmeleri ne zaman telin edeceksiniz amir töre?/ Laboratuarı,kağıdı,kalemi,bilgisayarı,CERN’i,uzayı…artık ne varsa babasının tapulu malına çevirip kimseyi oralara sokmayanlara ne zaman dur diyeceksiniz amir töre?/ Bu kadar subjektif olup;”ama biz bilim yapıyoruz”dan başka ne söyleceksiniz bizlere amir töre?

    Ha bu arada bir kişisel ricanız mı olmuştu? Pardon gör(e)medim!

  142. Yazan:amir töre Tarih: Mar 3, 2012 | Reply

    @ Castellazi
    Kerameti kendinden menkul genellemeler yaparak bir yere varamazsınız. Söylediğiniz şeyler için somut örnek verebilirseniz, bakar, haklı bulursam gayet tabi ki, sizinle birlikte kınar ve telin ederim.
    Sorun şu ki, siz (ve sizler) dine yönelik her türlü eleştiriyi kişiliğinize yönelik hakaret gibi algılıyorsunuz, orantısız tepki veriyorsunuz. Bunun en somut örneği de Ezgi Başaran’ ın yukarıdaki yazısı. En ufak bir hakaret içermeyen, sadece din eleştirisi yapan ve ateizmi savuna bir yazıyı, sanki büyük bir küfürmüş gibi algılıyor ve yazara “çirkef, kadınlığı nedeniyle yazar yapılmış” vb hakaret ve aşağılamaları saydırmak için kendinizde hak görüyorsunuz. Yazarın avukatlığını yapmak gibi bir amacım yok, bu konuyu uzatmak da istemiyorum, sadece bakış açınızdaki çarpıklığı, olayları nasıl seçici algıladığınızı gösteren bir örnek olarak vurguluyorum.
    Her neyse, özetle:
    “Senin inandığın din yanlıştır ve zararlıdır” ya da ” Ateizm yanlıştır ve zararlıdır” demek hakaret değildir. Kınamaya hakkınız/hakkımız yoktur.
    Buna karşılık:
    “Bu dine inadığına göre sen aptalsın, tüm dindarlar aptaldır”
    ya da
    ” Ateist olduğuna göre sen salaksın, tüm ateistler salaktır”
    vb cümleler hakarettir. Bu ve buna benzer söz ve yazılar gayet tabi ki kınanır ve lanetlenir.
    Özellikle dindarlara yönelik buna benzer örnekler varsa -ima yolu ile yazılmış olsa dahi- belirtin, sizden önce ben telin edeyim .

  143. Yazan:Castellazi Tarih: Mar 3, 2012 | Reply

    Kerameti kendinden menkul genellemeler

    Dini inanışı olan herkesi ”yobaz” olarak gören dünyanın temsilcisi, bizide üfürükçü yaptı bide keramet saçtığımızı iddia ediyor!

    Sizin din’e eleştirel tarzda yaklaşım diye içine sindirdiğiniz ”anormallikleri” benimsemek ve tepkisiz kalmak durumunda değiliz.(Hakka inananla, batıla inananın kalite farkı burasıdır zaten)…

    Kaldı ki açıktan ve sokak ağzıyla galiz küfürlerin savrulmayıp bunun yerine daha alttan alta ama küfürden dahada rencide edici söylemlerin karşısında yazdıklarımız”hakaret ve aşağılama” olarak addedilemez bile.Savunmalarımızın,davamıza duyarlı oluşumuzun ve en önemlisi batıl/temelsiz teorilerinizin acziyeti karşısında elinizin bağlanması neticesinde yazacak birşeyinizin olmayışından,direksiyonu kırıp ”azınlık,mağdur,ses çıkarmasına müsaaede edilmeyen” pozlarına bürünmeleriniz bize yabancı değil,ona da alıştık…
    (avukatlığını yaptığınız kişinin ince giydirme ve aleni hakaret karışımı, ama bir okadar da mağduru oynayan keskin! bir zeka ürünü yazısın/larında da bu var.)

    Muhalifi olduğunuz şeylere karşı yapılanların hakaret olarak sayılması için çıtanızı everest’in tepesine koyarsanız,herhalde birşeyleri ”tel’in” edip bizi mesut bahtiyar etmeniz için bütün kutsalımıza,köprü altı jargonuyla açıktan sövülmesi gerekecek.Bilmem belki yakında o da olur!

    KANIT MI ARIYORSUNUZ(kasabın içinde et arayan adam misali)——

    Cern’i,Uzay’ı falanı filanı vazgeçtim şu ülkemizde akademik üretimin zerresini yapmadan etiket hocalığı ile milletin sırtından geçinen ve hiç haketmedikleri makamlara postunu yaymış ”ademoğullarının” çıkardıkları bilimsel(!) yayınlara,destekledikleri oda-derneklerin bildirilerine,emri altındaki personeline karşı olan tutumlarına(özellikle dindarlara karşı), hatta (ortamını yakalrsanız bir çay sohbetlerinde bulunun bunların)sıradan vatandaşlarla ilgili olan görüşlerine….

    Peşi sırada lanetleme yazılarınızı bekliyoruz(umutluda olmamak gerek.belki hakarete hiç rastlayamazsınız. Allah-u alem!)

  144. Yazan:amir töre Tarih: Mar 5, 2012 | Reply

    Dini inanışı olan herkesi ”yobaz” olarak gören dünyanın temsilcisi, bizide üfürükçü yaptı bide keramet saçtığımızı iddia ediyor!

    Aslında bu tartışmayı uzatmayacağım, sadece burada bir düzeltme zorunlu olduğu için yazıyorum. Tabi ki keramet saçtığınızı falan iddia etmiyorum. “Kerameti kendinden menkul” deyiminin anlamını -şayet şu ana kadar duymadıysanız- bir Türkçe deyimler sözlüğünden okuyup öğrenmenizi tavsiye ediyorum.
    Not: Ben de herhalde epey yaşlanmış olmalıyım ki, böyle eski kuşak deyimler kullanıyorum, maalesef 🙂

  145. Yazan:Anarko-Komünist Tarih: Mar 6, 2012 | Reply

    Üstelik dinsel saplantılarımız var. Anlayamayız sizi.

    Ha şunu bileydiniz.

    Ancak madem eksenizi bilim düşmalığı olarak belirlediniz -hatta tam bu aralar da konusu-, eğitim müfredatından fizik ve biyoloji derslerinin kaldırılıp yerine büyücülük falcılık gibi dersler konmasını, kimya derslerinin yerine de simya okutulmasını talep edin.

    Evrim yok diyen bilim de yok der. Bu da bu kadar basit. Ve madem bunu dediniz hiç olmazsa tutarlı olun.

  146. Yazan:Özgür Tarih: Mar 6, 2012 | Reply

    İBRÂHÎM Suresi 4. Ayet-i Kerime
    Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

    Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.

    Allah’tan, kendi dilimde yazılmış orjinal bir kitap istesem çok şey istemiş olur muyum?

  147. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Mar 6, 2012 | Reply

    @Anarko-Komünist

    Ha şunu bileydiniz.

    Eyvallah. Öğreniyoruz yavaş yavaş.

    Ancak madem eksenizi bilim düşmalığı olarak belirlediniz -hatta tam bu aralar da konusu-, eğitim müfredatından fizik ve biyoloji derslerinin kaldırılıp yerine büyücülük falcılık gibi dersler konmasını, kimya derslerinin yerine de simya okutulmasını talep edin.

    Amerika bu kadarına izin verir mi bilmiyorum. Yoksa bana kalsa hemen olsun derim.

    Evrim yok diyen bilim de yok der. Bu da bu kadar basit. Ve madem bunu dediniz hiç olmazsa tutarlı olun.

    Evet ama, bizim tutarlı olmak gibi bir derdimiz yok. Ne denilirse onu yapmayı daha çok severiz. Kulluk/kölelik zihniyeti malum.

    Yahu, zihninizde ne kadar negatif yüklü kavram varsa bunları ‘sizden olmayanlar’a kullanmak zorunda mısınız?

    Galiba öylesiniz.

    Büyücü, falcı, simyacı, bilim düşmanı, evrim düşmanı…

    Şunlar da var, ilginizi çekerse:

    Gerici, yobaz, amerikancı, işbirlikçi, liboş, fetoş, örümcek kafalı, ortaçağ kafalı…

    Literatür zengin. Daha düzinelerce çıkar.

    Eminim bir yerlerde yenileri üretiliyordur.

    Eh, kolay değil. Emperyalizm büyük şeytan, dinciler de uşakları. Kimi bilinçli, kimi bilinçsiz. Farketmez, hadlerini bildirmek lazım.

    (Acizane anlayışım)

  148. Yazan:Anarko-Komünist Tarih: Mar 6, 2012 | Reply

    Amerika bu kadarına izin verir mi bilmiyorum. Yoksa bana kalsa hemen olsun derim.

    Verir verir.

    Zaten sizin de anti-amerikancılığınız en az ulusalcılar kadar teorik altyapıdan yoksun. O yüzden temelde bi kavganız olmaz.

    Hem zaten bu saçma sepelek Harun Yahyamsı evrim karşıtı haraketler genelde iki tane cevherden fışkırıyor. Biri Amerika diğeri de Türkiye.

    Bu yüzden size önerdiğim talepleri sahiplenin. Ki tutarlı olun.

  149. Yazan:Castellazi Tarih: Mar 7, 2012 | Reply

    Aslında bu tartışmayı uzatmayacağım, sadece burada bir düzeltme zorunlu olduğu için yazıyorum. Tabi ki keramet saçtığınızı falan iddia etmiyorum. “Kerameti kendinden menkul” deyiminin anlamını -şayet şu ana kadar duymadıysanız- bir Türkçe deyimler sözlüğünden okuyup öğrenmenizi tavsiye ediyorum.
    Not: Ben de herhalde epey yaşlanmış olmalıyım ki, böyle eski kuşak deyimler kullanıyorum, maalesef 🙂

    ben de bu kadar yazdıktan sonra,kendini aklın ve bilimselliğin tek yolu olarak gösteren cemaatin mensubundan bir şey öğrenemedim diye üzülmüştüm.Sayesinde sözlüğe ne zaman bakmam gerektiğini öğrendim.Az iş mi? Bugün sözlük yarın ansiklopedi öbürgünde maymunculuğu savunuyorum sempozyumu…Benden de çok güzel aydınlanmacı olur valla 🙂

    Evrim yok diyen bilim de yok der. Bu da bu kadar basit. Ve madem bunu dediniz hiç olmazsa tutarlı olun.

    İnsanlığa zerre faydası olmayan,bilim adı altında kendi felsefi yorumlarını insanlara dayatan ”çete”nin artık defalarca işitmekten bıktığımız sloganlarından biri daha.Yahu hala daha güreşe doymadınızmı?

  150. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Mar 7, 2012 | Reply

    @Anarko-Komünist

    Verir verir.

    Tamam o zaman, ben müfredatı hazırlamaya başlayayım.

    Bunlar -bildiğiniz üzere- içi boş muhabbetler.

    Birilerini şucu-bucu, şudüşmanı-budüşmanı diye etiketlemek ne kadar kolay ise, o kadar da ‘geyik’ bir iş.

    Bunu ben de yapsam, siz de yapsanız değişmez, geyik.

    Bir inancın ‘egemen’ hale gelmiş olması onu ne yanlış ne de şeytani bir şey yapar.

    Ama aynı zamanda ne doğru ne de aydınlık filan yapar.

    Bu asla ve kesinlikle bir ölçüt değil.

    Benim -daha önce de belirttim- sorun gördüğüm şey, maddeci vb. kimselerin kendilerini “inançötesi” gibi absürd bir konuma koyma çabaları.

    Bu gerçekten ilginç birşey. Ama ne denli ilginç ise, o denli de küresel(!).

    Sorgulanmaz, sorgulanması teklif dahi edilmez.

    Çünkü üzerine oturulmuş ve taş gibi olduğu sanılan zemindir, sorgulanması ‘gereksizdir’.

    Aslında tipik ‘dinci’ tutumudur.

    Dini sürekli bilimle karıştırmayı seven şu mızıkçı tutum yani.

    Felsefi/mantıksal argümanlara yanaşmaz.

    Din-bilim çorbasında ahkam kesmeyi sever.

    Oradan ‘büyük politika teorileri’ üretmek gibi üstün meziyetlere sahiptir.

    Büyük düşünür.

    Eh, arkasında bir ‘aydınlar ordusu’ mevcut olduğundan, bu ruh halinde olmasını belki de mazur görmek gerekir.

  151. Yazan:Anarko-Komünist Tarih: Mar 7, 2012 | Reply

    Sorgulanmaz, sorgulanması teklif dahi edilmez.

    Yahu geçin bu ayakları. Sorgulamakmış. Derdiniz madem sorgulamaksa -Kaldı ki bilim sorgulamadan önce algılanır- işe Archimedes’le, suyun kaldırma kuvvetiyle falan başlasanıza.

    Evrim dışında hiçbir bilimsel gerçeğe muhalefet etmezsiniz, hatta “Rüyamda Rabbim Clevland’da ameliyat ol dedi”lerle kaymağını yersiniz, sonra “sorgulamak”. Biz de yedik. Boşuna takiye ustası denmiyor demek islamcılara. Al buyur.

    Bu kafa tam “batının iyi yanlarını alalım” kafası işte. Bilimin iyi yanlarını alalım…Evrim biz müslümanların ezberini gıdıklıyor o kalsın…

    Kusura bakmayın müslümanlar olmaz öyle. Bilim ya vardır ya yoktur, pilav üstü az bilim olmaz..

  152. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Mar 7, 2012 | Reply

    Yahu bırakın islamcılar da evrime inanmasın. Nedir derdiniz kardeşim?
    Bilimselmiş de, buna inanmayan bilime inanmazmış da, ulen bilimsel milyon tane teori var. Ben sicim teorisine, kaos teorisine inanmıyorum diye bir yerini yırtıyor musun? Yook, muhtemelen su teorilerden senin de haberin yok. Ama nedense bu evrim teorisi, yaratılışla ilgili olduğundan reytingi pek bir yüksek. Bırak kardeşim milleti aydınlatmayı, dişe dokunur bir keşif yap, vatana millete bir faydan olsun. Bıktık biz bu bilim havarilerinden. Harun Yahya gibilerden bir farkınız yok. İdeoloji uğruna siz de bilimi kullanıyorsunuz. Bilim kalkanını kuşanınca, o dokunulmaz ya pek bir rahat hissediyorsunuz kendinizi. Baksan hepiniz bilim adamısınız. Afedersiniz bir boktan anladığınız yok. Durum bu.

  153. Yazan:MY Tarih: Mar 7, 2012 | Reply

    @Anarko-Komünist,

    Hem anarsist hem komünist olunmaz. Bu “ateist-dindar” gibi tutarsiz bir durus. iki yoldan birini seçin.

    Ne dedigimi anlamiyorsaniz önce Stirner ve Marx okumalari yapmanizi tavsiye ediyorum. Bu iki düsünür neden kapistilar? Neden Marx nefret etti bu adamin fikirlerinden?

    Bu 4-5 haftanizi alacaktir. Sonra bir hafta daha çalismaniz gerek:

    Emile Zola’in Germinal adli romanini okuyun. Kahramanlardan Souvarine ile Etienne’in fikir dünyalarina nüfuz edin. Anarsizm ile Komünizmin neden bagdasMAyacagini anlayin bir kere. Piyangodan para kazanip rant yeme hayali kuran isçileri Souvarine’in nasil azarladigini okuyup tefekkür edin biraz.

    MÜSLÜMANLARI ANLAMADAN ÖNCE KENDiNiZi ANLAYIN!
    Sonra hâlâ konusacak haliniz kaldiysa gelin konusun. Yeni bir “nick” ile. Böylece rezil oldugunuz geçmisinizin üzerine bir sünger çekeriz 🙂 “gençlik hatasidir, olur böyle seyler” deriz 🙂

    Meseleyle ilgilenen okurlar için Derin MAЯҖ kitabindan bir alinti:

    Marx’ın kabahati büyük. Ama onu suçlamak göründüğü kadar kolay değil. Zira çok sayıda liberal ve İslâmcı da okka altına gidebilir!

    Komünizm adına işlenen cinayetler, işgaller, soykırımlar bugün hâlâ sahipsiz. Gerek Türkiye’nin solcuları gerekse Avrupa’nın sosyalistleri bu konuları açmaktan hoşlanmıyor. Oysa geçen bölümlerde bahsettiğimiz gibi “proleterya diktası” öyle acayip bir rejim oldu ki işçiler bile kâh koşarak kâh tünel kazarak kaçtılar komünizmden. Kaçamayanlar? Rejime kurban edildiler. Yüz küsür milyon insanın cesedi halının altına süpürüldü :

    Fakat Karl Marx’ı başkalarının işlediği cinayet ve işkencelerden dolayı sorumlu tutamayız. Stalin, Pol Pot, Mao, Castro… Bugünkü solcuların gerçek meselesi şu: Marx yanlış anlaşılmış ve fikirleri saptırılmış mıdır yoksa marxizm adına yapılan katliamlardan sorumlu mudur? Suç komünizm de midir yoksa bütün ideolojilerin ve devrimlerin zulme yol açması mıdır söz konusu olan?

    Konuya balıklama dalmak için ünlü bir düşünürden, “İtham Ediyorum” (fr.j’accuse!) adlı açık mektubuyla tanınan Emile Zola’dan yardım alalım:

    ” Yüz bin franklık büyük ikramiyeyi kazanan Marsilyalı işçiler gidip mülk almışlar ve hiç çalışmadan yaşayacaklarını beyan etmişler. Evet, hepiniz aynısınız. Bir hazine bulmak ve bir köşeye çekilip bencillik ve tembellik içinde tıkınmak. Zenginlere sövüp duruyorsunuz ama kaderin size gönderdiği serveti fakirlere verecek cesaretiniz yok. Mutlu olmayı hak etmiyorsunuz. Burjuvalara duyduğunuz öfke zulüme direnmek değil sadece kıskançlık. Onların yerine burjuva olmadığınıza isyan ediyorsunuz. Sizin bu ödlek ve zevk düşkünü ırkınızdan doğacak katilleriniz kafanızı uçurup cesedinizi kokuşmuş çöplerin içine atacak!”

    Devrimci ve anarşist Souvarine Germinal adlı romanda böyle haykırıyor öfkesini. Öfkesini haykırırken İslâmcıların da sıkça düştükleri fikrî bir tuzağa düşüyor:

    • Proletaryayı ve burjuvayı adeta iki farklı ırk gibi tasavvur etmek,
    • Fakirleri MUTLAK iyi sanmak, zenginlere ise adeta Şeytan rolü biçmek,
    • Devrim yoluyla mutluluk üretmeyi ummak.

    Roman kahramanı Souvarine işçilerin “hak mücadelesi” dedikleri şeyin özünde…

  154. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Mar 7, 2012 | Reply

    @Anarko-Komünist

    Bu ne ya!

    “Yahu geçin bu ayakları. Sorgulamakmış. Derdiniz madem sorgulamaksa -Kaldı ki bilim sorgulamadan önce algılanır- işe Archimedes’le, suyun kaldırma kuvvetiyle falan başlasanıza. Evrim dışında hiçbir bilimsel gerçeğe muhalefet etmezsiniz, hatta “Rüyamda Rabbim Clevland’da ameliyat ol dedi”lerle kaymağını yersiniz, sonra “sorgulamak”. Biz de yedik. Boşuna takiye ustası denmiyor demek islamcılara. Al buyur. Bu kafa tam “batının iyi yanlarını alalım” kafası işte. Bilimin iyi yanlarını alalım…Evrim biz müslümanların ezberini gıdıklıyor o kalsın… Kusura bakmayın müslümanlar olmaz öyle. Bilim ya vardır ya yoktur, pilav üstü az bilim olmaz..”MIŞ.

    Yahu buraya gelmişsiniz birşeyler yazmaya, kusura bakmayın ama Donkişot gibi kılıç sallamaya devam ediyorsunuz.

    Doğal haliniz mi bu bilmiyorum ama ciddi psikolojik sorunlarınız olduğunu sanıyorum.

    Yani kırmayayım, rencide olmasın filan diyorum ama, abüdik kübidik hezeyandan vazgeçeceğiniz yok.

    -mışlar, -mişler, bilmem ne..

    Yine olmadık laf sokuşturmalar, yok “ayak”, yok “takiyeci”, yok “-sanıza”lar, yok “biz de yedik”, yok “al buyur”, yok “pilav üstü”.

    Anlamadığınız bişey var. Sizi aşağılamaya kalksak apışıp kalırsınız.

    Ama bu bir hüner değil, insanlık değil, keyiflenilecek bişey değil.

    Bu üslubun gideceği yer düpedüz sövmektir. Kim daha iyi sövecek, onun yarışını mı yapalım?

    Şöyle siteye yazdığınız yorumları toplayın da bir bakın, içlerinde “kuru sataşma, laf sokma” sözüm ona ‘tiye alma’ dışında bişey var mı?

    Hababam şucular, bucular, şöyleciler, böyleciler..

    Sürekli bayatlamış “bilimci” havaları.

    Bu üsluptakilerin toplandığı, herkesin birbirine ‘laf geçirmek’le meşgul olduğu ‘forum’lar da var.

    İçinizi oralar döküp rahatlasanız, buraya da faydalı bişeyler yazsanız ne iyi olur.

  155. Yazan:Kurtulus Tarih: Mar 11, 2012 | Reply

    Yahu bırakın islamcılar da evrime inanmasın.

    Söylenen o değil ki. İstediklerine inansınlar ama tutarlı olsunlar.

    Tutarlı olsunlar ve örneğin hastalandıklarında büyücüye gitsinler doktora değil.

    Madem bilime savaş açtın kökten yap bu işi. Söylenen bu.

  156. Yazan:Castellazi Tarih: Mar 11, 2012 | Reply

    Tutarlı olsunlar ve örneğin hastalandıklarında büyücüye gitsinler doktora değil.

    Madem bilime savaş açtın kökten yap bu işi. Söylenen bu.

    Yahu arkadaş git bu şovunu kendi cemaatinin sitelerinde yap.Cidden buranın havasını kirlettiniz.

    Kim büyücüye gidecekmiş? Büyücüye inanan kim? Büyücüye gitsin dediklerinizin medeniyeti,tapındığnız batı taharet musluğunu bilmezken hamamı,banyoyu kullanıyordu.

    Siz de çok tutarlıysanız eğer (ömrünüz boyunca küfrettiğiniz din’in kurumlarına) öldüğünüz zaman cesetlerinizi getirtip yıkama,cenaze işlerinizi yaptırtmayın.Bu sözümnona dik duruşunuzu,Allah’a karşı isyankarlığınızı musalla taşındayken pek göremiyoruz? Orada hepimizin önünde saf tutuyorsunuz maşallah!

    Hilkat garibeleri,çelişki yumakları sizi… 🙂

  157. Yazan:Kurtulus Tarih: Mar 11, 2012 | Reply

    öldüğünüz zaman cesetlerinizi getirtip yıkama,cenaze işlerinizi yaptırtmayın.

    Bu doğru bir eleştiri. Ama maalesef ki “bizim kafamızı karıştırmayın, gedin burdan”lar içinde sıkışıp kalmış tek doğru. 🙂

  158. Yazan:MY Tarih: Mar 11, 2012 | Reply

    “İstediklerine inansınlar ama tutarlı olsunlar. Tutarlı olsunlar ve örneğin hastalandıklarında büyücüye gitsinler doktora değil. Madem bilime savaş açtın kökten yap bu işi”(KURTULUS)

    Evrim teorisine (ki teori degil bir senaryodur) karsi olanlar bilime karsidir diyemezsiniz. Evrim, ve özelde insanin bir evrim sonucu ortaya çiktigi iddiasi bilimin degil felsefenin yorumudur. Herkesin KABUL ETTIGI VE TEKRAR EDiLEBiLiR bilimsel bulgulara bakarak bilim adamlari da dahil farkli insanlar farkli yorumlar yapiyor.

    evrim olsun, yaratilis olsun birer yorumdur. Müslümanlarin inancina aykiri olan da bilim degil bilimin dinlestirilmesi, dogmalastirilmasidir. Pozitivizmdir.

    Bilim ve dini çatisir zanneden 19cu asirdaki bazi yari aydinlardi. August Compte gibileri yaptilar bunu. Sonunda kendi pozitivist kliselerini, ritüellerini icad ettiler.

    Avrupa’nin geçmisinden, klisenin dogmatik baskisindan kaynaklanan böyle bir gelenek var. Müslümanlari baglamaz.

    “büyücüye gidin” gibi zirvalarinizi da çok küstahça ve cahilce buldum. Lübnanli bir hristiyan olan Amin Maalouf’un yazdigi “Araplarin gözüyle Haçli seferleri” adli kitabi okumus olsaniz cahilliginizden utanir, kipkirmizi olurdunuz. Batidan asirlar önce Müslüman alimler insan vücudunu inceliyordu, bulasici hastaliklarin mikroplardan geldigini söylüyor, anestezi ile ameliyat yapiyorlardi. Müslüman için bilimle gelen her sey bir nimettir.

  159. Yazan:Kurtulus Tarih: Mar 11, 2012 | Reply

    evrim olsun, yaratilis olsun birer yorumdur.

    Değildir. Bugün evrim kuramından faydalanmadan bakterilere hangi antibiyotiklerle nasıl saldırılacağına karar veremezsin. Aynı şekilde ilaçların hayvanlar üzerindeki tesirini test eden çalışmaları yorumlayamazsın.

    Bu konuyu netleştirecek olan en iyi aforizma bence şu;

    “Hastaneye giden bir ambulansta evrim teorisine inanmayan kalmaz.”

    Elbette ki kalır. Ama bu kuramın değil, insanların tutarsızlığı yüzünden olur.

  160. Yazan:MY Tarih: Mar 11, 2012 | Reply

    “Hastaneye giden bir ambulansta evrim teorisine inanmayan kalmaz.”

    uçaga binen herkes aerodinamik kurallarini ögrenmek zorunda degil çok sükür 🙂

    bilimsel gerçekler tekrar edilebilir deneylere dayanir. “olsa olsa böyle olmus olabilir” seklindeki spekülasyonlar bilimsel degildir. Evrim de tarihî dedikodudur. Oysa bilimde dedikodu YOKTUR.

    Meselâ istanbul fethedilmis midir? Evet. Bu bir gerçek. Istanbul’a gelmek isteyen bir turist T.C. konsolosluguna gidip vize alir. inanMAmak gibi bir lüksü yoktur. itiraz yolu kapalidir.

    Bu fetihte gemilerin karadan yürütülmüs olmasinin ehemmiyeti nedir?

    1) Kimi tarihçiler gemilerin yürütülmesinin sonradan uyduruldugunu söylüyor,
    2) Bazi tarihçiler SADECE az sayida geminin karadan çekilerek Haliç’e indirildigini kabul ediyor. Bu gemileri gören bizanslilarin morali bozulmus. Ama gemiler savasa bile katilmamislar.
    3) Baska bir grup tarihçi haliç’e inen gemileri zaferin OLMAZSA OLMAZ bir parçasi olarak görüyor. Bizim okul kitaplarinda da tercih edilen versiyon budur.

    ister Türk olsun isterse avrupali, insanlar bu gemi meselesi konusunda istedikleri kadar spekülasyon yapabilirler. ama yukarida dedigimiz gibi Istanbul’a gelmek isteyen bir turist T.C. konsolosluguna gidip vize alir. inanMAmak gibi bir lüksü yoktur.

  161. Yazan:Kurtulus Tarih: Mar 11, 2012 | Reply

    Yahu ben anlatamıyorum sanırım.

    Dünyanın tüm üniversitelerinde kabul gören bir kuram bu. Bir inanç meselesi değil.

    Sizin bu söyledikleriniz ancak “E=mc² bir yorumdur, gerçek değil” çizgisine geldiğinizde ciddiye alınabilir şeyler olur. Bu “tüm bilim gerçetir ama evrim hariç” vaziyetiyle olmaz.

  162. Yazan:Kurtulus Tarih: Mar 11, 2012 | Reply

    “uçaga binen herkes aerodinamik kurallarini ögrenmek zorunda degil çok sükür”

    Haa bu arada. “Sivrisinekteki mükemmeliyete bak bi de şu uçağa” diyen adama aerodinamik öğretilse hiç de fena olmaz hani.

  163. Yazan:Castellazi Tarih: Mar 11, 2012 | Reply

    Ama maalesef ki “bizim kafamızı karıştırmayın, gedin burdan”lar içinde sıkışıp kalmış tek doğru

    Hastayım bu havadan nem kapmalarınıza.

    Burada tamamen slogan/ezber temelli yazılarınızdan olan rahatsızlığımı anlatan cümlelerimi ; ”öyle bilimsel konuşuyorum ki aksini söyleyemediklerinden rahatsız oldular” manasında okudunuz.

    Bilimci havalarında trajikomik şeyler yazarak bizi güldürmekse amacınız evet;ÇOK BİLİMSELdiniz! 🙂

    Bu da aydınlanmacı/maymunist paranoyanın geldiği son nokta herhalde.

  164. Yazan:MY Tarih: Mar 11, 2012 | Reply

    “Sizin bu söyledikleriniz ancak “E=mc² bir yorumdur, gerçek değil” çizgisine geldiğinizde ciddiye alınabilir şeyler olur. Bu “tüm bilim gerçetir ama evrim hariç” vaziyetiyle olmaz.”

    hayir, E=mc² bir formüldür. gözlenebilir fiziksel güçler arasindaki iliskiyi ifade eder. Sözgelimi bir nükleer santral yaparken bu iliskiyi kullanabilirsiniz. sivil ve askerî deneylerle formülü test edebilirsiniz. Ama FORMÜLÜN NEDEN VAR OLDUGUNU test edemezsiniz. FORMÜLÜ KiMiN YARATTI? yoksa bu formül kendiliginden, kazayla, bir rastlanti, bir patlama sonucu mu olustu?

    bu formülü gören insanlar (fizikçi, rahip, imam, fahise, polis, …) istedikleri yorumu yapmakta özgürdür, bu tür tartismalar YORUMDUR, BiLiMSEL OLAMAZ, zihniyet ve inanç yansitir:

    1) E=mc² formülüne göre evren kendi kendini yaratmistir, bu formül tanri fikrinin yanlis oldugunu ispat eder, bütün inançlar zirvadir…

    2) Bu formül Yaratici bir gücün ispatidir, evrendeki su dengeye, su güzellige bak, ilâhî bir sanat bu!!!

    3) ALLAH’in bir nimeti bu enerji, insanligin faydasi için kullanalim,

    4) ALLAH’in belasi bu enerji, eninde sonunda askerî bir amaçla kullanacaktir insanlar, yüzbinlerce masum ölecektir,

    5) incil’de bahsedilen kiyamet budur, insanlik kendini yok edecek,

    6) ….

  165. Yazan:Kurtulus Tarih: Mar 11, 2012 | Reply

    Ama bu formülü gören insanlar (fizikçi, rahip, imam, fahise, polis, …) istedikleri yorumu yapmakta özgürdür:

    Tamam işte evrim de aynı E=mc² gibi bir formüldür. Olmaz ya sen istiyorsan bu formülü kullanıp yine tanrıya ulaş. Ama bilimle tanrıyı barıştırmak da zor tabii, sen de haklısın yani, formülü anlamaya çalışmak yerine bilime savaş açmakta…

  166. Yazan:MY Tarih: Mar 11, 2012 | Reply

    “evrim de aynı E=mc² gibi bir formüldür”

    hayir, darwinci ve anti-darwinci olmak üzere bir çok farkli evrim senaryosu bilim adamlarinca tartisilmaktadir. Tek bir evrim yok. bir çok evrimci yaklasim var.

    formülü anlamaya çalışmak yerine bilime savaş açmakta…

    Bilime savas açan yok, bu nereden çikti?

    Bilimin sahasi biyoloji, kimya, fizik vs olabilir. Midemdeki asitligi gidermenin OBJEKTiF bir çaresi olabilir. inanci ne olursa olsun insan bir ilaç alir, midesindeki yanma geçer.

    Ama “iNSAN NEDiR?” diye sorarsaniz bunun bilimsel, objektif, HERKES içiN AYNI OLAN bir cevabi yok. insani insan yapan Adalet, Güzellik, Vicdan gibi bir çok seyin evrimle açiklanmasi imkânsiz. Zaten evrimin kapsama alani da bu degil.

    düsünürseniz Utanç, Adalet, Merhamet, Paylasma gibi hisler biyolojik bir avantaj vermez canlilara. insanlarin bunlari hissetme, yasama sekli evrimsel mekanizmalarla açiklanamaz. Bunu yapmaya çalismak, insani maddeye indirgemek olur ki bir merdivenle yükselerek Ay’a gitmeye benzer 🙂

  167. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Mar 12, 2012 | Reply

    Ezber: Evrim bilimsel bir gerçektir, evrimi kabul etmemek bilimi kabul etmemektir.
    Cevap: Evrim, bilimsel bir açıklamadır, gayet mantıklıdır ama gerçek olup olmadığını henüz bilmiyoruz. Birçok bilim adamı darwinist bir evrim açıklamasını ve doğal seçilimi ikna edici bulmuyor. Tabi çıkıp birisi canlıların bu mekanizma ile evrildiğini ispat eder, o zaman bilimsel bir gerçek olur. Ama o zamana kadar “bütün bilim çevreleri bunu kabul ediyor” demek bir şey ifade etmiyor. Çünkü bilimde demokrasi olmaz. Çoğunluğun kanaatine göre karar verme gibi bir şey söz konusu değildir.
    Ne yazık ki bazı arkadaşların kafasında bir dinci yobaz şablonu var. Evrim teorisine karşı olanı doğrudan o şablona yerleştirip hemen don kişot gibi hayali yeldeğirmenleriyle savaşmaya girişiyor. Yazık. Dogmanın göbeğine düşmüş farkında değil.

  168. Yazan:amir töre Tarih: Mar 12, 2012 | Reply

    Evrim, ve özelde insanin bir evrim sonucu ortaya çiktigi iddiasi bilimin degil felsefenin yorumudur

    Daha önce de yazdığım gibi, Evrimi bilimsel bir teori değil de felsefe olarak değerlendirmek doğru değildir. Evrim bilimsel bir teoridir, doğru ya da yanlış olduğunu düşünürsünüz, o başka. Ancak bilimsel olduğu konusunda hakkını teslim etmeniz gerekir. Sizler bu karşılaştırmayı sevmiyorsunuz ama, Bing Bang’ ı da görmediniz, Bing Bang’ ı da farklı yorumlayanlar var, ancak bu durum Bing Bang’ ın bilimsel bir teori olmasına halel getirmiyor. Bing Bang bilim değildir, felsefedir diyeniniz var mı? Niçin teoriler arasında ayrım yapıyorsunuz? (gerçi nedeni belli) Kanıtların fiziksel ya da biyolojik olması hiç bir şeyi değiştirmez, çünkü ikisi de bilimsel yönteme göre incelenebilir. Bing bang’ daki zemin ışıması neye ifade ediyorsa, evrim için de canlıların moleküler biyolojik sınıflaması aynı şeyi ifade ediyor. Bunların ikisi de bilimsel kanıttır. Dolayısıyla felsefi yorumlarla, “nasıl olur da böyle olur ? ” gibi cümlelerle evrimi yanlışlayamazsınız. Doğru dürüst bilimsel verilerle gelmeniz gerekir. Bilimsel açıdan ise evrim şu ana kadar sınamalardan başarıyla çıkmıştır. İşte bu nedenledir ki, dünyada biyoloji bilimiyle uğraşan bilim adamlarının ezici çoğunluğu evrimi, canlıların kökenini açıklayan en geçerli teori olarak kabul ediyor (mutlak gerçektir denilemez, ancak en geçerli bilimsel teoridir). Ha, tabi bir de alternatifi düşünmek lazım. Yaradılış teorisini. Bu konuda da kafalar net değil. Önce tanım yapalım, Yaradılış teorisi nedir? Tüm canlı türlerinin, tek tek doğaüstü bir güç(Tanrı ?) tarafından, birbirinden bağımsız olarak yaratılması. Yani dünyada yaşamış, soyu tükenmiş, ya da halen yaşamakta olan, sayısı belirsiz, belki 100 milyar türün, tek hücreliler, çok hücreliler, balıklar, amfibiler, sürüngenler, kuşlar, memeliler sırasıyla (tabi bitkiler de var), zamanı geldiğinde, yoktan birdenbire yaratılıp dünya üzerinde belirivermesi. Bunların arasında bir türden diğer türe dönüşüm olmaması. Tüm türlerin aniden olduğu gibi yaratılması. Bu kulağa mantıklı geliyor mu? Bana hiç mantıklı gelmiyor. Bunu bilimsel olarak sınayabilirmiyiz? Sınayamayız. Bu nedenle Yaratılış teorisi Bilim değildir, felsefedir.
    Bir uzlaşma olabilir mi? Olabilir. Evrimin canlıların kökenini açıkladığını kabul eder, ancak bu sürecin bilinçsiz olmadığını, Tanrı’ nın canlılar dünyası için koyduğu kanun olduğunu kabul ederseniz sorunu çözersiniz. Tıpkı katolik kilisesinin ve Tanrı’ ya inanan evrimci bilim adamlarının yaptığı gibi.

  169. Yazan:Yusuf Mehmet Bahadır Tarih: Mar 12, 2012 | Reply

    Bing Bang bilim değildir, felsefedir diyeniniz var mı? Niçin teoriler arasında ayrım yapıyorsunuz? (amir töre)

    Yok ayırım yapmıyoruz. İkisi de senaryodur diyoruz. BİLİM değil. Zira bir teorinin isabetli olma kriteri, deney ve gözlemlere uygunluğudur ki, senaryoları bu kritere tabi tutmak mümkün değildir.

    Bu bakımdan senaryolar, pozitif ya da tabiat bilimleri kapsamında değildirler. Bunlar olsa olsa sonuçları ilmi olarak kanıtlanmamış, akla yatkın bir takım spekülasyonlardır. O kadar !

    Dolayısıyla senaryoların hiçbiri ilmi değer taşımazlar. Bilim kapsamına dahil edilmezler. Senaryolar gözlem ve deneye uygunsuzdur. Yanı sıra bir olay dizisini farklı farklı senaryolarla akla yatkın olabilecek nitelikte açıklayabilmenin mümkün olabilirliği yanında, bu senaryoların birini diğerine tercih ettirecek ilmi bir kriterin bulunmaması da ayrı birer handikap olarak karşımıza çıkıyor. Dahası, bu senaryoların yanlışlanabilmesi adına herhangi bir ilmi yol yordamın bulunmaması da, söz konusu senaryoların neden ilmi bir değer taşıyaMAdıkları sorusuna, sanırım en güzel cevabı veriyor olsa gerek.

    Bilimsel açıdan ise evrim şu ana kadar sınamalardan başarıyla çıkmıştır. İşte bu nedenledir ki, dünyada biyoloji bilimiyle uğraşan bilim adamlarının ezici çoğunluğu evrimi, canlıların kökenini açıklayan en geçerli teori olarak kabul ediyor (amir töre)

    Ekrem Senai Abimin dediği gibi (sanırım gözünüzden kaçtı) “Bilimde demokrasi olmaz” İlmî gerçekler demokratik usûllerle ne vaz olunabilir ve ne de ilga edilebilirler. Böyle bir şey hiçbir fânînin tasarrufunda değildir.

    Tam da bu konuyla ilgili önemli bir hazırlık aşamasındayım. Tabii Allah nasip ederse…

    Saygılar…

  170. Yazan:Castellazi Tarih: Mar 13, 2012 | Reply

    Bilim’i Allah’ın yaratma kudretini sınamak için kullanmaya kalkarsanız elbette hiç birşey elde edemez,böcekten maymuna ordan bilmem neye en sonda bugünlere geldik diye aslı astarı olmayan şeylerde debelenir durursunuz.

    Defalarca dedik ki; Bilim, Allah’ın yaratma sanatının mükemmelliğini insan aklının ve kapasitesinin sınırları içerisinde çeşitli araçlar vasıtasıyla gözlemlenip,ikrar edilmesidir.
    Bundan ötesi bilinmemiş,bilinemeyen,bilinemeyecek olan şeylere yani GAYB’a iman etmektir.

    Gözümle görmedim,tüpün içine koyup ısıtmadım, patlatmadım, ışık çıkaramadım,formulüze edemedim öyleyse….
    (Bazı kimselerin iman edememelerinin tek nedenini bu saplantı içinde aramak gerek.)

  171. Yazan:idris Tarih: Mar 13, 2012 | Reply

    Yok ayırım yapmıyoruz. İkisi de senaryodur diyoruz. BİLİM değil. Zira bir teorinin isabetli olma kriteri, deney ve gözlemlere uygunluğudur ki, senaryoları bu kritere tabi tutmak mümkün değildir.

    Evrim Teorisi de Bing Bang da ispatlanmaya çalışılan şeyler. ikisinin de ispatı mümkün. daha bunun bile farkında değilsiniz 🙂 cehaletin bu kadarına da pes.

    bilimsel bir teoriye felsefe demek de ne tür bir kepazeliktir, bilemedim.

  172. Yazan:MY Tarih: Mar 13, 2012 | Reply

    “Evrim Teorisi de Bing Bang da ispatlanmaya çalışılan şeyler. ikisinin de ispatı mümkün. daha bunun bile farkında değilsiniz cehaletin bu kadarına da pes. bilimsel bir teoriye felsefe demek de ne tür bir kepazeliktir, bilemedim” (idris)

    Newton kesfetmeden önce yerçekimi kanunu neredeydi? Sorun bir kendi kendinize.

    Newton “yerçekimi kuvvetinin ne oldugunu bilmiyorum, ben bir sey icad etmedim, bu kuvvetin miktarini hesaplayan bir formül yazdim” demistir.

    biraz bilgi teorisi, bilimsel yöntem, epistemoloji üzerine (Kant, Husserl, Locke…) okusaydiniz böyle 19cu yy’dan kalma bilim yobazlari gibi konusmazdiniz.

    sayilarla ifade edilebilen saptamalar bilimsel gözlemlerin ve deneylerin sonucudur. “SU 100°C’DE KAYNAR” dersiniz. Bu bilimsel bir saptamadir. yoruma kapalidir. Ama buna bakarak dinî/felsefî yorum yapabilirsiniz:

    1) ALLAH tabiati ne güzel yaratmis, binlerce defa ayni deneyi yap, yine ayni sonucu buluyorsun!

    2) Aaa Bilim ne kadar güçlü, demek ki Evren’in var olmasi için Tanri’ya gerek yok. (Bkz Stephen Hawking: Şalgam suyu varsa Tanrı’ya lüzum yoktur)

    Peki siz neredesiniz? Newton’un mütevazi gerçekçiligi ile Hawking’in kör yobazligi arasinda bir yerde mi?

    Hayir, siz Hawking’in de çok altindasiniz, amuda kalkmis bir çocuk gibisiniz “aa dünyayi kim tepe taklak çevirdi yaw?” diye bagirip duruyorsunuz 🙂

    Sizin gibi düsünmeyenleri “kepaze” ilan ederek ne kadar yobaz oldugunuzu bir kere daha göstermis oldunuz. Yukarida ismini verdigim referanslari okuyun, bir iki sene sonra ugrayin, simdilik yeni yorum yazmaniza gerek görmüyorum. Bize kazandirabileceginiz ne bir bilgi ne de saglikli bir görüs açisi umudum kalmadi.

    ALLAH yardimciniz olsun.

  173. Yazan:MY Tarih: Mar 13, 2012 | Reply

    “Eylül başıydı zannediyorum, Büyük Tasarım (The Grand Design) adlı yeni bir kitabın reklâmı yapılıyor: “Dünyanın en zeki insanlarından Fizikçi Stephen Hawking’e göre Tanrı’ya gerek kalmadı”. Hayda ne alaka? Bu ne tuhaf bir tanrı ki var olmak için beşerî bir gerekçeye muhtaç? Ve ne zamandan beri Tanrı bilimin konusu oldu? Tabiat bilimleri “NASIL?” sorusuna cevap verir. “NEDEN?” sorusu ise dinî, felsefî tartışmaların konusudur. (2)

    Tanrı’ya inanmayan yani yaratan bir Özne’nin olmadığını düşünenler için yaratılış zaten yoktur ve varlık bir iradenin sonucu değildir yani varlık (ve İnsan’ın varlığı) doğal olarak maksatsızdır. Peki felsefenin ve dinin konusu olan Tanrı’yı şimdi neden fizikçiler araştırıyor? Vatikan’ın papası Ratzinger nikâh kıymaya gitti de dükkânı Stephen’a mı bıraktı?

    […]

    Rahipler, bilgisayarcılar, ve fahişeler gibi fizikçiler de “Tanrı vardır/yoktur” diyebilirler. Ama bunu fizik adına, bilimsel soslarla sunmaları, kişisel inançlarını bilimsel bir bulgu gibi yutturmaları biraz … nasıl diyeyim, biraz çirkin bir hareket olmuş. Yani Hawking bilimi, bilimsel bulguları ateizme alet etmek yerine Fransız fizikçi ve filozof Etienne Klein gibi samimi sorgulamalara girebilirdi. (Bakınız Zaman konusunda yayınladığımız çeviri: Fizikçilerin Zaman’ı)

    Aslında herkes serbest dinî ve felsefî sorgulamalar yapmak konusunda. Yani Urfalı bir kebapçı da “Biberden ağzım yanınca “ALLAH” diye bağırıyordum ama şalgam suyu daha iyi geliyor, Tanrı’ya gerek kalmadı” diyebilir. Var böyle bir serbestlik. Şalgam suyu dolayısıyla Tanrı’nın gereksizliği(!) üzerine bir de 300 sayfalık kitap yazabilir. Ama bilimsel olmaz bu kitap. Felsefî olur.”

    TAMAMI

    stephen hawking'in tanri zannettigi puta lüzum yok

  174. Yazan:amir töre Tarih: Mar 13, 2012 | Reply

    @ Yusuf Mehmet Bahadır

    Yok ayırım yapmıyoruz. İkisi de senaryodur diyoruz. BİLİM değil.

    Evrimi bilim olarak kabul etmeyen çok da, Bing Bang’ ı bilim olarak kabul etmeyen, şu ana kadar gördüğüm tek kişi sizsiniz. Bir ilke imza attınız. Tebrikler 🙂

    …dediği gibi (sanırım gözünüzden kaçtı) “Bilimde demokrasi olmaz”İlmî gerçekler demokratik usûllerle ne vaz olunabilir ve ne de ilga edilebilirler…

    Tabi ki bilimde demokrasi olmaz, ancak sanıyorum ki esas sizin gözünüzden kaçtı, ben “çoğunluğun görüşü neyse doğru odur” falan demiyorum. Ne demiştim, hatırlatayım:

    “Bilimsel açıdan ise evrim şu ana kadar sınamalardan başarıyla çıkmıştır. İşte bu nedenledir ki, dünyada biyoloji bilimiyle uğraşan bilim adamlarının ezici çoğunluğu evrimi, canlıların kökenini açıklayan en geçerli teori olarak kabul ediyor”

    Herhalde anlaşılmamış ki açıklayayım: “Bilim adamlarının ezici çoğunluğu kabul ettiği için Evrim teorisi doğrudur” demiyorum; “Evrim teorisi sınmalardan başarıyla çıktığı için, bilim adamlarının çoğunluğu tarafından geçerli kabul ediliyor” diyorum.
    Önce dikkatli okuyup, sonra eleştiri yapsanız da saman adamlara saldırmasanız ne iyi olur.

  175. Yazan:Kurtulush Tarih: Mar 13, 2012 | Reply

    Meseleye inanç ekseninde bakanların, “evrim ispat edilmemiştir” argümanıyla işin içinden sıyrılabileceklerini zannetmelerini de oldukça gülünç geldi bana. İyi madem hadi sizin argümanlarla gidelim; yaradılış kaç kere sınandı da inanmamızı bekliyorsunuz?

  176. Yazan:MY Tarih: Mar 13, 2012 | Reply

    “yaradılış kaç kere sınandı da inanmamızı bekliyorsunuz?”

    biraz anlamaya basladiniz, yaradılış ve evrim senaryolari teolojik ve/veya felsefî senaryolardir. bilinmesi, ölçülmesi veya ispat edilmesi MÜMKÜN DEGiLDiR. inanilir ya da inanilmaz.

    sahsen kimsenin Yaradılış’a inanmasini beklemiyorum. herkes kendi istedigini yapar. okullarda yaradılış’in fen derslerinde objektif, ölçülebilen, test edilebilen bilimsel bir gerçek gibi ögretilmesi de saçmalik olur. Tipki evrim senaryolarinin fen derslerinde anlatilmasi gibi.

    Dogrusu sudur:

    Pazartesi fen dersinde tabiat ögretirsin, kurbagalarin sindirimi, bitkilerin çesitliligi, sineklerin yumurtlamasi vs.

    Sali günü de felsefe dersinde tabiattaki hayatin kaynagi üzerine bilinen senaryolari anlatirsin: Zaman’in ve Mekân’in disinda Tanri’li bir yaratilis vardir, Budistlere göre X, Müslümanlara göre Y…

    Kimi düsünürlere göre ise tanrisiz varolus senaryolari vardir, big bang kendi kendine patlamistir, zaman ve mekan böyle olusmustur, evrim de organik çorbalara yildirim düsmesiyle baslamistir, vs vs

    Farkli senaryolara inanmanin siyasî, içtimaî, ahlâkî neticeleri üzerine tartisirsin, ögrencileri düsündürmek için farkli inançlarin bir arada baris içinde yasatacak sistemler tasavvur etmelerini istersin, vs vs

    tabi ki devletin resmî bir tercihi olMAmalidir, ne pozitivizm ne de Islâm’a uygun senaryolar devlet eliyle ôgrenciye dayatilMAmalidir.

    bu hem çocuklara duyulan sayginin bir geregidir hem de gençlerin özgür düsünmeyi ögrenebilmesi için MUTLAKA yapilmalidir.

  177. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Mar 13, 2012 | Reply

    Bir de şu kestirme çıkarım çok yapılıyor. “Yaratılış teorisi saçma, eh elde de bir tutarlı teori evrim var, o zaman evrim gerçek olmak zorunda!”
    Valla bir kere evrime inanmayanların inanmadığı şey “türler arası geçiş”tir. Yani böcekten sineğe, sinekten balığa, balıktan kurbağaya, kurbağadan kedi köpeğe, oradan aslana, kaplana, oradan file, maymuna, oradan insana geçiş gibi bir şey söylüyor Darwinist evrimciler. İnanmadığımız budur. Yoksa tür içinde çeşitlilik anlamında bir evrim gayet mantıklı. Yani kedigiller dediğiniz familyadaki çeşitlilik evrimle açıklanabilir. Ama bunun mekanizması da doğal seçilim, mutasyon olamaz.
    Milyonlarca sene içinde her şey olabilir deyince bilimsel bir şey söylemiş olmuyorsunuz yani.

  178. Yazan:Zerrin Tarih: Mar 13, 2012 | Reply

    “milyonlarca yil” galiba bir tanrinin adi. nasil ki muslumanlar bir seyi aciklayamayinca “Allah’in isi, kader….” diyorlar, evrimciler de her koseye sikistiklarinda “eh ne yapalim, milyonlarca yil, olur boyle seyler kem kum” yapiyor 🙂

  179. Yazan:Evrim teorisine meydan okuyan sincap Tarih: Mar 15, 2012 | Reply

    National Geographic’teki bir belgeselde söylenen:

    “Kaliforniya yer sincabı yılanların terk ettikleri deriyi çigniyor, tükürük ile birlikte tüylerine sürüyor. Yilan kokusu yüzünden çıngıraklı yılanlar sincapları ellemiyor” 🙂

    ya bu sincap Channel, Cerutti filan denedi bir milyon senedir, olmadı, ölen dedelerini gözlemledi, en sonunda “bir de buna bakalım” dedi. Ya da bu sicabın bir Yaratanı, bir Sahibi var.

    sincap

  180. Yazan:metin Tarih: Eki 8, 2012 | Reply

    …… ….. …… bey
    …… …… …… hanım efendi
    ÖNCELİKLE ADMİN YUKARIDAKİ YAZIN SÜPER.
    İNSAN BAŞKA İNSANIN GÖRÜŞÜNE VE DÜŞÜNCESİNE KESİNLİKLE HAKARET ETMEMESİ GEREK.
    ZATEN EVRENSEL BİR AHLAK KURALIDIR.
    AYRICA DİN DE BUNU EMREDER.
    BU MANADA İNSANLARA SAYGI DUYMAK GEREKİR.SAYGI GÖSTERMEYEN SAYGIDA GÖRMEZ.
    SELAM VE DUA İLE …..

  181. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Eki 8, 2012 | Reply

    Geç de olsa bir cevap:

    “ya bu sincap Channel, Cerutti filan denedi bir milyon senedir, olmadı, ölen dedelerini gözlemledi, en sonunda “bir de buna bakalım” dedi”

    Doğal seçilim teorisi böyle demez. Denemek, gözlemlemek vb. kavramlar işin içinde değildir.

    Örneğe uygulayacak isek; teoriye göre genlerinde bu operasyonu (yılan derisini çiğneyip tükrüğü tüyüne sürme) bulunduran sincap, bulundurmayana üstün olacağından nesli sürecek, diğerinin nesli tükenecektir.

    Peki bu özellik nasıl olup da sincabın geninde yazılmış olacaktır?

    Neo-teorinin buradaki yanıtı: Bir sıra mutasyon.

    Aslında bu oldukça kaçamak bir yanıt. Çünkü “Nasıl yani?” denildiğinde söylenen şeyler hiç de aklı tatmin edecek türden değil.

    “Öyle olmalı”yı “Neden olmasın?” ile temellendirme çabası.

  182. Yazan:Foreks takas Tarih: Ara 7, 2013 | Reply

    Kaliforniya yer sincabı yılanların terk ettikleri deriyi çigniyor, tükürük ile birlikte tüylerine sürüyor. Yilan kokusu yüzünden çıngıraklı yılanlar sincapları ellemiyor”

  183. Yazan:Fatih Şimşek Tarih: Eyl 7, 2018 | Reply

    Öncelikle yazarın emeğine teşekkür ederim. Tezler varsa antitezler de vardır. Bunun sonunda da senteze ulaşmayı umuyoruz zaten.
    Ancak tezin açıklanması hususunda dile getirilen örnekler içinde önyargılı tespitler olabilecek örneklerle karşılaştığımı belirtmek isterim. İlk olarak, duyguların varlığı evrimi dışlayan bir kanıt olarak sunulmuş ki bunun evrimi dışlayan bir kanıt olarak görülmesi temelsiz.
    Aşkın, sevginin ve diğer duyguların oluşması için bazı hormonlara ihtiyaç duyuyoruz ama bu hormonların varlığı aşkın sadece kimyasal bir tepkime olduğunu göstermez. Ayrıca bir hırsızın “genlerindeki bozukluğu” hırsızlık yapması ve suç işlemesi konusunda bir dayanak noktası olarak belirteceği hususu da oldukça sıkıntılı bir çıkarım. Burada Allah’ın insana bahşettiği “İrade” kavramını dile getirmek gerekiyor. Materyalist bakış açısı ile bakılırsa bunlar tutarlı örnekler olabilir ama “İrade” materyalizmin reddettiği bir durum. İradesiz insan bir hayvandan farklı olamayacağı için “Materyalizm” insanı bir hayvan olarak görür ve dini de doğal olarak iradeyi reddettiği için reddeder. İslam da aklı baliğ olmayı dine girmek için bir şart sayar. Eğer insan aklını kullanamayacak bir durumdaysa dini sorumluluğu yoktur ve hesaba da çekilmeyecektir. Burada İslam’ın irade sahibi insanı sorumlu tuttuğunu görüyoruz ki yukarıda yazılan maddeler iradenin kabulü ile ortadan kalkıyor. Aşık olmamamız gereken bir insana veya işlemememiz gereken bir suça yönelik eylemimizi durdurmaya haiz bir iradeye sahipsek bu verilen örnekler anlamını maalesef yitiriyor.
    Evrim meselesine geçtiğimizde, evrimin materyalist bir ürün olduğunu kabul etmemek gerekiyor diye düşünüyorum. Darwin’in kuramı materyalist ama Darwin evrimin var olduğunu örnekleriyle ortaya koymuş ve yorumunu materyalist bir bakış açısı ile yapmış. Biz materyalist bakış açısını reddederek İslam’ın evrime bakışını İslami bir yorumla dile getirebiliriz. Bunu yapmaya çalışan pek çok Müslüman bilim insanı mevcut. Yaş ve meslek konusu açılmış yorumlarda, ben 24 yaşında ve bir sanat tarihçisi olarak evrime reddiye veya kanıt sunacak yeterlilikte olmadığımı düşünüyorum. Yazdıklarım farklı bir bakış açısı ortaya atmak maksatlıdır. Ancak şunu da belirtmeliyim ki bir Müslüman olarak evrimin Allah’ın bir ayeti olduğuna, bugüne kadar okuduklarım ve izleyip dinlediklerim vasıtasıyla kanaat getirmiş durumdayım.
    Allah Kadir-i Mutlak olandır. O bir şeyin olmasını diler o da hemen oluverir. Allah’ın bir varlığı yaratması için zaman kısıtlaması koymak bir Müslüman için saçma olacaktır çünkü Allah katında milyar yıl ile saniyenin bir hükmü yoktur. Ayrıca Allah bir canlıyı tohumun yerden bitmesi gibi birden bire yaratacağı gibi evrim diyebileceğimiz bir silsileyle de yaratabilir. Eğer evrim var ise Müslümanlar olarak bundan ibret almak mecburiyetindeyiz.
    Bu ayet-i kerime de bu yazıda olmalı diye düşünüyorum;
    Secde Suresi 9. Ayet: Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrak duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

  1. 4 Trackback(s)

  2. May 18, 2010: Liberalizmin kusurları(2): Çalışan Bireyleri intihara sürükler : Derin Düşünce
  3. May 21, 2010: Son 30 günde en çok okunanlar : Derin Düşünce
  4. Tem 19, 2010: Son 90 günde en çok okunan ve tartışılan yazılar : Derin Düşünce
  5. Oca 4, 2011: Geçen yıl en çok okunan yazılar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin