Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Savaş Üzerine / Carl von Clausewitz (6) : Savaş bilimsel değil insanî bir faaliyettir »

Clausewitz-Savas_uzerine_199328 Ocak 1986’da Uzay Mekiği Challenger fırlatıldıktan 73 saniye sonra, yerden 15 km yüksekte infilak ettiğinde hiç kimse bunun birkaç yüz dolarlık güvenlik contaları yüzünden olduğunu tahmin edemezdi. 7 astronot öldü; 200 milyar dolarlık uzay mekiği programına 3 yıl ara verildi; ABD ve NASA önemli itibar kaybına uğradı.

Aslında gizli saklı bir şey yoktu. Fırlatmanın yapılacağı günden önceki gece, hava sıcaklığı tasarımcıların öngördüğü sınırın altına, -8 °C’ye düşmüş ve rampanın bazı yerleri buz tutmuştu. Bu sebeple katı yakıt roketinin güvenlik contaları büzülmüştü. Ertesi gün güneşin yükselmesine rağmen fırlatma saatine kadar contalar yeterince genleşmediler ve fırlatma sırasında tam tecrid sağlanamadı. Bunu tahmin eden bazı mühendisler fırlatmanın ertelenmesini istemişlerdi ama NASA yine de onay verdi.

Savaşta her şey çok basittir, fakat en basit şey zordur

Clausewitz-Savas_uzerine_13444Parçaları ister insan olsun ister makine, sistemler karmaşıklaştıkça aralarındaki sebep-sonuç ilişkilerine hâkim olmak zorlaşır. Başta bilmek zaviyesinde kendini gösteren bu zorluk emir-komuta zincirine sirayet eder ve yapmak/yaptırmak zemininde gösterir kendini. Adına “ordu” denen makineden istediğini alamaz komutan. Oysa isteklerinin çoğu son derecede basit şeylerdir. Prusyalı General Clausewitz bu iç dirence “sürtünme” (Alm. Friction) adını vermiş:

 “… Savaşta her şey çok basittir, fakat en basit şey zordur. Güçlükler birikir ve öyle bir sürtünme yaratır ki, savaşı görmemiş olan bir insan bunu gözünün önünde canlandıramaz. Sürtünme kayramı, gerçek savaşı kitaplarda okunan savaştan ayıran tek kavramdır. Askeri makina, yani ordu ve ona ilişkin her şey, aslında son derece basittir ve bu bakımdan idaresi kolaymış gibi görünür. Fakat şunu hiç bir zaman hatırdan çıkarmayalım ki, ordu yekpare bir kitle değildir, her biri kendi öz sürtünmelerini muhafaza eden bireylerden oluşur. Read the rest

Savaş Üzerine / Carl von Clausewitz (5) : Savaşta aklın önemi ve sınırları »

  • clausewitz-savas-uzerine-1Akıllılık tercih değildir, ona sahip olmayı seçemezsiniz ama en iyi kobay delilerden olur; gerçeği anlatsalar bile kimse kulak asmaz.
  • Ya deli olmadığımı söylersem… Faydası olmaz değil mi? Bu ancak Kafka’nın romanlarında rastlanacak bir fikir labirenti. Herkese senin deli olduğunu söylüyorlar. Sonra yaptıkların, söylediklerin hatta itirazların bile senin hakkında söylenenlerini onaylıyor. Bir kez “deli” ilân edilince yaptığın her şey o deliliğin bir parçası sayılıyor. Makul protestolar “gerçeği inkâr” oluyor; geçerli korkular ise “paranoya”.
  • Hiç üzücü bir olay yaşadın mı?
  • Evet. Ama neden? Bu neden önemli?
  • Çünkü geçmişindeki bir olayı işaret edip aklını kaybettiğini söyleyeceklerdir. Böylece seni buraya aldıklarında arkadaşların ve meslektaşların diyecek ki: “Tabi, delirdi. Başına gelenlerden sonra kim delirmez ki?”
  • Bunu herkes hakkında söyleyebilirler, istisnasız herkes.
  • Önemli olan senin hakkında söylemeleri.

Bu replikler yönetmenliğini Martin Scorsese’in yaptığı, başrolleri Leonardo DiCaprio, Mark Ruffalo ve Ben Kingsley’in paylaştığı Shutter Island’dan. 1954’te geçen film iki polisin fırtınalı havada yaptığı zorlu bir seyahat ile başlıyor. Adamlarımız Teddy Daniels (DiCaprio) ve Chuck Aule (Ruffalo) Boston Limanındaki Shutter Adası’nda en tehlikeli akıl hastalarının kapatıldığı Ashecliffe Hastanesine soruşturma amacıyla gidiyorlar. Zira üç çocuğunu boğarak öldürdüğü için akıl hastahanesine kapatılan Rachel Solando adlı hasta günlerdir kayıp. Son ana kadar sırrını saklayan film aynı zamanda aklın savaştaki yerini ve hudutlarını sorgulamak için de iyi bir alet kutusu: Delilikle akıllılık arasındaki sınır nerededir? Piyadenin tanka saldırmasını emretmek delilik midir? Ya gemileri karadan yürütmek? Askerler hangi noktaya kadar komutanlarına itaat ederler? Peki komutan? Aklına ne kadar itaat etmeli? Tecrübesi aklıyla, aklı istihbarat bilgileriyle çelişirse ne yapmalı?

Askerî deha nerede biter? Delilik nerede başlar?

Günlük hayatta delilik ve akıl, vehim ile gerçek sık sık birbirine karışır. Komplo teorileriyle gerçek komplolar arasındaki sınır silikleştiğinde fehamet sahibi agâh insanların uyarılarına çoğunluk “vehim” diyebilir. Ama bazen de tam tersi olur; Churchill, Hitler ve Stalin gibi sapıklar bütün dünyayı felâkete sürükler. Ya komutanlar? Okulda öğretilen savaş yasalarına, doktrinlere kafa tutan, ezber bozan bir komutan muzaffer olduğu müddetçe bir “savaş dehası” olduğu söylenir. Dâhî komutanlar dışarıdan gelen karamsar raporlara boyun eğmez; çelişkili bilgiler onların kafasını karıştırmaz. Verdikleri “delice” emirlere uymak askerlerine zor gelmez. Hannibal, Napoleon ve Hitler’in “deliliklerine” o andaki bilgiler çerçevesinde baksaydık zaferin kimden yana olacağını bilebilir miydik? Read the rest

Başgan, Başkanlık ve Otokrasi Tartışmaları »

Sultan-Erdogan-1

Her erk otokrattır. Çünkü bir erki oluşturan esas parametre onun mobilizasyon gücüdür. Malı, hizmeti ve insanları bir amaç doğrultusunda birleştirebilir mi? Onları bir araya getirdiği bir amaca sevk edebilir mi? Mesele budur. Yani otokrasi güç tanımına içkin bir şeydir; onun bir sıfatıdır.

Otokrasi tartışmaları genellikle merkez-çevre mücadelesinin çevre tarafından sıklıkla kullanılan bir propaganda aracıdır. En yoğun örnekleri 17.’dan itibaren görülmeye başlar ve anti-klise söylemlere dayanır. Klisenin yoğunlaşmış merkezi iktidarından rol isteyen krallar ve yeni sömürge güçleri doktrinlerini anti-merkez ve federe bir siyasi dağılım arzusuyla dile getirirler. Aslında şöyle demek isterlerler, biz de senin gücünden pay istiyoruz.

Ulus devletlerin yükseldiği dönemde ise otokrasi tartışmaları genellikle endüstrilerin kontrolünü kimin elde edeceği üzerinden gerçekleşmeştir. Burada burjuva, ulus-devletin mobilizasyon gücünü kırmak için benzer bir söyleme başvurur. Mal ve sermaye serbest dolaşmalıdır. İnsanlar kendini istediği gibi ifade edebilmeli, medyada ,siyasette ve toplumda ulus devletin kontrol mekanizmasından bağımsız alternatif bir erk olarak var olabilmelidir.

Peki burjuva neden bunu ister? Sermayeyi ve sermayeye ilişkin networkleri kontrol edebilen bu azınlık, merkez bürokrasiye giden alternatif yolları ulus-devletlerden daha etkin bir şekilde kontrol edebilmektedir. Medyayı ve propaganda araçlarını onun tekelinden kopararak sivil siyasal bir zeminde ulus-devlete nüfuz edebilir ve onu kontrol edebilir. Read the rest

Gerilla Savaşı / Ernesto Che Guevara »

che-guevera-5Mücadele ne kadar uzun sürerse, yönetim sorunları o kadar büyük ve karmaşık olacak ve bunların çözümü, kadroları, gelecek bir dönemde iktidarı sağlamlaştırma ve ekonomiyi geliştirme gibi zorlu bir görev için hazırlanacaktır.
İkincisi, Latin-Amerika köylülüğünün genel durumu ve yerli ve yabancı sömürücüler arasında sosyal bir ittifak durumu çerçevesinde, feodal yapılara karşı mücadelenin giderek daha patlayıcı hale gelme özelliği.
İkinci Havana Deklarasyonuna geri dönelim:

“Amerika halkları geçen yüzyılın başlarında kendilerini İspanyol sömürge egemenliğinden kurtardılar, ama sömürüden kurtaramadılar. Feodal büyük arazi sahipleri İspanyol valilerinin yetkilerini üzerlerine aldılar, yerliler acı dolu köleliklerinde kalakaldılar. Latin-Amerika insanı yine bu ya da başka biçimde bir köle olarak kalmıştır ve hakların en küçük umutları bile oligarşilerin iktidarı ve yabancı sermayenin boyunduruğu altında ezilmektedir. Şimdiye kadarki Amerika gerçeği budur, şu ya da bu nüansla, şu ya da bu değişiklikle. Bugün Amerika, İspanyol sömürge emperyalizminden olduğundan çok daha kötü, çok daha güçlü ve çok daha acımasız bir emperyalizme bağımlıdır. Read the rest

Hoşgörü Üstüne Bir Mektup / John Locke »

Hoşgörü Üstüne Bir Mektup John Locke 5Konuyu bir örnekle daha açık kılabilmek için, İstanbul’da bulunan biri Arminian, diğeri Kalvinist iki kilise  farz edelim. Herhangi biri, bu kiliselerden birinin diğerinin üyelerini, üstelik bu arada Türkler, Hristiyanların Hristiyanlara karşı işlediği böylesine hiddet dolu insanlık dışı zulmü seyredip (bıyık altından) gülerlerken, bazı doktrinleri ve ayinleri onlarınkinden farklı diye, mallarından ve özgürlüğünden mahrum bırakma hakkının bulunduğunu (her yerde uygulandığını gördüğümüz gibi) söyleyebilecek midir? Ama bu kiliselerden birisi, diğerinin kötü davranma gücüne son verirse, sorarım, bu güç onlardan hangisine ait olacaktır ve hangi hakla? Bu soru, şüphesiz ki, hatalılar ve sapkınlar üzerinde otorite hakkına sahip olan doktrini sağlam (ortodoks) kilisedir şeklinde cevaplandırılacaktır. Bu, büyük ve görünüşte doğru kelimelerle hiçbir şey söylenmemektedir. Read the rest

Erken – Geç / Early – Late / Tôt – Tard / متأخر – مبكر »

erken-gec

Ne değildir?

Birşeyin olması gereken vakte göre önce veya sonra gerçekleşmesi.

Nedir?

“Erken” ya da “geç” dediğimiz şeyler birer vehimdir. Gerçekte her şey vaktinde olur ve biz durduğumuz yerden bakarak erken ya da geç zannederiz. Gerçekleşen hiçbir olayın esas olması gerekirken ıskalanmış bir vakti yoktur. Nefsimize hoş gelen vakte kıyasla farklı bir vakitte olmuştur. “Erken ölüm, erken doğum, geç kalan başarı…” Bunlar kaderi kabullenmeyen, kendince vakitler takdir ve tayin etmiş olanların sözleridir. (Bkz. Derin Lügat: Kader / Destiny / القدر)

Neden böyle olur?

erken-gec-2Yönetmenliğini Morten Tyldum’un yaptığı, başrollerini Jennifer Lawrence ve Chris Pratt’ın paylaştığı Passengers (Yolcular) adlı film uzay yolculuğu için uyutulan ama “erken” uyanan bir adamın hikayesini anlatıyor. Varması gereken cennet gibi bir gezegene, Homestead II’ye ulaşmasına henüz 90 yıl olduğu için vardığında ölmüş olacağını anlıyor ve bunalıma giriyor. “Erken” uyanan adamımız Jim (Chris Pratt) başlangıçta çok mutsuz çünkü kendi aklına, nefsine, umutlarına göre olması “gereken” yerine gerçekten olanı kabul etmiyor yani teslim olmuyor. İşte insanlar da yeryüzünde böyle yaşar:

“…Keşke erkek olsaydım; başka bir zamanda dünyaya gelmediydim; başka bir ülkede doğsaydım, zengin olsaydım farklı bir hayatım olurdu…”

Bizce “doğru / hak” olan ama bize verilmeyen yahut “geciken” nimetler gerçekte nefsimizin hevesleri ile kader arasındaki uçurumdur. Bu uçurum ne kadar derin olursa insan o kadar mutsuz olur. Kendini zengin zanneden fakir; cehaletini ilim sanan ahmak da böyledir. Fakat en acınacak durumda olanlar Read the rest

Aralık ayında en çok okunan sanat kitapları »

Sanal kütüphanemizde 80’e yakın kitap var ve bunların önemli bir kısmı resim sanatı, sinema, edebiyat, İslâm sanatı, mimarî, Rönesans, güzellik felsefesi, estetik kuramı, fotoğraf ve sanat tarihi konularında. Bunlara ek olarak yazarlarımızın şiir ve öyküleri de var. Okurlarımızın sanata olan ilgisi giderek artıyor ve bu ilgi bize sanat üzerine daha çok yazma isteği veriyor. Geçen ayki toplam 19.106 okumanın yaklaşık %25’i sanat kitaplarıydı. (Bkz. Aralık ayında en çok okunan kitaplar ») Geride bıraktığımız aralık ayında en çok okunan sanat kitaplarının listesi şöyle:

  1. Rönesans’ın Kara Kitabı
  2. Sen insansın, homo-economicus değilsin!
  3. Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır
  4. Roman nedir? Nasıl Yazılır?
  5. Senin tanrın çok mu yüksekte?
  6. Öteki Sinemanın Çocukları
  7. Gözle dinlenen müzik: Tezyin
  8. İnsan’sız Sinema Olur mu?
  9. Edward Hopper’ı okumak
  10. İslâm’da Mimar ve Şehir
  11. Derin Göz
  12. Roman incelemesi: Baudolino – Umberto Eco(Suzan Nur Başarslan)
  13. Şiirlerim, Öykülerim / Cemile Bayraktar
  14. Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?
  15. Söz yıkar şiir imar eder
  16. Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…
  17. Tiryandafilya, Güneşe “ya doğ, ya da ben doğacağım” diyen güzel!
  18. Öyküler (Suzan Nur Başarslan)

250’den fazla yazar ve yeni kitapla tanışmak için:

Kitap tanıtan kitap 7

kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk Ücretsiz kitap indirin76 kitap indirinKitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı “Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi ve Seksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimler de bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Denizlere hâkim olanlar nasıl dünyaya hâkim oldular? »

deniz-hakimiyeti

  • Tarihçiler ve strateji teorisyenleri deniz yollarının ve okyanusların stratejik önemini uzun yıllar ihmal ettiler.
  • Çünkü İngilizler zafer kazanmaktan memnundular ve fazla sorgulamadılar. Fransızlar ise daha çok yenildiler ve konuşmaktan utandılar.
  • Antik çağlarda ok ve mızrakın kısa menzili sebebiyle gemiler yanyana gelir; düşmanın güvertesini ele geçirmek için dövüşürlerdi. Uzaktan ateş atarak düşman gemiyi yakmak şerefsizlikti.
  • Barutun gelmesi çok şeyi değiştirdi ama küpeşte savaşları devam etti. Yelken ve kürek ana “motordu”.
  • Kömür, buhar makineleri ve çelik gövde savaş “sahnesini” büyüttü. Rüzgâr ve kol gücünün sınırları kalkmıştı. Düşman görünmez oldu.
  • Çelik gövdeli devasa gemiler kilometrelerce uzaktaki limanları haritadan silebilecek güce erişince deniz savaşının jeopolitik boyutu değişti.
  • Askerin savaştaki rolü de dönüştü. Askerin görevi kahramanlık ve dövüş becerisi değil endüstriyel bilgi ve ustalık oldu.
  • Bu yüzden deniz savaşlarında teknik ilerleme sebebiyle sabit ve değişkenleri saptamak kolay değildir. Yelken, kürek, kömür, petrol…
  • Kara savaşlarını teorileştiren Prusyalı General Carl Von Clausewitz gibi bir amiralin çıkması vakit aldı. Bu isim Amerikalı Alfred Thayer Mahan oldu.

yazi2

  • Mahan gibi birkaç nadir isim denizlerin önemini gerçekten anlayabilmiştir. Brzezinski ve Mackinder bunlardandır.
  • Bu adamların kitaplarında sadece şu veya bu deniz savaşının değil coğrafya ile savaş ve ekonomi arasındaki münasebetin analizlerini bulursunuz.
  • Gerçek şu ki artık deniz savaşı kahraman leventlerin değil teknolojinin ve endüstrinin savaşıdır. Askerler birbirlerini görmez.
  • 1ci ve 2ci dünya savaşlarının endüstriyel vasıflarının üzerine bugün bilgi savaşları eklendi. Savaşan birimleri bulma ve saklama savaşı.
  • Bu tarihçilerin önemli saptamalarından bazıları hâlâ da ABD dış politikasına yön verir. Nedir bunlar?

Read the rest

Burjuva Aydınlarının Fıkıhla İmtihanı »

fikih-burjuva-aydinlariBirilerinin İslam adına gerçekleştirdiğini iddia ettiği her yanlış olayda, bir takım aydınlar çıkıp bu işin sorumlularına laf anlatmak derdinde. Sorumlular derken Müslümanları kast etmiyorum, Müslüman bayrağını çekip, Müslümanlar adına kendi ekonomik ya da siyasi çıkarları için insan öldürenlerden. Yabancı istihbarat servislerinden, özel güvenlik şirketlerinden ve bilimum petro-dolar bekçi köpeğinden…

Peki bu eylemler gerçekleştiğinde “Müslüman” zannettiğimiz aydınlar failin gerçek sorumlularını işaret etmek yerine ne yapıyor? Müslümanların kendine çeki düzen vermesi gerektiğinden, özeleştiriden falan bahsediyor. Bu kısmen doğru bir bilginin, yanlış bir manaya işaret ederek, tümüyle yanlış bir yerde kullanılması. Küresel gerginliğin Ortadoğudaki en büyük kurbanı Müslümanlar ölürken, birileri geliyor ve onların hatalarından bahsediyor. Yerdeki bir cesede ve onun ailesine tavsiye vermek gibi. Tamam sen öldün ama bak bunlarda senin kabahatin diyorsunuz ki bu adamı evden kovmaktan başka ne çare var üzerine iyice kafa yormak lazım.

Ya da bu aydınlar topyekün bir savaşın ortasında bir tepeye çekilmiş oradan neyin nasıl olması gerektiğiyle ilgili nasihat veren faydasız, hatta zararlı kimseler. Millet kan, ter içinde baltayı, mızrağı savururken bunlar izliyor. Tavsiye veriyor o adama vurmasaydın, balta öyle kullanılmaz, öyle ölünmez. E meydana gelip bir el atsan yok. Sus o zaman? Ona da hayır. Çünkü o, doğrusunu biliyor. Mücadele etmeyi değilse bile Read the rest

Aralık ayında en çok okunan kitaplar »

aralik-ayinda-en-cok-okunan-kitaplarAralık ayında sanal kitaplığımızdan indirilen kitap sayısı 19.106 oldu. En çok okunan ve toplam indirmelerin %50’sini teşkil eden kitapların listesi şöyle:

  1. Kürtlerin Tarihi Üzerine
  2. Derin İnsan
  3. Rönesans’ın Kara Kitabı
  4. Derin Lügat 5.0
  5. Sen insansın, homo-economicus değilsin!
  6. Kitap Tanıtan Kitap 2
  7. Kitap Tanıtan Kitap 6
  8. Kitap Tanıtan Kitap 3
  9. Kitap Tanıtan Kitap 1
  10. Fethullah Gülen’i iyi bilirdik
  11. Bir pozitivizm eleştirisi
  12. Fikir Kırıntıları – 1
  13. Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır
  14. Kitap Tanıtan Kitap 5
  15. Roman nedir? Nasıl Yazılır?