Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Aforizmalar / Richard Bach »

aforizmala-richard-bach“… İnsanlık fiziksel bir tanım değil, ruhsal bir amaçtır. Size verilmiş bir şey değildir, onu kazanmanız gerekir.

En büyük öğretmenleri bulun, en zor soruları sorun. Size asla “Felsefe oku” veya “Üniversiteden mezun ol” demezler. Söyleyecekleri şudur: “Zaten biliyorsun.”

Unutmak, bu gezegende yaşayanların “şuur” dedikleri şeydir.

Yokuşlu, zor yolları seçenlere büyük ödüller vardır; ancak bu ödüller yılların ardına gizlenmiştir.

Ne kadar usta ve layık olursanız olun, kendiniz için o hayali kurmadıkça ve onu gerçekleştirmenize izin vermedikçe asla daha iyi bir hayata ulaşamazsınız.

Yaşamınız boyunca yapmaya mecbur olduğunuz tek şey kendinize karşı dürüst olmaktır.

Hayalleri paramparça eden tek şey, ödün vermektir.

Bir şey öğrenmek için cehaletinizin güvenlik kalkanını devre dışı bırakmalısınız.

Bekleneni ve uygun olanı yaşamak kolaydır. Beklenmeyeni yaşadığınızda hayattan zevk almaya başlarsınız.

Değişmeniz için önemli bir şeylerin risk altında olması gerekir.

Yaşadıklarınızın ustası, yaşamakta olduklarınızın kalfası, yaşayacaklarınızın çırağısınız.

Bazen kazanmanın tek yolu, teslim olmaktır.

En derin sorular, en basit olanlardır: “Nerede doğdunuz? Eviniz neresi? Nereye gidiyorsunuz? Ne yapıyorsunuz?”

Birey daima istisnadır. “Herkes” yapamaz ama herhangi bir kimse yapabilir.

Maneviyatın gemisi maddiyatın kayalıklarına çarptığında parçalara ayrılan kayalıklardır.

Bir bedende yaşıyor olsun veya olmasın, insanlar hakkında önemli olan tek şey ne bildikleridir.

Kuralları hiç düşünmeden kabul etmenize, sırf sizden beklenen bu olduğu için bir şeyi yapmanıza şuursuz inanç denir.

Öfke her zaman korkudur ve korku hep kaybetme korkusudur.

En yüce ulus, bir değerler bütünüdür ve o ulusun vatanseverliğinin göstergesi vicdanıdır.

Eğer olanlar hiçbir zaman sizin hatanız değilse, sorumluluk alamıyorsunuz demektir. Eğer hiçbir şeyin sorumluluğunu üstlenemiyorsanız, daima bir şeylerin mağduru olursunuz.

Bir başkasıyla samimiyetinizin derinliği, hayatınızdaki diğer kişilerin sayısıyla ters orantılıdır …”

 

… Bu konuda okumak için …

Derin İnsan 

“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek  düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Neden insan her hangi bir hayvan gibi, yeryüzünü bir eğlence merkezi, kendisini de bir turist olarak kabul edip yaşayamıyor? Bilerek, isteyerek bu yaşamı seçen insanları bir zaman sonra “bir şeyleri aşmak, bir şeylerin ötesine geçmek” çabasında görüyoruz.

Elodie Stevenson’un Gerçek Hayatı / Frédérique UidourElodie Stevenson’un Gerçek Hayatı / Frédérique UidourGerçek şu ki korkudan elleriyle yüzünü kapatan insan aynı zamanda parmaklarının arasından kendini korkutan şeyi görmek istiyor! Okuduğunuz bu basit cümle insanın yeryüzündeki dramının özeti. Acıklı bir durum. Zira parmaklarınızı kaparsanız güvenliktesiniz(!). Ama kalbinizin derinliklerinden gelen bir ses kendi kendinize yalan söylediğinizi fısıldıyor… Modern dünyanın para kazanma makinesi homo-economicus’a, “maymunlaşmış insana” alternatif bir insan tarifi yapmak için yazıldı bu kitap. Bu “derin insan” kendi etik zemini ve alternatif siyasî projeleriyle 21ci yüzyıla damgasını vurabilecek mi?

Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan,  Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Aulagnier, Cyrulnik, Politis, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.

 

freud-kapak Elodie Stevenson’un Gerçek Hayatı / Frédérique UidourElodie Stevenson’un Gerçek Hayatı / Frédérique UidourGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Sigmund Freud insandaki gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmiş hissini sorgulayan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Garip / yabancı / tuhaf bir endişe bu. Yani örümcek korkusu ya da işsizlik endişesi gibi sebebi belli olan bir duygu değil. Korkuyorum ama neden korktuğumu bilmiyorum. Korkumun sebepsiz oluşu bana tuhaf geliyor; alışık olmadığım bir hal; kendi korkumu yadırgıyorum. Aslında bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada.

Nereden geliyor bu huzursuzluk hali? Neden insan istediklerini elde etse bile mutlu olamıyor? Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur?

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığa yine insan fıtratına dair cevaplar aramak için bulunmaz bir fırsat oldu “Das Unheimliche”. Ancak Freud’un bu eseriyle yetinmedik; diğer bazı kitaplarından, tez ve konferanslarından da alıntılar yaptık ve yorumladık: 1909’da Massachusetts Clark Üniversitesi’nde verdiği konferansların derlendiği Beş Psikanaliz Dersi, 1929’da yayınlanan Mutsuzluk Kültürü(Unbehagen in der Kultur), Uygarlık, Toplum ve Din (Zivilisation Gesellschaft und Religion -1926),  Bir Yanılsamanın Geleceği (Die Zukunft einer Illusion – 1927),“Kültürel” Cinsel Ahlâk ve Çağdaş Sinir Hastalığı (Die «kulturelle» Sexualmoral und die moderne Nervosität –, 1908) Totem ve Tabu(Totem und Tabu – 1912), Savaş ve Ölüm Zamanları Üzerine(Zeitgemäßes über Krieg und Tod – 1915) ve nihayet 1921’de yayınlananSosyal Psikanaliz ve Ego(Massenpsychologie une Ich-Analyse)

Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Dikkat Kitap: Derin Lügat güncellendi »

derin_lugat-2-kapakDerin Lügat 2.0

2ci Sürüme dair not: Birinci sürümden bu yana 12 yeni kelime eklendi Derin Lügat’a. İndirip ilk 30 kelimeyi okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmedik. Yani 65inci sayfa sonuna kadar (Yalnızlık dahil) 2.0 ile 1.0 arasında bir fark yok. Bundan sonraki güncellemelerde de aynı yolu takip edeceğiz.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlık akıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Temmuz ayında en çok okunan kitaplar »

surreal-underwater-photography-alice-reading-alice-wonderland-bookGeride bıraktığımız temmuz ayında sitemizdeki e-kütüphaneye gelen okuyucularımız 12.479 kitap okudular. Toplam okumanın %72’sini teşkil eden ilk 16 kitap şöyle:

  1. Kürtlerin Tarihi Üzerine
  2. Derin insan
  3. Derin Lügat 1.0
  4. Kitap Tanıtan Kitap 1
  5. Jean-Paul Sartre ile Kaliteli bir Ateizme Doğru
  6. Türk Solu iktidar olur mu?
  7. Derin Zaman / Zaman Nedir?
  8. Türkiye bölünür mü?
  9. Derin MAЯҖ
  10. Fethullah Gülen’i iyi bilirdik
  11. Tarih şaşırmaktır
  12. Senin tanrın çok mu yüksekte?
  13. Kaybedenler Klübü: Muhalefetimiz
  14. Kitap Tanıtan Kitap 2
  15. Ötekilere Bakarken (Tercümeler)
  16. Gurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

 

… E-kitap okumak için…

kitap-tanitan-kitap-6 Haziran ayında en çok okunan kitaplarHaziran ayında en çok okunan kitaplarKitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Millî eğitim / Éducation nationale / التعليم الوطني »

Ne değildir?

  • Çocuklara sevgiyi, saygıyı, insanca yaşamayı öğreten bir kurum değil.
  • Gençlere hayatta lâzım olacak şeyleri, ticareti, üretimi, para kazanmayı, meslek sahibi olmayı öğreten bir kurum da değil.

Nedir?

1930 model ulus-devletlerin ihtiyaç duyduğu kullanışlı aptalları üreten bir fabrika. Geçmişte faşist devletlerce maden işçisi ve asker üretmek için kullanılırdı. Milli eğitim sayesinde insanlara robotça tepki vermek öğretilirdi: Zil çalınca belli bir yere toplanmak, üniforma giymek, okulda müdüre, fabrikada usta başına, orduda komutana itaat etmek.

Bugün millî eğitim kapitalizmin ihtiyaç duyduğu vasat zekâlı demokrat hayvan çiftliği olarak kullanılıyor. (Bkz. Demokrasinin en büyük düşmanı halktır!) Eskiden kraliçe için ölmenin şeref, beyaz ırkın üstün, bayrağın kutsal, savaşın kahramanlık olduğuna inandırmak gerekiyordu halkı. Bugünkü yalanlar farklı:

  • Bankacılar dürüsttür ve müşterilerin çıkarlarını korurlar;
  • Sürekli baklava börek yiyen bir kadın zayıflama kremiyle kilo verebilir;
  • Herkes parfümle yakışıklı, sakız çiğneyerek mutlu, cep telefonuyla akıllı olabilir.
  • Coca Cola hayattır, hayat eğlencedir, eğlence bencilliktir, borç ve kredi kartı özgürlüktür.

Bu sayede milyonlarca insan ihtiyaçları olmayan şeyleri almak için borçlanıyorlar ve borçlarını ödemek için sevmedikleri işlerde ömür boyu çalışıyorlar. Eski zaman kölelerine benziyor ama yeni kölelerin Read the rest

Deen Intensive’in düzenlediği Rihla 2015 Konya ve Istanbul dersler »

Deen Intensive’in düzenlediği Rihla 2015 Konya ve Istanbul dersleri Watch Rihla Now | DeenStream adresinde canlı olarak izlenebiliyor. Vakti olan İngilizce bilenlere ilan edebiliriz.

rihla

 

…E-kitap okumak için…

hamza_yusuf 70 kitap indirin70 kitap indirin Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reform konulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kc 70 kitap indirin70 kitap indirinBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

Amerikan Saldırganlığı »

Amerikan Saldırganlığı

Bu  konudaki Derin Lügat maddeleri:

 

Bu konuda e-kitap:

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

Amerika medenîdir, sen gitmesen o geliverir!Amerika medenîdir, sen gitmesen o geliverir! amerika neden bu kadar korkak?Amerika neden bu kadar korkak?

Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor. Ancak ne askerî ne de ekonomik olarak bu iki ülkeye üstünlük sağlayamayan insanlar Afganistan’da, Filistin’de, Irak’ta ABD bombaları altında can vermeye devam ediyorlar. Barışçı yollarla bir şeyler yapmaya niyetli,  “yangına gagasıyla su taşıyanlar” ise Amerikan kamuoyunu uyarma çabasında. Fakat ne yanmış yıkılmış okullar, ne de kolları bacakları kopmuş bebek fotoğrafları Amerikalıların vicdanını uyandıramadı.

Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?

Amerikan’ın bu saldırganlığı sıradan Amerikalılara da büyük zarar veriyor aslında. Sadece Irak’ın işgali için harcanan yüz milyarlarca dolar ile ülkelerini baştan yapabilir, zengin-fakir demeden herkese yüksek kaliteli sağlık ve eğitim hizmeti götürebilirlerdi. Oysa milyonlarca Amerikalı sefalet içinde yaşıyor. Kimi ekonomik kriz yüzünden kimi Katrina kasırgası gibi bir doğal felaketlerden dolayı evini, işini kaybetti. Devlet ise bu insanları yüz üstü bıraktı. Neden? Bu 37 sayfalık kitap klişelerin ötesinde bir bakış açısı öneriyor. Buradan indirebilirsiniz.

Vicdan / Conscious / Conscience / ضمير »

Ne değildir?

Şuur değil.

Nedir?

Ateist bile olsa her insanda bulunan ve iyilik yapmaktan haz, kötülükten ise azab duymasını sağlayan his. Ateist düşünür Jean-Paul Sartre tarafından da ifade edildiği gibi:

“…İnsan özgürdür ve bunun farkındadır; bu farkındalık ile, özgürlük ve sorumluluk şuuruyla yaşamaya mahkûmdur […]  Mahkûm çünkü kendi kendini yaratmadı. Fakat diğer yandan özgür çünkü dünyaya atıldığı andan itibaren yaptığı her şeyden sorumlu …” (Varoluşçuluk bir hümanizmdir, 1946)

Vicdan başına gelen olaylar karşısında İnsan’ın insan kalmayı tercih etmesi için gerekli olan pusula. Zira insan yaratılış gayesinin tersine hareket etme hürriyetine sahip yegâne yaratık. Bir başka deyişle insanlar İnsanlık’tan istifa edebilirler.

Batı “vicdan” kelimesini nasıl kaybetti?

Molièreciler  “Consience” diyor (oku. Konsiyans); Shakespeareciler ise “Conciouss” (oku. Kanşıs). İşin hüzün verici yanı şu: Batı lisanlarında bu kelime hem vicdan hem de aklın başında olması yani ayık olmak, sarhoş, baygın vs olmamak anlamına geliyor. Ahlâken “doğru / Yanlış” olanı ayırmak ile ticarette “kârlı / zararlı” olanı ayırmak için kullanılan iki farklı akıl kuvveti nasıl oldu da birbirine karıştı? Aslında Batı’nın temel metinlerinde iyi-kötü arasındaki farkı “görmeye” yarayan bir ışık, bir nûr var, Latince ismi Conscientia. Bazen de Conscientia karşımıza içten gelen bir ses olarak çıkıyor. Meselâ Marcus Tullius Cicero (m.ö. 1ci yy) ve Marcus Fabius Quintilianus (m.s. 1ci yy).

Oysa 17ci yüzyıldan itibaren yoğun bir kavram karmaşası yaşanıyor Avrupa’da. John Locke 1690’da yayınlanan “Essay Concerning Human Understanding” adlı kitabında insanın kendi aklından geçenleri algılaması Read the rest

Amerika neden bu kadar korkak? »

amerika-neden-bu-kadar-korkak

 

Bu  konudaki Derin Lügat maddeleri:

 

Bu konuda e-kitap:

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

Amerika medenîdir, sen gitmesen o geliverir!Amerika medenîdir, sen gitmesen o geliverir!

Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor. Ancak ne askerî ne de ekonomik olarak bu iki ülkeye üstünlük sağlayamayan insanlar Afganistan’da, Filistin’de, Irak’ta ABD bombaları altında can vermeye devam ediyorlar. Barışçı yollarla bir şeyler yapmaya niyetli,  “yangına gagasıyla su taşıyanlar” ise Amerikan kamuoyunu uyarma çabasında. Fakat ne yanmış yıkılmış okullar, ne de kolları bacakları kopmuş bebek fotoğrafları Amerikalıların vicdanını uyandıramadı.

Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?

Amerikan’ın bu saldırganlığı sıradan Amerikalılara da büyük zarar veriyor aslında. Sadece Irak’ın işgali için harcanan yüz milyarlarca dolar ile ülkelerini baştan yapabilir, zengin-fakir demeden herkese yüksek kaliteli sağlık ve eğitim hizmeti götürebilirlerdi. Oysa milyonlarca Amerikalı sefalet içinde yaşıyor. Kimi ekonomik kriz yüzünden kimi Katrina kasırgası gibi bir doğal felaketlerden dolayı evini, işini kaybetti. Devlet ise bu insanları yüz üstü bıraktı. Neden? Bu 37 sayfalık kitap klişelerin ötesinde bir bakış açısı öneriyor. Buradan indirebilirsiniz.

İslâmistan / Land of Islam / ديار الإسلام »

islamistanNe değildir?

  • Ortadoğu değil.
  • ABD’nin benzin istasyonu değil.
  • Kendisini dünyanın merkezi zannedenlerin kenar mahallesi değil.
  • (Londra’ya) orta (mesafedeki) doğu / (Londra’ya) yakın doğu / (Londra’ya) uzak doğu değil.

Nedir?

Aynı manevî değerleri paylaşan, o değerler uğruna maddi değerleri feda etmeye hazır olanların ülkesi. (Bkz. Derin Lügat maddesi:Değer / Kıymet / Value / Valeur)

 

… Bu konuda okumak için…

  1. Biz ahlâklıyız, onlar ahlâksız da ondan…
  2. Mali: Fransa para etmeyen “değerler” için savaşır mı?
  3. Tombuktu’da çocuk öldürmenin Paris’teki faydaları
  4. Libya: Kâfirin silahıyla mücahid olunur mu?
  5. Libya: ABD ve AB, NATO Müdahalesini Haklı Çıkarmak İçin İç Savaşı Teşvik mi Ediyor?
  6. Her başarılı diktatörün arkasında bir Batı ülkesi vardır!
  7. Libya’da süren kavgaların perde arkası

… Bu konuda e-kitap okumak için…

 Kâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursunKâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursun Kral Faysal ve Kudüs konuşmasıKral Faysal ve Kudüs konuşması İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Kâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursunKâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursun Kral Faysal ve Kudüs konuşmasıKral Faysal ve Kudüs konuşması

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

Ortaçağ / Moyen Âge / Middle Ages / عصور وسطى »

ortacagNe değildir?

İleri ve geri çağların ortasında kalmış, orta şekerli, orta boylu, orta kalite yahut vasat bir çağ değil. “Ortaçağ karanlığı” ezberiyle yutturulan karanlık bir çağ da değil. Ortaçağ’dan sonraki çağlar çok daha karanlık oldu. Bu konuda iki Derin Lügat maddesi:

Nedir?

19cu yüzyılda yaşayan Avrupalılar kavimlerini çok özel zanneden yani etnosentrik olan kibirli cahiller idiler. Benzeri şekilde kendi yaşadıkları asrı da çok özel zannediyorlardı yani kronosantrik tiplerdi. (Bkz. Hegel ve “Tarihin sonu”, Marx ve “Tarihsel determinizm”, vb) Tarihi düz bir çizgi gibi tasavvur ediyorlardı ve bu fikre göre eskiye gittikçe medeniyetlerin daha ilkel, kaba saba, savaşçı, vs olması icab ediyordu. Zira 19cu asrın Avrupalısı için tarihi olaylar sebep-sonuç ağları içinde değil de önlenemez “bilimsel” bir kesinlik süreci üzerinde, bir kolyenin boncukları gibi diziliydi. Bu hastalıklı tasavvur bütün dünyaya sirayet etti çünkü  Avrupalıların sömürdükleri halklar hayatta kalma mücadelesi içinde kendi dünya görüşlerini oluşturamadılar. Kısacası Avrupalıların “zaman çizgisinde” bilinebilen en eski çağlar ile en yeni çağların ortasında kalan zaman dilimi “orta çağ” oldu.

Ortaçağ neden “karanlık” yaftası yedi?

Mânâ ehli kendinden öncekileri yâd ederek yükselir. Meselâ mü’minler iltifat gördüklerinde önce hamdedip sonra büyüklerini, onlara emek veren alimleri anarlar. Tersine madde ehli, meselâ siyasetçiler kendilerinden evvelkileri kötüleyerek yükselmeye çalışırlar. Avrupalı da madde ehli olduğundan kendini yüceltmek gayesiyle evvelki çağları “mağara devri” veya “orta çağ karanlığı” diyerek hor hakir görmüş; hâlâ da görmekte. Ayrıca o devirde hızla sekülerleşen Avrupa’da birçok fikir adamı antik çağları, Hristiyanlık öncesi dönemi idealize etme temayülü içindeydi. Vatikan’ın etkisi altında gelişen her şeyi kötülemek, karalamak ideolojik bir tercih haline gelmişti.

Türkler ve Müslümanlar için Ortaçağ karanlık mıdır?

Değil. Tam tersi. Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre’nin “Ortaçağı sever misiniz?” başlıklı makalesinde söylediği gibi:

  1. Kur’ân beşeriyete hidâyet olarak bu çağda inzâl olunmuştur;
  2. Hazret-i Muhammed (s.a.v.) son peygamber olarak bu çağda zu­hûr etmiştir;
  3. Büyük İslâm medeniyeti bu çağda kök salmıştır;
  4. İslâm medeniyetinin eserlerinin ve ilminin uyandırdığı idrâk ile Avrupa medenîleşmeye bu çağda başlamıştır;
  5. Türkler bu çağda Müslüman olmuşlar,

Read the rest