RSS Feed for This Post

Libya: ABD ve AB, NATO Müdahalesini Haklı Çıkarmak İçin İç Savaşı Teşvik mi Ediyor?

Sunuş: Libya hakkında ezber bozan bir makale… Libya’yı bilen birisi tarafından hazırlanmış, ülkenin iç siyasi yapısını da göz önüne alan ve Libya’nın Mısır ve Tunus’tan farklı yönlerine işaret eden bir yazı…

Arap dünyasında yaşanan siyasi çalkantılar Tunus ve Mısır derken, Libya’ya ve en son Bahreyn’e sıçradı. Şüphesiz tüm bu gelişmeler bizi de yakından ilgilendiriyor. Bu ilginin birkaç sebebi var… İlk olarak, bu olayların yaşandığı İslam âleminin bir parçasıyız. İkinci olarak, tarihi, coğrafi ve siyasi ilişkilerimiz bizim bu topraklara kayıtsız kalmamızı engelliyor. Son olarak ise, ne yazık ki, benzer isyanların Türkiye’de çıkacağı gibi söylemlerle bu olaylar da iç siyasete malzeme yapılmakta…

Her ne olursa olsun, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşanan ve tarihi addedebileceğimiz bu gelişmelerin doğru okunması önemli bence… Bu nedenle Libya ile ilgili aşağıdaki analizi sizinle paylaşmak istedim… Konu bütünlüğünü bozmamak için kimi “tazeliğini yitirmiş” bilgilere de dokunmadım.  (EP)

(Bu makale Mahdi Darius Nazemroaya tarafından kaleme alınan www.voltairenet.org adresinde yayınlanan Libya: Are the US and EU Pushing for Civil War to Justify NATO Intervention?  isimli makalenin serbest çevirisidir.)

Libya’nın “Jamahiriya[*]“sında Bir şeyler Kokuşmuş Durumda

Libya’nın “Jamahiriya”sında birşeyler kokuşmuş durumda ve Muammer Kaddafi’nin baskıcı bir diktatör olduğu konusunda hiç kimsenin şüphesi yok. Kaddafi 42 yıldır Libya’nın -sözde- “önderi” olarak diktatörlüğünü sürdürüyor. Ancak görünüyor ki ülkede tansiyon yükselmekte ve devrimin flamaları sallanmaya başladı.  Yine bu duruma İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague’nun Kaddafi’nin Venezulla’ya gittiği yönündeki iddiaları da eklenmiş oldu[1]. Bu iddialar Kaddafi ve rejimine karşı olan isyanın elektriğini de arttırmış oldu.

Şu an gündemde olan üç diktatörden, Tunus’ta Bin Ali, Mısır’da Mübarek ve Libya’da Kaddafi, arasında Kaddafi’nin durumu diğerlerinden oldukça farklı. Libya lideri, diğerleri gibi ABD ve AB’ye alenen bağımlı olan birisi değil ve Mısır ve Tunus’un aksine, Libya’nın hem AB hem de ABD arasındaki ilişkileri geçici uzlaşmalara dayalı. Daha açık ifade etmek gerekirse Kaddafi, Mübarek ve Bin Ali gibi “yönetilen bir diktatör” değil, bağımsız bir Arap diktatörü.

Diktatörlüğe karşı olunabilir, ancak aynı şekilde yabancıların da vesayetine karşı olmak gerekir. Bu nedenle ABD ve AB’nin Libya’ya olan bakış açısı dikkatle incelenmeli. ABD ve AB’nin menfaatleri açısından baktığımız zaman Tunus ve Mısır’da statükonun yerli yerinde durması gerekir. Ancak Libya’daysa tam tersine ABD ve AB’nin amaçlarına aykırı olan bir sistem kurulmuş durumda.

ABD ve AB ise şimdi Libya’da eskisinden daha güçlü bir pozisyon almak için Kaddafi ve rejimine yönelik yürütülen devrimden yararlanma amacında. İsyanı desteklemek için ülkenin güney sınırından silahlar sokulmakta. Diğer yandan Libya’nın istikrarsızlığı Kuzey Afrika, Batı Afrika ve Küresel Enerji rezervlerini de etkileyecek gibi gözüküyor.

Albay Kaddafi Hakkında

Kaddafi’nin ortaya çıkışı Libya devrimini gerçekleştiren bir grup askeri yetkili arasında yüzbaşı olarak yer almasıyla başladı. Bu devrim 1969 yılında Libya’nın genç kralı İdris El-Sanusi’ye yönelik gerçekleştirilmişti. Bu dönem içerisinde Libya, ABD ve Batı Avrupa’nın menfaatlerine karşın oldukça uysal bir yapıya sahipti.

Kaddafi’nin ilk başlarda herhangi bir devlet ya da hükümette etkin bir konumu bulunmamasına rağmen 1969 darbesinden beri Libya’da var olan ayrıcalık, yolsuzluk ve ahbaplık kültüründen yoğun bir biçimde beslenerek günümüzdeki haline geldi. Yine bu duruma arka planındaki “kişiliğe tapınma” duygusunu da ekleyerek kendisini Libya için zorunlu olduğunu göstermeye çabaladı. Kısacası, bu adam sürekli olarak ihtişam rüyaları gören ve bir kahraman ve lider olarak övülen bir megalomanyak olarak karşımızda durmakta.

Kaddafi kendisini kalabalıklara, özellikle Araplar ve Afrikalılar için, bir kahraman olarak sunmak adına her şeyi yapmakta. Onun Çad’daki askeri maceraları da tarihte böyle bir iz bırakmasında ve Çad’ı bölerek yandaş bir devlet meydana getirmesi de bu durumu güçlendiriyor. Kaddafi’nin “Yeşil Kitabı”‘ politik ve siyasi alanda muhteşem bir yapıt olarak zorla sunulmakta ve saygı gösterilmekte. Birçok entelektüel kitabın övülmesi için ya zorlanıyor ya da kendilerine rüşvet veriliyor.

Yıllar boyunca Kaddafi kendisini halkın içinden romantik bir figür şeklinde göstermeye çabaladı. Buna örnek olarak çadırda yaşaması gösterilebilir. Yaptığı her şeyi kendisini ön plana çıkarmak amacıyla yaptı. Suudi Kralı Abdullah gibi diğer Arap diktatörleri azarlaması da gazetelerde manşet oldu ve Arap halkları tarafından takdirle karşılandı. Yurtdışı seyahatlerinde dikkatleri üzerine toplamak için çevresinde hep kadın korumalar bulundurdu. Daha da ötesi, Libya haricinde İslam hakkında konuşma yaparken kendisini Müslümanların lideri olarak sundu.

Libya Kaddafi’nin emirleri altındaki bir hükümet tarafından yönetilmekte. Devlet görevlileri ve vatandaşlar üzerinde oluşturulan korku ve itaat  (cronyism) sözde rejimi ayakta tutmak için anahtar kavramlar.  Ülkede Libyalılar olsun yabancı vatandaşlar olsun ya öldürülmekte ya da 40 yılı aşkın süreler boyunca “kaybolmakta”. Libya-Lübnan ilişkilerinin gerilmesine neden olan  “Amal Hareketi” kurucusu Lübnan’lı Musa El-Sadr’ın olayı bunlar arasında en ünlü olanı.  Aynı zamanda Kaddafi rejiminin devlet görevlileri arasında bir rüşvet hiyerarşisi oluşması gibi olumsuz bir etkisi de mevcut. Herkes, Libya halkının zararına olsa bile, kendi menfaatini gözetmekte.

Kaddafi Rejmi İçerisindeki Fraksiyonlar ve Gerilimler

Kaddafi rejiminin doğası gereği, Trablus’ta rejimin kendi içyapısı içerisinde gerilimler mevcut. Bunlardan bir tanesi Kaddafi’nin oğlu Saif Al-İslam Kaddafi ile Kaddafi’nin çevresinde bulunan eski bakanlar arasında yaşanıyor. Libyalı bakanlar genellikle Sail Al-İslam ile eski bakanlar arasında hizipleşmiş durumdalar. 

Bunun yanında Kaddafi’nin kendisi ile oğulları arasında da bir gerilim yaşanmakta. 1999 yılında şu an ulusal güvenlik danışmanı konumunda bulunan Kaddafi’nin oğlu Mutasssım Kaddafi,  Muammer Kaddafi yurtdışında bulunduğu bir esnada babasını devirmeye çalışmıştı. Mutassım Kaddafi aynı zamanda parasının ve zamanının çoğunu Avrupa’da ya da yurtdışında harcayan bir “play-boy” olmasıyla da ünlü. Bunun yanında bir diğer oğlu Khames Kaddafi ise, “Khames Milisleri” olarak adlandırılan ordunun başında. Khames Kaddafi de her zaman diğer kardeşlerinin başarısına karşın onlarla çekişebilecek birisi olarak düşünülüyor.

Libya’da Kaddafi’nin gidişin ardından halefleri arasında yaşanabilecek kaosla ilgili olarak her zaman bir korku mevcut. Yıllar boyunca Kaddafi Libya’da ailesi haricinde kendisine yönelik muhalif olabilecek herhangi kişi ya da grupların güç toplamasına izin vermedi.

Libya’da Bağlılık ve Kusur Sorunu

Şüphesiz Libya’da Kaddafi ve ailesine duyulan bağlılık zayıf durumda. Düzeni ayakta tutan daha çok Kaddafi’ye karşı duyulan korku. Libya hükümetinin ve askerinin yaymış olduğu korkunun seviyesi yine ülkede yaşanan yozlaşmışlıkla da aynı seviyede. Ama artık korkunun üzerinden örtü açılmış durumda. Libya’nın her tarafında resmi kurumlardan, kasabalardan ve askeri birliklerden Kaddafi rejimine karşı başlayan başkaldırının açıklamaları ve bildirileri duyulmakta.

Libya Hava Kuvvetleri Komutanı Aref Sharif de Kaddafi’yi terk etti. İçişleri Bakanı olan ve Libya’da yürütülen özel operasyonlarla yetkili Abdul Fatah Al-Yunis de istifa ettiğini duyurdu. Yunis’in Kaddafi’den sonra “iki numara” olduğu ve rejimde ikinci derecede suçlu olduğu ifade ediliyor ancak bu gerçeği yansıtmıyor. Gerçekte Libya İç İstihbaratı’nın başında bulunan ve Kaddafi ile ailevi ilişkisi bulunan Abdullah Sanusi Trablus’taki yapının “iki numaralı” ismi.

Bunun yanında iki Libya savaş uçağı pilotunun Malta’ya kaçtığı ve Libya Deniz Kuvvetleri’nin Bingazi’ye saldırmayı reddettiği duyuruldu. Hatalar kartopu gibi Libya askeri ve hükümeti üzerine yuvarlanıyor. Ancak son durumu analiz edebilmek için üzerinde durmak gerek.

Libya Muhalefeti

Bu noktada Libya’da muhalefetin kim olduğunu sormalıyız. Libya’da muhalefet tek bir parçadan meydana gelmiyor, ancak gruplar için ortak nokta, muhalif olunanın Kaddafi ve ailesi olduğu. Muhalif grup içerisinde “bir diktatöre karşı muhalefet ve direniş hareketi” ile “sadece muhalefet hareketi” olarak iki ayrı sınıfın var olduğunu söyleyebiliriz. Şu haliyle halk ile Kaddafi ve ailesine derin bir nefret besleyen yozlaşmış Libya bürokrasi bu muhalif hareket içerisinde aynı kamptalar, ancak her ikisi de ayrı sınıfları teşkil ediyorlar.

Muhalefeti oluşturan bu yapı, ülke dışından ya da Libya rejimini kendi içerisinden bazı unsurların yönlendirmesiyle birlikte organize olarak bir araya gelmedi ve sistematik bir yapıya sahip değil. Halk tarafından oluşturulan muhalif hareket de yine kendiliğinden olarak ortaya çıktı. Ancak muhalefet ve devrim, sosyal paylaşım siteleri, uluslar arası haber kanalları ve diğer Arap ülkelerinde yaşanan olaylar sayesinde Libya’nın dışından yönlendirildi ve desteklendi[2].

Ülke içerisindeki muhalefetin liderleri ise Libya’da rejimin kendi içerisinden çıktı. Kaddafi rejimine isyan eden yine sistemin yozlaşmış bürokratları aslında halkın gerçek savunucuları değiller. Bu muhalif unsurlar diktatörlüğe isyan etmiyorlar, onlar gerçekte Kaddafi ve ailesine isyan ediyorlar. Aslında bu durum Kaddafi’ye karşı isyan eden bazı bürokratların kendilerini korumak adına, diğerlerinin ise gelecekte alabilecekleri pozisyonları güçlendirmek adına isyana katıldıkları şeklinde değerlendirilebilir. Kahire’de Arap Ligi’nde Libya delegesi olarak görev yapan Abdel Moneim Al-Honi bu duruma örnek gösterilebilir. Al-Honi Kaddafi’ye isyan ettiğini duyurdu. Ancak bunun yanında kendisinin 1969 yılında Kaddafi ile birlikte darbede yer alan grubun bir üyesi olduğunu ve 1975 yılında gücü eline almak için başarısız bir darbe girişiminde bulunduğunu da not etmemiz gerekir. Kendisi 1975’teki olay sonrasında Libya’dan kaçmış ve ancak 1990 yılında Kaddafi’den özür dilemesi sonucu ülkesine dönebilmişti. Buradaki tüm niyet Kaddafi sonrası ülkede kurulması planlanan yapıda yer alabilmek. İşte bu istifalar:

  • Libya’nın Hindistan Büyükelçisi Ali Al-Essawi BBC’ye yaptığı açıklamada görevini bıraktığını ve hükümetin göstericilere karşı şiddet uygulamasına karşı olduğunu bildirmişti. Al-Essawi, Kaddafi’nin devrilmesi sonucu kurulacak alternatif hükümette bakan olarak yer alacak önemli bir figür olduğu ifade edilmişti.
  •  Görevinden ayrılan ikinci diplomat olan Arap Ligi Libya Daimi Temsilcisi Abdel Moneim Al-Honi de Kahire’de ülkesinde gerçekleşen devrime katılmak için görevinden ayrıldığını ifade etmişti. Al-Honi, “Göstericilere uygulanan baskı ve şiddeti protesto etmek için görevimden ayrılıyor ve devrimin saflarına katılıyorum.” demişti.
  •  İkinci Sekreter Hüseyin Sadık Al-Musrati Çin’de El-Cezire’yle yaptığı görüşmede istifa ettiğini belirtti ve ülkede yaşanan isyana ordunun da destek vermesi çağrısında bulundu[3].

 Al-Yunis ve Sharif gibi bu bürokratlar da rejimin içerisinde bulunan şahıslar, ancak onlar sadece diplomat değil aynı zamanda eski bakanlar. Bu tür devrim figürleri yabancı güçlerle de anlaşma yapabilme potansiyeline sahip.

Libya’daki Oyuna Dâhil Olan Dış Güçler 

ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya hükümetleri Kaddafi’nin bir diktatör olduğunu çok iyi biliyor. Ancak Trablus ile kârlı anlaşmalar yapmak dışında başka bir şey yaptıkları yok. Medya Libya’da yaşanan şiddet olaylarını ele aldığı zaman aynı zamanda burada kullanılan silahların da nereden geldiğini de sorması gerekir. Bu silahların ABD ve AB tarafından Libya’ya satıldığına dikkatle bakılmalı. Bu da onların demokrasiyi yayma programlarının bir parçası mı?..

 Libya ve ABD arasında tekrar yakınlaşma başladığından beri her iki ülkenin ordusu da daha yakın ilişkiler geliştirmeye başladı. ABD ve Libya, aralarında askeri ilişkilere sahip ve bu tekrar yakınlaşma sonrası Trablus ABD’den silah almak için oldukça istekli davranıyor[4]. Pentagon sözcüsü Yarbay Hibner 2009 yılında yaptığı açıklamada mevcut olan bu ilişkiyi en iyi şekilde açıkladı: “ABD, Libya’nın bölgede her iki ülkenin de çıkarlarına hizmet edecek şekilde askeri kapasitesini arttırması için gerekli savunma ekipmanları konusundaki taleplerini yerine değerlendirecektir[5].” Burada dikkat çekici nokta ABD’nin çıkarlarına vurgu yapılması. Bu da demektir ki, ABD Libya’yı sadece kendi çıkarları çerçevesinde silahlandıracak.

 Libya’da bir gece boyunca yaşanan olaylara baktığımız zaman ABD’nin tüm yeni silahlarının Libya’da mevcut olduğunu görüyoruz. Amerikan yapımı F-16’lar, Apache helikopterleri ve kara araçları Libya içerisinde Kaddafi tarafından göstericilere karşı kullanılmakta[6].  Eğer doğrulanabilirse bu durum konuyu ifşa etmesi açısından oldukça dikkat çekici. ABD silahlarının Libya ordusunda bulunduğu yönünde herhangi bir resmi bilgi de mevcut değil. F-16’ların aksine, Libya ordusunun kullanmakta olduğu savaş uçakları genellikle Fransız yapımı Mirages ya da Rus yapımı MİG’lerdir.

 Silvio Berlusconi ve İtalyan hükümeti de Kaddafi rejiminin güçlü destekçilerinden. Gelen bir bilgiye göre Libya Hava Kuvvetleri içerisinde İtalyan pilotları da kullanılmakta[7]. Yine aynı zamanda Çad, Sudan, Nijer ve Nijerya’dan gelen paralı askerler de göstericilere karşı kullanılıyor. Bu iddialar yine Libya’dan gönderilen video kayıtları ile de doğrulanmış durumda. Libya rejimi aynı zamanda Amerikalı ve Avrupalı güvenlik firmaları (paralı askerler) ile de anlaşma yapmayı planlıyor[8].

 El Cezire’nin Politikası

 Libya hükümeti internet ve telefon hatlarını kesti ve böylece enformasyon savaşını da uygulamaya koymuş oldu. Bu olay çerçevesinde, El Cezire de her ne kadar dünyanın en profesyonel haber ağlarından birisi olsa da onu da doğal bir aktör olarak değerlendirmemek gerekir. El Cezire de otokratik bir yönetim olan Katar Emiri ve Katar hükümeti tarafından destekleniyor. Libya ile ilgili yapılan haber ve röportajlarda da önyargılı ve eğilimli davranıyor. Buna kanıt olarak da Bahreyn ve Katar liderleri arasındaki bağlar nedeniyle Bahreyn ile ilgili haberlerde daha ılımlı davranıyorlar.

 El Cezire”nin Libya jetlerinin Trablus’ta göstericileri bombaladığı yönündeki haberleri sorgulanması ve teyit edilmesi gereken türde haberler[9]. Bunun yanında Libya jetlerinin caddelerdeki göstericileri vurduğu yönündeki haberler ise doğrulanamadı. Diğer iddialar ile ilgili görüntüler mevcut iken bu iddia ile ilgili bir görüntü ortaya çıkmadı.

 Libya konusunda önyargılı olan sadece El Cezire değil. Suudi medyası da Libya’da yaşanan olaylarla ilgili olarak ön plana çıkıyor. Asharq Al-Awsat ABD’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki çıkarları ile sıkı ilişki içerisinde olan bir gazete. Bu gazetenin genel yayın yönetmeni şu an Arap Ligi’nde Libya ile ilgili alınan kararları desteklerken acaba neden Mısır, Tunus, Bahreyn ve Yemen ile ilgili böyle bir adım atmadı?

Libya’da Yabancı Güçlerin Rolü

Kaddafi ve oğulları Libya’yı kendi malları gibi kullanmaktalar. Ülkenin zenginliklerini ve doğal kaynaklarını kendiler ve bürokratlar arasında peşkeş çekiyorlar. Kaddafi’nin oğullarından birisinin Amerikalı sanatçı Beyonce’un özel bir konser vermesi için bir milyon dolardan fazla para ödediği bilinmekte[10].

 Yabancı şirketlerin, ABD’nin ve AB’nin Libya’ya bakışı da göz ardı edilmemeli. Yine yabancı hükümetlerin ve şirketlerin Libya’daki rolünün sorgulanması da önem arz ediyor. İtalyan pilotların ve ABD’den yeni alınan silahların Libya’da görev alması ile ilgili olarak ABD ve İtalyan hükümetlerinin de sorgulanması gerekir. Şu net olarak görülmektedir ki, demokrasi sadece ABD ve AB çıkarlarına boyun eğmeyen ve hizmet etmeyen diktatörlüklere karşı bir uygun bir bahane olarak kullanılmakta. 21 Nisan 2009’da Hillary Cilnton ve Obama hükümetinin Mutassım Kaddafi’yi kollarını açarak karşılaması ABD hükümetinin demokrasiden ne algıladıklarını da göstermesi bakımından dikkat çekici. Bu buluşmada Hillary Clinton’ın ifadeleri açıkça şu şekildeydi: “Devlet Bakanı Sayın Kaddafi’ye hoş geldin demekten mutluluk duyuyorum. Biz Birleşmiş Milletler ve Libya arasındaki ilişkiye değer vermekteyiz. Yine iki ülke olarak işbirliğimizi derinleştirmek ve genişletmek için birçok fırsata sahibiz ve bu ilişkilerin kurulması için can atıyoruz. Bu yüzden Sayın Bakan tekrar hoş geldiniz[11].”

 ABD ve AB’nin tek istedikleri Libya’daki kazançlarını arttırabilmek. Bu yüzden iç savaş Brüksel ve Washington’un şu an akıllarından geçen tek şey olarak görünüyor.

Libya’nın Balkanizasyonu ve İç Savaşa İtilmesi

Kaddafi’nin oğlu Saif Al-İslam televizyona verdiği bir demeçte Taliban benzeri bir yapının ülkesini ele geçirmesine karşı meydan okudu. Aynı zamanda bir iç savaş ve kıyamet senaryosu için uyarıda da bulundu. Bu çaba Kaddafi’nin ülkede gücü tekrar ele geçirme çabası ancak yine bu çaba Libya’yı bir iç savaşa doğru götürmekte. Üst düzey askeri yetkililerden olan Mahdi Al-Arab da Kaddafi’ye karşı olduğunu duyurdu[12]. Al-Arab aynı zamanda Libya’nın iç savaşa sürüklenmemesini istediğini de belirterek konumunu da belirlemiş oldu[13]. Bunun sebebi, bulunduğu şehir olan Zawarah halkının isyana katılıp yakınında bulunan Trablus’a yürüyerek zarar görmemesiydi[14].  

 Libya’nın gitmekte olduğu iç savaş iki noktadan besleniyor. Birincisi Kaddafi rejiminin doğasındaki korku ve baskı, ikincisi ise Libya’nın bölünmesi ve güçsüzleşmesi için dışarıdan duyulan arzular.

 Paranoyak bir otokrat olan Kaddafi Libya’yı sürekli bölünmeye karşı korumaya çalıştı. Yıllar boyu Kaddafi’nin oğullarının kendi aralarında bir iç savaş başlatacağı ya da diğer üst düzey bürokratların Kaddafi gittiği zaman gücü ele geçirmeye çalışacakları şeklinde bir korku vardı. Dini, etnik ya da kabile temelli bir iç savaş ise aslında büyük bir tehdit değil. Kabileler ya da dini gruplar bir arada yaşayabilirler. Asıl iç savaş kıvılcımını çıkarabilecek olanlar ise rejimin unsurları. İç savaş tehditi rejimin kendi içerisinde rakip gruplar arasından çıkmakta.

 Devrim bayrakları Libya içerisinde dalgalanıyor. Arap dünyasında yaşanan kaos Washington’da, Tel Aviv’de Londra’da ve NATO karargahlarında bir çok stratejik çerçeve içerisinde faydalı olarak görünüyor. Eğer Libya iç savaşa düşerse ya da küçük devletçiklere bölünürse (balkanizasyon) ABD ve AB uzun vadede bu durumdan faydalanacak ve ciddi jeopolitik kazanımlar elde edecektir.

 Libya’da yaşanan olaylar nedeniyle Kuzey Afrika’daki tüm komşu devletlerin düzeni bozulabilir. Batı Afrika da aynı şekilde Libya ve Çad’dan başlayan ve Nijer, Cezayir ve Sudan’a uzanan kabile sınırları yüzünden kaosa sürüklenme ihtimaline sahip. Bu durum Avrupa, küresel enerji piyasası üzerinde de dikkat çekici bir etkiye neden olabilir. Ki zaten Libya’da yaşanan olaylar Kuzey Kutup dairesi ve çevresinde bulunan enerji kaynaklarının kullanımının önünü açmaya başlıyor[15].

Kaddafi’nin Sonu Ne Olacak?

Büyük olasılıkla Mübarek ya da Bin Ali kadar dışarıdan desteğe sahip olacak kadar şanslı olmayacak. Kaddafi’nin iltica edecek bir ülke bulması da o kadar kolay değil. İstikrarsız ve dengesiz tavırları yüzünden diğer ülkeler Kaddafi’yi bir yük olarak değerlendiriyorlar.

 Arap diktatörler tarafından muhtemel iltica yeri olarak görülen Suudi Arabistan da Libya ile aralarındaki kötü ilişkiler nedeniyle büyük olasılıkla Kaddafi’nin iltica talebini kabul etmeyecektir. Yine Kaddafi Lübnan tarafından da bir soruşturma nedeniyle aranır durumda. Kısacası Kaddafi’nin Körfez Bölgesi’ndeki Arap liderleri ve petrol şeyhleri ile ilişikleri gergin ve olumsuz. Bu yüzden Körfez Bölgesi’nden herhangi bir yere ilticası kabul görmeyecektir.

 Genellikle Arap hükümetleri Kaddafi’yi ağırlamaktan çekineceklerdir. Kaddafi kendisini insanlığın lideri gibi göstermeye çalışıyor ve aynı zamanda birçok Arap diktatörünü aşağılıyor. Bunun yanında şunu da eklememiz gerekir ki Kaddafi Arap Ligi toplantılarında Filistin ve Irak hakkında yaptığı konuşmalar nedeniyle de diğer Arap diktatörlerden daha popüler ve daha samimi bir portre çiziyor.

 Kaddafi yine ABD, Kanada, Türkiye, İran, Japonya, Çin, İsrail, Hindistan, Avusturalya, Yeni Zelanda ve Güney Kore’ye iltica edemeyecektir. Latin Amerika, Avrupa ve eski Sovyet devletleri de büyük olasılıkla Kaddafi’nin iltica başvurusunu kabul etmeyecektir. Afrika’da Sahra Çölü altında bulunan devletler Kaddafi’nin iltica etme ihtimali en yüksek olan devletler olarak görünüyor.

 Kaddafi’nin görüşleri oldukça sığ ve gücü elinde tutma konusunda da çok kararlı. İç savaş ihtimali Libya’nın ufkunda hayalet gibi beliriyor. Kaddafi’nin barış içinde Libya’yı terk etmesi olası görünmüyor ve Birleşik Devletler ve müttefikleri bu olasılığı hesapta tutuyor. 23-24 Şubat tarihlerinde Kaddafi ülkenin üç büyük kabilesinin (Werfala, Tarhouna ve Wershfana) reisleri ile bir araya geldi ve onların desteğini güvence altına aldı[16]. Kendi kabilesi de Kaddafi’yi desteklemekte. Yine Madarha ve Awlad Slieman kabileleri de Kaddafi’yi destekleyecek gibi gözüküyor[17].      

 ABD ve AB’nin Libya Üzerinde Kontrol Sağlaması ve NATO’nun Müdahalede Bulunmasına Yönelik Tehditler

 Libya yıllar boyu Pentagon politikalarına zıt bir pozisyonda bulunmuştu. NATO’da üst düzey görevlerde yer almış emekli komutan olan Wesley Clark’a göre Libya Taliban tarafından kontrol edilen Afganistan’ın işgal edilmesinden sonra sıradaki ülkeydi.  Bu listede Irak, Somali, Sudan, Lübnan, Suriye ve son olarak İran bulunuyordu. Clark’ın ifadesiyle:

 “Birkaç hafta sonra onu (Pentagon’da üst düzey bir komutandan bahsediyor) gördüğüm zaman Afganistan’ı bombalamaktaydık. ‘Irak’la hala savaşacak mıyız?’ diye sordum. ‘Bundan daha kötüsü de var.’ dedi ve masasının çekmecesine ulaşıp bazı belgeler çıkardı. ‘Az önce yukarıdan(Savunma Bakanlığı’ndan bahsediyordu.)aldım bunları’. Bu belgeler 5 yıl içerisinde 7 ülkeye müdahale edeceğimizi söylüyor. Bunlar Irak’la başlıyor ve sonra Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan’la devam ediyor ve İran ile son buluyor[18].”

 Doğrudan ya da dolaylı olarak bu listede bulunan tüm ülkelere müdahale edilmiş ve tüm ülkeler ABD ve müttefiklerine karşı teslim olmuş durumdalar. Bunun tek istisnaları İran ve müttefiki Suriye.  Lübnan’da da bazı kazanımlar elde ettiler, ancak Hariri’nin başını çektiği 14 Mart Koalisyonu’nun dağılmasıyla bu kazanımlarını bir noktada kaybetti.

 Libya 2001 yılında Washington ile gizli görüşmeler yapmaya başladı. Bu görüşmeler 2003 yılında İngiliz ve ABD askerlerinin Bağdat’a girmesiyle resmi olarak gerçekleşmeye başladı. ABD ve müttefikleri her zaman Libya’nın enerji sektörü ve geniş zenginlikleri üzerindeki etkilerini arttırmaya çabaladılar. Bir iç savaş da bunun için en iyi imkânı sağlayacaktır.

Libyalılar İnsani Müdahale Bahanesinin Farkında Olmalılar

Libyalılar savunmalarını üst düzeyde tutmalı. Çünkü ABD ve AB alenî bir biçimde her iki tarafı da desteklemekte. ABD Kaddafi’yi askeri donanımlarla desteklerken, diğer taraftan muhalefete de destek veriyor. Eğer Batılı hükümetler demokrasi konusunda endişelilerse Libya ile özellikle enerji sektöründe ticari ilişkilerini kesmeliler.

 Hem ABD hem de Brüksel’de bulunan güçler muhalif güçlerin yanında yer alabilirlerdi. Ancak onlar Kaddafi’yi desteklediler. Fakat Bin Ali ya da Mübarek’te olduğu Kaddafi’nin rejimini kontrol altına alamadılar. Libya çok daha farklı bir hikâyeye sahip. Washington ve Brüksel’in amacı ya Libya’da rejimin değişmesi ya da iç savaş için kontrolünü daha da güçlendirmek olacak. “Kaddafi’ye karşı muhalif hareketler” güçlü, ancak “toplumsal bir muhalif hareket” yeteri kadar güçlü değil. Bunların her ikisi de farklı şeyler.  Diğer taraftan yozlaşmış bürokratları içerisinde barındıran Kaddafi’ye karşı var olan mevcut muhalefetin doğası gereği demokrasi de garanti altında değil.

 Şimdi Yugoslavya ve Irak’ta olduğu gibi Libya’ya da “insani müdahalenin” konuşulduğu bir zamanı yaşıyoruz. NATO’nun askeri müdahalesi olarak Libya hava sahasının uçuşa kapatılması da dile getiriliyor. Eğer bunlar gerçekleşirse, Libya 2003 sonrası Irak gibi tüm varlıklar yabancı şirketler tarafından yağmalanan ve özelleştirilen bir ülke haline gelebilir.

 Bugün Libya ve geri kalan Arap dünyasında Ömer Muhtar ve Selahaddin’in ruhu hala yaşamakta. Kaddafi ve oğullarından kurtulmak bir nihai çözüm değil. Libya’daki yozlaşmış sistem ve yozlaşmış siyasi kültürün de alaşağı edilmesi gerekir. Aynı zamanda yabancı vesayetinin Libya’da kök salmasına izin verilmemelidir. Eğer Libyalılar harekete geçer ve hareketlerine sadık olurlar ise böyle bir senaryo ile baş edebilirler.

  

 

 

 

 


 

[*] Jamahiriya: Libya’da Kaddafi tarafından kurulmuş bulunan rejime verilen isim. (Çev. not)

 


 

[1] “Hague: Kaddafi’nin Venezulla’ya gittiğine dair bazı bilgiler var.” Reuters, 21 Şubat 2011-03-11

 

[2] Bir yerlerden 1969 darbesi öncisi Libya bayrakları çıkarıldı. Pek tüm bu bayraklar nereden geldi?

 

[3]” Libyalı üç diplomat istifa etti.” The Hindu, 22 Şubat 2011

 

[4] James Wolf, “ABD silahları Libya’ya satılıyor”. Reuters, 6 Mart 2009

 

[5] A.g.m

 

[6] Bilgiler Libya’dan elde edildi ancak şimdilik doğrulanmadı.

 

[7] A.g.m

 

[8] A.g.m

 

[9] A.g.m; “Bu durum için iki açıklamam var:. Birincisi Libya’da hükümet ajanları bilerek El Cezire’ye yanlış bilgiler vermekteler. Bu bilgilere jetlerin caddelerde göstericileri vurduğu bilgisi de dahil. Kaddafi bu şekilde El Cezire’nin itibarını düşürmeyi amaçlıyor. İkincisi ise açıkça yanlış bilgilendirme yapıyor. Ne olursa olsun her iki durumda da caddelerde göstericiler jetler tarafından henüz vurulmadı.

 

[10] Marine Hyde, “Beyonce ve Kaddafi’nin oğlu için 2 milyon dolarlık şarkı”, The Guardian(UK) 8 Ocak 2010; Konser verilen Hannibal Kaddafi değil Mutassım Kaddafi idi(haberde yanlışlık var). Bu haber güvenilir değil, ayrıca İngiltere ve Batı Avrupa medyası tarafından verilen böyle haberler genellikle hayali bir maceranın tasvir edilmesi şeklinde verilir. Tabii ki, böyle olaylarda yabancı kuruluşların da rolü var.

 

[11] ABD Dışişleri Bakanlığı, “Libya Ulusal Güvenlik Danışmanı Dr. Mutassım Kaddafi ile Yapılan Toplantı Öncesi Açıklamalar “, 21 Nisan 2009

 

[12] Bilgiler Libya’dan elde edildi ancak şimdilik doğrulanmadı.

 

[13] A.g.m

 

[14] A.g.m

 

[15] David Ljungren, “Libya Kargaşası dikkatleri Antarktika Petrolüne Çekti: Grönland” akt. Robert Wilson, Reuters, 23 Ocak 2011

 

[16] Bilgiler Libya’dan elde edildi ancak şimdilik doğrulanmadı. Bana Kaddafi’nin onlara gerekli reformların yapılacağı ve bir sene görevi bırakacağı sözü verdiği iletildi. Ayrıca oğullarından hiçbirinin yönetimi devralmayacağını ifade ettiği bilgisini de aldım.

 

[17] A.g.m

 

[18] Emekli Generel Wesley Clark, “92. Cadde Özel Görüşmesi”, Amy Goodman tarafından yapılan görüşme, Democracy Now, 2 Mart 2007

 

… Bu konu ilginizi çekiyorsa …

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

 Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?  Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.
 
 
 

Yahudi oldukları için mi zalimler?

İsrail bir çok bakımdan Türkiye’ye benzeyen bir ülke. Paranoyak bir ulus-devlet. “Yoktan var edilmiş bir millet” dört tarafı “düşmanla çevrili” kutsal bir vatanda yaşıyor. Terör tehlikesine karşı ülkenin güvenliği için(?) haklar ve özgürlükler çiğneniyor. Devlet eliyle düşman üretiliyor! 

Gidemeyenlerin ülkesi oluyor İsrail… Kendi zulmü altında ezilen, korku içinde yaşayan, dünyasıyla beraber Ahiret’ini de kaybetmiş olan İsrailli zannederim Filistinliden bile daha zavallı bir durumda bu yüzden. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:Berrin Sönmez Tarih: Mar 22, 2011 | Reply

    Özellikle Libya’nın iç yapısı hakkındaki bilgilerden çok faydalandım. Genellikle Kaddafi gidince kabile çatışmaları yaşanmasından endişe duyulmasına rağmen yazarımız, iktidar yandaşları arasında iç çekişmelere dikkat çekiyor ki fevkalade önemli. Özellikle dış müdahale ile isyanların yön değiştirmesi ihtimalini mümkün kılabilecek olması bakımından.
    Garip mi yoksa doğal mı demeliyim Mısır ile bir benzerliği çok dikkat çekiyor. Her iki ülkede de halkın isyanı dikdatörden ziyade dikdatörün halefine yönelik. İktidarlarını, asker ya da sivil bürokratlarla paylaşmak yerine, oğullarına bırakmak istediklerinde bardak taşmış görünüyor.
    Son gelişmelerle biraz eskimiş görünse bile hemen hiç değişmeyecek özel bilgiler içeren bu analizi çevirip yayınladığınız için teşekkürler.

  3. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Mar 22, 2011 | Reply

    Doğrusu her toplumsal karışıklığın AB/ABD/NATO eksenli “dış güçler”komplosuna havale edilmesi fikrine pek sıcak bakamıyorum.Şundan dolayı:AKP’ye AB/ABD/NATO vb.”yandaşlığı”noktasından ipe sapa gelmez eleştiriler yöneltildiğinde,bu eleştirilerin yeni dünya düzenine pek uygun düşmediğini,yani adı geçen uluslar arası konsept veya güçlerin çıkarlarının bir diğer ülkeyi karıştırmaktan,hır gür çıkarmaktan geçmediğini;ancak benzer komplo teorileri Mısır,Tunus,Libya gibi ülkeler için yapıldığında potansiyel bir tehdit algısına kapılmak bana pek mantıklı gelmiyor.Gerçi makalenin yazarı”bizden”değil, olaya “dışarıdan”bakan biri.Lakin haklılık payı varsa ve makaledeki analizlere itibar ediliyorsa o zaman bizdeki milliyetçi/ulusalcı kesimlerin bir takım evhamlarını da dikkate almak gerekir diye düşünüyorum.Açıkçası makaledeki düşüncelere sıcak bakıyorsak bence Türkiye’li gözüyle dış güçler dengesine ilişkin algımızı gözden geçirmemiz gerekir.
    Yanlış anlaşılmasın dünyayı ele geçermiş hegomon güçleri küçümsemek veya savunmak gibi bir iddia ve amacım yok.Bu güçler-devlet-çıkarları doğrultusunda her türlü lobi faaliyetleri,askeri ve diplamatik yöntemleri kullanarak elbette ipleri ellerinde tutmaya çalışmaktadırlar.Ancak, devlet çıkarlarını önceleyen bir güç dengesini esas alıyorlarsa-ki alıyorlar- acaba bunu Mısır,Tunus,Libya…yakın zaman öncesinde Afganistan,Irak vd.leriyle mi sınırlı tutuyorlar?Ya da soruyu başka türlü çevirelim:Türkiye için de torbalarında benzer planlan ve politikalarının olmadığı ne malum?
    Ha,bana göre de anılan uluslar arası güçler politikalarını her an karışıklık çıkmaya müsait ülkelerin zaafını kollamak üzerine kurmuş olamazlar.Zira olası bir kaos ve kargaşa ortamı,içiçe geçmiş çok uluslu şirketler,iş gücü ve hammade alışverişi gibi küresel ilişkiler vb.ortak çıkarlara hizmet etmez aksine zarar verir.Dolayısıyla güçlü devletlerin yönetici kadroları/hükümetleri herhalde bu gerçeğin bilincinde olmalılar.Dünya artık soğuk savaş döneminin iki kutuplu dünyası değil…İletişimden teknolojiye,ticaretten turizme,sanata değin içiçe geçmiş,birbiriyle bir şekilde bağlı/irtibat halinde olan dünya toplulukları söz konusu.Sömürgecilik,mandacılık vs.yerini serbest dolaşıma bırakmış durumda.Hasılı 1930’ların dünyasında değiliz artık.Fakat buna karşın kuşkularımız olacaksa ve temkinli olunması gerekiyorsa neden bu şüphelerin merkezine kendi dışımızdaki ülkeleri koyalım?Yoksa karışıklık için “pusuda beklediği”düşünülen bu güçler Türkiye’ye özel bir sevgi ve sadakatla bağlıdırlar da bi Kaddafi Libyası’na,Saddam Irak’ına mı garezleri var?
    İkinci bir husus,”dış güçler”söylemi bana göre içi boş ideolojik bir söylemden öte bir şey ifade etmez.Madem tetikte bekleyen akbabalar olduğu düşünülüyor,e o zaman ellerine koz verilmez olur biter.
    Kısacası her türlü müdahaleye davetiye çıkaracak en berbat yönetimler iş başında olacak,ta ki halk isyan noktasına gelinceye kadar bu zorba yönetimlere rıza gösterilecek,sonra iş işten geçtiğinde”e efendim bütün bunlar dış güçlerin oyunu”denecek.Oyun oynanıyorsa oyuna gelmeyeceksin,o kadar basit!

  4. Yazan:emrpksy Tarih: Mar 22, 2011 | Reply

    Daha öncesinde bir makalede “dış güçlerin”-ya da buna ne isterseniz onu diyelim-uluslararası alanda hegemonyalarını kurmak amacıyla yürüttükleri politikaların, projelerin öyle derin gizli yapılanmalardan ziyade, mevcut konjonktür ne gerektiriyorsa ona göre planladığını söylüyordu… Bunun en net örneklerinden bir tanesini Mısır isyanında gördük… Olaydan sonra ABD yaklaşık 1-2 gün açıklama yapamadı… Anlaşıldığı kadarıyla isyanın bastırılıp bastırılamayacağı ya da isyan sonrası kimin iktidara olacağı (muhtemel Müslüman Kardeşler) konusunda belirsizliği netleştiremedi. Diğer bir ifadeyle beklenen sonuca göre tavrını belirlemeye çalıştı…

    Bunu niye söyledim?.. “dış güçler”i öyle gözümüzde çok kudretli ve esrarengiz varlıklar olarak görmek de, hiç bir etkisi yok diye küçümsemek de yanlış olur… Ancak şu da bir gerçek ki her uluslar arası gelişmede olay öncesi olmasa bile sonrasında tavır belirleme ve rol alma konusunda becerikliler…

    Ülkemiz açısından düşünürsek;
    + 1980 darbesinde “bizim çocuklar becerdi” ifadesiyle bilinen ABD’nin darbeye müdahil olma vakıası…

    + Hudson Enstitü’sü toplantısı…
    + Ergenekon operasyonları sonrası ortaya çıkan İngiliz avukat ya da gazetecinin yaptığı açıklamalar ve bunlara benzer bir çok örnek…

    Aslında benzer politikalar Türkiye için de geçerli ancak bu politikanın uygulanmasında uygulanan yöntem, alınan tavır ülkeden ülkeye değişmekte… Irak’ı gider işgal ederler, Türkiye’ye gelince bazı iktidar sahipleri ile birlikte hareket ederler…

    Muhalefetin endişelerinin haklı olabileceğine gelirsek… Eğer muhalefet Ergenekon denen yapıların Türkiye’de benzer bir işlev göreceğini algılayabilse ve sığ analizlerle Mısır ve Libya’daki siyasi sosyal yapıyı Türkiye ile bir tutmasa belki haklı olabilirdi… Ancak “Aman Mısır’da isyan çıktı bizde de halk isyan edebilir!” derse, kusura bakmasınlar haklıdır diyemeyiz…

  1. 5 Trackback(s)

  2. Oca 16, 2013: Tombuktu’da çocuk öldürmenin Paris’teki faydaları
  3. Oca 23, 2013: Uranyum ve Altın için İnsan Öldüren Uygar(!) Batı Geliyor!
  4. Oca 24, 2013: Fransa ve Amerika neden teröre destek oldu?
  5. Haz 24, 2015: Biz ahlâklıyız, onlar ahlâksız da ondan…
  6. Eyl 2, 2015: Bir garip ölmüş diyeler, Üç gün sonra duyalar, Soğuk su ile yuyalar | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin