RSS Feed for This Post

Ortaçağı sever misiniz?

Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre 


Âdet olmuştur; ikide bir “Ortaçağ karanlığı“ndan, “in­sanlığın ve ilmin bu çağda geri kalmışlığı“ndan dem vuru­lur. Bizim sahte aydınlarımız olan entellerimiz de bu yönde en cı­vık bir şekilde şartlanmışlardır! Oysa objektif bir incelemeye tâbi’ tutulduğunda, Ortaçağ, bâzıları için ne kadar karanlıksa bizim için de o kadar aydınlık bir çağdır. Zirâ:

1. Kur’ân beşeriyete hidâyet olarak bu çağda inzâl olunmuştur;

2. Hazret-i Muhammed (s.a.v.) son peygamber olarak bu çağda zu­hûr etmiştir;

3. Büyük İslâm medeniyeti bu çağda kök salmıştır;

4. İslâm medeniyetinin eserlerinin ve ilminin uyandırdığı idrâk ile Avrupa medenîleşmeye bu çağda başlamıştır;

5. Türkler bu çağda Müslüman olmuşlar,

6. Anadolu ve İstanbul bu çağda fethedilmiştir;

7. Kritik dü­şünce ve tabîata objektif bakış, Müslüman düşünürler ve bilim adamları sâyesinde, Kurtuba (Cordoba) ve Tuleytule (Toledo) şe­hirlerindeki İslâm üniversiteleri aracılığıyla Batıyı bu çağda uyandırıp aydınlatmıştır,

8. Bu temeller üzerine kurulan Hıristiyan Avrupa üni­versiteleri çok verimli bir ilmî ve estetik hareketin, Rönesans’ın, zuhûruna bu çağda öncülük etmiştir…ilh…
Bütün savaşlarına, vebâ salgınlarına, ekonomik sefâletlerine rağmen Ortaçağ, çeşitli ilmî, felsefî, içtimaî ve bediî (estetik) zinde akımların yeşerdiği cıvıl cıvıl, ışıl ışıl bir çağ olmuştur. Nitekim Ya­hudi kökenli Fransız mütefekkir ve müdekkiki Gustave Cohen (1879-1958) La Grande Clarté du Moyen Âge yâni “Ortaçağın Büyük Aydınlı­ğı” (Editions Gallimard, Paris 1967 baskısı) isimli eserinde bu husûsları delilleriyle ve büyük bir vukufla gözler önüne sermektedir.

Ortaçağı, ayrıca, mazlûm olduğu için de severim. Çünkü, bir konuyu ilmî ve ciddî bir tetkike tâbi’ tutmaktan âciz ne kadar iz’an, fehâmet ve idrâk yoksunu tek-yönlü-tek-boyutlu fikriyât ucû­besi varsa bunların hepsi de Ortaçağı haksız yere “karanlık çağ” olmakla suçlarlar.

Aslında bu suçlama, pratikte, Ortaçağda zuhûr edip de gelişmiş ne kadar maddî, mânevî, dinî ve siyasî değerler varsa bunların hepsinin de bu düşünür-pozundaki-düşünce tembelleri tara­fından karalanmasına ve reddine dayanak sağlamak gâyesini gü­der.

Bu akıl fukarâları bir tartışmada, gerçeği aramak yerine, tem­belce, işi şahsiyete dökerek muârızlarının tavrını hemen “Ortaçağ karanlığı” diye, fikrini ya da tezini de “Ortaçağ düşüncesi” diye ithâm ve reddetmeye bayılırlar. Bunların fikrî aczlerinin, “şecaat arz ederken merd-i kıptî sirkatin fâş eyler” misâli, hemen sırıtıvermesine vesiyle teşkil ettiğinden ötürü Ortaçağı, işte, bir de bu ayırdedici (fârık) vas­fından dolayı çok severim.

.

 

… E-kitap okumak için…

 

yitikSoyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

Afganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” demokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Kürtlerin Tarihi Üzerine

kapak_kurt-tarihi-uzerine80 seneden beri Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 Alevilik, Ortak Acılardan Bir Kimlik

Aleviler ızdıraplarda, geçmişin acılarında buluşuyorlar. Dersim, Madımak… Bu isimler anıldığında kırmızı bir düğmeye basılmış gibi bütün farklı Alevilik-LER birleşiyor ve bir tepki geliyor. Hızlı, öngörülebilir ve manipülasyona açık bir tepki bu. Ortada geç-ME-miş bir geçmiş var. Kıymetli yazarımız Cemile Bayraktar’ın dediği gibi “yüzleşilmediği müddetçe de geçmeyecek bu geçmiş” , çıkarılmayı bekleyen bir diken gibi acı vermeye devam edecek.

Diğer yandan çok sayıda Alevi kendi atalarına, dedelerine, manevî önderlerine en büyük acıları reva görmüş olanlara büyük bir sadakat ile bağlılar. Yani Kemalistlere ve CHP’ye. Yakın tarihi sorgulamak şöyle dursun ibadethanelerini Atatürk resimleriyle donatıyorlar. Ortak acıların ve siyasî tercihlerin dışında Alevileri birleştirecek bir inanç, bir kültür yok mu? Acaba Aleviler Stockholm sendromundan kurtulabilecekler mi? Elinizdeki kitap bunları sorguluyor. Buradan indirebilirsiniz.

Tiryandafilya, Güneşe “ya doğ, ya da ben doğacağım” diyen güzel!

kapak_Tiryandafilya“… Senden önceki hiçbir kadın tarafımdan böyle sigaya çekilmedi Tiryandafilya. Sen benim tüm aşklarımın  raporusun, tüm aşklarımın hülasası, ana fikrisin Tiryandafilya. Senden öncekiler ya masadan kaçtı ya da onları masadan ben kovdum. Şimdi benim tüm bu kaybolan yıllarımın hesabını vermek de sana kaldı. Sevdiğin başka bir erkek olmasına rağmen bu yola girmen için de seni zerre kadar zorlamadım, bunu da biliyorsun Tiryandafilya. Duvarımın arkasına dolanman için sana elimden gelen tüm kolaylığı gösterdim. Bu asla senin marifetin, el çabukluğun, kahredici, tahrik edici, tahkir ve de tezyif edici dişiliğinle olmadı. Senden önce gidip, tüm kapıların kilidini senin için açan irade bendim. Orada beni çırılçıplak gördüysen benim sayemdedir. Şimdi dürüstçe oynayalım o zaman. Ama unutma Tiryandafilya; ihanet ilgi çekse de hain sevilmez…”

Efraim K‘nın kitabını buradan indirebilirsiniz.

 

kitap tanitan kitap 5Kitap tanıtan kitap 5

İmkânsız bir buluşma düşleyin: Nietzsche, Montaigne, Chomsky ile Fârâbî ve Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri bir arada. Ama yalnız değiller, hemen yanı başlarına John Berger, Cahit Zarifoğlu, André Gorz , Oğuz Atay, İsmet Özel, Amin Maalouf, Gilbert Achcar, Nevzat Tarhan, Randy Pausch ve daha bir çok aşina olduğumuz yazar, şair, düşünür gelip oturmuş. Bu imkânsız buluşmayı Derin Düşünce sitesinin yazarlarına borçluyuz. Sadık dostlarımız Alper Gürkan, Mustafacan Özdemir, Mehmet Alaca, Mehmet Salih Demir ve en az “eskiler” kadar çalışıp didinen genç yetenekler: Essenza, Esma Serra İlhan, Gülsüm Kavuncu Eryilmaz, Abdülkadir Hacıaraboğlu, Azat Özgür. Kitap tanıtan kitapların beşincisini ilginize sunuyoruz, kitapların dünyasına açılan 23 pencereden bakmak için. Buradan indirebilirsiniz.

hamza_yusuf Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kcBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

Banka Ordudan Tehlikelidir!

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

  1. 46 Yorum

  2. Yazan:SQ Tarih: Eyl 2, 2009 | Reply

    Bugün Arap coğrafyasının ne halde olduğuna hiç bakmadan, modernizmin bozgunu karşısında kaçıp “o eski güzel günler”olan ortaçağa sığınmak ve tarihsel pratikleri mazallah hiç yaşamadan kestirmeden yola dalmak ise ŞARK KURNAZLIĞI olmalı.

  3. Yazan:Mustafa Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    Orta Cag….Orta Dogu gibi terimler bizim terimler degil. Neyin orta olub olmadigini papazlar ve politikacilarmi karar verecek? Mesela çinlere göre kendi memleketleri “dünyayin ortasidir”. Nicin Orta cag ? Son Cag isa alehisselam gelince dünyaya dünya yeniden kurulup hiristiyan dünyasi insa edilecekmis. O caga nazaran ortacag imis caglari. Fransiz ihtilali ile aydincilar erken davranarak “yeni cagi” biz astik diye hakli olarak yeni devr baslattilar. Bu caglarin bölünmesi bizim kültür mirasimizdan kaynaklanmiyor. Bizim orta cag yok idi. Biz daima aydinlik bir cagda idik ve kalacagiz.
    Avrupada orta cag devrindeki haller ve hadiseler yeterince arastirilmis degildir. O zamanlarin kitablari hemen hepsi latince olmasina ragmen bunlarin yüzde 70i basilmadi ve önemli kismi arastirilmamis. Orta cag ihmal edilmekte.

  4. Yazan:bora Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    sayın sq,
    “şark kurnazı” diyerek kendinizce aşağıladığınız insanın ilmine ve çabasına bir göz atmanızı çok isterim. kendisi sizin ve sizin zihniyetinizdeki insanlarn gitmeye çalıştığı yere gitmiş, tetkik etmiş ve dönmeye karar vermiş bir alimdir. teorik fizik profu ve atom mühendisidir. velhasıl kelam kolay harcanacak biri değildir.

    http://www.ozemre.com/index.php?option=com_content&task=view&id=12&Itemid=40

    özgeçmişi belki daha nitelikli bir eleştiri yapma isteği ve sorumluluğu oluşturur üzerinizde.

    selamlar

  5. Yazan:SQ Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    Sayın Bora,
    O zaman daha da kötü zira bahsettiğiniz özgeçmişle yazılan yazı,
    bildik Türk-islam sentezi çıkarımlarını tekrarlıyor.

  6. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    Snowqueen’in Türk-İslam sentezi çıkarımları dediği şu iki satır olsa gerek:

    5. Türkler bu çağda Müslüman olmuşlar,
    6. Anadolu ve İstanbul bu çağda fethedilmiştir;

    -Bu ikisiyle övünç duymak insanı Türk-İslam sentezcisi mi yapar?
    -Yaparsa, bu yazının anafikrini geçersiz mi kılar?
    Avrupa’ya ait bir kavram olan “ortaçağ karanlığı-dark middle ages” tabirini ithal edip gelip Türkiye’de kullanmak bir garabet ve cehalet değil de nedir?

  7. Yazan:eg Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    ayrıca şunu söyleyeyim:
    avrupa ortaçağı dahi aydınlanma sonrası avrupa düşünürlerinin reddi-miras yapacağım diye yerin dibine batırdıkları bir duruma tekabül etmez. ama şuna benziyor durum: yeni bir zihin yapısını ortaya koyabilmek özellikle “eskiye” sövmeyi gerektiriyor herhalde. cumhuriyet sonrası türkiye’sinin osmanlı dahil neredeyse tüm islam geçmişine sövmesi gibi, avrupa da karanlık çağlar olarak adlandırdığı avrupa ortaçağına söver. ancak herhalde avrupa ortaçağı bugünkü “gelişmiş avrupa”nın hakikate uzaklığına karşıt olarak hakikate çok daha yakındı bence…

  8. Yazan:cengiz maçoğlu Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    Şimdi Türkler bu çağda müslüman oldu diye bu çağ karanlık olmayacak mı? Yazarımız sanırım kaos dönemlerindeki çatışmanın iki karşıt arasında geliştiği durumundan habersiz. Yoksa iki karşıtın savaşımından tarihsel olarak neden-sonuç ilişkisi içerisinde gelişen ve sonu bugünkü uygarlığın temeli olarak isimlendirilen süreci tabi ki türkçü-islamcı anlayışla değerlendirmezdi. komik bulmadığımı söylersem inandırıcı olmaz.
    utopiq.blogcu.com adresinde konuya ait yazılar da söz konusu…

  9. Yazan:SQ Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    Ortaçağ kavimler göçünün Roma devletini istilası ile başlar ve İstanbul’un fethi ile son bulur yani fetih ortaçağ içinde değildir.
    Diğer yandan Anadolu da bu çağda epey istila geçirmiştir, Selçuklu dönemi epey kaos ve karmaşa içindedir.

  10. Yazan:bora Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    bence aydınlanmanın kilise karşısındaki başarısını ve kültürel olarak kilise’yi yenilgiye uğratmasını kısmen olumlayabiliriz. bazı düşünürlere göre baskıcı kilise’ye karşı aydınlanma hareketi tüm küfrüne rağmen “sahih bir din arayışını” içinde barındırır. kilise hırsızdır, despottur ve bilimsel ilerlemeye karşıdır. bozulmuş bir din olarak insanların manevi ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. bu kısmen haklı mücadelede aydınlanma taraftarlarının kilise’yi geriletmek için kullandığı argumanlardan biri de “ortaçağ karanlığıdır.”

    ancak bizim batılılaşma serüvenimizde birebir bize uyarlanması zor sloganlar batılılaşma yandaşları tarafından sakil bir şekilde tekrarlanarak kullanılmıştır. kilise’ye karşı geliştirilen basit argumanlar islama karşı da aynen kullanılmıştır. sonuçta o da dindir islam da dindir. öyle ise o karanlıksa bu da karanlıktır.

    batıcılarımızın taklitçiliği kusurlu bir analoji’den daha yüksek bir mantıki uslamlamaya malesef gerek görmedi. zaten kitle manupulasyonu için fazlasına da gerek yoktu. bu eleştiri özgün değildir ve islamın özüne de uymaz. türk batılılaşmasına baktığımızda bu tür birebir sloganvari aktarımların çok sayıda olduğunu görmek mümkündür. hatta batılılaşan türkiye’nin sözde aydınlarının dinsel algısı bile daha çok isevi’dir. islami ruhaniyetten uzaktır.

    bence islam yada islam toplumlarının içinde bulunduğu durum elbette eleştirilebilir ve eleştirilmelidir de ama bunun için tür pörsümüş klişelerden daha fazlası gerekir kanaatindeyim.

    sonuçta bizim “felsefe tarihi” olarak bildiğimiz literatür tamamen “kültürel ırkçı” bir temele dayanır. felsefe tarihi aslında “avrupa felsefe tarihidir.” felsefi kronolojiye bakarsanız. orada türk, çinli, japon, afrikalı göremezsiniz hatta çok ileri zamanlara kadar rus ve amerikalıları bile görmekte zorlanırsınız. halbuki örneğin metafizikte avrupa metafizikçileri islam sufilerinin yanında çömez kalır. spinoza’nın eleştirileri ve soruları bile batı dışındaki literatürden ne kadar bi haber olduğunu göstermekten öteye gitmez. modern felsefe büyük ölçüde alman-ingiliz ve fransızdır. bu da kısmen, yoğunlaşmak için literatürü kontrol altında tutma gereksiniminden ortaya çıkmıştır. sonuçta batı felsefesinin geliştirdiği önermeler kendisinin bizzat dışladığı bir dünyaya birebir yansıtılamaz eğer yansıtılırsa bizde olduğu gibi sağlıklı sonuçlar vermesi zordur.

    selamlar

  11. Yazan:özlem Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    Ya ben konu ile pek alakalı değil ama Bora beyin gonderdigi linkte Akif hoca’nin çalıştığı kurumların ismine takıldım biraz. Bazı şeyler ne kadar dogallaşmış dikkat çekmek açısından yazıyorum. Lütfen dikkat Turkiye matematik derneği değil Turk matematik derneği vs.
    E bu kadar Turkunden derneğe de sahip olunca tabi bize de ne Mutlu turkum diyene Ne mutlu turkum diyene diye diye gerine gerine dolaşmak kalıyor aslanlar gibi. 🙂

    Türk Astronomi Derneği (Genel Sekreter) (Dernek feshedildi)
    Türk Fizik Derneği (İkinci Başkan/İstifâ ederek ayrıldı)
    Türk Matematik Derneği (İstifâ ederek ayrıldı)
    Türk Bilim Târihi Kurumu (Devâm ediyor)

  12. Yazan:ayca Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    “O zaman daha da kötü zira bahsettiğiniz özgeçmişle yazılan yazı,
    bildik Türk-islam sentezi çıkarımlarını tekrarlıyor.”

    Turklerin Musluman olmasi ile ovunc duymak insani Turk-Islam sentezcisi yapar zira bu ideolojinin ezberlerinden birisi de Turklerin musluman olmasiyla ilgili surecin ustunun ortulmesidir. Resmi ideolojinin ve beyin yikamanin disina cikmak isteyenlere bu konuda dusunmek istiyorlarsa Erdogan Aydin’in Nasil Musluman Olduk? isimli kisa eserini ve Jean-Paul Roux’nun turklerin tarihi isimli eserini oneririm. Demek ki neymis, gercekler hic de bize anlatildigi gibi degil, ortada ovunc duyulacak bir sey goremiyorum ben acikcasi.

  13. Yazan:SQ Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    Yazmayacaktım ama “ortaçağ aydınlıktır çünkü türkler müslüman olmuştur”mantığı da “ne mutlu türküm diyene”den daha matah bir mantık değil.

  14. Yazan:arif Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    Batı dünyası ile son iki yüz yıldır bir yakınlaşma içindeyiz. Bu kadar kısa sürede geçmişimizi unutmak asıl rahatsızlık verici olmalı. İslam medeniyeti-son dönemde Osmanlı anlaşılmalı- Batı medeniyeti ile rakipti. Giderek gücünden ve etkisinden uzaklaştı. Ancak son dönemde medeniyetler ittifakı ve diyalog tespiti ışığında farklı olduğumuzu dile getirmeye başladık. Evet bizim tarihi sürecimiz batıdan farklıdır. Farklılıklar tanışıp gelişme adına önemli bir değerdir. Ortaçağda batı karanlık bir dönem yaşıyorken, İslam Osmanlı şahsında her alanda-Şehircilik, askeri teknoloji, tıp ve eğitim alanında- gelişme gösteriyordu. Batılı olmak adına, batının tarihini üzerimize giyemeyiz. Batı ile düşmanlık değil, farklılıklarımızı ortaya koymak adına diyalog yanlısı olmalıyız. Evet demokrasi batıda gelişme göstermiş ve bunun insan onuruna uygunluğu tartışılmaz. Bizim medeniyetimizinde önümüzdeki süreçte, geçmişte olduğu gibi, batı insanına çok şey vereceğini unutmayalım. Yeterki kendimizden utanma kompleksinden kurtulalım. Monşerlik diye kınanan tamda bu komplekstir mesela. Medeniyetlerarası alış veriş her alanda, ticaret, kültür, sanat ve sportif alanlarda sürmelidir. Batıdan farklıyız, Allahın yarattığı her unsura saygılıyız, farklılıklarımızı tanışıp anlaşma adına Muradı İlahiye uygun anlamlandırmayı becerebilmeliyiz.

  15. Yazan:bora Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    özlem hanım,
    ırkçılık bir batı hastalığıdır. bizim kültürümüzün köklerinde yoktur. sözde aydınlanmacı ittihatçıların ülkemize getirdiği dönemin modası herzelerinden biridir. yani bu dernek isimleri hatalı olabilir ama bunun sorumlusu islam alimleri değildir. bizim ruhani hiyerarşimizde ırkın bir önemi yoktur. türk kürtten yada arap türkten üstün değildir. kimin takva’sı -Allaha saygısı- fazla ise üstünlük onundur.

    selamlar

  16. Yazan:cengiz maçoğlu Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    Türklerin Tarihi kitabı şu an elimde… Mesela Türklük mü İslamı geliştirdi, islam mı Türklüğü uygarlaştırdı tartışmasında sağlıklı sonuçlara ulaşmak için de İbn-i Fadlan’ ın Seyahatname’si ivedilikle okunmalı, işte İslamın uygarlaştırıcı niteliği gün gibi ortaya çıkıyor, yoksa toprak işgal etmenin adını fetih koyaraktan Türkçülüğü İslamın ilerletici kimliğinin önüne koymaya çalışırsak çok derin saplantılara gireriz…
    Özlem Hanım bu arada Milli biyoloji, Milli Fizik diye örneklerle de verdiğiniz örnekleri açmaya katkım olsun:) Bu arada Cengiz Çandar’ın son günlerde bir yazısı vardı, o yazıda Konfüçyus da 1930larda ders kitaplarında türk büyüğü olarak bilinirmiş, Allahtan korkmasalar tüm peygamberleri Türk yapcaklar ya, gerçi var öyle iddiaları da neyse konu dışı…

  17. Yazan:ayse Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    “kimin takva’sı -Allaha saygısı- fazla ise üstünlük onundur”
    Bu zihniyet, ustunlugu irk yerine belirli bir inanca-peygambere-seyhe-tanriya-allah endekslemek, ve geri kalani hosgormek cagin gerisinde kalmis kan cikaracak bir yaklasim degil mi? Irkciliktan zihniyet olarak ne farki var, takvasi fazla olan neden daha ustun olsun ki?

  18. Yazan:cengiz maçoğlu Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    Bu arada eklemeyi unuttum Ertuğrul Özkök ile Ahmet Hakan’ın umre olayından sonra milli umremiz de olmuştur. Allah akıl fikir versin…

  19. Yazan:MY Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    ““kimin takva’sı -Allaha saygısı- fazla ise üstünlük onundur”
    Bu zihniyet, ustunlugu irk yerine belirli bir inanca-peygambere-seyhe-tanriya-allah endekslemek, ve geri kalani hosgormek cagin gerisinde kalmis kan cikaracak bir yaklasim degil mi? Irkciliktan zihniyet olarak ne farki var, takvasi fazla olan neden daha ustun olsun ki?” (AYSE)

    Ayse Hanim Merhaba,

    Takva kelimesinin anlamini iyi bildiginizi varsayarak yaziyorum size.

    1) TAKVA ÜSTÜNLÜGÜ VE AYRIMCILIK HAKKINDA

    Öncelikle her hukuk devleti laik dahi olsa MESRU BiR AYRIMCILIK yapar, YAPMALIDIR DA:
    a) Eli kanli bir banka soyguncusu polis kursunuyla öldürülebilir,
    b) Bir yankesici hapise atilir,
    c) Vergisini ödeyen vatandas özgürce dolasir,
    d) Ülkeye hizmet etme potansiyeli olan gençler burslu okutulabilir.

    2) IRKçILIK HAKKINDA

    Türk milliyetçiligi ya da genel olarak rkçilik neyi suçlar? OLMAYI. Yani zenci, Kürt ya da ermeni OLMAK suçtur. Halbuki TAKVA etrafindaki ÜSTÜNLÜK/ASAGILIK fiil ile ilgili. Bir zenci “ben artik beyaz olayim” diyemez. Ama bir hirsiz bu kötü yoldan kurtulabilir.

    3) çAGIN GERiSiNDE / iLERiSiNDE OLMAK

    içinde bulundugumuz çagda yatgin olan hatalari yapmak bizi çagdas, reddetmek de gerici yapacaksa ne mutlu “gericiyim” diyene. Mesela 1930’larin Almanya’sinda Yahudileri yakmak çagdas bir davranisti. Nazilerin bu davranisina karsi çikan Protestan din adamlari ve komünist Almanlar da toplama kamplarinda öldürüldü. Böyle “gerici ölüm” ne kadar serefli bir ölümdür.

    Eger çikmaz bir sokaga girmisseniz geri vitese takmaktan baska çareniz yoktur 🙂

    Sevgi ve saygilarimla

  20. Yazan:ayse Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    mehmet bey,
    Takva’nin ne demek oldugunu cok iyi biliyorum. Musluman bir aileye dogdum. Musluman degilim. Lafi dolastirmissiniz, benim dedigimin nazilerle, 30 larla ne alakasi var insaf edin. Sizin sanirim cagimizdaki hatalari yapmaktan kastiniz bir dunya gorusunu mukemmel ve dolayisiyla soylenmis en son soz olarak gormekten yola cikmaktan kaynaklaniyor. Basit bir soru sormustum, eger cagdaslik gunumuzde insan haklari, demokrasi, kadin-erkek esitligi, kimseye cinsel tercihinden dolayi ayrimcilik yapilmamasi ise, “takva edeni ustun goren bir zihniyet”, takva etmek fiilde olan bir sey olsa bile (ki bu da tartisilir, dinin ana belirleyicisi nerede dogdugunuzdur) bence saygiya deger bir gorus degil.
    Kaldi ki siz de cok iyi biliyorsunuz ki din dediginiz olgu, muslumanlik ozelinde de cogu kez pratikte irk, etnisite ve kulturden bagimsiz degil. Bir uzayli gelse simdi ve talibanin muslumanligini gorse ve sizin muslumanliginizi gorse tamamen farkli iki muslumanlik algisina sahip olacaktir. Muslumanlik derken hatta Islam bile derken teoride bir tane olabilir, ama bu aynen komunizmin teoride mukemmel olmasi gibi bir sey. Yoksa bin bir turlu islam var yeryuzunde…
    saygilar.

  21. Yazan:bora Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    ayşe hanım, ben belki yanlış yazdım. hadisin doğrusu “Allah katında en hayırlınız ondan en çok korkanınızdır -kanımca ona en çok saygı duyanınızdır-” olmalı. ben burada hayırlıyı üstün olarak tahrif ettim sanırım. kusuruma bakmayın

    siz müslüman değilseniz elbette bu hadis sizi bağlamaz. kaldı ki takvası az olmak bir suç da değildir. islam’da had cezaları bellidir bunların arasında takvanın azlığı yoktur.

    ancak takva bir sıfattır. “iyi insan” “akıllı insan”da olduğu gibi. belki de o kristalize olmuş bir sıfatlar bütünüdür. din de peygamberimiz de zaten “güzel ahlakı tamamlamak üzerine” gelmiştir.

    dolayısıyla buradan belki ahlakı en güzel olan en hayırlınızdır gibi bir açılıma da gidilebilir.

    “katil”de “hırsız”da “yalancı” da “ahlaksız”da birer sıfattır. insan isterse bu sıfatları da kuşanabilir ama bunlar övülmüş sıfatlar değildir. sadece dinler açısından değil ortak insani zemin açısından da bunlar kınanmıştır. dikkat edilirse “zengin olan”, “alim olan” “kuvvetli olan” denmiyor burada. türk, kürt, yada arap denmediği gibi.

    ki konunun geldiği yer kollektif mirasımızla, düşünsel köklerimizle ilgili olduğu için o örneği verdim. sizin açılımınız belki ayrıca daha geniş bir zeminde -insanlık- tartışılabilir. ama ortak ön kabuller olmadan, subjektif yargılarla pek verimli sonuçlar çıkacağını sanmam.

    selamlar

  22. Yazan:Mustafa Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    Ayse hanimefendi…Mehmet Beyin affina siginarak müsaade ederseniz bir ilavede bulunacagim “Takva” konusunda. Ilave kücük ama önemli. Üstünlük “Allah indinde” yani insanlari asmis sekildedir. Hadiste “Allah indinde” diyor. Insanlar birbirlerinin takvalari ölcemezler cünkü diger insanin ic dünyasi his organlara ve akla kapali. Insanlar mecbur zahire göre görünüse göre hüküm verirler ama isin gercegi Allahin huzurunda biliniyor. Misal vermek gerekirse bir insan düsünelim riya yapiyor yani gösteris icin dindarlik yapiyor ve bircok diger iyi isler ama bunlari “Allah icin” degil herhangi baska seyler icin yapiyor. Takva demek Allah icin Allahin yasak ettigi seylerden sakinmak. Insanlar insanlarin iclerini bilmedigi icin ve mesela “Insanlar esittir tarakdaki disler gibi” hadisleri geregince insan olarak insanda izzeti ve serefi hepsinde görür dinimiz geregi. Kimseye mutlak kötü göz ile bakamayiz cünkü kimin ne oldugunu ne olacagini Allah bilir.
    Imam Gazalinin su sözü ne güzel tarif etmis:
    “Ihtiyar görürsen onu kendinden üstün bil cünkü senden daha fazla ibadet yapmis bil. Senden genc birisine rastladinmi onu senden daha az güneh islemis bil ve kendinden üstün bil. Kafir görürsen o iman ile ölebilir kendin ise – Allah korusun- imansiz ölebilirsin o halde kendini ondan üstün görme.”
    Imam Rabbani göre hatta tasawwufta insan kendini bir köpekden dahi üstün bilmemeli imis. Allahi seven Allahin yarattigi herseyi sevgi gözü ile bakar.
    Selamet ile…

  23. Yazan:SQ Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    Bora Bey,

    Batıcılığın yerine doğuculuk yapıyorsunuz.
    Öyleki “ırkçılık bir batı hastalığıdır”diyerek topu kendi sahanız dışına atıyorsunuz. Bahsettiğiniz “ruhani hiyerarşi”de, bir Müslümanın, Hristiyan ya da Yahudi veya Şinto rahibine karşı konumu nedir nedense bundan hiç bahsetmiyorsunuz.

    “Kollektif mirasımız”, “düşünsel köklerimiz” diye bahsettiğiniz şeyleri de ortaya getirip incelesek muhtemelen kollektif falan değil bir dönemi ve çevreyi kapsadığını göreceğiz. Öyleki “sözde aydınlar İsevi dinsel yargıları ile” bu kollektif mirasa dahil değiller örneğin.
    Ne de olsa ruhaniyet tekelinizde, istediğinizi kesip biçmekte özgürsünüz öyle değil mi?

  24. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    Snowqueen,

    Ortaçağ kavimler göçünün Roma devletini istilası ile başlar ve İstanbul’un fethi ile son bulur yani fetih ortaçağ içinde değildir.

    Bu tespit doğru, tebrik ederim.

    Yazmayacaktım ama “ortaçağ aydınlıktır çünkü türkler müslüman olmuştur”mantığı da “ne mutlu türküm diyene”den daha matah bir mantık değil.

    Eğer İslam’la aydınlanmış bir Türkseniz bunu söylemeniz normaldir. Aynı Türklüğüyle gurur duyan bir Türk’ün “Ne mutlu Türküm diyene!” demesinin normal olması gibi. Sorun, bunu sübjektif bir mütalaadan çıkarıp insanları zorlamakla alakalı, öyle değil mi?

    ayça hanım,

    Turklerin Musluman olmasi ile ovunc duymak insani Turk-Islam sentezcisi yapar zira bu ideolojinin ezberlerinden birisi de Turklerin musluman olmasiyla ilgili surecin ustunun ortulmesidir.

    Ben, İslam’a girerken Türklerden referans almadım. Hatta Türkçülükten kurtulmak için epey bir mücadele verdim. Türklerin İslamlaşma sürecinin kimsenin umurunda olduğunu sanmıyorum. Atalarımız vahşi birer hayvanmış, barbarmış bunu biliyoruz; İslam sayesinde insanlaşıyorlar. Hatta Selçuklu dönemi bir geçiştir. Eski alışkanlıklarını, caniliklerini terketmeleri zaman almıştır.
    Din, zorla kabul edilecek bir şey değildir. Kimse boğazına kılıç dayandı diye din değiştirmez. Sitemizde güzel bir belgesel yayınlandı. Burada İslam’ın hangi sebeplerle bu kadar hızlı yayıldığını çok güzel anlatmış:
    http://www.derindusunce.org/2009/03/24/islam-inanc-imparatorlugu-belgesel/

  25. Yazan:bora Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    sayın sq,

    ırkçılık deyince aklınıza ne geliyor. örneğin nazi almanyası mı, yoksa osmanlı coğrafyası mı?

    ben bir müslümanın bir hıristiyan veya musevi yada şintodan üstün olduğunu sanmıyorum. “sizin en hayırlınız müslüman olmadan önce de en hayırlı olanınızdır” mealinde bir hadis olması lazım. yani insanın insan olması itibariyle hıristiyan yada müslüman olması bir şeyi değiştirmez. ancak bu öğretiler yada dinler bir anlam evreni, değerler sistemi önermesiyle birbirinden farklılaşır. bana kalırsa iyi bir hıristiyan kötü bir müslümandan ferdi olarak üstün olabilir ama desteklediği değerler sistemi “bence” yanlış olduğundan bunda bir fayda yoktur. sonuçta iyi bir insan kötü bir şeyi destekleyebilir. örneğin iyi almanların pek çoğu gaz odalarını bilmediği için nazileri destekledi.

    kollektif mirasdan, kültürel köklerden bahsederken. yaşadığımız topraklarda etkin tüm düşünsel akımları anlıyorum. bu konuda batıdan yada doğudan gelmiş olması önemli değil. bizim onlarla ne oranda ve ne derinlikle meşgul olduğumuz önemli. her halde bu topraklarda büyük ölçüde “türkçe” konuşulduğunu inkar etmeyeceksiniz. benzer bir şekilde bu toplum büyük ölçüde islamla yoğrulmuştur. kültürel ve düşünsel köklerden kastım bu. bu gün gök tengri, manitu,şinto yada başka bir inançtan bahsetmiyorsak kollektif zihnimizde bunların olmamasındandır. ama içinden geçtiğimiz ramazan ayında heryerde islam konuşuluyor. demekki bizim kültürel kökenlerimizde ve kollektif zihnimizde yer sahibi olan islamdır.

    son olarak ben isevi algıyı küçümsemedim onun dışarıdan geldiğine ve islama ait olmadığına ve nunla çeliştiğine işaret ettim. aydınlarımızın din algısı, dış kökenli liselerde ve üniversitelerde yetiştirildikleri için -bütük ölçüde papazlar tarafından misyoner okullarında- etkilenmiş olabilir. “Allahı şefkatli bir dede gibi algılamak” yada “Allah benim kalbimi biliyor, yaptığımın bir önemi yok” vb düşünmek. yada “ne yediğin, içtiğin önemli değildir önemli olan senden çıkandır, ifade bulandır” yaklaşımıyla islamın yasakladığı alanlara meşruiyet kazandırma girişimi. ve daha pek çok şey… bunlar da elbette kısmen kollektif zihnimizde yer tutuyor. ayrıca kollektif zihnimizi etkileyen pek çok batılı kavram ve yaklaşım biçimi de mevcut. ben bunların ayıklanıp dışlanması taraftarı da değilim. sonuçta islami kültürün kuşatamadığı veya üretemediği bazı değerler batılılar yada japonlar tarafından üretildiyse onları dışlamak gerekir gibi bir yaklaşımım yok. aksine ben, islam ve batılılaşma’nın mecz edilmesi gerektiğine inanıyorum. bilimsel ve teknolojik gelişme islam toplumları tarafından kapsanarak aşılamazsa bu kültürel yarılma, şizoid durum daha uzun süre devam eder. toplumun bir kısmı kendini batıcı, laik vs görür kalanı da dindar müslüman vs. bu verimsiz gerilim ancak batılı değerlerin kapsanarak aşılması ile sakinleşir kanaatindeyim. sonuçta sözde laik kesimimizde malesef dine ve islama karşı kötücül bir önyargı ve derin bir cehalet sürüp gidiyor. yani onların islami değerleri kapsayarak aşabileceğini farzetmek oldukça zor. -keşke böyle bir ihtimal olsaydı- o zaman geriye sadece müslümanların “kendi kültürlerinde üretilmemiş olanı” kapsayarak aşması kalıyor.

    selamlar

  26. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    “…örneğin iyi almanların pek çoğu gaz odalarını bilmediği için nazileri destekledi…”

    Bora arkadaşın bu örneği konuyu özetlemeye yetiyor bence. sanırım şunu demek istiyor bize:

    kuyucu karanlık muradı bilmeyen iyi türkler osmanlıyı destekledi ve destekliyor hala…

  27. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    ortaçağın en sevdiğim hikayelerinden biri, şeştar çalup celalü eyleşturen adamın oğlunun katlinin imparatorluğun bekasındaki önemidir.

    “O gün, gün batımına kadar ruus-u maktüa-ı a’dadan (kesilmiş düşman başlarından) defterlerle adetleri zaptedilen, yirmialtıbin kelle-i büride (kesik baş) işgah-ı serdar-ı Behram iktidara (Behram kudretle serdarın önünde) getürülüp otag-ı zernitak (altın kuşaklı otağ) önünde püşte-var (tepe halinde) yığıldı. Yirmi neferden fazla cellatlar, darb-ı rikabdan (ense vurmaktan) dinlenmeyip güruh güruh getirilen eşkiyaların kellelerini kat’ederlerdi”

    Naima, Kuyucu Murat’ın çocuk öldürmesine tanık oluşunu şu şekilde anlatmaktadır: “… Bir gün pişgah-ı otakta (otağın üstünde) iskemle üzerinde oturup harfolunan (kazılan) bi’re (kuyuya) gelen adamları katlettirip doldurmağa meşgul idi. O sırada gördü, halk verasında (arkasında) bir atlı sipahi, bir sabiyi (çocuğu) kenduye redif edip (ardından getirme) geçup gide. Paşa emreyledi varıp sabiyi at arkasından indirip huzuruna götürdüler. Oğlancığa:

    Sen ne yerdensin? Celali arasına neden düştün?, dedikte, sabi doğru söyleyip,
    Falan diyardanım, kıtlık sebebinden babam beni alıp bunlara katıldı. Boğazımız tokluğuna yanlarınca gezerdik, dedi.
    Baban ne idi?, deyu sorıcak,
    Şeştar çalardı ve anınla doyunurdu. Vezir-i Azam Murad Paşa başını sallayarak acı acı güldü.
    Hay, Celalileri şevke götürürdü, deyup, çocuğun katline işaret etti. İşaret üzerine çocuğu cellatlara verdiler. Fakat cellatlar;
    – Bu sabi masumu nice öldürelim, deyu çekilip her biri bir tarafa gidip göz yumdu. Murad Paşa emrinin neden geciktiğini sordukta, cellatların çocuğu merhamet edip istinkaf ettiklerini bildirdiklerinde, Paşa:
    – Yeniçerilerden birisi öldürsün, deyü buyurdu. Yeniçeri dilaverlerine teklif olduklarından onlar dahi, sabiye bakıp;
    – Biz cellat mıyız? Cellatlar bile merhamet etti. Vezir kendi iç oğlanlarına emretti ki sabiyi öldüreler. Anlar da ki huzurundan dağılı kabul etmediklerinden oğlancık meydanda kalıp onu öldürecek adam bulunmadıkta, ihtiyar vezir arkasından kürkünü bırakıp ve kalkıp sabiyi kendi eliyle alıp, kuyunun kenarına getürüp başını vurup boğazını sıkıp helak ve kendi eliyle kuyuya inkaa etti.”
    İsmail Hakkı Danişmend ise, hakkında şu ifadeleri kullanmaktadır: “Anadolu Türkü’nün ebediyyen lanetle anacağı Kuyucu Murat ihtiyarlığından dolayı “Koca” lakabıyla da tanınan 90 lık bir zalimdi. Kuyucu yalnız asilerle taraftarlarını değil, onlara her nasılsa ekmek ve su vermiş zavallılardan başka civarlarda bulunan komşularını bile kılıçtan geçirtecek derecede kana ve bilhassa Türk kanına susamış bir canavardır.”

  28. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    Rüştü bey,

    Osmanlı deyince ben Kuyucu Murat’ı ve 1.Ahmed’i değil; o çocuğu katletmeyi reddeden koca bir orduyu anlıyorum. Yazık ki çıkıp o cani veziri öldürememişler. Gerileme dönemi alameti…

  29. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    Bu arada mesela Dersim’de bu cellatların yapmadıklarının binlerce katı yapılmıştır. 17 yaşındaki bir çocuğu yaşını büyüttürüp astıran cumhurbaşkanlarımızı da sevmemize ve cebimizden emekli maaşı ödememizde bir beis yok… Polislere taş attı diye gençliğini hapishanede itmam edecek çocuklar da devletimizi sevmemize engel teşkil etmiyor mesela, veya dağa çıkanların hepsi hainliğinden çıkıyor, devletimiz kötü iş yapmaz bizim AMMAAA
    O Kuyucu Murat yok mu ah, ne caniymiş şu OSMANLI !

  30. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    aslında size katılMamak mümkün değil Senai bey. o çocuğun katlini kuyucudan evvel fatih’e sormalı bence de. kanunnameli bebek katlinin meşruiyeti ebedi beka ise şayet tekbaşına yeterli olamayacak anlaşılan; ebedi beka ile ebedi saadetin arasında mahşer/hesap günü olgusu da var sanırım…lakin; çocuktan gayrı katlü vacüp olup infazı gerçekleşenlerin sayısı da rivayetlerde ellibin ila yüzellibin arasında olunca, stalinle aradaki farkın sadece duygusal/teknolojik olduğu izlenimine kapılıyor insan ister istemez…

  31. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    ayrıyetten pekaz kisme sizin gibi düşünür oldu bu meselelerde Ekrem bey. osmanlı deyince sultan ahmet camii(I ahmet) anlaşılıyor ilk elde…düzeltmek lazım bu algıyı; pek mübarek değilmiş desenize…

  32. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    köprülülülüler içinde iyi şeyler söylenmiyor; celladlıkları dışında. nam salmışlar sanki onlar da anadolu illerine…en doğrusunu rabbimiz bilir elbet.

  33. Yazan:SQ Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    @Ekrem Bey,

    Ortaçağ deyince (yukarıdaki bir yorumda da vardı) ilginç bir biçimde insanların aklına Osmanlı geliyor.

    @Bora Bey,

    Sanırım size göre, batı, kötülük, kıyım, doğu ise salt iyilik mekanı. Mesela Osmanlı batı’da kıyım yapmaz, kıyım için döne dolaşa Nazilere geliriz gene. Osmanlı’nın da günahları vardır, Alevi katliamı veya Dürzilerin katliamı gibi. Osmanlı’nın da Araplara bakışı son yüzyıllarda gayet ırkçıdır.

    “ne yediğin, içtiğin önemli değildir önemli olan senden çıkandır, ifade bulandır” yaklaşımıyla islamın yasakladığı alanlara meşruiyet kazandırma girişimi.
    Belki iyi niyetle yapıyorsunuz ama işte burada tekelcilik devreye giriyor.Tanrının yeryüzündeki savcısı olup neyin meşruiyet kazanıp neyin kazanamayacağına dair hüküm veriyorsunuz.
    Kollektiflikten çok kendi içinde bulunduğunuz çevreyi baz alıyorsunuz derken kastım buydu.

  34. Yazan:arif Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    Altı yüz yılı aşkın sürmüş, dünyanın merkezi ortadoğuya yön vermiş, bütün din mensuplarına yaşam hakkı tanımış bir büyük imparatorluğun, o günkü koşullarda da eleştirilebilecek hatalara sahip olması mümkündür elbette. Roma imparatorluğunda da yaşanan canilikler malum. Ancak içinizden, batılı aydının; sistematik ve örgütlü olarak Romaya küfrettiğini göreniniz oldumu hiç. Yol ve köprüleri hatırlanır hala. Sadece Bozdoğan ve Moğlava su kemerleri bunların tamamına bedelken, kendi geçmişimizin bu denli düşmanı olmak, ne ile açıklanabilir? Elbette Osmanlı da tarihi işlevini tamamladı ve tarihteki yerini aldı. Şimdi Cumhuriyet Türkiyesi olarak, onu aşmanın gayreti içinde olmalıyız. Bu kadar tarihi birikim ve tecrübeye sahip bir milletin, ayaklarına bağlanan sorunları çözerek, insanlık alemine yeniden katkıda bulunması gerekir. Kötü ve yanlış örnekleri abartarak, zincire halka eklemek yerine, iyi ve güzel örnekleri aktararak, milletimize güven vermeliyiz. Bizden adam olmazın alt yapısına milyar dolar yatırıyor elin adamları. Medyada kötü haberlerin abartılmasıda basit bir cehalet örneğinden ibaret değildir kanımca. Osmanlı başta Bizans ve Sırp, Romen, Macar milletleriyle, sonrada Türk ve Türkmen beylikleriyle, Kürtler ve Araplarla kah zorla, kah anlaşarak bir büyük cihan İmparatorluğu kurmuştur. Osmanlı Türklerinde, Yahudi ve Araplarında, Arnavut ve Boşnaklarında, Sırp ve Rumlarında devletiydi unutmayalım. Bunun dağılması Türk milletine dayanan bir devlet anlayışına sarılmamızada yol açmıştır. Ancak bugün, diğer etnik unsurlarıda kucaklamadan, Osmanlının dağılış sürecindeki acı deneyimlerin bilinçaltındaki izleriyle hesaplaşmadan, büyük ve modern bir devlet olamayacağımız gerçeğini kabul etme noktasına geldik. Buda önemli bir aşama olarak görülmelidir.

  35. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    Rüştü bey,

    Padişah olmamak da bir şans. Eminim “İsyanları bastırmanın 19 kansız yolu” gibi telif eserler olsaydı zamanında müracaat ederlerdi diye düşünüyorum. Hazır Avrupa insan hakları mahkemesi de yok…
    Yine de Osmanlı’da işkence- en azından sistematik bir şekilde- çok yoktur. Azınlıkların yaşamı, zamanına göre fevkaladedir. Bazen İslam geri planda kalmış; barbar Türklük duyguları baskın gelmiş olabilir. Büyük resim son derece çarpıcı ve hayranlık verici.
    Eleştirmek kolay bir şeydir, 600 yıl hükmetmek ise- tarihte pek fazla örneği yok.
    Muhteşem Süleyman’a “Magnificient” diye yere göğe sığdıramayan da, Fatih’in yönetimini öve öve bitiremeyen de biz değiliz, elin gavuru. Ortada dünyanın en parlak medeniyeti var. Bu hatalarını affettirmez belki ama hayranlık uyandırması ve özellikle geçmişi unutturulan bir milletin ona aşırı “hüsn ü teveccühü”nün de çok yadırganmaması gerekir. İnsanların, özgüvene ihtiyacı var. Bunu, vatandaşının kimliğini, kültürünü aşağılayan ve yasaklayan rejim- çok iddialı olmasına karşın- sağlayamadı. Ama bu saygınlığı sağlayan bir örnek var. Bunu yıpratmanın kimseye bir faydası olduğunu sanmıyorum.

  36. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    snowqueen,

    Ortaçağ deyince (yukarıdaki bir yorumda da vardı) ilginç bir biçimde insanların aklına Osmanlı geliyor.

    Neden öyle geldiğini şu yazıdan öğrenebilirsiniz:
    http://www.derinsular.com/pdf/endoktrinasyon.pdf

  37. Yazan:eg Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    rüştü bey,
    bir de ansiklopedik bir şekilde “hapçılık/indirgemecilik” yapıyorsunuz eleştirisi alınca kızıyorsunuz. kusura bakmayın ama yaptığınız bundan farklı birşey dğeil!

  38. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    “…Altı yüz yılı aşkın sürmüş, dünyanın merkezi ortadoğuya yön vermiş, bütün din mensuplarına yaşam hakkı tanımış bir büyük imparatorluğun…” sanki tanrıdan bahsediyorsunuz sandım Arif bey. nemrudun ben de yaşatan ve öldürenim metaforu çağrıştı zihnimde. izin verdiklerim yaşar; vermediklerim eşitlerin dünyasını boylar.

    “…Roma imparatorluğunda da yaşanan canilikler malum. Ancak içinizden, batılı aydının; sistematik ve örgütlü olarak Romaya küfrettiğini göreniniz oldumu hiç…” meşruiyetin kaynağı roma cinayetleri ise iddianız geçerli sayılabilir ama ne islami/meşru dolaysız olarak ne de insani sayılamaz. çünkü, savunmasını yapmaya kalktığınız değerler bütününü yeterince anlayamamış olmalısınız ki ” saldırma kötü savun “ gibi olmuş. babaları aleyhinde dahi olsa adil şahitler olmayı emreden Allah’ın kulları ne zamandır ” ama onlar daha fazlasını yaptı…” gibi garip savunmalar geliştirebilip bir de bununla islam savunması yaptıklarını iddia edebiliyorlar hayrete şayan olan budur kanımca.

    “…Yine de Osmanlı’da işkence- en azından sistematik bir şekilde- çok yoktur…” bununla ne demek istiyorsunuz Ekrem bey? tencere dip kara ilişkisinden başkası anlaşılmaz açık söylemek gerekirse.

    “…Eleştirmek kolay bir şeydir, 600 yıl hükmetmek ise- tarihte pek fazla örneği yok…” ne yapar adama cennet kapılarını mı açar 600 yıl hükmetmek? 600 yıl zorbalık yaptılar da çıkar buradan, dileyen zorbalık münferitti der dileyen açar okur istanbul yağmalarını hamamlardan kadın kaldıran yeniçeri ayaklanmalarını iç savaşları yada sultan ahmete bu akşam iftar şenliklerine katılacaklar az daha erken gidip ayasofya bahçesine babaları III murad’ın ayak ucuna gömülen 0-13 yaş arası 19 saabinin mezarını da ziyaret edebilirler.

    medeniyetçi arkadaşlara sormak istiyorum:

    iktidar oyunları uğruna kardeşini karısını evladını katletmekten imtina etmeyenlerin ve nihayetinde sonları genellikle aynı psikopat testere düzeneği içinde son bulan cinnetin adımıdır medeniyet?

    ayrıca kemalci rejimin köklerini uzakta aramayın batı sosu işin. hiç de yabancısı olmadıkları bir oyunu oynuyordu eski osmanlı yeni cumhuriyetin paşaları. teknolojik katliamlar kimseyi aldatmasın; zihniyet kardeşliği doğusuyla batısıyla çinlisiyle şintocusuyla birdir.

    derin sular’a gönderme yapmışsınız ne güzel ancak pek açıklayıcı olmamış. sanki beynimiz yıkandığı için osmanlı aleyhine konuşuyormuşuz gibi bir izlenim doğurmuş. olabilir. insan kendini kolay göremez, dışarıdan algılananın gerçekliğine herzaman dikkat etmekte fayda vardır da bu durumda söylediklerimizin gerçekliğinin de şüpheli olması gerekmez mi? yani bir kurguya insanı kurban ettiğimizden bahsediliyor olmalı ama bana kalırsa birileri bir kurgunun savunmasını yapmakta zorlanıyorken insan kurban etmeyi pek önemsemiyorlar. ebedi beka ihtimalinin yanında bir insan hayatının ne önemi olabilirki diyor sanki bazımız?

    hazır derin sulara açılmışken küçük pinoşetler şahsiyetsiz fevziler yazısına da bakmakta fayda var. dindar ve kuyucu. dindar ve asitçi. kezzap fevziden bahsediyorum şu emir kelbi katil ve karaktersiz fevziden. iyi bir osmanlı subayı cumhuriyete de geçilse katliam yeteneğini kaybetmez değil mi?

    sevgili dostlar iktidarların ağzıyla konuşmayalım. en azından şu mübarek ramazanlarda. çapulcu ve zorba haddi aşmaktan imtina etmeyen bu allahsız insan düşmanlarını mahşer günü hepimiz göreceğiz bakalım bey mi yamanmış Hak mı?

    selamünaleyküm

  39. Yazan:MB Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    İlkokuldan bu yana ortaçağı kapatıp, yeniçağı açan olayın 1453 istanbulun fethi olduğunu kabul etmişizdir. Oysa elin Avrupalısı öyle düşünmüyor. Onlarsa kendileri açısından 1492 yılı amerikanın keşfini (Bu konuda söyleyecek çok sözüm var. Belki bir sonraki yazıya ) kırılma noktası olarak alıyorlar…

    Peki bu ortaçağ insanı, ortaçağ da yaşadığının farkında mıydı ? Sonra neyin ortasıdır bu?

    Ortaçağ uzmanı Marc Bloch’a göre ortacağ, paganizm ile hristiyanlık arasındaki çağdır bu! Hiristiyanlık dünyaya yayılmış ve putperestlik üzerinde zamanla ruhani bir egemenlik tesis etmiştir. Ancak tam anlamıyla tanrı krallığı kurulamamıştır. İşte bu zihniyetin ya da anlayışın henüz kemal noktasına ulaşmamış projenin ortasını ifade etmektedir ortaçağ…

    Ortaçağ bizim tarihimizin bir parçası olmayıp, doğrudan doğruya avrupa tarihinin bir ürünü olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla ortaçağdan bize ne diyesim geliyor.

    Bize göre 1453 ötesi de berisi de yeniçağdı. Eğer tarihimizde illaki ortaçağ arayacaksak, bugünü Ortaçağ ilan ediyorum…

    Tarihçimizden filozofumuza kadar bütün aydınlarımızın (bir kısmını ve derin düşünce yazarlarını tenzih ederim) şekilci aydın oldukları bugünü, ortaçağ olarak gösterebilirim. Dahası İslam aleminin durumuna bakarak da bugünü çok rahat, ortaçağ olarak ilan etmekte bir beis görmüyorum…

    Not: Yazıya muhalif değilim …Klasik manadaki ortaçağı Ahmed Yüksel Özemre Hocam gibi ben de seviyorum.

    Saygılarımla…

  40. Yazan:MB Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    Ekrem Abi

    Osmanlı deyince ben Kuyucu Murat’ı ve 1.Ahmed’i değil; o çocuğu katletmeyi reddeden koca bir orduyu anlıyorum. Yazık ki çıkıp o cani veziri öldürememişler. Gerileme dönemi alameti…

    Özellikle yukardaki tespitinize ve diğer yorumlarınıza şapka çıkarıyorum. Yüreğinize sağlık…

  41. Yazan:SQ Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    Bir an korktum hepsini okumak gerek şimdi diye:)
    Ama doğru söze ne denir, haklı bir çıkarım.

  42. Yazan:SQ Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    Militarist yargıları anlarım da yukarıdaki profosürü nasıl açıklayacağız?
    Demekki karşılıklı bu işler. Birinin kara dediğine diğeri ak diyor, biri batıcı biri doğucu oluyor ve karşıtların birliğinin canına ot tıkanıyor.

  43. Yazan:bora Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    rüştü bey,
    osmanlı’nın günahlarının yanında olmayız, olamayız. bizim şeytanlarımızda en az batılılarınki kadar şeytandır. Allah’ın laneti üzerlerine olsun.

    benim söylemek istediğim ulus devlet modasının başladığı ve imparatorlukların çözüldüğü dönemde milliyetçiliğin-ırkçılığın kendine meşruiyet zemini bulduğu ve pekiştiğidir. bu da batı türü bir hastalıktır. her halde herkesi tatmin etmese de ümmetin tamamını kapsayıp eşitleyen bir yaklaşım sadece kan bağından en azından daha geniş bir kuşatıcılığa sahiptir.

    sayın sq,

    ben savcılık yapmıyorum, otoriteyi de üzerime almıyorum. bu benim keyfi yorumum değil. ayetler açık.
    “içki, kumar, fal okları şeytan işi birer pisliktir…” bu kadar net ayetlerle isevi ruhaniyetten alınma nefsani, keyfi savunuları bir arada tutamazsınız. birini kabul ettiğinizde otomatikman diğerini reddetmiş olursunuz.

    selamlar

  44. Yazan:arif Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    Öncelikle hatırlatmak isterim ki; Hiçbir ‘dindar’ bu denli kindar olamaz. Kin ehline söylenecek fazla birşey olamaz. Romanın caniliği daha fazladır gibi bir savunma-rahatlama refleksine sahip değilim. Özemre hocanın yaklaşımına, Osmanlı örneği ile destek verilebilir kanaatindeyim. Artık sözü burada kesmek gerekir vesselam…

  45. Yazan:sq Tarih: Eyl 5, 2009 | Reply

    @MB

    “bizim tarihiniz” nedir tam olarak? 14-15.yüzyıllara kadar bu topraklarda Bizans diye bir gerçek de olduğunu hatırlatırım. Paganlıktan Hristiyanlığa geçiş sadece Avrupa’da mı oldu? İstanbul’da, İznik’te yaşıyorum deyip de “bunlar bizim tarihimiz değil” diyen insanlara artık ne denir bilmiyorum.

  46. Yazan:sq Tarih: Eyl 5, 2009 | Reply

    @bora

    Benim büyükbabam da ömrünü tasavvufa adamıştı yeri geldi mi de benle oturup iki kadeh şarabını içerdi ve onun ruhani huzurunu ve hoşgörüsünü, insan ruhundan anlayan inceliğini hiç bir katı “ya hep ya hiç”çi de görmedim kusura bakmayın.

  47. Yazan:kuzu Tarih: Eyl 6, 2009 | Reply

    O Ortacag bildigimiz zaman dilimi, aslinda Hiristiyanlari ilgilendiren bir donem. Katolik kilisesinin dogrulariyla celisen herseyin baski altina alindigi, yok edilmeye calisildigi, Avrupa medeniyetinin geriye gittigi zamanlar. Muslumanlarin “Ortacag”i Hiristiyanlarinki biterken basladi. Halen de Islam cografyasinin pek cok bolgesinde devam ediyor. Bizim nefret ettigimiz Ortacag da, Dogu Roma Imparatorlugunun cokusu ile Istanbul’un fethi arasindaki zaman dilimi degil; o zaman diliminde Avrupa’ya hakim olmus, simdilerde benzeri bizi tehdit eden bagnaz zihniyet.

  1. 2 Trackback(s)

  2. Eyl 24, 2009: Son 30 günde en çok okunanlar : Derin Düşünce
  3. Tem 30, 2015: Ortaçağ / Moyen Âge / Middle Ages / عصور وسطى

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin