RSS Feed for This Post

Kudüs’leştiremediğimiz Dünya İsrail’leşiyor

Sinan Çetin’in yönettiği, başrollerini Metin Akpınar ve Kemal Sunal’ın paylaştığı Propaganda adlı film hem komik hem de acıklı bir hudud hikâyesidir. 1948’de millî sınırların mayınlar ve dikenli tellerle kapatılması neticesinde Hisli Hisar Kasabası ikiye bölünmüş ve hayat felç olmuştur. Kasap bir tarafta, koyunlar diğer taraftadır. Evleri Türkiye’de, tarlaları Suriye’de kalan insanlar hasat yapamaz. Sınır nişanlı gençlerin, dedelerle torunların arasına girmiştir. İkiye bölünen kasabayla birlikte hayatlar ve insanlar da parçalanır… Filmin en çarpıcı sahnesi ise bir hudud ihlâlidir: Olup bitenlerden sabrı taşan köyün delisi sınıra kadar davul çalarak gelir; bacağını öbür tarafa geçirir ve “haydi, tutuklayın onu!” diye haykırır. O güne kadar kahvede oturup gevezelik yaptığı çocukluk arkadaşları büyük bir görev şuuruyla(!) delinin sınırı ihlâl eden bacağını vururlar… O andan itibaren belli değildir artık; deli kim? Akıllı kim?

Cellat uyandı yatağında bir gece

“Tanrım”  dedi  “Bu ne zor bilmece:

Öldürdükçe çoğalıyor adamlar

Ben tükenmekteyim öldürdükçe…” (Ataol Behramoğlu)

*   *   *

Hudud gerçekten var olan iki farklı şey arasındaki değişmez çizgi değildir. Hudud indî olarak hissedilen ya da farklı olduğuna inanılan iki hüviyet arasındaki hattır. Yani sınırlar mutlak değil sübjektif/indî varlıklardır. Meselâ Türk-Yunan sınırı Türkler ve Yunanlılar için vardır ama kargalar, solucanlar ve bulutlar sınırda pasaport göstermeden geçerler. Hudud bir kimlik inşasıdır; “ben/biz” ve “ötekiler” hudud ile tarif edilir. Kişilerin ya da devletlerin koydukları hududlar yine onların gücü ve saygınlığıyla sınırlıdır. Zira bir şeyin değeri ona değer verenlerin değeri ve gücüyle bilinir. Yani sınırlamanın bir sınırı vardır. Evveli, âhiri, kudreti,… ilh her cihetiyle ihata edilen hududlar da mahdud şeylerdir.

*   *   *

Medeniyet Köprüleri ve Kültür Duvarları

Çöküp giden devletler geriye bıraktıklarıyla anılacak. İsrail devleti de haritadan silindiği zaman bu kural değişmeyecek, geriye İsrail’in beton duvarları kalacak sadece. Selçuklular ve Osmanlılar insanları kavuşturan köprüler ve yollar bırakmışlardı; Balkanlar, Anadolu ve Arap diyarı şahit. Böyle yapmadı bütün devletler; onlar insanları bölen ve korkuyla arkasına saklanılan duvarlar bıraktılar. Roma’nın inşa ettiği ve İngiltere’yi ikiye bölen Hadrian Duvarı’ndan Çin Seddi’ne kadar dünyanın her yerinde rastlarız bu korku duvarlarına. Zihinlerdeki duvarların, korkunun ve nefretin tecessüm etmiş halidirler. Medeniyet olamamış devletlerin ortak özelliğidir geriye duvar bırakmak. Zira muhabbet ve merhameti bilmeyen adaleti de tesis edemez. Hayatları ticaret ve şiddetten ibarettir bunların. (Bkz. Keşkül’ün geçen sayısı, vakıf medeniyeti konulu makale: Gelecek Zaman’ın hikâyesidir Vakıf). İşte bu ticaret ve şiddeti düzenleyen cebbar, aşılmaz hudutlardır duvarlar. Çünkü muhabbeti hiç tatmamış, merhameti çoktan unutmuş toplumlar adalet yerine ancak bir racon/düzen tesis edebilirler. Mafya bile ayakta durabilmek için “dürüst” bankacılara, işini bilen muhasebecilere muhtaçtır. Bu mafya düzeni Filistinlilerden çaldığı toprağı eşit paylaştıran hırsızın “adaletidir”. Hırsız hırsızlığın zulüm olduğunu idrak edecek medeniyet seviyesinde olmadığından kendine yakışan bir adaletle(!) yani duvarların sayesinde kurduğu düzenle zulmeder. Hakikat’le irtibat kuramamış insanlar için adaletle düzen arasında fark yoktur çünkü kendi akıllarıyla icad ettikleri “tanrı” fikri Yaratan değil yaratılmışların ihdas ettiği bir mevhumdur sadece.  İsterse bu tanrının mucidi Sigmund Freud gibi ünlü bir bilgin olsun:

“…Tanrı, cennet, cehennem, vs insanların korkudan uydurdukları fikirlerdir, din içtimaî bir histeridir […] Düzen bir tekrar etme mecburiyetidir. Bir şeyin ne zaman, nerede, nasıl yapılacağı önceden bir kural ile belirlenir. Bu sayede aynı durum ortaya çıktığında hiç çekinmeden yapılması gereken yani kuralın emrettiği şey yapılır. Kurallar insanların zamanı ve mekânı daha verimli kullanmasını sağlar. Daha baştan herkesin düzene meyletmesini beklerdik. Ama  insan tabiatında ihmal, düzensizlik ve tembellik var. Semavî modellerin taklid edilmesi için insanların önce ağır bir eğitimden geçmesi gerek […] kültürün en önemli unsurlarından biri insanlar arası münasebetleri düzenlemesidir. Komşu, hizmetçi, cinsel arzunun yöneldiği kişi, aile ferdi, vatandaş olarak. […] Eğer bu düzenleme olmasa gücü yeten zayıfa istediğini yaptırır. İnsanların ortak yaşaması için tek tek bireylerden daha güçlü olan bir çoğunluk oluşmalı.  Bu topluluğun gücü hukuktur, karşısında direneceği bireysel güç ise kaba kuvvettir. Kaba kuvvet yerine hukukun geçmesi kültüre giden yolda belirleyicidir. Bir kişinin arzularına bütün cemiyetin boyun eğmeyeceği bu düzenin garanti edilmesi adalettir. […] Bireyler arzularından fedakârlık ederler ama kaba kuvvete karşı cemiyet tarafından korunurlar …” (Mutsuzluk Kültürü, 1929)

 Duvarlar ateşkes zamanında gümrük vazifesi görür (“ateşkes” diyoruz çünkü savaşsızlık bir sulh/barış hâli demek değildir). Savaş zamanı ise duvar ötekileri dışarıda tutar. Duvar iyi değildir ama faydalıdır. Fakat duvarlar “ötekileri” dışarıya hapsettikleri gibi duvarcıları da içeriye hapsederler. Bu yüzden duvarcı devletler uzun yaşamaz; boğulurlar içeride. Kuzey İskoçyalılar Hadrian duvarını, Türkler ise Çin Seddi’ni geçtiler. Fransızların Nazi Almanya’sına karşı inşa ettiği Maginot hattı hiçbir işe yaramadı, Almanlar etrafından dolandı. Komünist Rusya’nın Berlin Duvarı’nı ören işçiler ise duvarı koruyan Alman askerleri gibi Batı’ya kaçtılar. İşçilere yeryüzü cenneti olarak vaad edilen komünizm işçilerin tünel kazarak kaçmaya çalıştığı bir yeryüzü cehennemi haline geldi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde devlet eliyle çalıştırılan muazzam bir propaganda makinesi komünist ideallerle şartlandırılan vatandaşları dış dünyanın gerçeklerinden “koruyordu”. Zihinlere örülen bu yalan duvarı da tıpkı Berlin duvarı gibi 1989’da yıkıldı.

Yıllanmış bir ağaç gibi köklü, gür

Yalan, hiç yıkılmayacakmış gibi görünür

Hükmü verilmiştir oysa:

Yıkılacak. Çürümüştür. (Ataol Behramoğlu)

Berlin duvarı yıkıldığında dünyada buna benzer 15 duvar daha vardı gezegenimizde ama onlar yıkılmadı. O tarihten bugüne 30 yeni duvar eklendi: ABD-Meksika, Pakistan-Hindistan, Irak-Suudi Arabistan, İran-Pakistan, Fas-ispanya, Fas-Moritanya, Kuzey Kore-Güney Kore, Mozambik-Güney Afrika… Proje halindeki duvarlarla beraber 27.000 km!

Küresel bir köy olacağını zannettiğimiz dünyamız küresel bir hapishaneye dönüşüyor. Hiç bu kadar çok insanla bu kadar iletişim içinde olmamıştık. Ama hiç bu kadar korkmamıştık birbirimizden… Ve hiç bu kadar yanlış anlamamıştık birbirimizi. Çünkü bu iletişimde amaç ötekini anlamak değil, Ben’in arzularını ve korkularını anlatmak; “ben de varım” demek. Bu yüzden Kudüs’leştiremediğimiz Dünya hızla İsrail’leşiyor. Milyarlarca dolar savunmaya harcayan Avrupa medeniyeti(!) Suriye’den kaçıp gelen insanlara bir tas çorba bile veremiyor; dikenli teller ve polis coplarından ördüğü duvarların arkasına saklanıyor. Yeni Hadrian duvarları, yeni Çin setleri örüyor korku içindeki Avrupalılar. Ulusal sınırları kısa bir süre için ortadan kaldırmış olan Schengen Antlaşması’nın iptali söz konusu. Suriyeli sığınmacıları dışarıda tutmak isterken kendilerini içeri kapatıyorlar.

abd-meksika-siniri

ABD – Meksika sınırındaki duvar

 “Elhâinü hâif, Hâin korkaktır”

Sinemaseverler hatırlayacaktır: David Fincher’in yönettiği Panic Room (2002) adlı filmde başrolü oynayan Jodie Foster Meg Altman adlı zengin bir kadını canlandırıyordu. Meg evine giren üç hırsızdan korunmak için kızıyla birlikte “Panik odası” adı verilen, çelik duvarlı özel bir sığınak içine kendini kilitler; dışarıda olup biteni ise içerideki güvenlik ekranlarından izlemektedir. Fakat hırsızların evi soyup gitmezler çünkü çalmaya geldikleri mücevherler de sığınaktadır. Üstelik Meg klostrofobdur ve şeker hastası olan kızı Sarah ilaçlarını dışarıda unutmuştur.

*   *   *

Elinde ne piyon kaldı, ne vezir, ne kale

Düştü birbiri ardına atlar, filler

Ama şah hâlâ direnmekte

Yeni taşlar bulundu çünkü: Köpekler…( Ataol Behramoğlu)

panic-room-11Kudüs’te bu korku adeta elle tutulur bir şey gibi tecessüm etmişti: Çocuklarını polis korumasında okula yahut parkta oynamaya gönderen İsraillilerin durumu panik odasındaki Meg’den daha iyi değildi. Çünkü bir duvarın iki yüzü de serttir ve soğuktur. Bu yüzden zindan-ülke İsrail’in hapsettiği bir değil iki halk var; gardiyanlar da mahkûmlar gibi ayaklarından duvara zincirlenmiş vaziyetteler.

Filistin’e gittiğimizde çocuklar gördük, Kudüs’ün taşlarından serttiler… ve İsrail askerleri vardı kurşun geçirmez yeleklerinin içinde korkuyla bekleyen. Kaçak yolcular gibiydiler; trene biletsiz binmiş olmanın verdiği ürkeklikle M16 piyade tüfeklerinin kabzalarını sıkıyorlardı. Ter içindeydi avuçları. Kudüs’ün gerçek sahibi olmadıklarının farkındaydı her biri. “Elhâinü hâif, Hâin korkaktır”. Sadaka Rasullullah ﷺ. Birisi gelip o askere sertçe “bum!” dese korkudan kendi ayağına kurşun sıkabilirdi.

Yırtık ayakkabılarıyla namluların ucunda top oynayan çocuklar tam tersi bir hâl içindeydiler. Sanki ülkeleri işgal edilen, evleri yıkılan, öldürülen onlar değilmişçesine rahattılar. Dersine iyi çalışmış bir talebenin imtihana gidişi gibiydi yürüyüşleri. Filistinli çocuklar yarını bekliyordu sekînetle, askerler düne aitti, ölmüşlerdi daha şimdiden.

Dilencilerin akordeonları

Bir romantizm katıyor Avrupalı’nın hayatına

Bu bana klâsik müzik dinlemesini anımsattı

Nazilerin, toplu imhalar sırasında… (Ataol Behramoğlu)

Stockholm International Peace Research Institute’un 2015 verilerine göre kişi başına savunma harcamasının en yüksek olduğu ülke Suudi Arabistan (2803 $) ve ne acayiptir ki bu ülke “ulusal” sınırlar itibariyle Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’yi ihata ediyor. Yani evden çıkıp işe, okula gider gibi, hadi en fazla şehirler arası otobüsle Umre’ye gidebilecek insanlar silaha dünyanın bütün ülkelerinden daha fazla para harcıyorlar! Suudi Arabistan’ın hemen arkasından Kudüs-i Şerîf’i işgal etmiş olan İsrail (2755 $) geliyor. Hâsılı dünyada en fazla emniyet ve selâmet içinde olması gereken iki ülke tam tersine en fazla korkan ve kişi başına düşen savunma bütçesi en yüksek olan iki ülke. Suudi Arabistan kutsal toprakların meşru muhafızı mıdır yoksa o da İsrail gibi bir işgal gücü müdür? Korku ve huzursuzlukta, silah satın alma yarışında İsrail’i bile geride bırakması, “ulusal” birliğini muhafaza için duvarların, silahların gölgesine sığınması hayra alâmet değil:

“Siz, gerçekten, onların yüreklerinde korku bakımından daha şiddetlisiniz (Allah’tan çok sizden korkuyorlar). Bu, onların (Allah’ın azametini, kudretini) fıkıh edemeyen bir kavim olmaları sebebiyledir. Onlar sizinle ancak müstahkem mevkilerde veya duvarlar, siperler arkasında topluca savaşabilirler. Kendi aralarında çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, oysa kalpleri dağınıktır. Bu, onların aklını kullanmayan bir topluluk olmalarındandır. (Onların durumu) kendilerinden yakın zaman önce, yaptıkları işlerin sonucunu tatmış olanların durumu gibidir. Ve onlar için acı bir azap vardır.” (HAŞR 13, 14)

Kudüs-i Şerîf’ten yükseliş ve Kudüs-i Şerîf’ten düşüş

Evet… Muhabbet ve merhametin tevhîd ettiği medeniyetlerin varislerine köprüler bıraktıklarını söyledik; menfaat ve şiddetin cebren birleştirdiği kültürlerin mirası ise duvar. Korkunun, nefretin tecessüm ettiği, çirkin, yeknesak, soğuk ve sert duvarlar. Ortak menfaatler etrafında birleşen bu halklar menfaat ortadan kalkınca birbirlerine karşı en acımasız katliamları yaptılar; tarih bize bunu öğretti. Bugün de ortak çıkarların ve ortak tehditlerin birleştirdiği topluluklar duvarlar inşa etmeye devam ediyorlar; akıbetleri şimdiden belli.

Semâ’nın kapılarının İnsan’a açıldığı şehir Kudüs-i Şerîf… Ama bir beldeye kapıdan girildiği gibi yine kapıdan çıkılır. Kudüs’te yaşanan sıkıntılar Filistinlilerin kendi vatanlarındaki hâllerini değil insanlığın Mi’rac kapısı önündeki çaresizliğini gösteriyor adeta. Kişi başına düşen savunma harcamalarında Mekke, Medine ve Kudüs’ün cismini işgâl eden iki ülkenin, Suudi Arabistan ve İsrail’in başı çektiğini söylemiştik. Taaccüp edilecek bir başka şey de bunların arkasından gelen 5 ülke: ABD, Britanya, Rusya, Fransa ve Çin; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi. Dünya barışını, emniyetimizi emanet ettiğimiz 5 ülkenin imanı para ve şiddet. Yani ciğer dükkânı kedilere emanet. 200’e yakın BM üyesinin ortak kararlarını vetoyla engelleme gücü olan bu 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satmak yoluyla gezegenimizi güvensiz bir yer yapmaya devam ediyorlar. Kabarık sabıkasıyla; iki kez dünya savaşı çıkarmış bu 5 ülkenin dünya barışına katkıda bulunmasını bekleyen bizler de sürekli yakındığımız bir sistemin sessiz ortakları gibiyiz. Dudak bükerek “eh, ne yapalım, şimdilik daha iyisini kuramadık” dediğimiz bu sistem aslında mümkün olanların en kötüsü.

filistinKudüs kendimizi seyrettiğimiz bir ayna gibi. Hürrem Sultan’ın vakıfları hâlâ ayakta, kimsesizlere yemek dağıtan, yetim kızlara lise eğitimi veren vakıflar faaliyette. Hatta kazan gibi mutfak eşyaları kullanılmaya devam ediyor. Fakat Hürrem Sultan’ın kendisini değil TV dizilerindeki hakaretvari karikatüründen tanıyor insanlar. Türkiye’de “ağlama duvarı” diye bilinen duvar aslında Mescid-i Aksa’nın batı duvarı yani Burak duvarı. Bu duvar önünde ibadet etme izni Yahudilere Kanunî zamanında verilmiş. “İsrail barış görüşmeleri” diyoruz ama savaşı çıkartan, işgali başlatan onlar. Filistinlilerin bir “İsrail Sorunu” var ama biz sanki sorun çıkartanlar Araplarmış gibi, sanki sorunun kaynağı Filistinlilermiş gibi “Filistin sorunu” diyoruz. Oysa meselenin ismi 1940’lara kadar “Jewish question” yani Yahudi meselesi. (Bkz. Meselâ New York Tribune gazetesinin o dönemdeki yayınları). Türkiye’de TRT kanalarında bile İşgalci İsrail’in kendi işgal hukukuna(!) göre Filistinlilere verdiği fakat onu dahi silahlı milislerin gelip işgal ettiği bölgelere “Yaşam yerleri, yerleşim yerleri” deniyor; bu işgali bilfiil yapan silahlı milislere ise “sivil yerleşimci”. Gerçekte buralar işgal altında ve bu suçu işlemek için İsrail’in işgal kanunlarını da çiğneyenler tepeden tırnağa silahlı insanlar.

Mekke-i Mükerreme’ye, Medine-i Münevvere’ye ve Kudüs-i Şerîf’e selâmet içinde hizmet eden Osmanlı’nın yerine kutsal topraklarda kibirle efendilik taslayan ama daimî korku içinde yaşayan ve sürekli silahlanan siyasî iradeler var. İnsanlığın geri kalan kısmı ise iyiye “kötü”, zalime “mazlum” diyor. Çölde yolunu kaybetmiş acemi turistlere benziyoruz: Develerimizin sırtında bolca yiyecek ve su var. Ama hayatımız tehlikede çünkü elimizdeki haritayı ısrarla ters tutuyoruz. Zihinleri işgâl altında olan milletler topraklarının düşman postallarıyla çiğnenmesine engel olabilir mi? Kelimelerimizi kaybettik, düşmana “dost” dememiz bundandır.

Zihinler işgal altındayken Kudüs’ü işgalden kurtarabilir miyiz?

 “… Elveda sevgili, yaşamak istemiyorum, hayatımı mahvettin, annen seni kalpsiz doğurmuş, başka bir aşk arayacağım, başka kapılar çalacağım, gerçek bir umut arayacağım çünkü benim için öldün sen! …”

Manisalı bir Yahudinin kızı olan Yasmin Levi “Elveda sevgili” adlı şarkısında böyle söylemiş. Böyledir, gezegenimizde evlilik de dâhil çok arzulanan ne varsa düş kırıklığına dönüşür. Eşin bir dırdırı, çocuğun bir edepsizliği sahte vuslatları silip süpürür. Ama insanları mutsuz eden mecazî aşk yahut evlilik değildir. İfsad onunla kurduğumuz münasebette başlar: Sonsuz’un rûha vereceği mutluluğu sonluların nefse verebilecekleri fânî tatminlerde arayan insanlar hatalarının bedelini ödemektedir. Zira mutluluk İnsan’a mahsustur; tatmin ise insan ile hayvanda ortaktır.

Sokrates’e birisi için “seyahat onu hiç değiştirmedi” demişler. O da: “Normal, giderken nefsini de beraber götürmüştür” demiş. Böyledir, mecazî aşkı tatmamış olanlar da ayrılık şarkılarıyla hüzünlenir çünkü kalp Vuslat için buradadır, aslî vatanı özlemektedir. Zira mecazî ayrılıklar ve mahrumiyetler birer harftir; İnsan’ın yeryüzünüzdeki varlığı ise o harfin manası. Öyle olmasaydı, İnsan’ın özlediği ALLAH olmasaydı kadın/erkek, makam, mevki, para, şöhret ve çocuk sevgisiyle ölene kadar mutlu olmaz mıydık?

Müşrikler Efendimiz’e ﷺ (haşa) “Abdullah’ın yetimi” diyorlardı. Mi’rac haberi gelince ispat etmesi için maddî/dünyevî deliller istemeleri, Mi’rac’ın mânâsından hiçbir şey sormamaları ibretliktir. Pusulalar ibrenin bir ucuyla kuzeyi, zıt yöndeki ibresiyle de güneyi gösterir. ALLAH Teâlâ adeta bir pusulanın iki ucu gibi müşriklerin karşısına Hz Ebubekir Efendimiz’in sıddıkiyetini koymuş: “Rasullullah   mı söyledi? Öyleyse doğrudur!”

Burada müşriklerin “akıl’ diye sarıldıkları akıl değil, akıl taklidi yapan nefistir. Nereden biliyoruz? Akla sarılsalardı HAKK’ı bulurlardı zira Gazâlî Hazretleri’nin İhya’da beyan ettiği gibi akıl hak ile batılı ayırd etmeye yarayan ilâhî bir nûrdur, aklın insanı HAKK’tan uzaklaştırması muhaldir.

Sorun nerede peki? “Akılla ama Ben’im aklımla Ben bileceğim” demek. Yani müşriklerin nefsi de İsrail askerleri gibi Ben’lik duvarlarının arkasından bakıyordu. Eğer samimi bir agnostik şüphe içinde olsalardı kendilerine verilen delillerle yine mânâdan nasipdâr olurlardı.

Efendimiz ﷺ müşriklere bir sürü delil veriyor: Kayıp develer, su kabının içi boş ama üzeri örtülü oluşu, bir günlük mesafedeki kervanların şehre yaklaşırken görünmeleri… Bütün bu delillere rağmen müşrikler iman etmiyorlar. Zaten sordukları sorular imana köprü olacak sorular değil. inanmak için değil tersine iman etmemek için bahane arıyorlar. Hakikat’le aralarına bir duvar örüyorlar adeta: “… Beyt-ül Makdis’i tarif et, kaç kapısı var? …” ama tatmin olmuyorlar. Efendimiz’in ﷺ bizzat delil olduğunun farkında değiller. Peki bu geçmişte olup bitmiş bir olay mıdır? Hayır. Âlim zâtların buyurduğu gibi kimsenin külâhı boş kalmıyor. Bugün mucizelere rasyonel/bilimsel kulp takmaya çalışan, vahyi (haşa) dünyevî bilgi seviyesinde görmeye çalışan insanlar tıpkı duvarcı İsrail askerleri gibi Mekkeli müşriklerin yolundan gidiyorlar.

İncil arkeolojisi ve Müslümanlar

Gerek Vatikan’da gerekse Tel-Aviv’de çok rağbet gören tuhaf bir “bilim” var: İncil arkeolojisi (Biblical Archaeology) Hem Hristiyanlar hem de Yahudiler Eski Ahit ve Yeni Ahit’te adı geçen yerlerde kazı yaparak vahyin doğruluğunu (haşa) tasdik ediyorlar. Yani algı, beşerî akıl, ölçme, teknik araç gereç, karbon 14 testinden gelen “objektif” olma iddiasındaki bilgi sinsice akaidin yerine konuluyor. Tabi unutmayalım ki bu “bilgiler” siyasî ve diplomatik amaçlara da yakıt olmakta. Meselâ “6000 sene önce bizimkiler buradaydı, yani bu topraklar bizim” gibi… Fakat vahiyy ile gelen bilginin bilimsel bilgiye eşmiş gibi hatta bilimsel tasdike muhtaçmış gibi görünmesi tahrifatın boyutlarını anlamak açısından önemli. Üstelik Müslümanları tehdit eden rasyonalist, pozitivist fikir akımlarının bizi hangi felâkete sürükleyeceğini göstermesi açısından ibretlik. Efendimiz’in ﷺ mucizelerini inkâr eden kimselerin toplumda, medyada rağbet görmesi ise komşudaki yangından bize de kıvılcım sıçradığını gösteriyor. Oysa sadece mucizeler yahut Mi’rac değildir akıl/bilim çerçevesine girmeyen. En başta ALLAH’ın varlığı, Kâinat’ı ve insanları yaratması zaten aklın ihata edemeyeceği şeylerdir. Biz Müslümanlar elbette aklımızı kullanırız ve tabiri caizse Hakikat okyanusunun kıyısına kadar akıl atımızla geliriz. Ancak okyanusta seyahat için attan inip iman gemisine binmek icab eder. Zaten Mi’rac’ın anlatıldığı ayetlerin tenzih ile başlaması da aklın buradaki acziyetine bir işaret değil midir? Osman Nuri Topbaş Siyer kitabında bu meseleyi şöyle izah etmiş:

“… İsrâ ve Mîrâc olarak ifâde edilen bu ilâhî ikram, bütün beşerî perdeler kaldırılarak idrâklerin ötesinde ve tamâmen ilâhî ölçülerle gerçekleşen bir lutuftur. Meselâ, beşerî mânâda mekân ve zaman mefhûmu ortadan kalkmış, milyarlarca insan ömrüne sığmayacak kadar uzun bir yolculuk ve sayısız müşâhedeler, bir sâniyeden daha az bir zaman içerisinde vukû bulmuştur. Hak Teâlâ buyurur:

“Kulunu (Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-’ı) bir gece, Mescid-i Harâm’dan kendisine bâzı âyetlerimizi göstermek için, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allâh, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilen, hakkıyla görendir.” (el-İsrâ, 1)

Âyet-i kerîme, ifâde ettiği mühim ve şaşılacak işlerin ehemmiyetine dikkat çekmek üzere tenzîh ile başlamıştır. Müfessirlerin beyânına göre سُبْحَانَ, Cenâb-ı Hakk’ın, noksan sıfatlardan tam bir şekilde münezzeh olduğunu ifâde eder. Ayrıca Hakk’ın hârikulâde sanatı karşısında hayret ifâdesi olarak da kullanılmaktadır. Aynı zamanda mühim tesbîhâttandır. Kısaca bu kelime 1) akıllara hayret veren İsrâ hâdisesini yüceltme ve doğrulama; kalplerin temizlenmesine zemin hazırlamadır. İnsanları teşbîh ve tecsîm (Cenâb-ı Hakk’ı mahlûkâta benzetme ve cisim şeklinde düşünme) kuruntularından da korur. 2) Mîrâc’ı mümkün görmeyenlere karşı, Cenâb-ı Hakk’ın acziyet ve benzeri her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olduğu hakîkatini ifâde eder …”

Yani “Sübhan” ile başlamak ikazdır. Okuyanlara şu uyarı yapılmaktadır: “Şimdi imanınızı tartacağınız hadise beşer ölçülerinin o kadar üzerindeki ta baştan inanmazsanız yayan kalırsınız. ALLAH’ı tesbih edin ve aklınızın O’nun kudret tecellileri, mucizeleri karşısında aciz kalmasına hazır olun. Eğer akılla, ilimle bunları izah etmeye kalkar ve şüphe ederseniz altından kalkamazsınız”.

İşte bu sebeple Kur’an’daki beyan bu kadar açık iken bugün bazı insanların Mi’rac’ı akıl(!) çerçevesinde izah etmeye çalışmaları ibretlik. Meselâ ayetteki “kul / abd” ifadesi hem ruhu hem de cesedi ihata ederken Mi’rac’ın bir rüya olduğunu savunanlar bile var. “Sana ölüm gelene kadar kulluğa devam et” (Hicr, 99) ayetinde ifade edildiği gibi rûh ve ceset birbirinden ayrı iken “kul” değil. Yani sırf rûh ile yapılan bir yolculuk olsaydı ALLAH “kul” demezdi.

Aklı kullanma konusunda bu kadar sabırsız olmalarına rağmen bu “uzmanlar” şu konuda akıl yürütmüyorlar: Eğer rüya idiyse müşrikler neden istihza ettiler? Öyle ya, insan rüyasında her şeyi görebilir ve hatta görmese bile “gördüm” diyebilir. Bunun ne mucizevî bir tarafı var ne de müşriklerce muhalefet yahut istihza edilecek bir yönü.

Âlim bir zât “edebi edepsizlerden öğrendim, onlara baktıkça öyle utandım ki bunlar gibi olmayayım dedim” demiş. Mi’rac’ı akılla çözme iddiasındaki insanlar gerçekten akıllarını kullansalardı müşriklerden iman öğrenebilirlerdi. Öyleyse binekleri akıl değil aklın taklidini yapan nefs olabilir. Zira Gazâlî Hazretleri’nin İman Kitabı’nda beyan ettiği gibi akılla iman çatışmaz, akıl dinin müzekkîsi gibidir yani mahkemedeki şahidin doğru söylediğine kefil olan kişi gibi. Dinin hakikatlerine akılla erilmez ama bunların beşerî aklı aştığını yine akılla buluruz. Yani aklın sınırlarını yine akılla biliriz. Bu sebeple Hz Ömer Efendimiz (R.A.) “Alın haddini bilmesi de aklın emaresidir” diye buyurmuştur.

Sonsöz: Fetih minber istiyordu, yine bir minbere ihtiyacımız var

“Allah’ın rızâsını kazanmak ve gönüllerdeki cömerdliği güçlendirmek için mallarını hayra infâk edenlerin durumu bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer. Hem de üzerine bol yağmur yağdığında iki kat ürün veren bahçeye…” (Bakara 265)

Âyetteki ifâdelerden O’nun rızâsına muvâfık olan infâk ile âmil insanların aklanacağını ve derecelerini artacağını anlıyoruz. Zira kullarını gören ALLAH (C.C.) onların amellerinin kendisi için mi, yoksa başkaları için mi olduğunu da görür ve bilir. Ya biz? Yani din için de olsa yaptığımız bir işin ihlas üzere olup olmadığını bilemiyoruz. Cüneyd Bağdâdî Hazretleri buyurmuş ki:

“İhlâs kul ile Allah arasında bir sırdır. Onu melek bilmez ki sevap yazsın. Şeytan bilmez ki ifsad etsin. Hevâ bilmez ki ona karışıp bozsun.”

İşte Kudüs-i Şerîf bize burada da yol gösteriyor: Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü Haçlılardan kurtarmasından 25 sene evvel hazırlanan 2 minber Müslümanlar için hem bir hedef hem de zafer ümidiydi: evet bunu herkes biliyor. Ancak bu minberler kadar ibretlik olan bir başka şey de onları yaptıran Nureddin Zengi’nin ve marangozun fethi görmeden Ahiret’e göçmüş olması değil mi? Bir insan ömrüne sığmayacak kadar büyük zaferler vardır. Kendi ölümünden sonra gelecek bir zafer için çalışabilmek ihlâs alametidir. Mü’min sultanlar, âlimler, komutan ve marangozlar kendileri için değil çocukları, torunları için meyve ağacı diken dedelere benzerler. “Biz bizden evvelkilerin diktiklerini yedik, bizim diktiklerimizi de gelecek nesiller yesin” diyebilenler, daha doğmamış insanlara hizmet edebilenler bize ihlâsı talim ettiren birer mürebbi olurlar.

Taif’teki üzücü olaylar, hüzünlerin ve Müslümanlara yapılan eziyetlerin ziyadesiyle arttığı Hüzün Senesi Efendimiz’in ﷺ Mi’rac’ıyla yaşanan güzelliklerin tuluğ etmesine, tecellilerin tezahürüne vesile olmuş. Tecellileri, mükemmelliği, eftaliyeti ve neticeleri itibariyle hiç bir beşere nasib etmediği bir mucizeyi ALLAH (C.C.) Efendimiz’e ﷺ göstermiştir. Üstelik bu güzellikler bütün mü’minlere müjde olduğuna göre iki cihan serveri Efendimiz ﷺ Mi’rac öncesinde çekilen sıkıntılara da yine ümmeti için katlanmış ve sabretmiştir. Bugün dahi mü’minler Mi’rac ağacının meyvelerini yemekteler.

Şu halde Kudüs-i Şerîf’i cismini yeniden fethetmek (açmak), mukaddes toprakları İsrail işgalinden kurtarmak için kalplerimizin Kudüs’ünü açmamız icab ediyor. İsrail askerlerinin pis botlarıyla Mescid-i Aksa’ya hatta camilerimizin içinde girdiği gibi dünya sevgisi ve ölüm korkusu da bizim kalplerimizde geziyor. Kutsal mekânlarımız, peygamber kabirlerimiz İsrail’in yüksek beton duvarlarıyla, check point’leriyle bölünmüş. Kalplerimiz ise nefsanî duvarlarla paramparça: Beşerî aklın ve tabiat bilimlerinin check point’lerinden geçiremediğimiz hakikatleri “içeri” sokamıyoruz. Öyle ki ALLAH’ın mucizelerini, Efendimiz’in ﷺ Mi’rac’ını dahi sorgulayacak duruma gelmişiz. Kudüs-i Şerîf’e hizmet etmiş olan ecdadımıza layıkıyla hürmet etmek şöyle dursun, müşriklerin onlara attıkları iftiraları TV dizilerinden öğrenip malümat(!) diye belliyoruz.

Evet…  Kudüs-i Şerîf’i cismi kalplerimizin içini gösteren bir ekran gibi. İşgal altındayız ve fetih için yeni bir minbere ihtiyacımız var. Ancak bu minber ahşap, cam ya da çelik olmayacak. Tahtası ihlas ağacından, çivisi ilim demirinden, cilası edep reçinesinden… Marangozlar ömürleri boyunca yontacaklar bu minberi, belki kuşaklar boyunca. “Fethi görmesek de olur, yaptığımız işin büyüklüğüne değil onunla kime hizmet ettiğimize bakarız biz” diyecekler. İnsan yetişecek; yeni fatihler böyle yetişecek. Fetih müjdesi silahla değil kalbini nefsin duvarlarından ve beşerî aklın check point’lerinden temizlemiş insanlarla gelecek.

 

sinir-medeniyet

ulusal-sinirlar hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود

Afrikalılara sormadan çizilen Afrika “ulusal” sınırları

filistin hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود

Filistinlilere sormadan çizilen “güvenlik” sınırları

segregation-wall-palestine hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود

Filistin’deki utanç duvarı

fall-of-the-berlin-wall hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود

Berlin utanç duvarı

mutlu-yasam-hapishaneleri hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود

İstanbul, New York ve Londra’da korkak zenginler için ayrıcalıklı yaşam hapishaneleri

İnsanları birleştirmesi gereken yolların bir barikat gibi kullanılması ve zengin gettolarının şehirden adeta çalınan mekânlara kurulması dikkate değer. Bu gettoların inşaatında çalışan işçilerin değil oturmak, gezmeye bile gelemeyeceğizengin gettoları mahalle hayatını öldüren kapalı alanlardır. Zihinlerimizdeki cam duvarlar; korku, nefret ve bencilliklerimiz yeryüzündeki beton duvarlardan daha aşılmaz olabilir.

pkk hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود

 

Edebiyat, sanat, siyaset, tarih üzerine kitap okumak için…

Edebiyat, Sinema, Siyaset, Sanat, Mimarî, Ateizm, Tarih, Kemalizm, İslâm, Kadın hakları, Feminizm, Felsefe… Bugün 70 kitap var. Yakında yenileri eklenecek, bu sayfayı takip edin… 



70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودDerin Lügat 3.0

Yeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

3cü sürümle eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlıkakıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için.Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود

Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”.

İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık.Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocukları

oteki-sinemanin-cocuklari 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودYakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “SinemaEndüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeler yerine güzel filmleryapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

kitap-tanitan-kitap-6 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودKitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

sen-insansin 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.


tezyin_kapak-150 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودT.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.


freud-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

fethullah-gulen-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود

Fethullah Gülen’i iyi bilirdik

(Son güncelleme: Üçüncü sürüm, 28 Ocak 2014)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.

Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.

Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların  güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitik 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودdemokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmakolabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Kürtlerin Tarihi Üzerine

kapak_kurt-tarihi-uzerine 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود80 seneden beri Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcular 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 Alevilik, Ortak Acılardan Bir Kimlik

70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودAleviler ızdıraplarda, geçmişin acılarında buluşuyorlar. Dersim, Madımak… Bu isimler anıldığında kırmızı bir düğmeye basılmış gibi bütün farklı Alevilik-LER birleşiyor ve bir tepki geliyor. Hızlı, öngörülebilir ve manipülasyona açık bir tepki bu. Ortada geç-ME-miş bir geçmiş var. Kıymetli yazarımız Cemile Bayraktar’ın dediği gibi “yüzleşilmediği müddetçe de geçmeyecek bu geçmiş” , çıkarılmayı bekleyen bir diken gibi acı vermeye devam edecek.

Diğer yandan çok sayıda Alevi kendi atalarına, dedelerine, manevî önderlerine en büyük acıları reva görmüş olanlara büyük bir sadakat ile bağlılar. Yani Kemalistlere ve CHP’ye. Yakın tarihi sorgulamak şöyle dursun ibadethanelerini Atatürk resimleriyle donatıyorlar. Ortak acıların ve siyasî tercihlerin dışında Alevileri birleştirecek bir inanç, bir kültür yok mu? Acaba Aleviler Stockholm sendromundan kurtulabilecekler mi? Elinizdeki kitap bunları sorguluyor. Buradan indirebilirsiniz.

Tiryandafilya, Güneşe “ya doğ, ya da ben doğacağım” diyen güzel!

kapak_Tiryandafilya 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود“… Senden önceki hiçbir kadın tarafımdan böyle sigaya çekilmedi Tiryandafilya. Sen benim tüm aşklarımın  raporusun, tüm aşklarımın hülasası, ana fikrisin Tiryandafilya. Senden öncekiler ya masadan kaçtı ya da onları masadan ben kovdum. Şimdi benim tüm bu kaybolan yıllarımın hesabını vermek de sana kaldı. Sevdiğin başka bir erkek olmasına rağmen bu yola girmen için de seni zerre kadar zorlamadım, bunu da biliyorsun Tiryandafilya. Duvarımın arkasına dolanman için sana elimden gelen tüm kolaylığı gösterdim. Bu asla senin marifetin, el çabukluğun, kahredici, tahrik edici, tahkir ve de tezyif edici dişiliğinle olmadı. Senden önce gidip, tüm kapıların kilidini senin için açan irade bendim. Orada beni çırılçıplak gördüysen benim sayemdedir. Şimdi dürüstçe oynayalım o zaman. Ama unutma Tiryandafilya; ihanet ilgi çekse de hain sevilmez…”

Efraim K‘nın kitabını buradan indirebilirsiniz.

 

kitap tanitan kitap 5 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودKitap tanıtan kitap 5

İmkânsız bir buluşma düşleyin: Nietzsche, Montaigne, Chomsky ile Fârâbî ve Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri bir arada. Ama yalnız değiller, hemen yanı başlarına John Berger, Cahit Zarifoğlu, André Gorz , Oğuz Atay, İsmet Özel, Amin Maalouf, Gilbert Achcar, Nevzat Tarhan, Randy Pausch ve daha bir çok aşina olduğumuz yazar, şair, düşünür gelip oturmuş. Bu imkânsız buluşmayı Derin Düşünce sitesinin yazarlarına borçluyuz. Sadık dostlarımız Alper Gürkan, Mustafacan Özdemir, Mehmet Alaca, Mehmet Salih Demir ve en az “eskiler” kadar çalışıp didinen genç yetenekler: Essenza, Esma Serra İlhan, Gülsüm Kavuncu Eryilmaz, Abdülkadir Hacıaraboğlu, Azat Özgür. Kitap tanıtan kitapların beşincisini ilginize sunuyoruz, kitapların dünyasına açılan 23 pencereden bakmak için. Buradan indirebilirsiniz.

hamza_yusuf 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reform konulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kc 70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود

Banka Ordudan Tehlikelidir!

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi.Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

 

Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?

70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودİnanmak belki zor ama … eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik!güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk.Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde görüyoruz dünyayı. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan ve perdeleyen daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi. İşte bu sebeple Hakikat’i görmek için Bilim’e değil Sanat’a ihtiyacımız var, bilmek için değil bulmak söz konusu olduğu için. Derin Düşünce yazarları Sanat-Hakikat ilişkisi üzerine yazdılar.Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 4

70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودAlışılagelmiş kitap sunumlarından farklı bir çalışma bu. Neden? Öncelikle kitap tanıtan kitap serisinde tanıtımı yazanlar da tıpkı tanıtılan sanatçı ve filozoflar gibi birer yazar. Bir çoğu profesyonel ve yarı-profesyonel olarak yazı hayatlarını sürdürmekteler. Ek olarak… katkıda bulunan yazarlar eserin güzelliği kadar kendi iç güzelliklerini, kişisel tecrübelerini, eserle ve yazarla tanışma serüvenlerini de ortaya koyuyorlar. Bu bakımdan kitap tanıtan kitapAktaş, Kafka, Ramazanoğlu veya Kazancakis ile olduğu kadar Başarslan, Gürkan, Becer ve Özdemir ile de tanışmanın veya mevcut dostluğu ilerletmenin güzel bir yolu. Bu 4cü kitapta Yine « ağır » konuklarımız var : Franz Kafka, Cihan Aktaş, Michel Houellebecq, Yıldız Ramazanoğlu, Nikos Kazancakis, Ali Şeriati, Jacques Derrida, Selim İleri, André Gide. 20 farklı kitap, Rusya, Fransa, İran, Almanya ve Türkiye’den 20 yazar. 98 sayfalık bu kitabı, kitap tanıtan kitapların dördüncüsün ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Sosyalizm İslam’a uyar mı? (Tartışma)

70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودBir yanda zekât üzerinden eşitlikçi bir İslâm yorumu yapan anti-kapitalist Müslümanlar. Diğer tarafta bir türlü iktidar olamayan, sosyalizmi bilmeyen, kemalizmi demokrasi zanneden devletçi, hatta darbe yanlısı bir Türk solu.

Türk solu geçmişiyle yüzleşemekten korkuyor. Solcunun solcuyu katlettiği 1 Mayıs 1977 bir tabu. Deniz Gezmiş’in ulusalcı duruşunu da eleştiremiyorlar. Evet… Türk solcuları iktidara yürümek için bir koltuk değneğine muhtaçlar. Peki ya İslâm? Sosyalizm İslâm’a ne kazandırabilir? Sosyalist devletlerin Müslümanlara yaptığı onca eziyetten sonra Müslümanlar sosyalizm ile ittifak yapabilir mi?

Derin Düşünce okurları tartıştılar, biz de kitaplaştırdık. Buradan indirebilirsiniz.

Jean-Paul Sartre ile Kaliteli bir Ateizme Doğru

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 8 mayıs 2013)

70 kitap indirin70 kitap indirin Ulysses / James Joyce Savaş ve Cihad ve Şehadet aforizmaları Atina Anlaşması / Le Corbusier Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli Küresel ısınma aforizmaları Güçler ayrılığı Aforizmaları Kendini Savunan İnsan / Erich Fromm hudud / sınır / граница / frontière / الحدودHudud / Sınır / граница / Frontière / الحدودYokluk var mıdır? Evinizin içini dolduran boşluğu gördünüz mü hiç? Bir türlü gelmeyen şu trenin verdiği sıkıntı ya da sizi habersiz bırakan dostlarınızın sessizliği gerçek değil mi yoksa? Tutulmamış sözler, ödenmemiş borçlar… Yokluk da var aslında “var” dediğimiz şeyler kadar. Ama Yok’un varlığı sadece şuurlu insanlar için gerçektir; gelecekten, birisinden cevap bekleyenler için bir yokluktan, eksiklikten bahsedebiliriz… Artık olmayan gençlik yılları ya da henüz gelmemiş olan yaşlılık da bugünün gerçeği değil mi? Hatırlayan, ümid eden, düş kırıklığını ve gelecek korkusunu tatmış her insan için bir “yokluk” vardır, gerçektir ve bugüne dahildir.

Ateizmin ürettiği en kaliteli metinlerinden biri olan Varlık ve Hiç elinizdeki bu kitabın belkemiğini oluşturuyor. Filozof ve edebiyatçı olan Jean-Paul Sartre hiç şüphesiz Batı felsefesinin köşe taşlarından biridir. Varlık, İnsan, Özgürlük ve Ahlâk tasavvuru üzerine yazdığı eseri tanrısız bir ahlâk teorisi. “Geleneksel” dinler ile göbeğini kesmiş bir “iyi insan” arayışı içinde Sartre. Bu arayışın neticesi ateist emir ve yasaklar değil insan fıtratının önemli bir veçhesi, özgürlük şuuru:

“İnsan özgürdür ve bunun farkındadır; bu farkındalık ile, özgürlük ve sorumluluk şuuruyla yaşamaya mahkûmdur.”

Bu bağlamda Sartre gerçek bir ateist: Tanrı karşıtı değil Tanrı-SIZ. Vicdanın sesini duyma gayretinde. Görünmeyen tanrılar ile kavga etmek yerine “görünürde tanrı yok, biz insan olarak ne yapabiliriz?” diye soruyor. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin