Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir »

 

  • Dünya kupasında atılan bir golün Irak’ta ölen 500.000 çocuktan daha fazla konuşulduğu bir dünyada  dünya kamuoyundan bahsedebilir miyiz? Bkz. Gündem Zehirlenmesi 
  • İnsanlar seçimde ver(mey)ecekleri oylarla hükümete veya boykot/bağış yoluyla şirketlere, STK’lara baskı yapabilir mi?
  • Dünyadaki hayatı nükleer savaş veya çevre felâketleriyle yok etme kapasitesi dışında insanları birleştirecek ne var? Bkz. Dünya Vatandaşı
  • Dünyada 3000 civarında lisan ve lehçe var. Lisan, inanç, gelir seviyesi, iklim… Herşeyimiz farklı. Tek ortak yanımız gezegeni kirletme kapasitemiz.
  • dunya-kamuoyuSen Peru’daki sel baskınıyla ne kadar ilgileniyorsan Peru’daki köylü de senin Ermeni meselenle o kadar ilgilenir. “Dünya kamuoyu” zırvadır.
  • “Dünya kamuoyu” tıpkı Noel Baba gibi bir vehimdir. 2 milyar insanın içecek suyu yok ve karnı her gün doymuyor. Bir de senle mi uğraşacak?
  • “Dünya şunu konuşuyor” denildiğinde Rupert Murdoch gibi 20 medya imparatorunun attığı manşet demektir. O da G20’de yaşayan 200 milyon zengin.
  • Bütün ABD medyası 6 şirketin elinde. “New York’ta karnı ağrıyan bir kedi Suriye’deki 50.000 çocuktan daha önemli derlerse öyle olur.
  • dunya-kamuoyu-2Kamuoyu” dediğimiz fikir aslında 2-3 kişinin fikridir. Gerisi koyundur. Her zaman haklı çıkma sanatı / Arthur Schopenauer
  • ABD’de evdeki silahla, Fransa’da alkolle ölme ihtimali terörden ölme ihtimalinden çok daha yüksek ama savunma bütçeleri tam tersi. Neden?
  • G20 ülkeleri de dâhil hemen her yerde medya gerçeği aktarmıyor, kendi gerçeklerini üretiyor! Bu sebeple “kamuoyu” tam bir illüzyon.
  • ABD’de ve AB’de ekonomik krizle en az 700 milyar $ çalan bankaları “kurtarmak” için 1 trilyon $ kamu parası harcandı. Nerede kamuoyu? Bkz. Özel banka isen kârlar senin, zarar halkındır

Read the rest

Dikkat Kitap: Derin Medeniyet »

derin-medeniyetSaniyede 2000 hücresi ölen insan her söze “BENNN” diyerek başlarken ne kadar da komiktir. İnsan kendi ölümünü kabul edebilir ama yok olmayı kabul edemez. Geçen zamana ve yaşlanan vücudunun ifsadına dahi bâkî bir hüviyetin, belki de ruhunun penceresinden bakar. Mânâ’da bekâ bulamayan insanlar ise maddede cismânî bir kalıcılık peşine düşerler. Geçmişin piramitleri ve bugünün gökdelenleri buna şahit. Medeniyet tarihi de bâkî kalmak isteyen insanların tarihidir. İfsada uğrayan maddeyi aşan, müteâl bir hüviyeti arayan, zaman içinde aynı kalmak isteyen (identic, immuable) insan topluluklarının bitmeyen bekâ arayışı. (Bâkî / Eternal / Timeless / διαχρονικό / باكي »)

Nedir medeniyet? Opera? Demokrasi? Parklar ve bahçelerle süslü şehirler? Metro? Asansör? Aydınlanma(?) çağının karanlık dehlizlerinde kaybolan bizler için medeniyet ve kültürü ayırdetmek zor. Kelimelerimizi kaybettik. Ama şurası kesin: Hiroşima, Gazze ve Halep’te şehirleri (medineleri) haritadan silen Batı’ya “medenî” diyenler büyük bir suç işliyorlar. Zira katil bir insanı bir kere öldürür ama katile “katil” demeyenler içlerindeki insanlığı, vicdanı öldürmüş olurlar. (Vicdan / Conscious / Conscience / ضمير)

Bu yüzden Batı’nın medeniyet değil ancak bir kültür olduğu söylenmelidir. Kendine has mimarîsi, müziği, edebiyatı vardır. Hatta dünyaya dayattığı teknolojisi, ticareti vardır. Ama medeniyet (مدنية) kültürden farklı bir mefhumdur. Medeniyet dünyevî zaferler peşinde koşan maddî/ parasal/ teknolojik bir tahakküm sistemi değildir. (Düzen / System / Système / المنظومة) Birlikte barış içinde yaşanan bir şehir hayatından mülhem olduğundan (fr. Cité / Civique/ Civile / civilisation) medineleri çağrıştırır bu kelime. İçtimaî menzili olan, ahlâkî bir eftaliyet bildiren medeniyet mefhumunun temeli uhrevîdir. Medeniyet zaviyesinde insan birey değil kuldur. (İnsan / Birey / Kul / Homo Economicus / إنساني) Bir başka deyişle kulluk şuuru olmaksızın yaşayan, kendi ölümüne inanmayan hazcı insanlar medeniyet inşaa edemezler. Çünkü maneviyattan mahrum kalmış cemiyetler ancak menfaat üzere bir araya gelip ateşkes yapabilirler; barış yapamazlar.( Barış / Sulh / Peace / Paix / صلح / سلام ) Bu toplumların ihdas ettikleri bürokrasi ve piyasa gibi fayda odaklı müesseseler iyilik değil fayda amaçlıdır. (Fayda / utility / utilité / فائدة) Bu kurumların yüksek duvarlarıyla birbirinden koparılan insancıklar böylesi ortamlarda elbette mutlu olamazlar; mutluluğun ne olduğunu dahi bilmeksizin sadece geçici tatminler peşinde koşarlar. (Mutluluk / Tatmin / Bonheur /Satisfaction / سعادة)

Ya Batılılar? Herşeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insan türü nasıl çıktı ortaya? (Değer / Kıymet / Value / Valeur / قيمة)  Rönesans denilen süreç gerçekte bir çok şeyin ölüm fermanıydı. Aydınlanma(?) çağıyla başlayan karanlık devirde ise Vatikan’a inat seküler bir felsefe, sanat ve bilim anlayışıyla ihdas edilen Batı kültürü tam bir tepki-itiraz kültürü oldu. Batı artık ne istediğini değil ne istemediğini tarif ediyordu. Greko-Romen çağını ihya bahanesiyle sadece göstermelik bir taklit yapıldı. Zira taklit edilen sûretler asırlardır gerçek hayatlarından mahrum bırakılmıştı. Ne yazık ki medeniyetten uzaklaşan Batı ticaret ve şiddetin cebbar gücüyle İslâmistan da dahil bütün dünyayı zincire vurup yerlerde sürüklemeyi başardı.(İslâmistan / Land of Islam / ديار الإسلام)

Evet… Kimileri adaletle hükmedilmiş mülkler bıraktılar geriye; kimileriyse kan ve göz yaşıyla, kul hakkıyla çimentosu karılmış duvarlar, piramitler, kuleler. Elinizdeki bu kitap şu veya bu medeniyeti anlatma değil medeniyet mefhumunun derinlerine inme derdinde. İnsanlar arasındaki münasebetleri yani muhabbet, merhamet, adalet, ticaret ve şiddeti yönetebilme gücü açısından medeniyet mefhumuna yeni bir bakış açısı teklif ediyor. Miras olarak köprü bırakanlarla duvar bırakanları tefrik etmeye yarayacak bir bakış açısı. Buradan indirebilirsiniz.

Kudüs’leştiremediğimiz Dünya İsrail’leşiyor »

Sinan Çetin’in yönettiği, başrollerini Metin Akpınar ve Kemal Sunal’ın paylaştığı Propaganda adlı film hem komik hem de acıklı bir hudud hikâyesidir. 1948’de millî sınırların mayınlar ve dikenli tellerle kapatılması neticesinde Hisli Hisar Kasabası ikiye bölünmüş ve hayat felç olmuştur. Kasap bir tarafta, koyunlar diğer taraftadır. Evleri Türkiye’de, tarlaları Suriye’de kalan insanlar hasat yapamaz. Sınır nişanlı gençlerin, dedelerle torunların arasına girmiştir. İkiye bölünen kasabayla birlikte hayatlar ve insanlar da parçalanır… Filmin en çarpıcı sahnesi ise bir hudud ihlâlidir: Olup bitenlerden sabrı taşan köyün delisi sınıra kadar davul çalarak gelir; bacağını öbür tarafa geçirir ve “haydi, tutuklayın onu!” diye haykırır. O güne kadar kahvede oturup gevezelik yaptığı çocukluk arkadaşları büyük bir görev şuuruyla(!) delinin sınırı ihlâl eden bacağını vururlar… O andan itibaren belli değildir artık; deli kim? Akıllı kim?

Cellat uyandı yatağında bir gece

“Tanrım”  dedi  “Bu ne zor bilmece:

Öldürdükçe çoğalıyor adamlar

Ben tükenmekteyim öldürdükçe…” (Ataol Behramoğlu)

*   *   *

Hudud gerçekten var olan iki farklı şey arasındaki değişmez çizgi değildir. Hudud indî olarak hissedilen ya da farklı olduğuna inanılan iki hüviyet arasındaki hattır. Yani sınırlar mutlak değil sübjektif/indî varlıklardır. Meselâ Türk-Yunan sınırı Türkler ve Yunanlılar için vardır ama kargalar, solucanlar ve bulutlar sınırda pasaport göstermeden geçerler. Hudud bir kimlik inşasıdır; “ben/biz” ve “ötekiler” hudud ile tarif edilir. Kişilerin ya da devletlerin koydukları hududlar yine onların gücü ve saygınlığıyla sınırlıdır. Zira bir şeyin değeri ona değer verenlerin değeri ve gücüyle bilinir. Yani sınırlamanın bir sınırı vardır. Evveli, âhiri, kudreti,… ilh her cihetiyle ihata edilen hududlar da mahdud şeylerdir.

*   *   *

Medeniyet Köprüleri ve Kültür Duvarları

Çöküp giden devletler geriye bıraktıklarıyla anılacak. İsrail devleti de haritadan silindiği zaman bu kural değişmeyecek, geriye İsrail’in beton duvarları kalacak sadece. Selçuklular ve Osmanlılar insanları kavuşturan köprüler ve yollar bırakmışlardı; Balkanlar, Anadolu ve Arap diyarı şahit. Böyle yapmadı bütün devletler; onlar insanları bölen ve korkuyla arkasına saklanılan duvarlar bıraktılar. Roma’nın inşa ettiği ve İngiltere’yi ikiye bölen Hadrian Duvarı’ndan Çin Seddi’ne kadar Read the rest

Çocuk hayatı görünmesi gerektiği gibi değil yaşadığı gibi resmeder »

mekan-cocuk-resmi-mekanPicasso “hayatım boyunca çocuklar gibi resim yapmaya çalıştım” demişti. Neden? Çünkü çocukların gözü (=aklı) henüz büyükler kadar kirlenmemiş. Çocuk yaşadıklarını önyargısız, kuralsızca tasvir edebilir. Yetişkinle çocuk arasındaki hürriyet farkının en açık şekilde göründüğü yer ise mekân algısı. Zira yaşamamıza, görmemize, hareket etmemize imkân veren mekân bir cisim değil. Mekân cisimlerin varolduğu gibi varolan bir varlık değil; zaman gibi mümkünatın bir parçası. (Bkz. Mekân bir cisim değildir ki resmi yapılabilsin!)

Çocuklar hayatı görünmesi gerektiği gibi değil yaşadıkları gibi resmederler. Önemli şeyleri, çok sevdiklerini, çok korktuklarını büyük çizerler mesela. Çocuk şu veya bu ilkeler manzumesine uymaya çalışmaz. En saf, en naif estetik tercihleri çocuk resimlerinde bulmamız bu yüzden. Kıskandığı kardeşini küçücük, sıkça seyahat eden babasını evin dışında görürsünüz. Hayal güçleri ve özgürlükleri Rönesans’ın perspektif silindiriyle yassılaştırılmamış olan çocukların yaptıkları resimlere bakarak kendimizi kurtarabilir miyiz? Muhtevası çocuk resimlerinden oluşan bu sayfanın amacı tam da bu soruyu sordurmak.   (Bkz. Zaman-Mekân / Time-Space / शून्यता /悟り/ الزمان والمكان)

Dikkatle baktığınızda çocuk resimlerinde bazı benzerlikler fark edeceksiniz. Nedir? Çocuk resimlerinde zaman vardır. Çocuk farklı anlarda farklı şeylere baktığı için cisimleri o anda göründüğü gibi yahut eşyayı kullandığı gibi çizer. Meselâ aynı odada olmasına rağmen yatak üstten görünürken çekmeceli dolap karşıdan, çekmeceleri çeken birinin açısından resmedilir. Çocukların manzara resimlerinde de bu zaman ögesi vardır: Güneşli bir günde resim yaptıysa birkaç tane güneş çizer meselâ. Tren yandan, tepeler karşıdan, nehir üstten görünür. Bu farklar çocuğun Rönesansçı perspektif bilmediğini değil Rönesansçıların hayatı bilmediğini ispat eder. Çocuk gezinti esnasında farklı zamanlarda farklı şeylere farklı açıdan baktığı için yaşadığı gibi resmediyordur. Rönesansçı ise tek gözle sabit bir noktadan bakar gibidir. Adeta karanlık bir odanın duvarındaki küçücük bir delikten dünyayı dikizler, görünmeden görmeye, mekâna hükmetmeye çalışır. (Bkz. Görünmeden görenin iktidarı: Big Brother, Panoptikon ve Foucault)

Yine bu yüzden çocuk resimleri Matrakçı Nasuh’un şehir tasvirlerini hatta Tao ve Budist resmini andırır. Çünkü zamanı dışlamayan Japon ve Çin resim sanatında da sabah balığa giden balıkçılarla öğleden sonra kurulan pazarda balık satanları aynı resimde görebilirsiniz. Tıpkı Osmanlı ve İran minyatürlerinde sefere giden ordunun seyahatini, savaş sahnelerini ve zaferle dönüşünü görebileceğiniz gibi. Evet… çocuk resimlerine bakmak değil okumak gerek. Bu okuyuşun zevkini okurlarımızın irfanına bırakıyoruz.

mekan-cocuk-resmi-mekan-z

Resimleri büyük görmek için tıklayın.
Read the rest

Hissiyat – Maneviyat / νοούμενoν – φαινόμενα / إدراك حسي – حقيقة »

hissiyat-maneviyat-2Ne değildir?

Bilinip anlaşılan ve bilinmeden inanılan/ hayal edilen/ akledilen iki farklı varoluş değildir.

Nedir?

Aynı bir varoluşun iki farklı ciheti, yönüdür. Faslı âlim İbn ‘Ajîba’nın Kitab Mi’raj al-Tasawwuf ila Haqaq iq a-Tassawwuf’ta söylediği gibi:

“… Hislerle anlaşılan madde mânânın kesafeti, akledilen mânâ ise maddenin letafetidir. Yani eşyanın hissedilebilir veçhesi mânâyı taşıyan ve ihtiva eden bir zarftır. Zâhir kar gibidir ve onun bâtını, hakikati sudur. Kâinat harici itibariyle hissedilebilirken dâhili veçhesi akledilebilir. […] Madde ancak mânâ ile kaim olur; mânâ ise kendini madde üzerinden gösterir. Lâtif olan ve tâdâda gelmeyen mânâ varlık kalıplarına girerek hissedilebilir hale geçer. İnsan ne kadar azmetse de tecelliyat (تجليات) olmaksızın doğrudan Cevher’e erişemez. ” (Jean-Luis Michon tercümesi [Michon’un Müslüman olduktan sonraki ismi: Ali Abdelhalık])

Socrates’in ölümünü ve son sözlerinin Eflatun tarafından anlatıldığı Phaidon’daki (gr. Φαίδων) şu satırlar ne kadar düşündürücü:

“… Varlık iki farklı derecede mümkündür: Biri maddî/hissî, diğeri manevî/akledilen. Manevî olanlar hüviyetlerini daima muhafaza ederken maddî olan varlıklar asla aynı kalamazlar […] Güzel bir cismin maddî varlığı manevî Güzellik’in tecesmüdür […] Vücud hissedilen güzel cisimlere meyleder; ruh ise güzellik, iyilik ve adalet gibi akledilenlere. Ruh tabiatı icabı kudsiyet sahibi, bâkî ve hayy Olan’a varmak ister. Buradan filozof için en iyi metodun ne olduğu anlaşılır: Hissiyattaki cisimlerde tecessüm eden sıfatlardan mânâya, müteâl olanlara yükselmek. Meselâ güzel cisimlerden Güzellik’e yönelmek…” Read the rest

Mayıs ayında en çok okunan kitaplar »

abbie-cornish-book-bright-star-cat-cute-Favim.com-238374

Geride kalan mayıs ayında okurlarımızın e-kütüphanemizde en çok okuduğu kitaplar hakkında bazı verileri paylaşalım: Mayıs ayında 44.532 kitap okundu. Kitap tanıtan kitap serisi ilgi çekmeye devam etti. Siyaset, sanat ve felsefe kitapları en çok okunanlar arasında dengeli biçimde temsil edildi. Toplam okumanın %74’ini teşkil eden ilk 20’daki kitapların listesi şöyle:

  1. Kürtlerin Tarihi Üzerine
  2. Senin tanrın çok mu yüksekte?
  3. İslâm’da Mimar ve Şehir
  4. Fethullah Gülen’i yi bilirdik
  5. Kitap Tanıtan Kitap 4
  6. Kitap Tanıtan Kitap 1
  7. Fikir Kırıntıları – 1
  8. Türkiye’de ve Dünyada Başörtüsü Raporu-(2009/2010)
  9. Kitap Tanıtan Kitap 2
  10. Derin Lügat 4.0
  11. Kitap Tanıtan Kitap 3
  12. Kitap Tanıtan Kitap 5
  13. Derin İnsan
  14. Roman nedir? Nasıl Yazılır?
  15. Kitap tanıtan kitap 7
  16. Sen insansın, homo-economicus değilsin!
  17. Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi
  18. Kitap Tanıtan Kitap 6
  19. Gurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”
  20. Edward Hopper’ı okumak

Dinle Küçük Adam / Wilhelm Reich »

  • “Sen “halksın”, “kamu düşüncesisin”, “toplumun vicdanısın”. Bu kelimelerde ne büyük sorumluluk olduğunu hiç düşündün mü küçük adam? Büyük sosyal bakış açısıyla doğanın ya da büyük insani eylemlerin, örneğin bir insanın doğru ya da yanlış mı düşündüğünü kendisine hiç sordun mu? Aksine komşunun ne diyeceğini ya da dürüstlüğünün sana paraya mal olup olmayacağını sordun.
  • Sana gösterilenlerin içinde yalnızca bir kelime kaldı: diktatör! Bütün diğer şeyleri güverteden aşağı attın; özgürlük, gerçek şeylerdeki temizlik, ekonomik köleliğin çözümü, ileriyi düşünme yöntemleri, bütün bunlar güverteden aşağı uçtu. Bilge adamın bu küçük hatasından sen, yalanlardan, kovuşturmadan, işkenceden, zindandan, cellatlardan, gizli polisten, mareşallereden ve madalyalardan oluşan bir sistem inşa ettin…”
  • “Sen ya ‘yaşasın’ diye bağırır, ya kağıt oynarsın, ya da bir büroda istemeyerek çalışırsın. Ve hiçbir zaman yardım edenin yardımına koşmazsın.”
  • “Senin yakınında küçük adam, mutluluğu yiyip bitirmek kolaydır, ama mutluluğu elde tutmak zordur.”
  • “Küçük adam üzerinde” güçlerini uygulamaları için iktidar sahiplerine yetki veriyorsun. Ama kendin dilsizsin; seni temsil etmeleri için güçlülerin ya da kötü niyetli güçsüzlerin daha fazla güçlenmelerine göz yumuyorsun. Her zaman aldatılanın sen olduğunu çok geç fark ediyorsun.”

Read the rest

Milletlerin Zenginliği / Adam Smith »

adam-smith-milletlerin-zenginligi-11xrrxVergi para olarak ödendiği gibi, toprağa biçilen değer de para olarak belirtilmiştir. Bu değer takdiri yapılalı beri, gümüşün değeri hemen hemen hep bir kararda kalmış, ne ağırlığı ne halisliği bakımından, sikke ayarında bir değişiklik olmamıştır. Amerika madenlerinin keşfinden önceki iki yüzyıl içinde görüldüğü üzere, gümüş değerce epey yükselseydi, değer takdirindeki kararlılık, toprak sahibine pek ağır gelebilirdi. O madenlerin keşfinden sonra, hiç değilse yüzyıl kadar muhakkak olduğu gibi, gümüş değeri epey düşseydi, hükümdar gelirinin bu kolu, değer takdirindeki aynı kararlılık yüzünden çok azalırdı. Ya aynı miktar gümüşü; daha düşük bir ad taşıyan para birimi haline indirmek ya da daha büyük bir ad taşıyan birim haline yükselterek, para ayarında herhangi bir önemli değişiklik yapılsaydı, örneğin, bir onça gümüşle beş şilin iki peni basılacak yerde ya iki şilin yedi peni kadar düşük bir ad taşıyan sikkeler basılsa, ya da on şilin dört peni kadar yüksek ad taşıyan sikkeler basılsaydı, bunun, birinci halde mülk sahibinin gelirine, öbüründe ise, hükümdarın gelirine zararı dokunurdu. Read the rest

Akıl Tutulması / Max Horkheimer »

Akil-Tutulmasi-Max-Horkheimer-333Gerici, demokratik ya da devrimci biçimleriyle bir bütün olarak toplumsal teori, geçmiş bütünlüklere yön verdiği varsayılan eski düşünce sistemlerinin mirasçısıydı. Bu eski sistemler çökmüştü, çünkü varsaydıkları toplumsal birlik biçimlerinin aldatıcı olduğu görülmüş, öne sürdükleri ideolojiler koflaşmış ve özürcü bir nitelik almıştı. Daha sonraki toplum eleştirisi, özürcülükten kaçındı ve öznesini yüceltmedi: Marx bile proletaryayı göklere çıkarmıyordu. Kapitalizmi toplumsal adaletsizliğin son biçimi olarak görüyordu Marx; ama doktrinini adadığı ezilen sınıfın önyargılarına ve boş inanlarına da gözlerini kapatmıyordu. Kitle kültüründeki eğilimlerin tersine, bu eleştirel doktrinlerin hiçbiri kitlelere bir hayat tarzı “satmaya” kalkışmamıştı; onları oldukları yerde sabitleştiren, bilinçsiz olarak tiksinti duydukları ama “bilinçli” davranışlarında alkışladıkları bir hayat tarzı. Toplumsal teori, işçilerin sakat düşünceleri de içinde olmak üzere tüm gerçekliğin eleştirel bir çözümlemesini sunuyordu. Modern sanayi toplumunda ise siyasal teori bile bütünleşmiş kültürün özürcü eğiliminden payım almıştır.

Bunu söylemek, eski biçimlere geri dönmeyi önermek anlamına gelmez. Zamanın geriye işlemesi mümkün değildir; örgütsel gelişimin tersine çevrilmesi hatta teorik olarak reddedilmesi de. Bugün kitlelerin görevi, geleneksel parti yapılarına tutunmaya çalışmak değil, kendi örgütlerine sızan ve zihinleri üzerinde de zararlı bir etki yapan tekelci eğilimi tanımak ve ona karşı direnmek olmalıdır.

On dokuzuncu yüzyılın rasyonel toplum kavramında, bireyin karşı karşıya olduğu yok oluş tehlikesine değil, planlama, örgütlenme ve merkezileşme mekanizmalarına ağırlık tanınmıştı. Liberalizm’in ürünü olan parlamenter işçi partileri, liberalizmin akıldışı işleyişine karşı çıkıyor ve anarşik kapitalizmin tam tersi olan bir planlı sosyalist ekonomiyi öneriyorlardı. Toplumsal örgütlenme ve merkezileşmeyi, akıldışı bir çağdaki akıl öğeleri olarak kabul ediyor ve savunuyorlardı. Ama sanayi toplumunun günümüzde aldığı biçim rasyonelliğin öbür yüzünü açığa çıkarmış, rasyonelleşmenin kendi kendini yok ettiğini göstermiştir. Rasyonelleşme, eleştirel düşünceye, bireysel öznenin kendiliğindenliğine, hazır davranış kalıplarına karşı çıkma eğilimine toplumsal hayatın biçimlendirilmesinde hiçbir rol tanımamaktadır. Read the rest

Anima Mundi / Susanna Tamaro »

Anima Mundi-Susanna Tamaro-2

“… Evler, aileler, meslekler kurulur, bütün bir düşünceler sistemi oluşturulur, evlatlar için miras biriktirilir. Bütün bu çekiç ve greyder gürültüsü, bütün bu banknot hışırtısı insana güven verir, boşluğun algılanma hissini yok eder. Sürekli bir şeyler yapmakla meşgul olunca en tehlikeli düşünceler oluşacak ortam bulamazlar […] Bir sınırı aşmak isteyen, içinde büyük bir şeyler besler. Bu, normal insanların başına gelmez hiç. Onların, önlerine koydukları sınır, her zaman, elde etmeleri gereken maddi bir şeydir. Daha güzel bir ev, daha kazançlı bir işyeri, bütün ötekilerden farklı bir aşk… Doğumdan ölüme dek, küçük şeyler için didinirler; asla başlarını yukarı kaldırıp bakmazlar […] Yeryüzünde eşitlik yoktu. Her ne kadar hepimizin iki bacağı, iki kolu ve bir başı varsa da aslında farklı türlere aittik […] Nefret ve hor görme, el ele yürüyen ikizler gibiydiler. Birinin bakışı olayları gözlemlemek, ötekininki de üstüne tükürmek için gerekliydi…”

… Liberalizm, demokrasi ve ekonomi üzerine kitap okumak için…

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl Polanyi Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları Faiz Lobisi ve Kravatlı TeröristlerHalkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl Polanyi Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları Faiz Lobisi ve Kravatlı Teröristler

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Kara Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki… Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları Faiz Lobisi ve Kravatlı TeröristlerLiberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki… Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları Faiz Lobisi ve Kravatlı Teröristler1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik“millî”okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik.Buradan indirin.