RSS Feed for This Post

Bâkî / Eternal / Timeless / διαχρονικό / باقي

200

Ne değildir?

Eskimeyen, bozulmayan şey değil.

Nedir?

Değişenlerin değişimini mümkün kılan, her değişimi ihata eden zaman dışı değişmezlik.

Neden?

Mikro dalga fırına koyduğunuz şeyin ısınmadığını görürseniz aletin bozulduğuna hükmedersiniz. Aslında bir ihtimal daha var: Mühendislerin o mikro dalga fırını icad etmesini mümkün kılan Maxwell yasalarının dün gece siz uyurken değiştirilmiş olması. Ama kimse bu ihtimal üzerinde fazla durmaz ve derhal tamirci çağırır. Çünkü Maxwell yasalarının bâkî olduğuna iman ederiz. Çünkü Maxwell yasaları James Clerk Maxwell doğmadan evvel de vardı.

enerji-korunumu1918’de Emmy Noether tarafından Göttingen yayınlanan ve Einstein’in “matematiksel düşünce abidesi” diye nitelediği Noether Teoremi varlık ve bekâ münasebetine ışık tutacak cinsten: Noether fizik kanunlarının bâkî oluşuyla enerjinin korunum kanunu arasında eşdeğerlik olduğunu ispat etmiş. Yani Big Bang veya uzayın genişlemesi gibi uzayı dönüştüren ve fizik bilimini ilerleten olaylar aslında ilerlemeyen, değişmeyen, dönüşmeyen, daima bâkî kalan fizik kanunları sayesinde gerçek oldular.

Böyle olmasaydı yoktan enerji üretebilirdik. Meselâ yerçekiminin zayıf olduğu saatlerde yüksek noktalara su pompalardık. Sonra yerçekimi artınca aşağıya akıtır, tükettiğimizden daha fazla enerji üretirdik. Üstelik parçacık hızlandırıcılarda ispat edildiği gibi enerjiden de madde üretebileceğimizden kâinatın dengesiz bir yapıya dönüşürdü. Yani ilk bakışta alâkasız görünse de enerjinin korunumuyla bütün bilimsel yasaların bâkî olması arasında sıkı bir bağ var; hatta belki de bu ikisi aynı hakikatin iki farklı veçhesi. Bir başka deyişle bilimin yasaları bilimin konusu olan madde ve enerjiye izafen evvel ve âhîr yani bâkî!

Bu gerçeği kabul etmekte zorlananlar Higgs bozonu keşfi üzerinde de düşünebilirler. CERN’de küçük bir mekânda yüksek enerjili proton çarpışmaları gerçekleştiren fizikçilerin amacı “ilkel uzayda” cari olduğuna inandıkları koşulları kısa bir süre için meydana getirmekti. Büyük bir enerji yoğunluğu ve büyük bir sıcaklık. Fizik kanunları 13.7 milyar senedir bâkî olduğu için Higgs bozonu gözlenebildi.

Big Bang bir başlangıç değil dikiz aynasında gördüğümüz ufuk çizgisidir

big-bangBelki ışık yoktu ama ışık hızı vardı. Belki Big Bang öncesi evrende elektronlar ve protonlar yerine daha “ilkel” parçacıklardan oluşan bir tür plasma vardı… Yine de bir elektronun eksi yüklü olacağı ve artı yüklü protonlar tarafından çekileceği bir yasayla evvelden belirlenmişti. Yoksa Kâinat’ın farklı yerlerinde meydana gelen elektronlar farklı davranışlar sergileyebilirdi. Kütle çekim sabiti birbirini çekecek kütleler yokken de sabitti. Henüz moleküllerin oluşmadığı “ilkel” evrende fizik yasaları bileşiklerin 1 molündeki atom adedini veren Avogadro sayısının 6.02214199×1023 olduğunu söylüyordu. Çünkü fizikçi ve kimyacı yoktu ama fizik ve kimya yasaları vardı. Zira bilimsel yasalar var olmak için ne bilim adamlarına ne de bilinmeye muhtaç değildi. (Bkz. Tanrı Parçacığı / God Particle / إلها الجسيمات)

Geçen değil geçmeyen şeye “Zaman” denir

Ama insanların çoğu bunu bilmezler. “Bu yol Ankara’ya gider” dediğimizde yol aslında bir yere gitmez, yol sayesinde gidilir; yol bâkîdir. Ama biz yolun işleviyle yolun “zâtını” şuurumuzda eşleyen bir söz sanatı yaparız. Zaman için de böyledir bu. “Günler geçiyor” derken gerçekliktir geçen, Zaman değildir. Geçen Zaman olsaydı çoktan geçip gitmiş olurdu ve yerine başka bir şey gelirdi. (Bkz. Derin Lügat Maddesi: Zaman / Time / Temps / الوقت)

Zaman’ın bekâsını fehmedemeyen bilim…

Galileo Galilei, Newton, Boltzmann, Einstein… Zaman’ın uzayla, maddeyle, enerjiyle etkileşimini kavrama ve algılama tarzımızı derinden etkileyen fizikçiler. Görelilik teorisi, Higgs bozonu ve Kütle çekim dalgalarının keşfi alelâde buluşlar değil; tersine her biri birer devrim! Ama bu devrimlere ve 21ci asırda fizik biliminin geldiği noktaya rağmen Zaman’ın hakkında bildiklerimiz hâlâ Aziz Augustinus’un 1500 yıl önce bildiklerinden fazla değil:

 “… Zaman nedir? Kimse sormazsa ne olduğunu biliyorum. Ama birisine açıklamaya kalkarsam artık bilmiyorum… Eminim ki geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz yok. Şimdiki zaman sürekli var ise, geçmişe karışmayacak ise şimdiki zaman değil sonsuzluk olmaz mı? İyi ama şimdiki zaman var olabilmek için geçmişe karışması gerekiyorsa mevcudiyetini  yok oluşuna muhtaç olan bir Şimdi‘nin VARlığından nasıl bahsedilebilir? Demek ki zaman yokluğa meylettiği ölçüde var olan şeydir …” (İtiraflar, 11ci Kitap)

Fizik biliminin ilerlemesi fizik kanunlarının bâkî kalması sayesindedir

Prinicipia-newtonZaman kavramını fizik denklemlerine ilk sokan Newton. Fakat daha önce Galileo Galilei biraz örtülü biçimde değinmiş: 1604’te yazdığı notlarda “v” düşme hızının düşme süresiyle yani hızlanmaya orantılı olduğunu kastederek “Bir cisim ne kadar uzun bir zamandır düşüyorsa o kadar hızlı düşüyordur” diye yazmış.

Isaac Newton 1687’de “Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri’ni yayınladı. (Lat. Philosophiæ Naturalis Principia Mathematica) Bekâ mefhumunu fehmetmek isteyenler için önemli bir kitap. Çünkü Newton bu eserde zamanın tekdüze / homojen biçimde (lat. tempus quod aequaliter fluit) aktığını yazmış ve “mutlak zaman” diye bir şeyden bahsetmiş:

“… Bütün hareketler hızlanıp yavaşlayabilir ama mutlak zamanın akışı değişmez …”

Ama bu “homojen mutlak zaman” oldukça sıkıntılı bir mevhum. Neden?

Hız yolun zamana göre türevidir. Bir cismin hızının değişken olması halinde hızın da zamana göre türevini alıp ivmeyi yani hızın hızlanmasını hesaplarız. Ama “zamanın hızı” yani zamanın zamana göre değişimi, meselâ zamanın zamandan daha hızlı akması muhal. Demek bu “homojenlik/tekdüzelik” ile kastedilen sabit bir hız demek değil zira “zamanın hızı” (zamanın zamana göre türevi) kastedilseydi Newton ciddi bir hata yapmış olurdu. Ya Newton’un “mutlak” dediği zaman nasıl bir şey? Bu gerçek zamanla mı ilgili yoksa mekanik için pratik bir varsayım mı?

Gerçek şu ki Newton zamanın gerçekten ne olduğunu bilmeye çalışmıyordu. Deney ve gözlemleri sırasında cetvel gibi kullanabileceği, saniyeler arasında değişmez bir “mesafe” bulunan, sabit, bâkî kalan bir şeye ihtiyaç duydu. Newton’un “t zamanı” zamanın kendisi değil saatin tik-takları yahut müzisyenlerin metronomu gibi bir ritim olarak tasavvur edilmişti. Bir başka deyişle Newton gözlemlediği mekanik değişimleri ölçmek için adına “zaman” dediği bir “t” değişkeni ihdas etti. Şayet bu değişkene “zaman” değil de “mekanik akış ritmi” veya “homojen ölçüm temposu” gibi bir isim verseydi newtoncu “t zamanı” asla zamanla ilgili tartışmalara konu olmayacaktı.

Eğer newtoncu mânâda “t zamanı” denen şey size hâlâ gerçek zaman gibi geliyorsa kendinize şu soruyu sorun: Zaman kesintili bir değişken olabilir mi? (ing. discontinuous, intermittent) Yani zamanın akışı ara sıra kesintiye uğrayabilir mi? Newton’un t’si geçmediği sırada bu kesintiyi tespit etmek için başka bir zamanın, meselâ bir t2’nin geçiyor olması gerektiğini zannediyorum irfan sahibi okurlarımız hemen farkedeceklerdir. Yani mesele fiziksel veya matematiksel değil yöntemsel.

Aynı yöntem sorunu Einstein’in genel görelilik teorisi için de geçerli. Üstelik mesele sadece topolojik değil aynı zamanda ölçümsel. Çünkü Einstein gerçek zamanı incelemedi; yerçekimi, ışık hızı vb yeni bilimsel bulguları ihata eden genel görelilik kuramı için yine adına “zaman” dediği topolojik bir mevhum ihdas etti. Her iki bilgin de Zaman’ın hakikatini fehmetmediler; zaten amaçları da bu değildi. Newton ve Einstein sadece üzerinde çalıştıkları konularda ihtiyaç duydukları kavramları ürettiler. Einstein’in genel görelilik teorisinin Newton’un evrensel çekim yasasına üstün gelmiş olması da Einstein’in zaman kavramını Newton’dan daha iyi anladığını göstermez.

Netice: Işık yoktu ama ışık hızı vardı

Fizik yasalarının biz onları keşfetmeden evvel de var olduklarına dair güçlü bir iman sahibidir çoğu insan. Ya fizikçiler? Hepsinde vardır bu iman. Ateist olsalar bile! Yoksa bu meslek yürümez. Bu inanca göre fizik yasaları 13,7 milyar yıl önce Big Bang “patlamadan” evvel bile vardı… Tıpkı Big Bang’ın “içinde” patladığı mekân ve zaman gibi tabiatının tâbi olduğu fizik yasaları da Big Bang’ı ihata eder. Yoksa Big Bang nerede ve ne zaman patladığı sorusu cevapsız kalır. Bir gün yeni bir patlamayla bilinen evren yok olsa, meselâ dev bir kara delik bütün galaksileri yutsa ve geriye hiç foton kalmasa bile ışık hızı değişmeyecektir. Demek bilimsel kanunlar maddede kayıtlı değil. Madde kendisini evvelden ve ahirden sarıp sarmalayan ihata eden tabiat kanunlarına tabi. Evvel ve ahir oldukları için bu yasalar bâkî. Zamansal ve mekânsal kuşatmaları yani muhit olmaları sebebiyle bu yasalar maddeye hâkim. Hâkim olmaları bilhassa dikkate değer zira güzel kanunlar yapan fakat uygulamakta zorluk çeken bir mâlik gibi değiller. Tersine hiçbir madde bu mülkte kanunlara karşı gelemiyor yani kanunlar aynı zamanda cebbar bir güçle uygulandıkları için maddeyi mecbur ediyorlar:

“… Bilimin derinlerindeki her bilim adamında kendine has bir dinselliğe rastlarsınız. Ama bu din duygusu, basit insanınkinden apayrıdır. Yani bilim adamı için Tanrı sadece iyilik beklenen ve cezasından korkulan biri değildir. Âlim bütün olup bitenlerin nedensel bilincine varmıştır. Onun gözünde gelecek geçmişten ne daha az zorunludur, ne de daha belirli. Ahlâk onun için Tanrı ile ilgili olduğu kadar insanlarla da ilgilidir. Bilginlerin din duygusu, tabiat yasalarının düzeni karşısında şaşkın bir hayranlıktır. Çünkü tabiatta öylesine yüksek bir akıl kendini göstermektedir ki, insanın en ince düşünceleri ve buluşları, bu aklın yanında sönük bir gölge gibi kalır. Bu acziyet duygusu hayatının ve çabalarının ana yolu olur. Zira bu şuurla bilgin nefsin bencil isteklerinin köleliğinden kurtulmaya başlar …” (Dünyamıza Bakış / Albert Einstein)

 

… Bu konuda tavsiye okuma …

Makale

Sitede yayınlanmış kitap alıntıları

 

giphy (1)

… Bu konuda okumak için…

Maymunist imanla nereye kadar?

Sonuçlar sebeplerin içinde mi saklı?Sonuçlar sebeplerin içinde mi saklı? Halk bilim adamlarını anlayabilir mi?Halk bilim adamlarını anlayabilir mi?Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları“filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir.

Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDAbir insanlık yoksa,Aşkyoksa,Sanatyoksa,Güzellik yoksa ve Adalet yoksaHayat‘ın anlamı nedir?Aşık olmakhormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz?

Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…

İşte geçtiğimiz ay bu maskelerin düştüğü, kartların açık oynandığı çok kaliteli iki tartışmaya tanık olduk. İki makale işaret fişeği görevi yaptı. Sağolsun bir çok değerli okurumuz yüzden fazla yorumla konuyu DERİNLEMESİNE tartıştı. Derinlemesine diyoruz çünkü Madde’nin arkasındaki Mânâ bu kez gerçekten masaya yatırıldı. Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri hatta evrimciliğin etimolojik değeri bile konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

 

Modern Bir Put: Bilim (Tartışma)Sonuçlar sebeplerin içinde mi saklı?Sonuçlar sebeplerin içinde mi saklı? Halk bilim adamlarını anlayabilir mi?Halk bilim adamlarını anlayabilir mi?

Bilimciler herşeyi parçaladıkları için mânâyı kaybediyorlar. Aşk’ı, Korku’yu, Sevinç’i hormonal “fenomenler” sanıyorlar. Hakikat’in tezahürü yok onlar için, sadece tezahür var. Sebebi? Eşya. Eşyanın sebebi? O da eşya(!) Biz buna “pozitivist iman” diyoruz. Çünkü pozitivistlerin bilimsellikle ilişkisi koptu. Bilimsellik değil bilimcilik peşindeler. Bilimi putlaştırdılar. Konuya eğilen yazarımızMehmet Bahadır her zamanki nazik üslubuyla “kral çıplak”dedi… Dedi ve bir işaret fişeğini daha ateşledi. Sitede en çok yorum alan yazılardan biri oldu bu makale. Fakat sadece içeriği ve yorum sayısıyla değil,yapılan yorumların kalitesiyle de öne geçti bu çalışma. 100′den fazla yorum alan ve aylar süren ilginç bir tartışmaya vesile olan makaleyi altındaki yorumlarla beraber kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Buradan indirebilirsiniz.

Bir pozitivizm eleştirisi

Sonuçlar sebeplerin içinde mi saklı?Sonuçlar sebeplerin içinde mi saklı? Halk bilim adamlarını anlayabilir mi?Halk bilim adamlarını anlayabilir mi?Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl öncekomşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenlergericilikle,bağnazlıklasuçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 4 Trackback(s)

  2. Ağu 13, 2016: Dikkat Kitap: Derin Medeniyet
  3. Kas 4, 2016: Bilim adamlarının en zayıf noktası : Matematiksel doğrulukla fiziksel gerçekleri karıştırmak | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  4. Şub 5, 2017: İnovasyon /イノベーション / инновация / التجديد | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  5. May 6, 2017: Bilimsellik aklın emaresidir; bilimcilik ise akılsızlığın! | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin