Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

İnsancıklar / Dostoyevski »

insanciklar-dostoyevskiHatta bir sürü güzel rüya bile gördüm. Hepsi de sizinle ilgiliydi Varenka. Sizi insanın zevki, doğanın süsü kuşlara benzettim. Sonra birden dert ve tasa içinde yaşayan biz insanların, havadaki kuşların kaygısız ve masum mutluluklarını kıskanmamız gerektiğini hissettim. Daha buna benzer karşılaştırmalar yaptım. Elimde aynı şeylerden söz eden bir kitabım var Varenka, her şey ayrıntısıyla anlatılmış orada. Size bunları çeşit çeşit hayallerim olduğunu anlatmak için yazıyorum. Üstelik şimdi bahar, insanın aklına hep hoş ve tatlı şeyler geliyor. Her şey gül gibi pembe oluyor. İşte bu yüzden size bunları yazdım. Daha doğrusu bunları bir kitaptan aldım. Yazar duygularını dizelere döküp diyor ki: “Neden kuş değilim sanki, yırtıcı bir kuş?” İşte böyle devam edip gider. Daha bir sürü düşünceler var içinde ama boş verelim onları. Şimdi söyleyin bakalım, bu sabah nereye gidiyordunuz öyle Varvara Alekseyevna? Siz bir bahar kuşu gibi odanızdan telaşla çıkıp avluyu neşeyle geçerken ben işe gitmemiştim daha. Sizi öyle görmek beni nasıl da mutlu etti! Ah Varenka ah, siz sakın ola ki hüzünlenmeyin, gözyaşları hiçbir şeyi hafifletmez. Bunu biliyorum hayatım, bunu yaşayarak öğrendim. Şimdi rahatsınız, sağlığınız da düzeldi. Fedora nasıl? Ne iyi bir kadıncağız o! Lütfen onunla nasıl geçindiğinizi, her şeyden memnun olup olmadığınızı yazın bana olur mu? Fedora’nın bazen biraz huysuzluk yaptığı oluyordur ama siz ona aldırmayın Varenka. Tanrı onu korusun! Çok iyi bir insan o. Read the rest

Liberal totalitarizm olur mu? »

  • liberal-totalitarizmABD’ye başka ülkelerde yaptığı zulüm için kızıyoruz ama “içeride” durum çok kötü. Günde 20 ABD askeri intihar ediyor.
  • 1000 kişiye düşen mahkûm, polis şiddeti, uyuşturucu, anti-depresan… Hepsinde ABD UZAKTAN dünya birincisi.
  • Bir günde silahla öldürülen çocuk sayısı 10’un üzerinde. Polisin vurduğu insan sayısını FBI saklıyor. (Bkz. ABD’de Terör Korkusu Aforizmaları »)
  • Bir Amerikalı için ABD’de yaşamak Irak veya Afganistan’da yaşamaktan daha tehlikeli. Bu yüzden bizim eleştirilerimizi anlamıyorlar. So what?
  • “American Dream” filmlerde gördüğümüz mangal yapan, çim kesen babalar, köpekle oynayan çocuklar, neşeli anneler gerçekte yok.(Bkz. American Way of Life / tarik-al hayat el emrikiya / طريقة الحياة الأمريكية)
  • Amerikalılar cahil ve korku içinde yaşayan insanlar; aşırı şişmanlar, evlerine taksitle nükleer sığınak yaptıracak kadar da saflar.
  • Eh nasıl oluyor da aya gidiyorlar? ABD’yi yöneten bir elit var. Elit okullardan mezun bir azınlık %20’si okuma bilmeyen bir halk üzerine hakim.
  • Elitlerle halk arasındaki uçurum öyle büyük ki konuştukları lisan koyunların düşünmesini engelleyecek şekilde dönüştürülüyor.(Bkz. Amerikanca / American Language / اللغة الأمريكية)
  • Finans, silah, medya, ilaç ve gıda devlerinden oluşan Oligarşi önce ABD’yi ele geçirdi. İlk köleleşen ABD halkı oldu.
  • İngiliz kapitalizminin önce İngilizleri köleleştirmesi, ardından dünyaya yayılması gibi ABD kapitalistleri de bu yolu izledi.
  • Ancak endüstriyel kapitalizm finansal bir süper-burjuva doğurdu ve “paranın efendileri” endüstri kapitalistleri için de bir tehdit oldu.
  • Spekülatif kârların cazibesiyle aynı borsada yarışan endüstri patronları elbette kaybetmeye mahkûmdu. Endüstri tehdit altında.
  • Thomas Jefferson’dan Roosevelt’e kadar her başkana yaka silktiren, Kennedy’yi vuran oligarşi 1980’de ve 2008’de iki kez kabuk değiştirdi.
  • 1980 önemli bir yıl. Glass–Steagall act’ın iptali gibi birçok “deregulation” yapıldı yani bankalar kanun üstü özneler haline getirildi. (Bkz. Dikkat Kitap: Banka Ordudan Tehlikelidir)

Read the rest

Ermiş / Halil Cibran »

ermis-halil-cibran 4Eviniz sizin genişlemiş bedeninizdir.

Güneşte büyür, gecenin sessizliğinde uyur ve düşsüz değildir.

Eviniz de düşlemez mi ve düşlerken kenti bir küçük koru ve tepenin üzerine kaçarak terk etmez mi?

Evlerinizi avucuma toplayıp, tohum eker gibi ormanlara ve ovalara serpmek isterdim.

Vadiler sokaklarınız, yeşil patikalar yollarınız olsaydı, birbirinizi üzüm bağlarında arasaydınız ve üzerinize toprağın mis kokusu sinmiş olarak gelseydiniz.

Ama henüz o gün gelmedi.

Atalarınız korkularıyla sizleri iç içe, bir araya topladılar. Ve bu korku biraz daha sürecek. Bir süre daha kentin duvarları ocaklarınızı tarlalarınızdan ayıracak.

Ve söyleyin bana ey Orphalese halkı, bu evlerde neyiniz var? Sürgülü kapılarla koruduğunuz nedir? Read the rest

Asi Ruhlar / Halil Cibran »

halil-cibran-asi-ruhlarRaşid Bey Namaan’ı gençliğimden beri tanırdım. Beyrut şehrinde doğup büyümüş bir Lübnanlıydı. Soyunun geleneklerini ve şerefini korumuş zengin ve eski bir ailenin ferdi olan Raşid atalarının asilliği ile ilgili olaylardan bahsetmeyi severdi. Günlük yaşamında onların o zamanlar Ortadoğu’da hüküm süren inançlarını ve adetlerini sürdürürdü.

Raşid Bey Namaan eli açık ve iri kalpli biriydi ama birçok Suriyeli gibi gerçekler yerine sadece yüzeysel olaylara bakardı. Hiçbir zaman yüreğinin buyruklarına kulak asmaz, kendini etrafta duyduğu seslere uymakla oyalardı. Gözlerini ve yüreğini hayatın sırlarına kör etmiş parıldayan nesnelerle kendini eğlendirirdi; ruhu, doğanın kanununu anlamaktan geçici şeylerden haz duymaya çevrilmişti. Sevgi ya da nefretlerini insanların yüzüne söylemek için acele eden, sonra da bu düşüncesizliklerinden artık geri dönmek için çok geç olduğunda pişmanlık duyan o adamlardan biriydi. Ve sonra başlarına bağışlanma ya da onay yerine utanç ve yergi gelirdi.

İşte bu özellikler, Raşid Bey Namaan’ı, Rose Hanie ile ruhları evliliği cennet yapan gerçek aşkın gölgesinde kucaklaşmadan çok önce, evlenmek için harekete geçirmişti.

Bir kaç yıllık ayrılıktan sonra Beyrut’a geri döndüm. Raşid Bey Namaan’ı ziyarete gittiğimde onu solgun ve zayıflamış buldum. Yüzünde acı bir düş kırıklığının Read the rest

Entelektüel: Sürgün, Marjinal, Yabancı / Edward Said »

Edward Said-Entelektüel- Sürgün Marjinal YabancıEntelektüelin bir görevi de insan düşüncesini ve insanlar arası iletişimi kıskacı altına alan klişeleri ve indirgeyici kategorileri kırmaktır. Konferansları vermeden önce karşıma çıkabilecek sınırlar konusunda hiçbir fikrim yoktu. İtirazcı gazeteci ve yorumcular sık sık benim Filistinli olduğumu, bunun da herkesin bildiği gibi şiddet, fanatizm ve Yahudilerin öldürülmesi demek olduğunu söylüyorlardı. Yazmış, söylemiş olduğum hiçbir şeyden bahsedilmiyor, her nasılsa bunun cümleâlemin malumu olduğu varsayılıyordu. The Sunday Telegraph gazetesi de o tumturaklı üslubuyla beni Batı karşıtı diye tanımlayıp yazdıklarımda dünyanın, özellikle de Üçüncü Dünya’nın bütün kötülüklerinden Batı’yı sorumlu tuttuğumu yazdı.

Görünen oydu ki Oryantalizm ve Kültür ve Emperyalizm dahil bir dizi kitapta gerçekte yazmış olduğum hiçbir şeye dikkat edilmemişti. (Kültür ve Emperyalizmde affedilmez bir günah işleyip Read the rest

Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı / Dale Carnegie »

Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı Dale Carnegie“… Ben kremalı çilekten hoşlanırım. Balıklar ise kurt yemeyi seviyorlar. Onun için Maine üzerinde balığa çıktığımda oltaya kremalı çilek takmayı aklımdan bile geçirmem. Oltamdaki kurtlara koşan balıkları kolaylıkla avlayabilirim. İnsanları elde etmek için de aynı yolu takip etmek mecburiyetindeyiz. İşte  vazgeçilmez kural: Oltaya doğru yemi takmak… Bir insanı etkilemenin biricik çaresi, onun istekleriyle ilgilenmek, onun isteklerine değer vermek, onun isteklerinin önemini kabul etmektir. Oğlunuza saatlerce sigara içmemesini istediğinizi anlatsanız ne elde edebilirsiniz? Sizin bu isteğiniz onu niçin etkilesin? Siz onun isteğini ön plana çıkarın. Oğlunuz futbolu çok mu seviyor? Ona sigara içtiği takdirde iyi bir futbolcu olamayacağını anlatın. Kendi isteğinin gerçekleşemeyeceği ihtimali onu daha çok etkileyecektir. 

Prof. Harry A. Averstreet şöyle yazar: ‘Davranışlarımızın kaynağı arzu ve isteklerimizdir. Hangi alanda çalışıyor olursanız olun, başkalarında kuvvetli bir istek meydana getirebilirseniz insanlar yanınızda olur. Bunu başaramayan yalnızlığa mahkumdur. Carnegie, ilk oğlundan uzun zaman mektup alamadığı için üzgün olan baldızına ‘Endişelenme’ demişti: ‘Şimdi onlara bir mektup yazacağım ve derhal cevap gelecek’ Carnegie annelerini ihmal eden çocuklara bir mektup yazdı ve zarfın içinde para yolladığını söyledi. Derhal cevap geldi: ‘Mektubunuzu aldık. Ama zarfın içinden para çıkmadı’. Yarın siz de belki başkasına bir şey yaptırmak isteyeceksiniz. Kendinize sorun: ‘Bu adamın (veya bu kadının) bu işi yapmak istemesini nasıl sağlayabilirim?’ …”

… Yeni kitaplar keşfetmek için …

Kitap tanıtan kitap 7

kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirinKitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı “Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi ve Seksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimler de bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Körleşme / Elias Canetti »

Körleşme - Elias CanettiÇok çalışmayla ve sert bir sıkı düzen içinde geçen yaşamı boyunca, yüreğinde yerleşmesine izin verdiği tek tutku olan kitap tutkusu, bazı önlemler almak zorunda bırakmıştı onu. Örnekse, kötünün kötüsü bile olsa, herhangi bir kitap, satın alması için kolayca baştan çıkarabilirdi bilgini. Neyse, kitapçıların çoğu, ancak saat sekizden sonra açılıyordu. Kimi zaman patronunun gözüne girmek isteyen bir çırak epey önceden gelir, dükkâna gelecek ilk tezgâhtarı beklemeye koyulur, sonra da anahtarı onun elinden handiyse bir törenin gereğini yerine getiriyormuşçasına alırdı. Ya “Saat yediden beri hurdayım!” derdi, ya da “Kapıda kaldım!” Böylesine işgüzarlık, Kien gibi bir adama kolaycacık bulaşırdı; çırağın ardından dükkâna dalmamak için kendini zor tutardı. Küçük kitapçıların sahipleri arasındaysa, saat yedi buçuk oldu muydu açık kapılarının ardında çalışmaya Read the rest

Kral Yu / Hermann Hesse »

herman-hesse-kral-yu-1Kral Yu’nun ağzı kulaklarına varıyordu, ama en çok sevgili eşinin kapıldığı hayranlık kendisini memnun etmişti; mutluluktan bir çiçek gibi yüzü gülüyordu eşinin, kralın gözüne hiç bu kadar güzel görünmemişti. Ne var ki, şenlikler kısa ömürlüdür. Bu büyük şenlik de yavaş yavaş sönüp yerini günlük yaşama bırakmış, bundan böyle hiçbir mucize yaşanmaz, hiçbir masalsı düş gerçekleşmez olmuştu. Aylak ve kaprisli insanlar da katlanamazdı böyle bir şeye. Şenlikten birkaç hafta sonra Bau Si’nin keyfi yine kaçmıştı. Kilden kuleciklerle ve ipleri çekilip çalınan çıngıraklarla oynanan küçük oyun, büyük oyunun zevkini tattıktan sonra alabildiğine yavan nitelik kazanmıştı. Aman Tanrım, nasıl da insanı sarhoş etmişti şölen! İnsanı mutluluğa boğan oyunu yinelemek için her şey hazırdı: Kuleler hazır duruyordu, kulelerin içinde davullar yerlerinde asılıydı, askerler nöbet yerlerindeydi ve davulcular, sırtlarında üniformaları, oturmuş bekliyorlardı; her şey sabırsızlıkla kralın o büyük buyruğunu gözlüyordu, buyruk duyulmadığı süre her şey ölü ve işe yaramaz durumdaydı. Read the rest

Ütopya / Thomas More »

  • utopya thomas moreİngiltere’de hırsızlık yapanlara karşı idam cezası var ve buna rağmen İngiltere’nin her yeri hırsız dolu. Hırsızlara uygulanan ölüm cezası hem haksız hem de yersizdir.
  • Ama insanlar her zaman oyuna gelip budalaca davranır ve doğal olmayan birtakım sevinçlere zevk adını verir, sanki kelimeleri değiştirince bu kelimelerin içerdiği anlamlar da değişecekmiş gibi.
  • Bakın hırsızlık yapana bu kadar ağır bir ceza verdiğiniz halde bu işten caydıramıyorsunuz. Geçimini temin edemeyen birine ne ceza verirseniz verin gene de bu onu hırsızlık etmekten caydıramazsınız. Sadece sizin ülkenize değil dünyanın her tarafında böyle bir yaptırım uygulayanlar, öğrencilerine bir şeyler öğretmek yerine onları dövmeye hevesli gaddar öğretmenlere benzerler. Hırsıza bu kadar ağır ceza vereceğinize ona hayatını doğru dürüst sürdürebileceği olanaklar temin edersiniz, kimse bu durumda ölümü göze alarak hırsızlık yapmaz ve durumdan da siz kazançlı çıkarsınız.
  • Bazen yapacak bir şey kalmadığında zorunluluk sizi cesur kılar.

Read the rest

Leonardo da Vinci Rönesansa neden ihanet etti? »

perspektif-ronesans-1

Rönesansçı perspektif her zaman dünyayı göründüğü gibi resmetme iddiasında oldu. Bu iddiasını da matematik ve optik kurallarına, objektif/ bilimsel temsil yöntemine dayandırdı. Ama gerçek bunun tam tersi. Merkezî perspektifle yapılan resimler görme tecrübesine tekabül etmez. Neden?

Gözün retinası küreseldir de ondan. Yani “görme” dediğimiz süreçte ışık düz bir ekrana değil eğri bir yüzeye gelir. Eğer görme açımızın dar bir kısmını kullanırsak fark ihmal edilebilir ama gerçek görme tecrübesinde bu açı oldukça geniş. Bu genişlik sebebiyle yüzeyler arasındaki fark ciddi görüntü kayıplarına ve bükülmelere yol açar. Meselâ yukarıdaki resme dikkat edin: Aynı genişlikte ve birbirine eşit mesafede olan cisimlerin düz zemindeki izdüşümü uzaklıkla doğru orantılı olarak büyüyor. A’nın boyu B’den büyük, B’ninki C’den… Bu temsil gerçek görme tecrübesine tekabül etmiyor çünkü eğri bir yüzeyde uzaklaşan cisimlerin izdüşümü küçülür. Göze uygun bir izdüşüm için uzaklaşan cisimler daralan açılarla küresel bir zeminde resmedilmeliydi. En sağdaki karedeki gibi “balık gözü” objektifle çekilen fotoğraflar böyle bir izdüşümün neye benzeyeceğini gösterebilir.

Rönesansçı perspektifin bir başka sorunu ise resimlerin tek gözle bakıyormuşuz gibi çizilmesi. Oysa iki gözümüz var ve aralarındaki 6 cm mesafe sayesinde aynı cismi iki farklı açıdan görüyoruz. Bu açı farkı sayesinde gerçekleşen stereoskopik görme bizim üç boyutu algılamamızı sağlıyor. Tek gözle yahut bir delikten bakarcasına çizilen merkezî perspektifin suni görmesi ile stereoskopik görme arasında büyük bir fark var.

perspektif-ronesans-2

Daniel Chandler «Göstergebilimin Temelleri» isimli kitabında perspektiften bahsederken bu iki resmi okurlarının nazarlarına vermiş. (Semiotics: The Basics, Londra, 2002) Eğer cisimleri yakından bakıldığında göründüğü kadar büyük çizmeye çalışırsak gülünç tasvirler çıkıyor ortaya. Bu yüzden merkezî perspektifi uygularmış gibi yapsa da büyük ressamlar matematiksel/bilimsel tasvirleri “düzeltme” yoluna gitmişler. Meselâ İtalyan ressam Andrea Mantegna 1480’de yaptığı Cristo morto tablosunda Hz. İsa’nın (a.s.) ayaklarını matematiksel ölçülere göre daha küçük çizmiş, tersine başını büyütmüş. Zaten Rönesans’ın öncülerinden ve teorisyenlerinden olan Leon Battista Alberti de 1436’da yayınlanan kitabı De pittura’da Read the rest