Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Araba Sevdası / Recaizade Mahmut Ekrem »

recaizade-mahmut-ekrem-araba-sevdasi-2“… Pederini ve bunlardan cesaret alan başkaları tarafından çocuğun kandırılarak idare edilmesinden vazgeçilmediği için, zavallı çocuk her gün çeşit çeşit, renk renk, özenli özensiz, kaba ince, yerli yersiz yalanları işite işite, kendisi de zekâsının izin verdiği ölçüde, şaka tarzında ufak yalanlar uydurmaya, çevresindekileri aldatmaktan zevk almaya başlamıştı. Bu kötü alışkanlık gitgide ahlakında kökleşerek zekâsıyla orantılı olarak büyüye büyüye diğer eğilimlerin üstüne çıktı. Keşfi Bey, yalanı kimseye zarar vermek düşüncesiyle söylemezdi, fakat söylediği yalanların sonucunun bir kimse için zararlı olup olmayacağını da düşünmezdi. […] Bihruz Bey her nereye gitse, her nerede bulunsa, maksadı çevresini görmek değil, yalnızca kendini göstermekti …”

 

… E-kitap okumak için …

Roman nedir? Nasıl Yazılır?

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirinRoman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Değerli yazarımız Suzan Nur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.

 

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirinŞiirlerim, Öykülerim / Cemile Bayraktar

İnsan ya zevkten yazar ya dertten yazar. Ama insan bazen dertli olduğunu kendi bile bilmez, derdini ve zevkini kendi yazar ama farkında değildir, derdini de, şevkini de bazen kendi yazmamışçasına, yazdığından okur, insanın kendinde bilmediği yansımıştır yazıya, insan dertten yahut zevkten yazarken herkes kadar kendini okur. İnsan önce kendi için yazar. O vakit yazdığı aynası olur. Buradan indirebilirsiniz.

 

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirinKitap tanıtan kitap 3

İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirinSöz yıkar şiir imar eder

İncitmeden söylemek istersin ama söz incitir bazen. Ağlatmak istersin bazen ama söz ağlatmaz. Bazen sesini sözle duyurmak istersin ama duyulmaz. Bazen birsindir, bin olmak istersin söz yetmez. Sözün söz; kelimenin kelime olarak kaldığı anlar bazen yetmez, bazen tam aksine düşer, öyle zamanların sihri sadece şiirdir… Tahran’dan, Washington’a; Beyrut’tan, Tokyo’ya; İstanbul’dan Şam’a; Paris’ten Kazablanka’ya; Filistin’den Keşmir’e kadar uzatabilir kollarımızı şiir, tel örgülere, mayınlı topraklara, kırmızı çizgilere mahkûm etmeden beşeri, uzanır uzanabildiğince…Buradan indirebilirsiniz.

Körleşme / Elias Canetti »

Körleşme - Elias Canetti-3dssAma tam bu sırada aralarından biri ağzına doğru atıldı ve sımsıkı kapalı dudaklarını tuttu. Kien konuşmasını sürdürmek istediyse de, ağzını açamadı. Bunun üzerine içinden yakarmaya başladı; kitaplarım yanıp gidiyor, yok oluyor. Ağlamak istiyordu, ama gözyaşı dökmesi olanaksızdı; gözleri de acımasızca kapatılmıştı. Göz kapaklarına da insanlar yapışmıştı. Onlardan hiç olmazsa ayaklarının yardımıyla kurtulmayı denedi; sağ bacağım yukarı çekti, ama bütün çabaları boşunaydı, bacağı ona sarılmış alev alev yanan insanların yüküyle, sanki kurşun parçalarıyla ağırlaştırılmışçasına yine aşağı doğru düştü. Yaşamaya bir türlü doymak bilmeyen bu açgözlü yaratıklardan tiksiniyor, nefret ediyordu. Şu anda onları aşağılamayı, tümüne acı vermeyi ve sövüp saymayı nasıl isterdi! Ama yapamıyordu işte, yapamıyordu! Ve burada bulunuşunun nedenini bir an için bile unutmuyordu. Gözlerini zorla kapalı tutuyorlardı; ama gözlerinin önünde dev bir görüntü vardı yine de. Dört bir yana doğru büyüyen, yeri göğü, ta ufka dek uzanan tüm boşluğu dolduran bir kitap görüyordu şimdi. Çevresindeki kor halindeki ateş onu ağır ve sakin bir şekilde kemirmekleydi. Kitap da ses çıkarmaksızın sakin ve büyük bir yüreklilikle dayanmaktaydı bu işkenceli ölüme. Çığlıklar yükseliyordu insanlardan; kitap ise ses çıkartmadan yanıyordu. Ermişlerle, din uğruna acı çekenler bağırmazlardı.

Tam o sırada bir sesin konuştuğu duyuldu; her şeyi biliyordu ve Tanrı’nın sesiydi; Read the rest

Hoşgörü Üstüne bir Mektup / John Locke »

john-locke-hosgoru-uzerine-mektupRuhların iyiliği, yetkisi sadece dış kuvvete bağlı olduğu için siyasî yönetime ait olamaz; hâlbuki hakikî ve kurtarıcı din, onsuz Tanrı için hiçbir şeyin makbul olmadığı aklın içsel olarak ikna edilmesine bağlıdır. Ve idrakin doğası öyledir ki, dış baskıyla hiçbir inanışa mecbur edilemez. Mülk müsadereleri, hapsolunmalar, işkenceler, bu yapıdaki hiçbir şey, insanların olaylara bakışını şekillendiren iç yargılarını değiştirecek türden bir etkiye sahip olamaz.

Siyasî yönetimin kanıtlar kullanmak suretiyle sapkınları hakikat yoluna çekip onların selametini sağlayabileceği ciddî olarak iddia edilebilir; ama bu, onun diğer insanlarla ortak tarafıdır. Öğretmekle, bilgi vermekle ve hatalı olanı sağduyuyla telâfi etmekle, o, muhakkak ki, her iyi insana yakışan şeyi yapar. Hâkimlik görevi, onu insanlıktan ve Hristiyanlıktan vazgeçmek zorunda bırakmaz; fakat, ikna etmek bir şeydir, emretmek ise başka bir şey; biri tartışmalarla kabul ettirilir, diğeri cezalarla. Bu sivil gücün sadece bir şeyi yapma hakkı vardır; diğerleri için, iyi niyet yeterli bir otoritedir. Diğerlerini hataları Read the rest

Kral Yu / Hermann Hesse »

herman-hesse-kral-yuAntik Çin’de kadınlara kapılıp helâk olan hükümdar pek yoktur. Kral Yu von Dschou ile sevgili eşi Bau Si seyrek rastlanan bu nadir misallerden biridir ve pek ilginç bir örnektir.

Dschou’nun ülkesi Batı’da barbar Moğolların topraklarına kadar uzanıyor, ülkenin başkenti Fong da zaman zaman o barbar kavimlerin baskın ve yağmalamalarına uğrayan nazik bir bölgenin ortasında bulunuyordu. Dolayısıyla, sınır güvenliğinin elden geldiğince güçlendirilmesinin, özellikle başkentin daha iyi korunmasının düşünülmesi gerekmekteydi.

Fena bir devlet adamı sayılmayan ve işinin ehli danışmanlarının öğütlerine kulak vermesini bilen Kral Yu hakkında tarih kitaplarının bildirdiğine göre, ülkesinin sınırlarının içerdiği sakıncaları akıllıca bir önleme başvurarak gidermesini başarmış, gelgelelim hayranlık duyulacak bu akıllıca önlem albenili eşinin kaprisleriyle gümleyip gitmişti. Read the rest

Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı / Dale Carnegie »

Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı Dale Carnegie-3

İsimleri Hatırınızda Tutunuz

Sıradan bir adam bile kendi ismine dünyadaki bütün isimlerden fazla önem verir. Bir insanı uzun zaman zaman sonra hatırlayıp, ismi ile hitap etmek, büyük bir iltifat kabul edilir. Fakat ismi yanlış hatırlasanız veya yanlış telaffuz ederseniz, bu, zararlı olabilir. Adam yeterince önemsenmediğini düşünüp, gücenebilir. Eserlerini kendilerine ithaf ettirmek için yazarlara para teklif eden zenginleri de biliyoruz. Siyasal adamlarının aldıkları ilk ders şudur: ‘Bir seçmenin ismini hatırlamak devlet idaresine hazır olmanın ilk şartıdır. Başkalarının isimlerini hatırınızda tutunuz. Çünkü bir insan için dünyanın en tatlı ve önemli sesi, kendi ismidir.

Dinlemeyi Biliniz

Dinleyen birisini bulduğunuzda dinletmeyi sevmeyenimiz yoktur. Heyecanlı dikkat ve ilgiden zevk almayacak insan yoktur. En sert, en saldırgan, tenkitçiler bile sabırlı ve sevimli bir dinleyici karşısında yumuşarlar. Böyle dinleyiciler zehirini akıtan tenkitçinin dilinin tutulacağını bilirler ve sabırla zehirini akıtmasını beklerler. Detner Yünlüler Şirketi’nin 15$’lık borcu için mektup yağmuruna tuttuğu bir müşteri, şirketin kurucusu Julian F. Detner’in odasına öfke ile dalmıştı: ‘Muhasebeniz hesabımı yanlış tutmuş. Size borcum falan yok 15$ ödemeyeceğim gibi, bir daha on paralık alışveriş de apmayacağım’ diye gürleyen müşteriyi Detner dikkatle dinlemişti:

-Hiç sözünü kesmedim. İçini boşalttı. Rahatladığını görünce şöyle konuştum: ‘Şikago’ya kadar gelip bu gerçekleri bildirdiğiniz için teşekkür ederim. Siz dikkatli bir müşterisiniz. Hatayı binlerce hesapla uğraşan memurlarımızın yaptığına eminim. Bir daha bizden alışveriş de yapmayacağımıza göre, ben size diğer iyi firmaları tanıtayım’. Çok etkilenmişti. Şikago’ya geldikçe beraber yemek yerdik. Bu defaki yemek davetimin sonunda yüklü bir sipariş vererek ayrıldı. Birkaç gün sonra da hesapları tekrar incelediğini, 15$’lık bir borcunun olduğunu bildiren mektubu geldi. Bu adam oğluna Detner adını vermiş ve ölünceye kadar dostumuz olarak kalmıştır.

Önemli insanlarla çok sevilen röportajlar yapan Isaac Marcosson der ki: ‘Birçok insan dikkatle dinlemeyi bilmediğinden, iyi bir izlenim bırakmaz. Bunlar hep daha sonra söyleyeceklerini düşündükleri için, kulak açmazlar. Benim röportaj yaptığım büyük adamların hepsi de, konuşmaktan çok, iyi bir dinleyici olmayı tercih ettiklerini söylemişlerdir’. Karşınızdakini dinlemeyi biliniz. Başkalarına kendilerinden bahsetme imkânı veriniz.

… Yeni kitaplar keşfetmek için …

Kitap tanıtan kitap 7

kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı / Dale CarnegieKitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı“Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi veSeksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimlerde bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Mezarların Çığlığı / Halil Cibran »

Mezarların Çığlığı  Halil Cibran 2Onun toprağın derinliklerinden güneşle birlikte geldiğini kim görmüş? Hangi insan Tanrı’nın kalbini görmüş ve onun isteğini ya da amacını bulmuştur? Hangi yüzyılda melekler insanların arasında yürümüş ve onlara vaaz verirken şöyle demiştir, “Güçsüzün hayattan zevk almasını yasaklayın, suçluları kılıcın keskin tarafıyla öldürün ve günahkârların üzerine demir ayaklarınızla basın.”

Aklım bu şekilde acı çekerken yakınlarda çimlerin üzerinde hışırdayan ayak sesleri duydum. Kulak verince ağaçların arkasından gelen genç bir kadın gördüm; oradaki üç leşe yaklaşmadan önce her yöne dikkatlice baktı. Göz attığında gencin kesik başını gördü. Korkuyla ağladı, eğildi ve titreyen kollarıyla onu sarmaladı; sonra gözyaşlarını dökerek ve gencin kanla kaplı kıvırcık saçlarına yumuşak parmaklarıyla dokunarak, paramparça kalbinin kalıntılarından gelen bir sesle ağlayarak ilerledi. Manzaraya daha fazla dayanamadı. Cesedi bir çukura taşıdı, başını omuzlarının arasına yerleştirdi, üzerini toprakla örttü ve mezarının üzerine genç adamın başını kesen kılıcı dikti.

O oradan ayrılırken ben ona doğru yürüdüm, beni görünce titredi, gözleri yaşlarla ağırlaşmıştı. İç çekerek dedi ki, “İstersen beni Emir’e söyle. Benim için ölmek ve hayatımı utancın sımsıkı tutuşundan kurtaran birinin peşinden gitmek onun cesedini yırtıcı hayvanlara yem olarak bırakmaktan daha iyidir.” Ben yanıtladım, “Benden korkma, zavallı kız, ben bu genç adamın senden önce yasını tuttum. Ama söyle bana o seni nasıl hayatın utancından kurtardı?” Boğuk ve baygın bir sesle dedi ki, Read the rest

Hoşgörü üstüne Bir Mektup / John Locke »

john-locke-hosgoru-uzerine-mektup-1Din konularında başkalarından farklı olanlara hoşgörü, İsa’nın İncil’i ve insanoğlunun salim aklı için kabul edilebilir bir şeydir; bunun ışık berraklığındaki lüzumunu ve faydalarını kavrayamayacak kadar kör olmak, insanlar için korkunç bir şeydir. Burada, bazılarının gurur ve hırsını, bazılarının tutku ve acımasız gayretlerini suçlamayacağım. Bunlar, insan davranışlarında kendilerinden belki de nadiren kurtulduğumuz kusurlarıdır; ancak yine de, hiç kimse, aldatıcı bir renkle gizlenmeksizin bu tür çirkin suçlamalara katlanmaz ve bu sebeple, kendi çarpık ihtirasları tarafından sürüklenmesine rağmen, övgüyü hak ettiği iddiasında bulunmaz. Ama, bununla birlikte, bazıları, kamu refahını ve kanunları kollamayı bahane ederek, ruhlarını zalim ve Hristiyanca olmayan gaddarlıkla boyamayabilir ve diğerleri de, din bahanesiyle, şehvetlerinin ve uçkur düşkünlüklerinin cezasız kalmasına çalışmayabilirler -sözün kısası, hiç kimse, kendisini ve başkalarını, hükümdara sadakat ve itaat yahut Tanrı’nın ibadetinde şefkat ve samimiyet mükellefiyeti altına sokamaz. Siyasî yönetimin işlerini, din işlerinden kesinlikle ayırt etmeyi ve ikisi arasına âdil sınırlar Read the rest

Dinsiz felsefe olur mu? »

  • dinsiz-felsefeKelâm ve tefekkürün iman odaklı, felsefenin ise laik/ seküler bir düşünme çabası olduğunu zannedenler yanılıyor.
  • Felsefenin din düşmanı/ dine alternatif zannedilmesi 19cu asırdan kalma bir yanılgı. Gerçek böyle değil.
  • Kaldı ki her felsefî çaba peşinen bir Tanrı’nın (/tanrıların) yokluğuna iman edecekse bu öncül de bir iman, bir akaid olurdu.
  • Felsefî çalışmaların kutsal metinlerden tecrid edilerek yapılması yanlıştır. Aksi takdirde Batı felsefesinin %80’ini çöpe atmak gerekir. Neden?
  • Batılı filozofların çoğu ya sırtlarını vahiyy ile gelen bilgilere dayamışlar yahut da bu metinlere şerh ve/veya reddiye yazmışlardır. Meselâ?
  • Meselâ: Kierkegaard (Endişe, ya.. ya…), Spinoza (Tractatus Theologico-Politicus) , Locke (A Letter Concerning Toleration)
  • Hatta Kierkegaard’dan etkilenen Heidegger’in Sein und Zeit ile Tanrı’sız bir kutsal kitap denemesi yaptığı söylenebilir: (Bkz. Korku matkabı zekâ duvarını deler mi?)
  • Bir başka örnek ise ateist Sartre’ın L’Etre et le Néant’da Tanrı kaynaklı adalete alternatif insan kaynaklı hümanist bir adalet aramasıdır: Dikkat Kitap: Yokluk var mıdır? / Kaliteli Ateizm
  • Neticede Batılı filozofların çoğu doğrudan, bir kısmı da tersinden endeksli olmak üzere vahiyy odaklıdır.
  • Immanuel Kant Yargı Gücünün Eleştirisi’nde güzel ahlâk ve güzel sanat münasebetini sorgularken yine yaratılışı ve fıtratı bir öncül olarak kabul eder. (Bkz. Dikkat Kitap: Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?)
  • Kendilerini ateist/ agnostik olarak tanımlasalar da Batılı filozofların jüdeo-kretiyen bir fikir zemininde yaşadıkları aşikâr.
  • Bu bağlamda Foucault gibi 20ci asır Batı filozofları da İncil’in arka bahçesinde oynamayı sürdürmüşler. Meselâ:
  • Dinsiz felsefe yapılabileceğini sananlar elbette Eski Yunan’daki manevî mihenk noktalarını da görmezden geliyorlar.
  • Felsefenin seküler/ laik bir disiplin olduğunu söylemek için Eflatun, Sokrates ve Plotinus’u da çöpe atmak gerekiyor.

Read the rest

Hoşgörü Üstüne Bir Mektup / John Locke »

Kent / Hermann Hesse »

herman-hesse-kent-2Bir gün önce döşenen demiryolu hattı üzerinde insanla, kömürle, araç ve gereçle, yiyecekle dolup taşan ikinci trenin gelmesi üzerine: “İşler iyi gidiyor!” diye sesini yükseltti mühendis. Bozkır sarı güneş ışığında içten içe yanıp tutuşuyor, ufukta ormanlık ulu dağlar mavi bir sis ortasında yükseliyordu. Vahşi köpekler ve şaşırmış bozkır bizonları bu ıssız yerde nasıl harıl harıl çalışıldığını, ortalığı nasıl bir curcunanın kapladığını, yeşil topraklarda kömür, kül, kâğıt ve tenekeden lekelerin nasıl oluştuğunu izliyorlardı. İlk trende tiz bir ses çıkararak ülkenin içinden geçip gitti, ilk tüfek gümleyerek dağlara doğru uzandı ses, ilk örs hızlı çekiç darbeleri altında çın çın öttü. Derken tenekeden bir baraka doğup çıktı ortaya, ertesi gün de tahtadan bir kulübe. Ve bunları diğer konutlar izledi, her gün yeni evler yapıldı, çok geçmeden de taştan binalar gelip katıldı öncekilere. Vahşi köpekler ve bizonlar kendilerini uzağında tuttular kentin; çevre ehlileştirilip verimli duruma sokuldu, daha birinci baharda tarlalar yeşil ekinlerle rüzgârda dalgalanmaya başladı; çiftlikler, ahırlar ve sundurmalar boy verip yükseldi tarlalar içlerinden, ıssız ve yabani topraklar Read the rest