Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Türk tipi bişey: Türk tipi anayasa, Türk tipi başkanlık »

anayasa-baskanlik-sistemiSistem değişikliğine ilişkin anayasa taslağı nihayet görücüye çıktı. Aylardır her tartışıldığında “elimizde somut bir metin yok, olsa daha rahat konuşurduk” deniliyordu; artık var. Gerçi cumartesi gecesi yaşadığımız melun terör saldırısından sonra, ne kadar önemli de olsa sistem tartışması yapmaya kimsenin iştahı kalmamıştır zannediyorum. Bu çok tabii; zira yaklaşık 1,5 yıldır şehirlerimizin tam ortasında patlayan bombalar zincirine bir halka daha eklendi ve yüreğimiz parçalandı. Kahrolsun tüm failleri ve müsebbipleri. Bu son olsun duasıyla şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet makamları âli olsun.

Terör ve terörle mücadele konusunda onlarca yazı yazılacak birkaç gün. Fakat şurası kesin ki, önümüzdeki günlerden itibaren yoğun bir biçimde bu anayasa teklifini konuşacağız kaçınılmaz olarak. Çünkü Son 4-5 yıldır her fırsatta gündeme getirilen başkanlık sistemi sonunda ciddi bir değişiklik önerisi olarak karşımızda artık. Bu mesele üzerinden keskin karşıtlıklar oluştuğu için tartışmanın da çok gürültülü olacağını tahmin etmek zor değil. Biz de şimdiden düşüncelerimizi giriş mahiyetinde kısmen ifade edelim.

anayasa-baskanlik-sistemi-2Teklifte MHP’nin azımsanmayacak bir etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Cumhurbaşkanı seçilme kriterlerine “doğuştan Türk vatandaşı” ibaresini eklettirmek değil kastımız sadece, daha fazlası; aşağıda izah etmeye çalışacağız. Sadece “Türk vatandaşı” ya da “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” yeterli olabilecekken “doğuştan” ifadesi gerçekten itici olmuş. Kapsayıcılığı ve kuşatıcılığı ile bir imparatorluk anayasası hayal ederken böyle sekter hatta ırkçı bir zihniyetin ürünü olduğu izlenimi verecek ifadelerin konmasını geriye bir adım olarak görmek lazım. Bunun bir adım dibi “brakifesal kafa yapısına sahip, Orta Asya halklarının genlerini taşıyan adaylar arasından” filan olur herhalde. Şaka bir tarafa bunun, 2002’den bu yana tanıdığımız ve takip ettiğimiz, yaptığı açılımlarla ufkunu ve vizyonunu her daim öteye taşıyan Ak Partinin kabul edeceği bir yaklaşım olmadığına inanıyoruz. Ama 41 milletvekili ile MHP’nin “ne olursa olsun Başkanlık” diyen Ak Partinin bu zaafını iyi kullandığı görülüyor. Yoksa Ak Partinin normalde razı olacağı bir ifade değil diye düşüyorum. Sadece bir kelime deyip geçmeyelim. Ruhuyla bir bütündür dediğimiz anayasaların ruhunu işte böyle kellimeler belirliyor ve yıllar sonra anlaşılmaya çalışıldığında bir hortlak gibi karşımıza çıkıp bütün yorumlarımızı etkileyebiliyor. Read the rest

Lozan intiharını kutsayan bir imparatorluğun şehadetnamesidir! »

lozanLozan Hezimeti Sitesi‘nden

İttihat ve Terakki cemiyetine mensup bürokratik elit Birinci Meşrutiyet’in ilanından itibaren siyasi gücü eline geçirmeye başladı ve 20. yüzyılın başlarında Osmanlı bürokrasini tümüyle kontrol etti. Birinci Dünya Savaşında ve öncesinde pek çok cephede İttihat ve Terakki’ye mensup yüksek rütbeli subaylar görev aldılar. Savaşı, siyaseti, propagandayı yönettiler ve başarısız oldular.

Osmanlı İmparatorluğu 1.Dünya savaşına İttihat ve Terraki bürokrasisi önderliğinde girdiğinde üç milyon kilometre kare toprağı kontrol ediyordu ve bunların içinde Musul, Kerkük gibi petrol yatakları, Basra, Hicaz, on iki adalar gibi önemli jeostratejik coğrafyalar bulunuyordu. Aynı ekiple savaştan çıktıklarında ise Osmanlı’yı sekizyüzbin kilometrelik bir alanda enerjiden yoksun, kritik Basra ve Akdeniz limanlarından izole edilmiş bir coğrafyaya hapsetmişlerdi. Read the rest

Teröre karşı sıradan vatandaşların yapabilecekleri 3 şey… »

teror-korku

  • Öncelikle terörün amacının bizi öldürmek değil korkutmak olduğunu bilelim.
  • Trafik kazaları, alkol, uyuşturucu binlerce insan öldürür ama terör kadar korkutmaz çünkü “bunlar bana olmaz” deriz. Terör herkesi vurabilir.
  • Polis, asker ve istihbarat görevini yapar ama biz sıradan insanlar nerede durmalıyız?
  • Düşman orduları öldürmek, yıkmak ve ele geçirmek için vurur. Terörün amacıysa korku yoluyla nefreti arttırmak.
  • Demek ki Türk nefreti, Kürt nefreti, Ermeni, Alevi, Suriyeli vb zümreleri hedef alan düşmanca sözler teröre hizmet eder.

Read the rest

Dikkat Kitap: Fikir Kırıntıları-3 »

fikir-kirintilari-3-kapakArtık gazeteler okurlarıyla, TV kanalları seyircileriyle rekabet halinde. Kimilerine göre Donald Trump bile seçimi sosyal medya sayesinde kazandı. Rakibi Hilary Clinton, Başkan Obama, hatta CNN, FOX gibi kanallar sürekli sosyal medyadan yayılan “yalan haberlerden” (fake news) yakınıyorlar. Belki de yalan haberden değil yalan tekelini kaybetmekten rahatsız oldular? Gerçek ne olursa olsun teknoloji eskiden bir oligarşiye ait olan medya gücünü -bir parça da olsa- sıradan insanların eline verdi. Sosyal medya elbette ırkçılık, iftira ve hakaretin yayılması için uygun bir zemin ama “haber” ve “bilgi” ve bunlara ait yorumları herkesin erişebileceği bir noktaya getirmesi açısından ilginç.

Fikir Kırıntıları-3 Derin Düşünce’nin sosyal medyada paylaştığı mesajları kitaplaştıran bir çalışma. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1 ve Fikir Kırıntıları-2’nin gördüğü ilgi bize yine cesaret ve güç verdi. Tabi her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için makale ve kitap da tavsiye ettik. Fikir Kırıntıları-3’nin sorguladığı meseleler şunlar:

  1. Sanayi devrimi gerçekten bir devrim midir?
  2. Bürokrasi neden liberalizmin bekçi köpeği oldu?
  3. İngiliz fitnesi neden birmiyor?
  4. Bilim adamlarının en zayıf noktası nedir?
  5. Rüzgâr ve güneş enerjisi gerçekten çevre dostu mu yoksa bu bir şehir efsanesi mi?
  6. Rönesans resim sanatını nasıl öldürdü?
  7. Rusya’nın komünist olması neden İngilizler’e yaradı?
  8. Hangi komplo teorisi gerçek?
  9. Cemaat ve tarikatlerden korkmak gerkir mi?
  10. ABD neden daha çok savaş çıkarmak zorunda?
  11. 15 Temmuz darbecileri yine saldırır mı?
  12. Darbecilerle mücadele etmek için idam mı lâzım yoksa adalet mi?
  13. ABD’de Türkiye’deki gibi bir darbe olur mu?
  14. Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur? »
  15. Batılı siyasetçiler neden giderek aptallaşıyor? »
  16. Milyonlarca insanı açlıktan öldürecek bir “oyun” kime ne kazandırabilir?
  17. Bürokrasi ve piyasa insanları nasıl etkiler?
  18. Türkiyeli patronlar neden zamanlarını yönetemiyor?
  19. Savaşta Cesaret ve Aptallık arasındaki fark nedir?
  20. Mucizelere şaşırmak gerekir mi?
  21. Dinsiz felsefe olur mu?
  22. Liberal totalitarizm olur mu?
  23. Dünya kamuoyuna ve insanlığın vicdanına neden güvenemiyoruz?
  24. Fransa hakkında söylenen yalanlar ve gizlenen gerçekler nelerdir?
  25. ABD demokrasisi için gerçek tehlike terör müdür yoksa terör korkusu mu?

Fikir Kırıntıları-3” adlı e-kitabı buradan indirebilirsiniz.

PİSA Sonuçlarının Düşündürdükleri »

pisa-sonuclariPISA sonuçları açıklandı kıyamet koptu; iyi de oldu. Beklenmedik ölçüde de bir tartışmanın fitili ateşlenmiş oldu. Eğitim meselemizin bu kadar yüksek sesle ve farklı kesimlerin katılımıyla kapsamlı şekilde masaya yatırılması sık yaşadığımız bir hadise değil. İçsel kaynaklardan belli aralıklarla gelen eleştirilerle bir neticeye vardıramadığımız sorunumuz, dışardan birilerinin elimize karnemizi tutuşturması sebebiyle belki bir hal yoluna girebilir. Dertli olmazsak derman aramaya hacet görmeyiz. Hayırlara vesile olur inşallah diyelim. Âmin.

Eğitimci değilim; uzmanların dillendirdikleri dışında çok çarpıcı ve kestirme farklı herhangi bir çözüm önerim yok. Zaten çözümün ne olduğu konusunda üç aşağı beş yukarı herkes hemfikir görünüyor. Bu çözümlerin daha fazla zaman kaybetmeden kararlı bir irade ve yeterli bir bütçe ile hayata geçirilmesi gerekiyor. Read the rest

Savaş Üzerine / Carl von Clausewitz (4) : Cesaret »

savas-uzerine-carl-von-clausewitz_11

Yönetmenliğini Steven Spielberg’in yaptığı, başrollerini Tom Hanks ve Matt Damon’ın paylaştığı “Er Ryan’ı Kurtarmak” (Saving Private Ryan) adlı film savaşta cesaretin yetmediğini, aynı zamanda metanet gerektiğini anlatan çarpıcı bir hikâye. Özellikle filmin ilk dakikalarında başarıyla sahnelenen Normandiya çıkarması o kadar gerçekçi ki seyirciler yumuşacık koltuklara ve ellerindeki patlamış mısır paketlerine rağmen savaştan yoruluyorlar: “Artık bitsin bu katliam” diye düşünmeye başlıyor insan. Kopan kolların bacakların havada uçuştuğu bu sahneler sıradan kahramanlık filmleri gibi şiddeti estetize etmek yerine olduğu gibi, belki mezbaha gibi gözler önüne serdiği için aslında sanat dahi sayılmaz… Geçelim.

Evet… Gerçek bir savaşta, ölüm her yeri kapladığında ölmek değil yaşamaktır tesadüf. Her taşın altında yaşamı bitirebilecek bir mayın, her çalının ardında vücutları delik deşik edecek bir namlu… 1000 kişilik bir taburdan sadece bir kaç askerin canlı olarak geri döneceğini herkesin bildiği gerçek savaşta ölmeyi bayılmak zanneden tatlısu kahramanları çok uzun yaşamazlar.

Cesaret ve metanet asker için gerekli vasıfların başında gelir

extase-totale_norman-ohler_drogue-nazis-1Savaş sıradan insanları sıra dışı baskılara maruz bırakır ve askerin bu baskıya nasıl tepki vereceği önceden kestirilemez. (Bkz. Savaş, Cihad ve Şehadet) Meselâ siz bu yazıyı okumayı bitirdiğinizde 2 veya 3 Amerikan askeri daha intihar etmiş olacak. Zira kendi kendini öldüren Amerikan askerlerinin sayısı savaşta vurulanlardan fazla: ABD’de günde 22 asker intihar eder, her 65 dakikada bir! Neden? Çünkü ölüm korkusunu yenmek için uyarıcı moleküller kullanırlar. Yani ABD askerleri hem vicdanî itirazları hem de acıkma, yorgunluk gibi belirtileri askıya alan uyuşturucu maddelerin etkisi altında savaşırlar. Zaten Irak’ta, Afganistan’da bu kadar çok çocuğun bu “kolaylıkta” öldürülebilmesi başka türlü açıklanabilir mi? Elbette birkaç fanatik veya psikopat araya karışmış olabilirdi ama normal şartlarda Kansas’tan, Wisconsin yahut Ohio’dan gelen 20 yaşlarında bir gencin Abu Graib hapishanesinde o iğrenç işkenceleri yapması mümkün değil. Hele cesetlere sarılıp gülerek poz vermeler, uzuvlarını kesip cebinde saklamalar vs.

Cesaret veren kimyasal madde etkisiyle vahşileşen, ayılınca yaşamaktan utanıp intihar eden askerler ABD’ye has değil. 2ci Dünya savaşı sırasında Almanların Polonya, Belçika ve Fransa’yı işgali o kadar hızlı gerçekleşti ki Yıldırım savaşı (Alm. Blitzkrieg) adı verilen taktik bugün dahi askerî uzmanlarla tarihçilerin dikkatini Read the rest

Sanayi devrimini kim devirdi? »

  • sanayi-devrimiSanayi devrimi diye bir şey yoktur. Zira “devrim” hızlı başlayıp hızlı biten sosyal olaylar için kullanılan bir kavram.
  • Sanayi devrimi diye tarihte okutulan şey 2-3 yüzyıllık sürede, ani değil adım adım gelişen bir sosyo-ekonomik dönüşüm.
  • Buharın gücüyle işleyen makineler James Watt’tan öncede daha verimsiz versiyonlarıyla biliniyor ama bunu faydaya devşirecek ne lojistik ne de hammadde akışı var.
  • Kıtaların “keşfinden” sonra İngiltere ve Atlantik’e kıyısı olan diğer devletlere muazzam bir hammadde akışı var. Bu 2 yüzyıllık bir süreç ve sanayi devriminin asıl itici gücü de bu.
  • Bununla da bitmiyor. Sanayi devriminin İngiltere’de gerçekleşmesi tesadüf değil çünkü buhar gücü fosil yakıtlara, başta kömüre bağlı.
  • İngiltere’deki zengin kömür yatakları buhar gücünün etkin kullanılması için gerekli bir diğer faktör.

Read the rest

Hoşgörü Üstüne Bir Mektup / John Locke »

Hoşgörü Üstüne Bir Mektup John Locke 10

Aynı amaçla ileri sürülmüş olan, birçoğunun ihmal ettiği bu değerlendirmeler, sivil-siyasî yönetimin bütün yetkisinin insanların sadece sivil çıkarlarda ilgili olduğu, bu dünyanın işleriyle ilgilenmekle sınırlandırıldığı ve hiçbir şekilde öteki dünya konusunda kullanılmaması gerektiği şeklinde bir sonuca ulaşmak için yeterli görünmektedir. Şimdi kilisenin ne olduğunu düşünelim. Kiliseyi, O’nun indinde makbul ve ruhlarının selâmeti için muteber olduğuna hükmettikleri tarzda Tanrı’ya toplu olarak ibadet etmek için kendi istekleriyle bir araya gelmiş gönüllü insanlar topluluğu şeklinde tanımlayacağız.

Onun serbest ve gönüllü bir topluluk olduğunu söylemeliyim. Hiç kimse, bir kilisenin üyesi olarak doğmaz; aksi söz konusu olsaydı, ebeveynlerin dini, dünyevî mallar gibi miras hakkıyla çocuklara intikal ederdi ve herkes, topraklarını elde tutmasını sağlayan aynı tasarruf hakkıyla inancını devam ettirirdi ki, bundan daha saçma hiçbir şey tasavvur edilemez. O hâlde, hiç kimse, doğuştan bir kiliseye yahut mezhebe bağlı değildir; herkes, Tanrı indinde hakikaten makbul olan inancı ve ibadeti bulduğuna inandığı o topluluğa gönüllü olarak katılır.    Kurtuluş ümidi, onun bu cemaate girmesinin tek sebebi olduğu gibi, orada kalmasının da tek nedeni olabilir. Çünkü, bir kimse gönüllü olarak katıldığı topluluğun doktrininde yanlış olan yahut ibadetinde aykırı gelen herhangi bir şey bulursa, bu topluluğu terk etmek, neden ona girdiği zamanki kadar serbest olmasın? Dinî bir topluluğun hiçbir üyesi, o topluluğa sonsuz hayat konusundaki muayyen beklentiden kaynaklanan şey dışında hiçbir bağla bağlanamaz. Bir kilise, o hâlde, bu gaye için kendi istekleriyle bir araya gelmiş üyeler  topluluğudur. Şimdi bunu, kilisenin yetkisinin ne olduğunu ve hangi kanunlara tâbi olduğunu düşünmemiz izliyor. Read the rest

Eskiden liberalizme düşman olan bürokrasi nasıl onun bekçi köpeği oldu? »

1-liberalizmLiberalizmin iddia ettiği gibi “serbest ticaret” diye bir mevhum asla var olmadı.

2-Ticaret tarihte her zaman iktidarların kontrolünde ve onları ayrıcalıklı kılacak imtiyazlar çerçevesinde yapıldı.

3-Bu iktidar odakları zaman zaman değişti, değişirken de ticari kontrolü ele geçirebilecekleri doktrinler inşa ettiler.

4-Ve propagandalarını da bu doktrinler üzerine yoğunlaştırdılar.

5-“Serbest ticaret”, “sınırlı devlet” gibi argümanlarda 17-18yy.’da sömürge limanlarıyla yükselen Avrupa burjuvasının sesiydi.

6-Ticaret üzerinde imtiyazları bulunan hanedanları ya da merkezi bürokrasiyi bu işin dışına atmak istediler.

7-Ve dediler ki “Devlet” bu işlerden uzak dursun. Piyasa olması gereken bir ticari ritimle tüccarlar arasında işlesin.

8- “Devletin” bizden aldığı vergi minimum olsun ve ticarete ilişkin nüfuzu da kısıtlı olsun.

9-Böylece merkez bürokrasi kıtalararası karlı alışverişlerden el çektirildi ve ticari kontrol adım adım burjuvaya geçti.

10-Dönüşümün ardından bu kez aynı burjuva merkez bürokrasiyi başkalarının ticarete nüfuz etmesini engelleyecek şekilde donattı.

11-Endüstriyel regülasyonları engelledi ve küçük sermaye sahiplerinin sisteme giriş çıkışını kapattı.

12-Eskiden düşman olan bürokrasi artık onun bekçi köpeği oldu. Yeni kanunlar ve düzenlemeler sürekli imtiyazları arttırdı.

Read the rest

Kasım ayında en çok okunan kitaplar »

kasim-ayinda-en-cok-okunan-kitaplar

Geride bıraktığımız kasım ayında sitemize 72.223 okur toplam 118.128 ziyaret gerçekleştirdi. Okurlarımız e-kütüphaneden 43.127 kitap indirdiler. Kasım ayında özellikle 22 e-kitap öne çıktı zira bu kitapların her biri 1000’den fazla okunarak 30.156 okumayla toplam erişimin %70’ini teşkil ettiler.

Sinema, edebiyat, resim sanatı ve felsefe ile ilgili kitapların ilk sırada yer alması bilhassa sevindirici. Çünkü ülke gündemini ve zihinlerimizi gereksiz yere işgal eden sahte problemlere rağmen okurlarımızın kendi gündemlerini oluşturabildiklerini bir kez daha gördük. Ayrıca 250’den fazla kitap ve yazarla tanışmayı sağlayan “Kitap tanıtan kitaplar serisi” tümüyle yani 7 kitapla bu listede yerini aldı:

  1. Sen insansın, homo-economicus değilsin!
  2. Kitap Tanıtan Kitap 1
  3. Kitap Tanıtan Kitap 2
  4. Rönesans’ın Kara Kitabı
  5. Fethullah Gülen’i iyi bilirdik
  6. Kitap Tanıtan Kitap 3
  7. Fikir Kırıntıları – 2
  8. Derin Lügat 4.0
  9. Kitap Tanıtan Kitap 6
  10. Fikir Kırıntıları – 1
  11. İslâm’da Mimar ve Şehir
  12. Derin Medeniyet
  13. Kitap Tanıtan Kitap 5
  14. Kitap tanıtan kitap 7
  15. Gözle dinlenen müzik: Tezyin
  16. Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi
  17. Senin tanrın çok mu yüksekte?
  18. Öteki Sinemanın Çocukları
  19. İnsan’sız Sinema Olur mu?
  20. Edward Hopper’ı okumak
  21. Gurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”
  22. Kitap Tanıtan Kitap 4