RSS Feed for This Post

Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (2)

 “Denize hakim olan ticarete hakim olur; ticarete hakim olan dünyaya hükmeder.” (Walter Raleigh, İngiliz asker ve siyasetçi, ö. 1618)

Bir ada ülkesinde yaşayan İngilizlerin böyle konuşmasından daha doğal ne var? Elinde çekiç tutan adama her şey çivi gibi görünürmüş. Ya siz? Dünya haritasına baktığınızda karalarla çevrili bir okyanus mu görüyorsunuz yoksa okyanuslarla çevrili bir kara parçası mı? Gemi mühendisliğinde ileri gitmiş ve petrolü kontrol edebilen ülkelerin gözünde denizler ticareti ve savaşı kolaylaştıran bir unsur. Oysa karacı devletler için denizin kıyısı iktidarın bittiği, belirsizliklerin başladığı bir hudut. (Bkz. Hudud / Sınır / граница / Frontière / الحدود)

Fakat üzerinde yaşamak zorunda olduğumuz gezegenin yapısına bakarsak aslında meselenin o kadar da indî/sübjektif olmadığını görüyoruz. (Bkz. İndî / Sübjektif / ذاتي) Çünkü bütün okyanuslar birbirlerine bağlı ama bütün kara parçaları tek bir bütün oluşturmuyor. Panama ve Süveyş kanalları açılmadan evvel bile kıtaların kenarından dolaşan gemiler büyük mesafeler katedebiliyorlardı. Meselâ 1500’lerde Batı Avrupa’dan yola çıkan istilacılar Güney Amerika, Kuzey Amerika, Afrika, Doğu Asya ve Avustralya kıyılarını elegeçirdiler ve hâlâ da talan etmekteler:

“ … İnsanoğlu nehirleri ve denizleri bir engel gibi görmeyi bırakıp onları otoyol olarak kullanmayı öğrendiğinde uygarlığa dev bir adım attı. Su yolları insan emeğine ve fikirlerine yeni bir manevra kabilyeti kazandırdırdı …” (E. B. Potter, Sea Power: A Naval History, 1960)

Tabi buradaki “uygarlık” kelimesi bizim bildiğimiz medeniyet değil. Atom bombası yapıp yüzbinlerce insanı bir saniyede öldürmeyi kılıçla öldürmekten daha “uygar” gören teknik ve ticarî bir zihniyet bu. Dikkatli okumak lâzım. (Bkz. Derin Lügat: Medeniyet / Civilisation / المدنية / الحضارة) Neyse, geçelim… Kısacası denizcilerin rüzgâra muhtaç olduğu eski çağlarda bile “üzerinde güneş batmayan” bir imparatorluk hayal edilebilirdi. Ama aynı şeyi kara orduları ile yapmak imkânsızdı. Okyanuslar gezegenimizin %70’ini kapladığı için denizciler karacılara kıyasla daima torpilliydi. (Bkz. Rusya) Bu verilere 1800’lerde açılan Panama ve Süveyş kanallarını eklersek Cebelitarık, Bab el Mendep ve Malaka boğazıyla beraber 5 geçiş noktasını kontrol eden bir ülkenin bütün dünyadaki deniz yolları üzerine söz sahibi olacağını söyleyebiliriz. (Büyük görmek için haritaya tıklayın)

jeopolitik-deniz-yolu

Bu noktaları kontrol edenler hem diğer ülkelerin ticaretini hem de savaşını büyük ölçüde kontrol edebilirler. Zira deniz taşımacılığı kara yolundan çok daha ucuz ve petrol kaynaklarına erişim de yine büyük ölçüde denizden yapılıyor. Petrol ithal edemeyen bir ülkenin savaş uçakları, tankları ve tabi ki savaş gemileri hiç bir işe yaramayacaktır:

“… Büyük savaş gemileri, ateş gücünün bir noktaya teksif edilmesi, okyanuslara hükmetme azmi… Kısacası deniz ambargosu düşmana er ya da geç diz çöktüren çok etkili bir silah. Stratejik adaların ve kıtaların geçiş noktalarındaki üslerin kontrolü geniş kıtalara sahip olmaktan daha önemli. Deniz aşırı koloniler ülkenin refahı için hayatî önemi haiz. Üstelik deniz ticareti daima kara ticaretinden daha ucuz ve kazançlı. Deniz gücüne sırtını dayamış bir ulus karadaki savaşlara bulaşmadan tecrid olmayı da tercih edebilir. Deniz kontrolü olmaksızın bir küresel güç haline gelmek düşünülemez …” (Paul M. Kennedy, The Rise And Fall of British Naval Mastery, 1976)

Bu satırların yazarı olan Paul Michael Kennedy bir İngiliz tarihçi. Ekonomik güçlerin ve teknolojinin uluslararası ilişkiler üzerindeki etkisi üzerine uzmanlaşmış. Yale Üniversitesi’nin yayınladığı çok sayıda eseri de diplomasi tarihi hakkında. Temel tezi bir cümleye özetlenecek olursa… teknolojinin, ekonomik tahakkümün ve askerî gücün birbirinden ayrılamaz olduğunu savunuyor. (Bkz.  Zafer namlunun değil kalemin ucundadır)

İngilizler neden geç kaldı?

Peki ama neden uzun müddet karacı imparatorluklar tarihe yön verdi? Britanya ve ABD’nin ortaya çıkması neden son asırlarda oldu? Evet… Çin’de, İslâmistan’da, Hindistan’da kurulan imparatorluklar denizi kullanmışlar ama sahip oldukları karaları korumak veya karşı kıyıdaki düşmana saldırmak için. Kimse okyanusları aşarak dünyayı ele geçirmeye çalışmamış. Bir dönem Akdeniz’e sahip olan Romalılar ve Osmanlılar bile denizden çok az istifade etmişler. Tabi biz sorumuzu bugünkü coğrafî bilgilerin ve teknolojilerin penceresinden sorduk. Petrolün gemilerde yaygınlaşması 1900’lerin başıdır; kömür de nispeten yenidir. (Bkz. 2ci Dünya Savaşı petrol yüzünden mi çıktı? ») Üstelik dünya haritasının tamamlanması, risklerin, yiyecek vb tedarik edilebilecek liman şehirlerinin kurulması ise asırlar sürecekti. Kısacası bugün normal gördüğümüz pek çok şey 16cı asıra kadar mümkün değildi. Müellifimiz Philippe Moreau Defarges’ın tabiriyle:

“… Ortaçağ Avrupası kendi coğrafyasına hapsolmuştu: Güneyde aşılmaz çöller, batıda bilinmeyen bir okyanus, kuzeyde buzlarla kaplı topraklar, güney doğu ve doğuda yenemediği ordular vardı. 16cı asırdan itibaren okyanuslara hakim olmaya başlayan Avrupa dünyaya hükmetmeyi öğrendi; okyanusu merkeze alarak ve ana karaları kenara iterek onları bu merkezin hammade ve işgücü tedarikçisi haline getirdi …”

Buharlı gemiler ve kömür ile denizcilerin rüzgârdan bağımsızlıklarını kazanması daha da yeni. Bundan önce sadece düzenli rüzgârların müsade ettiği limanlara gidilebiliyordu. Buharlı gemilerle dahi bu bağımlılık tamamen kalkmadı ortadan. Birinci dünya savaşına kadar buhar gücüne sahip olan bir çok gemi yelkenleri terk etmemişti. Zira kömür tedarik edilemeyen uzak limanlar için hâlâ rüzgâr gerekliydi. Meselâ 1912’deki ticaret yollarını gösteren aşağıdaki haritada yelkenli gemilerin (açık mavi hatlar) ehemmiyetlerini hâlâ muhafaza ettiğini görüyoruz (Gerçek boyutta görmek için haritaya tıklayın):

wruzgar-ve-komur

Jeopolitiğin sabitleri ve değişkenleri

Philippe Moreau Defarges’ın kitabında faydalı bulduğumuz şeylerden biri de tarihe geçmiş jeopolitik uzmanlarının eserlerinden ve doktrinlerinden kısaca bahsetmesi. Clausewitz gibi hem askerlik yapmış hem de kitap yazmış ve üniversitelerde ders vermiş insanların fikirlerini incelemek bugünkü meseleleri anlayabilmek için son derecede kullanışlı. (Bkz. Savaşta Cesaret ve Aptallık) Tabi bu insanların her iddiası geçerli değil zira fikirleri yaşadıkları dönemin teknik sınırlarıyla, ideolojik ve politik baskılarıyla şekil aldığından hata yapabiliyorlar. Ancak bazen bu bilgin-komutanlar yeterince soyut düşünebildiklerinde stratejinin ve jeopolitiğin “değişmez” ilkelerine temas edebilmişler. (Bkz. Taktik ve Strateji) Bu bağlamda Defarges’ın bahsettiği ve bizim de kayda değer bulduğumuz isimlerden biri Amerikalı amiral Alfred Thayer Mahan (1840-1914). Prusyalı meslektaşı Clausewitz’in hudutlara ve devletlerin kontrol ettiği kaynaklara odaklı karacı vizyonu ile tezat oluşturan şu sözleri dikkate değer:

“… Deniz herkese açık bir yol hatta her yöne giden yolların kesiştiği sahipsiz bir saha. Ancak ‘ticaret yolu’ dediğimiz bazı güzegâhlar ve menziller diğerleri arasından seçiliyor. […] ‘Deniz gücü’ dedığımizde elbette ilk önce su üstünde hareket edebilen birimleri kastediyoruz ama limanlar, kanal ve boğazlar, askerî üsler ve stratejik güzergâhlar üzerindeki adalar da deniz gücünün bir parçasıdır …”

Mahan’ın askerlik tecrübeleri içinde bizim için özellikle önem taşıyan biri varsa o da 1861-1865 ABD iç savaşıdır. 200.000’i çatışmada olmak üzere 600.000’den fazla insanın ölümüne, 500.000’den fazla yaralı ve kayıba sebep olan bu savaşta deniz kuvveti çok özel bir rol oynamıştı. Fakat daha önemlisi savaşın sebebi, mahiyeti ve neticesi bugünkü savaşları haber verir gibidir (Bkz. Suriye Aforizmaları): Endüstriyel üstünlüğe sahip Kuzey ile tarıma dayalı Güney güçleri karşı karşıyadır. Avrupa’dan ithal edilen yüksek kaliteli mallarla rekabet edemeyen Kuzey, Güney’in limanlarını ablukaya alır. Güney’in deniz kuvveti yoktur. Yelkenden kömüre geçen savaş gemileri ve birlik sevkiyatında etkin kullanılan demiryolları Kuzey zaferinin önünü açar. Unutmadan… Deniz-jeopolitik münasebetine dair olmak üzere müellifimiz Defarges’ın Amerikalı Amiral Mahan’dan aktardığı iki önemli saptama daha var:

  • Birinci dünya savaşından önceki 2 asır boyunca Britanya bütün gücüyle liman, boğaz ve stratejik adalara hakim olmaya çalışırken Fransa karacılıkla denizcilik arasında karasız kaldı. Bu kararsızlık neticesinde kaynaklarını bir yöne teksif etmekte zorluk çekti. Cebelitarık, Ümit burnu (G. Afrika), Süveyş, Aden, Hürmüz ve Singapur ingilizlerin kontrolüne girerken Fransa küresel güç statüsünü kaybetti.
  • 1700’lerin genç ABD’si güçlü Avrupa devletleri olan Fransa ve Britanya’nın çekişmelerini kullanarak etki alanını genişletti. Atlantik’ten Pasifik’e uzanan bölgeye hakim olmak demek Britanya’nın bile ablukaya alamayacağı bir ülke kurmak demekti.

Türkiye jeopolitiğinin sabitleri

Gündemin Türkiye’deki kadar hızlı değiştiği ülke çok az. Terör, Rusya ve ABD ile ilişkiler, sınır ötesi harekâtlar, imzalanıp bozulan anlaşmalar… Bütün bu toz duman içinde bölgemizin sabitleri neler? Bu soruya 3 harita ile cevap verelim:

Birincisi petrolün üretildiği ve tüketildiği bölgeleri gösteren bir Avrasya haritası. 1ci dünya savaşından beri herkesin bildiği bir gerçek: Dünyada en fazla petrolün bulunduğu yer sarı beşgenin içi. Daha az bilinen bir gerçek ise buradaki üretim maliyetinin diğer bölgelerden daha düşük olması. Yani petrol ucuzken Arap ûlkeleri ve İran dışında kimse ihracat yapamıyor. Sarı beşgeni çevreleyen 5 denizin kontrolü dünyaya hakim olmak için mutlaka gerekli: Karadeniz, doğu Akdeniz, Kızıldeniz, Basra ve Hazar. Suriye ve Yemen’deki savaşların temel sebebi de bu kontrol. Petrol ve doğal gazın en çok tüketileceği bölgeler Batı Avrupa, Çin ve Japonya. Dünyaya hakim olmanın ikinci şartı da ihracat yollarını yani denizleri kontrol etmek. Takdir edersiniz ki boru hatları deniz yoluna alternatif olduğu için Britanya ve ABD’yi rahatsız ediyor. Keza petrol üreten ülkelerin endüstrileşmesi veya Batı Avrupa, Çin ve Japonya’nın alternatif enerjiler geliştirmesi de Anglo-Saxon egemenliğine zarar verir.

tr-1

İkincisi “Büyük Ermenistan” , “Büyük Kürdıstan” ve “IŞİD’istan” bölgelerinin örtüşmesine dikkat çeken bir harita. Bu da 100 yıllık bir kavga. Mesele etnik veya dinî değil; Bakü petrollerini ve tabi Kuzey Irak ve İran’ı doğu Akdeniz’e bağlamak. Yüz yıldır çizilen bütün haritalar ya Artvin-Ceyhan-Hakkâri yahut Basra-Ceyhan-Hakkâri üçgeninde. Projenin mahiyetine göre Rusya’nın veya İran’ın elini güçlendirebilecek bu “ülkeleri” önlemek için ABD bugünlerde Kuzey Suriye’de İsrail benzeri bir uydu-ülke kurmaya çalışıyor. (Gerçek boyutta görmek için haritalara tıklayın)

tr-2

Üçüncü harita bölgemizdeki petrolün “kontrolsüzce” (Anglo-Saxon kontrolü olmadan) dünyaya çıkmasını engelleyen unsurların ifadesi. Zira herkesin kendi petrolünü satabildiği fiyata satması yani petrol piyasasının normalleşmesi Amerikan dolarının aşırı değer kaybetmesine sebep olur. Böyle bir durumda sadece ABD değil onyılların ihracat şampiyonu olan Almanya, Japonya, Çin ve dolarla petrol satan Rusya büyük zarar görebilir. (Bkz. Petro-dolar sistemi)

tr-3

Bugünkü jeopolitik: değişkenler, sabitler ve haritalar

Aşağıda izokronik haritalar sunuyoruz. Bu haritalar teknoloji ve ticaret yolları sayesinde şehirlerin birbirine nasıl yaklaştığını gösteriyor. Bu haritalar sırasıyla 1881, 1906 ve 2009 yılında çizilmişler. Coğrafî olarak birbirine çok yakın olsa bile bazı şehirlerin ana ticaret yollarından uzak düşmesi de dikkate değer. Yine aynı haritalar sermaye birikimi, teknoloji transferi ve kültürel etkileşim açısından da dikkatle okunmalı. 1881’de bazı Rus ve Osmanlı şehirleri Avrupa’ya entegre olurken ülkenin geri kalan kısımları küreselleşmenin dışına itilebilmiş. Gözden kaçmaması gereken bir başka husus Londra’nın tek merkez rolünü Atlantik’e kaptırması. En kısa mesafelerin 10 günden 5 güne ve nihayet 1-2 saate inmiş olması ise ticaret döngüsünü anlamak bakımından önemli. Aynı mal aynı fiyata satılsa bile sevkiyat frekansındaki artış sermaye birikimini doğrudan etkiler: Hafta bir gemi kalkarken günde bire geçmesi yapısal bir değişiklik arz eder. Bu fiyatları, üretim koşullarını ve dolayısıyla işgücünü de şekillendirir. Zenginleşen limanlar ve sanayi bölgelerinde fakirliğe itilen köylünün istemese bile işçi olmak zorunda kalacağı, çalışmak istemeyen kadınların hatta çocukların çalışmaya itileceği aşikâr. (Bkz. Bu konudaki e-kitap: Derin MAЯҖ) 2009 izokronik haritasından sonra son olarak internet kullanım yoğunluğunu gösteren bir harita ekledik. Bu elbette zengin ülkelerle örtüşen bir harita. Ancak bilginin akışını temsil etmesi, internete bağlı olan insanların sanal biçimde yakınlaşarak yeni mekânlarda buluşması jeopolitik sahasındaki yeni gelişmeleri haber veriyor. Üstelik sadece e-ticaret gibi sivil uygulamalar değil söz konusu olan. Mısır ve Ukrayna’da gördüğümüz gibi isyanlar da internet üzerinden organize olabiliyor. Suç örgütlerinin interneti kullanması ve insansız hava araçlarının kontrolü de sanal mekânı jeopolitik konusu yapan meselelerden bazıları. Zira artık Amerikan askerleri Kaliforniya’daki askeri üsten hiç ayrılmadan Afganistan’da çocuk öldürebiliyorlar. Bu yeni durum ahlâkî ve hukukî kavramları sarstığı gibi “ulusal egemenlik” sınırlarını da yeniden tarif etmeyi gerektiriyor. (Gerçek boyutta görmek için haritalara tıklayın)

1881

izokronik-1881

1906

izokronik-1906

2009

izokronik-2009

İnternet erişimi

izokronik-internet

Edebiyat, Sinema, Siyaset, Sanat tarihi, Mimarî, Ateizm, Kemalizm, İslâm, Kadın hakları, Feminizm, Tarih, Felsefe… Bugün 75 kitap var. Yakında yenileri eklenecek, bu sayfayı takip edin… 

Rönesans’ın Kara Kitabı

ronesans-kara-kitap-kapak Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)Rönesans sanatın yeniden doğuşu değil ölümü oldu… ve daha bir çok şeyin! Rönesans’ın fikir dünyamızda açtığı yaralar bugün dahi kapanmış değil. Maddenin mânâyı tahakküm aldığı, adına “Aydınlanma” dediğimiz karanlık çağların miladı hiç şüphesiz bu dönem. Güzel ahlâk ile güzel sanatın irtibatının kopuşudur Rönesans. Bu kopuş yüzündendir ki insanlık sadece sanatta değil siyaset, bilim, felsefe, iktisatta lâdini dünya görüşünü Hakikat’in yerine koydu. Sonradan bütün dünyaya dayatılacak olan Avrupa sanatı Rönesans’tan itibaren bilimselleşti. Anatomi, optik, matematik kuralları ve özellikle de merkezî perspektif sanatta insanî ifade imkânını sınırladı. Sömürgeciliği, dünya savaşlarını ve insanları homo-economicus zanneden ideolojileri doğuran işte bu zihniyet oldu.

İnsanlık asırlardır hapsolduğu Rönesansçı perspektiften kurtulabilir; kurtulmalıdır da. Bu kurtuluşun neticeleri ise sadece sanatla sınırlı kalmayacak, ahlâkî, siyasî, felsefî tekâmüllere kapı açacaktır. Rönesans’ın Kara Kitabı bu kurtuluşa katkıda bulunmak amacıyla yazıldı. Başta Pavel Florenski ve Erwin Panofsky olmak üzere George Orwell, Juhani Pallasmaa, Michel Foucault, Ahmed Yüksel Özemre, Zygmunt Bauman, Stanley Kubrick, Cemil Meriç, Henri Lefebvre, Lucien Lévy-Bruhl, Rasim Özdenören, Mircea Eliade, René Guénon gibi sanatçı ve düşünürlerin eserlerinden ve iki değerli araştırmacımızın, Ozan Avcı ile Gönül Eda Özgül’ün makalelerinden istifade edildi. Buradan indirebilirsiniz.

d
Derin Medeniyet

derin-medeniyet Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)Nedir medeniyet? Opera? Demokrasi? Parklar ve bahçelerle süslü şehirler? Metro? Asansör? Modern çağın karanlık dehlizlerinde kaybolan bizler için medeniyet, teknoloji ve kültür mefhumlarını birbirinden ayırdetmek zor ama şurası kesin: Hiroşima, Gazze ve Halep’te şehirleri (medineleri) haritadan silen Batı’ya “medenî” diyenler büyük bir suç işliyorlar. Zira katil bir insanı bir kere öldürür ama katile “katil” demeyenler içlerindeki insanlığı, vicdanı öldürmüş olurlar. (Vicdan / Conscious / Conscience / ضمير)

Evet… Kimileri adaletle hükmedilmiş mülkler bıraktılar geriye; kimileriyse kan ve göz yaşıyla, kul hakkıyla çimentosu karılmış duvarlar, piramitler, kuleler. Elinizdeki bu kitap şu veya bu medeniyeti anlatma değil medeniyet mefhumunun derinlerine inme derdinde. İnsanlar arasındaki münasebetleri yani muhabbet, merhamet, adalet, ticaret ve şiddeti yönetebilme gücü açısından medeniyet mefhumuna yeni bir bakış açısı teklif ediyor. Miras olarak köprü bırakanlarla duvar bırakanları tefrik etmeye yarayacak bir bakış açısı. Buradan indirebilirsiniz.

fikir-kirintilari-2 Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)Bir kez daha sosyal medyada paylaştığımız mesajları kitaplaştırdık. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1o kadar çok ilgi gördü ki biz de yeni e-kitabı ilginize sunmak için elimizden geleni yaptık… Ve her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Fikir Kırıntıları-2’nin konuları şöyle:

Taktik ve Strateji, Enerji, Vatikanizm, Gündem Zehirlenmesi, İslâm Sanatı, Kanlı Fotoğraf Yayma, 1 Mayıs, Amigo-Tarihçi, Futbol, mafya, uyuşturucu, fuhuş ve terör, Namaz illâ namaz, Müslümanlarda içe kapanma ve dışa açılma, Neden okuyalım? Ne okuyalım? Nasıl okuyalım?, Ekonomistler neden ekonomiden anlamaz?, Münâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî, Sosyal Medya, Gurbet, Çirkin Şehir, Devrim, Yeni PKK ve “Private Security”, Şifalı ottan zehir yapma, Kadına Karşı Şiddet, Liberalizm, Gerçeği görme, Çalışan kadın, Suriye, Tasavvuf, Hollywood-Pentagon, Beyin yıkama ve psikolojik harp. Buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları – 1

fikir-kirintilari Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)140 karakterle derdini anlatabilenlerden misiniz? Kısa mesajlar, FaceBook’taki özlü sözler, Twitter’da kısaltıldıkça sloganlaşan fikirler… Tabi insanlar sözü uzatmanın yeni yollarını buldular: Video, caps, … Ancak kısa söz her zaman derinlikten mahrum olmakla eş anlamlı değil. Az sözle çok ama çok derin mânâlar da aktarılabilir. Kısa sözün hikmeti dışarıdan aktarılan, alimden cahile verilen yeni bir şey değil. Meselê ârifin irfanıyla agâh olunması; dinleyende bilkuvve (potansiyel) olarak  bulunan güzelliklerin uyandırılması, bilfiil (aktif) hale geçirilmesi. Bunun için “dinleyen anlatandan “ârif olsa gerek” buyurmuş büyükler. Biz de Twitter’da paylaştığımız kısa mesajları konularına göre tasnif edip kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Eğitimden Türk soluna, ekonomik krizlerden petrol savaşlarına, ölüm korkusundan küresel ısınmaya kadar çok farklı konularda aforizmalar… Konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 7

kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)Kitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı“Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesiveSeksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimlerde bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Derin Lügat 4.0

derin_lugat-4 kapak Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)Yeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

4cü sürümle eklenen yeni terimler:Paraklitos, Hudud, Ehliyet, Zâhir ve Batın, Barış, Unutmak.

3cü sürümle eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlıkakıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)Amerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için. Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)

Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”.

İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık.Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocukları

oteki-sinemanin-cocuklari Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)Yakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “SinemaEndüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeler yerine güzel filmleryapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

kitap-tanitan-kitap-6 Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)Kitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

sen-insansin Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)Sen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.


tezyin_kapak-150 Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)Gözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)T.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.


freud-kapak Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)Gurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

fethullah-gulen-kapak Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)

Fethullah Gülen’i iyi bilirdik

(Son güncelleme: 5inci sürüm, 11 Ağustos 2016)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde “pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme.

Sonra bir gün… Mavi Marmara! Doğu Akdeniz’de, uluslararası sularda oyuncak ve gıda taşıyan bir gemi saldırıya uğradı. Masum ve silahsız insanlar öldü. Psikopat bir devletti bunu yapan. İsraillileri hapsettiği korku duvarları Filistin’i hapseden beton duvarlardan daha yüksekti. Ama Fethullah Gülen İsrail’den izin alınması gerektiğini söyledi. Bu terörist devletten “otorite” diye bahsediyordu. Gülen’e göre İsrail Doğu Akdeniz’in efendisiydi, uluslararası sularda bile masum sivilleri öldürme hakkına sahipti. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyordu. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyordu.

15 Temmuz gecesi yaşadığımız darbe girişiminde yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların teşkilâtı sonradan mı kokuştu?

 Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitik Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)Afganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Türklerin Tarihi / Jean-Paul Roux Jeopolitiğe Giriş / Philippe Moreau Defarges (1)demokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmakolabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 1 Trackback(s)

  2. May 3, 2017: Lityum savaşları başladı! | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin