RSS Feed for This Post

MOSSAD nasıl ajan devşiriyor?

Ortadoğu’nun BaşPsikopatı İsrail sizden ufak bir yardım istese kabul eder misiniz?

Çevrenizde böyle bir teklife evet diyebilecek insanlar var mı? Farkında olmadan yardım etme ihtimaliniz hiç mi yok? Asla? O halde rahat uyuyalım, ülkemiz dahilinde siyonistlerin eli kolu bağlı demek ki…

Bir kitaptan bahsetmek istiyordum uzun zamandır, eski MOSSAD ajanı Victor Ostrovsky’nin ağzından bu örgütün çalışma (ve çalışTIRma) yöntemlerini anlatıyor. Kitabın orjinal adı “By Way of Deception“. Türkçe’ye Hile Yolu adıyla çevrilmiş. Orijinal başlık içindeki “deception” (=düş kırıklığı) kelimesi dikkate değer. Birazdan sebebine geleceğim.

Bu tür kitaplara temkinle yaklaşırım, gerçekleri çarpıtma, dezenformasyon amacıyla yazılmış bir çok kitap gördüm. Ama bu kez farklı. Kitabın yayınlanmasını engellemek için İsrail’in giriştiği yasal ve yasadışı eylemlerle katlandığı riskler göz önüne alınırsa içerik gerçekten dikkate değer olabilir diye düşünmüştüm daha okumadan… Okudukça Ostrovsky’nin “içeriden” yazdıklarını hakikaten inandırıcı buldum. Meselâ 1981’de Iraktaki bir nükleer santralin vurulduğu Mivtza Opera (מבצע אופרה) gibi olaylar o günlerin aktüalitesiyle örtüşüyor.

Fakat bundan çok daha önemli bir kaç nokta var ki üzerinde durmaya değer:

  • 1) Eski ajan Victor Ostrovsky’nin MOSSAD’dan ayrılma sebebi,
  • 2) Dünyadaki Yahudilerin MOSSAD tarafından sömürülme yöntemleri,
  • 3) Yahudi olmayanların MOSSAD’a hizmet etmesinin sağlanması,
  • 4) Bütün bunların Türkiye’nin çıkarları açısından değerlendirilmesi.

1) Eski ajan Victor Ostrovsky’nin MOSSAD’dan ayrılma sebebi

Ostrovsky önce İsrail ordusuna sonra da gizli servise son derece “romantik” hislerle giriyor. Kutsal Topraklarda kurulan kutsal(!) devlete, ulusuna hizmet edecek, yeryüzünde iyiliğin son kalesi(!) olan bu ülke uğruna gerekirse canını bile feda edecek.

Ancak zamanla uyanıyor Ostrovsky. Bir kere MOSSAD içinde kişisel ve politik çekişmeler var. İkincisi örgüt içinde yükselmiş kimi liderler elemanları “özel işleri için” kullanıyor. Bir anlamda Ergenekonlaşmış bir MOSSAD çıkıyor karşımıza. İsrail’in “yüksek” çıkarlarıyla ilgisi olmayan hatta bazen çelişen operasyonlar yapılıyor.

Ostrovsky bu konuyu gündeme getiren ilk kişi değil. MOSSAD ajanlarının devlet denetiminden uzak işler çevirdikleri, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yaptıkları, kara para akladıkları uzun zamandır biliniyor. Afrika ülkelerinde darbe ya da soykırım olmadan bir kaç gün önce faaliyet gösteren İsrailli ajanların resimleri yayınlanmıştı Fransız gazetelerinde. MOSSAD aslında bütün gizli örgütlerin izlediği yolu izliyor: Güvenlik sebebiyle oluşturulan “resmî denetimsizlik” ve bunun yol açtığı bir tür mafyalaşma, devlet eliyle beslenen bir terör örgütüne dönüşme. Kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan bu “dumanlı hava” içinde gizli örgütler kendi hükümetlerini deviriyor, seçim öncesi askerî operasyonlara zemin hazırlamak için sahte terörist saldırılar düzenliyor, yabancı ülkelerin terör örgütlerine eleman ve silah ödünç veriyorlar…

Bir de MOSSAD’ın özel bir durumu var: CIA ya da eski KGB gibi ağır bürokrasilerin tersine bu örgütte hiyerarşi çok zayıf. Bu bilinen ve istenen bir şey. Örgütün manevra kabiliyeti yüksek, tehlike halinde feda edilmesi gereken ajan sayısı az, …. Ancak bu dağıTık (distributed) örgütlenme herkesin kendi başına iş çevirmesini de kolaylaştırıyor.

İşte Ostrovsky’nin kitabı By Way of Deception (Türkçesi Hile Yolu) bu yozlaşmayı, içten çürümeyi son derecede elle tutulur bir biçimde aktarıyor.

2) Dünyadaki Yahudilerin MOSSAD tarafından sömürülmesi

Yahudiler Siyonist propagandanın etkisiyle kendilerini her an yok edilmesi muhtemel bir topluluk olarak görüyorlar. Bizim ülkemizde de “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” sloganıyla simgeleşen bu “yanlızlık” saplantısı bütün milliyetçi-militarist hareketlerin ortak noktası. Can korkusuyla kendi ırkına, ordusuna ve devletine sarılıyor insanlar. Bu da eleştiriden, çok seslilikten hoşlanmayan güçler için rahat bir çalışma ortamı hazırlıyor.

Ancak İsrail için yine özel bir durum söz konusu. Ülke nüfusu kadar yani 7 milyon Yahudi yaşıyor dünyada. Meselâ Almanya’daki 2-3 milyonluk Türk vatandaşı gibi dünyanın bütün ülkelerinde bir Türk azınlık yaşadığını farz edelim. Türk gizli servisinden bir ajan bazı özel yardımlara ihtiyaç duyabilir zaman zaman:

  • – Kimlik göstermeden kalacak bir otel odası bulmak,
  • – İz bırakmadan yüklü miktarda para transfer etmek,
  • – Polis tarafından yakalanmışken serbest bırakılmak,
  • – Hastahaneye gidip dikkat çekmeden kolundaki kurşunu çıkarmak,
  • – Vs.

Böylesi durumlarda Türk asıllı bir otel görevlisi, bir bankacı, bir polis memuru ya da bir hemşire çaktırmadan herşeyi halledebilir. İşte Sayanim (=yardımcılar) dediğimiz örgütlenme böyle çalışıyor. MOSSAD ajanlarını gittikleri her ülkede bir İsrail dostu “vatanseverler listesi” bekliyor.

Tabi böyle bir örgütlenmenin işlemesi için Yahudilerin nispeten bir baskı-korku-suçluluk içinde yaşamaları gerek. Yoksa meselâ bir hemşire “neme lâzım kardeşim, ben bulaşmam böyle işlere, yasalara göre polis çağırmam gerek” diyebilir. Ama bir Yahudi Kanadalı, Fransız ya da Türk vatandaşı oluşunu ikinci plana atıp dinsel aidiyetini öne alıyor. İsrail’in “kutsal çıkarları” uğruna bu riskleri alıyor. Neden?

  • Batı medyasında birçok yönetici bu davaya gönül vermiş insanlar. Her fırsatta Hitler’in yaptığı katliamları hatırlatacak bir film, belgesel, kitap, resim sergisi vb üretiyorlar. Öyleki meselâ Fransa’da istesem günde 24 saatimi bu konuyla ilgili YENi TV programı, kitap vb okumaya, seyretmeye ayırabilirim. Hatta şu anki cumhurbaşkanı Sarkozy her ilkokul çocuğuna bir katliam kurbanını eşleştirmek ve yıl boyunca çocuğa o olayları yaşatmak suretiyle bu beyin yıkamayı daha da ileri götürmeyi teklif etti.
  • – Filistinli direnişçilerin yaptıkları en ufak bir eylem İsrail’in varlığını ve milyonlarca Yahudinin hayatını tehdit eden bir saldırı gibi gösteriliyor. Bu da İsrail dışında yaşayan Yahudilerin endişesini ve suçluluk (=İsrail’e borçluluk) duygusunu arttırıyor.
  • – Mahmud Ahmedinejad gibi insanlar Filistin’i iç politika malzemesi yapıp “İsrail’i haritadan sileceğiz” dedikçe Siyonistlerin ekmeğine yağ sürülüyor. Ölüp gitmiş bir Hitler, “terbiye edilmiş” bir Almanya yerine kanlı-canlı bir Ahmedinejad ve nükleer füze yapmaya çalışan bir “kaka-pis” İran Siyonist propaganda için çok daha kullanışlı. Bu tür ucuz kahramanlıklar soyut Siyonist korkuları bir anda somutlaştırıyor, yalanlar gerçek(!) oluyor.

3) Yahudi olmayanların MOSSAD’a hizmet etmesinin sağlanması

MOSSAD ajanları çok sık biçimde Müslüman ülkelerde faaliyet göstermek zorundalar. Hem komşuları hem de İsrail’in düşmanları önemli ölçüde bu coğrafya dâhilinde. Sorunsuz biçimde çalışabilmek için MOSSAD operasyonları sıradan günlük işler şeklinde küçük parçalara bölüyor. Bir otelde oda ayırmak, bir kitabın fotokopisini çekmek, araba kiralamak… Tabi bu bölünmüş işlerin içinde bir kısımı yine de silah, bomba vs kullanmayı, gece gizlice bir büroya girmeyi gerektiriyor ama “masum” işleri “ötekilere” yaptırmak çok daha ucuz ve güvenli.

Bir de “gri” işler var. Ne yasal ne de tamamen yasadışı. İşte Ostrovsky’nin kitabında başlıktan itibaren çok iyi işlenmiş en iyi nokta bu: insanın doğası. Nasıl oluyor da Iraklı bir mühendis ülkesindeki nükleer santralin planlarını MOSSAD ajanlarına veriyor meselâ?

İnsan hayatı usul usul akan bir nehir değil. Her zaman iniş çıkışlar, dertler, düş kırıklıkları bir yerlerde bizi bekliyor olabilir. Bir yakınımızın ağir hastalığı, bir boşanma, bir ölüm… Ağır bir borç, terfi etmeyi beklerken torpilli birinin yerimizi kapması… Yurtdışına görev için gönderilenleri de bu tür bir imtihan bekler. Arkadaşlarından ve ailesinden izole olan bir insan normalde olduğundan çok daha kırılgandır. Tuhaf bir raslantıyla(!) hayatına girebilecek bir “dosta”, beklenmedik yerden gelecek bir paraya ya da kaçamak bir sevgiliye kapıları ardına kadar açılmış olabilir.

İnancı ve özgüveni olan, çevresinden destek gören insanlar bu tür imtihanlardan güçlenerek çıkarlar. Ama bir kez başarmış olmak sonrakiler için bir garanti değildir yine de.

Bu gibi durumlardaki insanları kullanmak için MOSSAD ajanlarının kullandığı ilginç bir öğüt var: “Birini uçurumdan aşağı yuvarlamak mı istiyorsun? Önce onu uçurumun kenarına getirmelisin” .

Tahmin edebileceğiniz gibi örgüt ajanları ihtiyaç duydukları kimselere kendilerini tanıtırken İsrail ile ilgili hiç bir şeyden bahsetmiyorlar. Daha çok profesyonel bir amaçla meselâ Brezilya ile Arjantin arasında yapılacak ticarî bir anlaşmada kullanmak için ufak(!) bir bilgi rica edilebiliyor. Karşılığında da oldukça iyi bir ödeme yapıyorlar. MOSSAD’a (bilmeden) yardım etmek için illâ ki bir nükleer santralde çalışmanız ya da füze sistemlerinde uzman olmanız gerekmiyor. Bazen çok sıradan bir işte çalışanlar bile bu örgütün hedefinde olabilir. İşyerinizde çalışanlarının isimleri, telefonları, görevleri, ev adresleri, hobileri, eşlerinin ve çocuklarının isimleri, okudukları okullar bir MOSSAD operasyonu için gerekli olabilir.

4) Bütün bunların Türkiye’nin çıkarları açısından değerlendirilmesi

Az önce “kırılgan” insan tarifi yaptık ve gerek MOSSAD gerekse başka gizli örgütlerin bu insanlardan istifade edebileceğini anlattık.

Bu “kırılgan” insan grubuna dâhil edilmesi gereken bir kategori daha var aslında ki Türkiye için büyük önem taşıyor: Devlet eliyle ve sistematik bir biçimde haksızlığa uğramış insanlar. Adaletin yerini bulmadığını, kendilerine karşı ayrımcılık yapıldığını düşünen bütün etnik, siyasî ve dinî azınlıklar potansiyel olarak bu gruba girebilir. Elbette birçok insan “ne yapalım, bizim memleketimiz de böyleymiş” diye sineye çekiyordur ama hepimiz insanız.

Bıçak kemiğe dayandığı yerde “madem bu devlet beni hor görüyor ben de ona karşı sadakat duymuyorum” deme noktasına gelmek mümkün.

Meselâ Fransa’da bir terör örgütü için en “verimli topraklar” Paris, Lyon gibi büyük şehirlerin fakir banliyöleridir. Çünkü bu yerlerde polis kanunları daha kolay çiğner. Polisin aleyhine dava açmak ve kazanmak daha zordur. Kimliğini göstermeyen biri özellikle zenci ya da Arap ise gözaltına alınabilir. Karakolda şiddet görebilir. Türkiye ile karşılaştırılabilecek seviyede olmasa da devlet eliyle uygulanan, meşru(!) şiddetin yargı denetiminden kaçabildiği bu yerlerde Fransa devleti zayıftır. Halk ile devletin arası açıktır.

Değerli dostumuz Mustafa Akyol bir yazısında (mealen) “evet, insanın devletini sevmesi gerekir ama o devletin de sevilecek bir tarafı olması gerekmez mi?” diye sormuştu. Adalet konusunda çok sayıda zaafı var ülkemizin. Ve bu zaaflar hergün yeni “kurbanlar” üretiyor. Ya da Rasim Ozan Kütahyalı‘nın dediği gibi “zenciyi zenciye kırdırma metodu” halk ile devletin arasını açıyor.

İsmet İnönü zamanında uygulanan Varlık Vergisi ile Hristiyan ve Yahudilerin mallarına el konulması, Dersim olayları, 6-7 Eylül’de yeniden hedef seçilen Hristiyan ve Yahudilerin öldürülmesi, talan edilen ev ve işyerleri, Madımak Katliamında hedef seçilen Alevîler, Güneydoğu’da OHAL yoluyla yaşamak dahil bütün hakları çiğnenen Kürtler…

Dediğimiz gibi hepimiz insanız ve sabrımızın bir sınırı var. Devletiniz sizi sürekli hedef gösterirse, potansiyel düşman, işbirlikçi olarak görürse? Diliniz, ibadetiniz yasaklanırsa? Tutuklanan yakınlarınız kaybolursa? Çocuklarınıza ülkenin resmî dini okulda zorla öğretilirse? Sizin cemaatinize karşı işlenen faili meçhul(!) suçlar cezasız kalırsa? “Ermeni dölü” diye fişlenirseniz? Bir genel kurmay başkanı çıkıp “Ne mutlu Türk’üm demeyenler bizim düşmanımızdır” derse, oy verdiğiniz siyasi parti bir belediye kazanınca bakanlar “bunlar da Ermenistan sınırına dayandı” diye homurdanırsa…

Bu demek değil ki bütün “azınlıklar” potansiyel birer MOSSAD ajanıdır. Ama Türkiye’nin aleyhine faaliyet gösterecek her örgüt “içeriden” olan, dili, kültürü bilen ve sisteme karşı hınç ile dolu insanlara ihtiyaç duyacaktır eylem yapmak için.

Elbette önce vicdanî sebeplerle savunuyorum ki Türkiye kimse kimseye “azınlık” muamelesi yapmamalıdır. Ama buna ek olarak:

  • 1) Adaleti zayıflatan bir yasayı değiştirMEYEN her milletvekili,
  • 2) Yasalara uymayan her polis ya da asker,
  • 3) Bunlara seyirci kalan her savcı, hâkim, gazeteci ve sıradan vatandaş

Bilmeyerek de olsa MOSSAD ve benzeri örgütlere zemin hazırlamış olmaz mı?

İşte Ostrovsky’nin kitabı By Way of Deception (Türkçesi Hile Yolu) bunları düşündürüyor insana. MOSSAD’ın ne tür insanlarla çalışmayı tercih ettiğini ve onları nasıl “baştan çıkardığını” görünce korkuldukları kadar güçlü olmadıklarını idrak ediyor insan. Gerek bu örgüt gerekse türlü komplo teorilerine konu olan masonlar, illüminati ve adını bile bilmediğimiz diğer oluşumlar üç şeyden istifade ederek güçleniyorlar:

  • a) Devletlerin adaletsiz uygulamalarından,
  • b) Cemiyetlerin ahlâkî zayıflıklarından ve dayanışma eksikliğinden,
  • c) Bu ilk iki faktörün uçurum kenarına ittiği kırılgan insanlardan.

Kitapta Ostrovsky’nin açıkça belirttiği gibi kendisiyle, devletiyle bir kavgası olmayan, elindekini yeterli bulan, düzgün aile yaşantısı içindeki bir insan MOSSAD’ın işine kesinlikle yaramayacak bir insandır. Bu son paragraftan çıkartabileceğimiz bir altın kural varsa şudur: Bu tür “dengeli” insanların yaşadığı adil bir devletin toprakları MOSSAD’in nefes alamayacağı bir iklimdir.

MOSSAD’dan kurtulabilecek miyiz bir gün?

İnsan var oldukça zayıflıkları da var olacak elbette. Gerek MOSSAD gerekse başka yapılar bu zayıflıkları kullanmanın yeni yollarını icad edecekler şüphesiz.

Gelin görün ki Hz. Mevlânâ “Kur’an’ı açıklamak için yazdım” dediği Mesnevî adlı eserinde şöyle söylüyor:

“Ey insan, başkalarından gördüğün zulümler, kötülükler, senin kendi kötü huyunun onlardan aksetmesidir, görünmesidir. Senin varlığın, iki yüzlülüğün, zalimliğin, gafletin onlara aksetmiştir.  O sensin, sen kendini yaralıyorsun; lânet ipliğini, kendine, kendin dokuyorsun.” (Cilt I, beyitler 1318-1320)

MOSSAD’ı veya siyonizmin saldırganlığını kendiliğinden oluşmuş bir dış düşman gibi görebiliriz. Ya da kötülük = iyiliğin ve adaletin eksikliği diyerek bakabiliriz olaylara. Bir fotoğrafın negatifi, bir heykelin kalıbı gibi… Müslümanların takvadan uzaklaştıkları anların, ihmallerin ve zulümlerin cisimleştiği, ete, kemiğe büründüğü, bombaya işgale dönüştüğü bir hâl olarak da görebiliriz bu “şeytanî” gücü. Eleştiriyi bu şekilde kendimize çevirdiğimiz zaman çözümü de kendimiz üretebiliriz.(Bkz. Müslümanların iç hastalıkları)

Bu bakımdan özeleştiri yapmayı İsrail ya da Yahudi düşmanlığına göre çok daha verimli buluyorum. Rızık kapısı dükkânına “Yahudiler, Ermeniler ve köpekler giremez” tabelası asanların gaflet içinde MOSSAD’a hizmet ettiğini düşündüm ve Yahudilere yönelik nefretin Müslümanlar için bir afyon olduğunu savunageldim hep.

Çünkü bu özeleştiriler yapılmadığı müddetçe her çağda yeni MOSSADlar, yeni neoconlar, yeni psikopat devletler türeyecektir. (Bkz. Amerika Tedavi Edilebilir mi?) Meselâ 11ci asırda İslâm coğrafyasını hallaç pamuğu gibi atan Haçlı seferleri ve Moğol saldırıları Siyonistlerin işi değildi. Filistin’den kat kat büyük bir bölgede asırlarca Müslüman kanı döken bu iki gücün bu yıkımı yapabilmesini mümkün kılan zemin neydi? İsrail’in Yahudi olması da bu bağlamda değerlendirilmelidir kanımca.

Bir insan MOSSAD’a karşı kafa tutabilir mi?

Devletin adil olması gerektiğini anladık ama sıradan bir insan MOSSAD’a karşı kafa tutabilir mi? Bence bu mümkün. Öncelikle insanlar içlerindeki korkunun farkında olmalılar. Yani bir Cuma namazı çıkışı İsrail ve ABD bayrağı yakan Türkler, Pakistanlılar ya da İranlılar bunu cesaretlerinden mi yapıyorlar yoksa korkudan mı? Bush’un samanla doldurulmuş bir kuklasını yakan Mısırlılar, Ürdünlüler düşman belledikleri şeyin kendisine saldıramadıkları için bir maketine saldırıyorlar. Burada pagan bir davranış gözlüyoruz. Tıpkı ALLAH’ı unutanların O’nun yerine paraya, mevkiye yani putlara tapması gibi Cihad yapacak cesareti olmayan korkakların düşman yerine bir tür negatif puta saldırması.

Müslümanlar içlerindeki bu korkuyu yenmeliler bence. Yani sadece MOSSAD değil genel olarak bütün komplo teorilerini kasdediyorum. Neden? Farz edelim ki İslâm karşıtı komplo teorilerinin HEPSİ gerçek olsun. Üzerine de bilmediğimiz BİN komplo daha ekleyelim.

Kur’an’ın verdiği yanıt bellidir. “Onlar tuzak kurdular. ALLAH da tuzak kurdu. ALLAH tuzak kuranların en hayırlısıdır.” ( Âl-î Imrân 54) (Aynı konuda : Enfâl 30, Yûnus 21, Nahl 127, Târık 15-16)

Benim bunlardan anladığım, Müslüman hayatını komplo teorilerine göre düzenleyemez. Komplo korkusu ALLAH korkusunun önüne geçip Müslümanı O’nun yolundan ayırmamalı.

Şu halde ümmetin tuzakları ne olabilir MOSSAD benzeri hilelerin yaşayamacağı bir iklim oluşturmak için?

  • Sadece Türkiye Yahudilerini değil ulus-devletin tektipleştirici havanında dövülmüş, mağdur edilmiş herkesi kucaklayacak bir söylem oluşturmak,
  • Bu söylemi önce günlük hayata sonra toplumsal ve siyasî projelere yansıtmak,
  • Kürtlük, Alevilik, Hıristiyanlık ya da “safkan” Türklük üzerinden siyaset yapanların bilerek ya da bilmeyerek MOSSAD’a hizmet ettiğini görmek, onları oysuz bırakarak hak ettikleri yanıtı vermek.

 

 

… E-kitap okumak için …

derin_lugat-2-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirinDerin Lügat 2.0

2ci Sürüme dair not: Birinci sürümden bu yana 12 yeni kelime eklendi Derin Lügat’a. İndirip ilk 30 kelimeyi okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmedik. Yani 65inci sayfa sonuna kadar (Yalnızlık dahil) 2.0 ile 1.0 arasında bir fark yok. Bundan sonraki güncellemelerde de aynı yolu takip edeceğiz.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlıkakıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirinAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için.Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte 70 kitap indirin70 kitap indirin

Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”.

İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık. Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocukları

oteki-sinemanin-cocuklari 70 kitap indirin70 kitap indirinYakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “Sinema Endüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeler yerine güzel filmler yapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

kitap-tanitan-kitap-6 70 kitap indirin70 kitap indirinKitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

sen-insansin 70 kitap indirin70 kitap indirinSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.


tezyin_kapak-150 70 kitap indirin70 kitap indirinGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

70 kitap indirin70 kitap indirinT.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.


freud-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirinGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

fethullah-gulen-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirin

Fethullah Gülen’i iyi bilirdik

(Son güncelleme: Üçüncü sürüm, 28 Ocak 2014)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.

Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.

Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların  güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitik 70 kitap indirin70 kitap indirinAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” 70 kitap indirin70 kitap indirindemokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmakolabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 24 Yorum

  2. Yazan:Muhammed Hancı Tarih: Kas 2, 2009 | Reply

    kardeşim yazı iyi güzelde bizim katil ,cani,emperyalist devletlerin bayrağını yere serip çiğnememiz yakmamız neden boş olsun dünya artık sanal savaş demokratik eylemler ve protesto gösterileriyle hareket ediyor sonra israil gazzeye girdiğinde biz miting yapıp ses çıkarmasaydık daha mı iyiydi böyle yapıp hem müslümanların sesini yükseltmek ve uyuyanlara gerçekleri hatırlatmak mı iyi yoksa bunlar boş deyip evimizde oturmakmı ?
    Bizim israili vurmaya gücümüz yetmiyorsa bu oturacağımız ses çıkarmıyacağımız anlamına gelmiyor…
    Diğer katılmadığım nokta ise yahudilere karşı takınılan nefretin yanlış olduğudur…
    Bilakis biz İSRAİLOĞULLARI ndan ki bunlar KUR’AN da da lanetlenmiş bir kavim dir israiloğulları ndan olmayan yahudileri bir kenara ayırıyoruz onların bir suçu yok bizim düşmanımız siyonistlerdir Bu Siyonistler haritadan silinmelidir.Dünyanın selameti için
    ve biz öfkeyi nefreti çocuklarımıza aktaracağız bu neden yanlış olsunki bu caniler değilmi bebeleri analarının karnında öldüren binlerce masumun canına kanına ırzına zalimce ve kahpece yeltenen onlar değilmi fosfor bombası kullanıp yüzlerce masumu yakan biz bunlardan nefret edip heryerde dile getirip bunların yaptıkları zulümleri gündeme getirsek mi daha iyi yoksa israil bu nefretimizden nemalanır diye ses çıkarmayıp yerimizde otursakmı?
    Sonuç olarak israil ne bm nin nede insan hakları örgütlerinin kararlarını takmıyor en azından biz birey olarak onlara olan nefretimizi ekonomi anlamda gösterebiliriz savaşa destek veren firmaların (coca cola,marlboro,nestle,ariel)gibi ürünleri almayarak küresel boykota katılabilir onlara geri adım attırabiliriz…
    Sonuç olarak israil dünyanın düşmanıdır ve dünyayı ateşe verecek ortadoğuda 3.dünya savaşının çıkmasına az kaldı bu savaş israil tarafından başlatılacak bundan adım gibi eminim dileğim israil in bu savaşın fitilini yakmasıyla kendi sonunu getirmesidir VESSELAM

  3. Yazan:MY Tarih: Kas 2, 2009 | Reply

    S.A. Muhammed Hancı,

    sitemize hos geldiniz, yorumunuz için tesekkürler. Bir dostumun sözüyle ilk itiraziniza yanit vereyim:

    “Biz israil bayragi yakarken o zaman dilimi içinde baska bir sey yapmiyoruz ve siyonistler de bunu biliyor. üstelik çogumuz bir kaç saatini israil’i protesto gösterisinde geçirdikten sonra Filistin için bir seyler yapildigi vehmiyle günlük islerine geri dönüyor, futbol maçi seyrediyor, televole seyrediyor”

    Bu dostumun altini çizmek istedigi su: Ayagina çekiçle vurulan insan elbette bagiracak. Ama Islam alemi Filistin için neredeyse 100 yildir avaz avaz, ciyak ciyak bagiriyor. Sonuç ortada. Batinin (BM, AB, USA, …) vicdanina(!) siginip protesto gösterileri yapmanin etkisi kisitli ve kisa süreli. Ne batiyi çekebildik kendi yanimiza ne de Islam alemini israil karsisinda birlestirebildik.

    ABD veya Avrupa’da yasayan bir batili belki 5 dakika görüyor bunu TV’de. O da zapiyor. Kaldi ki bati medyasinda siyonist patronlar hakim. Filistin yanlisi bir konusma, gösteri, yayin KAZAYLA bir kaç dakika görünüyor ekranlarda. Filistin’e ayrilan her dakika için saatlerce Israil yanlisi yayin yapiliyor.

    Batiyi bir yandan “kapitalist, vahsi liberal, materyalist, siyonist,..” diye kötüleyenlerin diger yandan BM veya AB gibi bati kurumlarindan medet ummasi tutarsiz bir görüntü olusturmuyor mu sizce?

  4. Yazan:selçuk bozkurt Tarih: Kas 3, 2009 | Reply

    bu ayrılık dizisi yayından kalktımı?

  5. Yazan:arif efrasyap Tarih: Kas 12, 2009 | Reply

    merhaba…
    yazinizdan faydalandigimi soylemeliyim fakat sizin zaviyenizden bakarak degil. Bir kac mevzuya deginmek ihtiyaci hissettim ilki miting meydanlariyla ilgili; Herkesi miting meydaninda sayin hanci`nin haleti ruhiyesiyle `mudahale etmekten aciz olsakta destek vermeliyiz` psikolojisine sahip insanlarin toplandigi bir yer olarak gormek yanlis orada bir iletisim soz konusu, orada bir dialketik okuma soz konusu, orada insanin icinde devamli canli tutmadigi taktirde olecek bazi fikirlerin sekillenmesi soz konusu tefekkur soz konusu ve en onemli buldugum seyide farkli bir sekilde izah etmek isterim; bir istihbarak orgutunun basinda olsaniz bu meydanlarda olanlara dair ilk neyi merak edersiniz? kim olduklarinimi? nereden geldiklerinimi? iclerinde ne kadar tehlikeli adamlar oldugunumu? o tehlikeli adamlarin o meydanlarda kimlerle irtibata gectiginimi? irtibata gectikleri kisilerin devletle milletle siyasetle sanatla televizyonla iliskilerinimi??? simdi de tersinden bakalim ben `israil dusmani bir ulkenin istihbaratinin basinda` olsam, israilde siyoncu fasist guruplarin toplandigi bir gosteriyle ilgili harekete gececek olsam ilk ogrenmek istedigim bunu kimin duzenledigi ve amaclari?? oraya katilan onlarin bile yasadisi saydigi gruplar ve bu guruplarin o meydanda baglantiya gectigi kisiler o kisilerin egilimleri kullanilabilirlikleri?? oraya giden biri aksamki maci arkadaslarla izlemek uzere evinden cikip meydanda bir kac slogan atip aksamda arkadaslariyla bulusup mac izlemiyorsa bosuna kalabalik etmis mitingler neyse ama eylemlere hic gelmesin.
    Diger bir hususta yahudilerle ilgili; siyonistlerin butun yahudileri `sosyopolitik bir manipulasyon` sonucu; `kendilerininden olmayanlarin onlari her an yok etmeyi istedikleri` psikolojisi guzel bir tesbit yazidada gectigi gibi `turke turkten baska dost yoktur` zehrini kullanan ergenekon teroristleri gibi (ergenekoncular terorist olmasina ragmen operasyonu yurutenleride ayrica konusmak gerekir) siyon kafirleride bu yontemi kullaniyor ve bana oyle geliyorki siyonizme karsi olan yahudileri bir az olsun on plana cikarip onlari guclendirmek siyonistlerin en cok istemedigi seylerden biridir… siyonistle anlasmak ISBIRLIGIDIR Neturei Kartayi desteklemek STRATEJIDIR… hayati boyunca onune gelen egilmeyi tercih edenler tam tersini savunabilirler.

  6. Yazan:Feza Tarih: Kas 18, 2009 | Reply

    Deception dus kirikligi degil aldatmak demektir.

  7. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 18, 2009 | Reply

    “Deception dus kirikligi degil aldatmak demektir”(FEZA)

    Selamlar Fez Hanim, sitemize hos geldiniz,

    Söyle yanit vereyim, tercüme bir müspet ilim degildir, avrupali insan kardeslerimizin dedigi gibi:
    it. traduttore, traditore (Tercüman ihanet [eder]) veya fr. infidèle quand elle est belle, fidèle quand elle ne l’est pas. [Tercüme]güzel iken ihanet eder, degil iken sadiktir.

  8. Yazan:ali kartal Tarih: Kas 18, 2009 | Reply

    bu kadar yazıya ne gerek varki eğer yapılan şey ülke ve torak butunluğu içinse teferruhatlar o kadarda önemli değildir…

  9. Yazan:mehmet Tarih: Kas 26, 2009 | Reply

    İnsanlar konuşuyor tartışıyor,bazı günah keçileri sürekli taşlanıp duruyor..hadi bir senaryo yazalım..amarika ve israil bu hikayenin kötü adamları olsun,ki zaten hep söylenen budur..varsayalım bu iki kötü adam yokedildi,artık amerika ve israil yok..dünya dahamı barış dolu ve güllük gülüstanlık olur sizce..cevap hayır,meydanı boş bulan başka hasta ruhlu toplumlar yada milletler,farklı yüzlerle ama aynı kötü niyetlerle yine zayıf insanları sömürüp yoketmeye çalışmazmı..hadi diyelim iyi olan toplum biz müslümanlarız diyelim,ve hikaye buya..bütün hiristiyanları,yahudileri ve hatta budistleri ataistleride yokettik..artık dünya bir islam gezegeni oldu..sizce ozaman dünya barışa ve gerçek adalete kavuşurmu..cevap yine kocaman bir hayır..bu seferde mezhep ve tarikat kavgaları savaşları başlar ve bu böyle sürüp gider,taaki yeryüzündeki son insanda ölene kadar..peki öyleyse asıl sorun nedir?cevap çok basit..bu dünyadaki savaşların katliamların iktidar kavgalarının tek sorumlusu..dengeli normal ve insancıl duygulardan merhametten nasibini alamamış hasta beyinli insanlardır..ve bu insanlar dünyanın her yerinde yanıbaşımızda ve hatta belki koynumuzda yatmaktadır,müslüman,hiristiyan,yahudi inanaçlı inançsız farketmez..kötülüğün dini milleti farklı olsada,söylemleri aynıdır..ve bu hasta beyinleri ancak uğraşırlarsa bilim adamları düzeltir hasta genler bir şekilde kesilip atılmadıkça beyinlerden..bu dünyada,ne savaşlar biter..nede insanlar insan gibi yaşar..mossadmış amarikaymış hepsi hikaye,gelen gideni aratır asıl düşmanın beynimizde ruhumuzda olduğunu anladığımız an..bizim için bir umut var demektir…

  10. Yazan:sami Tarih: Kas 30, 2009 | Reply

    Ülkelerin kardeşliği yoktur çıkarları vardır tıpkı insanlar gibi,boş işlerle uğraşmadan kendi işimizle ilgilenmeli ve illa bir hedef arıyorsak eğitim,sanayiye yönelmeliyiz,akmış karaymış işleri ülkemizi ileri götürmez,çalışan kazanır,uyuma sende çalış ülkeyi yücelt,(istisnalar hariç)adam numaradan hacı hoca özel hayatta kim bilir nasıl,hz.mumammet s.a.v. ölürken fakir ölmüş,zırhı bile tüccarda rehin kalmış,biz,son model araçlar,yaşam,ee ya entellektüel,yada hacı bırakın bu numaraları,güncel konulara eğilinde bir şey bulalım,çözelim.bilim,teknoloji,eğitim,sağlık,yok mossad ne yapmış,cıa ne etmiş.kardeşim çalışın.ne mutlu türküm diyene.saygılarımla.

  11. Yazan:sami Tarih: Kas 30, 2009 | Reply

    ha unutmadan kolay yoldan nasıl köşe dönme hayalleri,bi şey olsa yabancı ülkeler suç atmalar.sen gel yat ALLAH bana verir ha verir bekle alırsın.geri kaldık zaten bir an önce azimle çalışmalıyız.saygılarımla

  12. Yazan:Beoks Tarih: Ara 2, 2009 | Reply

    birakin filistini yada iranı yada afganistani !
    önce türkiyeyi kurtaralim ! kendi ne hayri olmayan başkasına hayrı dokunmaz! Türkiye bir manda devletidir Lozanda bunun resmi belgesidir.
    İlk olarak II Abdül Hamiti iyi incelemek lazim.Abdül hamit kimler için tehlikeydi ve neden düşürülmesi gerekiyordu ! Abdül hamiti düşürenler kimlerdei ? Abdül hamiti düşürdükten kisa bir süre sonra ülke neden diyer ülkelere pay edildi! biz savaşa neden girdik!1 dünya savaşi acaba sadece osmanlı içinmi tezgahlanmış bir savaşmıydı ? eğer bu tezgahlanmış bir savaşsa? ozaman türkiyedeki oluşumların hepsi tezgahlanmış olma olasılığı yüksek değilmi ? Halk gözünde sahte kahramanlar üretmek kolay değilmidir ?Halk için kahramn vasfı taşıyan bir şahsiyetin ülke içindeki reformlarını tartışmasız kabul eder işte böyle manda bir ülke oluruz . gerisinide siz kurgulayin ……..

  13. Yazan:saab Tarih: Ara 7, 2009 | Reply

    Beoks; sen açıkca ben Atatürk düşmanıyım desene kardeşim! neymiş sahte kahraman türer, bu kahraman reformları yaparmış ha? sen önce dürüst ol açıkca isim vererek yaz burada, bırak bu bel altına çalışmayı müslümana yakışmaz! bakın şunu kafanıza iyice sokun; bir insan ne kadar kaslı ne kadar güçlü olursa olsun, eğer beyni yoksa her zaman kaybetmeye mahkumdur. Yani Kurtuluş savaşını Atatürk tek başına mı kazandı diye çıkışan beyinsizlere örnek olsun diye yazıyorum ama onların kafası bas-maz!! Allah yolunda olduğunu iddia eden müslümanlar; Atatürk’e hakaret etmekle takva sahibi olamazsınız, Amerikan ve İsrail sizi çatır çatır kullanıyor siz önce evinizdeki Amerikan ajanının kitabını atın sonra inanayım sizin samimi olduğunuza. Yoksa Yüce Allah’ın vaadettiği cehennemin en alt katı (siz münafıklara) sizi bekliyor..

  14. Yazan:savas Tarih: Nis 21, 2010 | Reply

    bende mossad ajaanı olmak istiyorum

  15. Yazan:zafer Tarih: Nis 22, 2010 | Reply

    çok büyük bir kısmımız bilmeden, istemeden, gayet masumane bir şekilde de olsa, tam da mossadın istediği gibi çalışıyor ve yaşıyoruz zaten… sayın başbakanımızın belki de tek beğendiğim ve beni mutlu eden sözü “siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz” sözü olmuştu… o söz yada davranış bile mossad a yaramıştır kesinlikle… içinde mossad kelimesi geçen her bir cümle bile mossad ve benzerlerinin ekmeğine bol bol yağ sürer… en büyük başarı korkutmayı başarabilmektir çünkü… dünyada devler yaratılmıştır korkutmak için… bunlardan biri mossaddır… eskiden kgb idi… insanları ancak ve ancak korkutarak sürü haline getirebilirsiniz… mesela amerika kendi halkını rusyadan korkutuyordu… şimdi çinden korkuyor amerikalılar… irandan tırsıyorlar… yerini bilmedikleri irandan!…

  16. Yazan:ismail Tarih: Oca 11, 2011 | Reply

    sonuçta kim ne derse desin israil dunyanın en buyuk ulkelerinden birisi.Dunya piyasaları üzerindeki etkisi bence oldukca fazla buna ragmen ekonomik yaptırım gücünü fazla ortaya çıkarmak istememeleri şaşırtıcı.o kadar imkan bolluguna ragmen bu kadar çok imkanı kulanabilmek kişiyi diger insanlardan çok farklı yapmalı.

  17. Yazan:Seyithan Tarih: Haz 10, 2012 | Reply

    israile-gitmek-istedim-musluman-oldugum-icin
    israil-konsoloslugu-engel-cıkardı

  18. Yazan:engin Tarih: Ara 14, 2012 | Reply

    sizle çalışmak benim için bir gurur meselis ben tek sizle çalmışak için herzamn en büyük güçlü olanı saygı duyraım benimle görüşmerimi dikkata alırsanız sevinirizm özel bilgilerede sahibim

  19. Yazan:devleti ebedi müddet Tarih: Şub 7, 2013 | Reply

    1982yılında oded yinon,bengurion,moşe dayan,israilin uzun vadeliprojesinde büyük israilikurmak için önce ırakı etnik ve mezhebi olarak bölmek için üç ayrı bölgeye ayırmak.kuzeyde bir kürt devleti,bağdat ve çevresinde bir sünni devleti,basra bölgesinde bir şii devleti kurmak.kuzeyde bir kürt devleti kurmak için mesud barzani önderliğinde bir muhalif güç oluşturarak kürdistan devletini kurmaktır.mesud barzani yahudi asıllı bir peşmergedir.türkiye cumhuriyetidevleti kürdistan devvletinin kurulmasını engellemek için bahane yaratma operasyonu yaparak beyaz türklerden olan kişileri kullanarak pkk terör örgütünü kurup ve bunu bahane ederek kuzey ırakta bir kürdistan devletinin kurulmasını engellemek istemiştir.gazeteci uğur mumcu israilin mesud barzaniyle ilişkisini kanıtlayıncada mossad tarafından ortadan kaldırılmıştır.Eşref bitlis,Turgut özal,adnan kahveci,bahtiyar aydın,ve bunun gibi kişiler bu oyunları bozmak amacıyla çalışmışlardır.bunun içinde ortadan kaldırılmışlardır.bu olaylarda türkiye içerisindeki israil adına hizmet eden sabetaycı ve masonlar ittifakından oluşan öğretim üyeleri,siyasetçiler,tsk içerisindeki paşalar ve gazeteciler mevcuttur.türkiye içerisindeki ittifakı bozmak için atatürkün 7 ekim 1935 yılında yasakladığı masonluğu,sabetaycılığı yasaklamak gerekir.daha sonra türkiyenin ekonomik kalkınmasını sağlayarak türki devletlerle birleşerek büyük türk islsm devletini kurmak gerekir.israil önümüze engel olmak isterse hebronda yada tel avivde 2nci hiroşima vakasını yaşatmak gerekecektir.2014 yılının kasım ayına kadar terör örgütü silah bırakmadığı takdirdede 2nci halepçe katliamını kandilde ve beka vadisinde yaşatılacağını bilmesi gerekir.2071 yılına kadar 1000 yılın büyük türk islam devletinin yaratılması için bunların bir an önce gerçekleştirilmesi gerekecektir.

  20. Yazan:mustafa Tarih: May 13, 2013 | Reply

    Ben sadece İSRAİL-RUS konsologla görüşmek istiyorum. Ömrüm boyunca ajjanlık yapmaya sahibim. Çok önemli belgelerlen ispat edebilir ve Dünyayı etkiler.

  21. Yazan:Hamuş Tarih: Kas 15, 2013 | Reply

    bence bütün bu yazını özü ve çıkarılması gereken ders şu iki cümlede:
    “kendisiyle, devletiyle bir kavgası olmayan, elindekini yeterli bulan, düzgün aile yaşantısı içindeki bir insan MOSSAD’ın işine kesinlikle yaramayacak bir insandır. Bu son paragraftan çıkartabileceğimiz bir altın kural varsa şudur: Bu tür “dengeli” insanların yaşadığı adil bir devletin toprakları MOSSAD’in nefes alamayacağı bir iklimdir.”

    Bunu ülkesini seven herkez aklının bir köşesinde bulundurmalı, özelliklede devlet idaresinde görev yapanların…

  22. Yazan:goktug Tarih: Oca 19, 2014 | Reply

    mossada ajan olurum. e-mail adresime mesaj beklerim.

  23. Yazan:polat alemdar Tarih: May 22, 2015 | Reply

    çapraz devlet kurmak istiyorum

  24. Yazan:Gökhan Tarih: Eki 14, 2015 | Reply

    Açıkçası kim olduğun cokta önemli değil ,verilen görevde yalnız olduğunu biliyorsan ona biad edebilirsin. Başka söze gerek yok.

  25. Yazan:Yunus sarı Tarih: Mar 5, 2017 | Reply

    Lenin ne demiş ismimin anılmadıgı yerde bana küfredin, böylece çaktırmadan ucuz kolay reklam ve propaganda yapmış olursunuz. 2. Taktik bir şeye düşman olmak var birde düşmanmış gibi yapmak var bunun kuralı da sosyoloji ilminde bir kural var, patron işçileri rahat soymak ve sömürmek için işçilerden birini satın alır ona iki kat maaş ve ek ücret verir o işçinin görevi her yerde her zaman özellikle çalışma anında patrona ana avrat düzçekmek böylece patrona düşman olanlar rahatlar deşarj olur oh be der sanki patronu halletmiş gibi olurlar böylece isyan, grev, devrim, aksiyon larından vazgeçerek evde rahat uyurlar.

  1. 2 Trackback(s)

  2. Tem 22, 2009: www.kitapblog.org » Arşiv » Hile Yolu – Victor Ostrovsky, Claire Hoy
  3. May 31, 2010: Öğretmenim İsrail! : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin