Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Bugünün Dünyasını Anlamak İçin Yeni Bir Paradigma / Alain Touraine »

Bugünün Dünyasını Anlamak İçin Yeni Bir Paradigma Alain Touraine« … Cemaatlerimizden çıkmak ve hareket halindeki bir cemiyetin teşekkülüne katkıda bulunmak istiyorduk; şimdi kalabalıktan, kirlilikten ve propagandadan sıyrılmak istiyoruz. Kimileri modernlikten kaçıyor; ama bunların sayıları pek fazla değil; çünkü modernlik merkezleri kullanılabilir kaynakları öylesine biriktirdiler ve dünyanın bütününe öylesine tam olarak egemen oldular ki, artık modern öncesi bir yer olmadığı gibi “iyi vahşiler” de yok; yalnızca hammadde ya da kol emeği rezervleri, askeri idman alanları ya da konserve kutuları ve televizyon programlarıyla dolu kenar mahalleler var.

Evvelâ Avrupa, sonra da ABD’de oluşan sanayi toplumu, kaba bir kapitalizm tarafından ikiye bölünmüş izlenimi verir: Bir yanda çıkar ve bireysellik dünyası, ki Schopenhauer bu dünyanın estetik olarak ayyaşlarla dolu bir meyhane, entelektüel olarak bir tımarhane, ahlaksal olarak da bir haydut yatağı olduğunu söyler; öte yanda da kişiye bağlı olmayan ve hesaplarla arasında bağlantı bulunmayan bir arzu dünyası. Sahiplenici bencilliğin hizmetindeki araçsal akıl, artık tasarımla değil de ancak algıyla kavranabilen yaşamın, bedenin ve arzunun güçlerine hiçbir şeyle bağlı değildir. Tüketilen şeylerin bollaşması ve çeşitlenmesi, olsa olsa modern toplumu başlangıcındaki iyimserlikten uzaklaştıracaktır. Durkheim’ın anımsattığı gibi, modernlik ilerledikçe mutluluk geriler, doyumsuzluk ve engellenmeler ise çoğalır. Read the rest

Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor / Marshall Berman »

Marshall Berman, Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor“… Modernliğin tarihi gibi muazzam bir şeyin bir ucundan yakalayabilme umuduyla onu üç evreye ayırdım: Kabaca 16. Yüzyılın başlarından 18. yüzyılın başına dek uzanan ilk evrede insanlar, modern hayatı algılamaya yeni başlamışlarıdır; onlara neyin çarpmış olduğunu anlayamazlar henüz. Umutsuzca, el yordamıyla uygun sözcükleri bulmak için çırpınırlar; deneyim ve umutlarını paylaşabilecekleri modern bir kamu, ya da camianın ne olabileceği konusunda pek fikirleri yoktur. İkinci evremiz 1790’ların büyük devrimci dalgasıyla başlar. Fransız Devrimi ve onun etkileriyle büyük, modern bir kamu, bir anda ve dramatik bir biçimde doğuverir. Bu kamu, devrimci bir çağda; kişisel, toplumsal ve siyasal yaşamın her boyutunda altüst oluşlar ve patlamalar doğuran bir çağda yaşıyor olma duygusunu paylaşmaktadır. 19. yüzyılın modern kamu alanı, bir yandan da hiç de modern olmayan dünyalarda yaşamanın madden ve manen neye benzediğini hatırlamaktadır hala. Bu içsel ikilik aynı anda iki ayrı dünyada yaşıyor olma hissini, modernleşme ve modernizm düşüncelerini doğurur ve kökleştirir. 20. yüzyılda, üçüncü ve son evremizde, modernleşme süreci neredeyse tüm dünyayı kaplayacak kadar yayılmış; gelişmekte olan modernist; dünya kültürü sanatta ve düşünce alanında göz alıcı başarılar sağlamıştır …”

… Modernite üzerine okumak için… Read the rest

Modernitenin Felsefî Söylemi / Jürgen Habermas »

modernlesme site:derindusunce.org ile ilgili görsel sonucu“… Modern devir ilk evvelâ bireysel ve indî özgürlük emaresiyle zuhur etti. Bu indî/sübjektif özgürlük, toplumda sivil hukukun bireyin kendi çıkarlarını rasyonel tarzda kollayabilmesi için sağladığı uzam olarak; devlette siyasal iradenin oluşumuna katılmada ilke olarak eşit haklar şeklinde; özel alanda etik özerklik ve kendini gerçekleştirme olarak; ve nihayet, bu özel dünyayla ilişkili kamusal alanda, düşünümsel hale gelmiş bir kültürün temellük edilmesi aracılığıyla cereyan eden oluşturucu süreç olarak gerçekleştirildi …”

… Modernite üzerine okumak için…

sen-insansin 70 kitap indirin70 kitap indirinSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.

freud-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirinGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Kasım ayında en çok okunan kitaplarımız »

kitap-okumakGeçtiğimiz kasım ayında sitemize 57,249 farklı kullanıcı gelmiş, ay boyunca 119,346 ziyaret yapmış ve 980,934 sayfa açılmış. Bu verilere göre günlük ortalama ziyaret 3.978.

E-kütüphanemize gelen okurlar ise 70.111 kitap okumuşlar. 70 farklı kitap bulunan kütüphanede 36 kitabın her biri 1000’den fazla okunmuş. Toplam okunmanın %57’sini teşkil eden ilk 25 kitap şöyle:

  1. Kürtlerin Tarihi Üzerine
  2. Bir pozitivizm eleştirisi
  3. Gurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”
  4. Kitap Tanıtan Kitap 1
  5. Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi
  6. Kitap Tanıtan Kitap 2
  7. Liberalizmin Kara Kitabı
  8. Kitap Tanıtan Kitap 4
  9. İslâm’da Mimar ve Şehir
  10. Fethullah Gülen’i iyi bilirdik
  11. Kitap Tanıtan Kitap 6
  12. Kitap Tanıtan Kitap 5
  13. Senin tanrın çok mu yüksekte?
  14. Gözle dinlenen müzik: Tezyin
  15. Jean-Paul Sartre ile Kaliteli bir Ateizme Doğru
  16. Baudolino (Umberto Eco) – Roman incelemesi
  17. Kadın hakları ve Kemalizm
  18. Çapulcular” ne istiyor?
  19. Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?
  20. Kitap Tanıtan Kitap 3
  21. Sen insansın, homo-economicus değilsin!
  22. Söz yıkar şiir imar eder
  23. Öteki Sinemanın Çocukları
  24. Derin İnsan
  25. Maymunist imanla nereye kadar? (Tartışma)

 

… Kitapları daha yakından tanımak için …

kitap-tanitan-kitap-6 70 kitap indirin70 kitap indirin Eylül ayında en çok okunan kitaplar Ekim Ayında En Çok Okunan KitaplarKitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Solcu, sosyalist, komünist Aforizmaları »

Marx-Men-Origins--62654

  • Türk solcularının çoğu Karl Marx’ı Rus zannederler. Değildir, Almandır.
  • Marx hayatında hiç çalışmadı. Zengin burjuva karısının parasını yedi. Türk solcularının zengin çocuğu olması bundandır belki.
  • Karl Marx bütün sülale haham yetiştirmiş Yahudi bir ailenin çocuğu.
  • Türkiye’de solcular işçi sınıfından, Marx, Lenin, Stalin’den bahsedip dururlar ama bu adamların yazdıklarını okumazlar.
  • Solcularımız 100 yıldır uykudalar, gerçek dünya ile hayallerindeki dünya arasında uçurum var. Uyanma vaktidir.
  • “Solcuyum” diyen herkesin Marx’ın ve takipçilerinin yazdıklarını okuması gerekir.
  •  1844 Elyazmaları‘nı, Feuerbach Üzerine Tezler‘i, Alman İdeolojisi‘ni, Felsefenin Sefaleti‘ni, Komünist Manifesto‘yu ve tabi ki Kapital’i.
  • Türkü barlarda her gece ütopik işçi cennetleri kuruyorlar ama Komünizm adına yapılan yanlışlarla yüzleşmedi solcularımız.
  • Elbette komünizmi yanlış anlamış/uygulamış ülkeler olabilir. Ama bunu söylemek için de komünizmi bilmek gerekir.
  • “Mücadeleden” bahsedenlerin çoğu bir işte çalışmıyor. Dünyada fakirler, Türkiye’de ise zengin çocukları solcu oluyor.
  • Hem Türkiye hem de Avrupa’da kendisine komünist, sosyalist, Leninist, Stalinist, Maoist diyen ve birbiriyle çelişen insanlar var.
  • Komünizmi kuran ve/veya ilk uygulayanlar çok kitap okuyan, bilgili ve zeki adamlardı. Bilgiye, öğrenmeye değer veriyorlardı.
  • Bugünkü solcular ise cahil, aptal ve kıro. Lümpenleşme tavan.
  • Marx’ın Kapital’ı yazdığı yıllardan bu yana dünya çok değişti. Yeni sorunları çözmek için onun tezlerine dayanan çok düşünür var.
  • « Ben solcuyum » diyen bir insanın bunları bilmemesi düşünülemez : Rosa Luxemburg, Ernst Thälmann, Georg Lukács, Max Adler, Karl Renner, Otto Bauer, Walter Benjamin, Jürgen Habermas,…
  • Molotof kokteyli yerine Türk solcuları Marx’ın anahtar kelimelerini öğrenmelidir. Meselâ « Verdinglichung » yani şeyleştirme.
  • Marx’ın kapitalizme itiraz etme sebeplerinden biri buydu. O zaman olduğu gibi bugün de haklıdır Verdinglichung konusunda.
  • Kapital güzel bir kitaptır, özellikle birinci cilt. Sadece solculara değil Müslümanlara da tavsiye ederim.
  • Marx’ı anlamak için 2ci anahtar: İnsan’ın kendine yabancılaşması (Entremdung / Entäusserung) Marx’ın Hegel’den devşirdiği bir kavram.
  • İşçilere yeryüzü cenneti vaad eden komünistler 1917 devriminden hemen sonra kendi yandaşlarını öldürmeye başladılar. Neden?

Read the rest

Zaman Aforizmaları »

  • saatVarlıkların sürekli değişim halinde olması onlara kalıcı bir hüviyet vermemize engel.
  • Canlı ya da cansız her varlık değişmekte. « Var » olmak değişmekten ibaret. Varlıkların hüviyeti ise bir fikir sadece.
  • Fiillere verdiğimiz isimlerin mânâsı da bizde saklı. Mutlak olarak fiillerde değil.
  • Saniyede 2000 hücresi ölen bir insan “Ben” derken neyi/kimi kastediyor? 50 yaşındaki bir adamın en yaşlı hücresi 15 yıllık.
  • Kendi varlığını, hüviyetini ispat edemeyen bir insanın bir tanrı ispatına girişmesi ya da Big Bang, evrim konuşması saçma değil mi?
  • Varlık iddiasında olduğumuz, yaşadığımız “an” gerçekte yok. Hatırlanan geçmişle beklenen gelecek arasında bir sınırdır “an”.
  • Konuştuğumuz cümlenin ortasına geldiğimizde söylediklerimiz “geçmiş” oluyor. Yani “an” ufuk gibi sanal ve indî bir mevhum. Gerekli bir vehim.
  • An bir vehim ise vehmedilen anların toplamı olan zaman nasıl gerçek olsun? Saatin ölçtüğü zaman değil sadece bir Read the rest

Erwin Panofsky: Resim sanatında hümanizm ve laiklik »

panofsky

Gözden kalbe yol vardır…

Aziz Jerom’u odasında çalışırken tasvir eden iki resime bakıyoruz. Soldaki Albrecht Dürer’in bir gravürü(1514), sağdaki ise Antonella de Messina’nın yağlı boyası (1475). İlk anda göze çarpan fark Dürer’in tercih ettiği yakınlık sayesinde oluşan mahremiyet hissi. Sağdaki resim ise çok daha objektif, adeta mimarî bir çizimi andırıyor. Aziz Jerom bile anonim bir konu mankeni gibi kalmış. Ancak ortak noktaları daha ilginç: Cisimlerin içine gelip yerleştikleri, önceden var olan, her şeyi kapsayıp kuşatan, taşıyan ama kendisi kuşatılmaya, ayakta tutulmaya muhtaç olmayan bir mekân tasavvuru var. Her şeyi ihata edici bu muhit aynı zamanda her varlıktan da evvel varmış ve hep oradaymış gibi. Üstelik her ikisinde de ressamlar sanki bir pencereden bakarak çizmiş ve biz seyirciler de aynı pencereden bakmak zorundayız. Boyumuz, bakışlarımızın yönü ya da günün şu saatindeki aydınlatmanın bir önemi yok. Aslında ikisi de objektif değil, ressamların sübjektiviteleri bize “objektivite” diye dayatılıyor. Dürer’in ya da de Messina’nın suçu yok, perspektifin ilkeleri böyle.

Fakat konusunu İncil’den alan resimlerde bile Hristiyan dogmalarını çiğneyerek merkezî perspektifin kullanılması daha eskiye uzanıyor: Sistematik olarak bunu yapmaya başlayan iki ressam var: Giotto di Bondone (ö. 1337) ve çağdaşı Duccio di Buoninsegna (ö. 1319). Her ikisi de Rönesans’ın öncülerinden. Fikren hümanist olan bu ressamların stil olarak natüralizmi/ taklitçi sanatı seçmesi elbette şaşırtıcı değil. Avrupa resminde laikleşmenin 1300’lerden 1500’lere kadar sürdüğünü söyleyebiliriz. Bundan sonra eserlerin Read the rest

Güçler ayrılığı Aforizmaları »

  • gucler-ayriligiGüçlerin ayrılığı diye bir şey yok aslında demokrasi fantezisi.
  • Gücün doğası gereği vesayet eden biri olacak olmak zorunda.
  • Çünkü inisiyatifi eline alan diğer alternatif güçleri tekeline alma eğiliminde.
  • Güçleri dağıtmaya kalkarsan birinden bir adım önde olan bürokrat diğerleri üzerinde baskı kurmaya başlıyor ve bürokratik bir elit oluşuyor.
  • Askerin mesela eli güçlüyse gücün dağıldığı diğer kurumları  eziyor. İstihbaratın eli güçlüyse devletin içine devlet kuruyor Ergenekon vs
  • Sermaye güçlüyse diğer güçleri satın alıyor. Güçlerin ayrılığı oksimoron bir kavram.
  • Belki güç sahiplerinin organize olamaması ve bunların arasındaki mücadelenin kazananı olmayacak şekilde sürmesi düşünülebilir ki bu halk için en kötüsü.
  • Devlet organları organize olamadığı zaman mobilizasyon gücünü kaybediyor geriye insanları mobilize edebilen tek bir şey kalıyor PARA.
  • Milyonlar her sabah saat 8:30’da fotokopi çekmek için uyanabiliyor mesela. Devlet bir sebeple bu gün herkes erken kalkacak dese ne olur?
  • Devlet “hep beraber zorunlu sabah namazı kılacağız” dese millet isyan eder: özgürlük anayasal haklar ıvır zıvır.
  • Demokrasi, mutlak krallık ya da teokrasi… Bütün rejimler eninde sonunda oligarşiye dönüşüyor.
  • Zira medya, sermaye, asker, bürokrat bir şekilde çıkar birliği ediyorlar ama BİR’leşmeden, TEK’lesmeden, birbirlerine karışmadan. Bunların alt kümelerinde takımlar kuruluyor
  • Hâkim oligarşiyle aday oligarşiler çatışıyor, ittifaklar kurulup bozuluyor. Bu arada
  • Hava durumuna göre halkı yanına almak isteyen “demokrasi” denen bir hayaleti savunuyor.
  • Demokrasi halkın kendi kendini yönettiğini zannedip oligarşiyi rahat bırakması için icad edilmiş bir müsameredir.

 

Kaynaklar ve makaleler

  1. Demokrasinin en büyük düşmanı halktır!
  2. Yanlış hayatlar doğru yaşanamaz…
  3. Gösteri Toplumu / Guy Debord
  4. Amerika’da Demokrasi / Alexis de Tocqueville(1)
  5. Amerika’da Demokrasi / Alexis de Tocqueville(2)

 

Bush_et_Branches

 

Edebiyat, sanat, siyaset, tarih üzerine kitap okumak için… Read the rest

Küresel ısınma aforizmaları »

  • global_warming_by_fatalityx963#COP21 Paris’te toplanıyor. Yine kravatlı adamlar ve döpiyesli kadınlar hiç bir çözüm üretmeden yiyip içecek ve birbirlerini alkışlayacaklar.
  • Çözüm üretmeyecekler çünkü ortada bir problem yok. Daha doğrusu kirlilik ve küresel ısınma onların suçu ama problem fakirlerin.
  • Hatta denilebilir ki G20 ülkeleri ve Batı Avrupa’nın geri kalan kısmı muhtemel bir ısınmadan çok ama çok kârlı çıkacaklar. Neden ?
  • Çünkü Kuzey kutbuna yakın deniz yollarının açılması halihazırda zengin olanları daha da zengin edecek.
  • Tokyo, Paris, Londra, New York, Los Angeles, Şangay, Hong Kong gibi önemli limanların arasında ticaret kısalacak ve haliyle ucuzlaşacak.

iki-dunya-yollar

  • Fakat Kanada ve Rusya özellikle kazançlı çıkacak. Zira soğuk yüzünden kullanamadıkları yeraltı zenginliklerini işletecekler.
  • Küresel ısınmayı yavaşlatmak veya durdurmak zengin ülkelerin işine gelmez. Bu sebeple samimi değiller.
  • Birçok maden için dünya rezervlerinin üçte birinin Kuzey kutbu civarında bulunduğunu söyleyebiliriz.
  • … Küresel ısınma “sayesinde” açılan kuzey yolu buradaki petrol ve doğal gazi da erişime açacak. Tabi yeni çevre felaketleri de gelebilir.
  • Gerçek şu ki #COP21’de toplanan zenginler için ne doğanın ne de oradaki geleneksel yaşam biçimlerinin bir değeri yok.

Read the rest

Genç Türkiye İnşa Edilirken / Ernst A. Egli »

Genç Türkiye İnşa Edilirken Ernst A. Egli ‘Sultanın son teşrifat(protokol) nazırının oğlu olan bir arkadaşıma benim bir duyurumu Türkçeye çevirmesini rica etmiştim. Bana gururla verdiği çevirisini okuyunca çok tuhaf buldum ve bizim okulda estetik konusunda ders veren Ahmet Haşim’e verdim. Haşim, bana yazıyı geri verirken bunu kesinlikle Türkçe olmadığını, ancak otuz yıllık bir mezardan kalkan birinin bunu yazabileceğini söyledi. Böylece arkadaşımın çevirisi de kâğıt sepetine gitti. Ancak dil reformuyla ilgili daha bazı hususların ileride tamamlanması gerektiği kanısındayım.’

[…]

‘Taslağı yollamamdan sonraki süre içinde şehir, ortasından geçirilen düz, dar bir yolla acımasızca ikiye ayrılmıştı. Yeni caddenin sağında ve solunda kalan bütün eski evler yok olmuştu ve cadde boyunca yeni evler de inşa edilmişti. Dehşet içinde kalmıştım, çünkü bütün bunlar gerekli resmi izinler alınmadan yapılmıştı.’ (Denizli, Tavas için)

[…]

‘Bu küçük ışığın bizi çok uzaklardan aydınlatabilmesi inanılmaz bir şeydi. İşte bizi buraya yönlendirmiş, odun kömürü ateşinde pişirilen Türk kahvesini içip yaşama sevincini içimizde tekrar hissettiğimiz bu yere çekmişti. Edirne’deki dizeleri dinlediğim zamandan beri, beni de bu ışık gibi bir şey aydınlatıyordu. Daha sonraları, Çin flütünü(‘ney’den bahsediyor), Hafız’ı, birçok başka şeyi dinlediğimde de bu hissi yaşamıştım. Sonraları Celalettin Rumi’nin rubailerini çevirdiğim zaman da, kendimi sözcüklerle anlatmaya Read the rest