RSS Feed for This Post

Soyut görme: Teori ve Pratik(7) – Nokta

nokta-yaratilis“… Ucu yanmakta olan bir sopayı eline alsan da tez tez, sağa sola oynatsan, göze durup duran, kesilmeyen bir ateş çizgisi gibi görünür. Ömür de pek tez akar gider de, bu yüzden devamlı duruyormuş gibi görünür. Ucu ateşli bir dalı hızla sallasan, o ateş noktası sana, uzun bir çizgi gibi görünür. […] Ömür, ırmak gibi yeniden yeniye gelir gelir akar gider, yenisi gelir. Fakat biz, bu akışı, kesintisiz olarak görürüz. Bu ömür uzunluğu, bu sürüp giden zaman, yaratılışının süratindendir. Cenâb-ı Hakk’ın yeniden yeniye ve hızlı yaratması ömrü böyle uzun ve dâimî gösteriyor …” (Mesnevî’den)

Nokta gerçekten acayip bir kavram. Matematik dersinde “boyutsuz” diye ögreniyoruz. Varlığı ölçülemez, cismen yok, kavram olarak var. Biraz büyükçe olsa  “benek” denir, “leke” denir, daire veya kare biçiminde olur. Gerçek nokta boyutsuz. Ama bu boyutsuz nokta hareket edince çizgi meydana geliyor. Çizgi de gizemli bir kavram. Yokluk diyarından gelen, tasavvur edilen Nokta’nın Varlık diyarına geçip tezahür etmesi, görünür olması. Karagöz perdesinde “aktörlerin” görünmesi gibi. Çizgi’nin boyu var ama eni yok. Bir eni, kalınlığı olsa şerit olur, kurdela gibi uzun bir dikdörtgen olur. Ama öyle değil. Çizgi iki düzlemi, komşu iki sathı birbirinden ayırıyor ama kendine ait bir satıh yok. Yukarıdaki satırların müellifi Mevlânâ Hazretleri gibi düşünmeye çalışalım: Ucuna taş bağlanmış bir ipi hızla çevirdiğimizi hayal edelim. Bir müddet sonra ipi değil daire biçiminde bir düzlemi görmeye başlarız değil mi?

Matematiksel Noktadan Sanatsal imagesNoktaya

Matematikçilerin nokta kavramı ile sanatçıların noktası aynı değil. Matematiksel bir gözle bakarsak; noktanın hareket etmesiyle çizgi, çizginin hareketiyle de yüzey çıkıyor meydana. Yüzeylerin hareketiyle de üç boyutlu katı cisimleri tasarlayabiliriz.

Sanatçı için durum biraz farklı: Kalemin veya fırçanın ucu boş, beyaz bir kâğıda dokununca başlıyor herşey. Sanatkârların (ve Sanatkâr’ın) yaratma muradı Nokta. Henüz çizilmemiş çizgi varlık diyarında yok ama sanatkârın niyetinde, takdirinde, iradesinde, muradında, tasavvurunda var.  Sanatkârlar bir doğum sancısı çekiyorlar. Müstakbel sanat eseri pasif, atıl bir nesne değil, doğmak isteyen bir bebek. Ana karnında debelenen, gizli, batın iken artık görünmek, zahir olmak isteyen bir özne. Toshihiko Izutsu’nun kelimeleriyle ifade edelim:

dali-yumurta“… Lao-Tzû, bu anlamda, aslında “yontulmamış  odun” anlamına gelen p’u kelimesini kullanmayı sevmektedir. Bu mutlak basitliğinde Varlık da tıpkı “yontulmamış odun” gibidir. “Yontulmamış” kaldığı sürece onda müşâhede edilebilecek olan “odun”dan başka bir şey değildir. Ama o, her türlü kapkacağın üretimi imkânını ihtivâ ettiği sürece yalnızca “odun” olmakdan başka bir şeydir. Bu hâliyle de hâlâ “Hiç”dir ama bilkuvve her şeydir. En azından bir şeylerin vukuu bulacağı husûsunda belli belirsiz bir his vardır. Ve işte bu, Sırr’ın “olumlu” vechesi, Mutlak’ın hilkat âlemine dönük olan yüzüdür. İbn Arabî, aynı fikri, bir hadîs-i kudsîdeki “Kenz-i Mahfî” (Gizli Hazîne) ifâdesiyle ifâde etmektedir. Ve “Gizli Hazîne” de tabîatı icâbı “bilinmeyi arzu eder” …” (Tao-culuk’daki Anahtar Kavramlar)

Nokta’dan çizgiye, çizgiden düzleme ve nihayet katı cisimlere uzanan bir süreç var. Ama bu uzanış parçaların birleşmesi şeklinde yaşanmıyor. Montaj yok. “Nokta + Nokta+ … = Çizgi” formülü geçersiz zira süreç analitik değil, mekânsal değil. Adı üstünde, süre-sel, zamansal. Yani Yaratılış görünmez, yaşanır. Bu yüzdendir ki yaratma, halk etme Zaman ve hareket kavramlarından bağımsız olarak düşünülemiyor.

Yaratılış derken… Hem Kainât’ın yaratılmasını hem de sanatçıların eserlerini “yaratmasını” (aslında ihdas etmesini) anlayabiliriz. Zira nokta, çizgi ve düzlem gibi görsel elemanlar soyut sanat düşüncesinin de temel taşları arasında. Meselâ soyut resmin öncülerinden Wassily Kandinsky’ye kulak verirsek:

“… Geometrik çizgi görünmez bir varlıktır. Hareket halindeki bir noktanın izidir, o hareketin sonucudur. Bir hareketten doğmuştur çizgi; bu hareket ise noktanın ataletinin yok olmasıyla mümkün olmuştur. Durağan, statik olandan devinime, harekete geçilmiştir. Resmin temel ögeleri içinde en büyük zıtlık arz edeni Çizgi’dir […] Nokta aletin yaratılış zeminiyle, satıh ile buluşmasının neticesi. Sanatın icra edileceği satıh, kağıt, ahşap, tuval, alçı, metal vs bu sathı oluşturabilirler. Ressamın fırçası, kalemin ucu ya da heykeltraşın keskisi… Yaratılış zemini bu ilk dokunuş, ilk şok ile döllenir…” (Düzlemde Nokta ve Çizgi)

Kahreden nokta

Bir başlangıç mıdır nokta? Yoksa son veren, “noktayı koyan” mıdır? Gerçek şu ki nokta birşeylerin başlangıcı olabildiği gibi bitişini de teşkil edebiliyor. Bir harfi yazarken kalemin ucu noktayla başlıyor. Ama harfin yazılışı bittiğinde, kalem kâğıda veda ettiğinde yine son sözü bir nokta ¨degil mi? Ya bir cümleyi bitirirken koyduğumuz “son” nokta? Son mu gerçekten? Yoksa her son gibi yeni bir başlangıç mi? Nokta nedir ? « yok » demek için var olan bir işaret, “susun lan!” diyerek sessizlik isteyen ama bağırdığı için sessizliği bozan bir haykırış değil midir? Kandinsky ile devam edelim:

“… Geometrik anlamda nokta boyutsuzdur, görülemez. O halde soyut, maddî olmayan bir şekilde tarif edilmeli. Madde olarak nokta sıfırdır. Ama bu sıfır bazı insanî vasıflara sahiptir. Geometrik nokta mutlak bir suskunluğu çağrıştırır. Söylenecek şeyler olup da söylenmeyen bir an gibi. Bu yüzden nokta söz ile sessizliğin buluştuğu yegâne birliktir. Bu sebeple noktanın ilk olarak yazıda ortaya çıkmış olması şaşırtıcı değil. Yazıdaki nokta bir kesinti, cümlenin sonu. Fakat aynı zamanda bir sonraki cümlenin başlangıcı ..” (Düzlemde Nokta ve Çizgi)

Sonuç

Nokta iyi bir öğretmen gibi üzerine düşeni yaptı. Bize yaratılışın bilimsel değil sanatsal olduğunu ispat etti. Kâinat’ın varlığı bilimsel mecburiyeti, determinizmi, objektif ve ölçülebilir olanı reddediyor. Tercih, murad, arzu var Kâinat’ın hammaddesinde, hürriyet var. Bu hürriyeti insanda da görebiliriz. Cisminde değil fiilinde. Ama avlanmak, yemek, uyumak gibi mecburi fiilerde değil. Sanatsal fiilerde görebiliriz. Resim, müzik… ya da neden olmasın, dans :

 “Su içmek için elimi masanın üzerinde duran bardağa uzatıyorum. Bardağı kavrıyorum, ağzıma götürüyorum, suyun soğukluğunu hissediyorum ağzımda, yutkunuyorum. Şimdi dans ettiğimi hayal edin, koreografinin bir yerinde su içiyormuş gibi yapmam gerek. Yukarıda saydığım hareketleri yapıyorum ve seyircilerimin “içinde” su içerek serinleme hissini uyandırıyorum. Ne oldu? Gerçekten su içmek ile SEYİRCİ ÖNÜNDE su içiyormuş gibi yapmak arasında ciddi bir fark var: Sanat’a dahil olan hareket -ki hiç bir hareket Zaman’sız varolamaz- artık fayda amaçlı değil. Hareketin kendisi amaç, maksat, istenen, özlenen şey. Dans ederken de hareketin kendisi MuRaD! Dansta hareketin kendisi YARATI(LI)Ş, Dansta hareketin kendisi Zaman Kâğıdı’na yazılan yazı!” (Ölüm’ün Işığında Zaman Kavramı -3-)

Tıpkı « bizim » Kandinsky’nin dediği gibi :

“… Dans esnasında parmak uçlarına kadar bütün vücut ifade edilenin çizgilerini resmeder. Asla kesintiye uğramayan çizgilerin bileşimidir dans. Vücut kalemin ucu gibidir …” 

… Bu konuda okumak için…

 

Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?

İnanmak belki zor ama … eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik!güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk.Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde görüyoruz dünyayı. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan ve perdeleyen daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi. İşte bu sebeple Hakikat’i görmek için Bilim’e değil Sanat’a ihtiyacımız var, bilmek için değil bulmak söz konusu olduğu için. Derin Düşünce yazarları Sanat-Hakikat ilişkisi üzerine yazdılar. Buradan indirebilirsiniz.

 

Derin Göz

İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …Buradan indirebilirsiniz.

 

… Bu konudaki makaleler…

  1. Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır
  2.  Figüratif resim sanat mıdır?
  3.  Âl-i İmrân Suresini Okusaydı İslâmcı Olmayacaktı!
  4.  Müslümanca sanat bir yağmur duasıdır…
  5.  Batıyı “normal” zanneden için İslâm anormal olur
  6.  Güzel eşya ve güzel ahlâk
  7.  Avrupa’nın sanattan istifa ettiği gün
  8.  Benlik sanatı, bencillik sanatı 
  9. İslâmî sanat kalbe hitab eder, batıda ise muhatab akıldır

… Soyut Görme Kabiliyeti Üzerine…

… İslâm sanatından örnekler …

  1. İç Mekânlar
  2. Seramik
  3. Mozaik
  4. Metal işçiliği
  5. Hat
  6. Taş

Kaynak Metinler için bu kategori

Trackback URL

  1. 1 Trackback(s)

  2. Kas 5, 2015: Osmanlı Minyatüründe Perspektif Yok mu?

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin