RSS Feed for This Post

Soyut görme: Teori ve Pratik(5) – Paul Klee

cafe_paris

Paris’te bir kahveye oturup espresso istediğinizde küçük porselen bir fincan içinde bol köpükle getirir garson. Köpük katmanı yeterince kalınsa kahveniz kışın bile sıcak kalır. Ancak bazen dalıp gidersiniz, okumaya ya da telaş içinde koşturan insanları seyretmeye koyulursunuz. Altın renkli köpük yavaş yavaş dağılır, geriye koyu renkli olan kahvenin kendisi kalır.

Kahve soğudukça tadı sürekli değişir. Önce sıcak-ılık olur, kahvemsi tadı idare eder. Sonra orta-ılık ve ardından soğuk-ılık takib eder. Sonunda buz gibi olmuştur ve ilk andaki lezzet de yerini sabunu andıran nahoş bir tada bırakmıştır artık. Ama soğuyan kahvenin tadı daha ilginçtir. Çünkü bu ılıklara alışkın biriyseniz hiç saatinize bakmadan geçen zamanı idrak edebilirsiniz. Yani Zaman’ın geçişini dilinizle tadabilirsiniz! [1]

Sıcak kahve ten içinse, soğuk kahve şuurlu bir can içindir. Lezzeti yerinde olan sıcak kahve dudakların, dilin, damağın yani âzâların hazzına hitab eder, nefsanî bir beklentiye cevaptır. Hemen gelir, şimdi vardır; içilir ve parası ödenir. Mutlu etmez insanı, tatmin eder sadece. Figüratif resim gibidir sıcak kahve. (Bkz. Figüratif resim sanat mıdır?) Kesin, net beklentilere uygun, “iyi ve güzeldir”… Oysa soğumakta olan kahve Paul Klee’nin soyut resimlerine benzer. Pastel renkler, küçük farklarla kendini tekrar eden kareler… Zamansaldır bu tablolar. Gözle işitilebilen melodiler gibidirler. Geçip giden figürlere bakarak “içerde” geçmeyen bir “Ben” olduğunu fark edersiniz. Hatırlayan ümid eden bir “Ben”. Müslüman sanatçıların tezyin ile doruk noktasına taşıdıkları görsel senfonilere, konçertolara utangaç bir göz kırpmadır Klee’nin yaptığı. Zira ister Paul Klee’nin tablolarına bakalım istersek Semerkantlı Müzehhip Abdurrahim’in tezyinine; fark etmez. Kare, üçgen ya da zengin ve karmaşık motifler tekrar edildikçe eşya olarak işaret ettikleri şey olmaktan çıkarlar.

Balık, kuş çiçek gibi bilinen şekiller bile olsa suret tekrar edildikçe seyreden göz (=akıl) için bir soyutlama başlar; görünenlere bakarak görünmezleri akletme sürecidir  soyutlama. Harflere bakarak harfleri değil yazılan mânâyı anlamaktır. Bu yüzden her soyutlama bir okumadır. Resim sanatı için de bu böyledir. Tabi figüratif resimden ziyade soyut resimleri kastediyoruz. Seyirci zamanda ve mekânda görünenlere bakarak görünmezi okur. Ya ressam? Gerçekten öyle mi yazmıştır tablosuna? Soyut sanatı konu alan “Yaratıcı Düşünce” adlı denemesinde şöyle demiş Klee:

“Tabloda Yan çizilmiş evler yıkılmıyor. Ne ağacın yeşerebilmesine gerek var, insanların nefes almasına. Sanatın amacı görünenin kopyasını yapmak değildir, görünmezi görünür kılmaktır. Grafik sanatlar ise doğal olarak soyutlamaya meyleder”

 Gerçekten de motiflerin tekrar edildiği soyut bir sanat eseri karşısındaki seyirci anlık olan “bakma” fiilinden kurtulur, zamanla birlikte akmaya, seyre dalar, o artık seyir halindedir, anlık faydacı bakıştan kurtulmuştur. Beşerî ihtiyaçlarına hitab edecek olan; meselâ pişirilen, yenen veya kullanılan vs eşya yerine o eşyanın sureti, şekli, güzelliği çıkar ortaya. Ressamın keyfiyeti, tercihleri zahir olur zaman sayesinde. Soyut görüş beşerî açından “yaratma” daha doğrusu ihdas etmenin deşifre olmasını sağlar. Yani sadece “ah ne güzel tablo” demezsiniz. Sanatçının o eseri ortaya koymasını sağlayan iç dünyasına misafir olursunuz. Okumadır bunu sağlayan, seyircinin soyut görme kabiliyetidir. Figüratif resimde bu seyir halini elde edemezsiniz. Figüratif resim adeta bilimsel bir sanattır. HER insan AYNI şeyi anlamakla mükelleftir çoğu kez. (Bkz. Figüratif resim sanat mıdır?Sanatçının tercihi, takdiri, hür seçimleri soyut sanat eserlerinde çok daha bariz görünür. Klee’nin Modern Sanat Teorisi’nde söylediği gibi:

 “Sanatçının stili ile ifade bulan özgürlük insanın dünyaya ve ölümden öteye bakışıdır. Romantizmin en tutkulu çığlıklarını duyarsınız burada. Yeryüzünden yükselmek, uçmak için çaba harcarsınız.”

Gerçeklerden Hakikat’e geçmek?

Soyut resimle uğraşan batılı ressamlarda çok sık rastlarız bu “yükselme” çabasına. Vatikan ile arası bozulan Avrupalılar Tanrı için sanat yapmayı terk etmişler; giderek sanat kendisinin amacı olmuş. Biraz da bu yüzden 19cu asırdan günümüze kadar gelen sanatçılarda ve filozoflarda böyle bir spiritualite/manevîyat arayışı yaygın. Seküler ve/veya bireysel inançlar oluşmuş zamanla. Meselâ Kandinsky “benim dinim sanatımdır” diye kestirip atmış. “Transandans” (tr. aşkın) kelimesini de kullanırlar bazen. (Bkz. e-kitap: Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?)

İslâmî tabirle yükselme, uçma gibi tabirlerin yerine “maddeden mânâya intikal etmek” denebilir. Meselâ abdestin hem bir şekli hem bir de mânâsı vardır. Niyet ve kalbî his yoksa kişi biraz ıslanmış olur. Keza oruç tutmak ile bir müddet aç kalmak arasında da bir fark vardır ki o fark maddî değil manevîdir. Şeklen yapılan her işin bir mânâsı vardır, hikmeti, ilmi, irfanı, feyzi vardır. Müslüman, Hristiyan ya da ateist olsun, bir sanatçı maneviyatsız olamaz. Yaptığı resimleri, heykelleri boya yığını, taş parçasî olarak göremez. Zira “neden güzellikler beni çekiyor? Neden resim yapıyorum? Neden sadece bol para kazandıracak bir şey yapmıyorum?” gibi soruların cevabı ancak anlam olarak vardır. Anlamsız, mânâsız ve maneviyatsız sanat olmaz. Şair ve sanat eleştirmeni Michel Leiris’in 1939 senesinde, psikanalitik bir terapinin ardından yazdığı  “İnsanın Çağı” isimli kitabından alınmış sözlere bir bakın. Bu madde-mânâ ilişkisi daha da net ortaya çıkar sanırım:

“… Hiç bir şeye ve en başta Tanrı’ya ve hatta Ahiret’e- inanmıyordum, fakat yine o mutlak, o sonsuz Olan’dan severek bahsediyordum. Muğlak da olsa ümit ediyordum ki şiirin mucizesi her şeyin değişmesine vesile olacaktır ve ben de canlı olarak sonsuzluğa intikal edeceğim ve böylece kelimeler sayesinde insan olarak kaderimi yeneceğim.”

 İşte sanatsal faaliyetlerde “soyutlama” özünde görünen dünyadan görünmeyen mânâların alemine kanat açmak demek. Bunun için ressamlar tabiattan, gerçek hayattan bir figür alırlar ve onun gerçekle bağını koparırlar. Ama herkes Klee gibi tekrar yoluyla yapmaz, başka yöntemler de vardır. Meselâ Kandinsky’nin mavi atlısı meşhurdur. Picasso’nun stilize portreleri, fovistlerin ana renklerle kurguladıkları gerçek dışı manzaralar da birer soyutlamadır. Peki ya Delaunay gibi hiç bir eşyaya, tabiata referans yapmama gayretiyle çizen soyut ressamlar? Konstrüktivistler ve bazı kübistler meselâ? Onlar da tabiat kökenlidir aslında. Tabiata endeksli olan birinci grubun aksine tabiata tersinden endekslidirler. Annesine inat söylenenin tam tersini yapan çocuk gibidirler, en az uslu çocuk kadar anneye (tabiata) endekslidirler.

 Hangi yöntemle olursa olsun resim yapma esnasında soyut görseller “normal koşullarda” işaret ettikleri anlamlardan boşaltılıyorlar. Mavi bir at, kare başlı,gözsüz insanlar gerçek dünyada olmadıkları için bu yapay suretler Klee’nin tabiriyle özgürleştiriliyor:

“… tabiattaki anlamlarından koparılarak özgür hale gelen şekiller yeni anlamlar taşımaya hazır hale geliyorlar ve muazzam bir plastik kuvvet kazanıyorlar”

Klee haklı, soyutlama gerçekten büyük bir ifade gücü veriyor resim yapan insana. Pozitif bilimlerin kapsama alanı dışında kalan dünyayı anlamak için sanatın bize sağladığı muhteşem bir imkân bu. Üstelik sadece resim ya da heykel sanatına has değil. Objektif, bilimsel lisan ile anlatılamayanları edebiyat sayesinde, söz sanatları ve benzetmelerle anlatabilirsiniz. Meselâ:

“… Geçen zamanın kokusunun nasıl olduğunu kendinize hiç sordunuz mu? Milderhurst şatosuna girmeden önce aklıma gelmemişti ama artık cevabı biliyorum. Küf ve amonyak, bir tutam lavanta ve bir avuç dolusu toz; bir de çürümüş kâğıt kokusu. Bunun arkasında çöp ya da fazla pişmiş yemek gibi bir şey. Bu sonuncuyu keşfetmem zaman aldı ama sonunda başardım. İşte mazi. Düşünceler ve düşler, umutlar ve ızdıraplar aynı tenekenin içine atılmış, çıkan koku dağılmıyor, durağan havanın içinde yüzmekte …” (Uzaktaki Saatler / Kate Morton)

 

(Devam edecek)

Dipnotlar

Ama garson barda gevezelik eder de kahveyi soğuk getirirse başka. Çünkü soğuk kahve ile soğu-yan kahve arasında fark vardır. Çoktan soğumuş ise anlık olan tadı mekânsaldır. Soğumakta ise zamansal.

 

gecen_zaman

… Bu konuda okumak için…

 

Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?

İnanmak belki zor ama … eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik!güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk.Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde görüyoruz dünyayı. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan ve perdeleyen daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi. İşte bu sebeple Hakikat’i görmek için Bilim’e değil Sanat’a ihtiyacımız var, bilmek için değil bulmak söz konusu olduğu için. Derin Düşünce yazarları Sanat-Hakikat ilişkisi üzerine yazdılar. Buradan indirebilirsiniz.

 

Derin Göz

İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …Buradan indirebilirsiniz.

 

… Bu konudaki makaleler…

  1. Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır
  2.  Figüratif resim sanat mıdır?
  3.  Âl-i İmrân Suresini Okusaydı İslâmcı Olmayacaktı!
  4.  Müslümanca sanat bir yağmur duasıdır…
  5.  Batıyı “normal” zanneden için İslâm anormal olur
  6.  Güzel eşya ve güzel ahlâk
  7.  Avrupa’nın sanattan istifa ettiği gün
  8.  Benlik sanatı, bencillik sanatı 

… Soyut Görme Kabiliyeti Üzerine…

… İslâm sanatından örnekler …

  1. İç Mekânlar
  2. Seramik
  3. Mozaik
  4. Metal işçiliği

Kaynak Metinler için bu kategori

Trackback URL

  1. 2 Trackback(s)

  2. Tem 18, 2013: Soyut görme: Teori ve Pratik(6): Tarkovsky
  3. Eyl 17, 2013: İslâm’da Mimarî ve Şehircilik(3): Sinan gibi cami yapmak veya Sinan gibi adam olmak?

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin