RSS Feed for This Post

Müslümanca sanat bir yağmur duasıdır…

Suya hasret ibrikler, Müslüman parmaklara hasret tesbihler, üzerinde asırlardır namaz kılınmayan seccadeler… Günlük hayattan koparılmış güzellikler modern, çağdaş ve çirkin bir biçimde yanyana sıralanmış: Ebrular, hatlar, el örgüsü çoraplar, kilimler… Kâh takvim gibi 16cı asır, 17ci asır diye bölünmüş, kâh harita gibi bölge bölge: Antalya kilimi, İznik çinisi, … Orada burada tek tek Kur’an sayfaları… Bazen büyükten küçüğe dizildiklerine bile tanık oluruz, tam bir medeniyet karikatürüdür böyle sergiler. Medeniyet değil, kültürdür artık. Biriktirme vardır, envanter vardır, süpermarket rafları gibi sıralama, sayma, bölme, parçalama…. Ya medeniyet?

Modern İslâm sanatı sergileri defter arasında kurutulmuş çiçekler gibiler; Sararmış ve kokusuz bir halde, topraktan ve yağmurdan uzak, koparıldıkları çayırları unutmuş o çiçekler gibi. Çünkü kelebek ve arıların artık uğramadığı o bitki cesedleri çiçeklikten daha fazla kuruluk diyarındalar.
Bu kuruluk, kuraklık, bu statik hâl İslâm’a uymaz. Müslümanca sanat O’nun rızası ve rahmeti için değil midir? O halde Müslümanca sanat bir yağmur duasıdır. Namazdan önce kalplere huşu verir meselâ. Güzelliğiyle gözlerden ruha akar, güzel ahlâka bir davetiye olur. Bu tasavvurda sanat eseri insana yaratılma gayesini hatırlatan, kendi iç güzelliklerini yansıtan bir aynadır. Sanatçı güzel şekillerle, renk ve görsel ritimlerle yani tezyin ile bir beste yapmıştır adeta. Tezyindeki ahenk tıpkı musikî gibi, ritmi, ezgisi ile başka ahenklere rumuz olur: Yaşam tarzım acaba yaratılma maksadım ile ahenkli mi? Yoksa nefsini put edinenlerden miyim? Yeme, içme dışında hayatıma mânâ katan ne var?

Oysa bu güzelikler günlük hayattan koparılırsa, dünya hayatıyla sanatsal güzellik koparılırsa İslâm sanatı bu aslî işlevini yerine getiremez. Para verip biletle girersiniz müzeye. Ama eseri tasavvur eden sanatçının niyetine aykırı bir işlev yüklenmiştir onlara şimdi: Ulus-devlet müzelerinde kimlik inşaatlarına çimento yapılmıştır İslâm sanatı. Suriye sanatı, Türk sanatı, Afgan sanatı olmuştur. Bu sanat anlayışı ulusal kibirlere gaz verir, sububiyet yani kan, soy, ırk davasını körükler, emperyalizme hizmet eder.

Zâtı güzel, sıfatı güzel, ef’âli güzel olan ALLAH güzeldir ve güzeli sever. Bu bir teori veya erişilmez ilke vs değildir. Bu pratiğin yani imanın ve güzel sanatın ta kendisidir. Bu bağ koparsa İslâm sanatı modernleşir, sekülerleşir. Güzel’in kaynağından kopuk güzellik anlayışı aslında bir anla-ma-yıştan ibarettir. Kültürleşen, medeniyetten uzaklaşan, birikim değil biriktirme, bir koleksiyon haline gelen sanat mirasınıza artık turist gibi bakarsınız. Bir de bakmışsınız ki ülkenizin Mesnevî okumayı bilmeyen çeyrek aydınları, Mevlânâ Hazretleri Türk müydü yoksa İranlı mıydı? diye tartışmaya başlamış. Bir de bakarsınız ki sizin paranızla okuyan ilâhiyat me’zunu alimcikler Eshab-ı Kiram’a ve evliyalara dil uzatmaya başlamış,  hatta Kur’an hükümlerini tartışmaya(!) başlamışlar. İşte bu çirkin insanların çirkin fiillerle ortaya çıktığı zemin güzel sanatın, İslâmî güzelliklerin müzelere hapsedildiği zemindir. Zira Sanat’ı, Tasavvuf’u, Aşk-ı ilâhîyi hatta Kur’an’daki remizleri, sanat dilini reddeden bu modern alimcikler için rahmet de yoktur, güzellikten kaçarlar onlar, ıslanmaktan korkarlar. (Bkz. Âl-i İmrân Suresini Okusaydı İslâmcı Olmayacaktı! )

 

… Bu konu ilginizi çekiyorsa…

Derin Göz

İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …Buradan indirebilirsiniz.

 Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?

“… Önce hiç bir şey görünmüyor. Kümelenmiş şeyler, daha doğrusu herkes gibi görüyorsunuz. Yapılması gereken elde kalem, tefekkürle seyretmek. Bir zaman sonra şeyler başka bir hakikate sahip oluyor. Gerçeklik daha gerçek görünmeye başlıyor. Zaman istiyor bu …” (Fransız ressam Edouard Pignon’un “Hakikat’i Ararken” adlı kitabından)

Bireylerin birer gözden ibaret olduğu, herkesin herşeyi gördüğü bir toplum hayal edin. Özel hayat, gelenekler, aramak, öğrenmek, ön-arka, küskünlük, gaflet, tehdit, fırsat gibi bir çok kavramı akletme imkânı ortadan kalkmaz mıydı?

Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde algılıyoruz kavramları. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. İnanmak zor ama … eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik! güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan ve perdeleyen daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi. İşte bu sebeple Hakikat’i görmek için Bilim’e değil Sanat’a ihtiyacımız var, bilmek için değil bulmak söz konusu olduğu için. Derin Düşünce yazarları Sanat-Hakikat ilişkisi üzerine yazdılar. Buradan indirebilirsiniz.

 

 

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:@GalacidalaciDNA Tarih: Haz 8, 2013 | Reply

    Müslümanca sanat bir yağmur duasıdır…: http://t.co/SWqztKzVlw

  3. Yazan:ç-z Tarih: Haz 8, 2013 | Reply

    “Müslümanca sanat bir yağmur duasıdır.” yaratılma gayesini hatırlatan çok güzel bir eser cümle..ruhunuza akana bereket 🙂

  1. 3 Trackback(s)

  2. Ağu 26, 2013: Soyut görme: Teori ve Pratik(7) – Nokta
  3. Eyl 25, 2013: Soyut görme: Teori ve Pratik(8) – Giuseppe Tornatore
  4. Şub 5, 2016: İslâm'da Mimarî ve Şehircilik(1): Anıtkabir ve Türbeler

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin