RSS Feed for This Post

Varlığım Türk olmayanların varlığına da armağan olsun!

Taraf Gazetesinde yayımlanan “Ne dershane, ne 4+4+4, ihtiyaç eğitimde reform!” başlıklı yazımda Türkiye eğitim sisteminin mevcut durumunu ortaya koyup içeriğindeki sorunlu alanların altınızı çizip eksikleri belirtip yapılması gereken reformları ve ihtiyaçlarımızı ortaya koymaya çalışmıştım. Oysa eğitim konusundaki sorunlarımız öğretim biçimleri ve üslubu ile kısıtlı değildi.

  17 Eylül 2012 sabahı itibariyle 2012-2013 eğitim-öğretim yılı resmi olarak başlamış oldu. Türkiye’de Süryani, Arap, Ermeni, Kürt, Türk çocukları okula başladı. Bir Ermeni arkadaşımın da dediği gibi aynı zamanda “Türk olmayan çocuklar da, Türk çocukları gibi “Andımız” okumaya, Türk olmadıkları halde Türk’üm diye bağırmaya ve hatta varlıklarını Türk varlığına armağan etmeye” başladılar.

  Bir Milli Eğitim Bakanı olan Dr. Reşit Galip’in yazdığı “Andımız” 10 Mayıs 1933 yılından bu yana resmi olarak tüm Türkiye halkının çocuklarına zorunlu olarak okutturuluyor. Öyle ki, tuvaleti gelen çocuğun “Andımız”ı bozmamak için tuvalete gidemeyip tüm arkadaşlarının yanında altına işeyecek duruma düşmesi pahasına kıpırdamaksızın okutuluyor. (Bizzat yaşadığım bir anıdır, eminim birçoğumuzun…)

  Her sabah aynı saatte, bir sıraya dizilerek kıpırdamaksızın binlerce çocuğun bağıra çağıra ırka vurgu yapan, yeminler eden bir marşı okuması bariz militarist-ırkçı bir eğitimin ilk adımıdır ve maalesef bu yöntem eğitim-öğretimin ilk adımı olarak çocukların Türk olanlarında ırkçı eğilim yaratırken, Türk olmayanlarında baskı ve ruhen yaralanma yaratmaktadır.

  Daha önce “Andımız”ın kaldırılması için eylemler yapıldı. Birçok yazar konuyu yazdı. Ben de “Andımız”ın kaldırılması gereğine inananlardanım. Çocukların bu tip militarist ve ırka vurgu yapan bir eğitim üslubundan zarar gördüğünü düşünüyorum. Bu ezici ve baskı yaratan yöntem aynı zamanda bir asimilasyon aracı olarak hizmet ediyor. Oysa bir ulus devlet olmayan Türkiye’de buna değil tam aksi bu tip bir yöntemi ortadan kaldırmaya ihtiyacımız var.

  “Andımız”ın kaldırılması için birçok girişimde bulunuldu maalesef yeterli olmadı. Maalesef “Andımız”ı kaldıramadık o halde şöyle yapalım: Bizlerde Türkler olarak varlığımızı Kürt ve Ermeni ve tüm Türk olmayan Türkiyeli çocukların varlıklarına armağan edelim, olmaz mı? Rahatsız mı oldunuz, rahatsız mı olursunuz? O halde neden bu tip bir rahatsızlığı Türk olmayan binlerce çocuğa yaşatıyoruz?

  Tüm bu yazdıklarım Türk olmayan çocuklarda nasıl bir travma yaşatıyor hiç düşündünüz mü? Asıllarını saklamak bazen inkâr etmek zorunda kalıyorlar. İlhan Selçuk gibi bir gazeteci-yazar bile annesinin Ermeni olduğunu saklamak zorunda kalmış. Dahası saklamakla kalmayıp, onu annesinin etnik kimliğini saklamak zorunda bırakanlara dönüşmüş, bu zulüm silsilesi ile yüzleşememiş, arzu edilen Türkiye bu mudur?

  Benim arzu ettiğim Türkiye bu değil zaten bu Türkiye’den çok çektik… Gözaltında kaybedilmiş 17500 faili belli, faili meçhulümüz var. Katillerinin halen bulunamadığı Hrant Dink’imiz var, annesinin etnik kimliğini saklamak zorunda kalan yazarlarımız var, ülkede devam eden Kürt Meselesi var… Tüm bu çözülemeyen sorunlar arasında sorunlara, zihinleri tarumar ederek start veren kaldırılmasının vakti gelmiş de geçiyor olan bir marş var.

  Ya “Andımız” kaldırılasın ya da biz Türkler de varlığımızı Türk olmayan çocukların varlığına armağan edelim. Ben bir Türk olarak hiç gocunmadan ve bir çağrıda da bulunarak: Varlığım Türk olmayan çocukların da varlığına armağan olsun! Varlığım Türk olmayanların da varlığına armağan olsun! Bir varlığım varsa eğer sadece bir ırkın değil tüm insanlığın varlığına armağan olsun! diyorum. 

 

 

Eğitim konulu makalelerden …

 

 

 

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

 

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi?

 

GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen…

 

Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Sıradan insanları sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın?

 

1870′lerde İtalya’da yaşayan etnik gruplar birleşerek Fransız işgaline son verdiler. Bir İtalyan ulusu yoktu ortada, Fransız zulmünden bıkmış insanların meşru müdafasıydı vardı. Ama o dönemin Avrupası’nda yükselen değer halk değil ulus-devlet idi. “Problemin” farkında olan Milli Kurtuluş Hareketi liderleri şöyle diyorlardı : “İtalya’yı yarattık, sıra İtalyanları yaratmaya geldi!”

 

Samsun’a bir “güneş gibi” doğanlar, Türk milletini yoktan var edenler(!) de acaba demişler midir “Türkiye’yi yarattık, sıra Türk Milletini yaratmaya geldi” diye?

 

80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş bir deli gömleğine işaret ediyor. Kral çıplak. Kral hep çıplaktı.

 

Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirebilirsiniz

 

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:Arif okumus Tarih: Eki 10, 2012 | Reply

    Bilemedim aslnda bunlar yıllardır soylenegelen seyler… Guncelin de biraz dısında..
    Ve en cesurr adımı atan Merhum Erbakan hoca olmuştur…Laakin kıymeti bilinmedi..
    Basbakan da sırası gelince eyleme dönusturecegine eminim…
    Yaani inş. Bu konuda cok seyler degisecek..
    Saygılar…

  1. 1 Trackback(s)

  2. Ara 12, 2012: Son 12 ayda en çok okunan 40 sayfa

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin