RSS Feed for This Post

Dil bir oyuncak mıdır?

Cristopher K. Neuman’ın Tanzimat ve Cevdet Paşa hakkında “Araç Tarih, Amaç Tanzimat” adlı bir eseri var. Ben okumadım. Taha Akyol bu eserin Türkçe tercümesi için Neuman’ın yazdığı önsözden bir alıntı yapıyor. Neuman şöyle diyor:

Kelimelerin değerini etimolojik kökene göre tespit eden ve bu bakımdan ırkçı olan, yazı dilini konuşma diline benzetmek amacıyla ikisinin de işlevini yerine getiremeyecek kadar dumura uğratan bir dil politikasına kurban gitmiş Türkçenin makus talihi.

Kendi Almanca üslubumun akıcılığı, zenginliği ve çokboyutluluğuyla iftihar eden bir yazarım. Konum, üslup konusunda hayranlık uyandıracak başka bir yazarın, Cevdet Paşa’nın eseridir.

Gelişme şansı kullandırılmamış Türkçe’nin haline, bu tercümeyi gözden geçirirken bir kez daha hayıflanmaktan başka bir şey elden gelmedi.

Dil dediğimiz şey nedir? Yani dil deyince ne anlıyoruz?

Birçok tarif yapılabilir belki ama bunların içinde ‘yap-boz’un olamayacağı kesin.

Huylu huyundan vazgeçmiyor.  Birkaç ay önce basında bir haber vardı. Türk Dil Kurumu kelime üretimine devam ediyormuş. Buldukları bazı karşılıklar ise şöyle:

Basketbol ”sepet topu”, first lady ”başbayan”, asparagas ”uydurma”, zapping ”geçgeç”, etik ”töre bilimi”, Avans ”öndelik”, voleybol ”uçan top”, banknot ”kağıt para”, afiş ”ası”, ajanda ”andaç”, aktivite ”etkinlik”, aktüel ”güncel”, aspiratör ”emmeç”, amblem ”belirtke”, ambulans ”cankurtaran”, amortisman ”yıpranma payı”, fabrika ”üretimevi”, anarşi ”kargaşa”, arşiv ”belgelik”, atölye ”işlik”, türbülans ”burgaç”, badminton ”tüytop”, baypas ”köprüleme”, otizm ”içeyöneliklik”, ipotek ”tutu”, fuel oil ”yağ yakıt”, garanti ”güvence”, depozito ”güvence akçesi”, fitness ”sağlıklı yaşam”, finanse ”akçalanmış”, CD ”yoğun disk”, terörist ”yıldırıcı”, idealist ”ülkücü”

Birileri, literatüre ‘oturgaçlı götürgeç’ gibi kelimeler kazandıran bu adamlara, dilin canlı bir varlık gibi olduğunu, doğal olmayan müdahalelerin dile yarar değil zarar getirdiğini anlatmalı. Galiba bu adamları umutlandıran şey, uydurulan onca karşılıktan birkaçının tutuyor olması. (Mesela ‘buzdolabı’ gibi)

Yüzyılların kültürüyle, geleneğiyle oluşmuş dilimizi ‘sadeleştirme’  ya da ‘öztürkçeleştirme’ adı altında ucubeye çevirmeye kimin hakkı var?

Dildeki sadeleştirme konusundaki en gayretli isimlerden Nurullah Ataç’ın ibretlik bir sözü vardır, şöyle der;

Ben yıllardan beri öztürkçenin savunuculuğunu yapıyorum diye bazıları benim Türkçe’yi çok sevdiğimi zannediyorlar. Hayır, ben bu milletin Latince kökenli bir dil konuşmasını istiyorum, fakat mevcut zengin haliyle bu çok zor. Ancak bu dili körelte körelte bir kabile dili haline getirirsek buna mecbur olur.

İşte bu zihniyetin değirmeninden geçtik; şimdi ‘muhasara’ ile ‘kuşatılma’yı, ‘talep etti’ ile ‘istedi’yi, ‘taarruz’ ile ‘saldırı’yı, ‘neden’ ile ‘vesile’yi aynı zanneden ve birbirine ikame eden bir kitleyiz.

Dilde zorla değişim olmaz. Hele sadeleştirme, yabancı kökenli kelimelerin atılması gibi birşey hiç yapılmaz. Bugün dünya diline sahip olan İngilizler bırakın dilden kelime atmak gibi bir saçmalığa girişmeyi bilinen bütün dillere kendilerini açmışlardı.

İngilizce’de pekçok Latince kelime vardır, bazı Almanlar İngilizce için “Almanca’nın bir diyalekti” der.

The Oxford English Dictionary (OED) dünyanın en büyük sözlüğüdür. 20 cilt, 22.000 sayfa; 500.000 kelimeden oluşur. Ve bu kelimelerin nasıl kullanılmış olduğunu göstermek için de 2.5 milyon örnek cümle ihtiva eder. Bu muazzam bir hazine.

Türkçe çok zengin bir dildi eskiden. Farsça ve Arapça dışında imparatorluk bünyesindeki birçok dil ve kültürün izlerini taşırdı. Yapılan  sadeleştirmeler neticesinde bu dil fakirleşti ve kuraklaştı.

Bugün Filibeli’nin 100 yıllık Amak-ı Hayal’ini lügatsız okuyamıyoruz, ama bir İtalyan genci 700 yıllık İlahi Komedya’yı (Dante) ana dilinden rahatça okuyabiliyor. (Evet -şükür ki- Yunus Emre’yi okuyoruz ama İtalyanlar hem filozoflarını hem de halk ozanlarını okuyabiliyor.)

Shakespeare, Dante, Descartes, Voltaire, Bacon ve daha birçokları; bunların eserleri yazıldığı zamanın dili ile bugün zorlanmadan okunabiliyor.

Fransız bir üniversite genci René Descartes’ın 1600′lerde yazılmış “Discours de la méthode” unu anadilinden okuyor, anlıyor, şerh düşebiliyor, çözümleme yapabiliyor ama emsali olan Türk genci Descartes’in de ilham kaynaklarından birisi olan Gazali’nin “El-Munkizu Mine’d dalâl” adlı eserini, bırakın okuyup, anlayıp, şerh düşebilmesini İSMİNİ bile sökemiyor.

El Munkiz’den, Amak-ı Hayal’i anlamaktan hadi vazgeçtik, bir zaman, Halid Ziya Uşaklıgil’in ‘Aşk-ı Memnu’sundaki Osmanlıca kelimelerin yanına -gençler anlayamıyor diye- sadeleştirilmiş Türkçeleri yazılmış, yine Halid Ziya Uşaklıgil’in bir başka kitabı karşılıklı olarak bir sayfaya özgün metin, diğerine de sadeleştirilmiş metin olarak basılmış. Ve işin ilginci buna rağmen yine de okuyanlar anlayamamaktan şikayet etmiş!

Hadi Uluengin bir yazısında Fransızcasından sular seller gibi okuyup anladığı U.Eco’nun “Gülün Adı” adlı romanını Türkçe baskısından da okumaya kalkınca anlayamamış; ve kendi ifadesi ile ” şöyle yalap şalap anlamam için dahi bir de Uydurukça – Türkçe sözlüğe bakmam gerekecek” demişti.

“Gülün adı” Voltaire dönemimin lisanında yazılmış/çevrilmiş (İtalyancadan) ama bugünkü Fransızlar hatta ana dili Fransızca olmayan H.Uluengin gibiler yazılanları anlayabiliyor. Ve bu bir roman. İlim kitabı falan da değil. Uluengin o yazısında -mealen- şöyle diyordu: “Oysa, eser İtalyancadan Fransızcaya çevrilir çevrilmez ben bunu Voltaire lisanında sular seller gibi okumuştum. Şimdi nasıl oluyor da anadilimde sökemiyorum?”

Yukarıda muhasara ile kuşatılmayı aynı sanıyoruz demiştim. Metin Toker vermişti bir örnek bununla ilgili. 1929 kışında İstanbul Boğazı buz tutmuş. Kadiköy’e yatıya giden Toker’ler orada bir hafta “mahsur kalmışlar” Toker burada “kuşatılmış kaldık” diyebilir miyiz?” diye soruyor. Haklı. Ve ardından ekliyor: “Dili arındıracağız derken dili ne kadar fukaralaştırdığımız makale yazarken az da hissedilse geçmişe dönük anıları kaleme almaya sıra gelince, yenilmesi güç bir eksiklik olarak karşımıza çıkıyor

Kendi çevremden bir örnek vereyim; geçtiğimiz aylarda İktisat – I öğrencisi yeğenime, Hayek’in ‘Kölelik Yolu’ kitabının, daha 50 yıl önce yapılmış enfes çevirisini hediye etmiştim. Üç gün sonra telefonda kitabın dilini anlayamadığını, kendisi gibi anlayamayanlar için arkasına konan lügata bakıp durmaktan da konuları kavrayamadığını söylüyordu.

Yani dil değil bir yap-boz adeta..

Dil yaşayan ve kendini yenileyen bir yapıdır. Bu yenileme suni bir biçimde yeni kelimeler uydurarak yapılmaz. Dil değişir, zaman içinde bazı kelimeler dilden sakıt olur. Aynı biçimde yeni ihtiyaçlarla yeni kavramlarla karşılaşıldıkça da yine kendiliğinden kelimeler türer ya da başka dillerden geçer, içselleşir. Bu, kültür, coğrafya ve medeniyetlerin ürettikleri ile de çok yakından ilişkilidir. Hiçbir karşılığı olmayan kavramlar için yapılacak ‘öneriler’ belki mazur görülebilir (ki öneri de şart değildir, zaten dil ona bir karşılık bulacaktır)  ancak kabul görmüş olanlar için sadece yabancı kökenli olduğu gerekçesiye yeni karşılıklar uydurmak dile yarar getirmekten çok uzaktır.

Yaygın kanaatin aksine bir dile giren ‘yabancı’ kelime dile zarar vermez, bilakis dili zenginleştirir. Buna en güzel örnek İngilizce’dir.

Hulasa dil ‘evrim’le gelişir, müdahale ile değil.

Trackback URL

  1. 12 Yorum

  2. Yazan:Kenan S. Tarih: Ağu 29, 2008 | Reply

    Yunus Emreyi okuyabilecegimzden o kadar emin olmayin, herkes hece olcusunde yazilmis siirlerini hatirliyor ama aruz vezninde yazilmis divanini anlayabilecek edebiyatcilar bence 10u gecmez. Ama bu dil devrimi denen kepazeligin en komik(?) kismi ne biliyor musunuz?
    su anda ataturkun yazdigi nutuku anlayacak kimse yok. bir kere eski harflerle yazilmis, latin harfleriyle dizilmis baskilarini da anlayamazsiniz. Neden? ataturkun kullandigi kelimeler dilden “atilmis”

    hakiki mesele turk dil kurumu ve turk tarih kurumu gibi ucubelerin yansittigi zihniyet. Devlet kendini herseyin sahibi saniyor ya, insanlarin, topraklarin, dilin ve tarihin. mesele bu yani.

    saygilar

  3. Yazan:suzannur Tarih: Ağu 29, 2008 | Reply

    Dil konusu o kadar çetrefilli bir konu ki neresinden tutsanız elinizde kalıyor. 1911 Yeni Lisan’dan Cumhuriyet’e oradan da günümüze gelinceye değin dilimizden kelime ata ata onun zenginliğini kaybetmemiz bir yana, yirmi yılda bir sadeleştirilmesi gereken eserlerle karşılaşmak zorundayız. Bu kadar fazla devinimin olduğu bir dilde, okuduğunuzu anlamamak, düşüncenin evi olan dili köreltmek sadece kelimeleri almıyor bizden, onun yüklendiği kültür taşıyıcılığını, ortak kültür oluşumunu da sekteye uğratıyor. Günümüzdeki kavram karmaşasının kökeninde de bu dil anlayışının sonuçları yaşanıyor. Kaos ve ortak dil oluşturamama ki ben üstdil oluşturmaktan dahi bahsetmiyorum. Günlük dilin yoksulluğu, gazetelerin üç yüz kelimelik yorumları, alıştırılan üç-beş kelimeyle idame ettirilen hayat… tüm bunlar bir kısırdöngüyü beraberinde taşıyor.
    Cumhuriyet, demokrasi, laik… kelimelerinin içini dolduramadık daha 🙂
    İnanç, iman deyince insanlar bunu İslam dini zannediyorlar.
    İşin tuhaf tarafı da bir ara, 1960’larda, Nutuk öyle bir sadeleştirilmiş ki, tek kelime anlayamıyorsunuz Gençliğe Hitabe’den. Tam trajedi. Atatürk de sadeleştirilmedeki ölçü kaçtığında bunu fark etmiş ve bu hatasından vazgeçmişti. Şimdi önemli olan şey, kelimelere sahip çıkacak insanlar. Yoksa aynı şekilde devam edecektir her şey.

  4. Yazan:KEMAL ÖZTÜRK Tarih: Ağu 29, 2008 | Reply

    Türkiye’nin anadili, resmi dili Türkçe’dir. Diğer etnik diller asla tanınmamalıdır. Kürtçe eğitim gibi talepler Türkiyeyi böler. Kürt diye bir ulus yok zaten. Türkiyenin tek sahibi var. O da Türklerdir.

    Türkçe dışında konuşulan diğer bütün diller yasaklanmalıdır. İngilizce, Almanca gibi diller asla öğretilmemeli. Mühim olan Türkçedir. Türkçe bilmeyenlere de zorla da olsa Türkçe öğretilmelidir.

    Kürtçe, Arapça, Ermenice, Rumca gibi etnik dillerin konuşulmasına izin verilmemeli.

    Almanya artık Almanca bilmeyeni ülkesine almıyor. Biz ise Türkçe bilmeyen Kürtleri baştacı ediyoruz. Ne kadar saçma bir durum. Türkçe herkese öğretilmeli. Öğrenmek istemeyenler ise derhal sınırdışı edilmelidir.

    Burası Atatürk Cumhuriyeti. Bölücü istekleri kabul etmez bu vatanın evlatları…

  5. Yazan:suzannur Tarih: Ağu 30, 2008 | Reply

    Kemal Bey’in yazdıklarını okurken (ilk başta inanamadım ve ironik dil sandım),kendimi bir anda Mussolini İtalyasına ait bir gazete metninde, bir propaganda yazısı okuyor sandım.

    Bu arada Türkçe bilmeyen hangi Kürt bu ülkede baş tacı yapıldı acaba? (Meraktan soruyorum, bu ülke gerçekleri değişti de ben iki haftalık tatilde mi fark edemedim diye.)

    Vatan evlatlığı(Devletin BABA olduğu bilinçaltı mevcut burada)tanımı da yapılmış; bir de, Türkçe bilmeyenlere zorla dil öğretip, olmazsa sürdürmeyi benimseyen insanlıkdışı zihniyet.

    Yok artık, hala bu tarz düşünceleri savunanlar var, hem de sırtını Atatürk’e dayayarak. Fransızca bilen Atatürk ve diller yasaklansın diyen birinin, tezini desteklemek için burası Atatürk Cumhuriyeti demesi. İronik.
    Yazmak bile abes…

  6. Yazan:fasist Tarih: Ağu 30, 2008 | Reply

    Ayni fikirdeyiz Kemal Bey; Turk irki ari bir irktir, tum diger irklar Turk’lerden turemistir. Dilimiz irkimizin bir semboludur. Dilin purlugunu bozmak, konusmamak, TURK milletini reddetmek demektir. Ingilizler, Amerikalilar, Fransizlar eskiden Turktu, su anda konustugu diller Turkce’den turemistir.

  7. Yazan:Deveye Hendek Atlatici Tarih: Ağu 30, 2008 | Reply

    Kemal ve Fasiste katiliyorum.

    Elbette Kurt diye bir irk yoktur. Onlar yururken kart kurt sesleri cikartan dag Turkleridir. Ancak kandirilmislar ve kendilerini Kurt sanmaktadirlar. Kurt olmadigina gore Kurtce diye bir dil de yoktur. Kurtce, Turkcenin kaba bir lehcesidir. (Dagda yasadiklarindan olmali) Dunyadaki tum irklarin ve dillerin Turklerden/Turkceden ciktigi da cok dogru bir tespittir.

    Bakin biraz dunya yasam tarihi dersi vereyim musadenizle. Ilk insanlar henuz magaralarda yasarken konusma bilmiyorlar, birbirlerini yiyiyorlardi. Daha sonra disari cikan ilk akli basinda insan gunesi gordu ve “aaa” dedi. Iste bu ilk harftir, konusmadir Ve bu konusmayi yapan da Turktur. Ve butun harflerin, dillerin kaynagi Turkcedir.

    Turkler ilk insandan itibaren Turktur. Kizilderililer aborjinler neandertaller vs. Hepsi Turktur. Turkler buyuk bir selaleden akan suyun cikardigi gurultuyu duyunca bilge bir tavırla “ne yaygara” demisler ve o selalenin adi Niagara olmustur. Ayni bicimde cok uzun bir nehrin fark edilmesi uzerine (burada dönemin ilkel sayilabilecek kosullarina ragmen Turklerdeki ongoruyu ve gozlem yetenegini goruyorsunuz, ayrica belirtmeye gerek yok) Turklerin “amma uzun” demeleri sonucunda o nehrin adi Amazon kalmistir. Tum bunlar Turklerin insanligin atasi oldugunu ve tum dillerin turkceden turedigine sarsilmaz bir kanittir.

    Ayrica Turkler hicbir savasta yenilmemislerdir. Birinci dunya savasinda Almanlar yenildigi icin yenik sayilmislar, ikincisini ise Milli Sefin dogaustu zekasi ile kursun atmadan ezici bir galibiyetle kazanmislardir. Bir koyup 50 almislardir.

    Burada ve baska sitelerde bu tip yazilar goruyorum uzuluyorum. Bakin mesela nasil da alay ediyorlar surada:

    http://www.izlenimler.net/2008/08/23/turkun-gucu/

    Ne cahillik! Ne aymazlik! Titreyin ve kendinize gelin asil Turk evlatlari. Hepiniz Turksunuz. Muhtac oldunuz kudret damarlarinizdaki asil kanda mevcuttur.

    Tum dunyaya barisi ancak Turkler getirebilir Bu mihvalde sozlerimi Ataturk’un 1934’de tarihinde Turkiye’yi ziyaret eden Isvec veliahdi Gustav Adolf serefine verdigi yemekte yaptigi kulturler arasi iliskilere (aslinda tek kulturun, Turk kulturunun cesitlenmesidir bu) onem veren konusmasi ile bitiriyorum:

    “Altes Ruayal; bu gece, ulu konuklarimiza, turkiye’ye ugur getirdiklerini soylerken, duydugum, tukel ozgu bir kivanctir. burada kaldiginiz uzca, sizi sarmaktan hic durmayacak ilik sevgi icinde, bu yurtta, yurdunuz icin beslenmis duygularin bir yankusunu bulacaksiniz. isvec-turk uluslarinin kazanmis olduklari utukularin silinmez damgalarini tarih tasimaktadir. suerdemligi, onu, bu iki ulus, unlu sanli sozlerinin derinliginde sonsuz tutmaktadir. ancak, daha baska alanda da onlar erdemlerini o denlu yaltirikli yondemle gostermislerdir. bu yolda kazandiklari utkular, gercekten daha az ozence deger degildir. avrupa’nin iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarimiz, atac ozluklerinin tum issilari olarak baysak, onurme, uygunluk kildacilari olmus bulunuyorlar; onlar bugun en guzel utkuyu kazanmaya aniklaniyorlar: baysal utkusu..”

  8. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 30, 2008 | Reply

    “Dil bir oyuncak mıdır?”sorusuyla başlıyor yazı.Elbette değil ve olmamalı.Ancak vaziyete bakıldığında sadece “oyuncak”muamelesi görmediği anlaşılacaktır.Sadece ve sadece bir iletişim aracı olması gerekirken,görüyoruz ki kimi zaman bir çatışma aracına,kimileyin bir düşmana dönüşebiliyor…Bazan da savaş nedeni sayılarak uğrunda nice koçyiğitler ölebiliyor…Bir tehlike ve tehdit gibi algılandığı,konuşulduğunda anlaşılmaz bir antipati yarattığı durumlar da yok değil…Ve elbette “yasaklar”arasında yerini aldığı tuhaf durumları da unutmamak gerekir.Baksanıza birileri gayet pişkince “ya benim dilimi öğreneceksin ya da sana yaşam hakkı yok bu topraklarda”diyebiliyor.Bereket yaşlı anam hakkın rahmetine kavuştu da ağzından öfke saçan beyefendinin hışmından kurtuldu,yoksa alimallah kimbilir hangi diyarlara sürülecekmiş.Yazık!Zatialileri bu incileri dökerken o kuşak insanlar döneminde bir okulun bile olmadığından bihaber olacak kadar cehalette battığının farkında değil.Fakat ne farkeder ki?Beyfendinin mantalitesine göre bu da gerekçe olamazmış yani ilahi bir vahiyle öğrenseymiş.
    İşte böyle Suat Bey;dil,birileri için bu denli bir komplekse,paranoyaya dönüşmüşken siz de kalkmış neden yabancı sözcükler ayıklanıyor diye yakınıyorsunuz.Bu zihniyet değişmediği sürece daha çoook kırpılacak ve korkarım gelecekte torunlarımız bugün yazdıklarımızı anlamakta bir hayli müşkülata düşeceklerdir.
    Saygılarımla…

  9. Yazan:suzannur Tarih: Ağu 31, 2008 | Reply

    Aziz Bey, müşkülat mı dediniz, aşk olsun, o da ne demek :))
    Siz, bir Türk evladı olarak yabancı dilden gelme bir kelimeyi nasıl kullanıyorsunuz?! Oldu mu şimdi 🙂
    Suat Bey, o kadar şahane bir cevap ki, yanıt mı deseydim acaba, geriye söylenmesi gereken bir şey bırakmamışsınız.Ama sizde mihval felan demişsiniz, cık cık cık!!!

  10. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 31, 2008 | Reply

    Suzannur Hanım,
    Aslında ben de ne tür bir halt ettiğimin farkındayım ya,bakmayın:)Uslu uslu”sıkıntıya düşmek”demek yerine sen kalk “müşkülat”falan de,olacak iş mi bu?:)Hemi de ortalıkta kelime avcıları,sözcük yasakçıları kol gezerken!
    Şaka bir yana,hakatten nedir bu kelime kaprisi?Yoksa virüs türü zararlı bir şey mi sanılıyor da bu denli bir allerji yaratıyor.
    Oysa dil kadar insanı tarihsel kökleriyle buluşturan,bilgi ve birikim dağarcığını geliştiren,insanlık serüveninin adeta izlerini süren daha zengin bir materyal olabileceğini düşünmüyorum;tabii birer birer ayıklanan özgün kelimeler olmadığı takdirde.Sağolsun Ege Üniversitesi’Türk Dili ve Edebiyatı’nı okuyan oğlum sayesinde bu hazineyi keşfettim.Fırsattan istifade akedemik tarzda olmasa da bir hayli yararlanıyorum.Bu yolla Türklerin Orta Asyadan başlayan kültür ve dil serüveninden,Selçuklu’ya,Osmanlıya,Halk ve Divan Edebiyatı’na uzanan yolculuğa tanıklık edilebiliyor.Ayrıca Balkanlar,Kafkasya ve Ortadoğu halklarının birleriyle olan kültür ve inanç etkileşimlerine,kaynaşma ve içiçeliklerine,gelenek ve göreneklerine (sınırlandırılmasına karşın)yine de bu kaynaklarla ulaşılabiliyor.Peki durum bu kadar açıkken,zararlı addedilerek kelimelerin değiştirilmesine dört elle sarılması acaba hangi amaca hizmet ediyor ve bundan nasıl bir yarar bekleniyor?
    Ben bu sorunun yanıtını bulamadım.Amaç,insanı geçmişinden koparıp bilgiden yoksun kalmasını sağlamak mı yoksa…Aklıma başka da mantıklı bir gerekçe gelmedi doğrusu.Peki sizce farklı bir nedeni olabilir mi?
    Saygı ve selamlar…

  11. Yazan:suzannur Tarih: Ağu 31, 2008 | Reply

    Aziz Bey,aslında cevabı bulmuşsunuz. Çekoslavakya’da, (Kundera anlatır) Rus işgalinden sonra önce eski anıtları yıkmışlar, fakültelerdeki tarihçileri sürmüşler(şanslı olanlar tabii bunlar) akabinde de(oh my God, akabinde dedim) popüler bir popçuyla konserler düzenlemişler.
    Dil politikalarının amacı vardır her dönemde, olmaması zaten düşünülemez, ancak bunun doğrultusu eskiyi tamamen söküp atmak olunca, marjinal kararlar verilerek dil anlaşılmaz bir hale gelebilir. 1930 sonrası metinleri (abartılı Türkçeleştirme denemeleri) anlaşılamayan bir hale getirilebilir ki bu noktada Suat Bey’in verdiği örneğe bakabilirsiniz.
    Shakespeare’ine sahip çıkmayan bir İngiliz edebiyatı düşünülebilir mi, ya bizim Shakespeare’lerimiz?
    Fuzuli(ki Fuzuli okurken bir beyiti ile Shakespeare’in dizelerinin(elinde kafatası, dünyanın geçiciliğini anlattığı sahne) aynı şeyi söylediğini fark etmiş(16.yy. ikisi de)inanın şok olmuştum. Birbirinden öyle uzaklar ama ikisi de aynı şeyi farklı bir formda söylemiş. Baki, Nefi, Nedim, Şeyh Galip(ateş denizinde mumdan gemiler yürütmek demiş, metaforun güzelliğine bakınız), Fikret, Hamit…
    Uzayıp giden bu listenin anlaşıldığını ve bizim bu kültürü derslerle değil de kültürel arka planda taşıyıp aktardığımızı düşünün. Estetik ve medeniyet, medeniyet ve dil…
    O kadar eksiğiz ki…
    Not: Oğlunuza başarılar dilerim, meslektaş olacağız onunla. Tabii o büyüyüp de bana yetiştiğinde :))

  12. Yazan:gamze çevik Tarih: Eyl 10, 2008 | Reply

    ahh şu dil yok mu? ne cektik be senden teorilerimizi yıkmadın mı kaldı modernlesmedihin mi cağdaslasıp bizden kopmadın mı kaldı yaslandıhın mı yoksa öldühün mü.gerekirse bizi terketmedin mi byby ok thnks bide kısaltılmısı artık sende türkcesin the ingilizce artık sende the yozlastın gelişmek için ileri tamam da yeni hazneyede tamam sonucta türetken bi dilimiz var ama sadece türkce kalsa…

  13. Yazan:Baran Tarih: Ara 27, 2010 | Reply

    Kürtçü kesimin internette yaydığı ve Türkçe diye bir dilin olmadığı iddialarının dillendirildiği safsatanâme’ye rastlamışsınızdır. Bu yazı, Kürtçü kesime anlayacakları dilden bir cevaptır. Kürtçü kesim, Farsça’dan Kürtçe’ye geçmiş olan sözcüklere de Kürtçe demekte “onlar ortak sözcükler” diyerek alıntı olan bu sözcükleri gizlemeye çalışmaktadır. Tabii ki Farsça ile Kürtçe’nin ortak kelimeleri de bulunmaktadır ancak Kürtçe’ye Farsça’dan alınan kelimeler de vardır. Söz gelimi Kürtçü iddiaya göre “nâme” Kürtçe’dir. Oysa bu yalanı, biraz lisâniyat bilen biri hemen görebilir. Çünkü Farsça olan nâme sözcüğü yine Farsça olan nâm “isim, ad”dan gelir. Kürtçe’de ise nav “isim, ad” demektir. Yâni nâme’nin Farsça’dan alıntı olduğu âşikârdır. Eğer bu ortak bir kelime olsaydı bunun navî olması gerekirdi.

    Kürtçü kesim, Türkçe’den ve Arapça’dan gelen kelimeleri de öz Kürtçe ilân etmekte ve lisâniyat ilmine ideoloji, milliyetçilikle yaklaşmaktadır. Bir nevî “Kürt Güneş Dil Teorisi” inşâ etmektedirler. Söz gelimi Kürtçe qerax “kıyı, sâhil” sözcüğü ilk bakışta öz Kürtçe sanılabilir oysa Türkçe’dir. Türkiye Türkçesi halk ağızlarında kırak “kenar 2) kıyı”, Azerbaycan Türkçesi’nde qırax “kenar 2) kıyı” demektir. Çoğu dilde “kıyı” anlamına gelen sözcük “kesmek, kırmak” kökünden gelir ki Türkçe “kıyı” sözüğü de kı- kökünden gelmektedir. (kıy- “kıymak” da aynı köktendir) Arapça sâhil Kürtçe qerax olmuştur.

    Bir başka örnek, Kürtçe erd “yer” sözcüğü. Kürtçü kesim bu sözcüğe de “öz Kürtçe” deyip bu sözcüğün Almanca erde “yer 2) dünya” = İngilizce earth “yer 2) dünya” ile “kökteş” oluğunu iddia eder. Oysa sözcük Arapça ard’dan gelir. Bu Arapça kökenli sözcük Türkçe’de ise arz “yer” olmuştur. Arapçadaki “dat” harfi, Türkçe’ye geçen kelimelerde “z”, Kürtçe ve Farsça’ya geçen kelimelerde “d” olur. Arapça arD (dat) > Türkçe “arz” > Kürtçe “erd”…

    Kürtçe’nin kapsamlı bir etimolojik sözlüğü yoktur ve bu “Kürt Güneş Dil Teorisi” bakışıyla da hazırlanamaz. Kürtçe’deki koç “göç”, koçer “göçer”, isot “issi ot” gibi öz be öz Türkçe kelimeleri dahi “öz Kürtçe“ sanan ve ilân eden bakış açısı sahipleri elbette ilmî gerçekleri bırakıp uydurma teoriler ortaya atacaktır.

    Kürtçü safsatanâmeciler gibi yapıp Kürtçe’deki yabancı kökenli kelimeleri bölüm bölüm verelim. Mâdem bir dildeki yabancı kökenli kelimeler, o dilin “olmadığının” kanıtıdır, aynı bakış açısıyla bakalım Kürtçe var mıymış yok muymuş? Tabii bu çalışmadaki kelimeler “ufak” bir örnektir. Kürtçe’deki yabancı kökenli kelimelerin (Ermenice, Fransızca, İngilizce, Süryanice, Urartuca, Hurrice, Gürcüce, Lazca, Lezgice, Yunanca, Almanca, İtalyanca, Latince, Rusça vb. hâriç tutuldu) tümü değil, sadece Türkçe, Arapça ve Farsça’dan geçenlerin cüz’i bir kısmına yer verilmiştir.

    Örneğin, pamidor “domates” < Rusça, kartol “patates” < Rusça, pirpirim “semizotu” < Ermenice, bacanê sor “al patlıcan” Kü bacanê, Kü gêras < Yun kerasos gibi diğer dillerden yapılan alıntılara değinilmemiştir.

    Ev, Mutfak, Bitki adları, Hayvan adları ve Günlük Hayatla ilgili kelimelerden bazı örnekler

    oda, ode < Tü oda

    îsot < Tü issi ot < ıssı ot “sıcak ot, acı ot”

    qawin < Tü kavun

    gizêr, gêzer < Tü kezer “havuç” (halk ağzıları)

    yarkok < Tü yerkök “havuç” (halk ağzıları)

    arpalix < Tü arpalık

    tor < Tü tor “sık gözlü ağ”

    torbe < Tü torba

    dorpî < Tü törpü

    dorpî kirin < Tü törpü’den “törpüleme”

    dorpîkirî < Tü törpü’den “törpülü”

    turm, torm < Tü torum “deve yavrusu”

    dol < Tü döl “torun anlamında”

    torîn < Tü torun

    pisîk, pişîng, pişîk < Tü pisik “kedi” (halk ağızları)

    gogercîn < Tü güvercin

    çelik < Tü çelik

    çorek < Tü çörek

    qewan < Tü kovan

    qerekol < Tü karakol

    ordî < Tü ordu

    qertel < Tü kartal

    boz < Tü boz “kır, gri”

    qir < Tü kır “gri”

    qeraç < Tü kıraç

    hespê boz < Tü boz’dan “boz at, kır at”

    boz bûn < Tü boz’dan “bozlaşma, kırarma, grileşme”

    çakûç < Tü çekiç < çakıç (çak- “çakmak” kökünden)

    bitov < Tü bit- kökünden “bitiv” (tohum) (halk ağızları bitiv, bider “tohum”)

    çax < Tü çağ “zaman, vakit, çağ”

    biçax, bêçax < Tü çağ’dan “bîçağ, zamansız, çağsız”

    kasok < Tü kesek’ten “orak, kesme aracı”

    belge < Tü belge

    belge kirin < Tü belge’den “belgelemek”

    bibelge < Tü belge’den “belgesiz”

    belgedar < Tü belge’den “belgeli”

    belgedan < Tü belge’den “belgelik, arşiv 2) dosya”

    belgewar < Tü belge’den “belgesel”

    belgename < Tür belge’den “senet”

    belgeyî < Tü belge’den “dokümanter”

    gemî < Tü gemi

    gemîvan < Tü gemi’den “gemici, armatör”

    gemîvanî < Tü gemi’den “gemicilik, armatörlük”

    gûz < Tü koz “ceviz”

    gûzik < Tü kozak “kozalak”

    gûzikî < Tü kozak’tan “kozaksı, kozalaksı”

    qarqarok < Tü karga

    telik < Tü terlik

    çîçek < Tü çiçek

    çemçik < Tü “çömçük” (kepçe) çömçe “kepçe” (halk ağızları) (Farsça’ya da “çumça” olarak geçmiştir.)

    aş < Tü aş “yemek” (Kazakça as, Kırgızca/Özbek/Türkmen/Azeri/Uygur/Tatar/Başkırt aş, Yakutça aas)

    aşpêj < Tü aş’tan “aşçı”

    aşpêjî < Tü aş’tan “aşçılık”

    aşxane < Tü aş’tan “aşevi, aşhâne”

    çetel < Tü çatal

    biçetel < Tü çatal’da “çatallı”

    çeteldank < Tü çatal’dan “çatallık”

    kap < Tü kap “tas, kâse”

    qalpax < Tü kalpak “kapak, kapatan”

    kepeng < Tü kapanak/kepenek (Farsça’ya da kepenk/kepeng olarak geçmiştir. Türkçe kapanak ile kepenek aynı kelimedir “kapanan/kapatılan şey”)

    kepenek < Tü kepenek

    kapek, kapik, kepik, kepek < Tü kepek “tahıl kepeği”

    boza < Tü boza

    bozafiroş < Tü boza’dan “bozacı”

    bozafiroşî < Tü boza’dan “bozacılık”

    bozaker < Tü boza’dan “bozacı”

    bozakerî < Tü boza’dan “bozacılık”

    kulek < Tü külek “kova, tahta kova” (halk ağızları)

    mantî < Tü mantı

    ocax < Tü ocak

    don < Tü don (don yağı, katı yağ)

    qatix < Tü katık

    biqatix < Tü katık’tan “katıklı”

    bêqatix < Tü katık’tan “katıksız”

    qatix kirin < Tü katık’tan “katıklamak”

    meyan < Tü meyan “glycirrhiza”

    ordek < Tü ördek

    balaban < Tü balaban

    beyreq < Tü bayrak

    çelik < Tü çelik

    temîrkere < demircilik

    çakmaq < Tü çakmak

    çakmaqfiroş < Tü çakmak’tan “çakmakçı”

    çakmaqdar < Tü çakmak’tan “çakmaklı”

    bêçakmaq < Tü çakmak’tan “bîçakmak, çakmaksız”

    qiço < Tü küçük

    at < Tü at

    doner < Tü döner

    donervan < Tü döner’den “dönerci”

    çelik < Tü çelik

    çorek < Tü çörek

    Dillerde çokça kullanılan kavramlardan, kelimelerden bir kısım örnekler

    dîrek < Tü direk

    dûz < Tü düz

    dûz bûn < düzleşmek

    dûzbûnî < düzlük

    dûzekî < düzce

    dûz kirin < düzletme, düzleme

    çapik < Tü çabuk (çap- “hızlı gitmek, hızlı olmak” kökünden. Çapkın ve “at çapmak” bu kökten gelir. Farsça’ya ve Ermenice’ye de geçmiştir.)

    çalim < Tü çalım

    çalim kirin < çalımlanma

    çalak < Tü çalak “hızlı, çabuk 2) yapan çal-ış-mak ile aynı kökten)

    çalak bûn < Tü çalıştırmak

    çalakî < Tü çalaklık, etkinlik

    çalakîker < Tü çalak’tan “eylemci”

    çalakîkerî < Tü çalak’tan “eylemcilik”

    çalaktî < Tü çalak’tan “atılgan”

    çalakîsaz < Tü çalak’tan “eylemci”

    çalakîsazî < Tü çalak’tan “eylemcilik”

    çalakane < Tü çalak’tan “çalakâne, etkince”

    tore < Tü töre
    torenenas < Tü töre’den “töre tanımaz”
    torenenasî < Tü töre’den “töre tanımazlık”
    toreyî < Tü töre’den “törevî, töresel”
    torî < Tü tor “genç”ten “torluk”

    koç < Tü köç “göç”

    koçer < Tü köçer “göçer, göçebe”

    koçerî < Tü köçer’den “göçerî, göçerlik, göçebelik”

    koç kirin < Tü köç “göç”ten “göçmek”

    koç bûn < Tü köç “göç”ten “göçme”

    koçber < Tü köç’ten “göçmen”

    koçberî < Tü köç’ten “göçmenlik”

    koçbûyîn < Tü köç’ten “göçüş”

    qerqeşûn < Tü kargaşa

    biqerqeşûn < Tü kargaşa’dan “kargaşalı”

    qerqeşûnî < Tü kargaşa’dan “kargaşalık”

    çol < Tü çöl

    çolax < Tü çolak

    çolistan < Tü çöl’den “çölistan, sahra”

    çolkarî < Tü çöl’den “kırsal, çölsel”

    çolter < Tü çöl’den “kırsal, kır, kırlık, step”

    çolterî < Tü çöl’den “kırsal, kırlık”

    çokterî bûn < Tü çöl’den “kırlaşmak, kırsallaşmak”

    çolwar < Tü çöl’den “kır, kırsal”

    çewlik < Tü çevlik “etrafı çevrilmiş yer, bahçe 2) büklük”

    çawîş < Tü çavuş

    çawîşî < Tü çavuş’tan “çavuşluk”

    qedexe kirin “yasaklama” (Azerbaycan/Oğuz Türkçesi qadağan, Özbekçe katäğan “yasak”)

    qadexe bûn < Tü kadağan’dan “yasaklanma”

    qedexeker < Tü kadağan’dan “yasaklayıcı”

    çapan < Tü çapan “bez 2) pamuk” < Eski Türkçe çapğan (çaput “eski dokuma bez” ile aynı kökten < çap- “çapmak, vurmak 2) dokumak”)

    çap “basım, vurum” < Eski Türkçe çap- “çapmak, çarpmak, vurmak 2) basmak 3) dokumak” (çaput “dokuma bez”, çapğan “çapan, bez” aynı kökten çak- “çakmak, vurmak”, çal- “çalmak, vurmak” (kaşık çalmak, saz çalmak, çala kaşık, çala kalem vb.)

    demxe < Tü damga

    demxe kirin < Tü damga’dan “damgalama”

    bidemxe < Tü damga’dan “damgalı”

    bêdemxe < Tü damga’dan “bîdamga, damgasız”

    kole < Tü köle “esir”

    kolekî < Tü köle’den “kölece”

    kolewari < Tü köle’den “kölevârî, kölece”

    koledar, kolewar < Tü köle’den “köleci”

    koledarî, kolewarîtî < Tü köle’den “kölecilik”

    kole bûn < Tü köle’den “köleleşme”

    kole kirin < Tü köle’den “köleleştirme”

    koledar < Tü köle’den “köleli”

    koletî < Tü köle’den “kölelik”

    dîlek < Tü dilek “temennî”

    top < Tü top (oyun topu)

    top < Tü top (savaş topu)

    topik < Tü top, topak’tan “toparlak” (Sözcük Ermenice’ye de bir yemek adı olarak geçmiştir. Topik “nohut ezmesi”)

    topikî < Tü top, topak’tan “toparlakça”

    topavêj < Tü top’tan “topçu”

    topavêjî < Tü top’tan “topçuluk”

    top kirin < Tü top (toplu’dan) “toplama”

    top bûn < Tü top’tan “toplanma”

    qame < Tü kama “hançer”

    gerek < Tü gerek “lûzum, lâzım”

    gerekî < Tü gerek’tan “gerekçe”

    gerek kirin < Tü gerek’ten “gerektirmek”

    gerek bûn < Tü gerek’ten “gerekmek”

    bey < Tü bay “zengin, varsıl” (Eski Türkçe bay “zengin”)

    bey < Tü bey “efendi”

    xanim < Tü hanım

    xanimtî < Tü hanım’dan “hanımlık”

    qîz < Tü kız

    Qizilbaş < Tü Kızılbaş

    Qizilbaşî < Tü Kızılbaş’tan “Kızılbaşlık”

    gizir < Tü kızar- “kızarmak, kızıl olmak”

    gizirî < Tü kızar’dan “kızılca”

    ocaxvanî < Tü ocak’tan “ocakçılık”

    qelq < Tü kalk- “hareket etmek”

    xan < Tü han (kağan, bey)

    qat < Tü kat “tabaka”

    qat bûn < Tü kat’tan “katlanmak”

    qat kirin < Tü kat’tan “katlamak”

    qata jor < Tü kat’tan “çekme kat”

    qat bûyin < Tü kat’tan “katlanış”

    qat jimar < Tü kat’tan “kat sayı”

    qatkirî < Tü kat’tan “katlı”

    qatmer < Tü katmer

    qatqat < Tü kat’tan “katkat, katmer”

    qatqatî < Tü kat’tan “katkat, katman”

    qatqatî bûn < Tü kat’tan “katmerleşmek, katmanlaşmak”

    êl < Tü el “halk 2) devlet” (Eski Türkçe él “halk 2) devlet”) Kürtçe “aşiret, oymak” anlamında.

    ela < Tü elâ, ala

    alav < Tü alav (Eski Türkçe yalav. Aynı kökten yalaz “ateş”, yalım “kıvılcım”) Sözcük, Farsça’ya “alev” olarak geçmiştir.

    qerax qerax “kıyı, sâhil” anlamıyla geçmiştir.

    gol < Tü göl

    golik < Tü gölek “küçük göl” (Eski Türkçe kölek “gölcük”)

    gorî < Tü göre

    îsîn < Tü ışımak, ışın “parlaklık”

    kirt kirin < Tü kertmek

    sax < Tü sağ

    saxlem < Tü sağlam

    bi saxlemî < Tü sağlam’dan “sağlamca”

    saxlem kirin < Tü sağlam’dan “sağlamlama”

    saxlem bûn < Tü sağlam’dan “sağlamlaşma”

    saxlembûnî < Tü sağlam’dan “sağlamlık

    saxlemî < Tü sağlam’dan “saplamlık”

    saxberî < Tü sağ’dan “sağlık”

    koz < Tü köz

    sozdan < Tü söz’den “sözlenme”

    sozdanî < Tü söz’den “sözleşme”

    bisozdanî < Tü söz’den “sözleşmeli”

    bêsozdanî < Tü söz’den “sözleşmesiz”

    sozdar < Tü söz’den “sözdar, söz tutan, sadık 2) sözlü”

    laqirdî < Tü lakırtı

    Kürtçe’deki yabancı kökenli edatlardan, bağlaçlardan bir kısım örnekler

    gorî < Tü göre

    hema < Arapça ammâ “gelgelelim”

    lakîn < Ar lâkin

    û < Farsça û “ve”

    eger < Fa eger < Eski Farsça agar < hakar, hakaram < ha-karam “bir kez”

    gêrçî < Fa agar çi < gar çi “eğer ki”

    belkî < Fa bal ki “hatta”

    belkiyî < Fa bal ki’den

    belkîtiyî < Fa bal ki’den

    heta < At hattâ “ta ki”

    qey < Tü kay, ka “ne?” (Eski Anadolu Türkçesi kay “ne, nasıl?”, Kazakça kanday “nasıl?”, kayda “nerede?” Türkçe/Kazaka/Kırgızca/Azerice vb. Kaç “ne kadar?”, kangı “hangi?” kanı “hani?”vb.)

    ne < Tü ne

    meger < Fa magar < Eski Farsça ma agar

    madem < Ar mâ dâma “dâim oldukça”

    şayed < Fa şâyad < Eski Farsça şâyistan “uymak, mümkün olmak”

    her < Fa har “tüm”

    hîç < Fa hêç “hiç”

    hîç kes < Fa hêç kes “hiç kimse”

    her kes < Fa har kas “tüm kişiler”

    Çeşitli kelime örnekleri

    qanûn < Ar qânun < Yunanca kanon

    yasadan < Tü yasa’dan “kanun koyma, yasama”

    yasayî bûn < Tü yasa’dan “yasalaşma”

    yasayî kirin < Tü yasa’dan “yasalaştırma”

    xêr < Ar xayr “iyilik”

    bixêr < Ar xayr’dan “hayırlı”

    xêrdar < Ar xary + Fa dâr “tutan, -lı”dan “hayırlı”

    xêrxax < Ar xayr + Fa xâh “isteyen”den “hayır isteyen”

    xêrkar < Ar xary + Fa kâr “yapan, eden”den “hayır yapan, hayır sever”

    kitêb < Ar kitâb

    pirtûk < Tü pırtık “kitap, yazma” (Yırtık pırtık)

    pirtûk çapker < Tü pırtık + Tü çap- “vurmak 2) basmak” + Fa kâr “eden”den “kitap basan, kitapçı”

    pirtûkgeh < Tü pırtık + Fa gâh “yer”den “kitap yeri, kitaplık”

    pirtûkxane < Tü pırtık + Fa hâne “ev”den “kitap evi, kütüphâne”

    pirtûkxanevan < Tü pırtık + Fa hâne + Fa bân “tutan, -cı”dan “kütüphâneci”

    defter < Yun diphthéra “tabaklanmış deri”

    defterdar < Yun defter + Fa dar “tutan”

    name < Fa nâme “mektup, nâme”

    welat < Ar wilâyat “vilâyet, egemenlik bölgesi, ülke, vatan”

    welatî < Ar welâyatî “vatandaş”
    welatperwer < Ar welâyat + Fa perver “tapan, seven” perest “tapan 2) hizmet eden”

    … devam edecek …

  1. 4 Trackback(s)

  2. Ara 8, 2014: Eğitim neye yarar? Zengin olmak ya da insan olmak?
  3. Haz 15, 2015: Kullanışlı vatandaş yetiştirmek eğitmek değildir
  4. Eyl 14, 2015: Andımız, Hitler ve Mussolini
  5. Kas 24, 2015: 24 Kasım öğretmenler günü aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin