RSS Feed for This Post

Kan Sevgisini Öğretmek…

 

“… Zannediyorum 9 yaşlarımda falanım, Türk bayrağının nasıl oluştuğu anlatılıyor. Binlerce insan öldürülmüş, orada kandan bir göl oluşmuş. Ay ve yıldız o kandan göle yansımış, Türk bayrağı oluşmuş… Aman Ya Rabbi! ne denli acı, ben bu bayrağı şimdi nasıl seveyim, orada ölenler benim gibi çocukların babası… Ben o bayrağı nasıl seveyim? …”

İlköğretim sürecim benim için ilk yüzleşmelerden olduğu için çok önemlidir. Yaklaşık 5 yıl okuyup neredeyse okuduğum hiçbir şeye inanmamış olmak ruhumda öyle ağır tahribatlar yaratmıştı ki, bugün dahi kokulu silgilerin kokusuyla birlik hatırladığım o yıllar okula gitmek istemediğim yıllardı, zannediyorum bir şeyler yapmak istiyordum ama yapamıyordum, yapamadığım her şey beni okuldan soğutuyordu. Bunları şimdi mi böyle yorumluyorum yoksa o zaman da böyle miydi çok seçemiyorum ancak okulda mutsuz olduğumu ve baskıdan rahatsız olduğumu çok iyi hatırlıyorum.

Büyük bir ailenin ilk ve tek kızı-torunu olarak, bahçe içinde bir evde çok çok mutlu bir çocukluk yaşarken, 8-9 yaşlarımda hayatım çiçekler, evcil hayvanlar, rugan pabuçlar, çizgi filmler, kardeşimle oynadığım güzeller güzeli oyunlar şeklinde devam ederken birden ortalığı gri bulutlar kapladı… Her sabah okula geç kalacağım ve “Andımız”ı kaçıracağım korkusu yaşadığımdan mutlu bir sabahım olmamaya başladı. Kaç sabah çıkıp “Andımız”ı okuyacağım korkusuyla titrediğimi bilmiyorum. Tüm bunları atlatıp sınıfa girince hangi komşu ülkenin bizden nefret ettiği, hangi savaşta ne kadar kan aktığı bahisleri bir başka mutsuzluk sebebim oldu. Hele bir bayrak olayı var ki!

Zannediyorum 9 yaşlarımda falanım, Türk bayrağının nasıl oluştuğu anlatılıyor. Binlerce insan öldürülmüş, orada kandan bir göl oluşmuş. Ay ve yıldız o kandan göle yansımış, Türk bayrağı oluşmuş… Aman Ya Rabbi! ne denli acı, ben bu bayrağı şimdi nasıl seveyim, orada ölenler benim gibi çocukların babası… Ben o bayrağı nasıl seveyim?

Tabi tüm bunlarla kalmadı çocukluk hüzünlerim Kurban Bayramını Ramazan Bayramı’ndan daha çok severdim çünkü ben çocukken yaza denk gelirdi, kısa kollu gömlekler, fırfırlı etekler giyebilirdim, tüm ailemle bahçede cıvıl cıvıl kutladığım, uzunca bayram yemeklerinin yenildiği günlerdi… Tüm bu mutluluk o güne kadar sürdü, ailemden yaşlı bir kadın bana bayram günü şunları anlattı: “Biliyor musun, Allah İbrahim Peygamber’e oğlu İsmail’i kesmesini emretti, tam oğlunu kesecekken gökten bir koç indirdi, indirmeseydi İbrahim Peygamber oğlunu kesecekti, biz de şimdi babanı, amcanı kesecektik.” Şimdi yazarken bile yüreğim titriyor, o an çığlıklar atarak ağlamamak için kendimi zor tuttum. Allah bir peygamberden nasıl oğlunu kesmesini isterdi, sonra benim ailem cani miydi de evlatlarını kesecekti, ne tür dolaplar döndü durdu içimde, ne çok korktum bir bilseniz? Çok şükür ailemde bu numune örnek dışında din öğretiminde sapmış kimseler yoktu da, dinden çıkmadım!

Şimdi bu güzel bahar günü bu kasvetli konuları neden açtığımı merak edebilirsiniz, izah edeyim: öğretimde 4+4+4 eğitim sistemine geçilmesi ve Kuran-ı Kerim derslerinin seçmeli olmasından sonra bir iktidar partisinin yanlışına yanlış, doğrusuna doğru demekten aciz her an “Anti Ak Parti” misyonu güden çokça yorum okuduktan sonra ailedeki din eğitimi ve okuldaki eğitim film şeridi gözümün önünden geçti.

Düne kadar tek tip insan yetiştirmek isteyen resmi ideolojinin yılmaz savunucusu Türk tipi laikler yönetim erkini elinde bulunduruyordu ve çocukları kurban ediyorlardı. Bugün çok şükür o zihniyet iktidar değil muhalefet ama bu kez de yaptıkları muhalefetin yapıcı ve etkili bir yönü olmadığından eğitim sisteminde yapılanları ıslah etmekten uzaklar.

İktidar partisi bir şekilde eğitimde reform yapıyor, gerçek olmayan, bahanelerle dolu sözüm ona muhalif! ağızlar nedeniyle üzerine net konuşamadığımız için durumun netliğini bile ortaya koyamıyoruz. Birileri için kutsal olan dinlerinin tebliği yapmak, birileri için kutsal olan ırk-devletlerinin övgüsünde bulunmak niyetleri içinde olan yine çocuklara oluyor. Ne dinlerini, ne Rablerini, ne tarihlerini, ne ülkelerini bilmiyorlar, üstelik korkutuluyorlar, sonra yalanlar gözlerinde normalleşiyor. Tüm bu olumsuzluklar içinde halen birbirine karşıt iki gurup eğitimin içeriğindeki yanlışları düzeltmek yerine “senin dediğin-benim dediğim” tartışmasından daha ileri gidemiyor.

Kimsenin çocuğunun ne tür bir eğitim alacağını belirlemek kimsenin haddi değil ama eğer senin “kin ve nefretle” yetiştirdiğin çocuğun yarın benim çocuğumun katili olacaksa ne yaptığını belirlemek ve buna müdahale etmek emin ol benim ödevim! Seninle ilgilendiğimden değil kendimi korumam gereğinden.

Peki, ne yapılmalı?

Kuran Kursu öğreticisi yahut din dersi öğretmeniyseniz lütfen çocuklara tebliği yaparken Rasulullah’ın dilini, iyiliği, güzelliği, hayrı ve hakkı tavsiye edin, anlayamayacakları kıssaları, yorumlayamayacakları olayları bilip bilmeden kafalarına sokmayın.

Peki, ne yapılmalı?

Bu ülkede devlet halen vatandaşını resmen “insan” kabul edebilmeyi öğrenemedi, kurumlar “insanlara şekil verebilecekleri bir çamur” gözüyle bakmaktan vazgeçmedi, eğitim gibi önemli bir sorun pek kimsenin umuru değil ama orada beni duyan vicdan, izan sahibi öğretmen kardeşlerim varsa rica ediyorum, Allah rızası için çocuklara merhamet edin. Kafalarına kahramanlığı sokacağım diye onları taşlaştırmayın, korkutmayın, ezberi bir yana bırakın, yorum yapsınlar hatta saçmalasınlar ama onları ezbere ve korkuya dayalı eğitim ile ezmeyin, lütfen…

Yeri gelmişken söylemeden edemeyeceğim Kuran-ı Kerim dersinin seçmeli dersi olması çok iyi bir şeydir ancak bu sorunların çözümü açısından yeterli değildir zira hâlâ mevcut bir “zorunlu din dersi” uygulaması var ki bu da kabul edilebilir bir durum değil. Alevi, Hristiyan, belki inançsız ailelerin çocuğuna zorunlu “din dersi” vermek zulümdür, Kuran-ı Kerim ve Siyer derslerinin olduğu gibi din dersinin de seçmeli olması gerekmektedir.

Yol uzun daha çok konuşacağız.

… Resmî ideoloji ile ilgili e-kitap okumak için…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Kadın hakları ve Kemalizm

 “Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık  şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi.  Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ?  “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak”  Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış:  “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:kemal aydin Tarih: Nis 16, 2012 | Reply

    Kimsenin çocuğunun ne tür bir eğitim alacağını belirlemek kimsenin haddi değil ama eğer senin “kin ve nefretle” yetiştirdiğin çocuğun yarın benim çocuğumun katili olacaksa”

    ogün samasların, abdullah çatlıların, veli küçüklerin laikler tarafından yetiştirilmiş çocuklar olduğunu öğrenmiş oldum. teşekkür ediyorum.

    yeri gelmişken söylemeden edemeyeceğim Kuran-ı Kerim dersinin seçmeli dersi olması çok iyi bir şeydir ancak bu sorunların çözümü açısından yeterli değildir zira hâlâ mevcut bir “zorunlu din dersi” uygulaması var ki bu da kabul edilebilir bir durum değil.

    siz sanıyorum ilköğretim okullarında insanların istediği seçmeli derse girebileceğini falan sanıyorsunuz, veya bizim öyle sanmamızı istiyorsunuz. ilköğretim okulunda ve lisede seçmeli ders diye bir şey yoktur. öğrencilerin çoğunluğunun istediği ders herkese zorunlu olarak okutulur. zaten tıkabasa dolu olan okullar, bir sınıf için 3-4 tane seçmeli ders açacak, öğrenciler de istediğine girecek demek.
    buna kim inanır bilmiyorum.

  3. Yazan:ufuk tan Tarih: Haz 20, 2012 | Reply

    Cemile hanımın yazıları gerçekten çok düzeyli.Bu ülkede bir sürü yarı-aydın olduğunu düşünürsek.Müslüman entellektüellerin ortaya çıkıp insan hakları dersi vermeleri beni çok sevindiriyor.Gerçek laiklik uygulanırsa zaten bu konuda sorun kalmayacak gibi.

  1. 12 Trackback(s)

  2. Nis 19, 2012: Millî Eğitim neye yarar? : Derin Düşünce
  3. Nis 22, 2012: Son 30 günde en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce
  4. Haz 19, 2012: Çakmaaaa Kurbaaaaan Olayııııııııım! : Derin Düşünce
  5. Tem 30, 2012: Millî Eğitim veya Millî Beyin Yıkama? : Derin Düşünce
  6. Ağu 29, 2012: İnsanları değil devleti koruyan millî eğitim kanunu : Derin Düşünce
  7. Eyl 3, 2012: 4+4+4 = Eski kafaya yeni şapka : Derin Düşünce
  8. Eki 4, 2012: Son 90 günde en çok paylaşılanlar :
  9. Eki 9, 2012: Varlığım Türk olmayanların varlığına da armağan olsun! :
  10. Eyl 14, 2015: Andımız, Hitler ve Mussolini
  11. Eyl 28, 2015: Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  12. Kas 19, 2015: Üniversite ahlâkı aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  13. Kas 24, 2015: 24 Kasım öğretmenler günü aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin