RSS Feed for This Post

Türkiye’de derin din 2

Edebiyat, Sinema, Siyaset, Sanat tarihi, Mimarî, Ateizm, Kemalizm, İslâm, Kadın hakları, Feminizm, Tarih, Felsefe… Bugün 81 kitap var. Yakında yenileri eklenecek, bu sayfayı takip edin… 

 

Kemalist Eğitimin Zararları

Dikkat Kitap: Kemalist Eğitimin Zararları Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirin“3 tarafı deniz, 4 tarafı düşmana çevrili cennet vatan” paranoyası neden üretildi? Çağdaş ve laik Türkiye’nin evlâdı, Kavala yahut Halep’te yatan dedesinin mezarına bile pasaportla gidecekti. Eskiden vali gönderilen yerlere şimdi büyük elçi atanıyordu. Churchill’in dediği gibi “iki petrol kuyusunun etrafına sınır çizen” İngiliz, bir gecede ülkeler icad edilmişti. Ama Kemalist millî(!) eğitimin iğdiş ettiği beyinler bunu sorgulamaktan aciz. Körfez ülkeleri, Basra yolunun, İsrail, Doğu Akdeniz’in petrol tıpası olacaktı. Türkiye hem Rusya’nın güneye doğru genişlemesini engelleyecek hem de Bakü petrolünün Avrupa’ya ulaşıp fiyat kırmasına mani olacaktı. Diğer yandan Lazkiye ve Hayfa’dan dünya piyasalarına erişen Musul ve Kerkük petrolü bir gün pekâlâ Türkiye’den geçip İskenderun’a akabilirdi ve bu da Londra için büyük bir risk unsuruydu.

Kısacası, Britanya için gerçek tehdit güçlü bir ordu veya zengin devletler değil Türklerin uyanıp kim olduklarını hatırlamalarıydı. Şu halde dünya petrollerinin %60’ına çökmüş, Afika ve Asya’yı sömüren İngilizler için yapılacak tek bir şey vardı: Kullanışlı aptallar yetiştirecek bir eğitim sistemi kurmak ve bunu Türklere “millî eğitim” diye yutturmak.

Eğitimle ilgili sorunlarımız nasıl düzelir? Yahut birgün düzelir mi? Elinizdeki bu kitapta Ufuk Coşkun Kemalist eğitimin sorunlarına işaret etmekle kalmıyor, bir yandan çözümler önerirken bir yandan da millî eğitimin ideolojik, tarihi ve kültürel arka planını gözler önüne seriyor. Milat Gazetesi yazarı, bolgepostasi.com Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Coşkun’u televizyondaki tartışma programlarından ve eğitim konulu çalışmalarından tanıyorsunuz. Bizzat eğitim dünyasının sorunlarını içeriden yaşayan Coşkun aynı zamanda “Kürdüm Doğruyum Çalışkanım” ve “Yeni Sömürgecilik ve Bağımsız Sivil Toplum Kültürü” kitaplarının da yazarı. Ufuk Coşkun’un “Kemalist Eğitimin Zararları” adlı kitabını buradan indirebilirsiniz.

Petrol kandan ağırdır

Petrol kandan ağırdır Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinPetrolün fiyatının 50$ üzerinde kalması için yılda ortalama 75.000 insanın ölmesi gerekiyor. Süveyş kanalının Mısır tarafından kamulaştırılması, petrol krizleri, 6 sün savaşı, İran-Irak savaşı, Irak’ın işgali ve Suriye… İnsan kanıyla para basan bu makine 50 senedir asker, sivil, kadın çocuk demeden insan öğütmeye devam ediyor. Nasıl? 1ci Dünya Savaşı tarihteki ilk küresel karbon savaşı oldu. Kömürle beslenen fabrikalar kömür ve petrolle işleyen makineler ürettiler ve insanın öldürme kapasitesini binlerle çarptılar. Ama makineler savaşta insanın yerini almadı. Bunun yerine daha çok insanı daha hızlı şekilde cepheye göndermek için kullanıldı. Cepheler genişledi ve muharebeler uzadı. Alman-Fransız sınırındaki zengin kömür yataklarından İslâmistan’daki petrol kuyularına uzanan savaşta insanlar karbon için öldüler, öldürdüler. Petrolcüler, kömürcüleri yendi. Endüstrileşen savaş sadece savaş makinelerinin değil üretim, sevk ve idare kapasitelerinin de savaşıydı. Elinizdeki 55 sayfalık bu e-kitap şu sorunun cevabıdır: İnsan kanıyla para basan bu makine nasıl çalışıyor? Buradan indirebilirsiniz.

Savaş Meydanda Değil Masada Kazanılır

Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinDünya ticaretinin %80’i denizden yapılıyor. Ülkelerin hayatta kalması yani gıda ve enerji tedariki için deniz yollarına erişmeleri şart. Panama, Süveyş, Malaka ve Cebelitarık gibi bütün stratejik noktalar ABD, Britanya ve Fransa’nın kontrolünde. Bu üç devlet istedikleri ülkenin ekonomisini petrolsüz ve dövizsiz bırakıp boğabilecek bir güce sahip.(Bkz. Petro-dolar sistemi)

Komplo teorisi mi? Değil, her şey ortada: Akademisyenler, amiraller, bakanlar ve diplomatlar, doktrinlerini açık açık yazmışlar ve yazdıklarını harfiyen tatbik etmişler: Alfred Mahan, Halford Mackinder, Nicholas Spykman, Zbigniew Brzezinski, Edward Luttwak, Samuel Huntington, Joseph Nye, David Peraeus, Henry Kissinger… Jeopolitiğin bu ünlü isimleri, İngilizlerin ve Amerikalıların dünyaya sürekli hükmetmesi için neler yapılması gerektiğini her ortamda açıkça ifade etmişler. Tabi bu tahakküme bir takım kılıflar uydurulmuş: Önce Hristiyanlık, sonra üstün(!) beyaz ırk ve nihayet serbest ticaretle demokrasi adına verilen bir mücadele gibi gösterilmiş. Yani sınır tanımayan Anglo-Saxon şiddetine, ideolojik meşruiyet zeminleri ihdas edilmiş. Ama değişen ideolojilere ve teknolojinin ilerlemesine rağmen 150 yıldır değişmeyen jeopolitik sabitler var. 21 harita ve 11 makaleden oluşan bu kitap, Anglo-Saxon hakimiyetini mümkün kılan şartları ve Avrasya’nın kurtuluş yollarını sorguluyor. Coğrafî engellerden ekomik savaş araçlarına ve psikolojik harbe kadar… Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları-4

Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinİslâm coğrafyasında sürüp giden petrol savaşları deniz yollarından ayrı düşünülebilir mi? Sudan petrolünü Çin’e taşıyan yol Yemen ve Malaka boğazından geçiyor. İran ve Arap petrolünü Avrupa’ya taşıyan yol ise Mısır’daki Süveyş kanalından. Akdenizi’in Atlantik kapısı olan Cebelitarık ve Pasifik’i Altantik’e bağlayan Panama da aynı “uygarların” kontrolünde. Bütün deniz yollarını kontrol eden bu ülkeler hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahipler hem de dünyadaki silahların %90’ını üretip satıyorlar. Ve aynı ülkeler sürekli dünya barışı ve özgürlük için çalıştıklarını söylüyorlar! Kendisini dünyanın mâliki gibi gören bu “uygarlığın” önüne çıkan liderler öldürülüyor, ülkeler işgal ediliyor, hükümetler darbe ile, halklar ise terörle “terbiye” ediliyor. Evet… Bu konulara odaklanan Fikir Kırıntıları serisinin 4cü kitabını ilginize sunuyoruz. Konu başlıkları şöyle:

  1. Bazı çocuklar çikolatadan nefret eder!
  2. Lityum savaşları başladı!
  3. Savaşsızlık, barış değildir!
  4. Bilimsellik aklın emaresidir; bilimcilik ise akılsızlığın!
  5. Denizlere hâkim olanlar nasıl dünyaya hâkim oldular?
  6. Modern savaşlarda neden insan değersizleşiyor?
  7. Teröre karşı sıradan vatandaşların yapabilecekleri 3 şey

“Fikir Kırıntıları-4” adlı e-kitabı buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinDerin Savaş

Savaş bir şiddet hareketidir ve bu bilkuvve (potansiyel) şiddetin sınırı yoktur. İnsanlık olarak sürekli savaşmıyorsak bunun sebebi yüksek ahlâkımız(!) değil menfaatlerimizdir. Ancak savaşı sonuçlarından tecrid ederek, sağlıklı bir şekide düşünmek kolay değil. Çünkü yol açtığı ölümler ve maddî zarar o kadar büyük ki her ne pahasına olursa olsun kaçınmak gereken bir anormallik veya uluslararası ilişkilerde bir aksama gibi görünüyor. Oysa her savaşsızlık hâli barış değil; geçici bir ateşkesten ibaret. (Bkz. Barış / Sulh / Peace / Paix / صلح / سلام ) Meselâ iki dünya savaşı arasındaki 1918-1939 dönemine kim “barış” diyebilir? Üstelik her ne pahasına olursa olsun savaştan kaçan bir lider, düşmanlarının ölçüsüz şantajına çanak tutmuş olmaz mı? Adolf Hitler’e akıl almaz ödünler veren Birleşik Krallık Başbakanı Neville Chamberlain gibi savaştan kaçmak için “her pahayı” ödemek, üstelik sonunda yine de savaşmak zorunda kalmak iyi bir strateji mi? Ölmenin değil yaşamanın tesadüf olduğu  savaşta asker, sağdaki yahut soldaki sipere koşarken serbesttir. Belki de en güvenli siperi, bir robot veya bir hayvan, insandan daha iyi seçebilir. Ama insan, vatanı için ileri atılmakla nefsi için geri kaçmak husunda özgürdür. İşte savaşın neticesi üzerinde çok ağır basabilen insanlık faktörü tam buradadır. (Bkz. Hayvan Serbesttir, İnsan Özgürdür…) Savaş, bütün sosyal bilimcileri zorlamış bir saha. Elinizdeki bu kitap, savaşın mekanik ve insanî veçhelerini en dengeli şekilde işleyen müelliflerden biri olan Prusyalı General Carl von Clausewitz’in fikirlerinden istifade ederek yazılmış bir deneme. Teknolojik ilerlemenin eskitemediği ilkeleri bugünün savaş şartlarında değerlendirdik: Strateji, taktik, cesaret, savaşta aklın önemi ve sınırları… Buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları-3

fikir-kirintilari-3-kapak Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinArtık gazeteler okurlarıyla, TV kanalları seyircileriyle rekabet halinde. Kimilerine göre Donald Trump bile seçimi sosyal medya sayesinde kazandı. Rakibi Hilary Clinton, Başkan Obama, hatta CNN, FOX gibi kanallar sürekli sosyal medyadan yayılan “yalan haberlerden” (fake news) yakınıyorlar. Belki de yalan haberden değil yalan tekelini kaybetmekten rahatsız oldular? Gerçek ne olursa olsun teknoloji eskiden bir oligarşiye ait olan medya gücünü -bir parça da olsa- sıradan insanların eline verdi. Sosyal medya elbette ırkçılık, iftira ve hakaretin yayılması için uygun bir zemin ama “haber” ve “bilgi” ve bunlara ait yorumları herkesin erişebileceği bir noktaya getirmesi açısından ilginç. Fikir Kırıntıları-3 Derin Düşünce’nin sosyal medyada paylaştığı mesajları kitaplaştıran bir çalışma. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1ve Fikir Kırıntıları-2’nin gördüğü ilgi bize yine cesaret ve güç verdi. Tabi her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için makale ve kitap da tavsiye ettik. “Fikir Kırıntıları-3” adlı e-kitabı buradan indirebilirsiniz.

Rönesans’ın Kara Kitabıronesans-kara-kitap-kapak Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirin

Rönesans sanatın yeniden doğuşu değil ölümü oldu… ve daha bir çok şeyin! Rönesans’ın fikir dünyamızda açtığı yaralar bugün dahi kapanmış değil. Maddenin mânâyı tahakküm aldığı, adına “Aydınlanma” dediğimiz karanlık çağların miladı hiç şüphesiz bu dönem. Güzel ahlâk ile güzel sanatın irtibatının kopuşudur Rönesans. Bu kopuş yüzündendir ki insanlık sadece sanatta değil siyaset, bilim, felsefe, iktisatta lâdini dünya görüşünü Hakikat’in yerine koydu. Sonradan bütün dünyaya dayatılacak olan Avrupa sanatı Rönesans’tan itibaren bilimselleşti. Anatomi, optik, matematik kuralları ve özellikle de merkezî perspektif sanatta insanî ifade imkânını sınırladı. Sömürgeciliği, dünya savaşlarını ve insanları homo-economicus zanneden ideolojileri doğuran işte bu zihniyet oldu. İnsanlık asırlardır hapsolduğu Rönesansçı perspektiften kurtulabilir; kurtulmalıdır da. Bu kurtuluşun neticeleri ise sadece sanatla sınırlı kalmayacak, ahlâkî, siyasî, felsefî tekâmüllere kapı açacaktır. Rönesans’ın Kara Kitabı bu kurtuluşa katkıda bulunmak amacıyla yazıldı. Başta Pavel Florenski ve Erwin Panofsky olmak üzere George Orwell, Juhani Pallasmaa, Michel Foucault, Ahmed Yüksel Özemre, Zygmunt Bauman, Stanley Kubrick, Cemil Meriç, Henri Lefebvre, Lucien Lévy-Bruhl, Rasim Özdenören, Mircea Eliade, René Guénon gibi sanatçı ve düşünürlerin eserlerinden ve iki değerli araştırmacımızın, Ozan Avcı ile Gönül Eda Özgül’ün makalelerinden istifade edildi. Buradan indirebilirsiniz.

Derin Medeniyetderin-medeniyet Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirin

Nedir medeniyet? Opera? Demokrasi? Parklar ve bahçelerle süslü şehirler? Metro? Asansör? Modern çağın karanlık dehlizlerinde kaybolan bizler için medeniyet, teknoloji ve kültür mefhumlarını birbirinden ayırdetmek zor ama şurası kesin: Hiroşima, Gazze ve Halep’te şehirleri (medineleri) haritadan silen Batı’ya “medenî” diyenler büyük bir suç işliyorlar. Zira katil bir insanı bir kere öldürür ama katile “katil” demeyenler içlerindeki insanlığı, vicdanı öldürmüş olurlar. (Vicdan / Conscious / Conscience / ضمير) Evet… Kimileri adaletle hükmedilmiş mülkler bıraktılar geriye; kimileriyse kan ve göz yaşıyla, kul hakkıyla çimentosu karılmış duvarlar, piramitler, kuleler. Elinizdeki bu kitap şu veya bu medeniyeti anlatma değil medeniyet mefhumunun derinlerine inme derdinde. İnsanlar arasındaki münasebetleri yani muhabbet, merhamet, adalet, ticaret ve şiddeti yönetebilme gücü açısından medeniyet mefhumuna yeni bir bakış açısı teklif ediyor. Miras olarak köprü bırakanlarla duvar bırakanları tefrik etmeye yarayacak bir bakış açısı. Buradan indirebilirsiniz.

fikir-kirintilari-2 Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinBir kez daha sosyal medyada paylaştığımız mesajları kitaplaştırdık. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1 o kadar çok ilgi gördü ki biz de yeni e-kitabı ilginize sunmak için elimizden geleni yaptık… Ve her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Fikir Kırıntıları-2’nin konuları şöyle: Taktik ve Strateji, Enerji, Vatikanizm, Gündem Zehirlenmesi, İslâm Sanatı, Kanlı Fotoğraf Yayma, 1 Mayıs, Amigo-Tarihçi, Futbol, mafya, uyuşturucu, fuhuş ve terör, Namaz illâ namaz, Müslümanlarda içe kapanma ve dışa açılma, Neden okuyalım? Ne okuyalım? Nasıl okuyalım?, Ekonomistler neden ekonomiden anlamaz?, Münâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî, Sosyal Medya, Gurbet, Çirkin Şehir, Devrim, Yeni PKK ve “Private Security”, Şifalı ottan zehir yapma, Kadına Karşı Şiddet, Liberalizm, Gerçeği görme, Çalışan kadın, Suriye, Tasavvuf, Hollywood-Pentagon, Beyin yıkama ve psikolojik harp. Buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları – 1fikir-kirintilari Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirin

140 karakterle derdini anlatabilenlerden misiniz? Kısa mesajlar, FaceBook’taki özlü sözler, Twitter’da kısaltıldıkça sloganlaşan fikirler… Tabi insanlar sözü uzatmanın yeni yollarını buldular: Video, caps, … Ancak kısa söz her zaman derinlikten mahrum olmakla eş anlamlı değil. Az sözle çok ama çok derin mânâlar da aktarılabilir. Kısa sözün hikmeti dışarıdan aktarılan, alimden cahile verilen yeni bir şey değil. Meselê ârifin irfanıyla agâh olunması; dinleyende bilkuvve (potansiyel) olarak  bulunan güzelliklerin uyandırılması, bilfiil (aktif) hale geçirilmesi. Bunun için “dinleyen anlatandan “ârif olsa gerek” buyurmuş büyükler. Biz de Twitter’da paylaştığımız kısa mesajları konularına göre tasnif edip kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Eğitimden Türk soluna, ekonomik krizlerden petrol savaşlarına, ölüm korkusundan küresel ısınmaya kadar çok farklı konularda aforizmalar… Konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 7kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirin

Kitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı “Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi ve Seksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimlerde bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.Önceki kitap sohbetleri:

Derin Lügat güncellendi. Sürüm 7.0 yayında. Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinDerin Lügat 7.0

Yeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

  • 7ci sürüme eklenen yeni terimler: Uluslararası adalet, Az gelişmiş ülke, Hoşgörü, Kabz, Büyüme, Gerçek sonrası, Realpolitik, Kaos.
  • 6cı sürüme eklenen yeni terimler: Demokrasi, Muhafazakârlık, Kuvvetler ayrılığı, İnovasyon, İlerleme, Erken – Geç.
  • 5ci sürüme eklenen yeni terimler:Hissiyat – Maneviyat, Tanrı Parçacığı, Bâkî, Kelime, Cehalet, Mürşid, Evvel, Büyük Patlama.
  • 4cü sürüme eklenen yeni terimler: Paraklitos, Hudud, Ehliyet, Zâhir ve Batın, Barış, Unutmak.
  • 3cü sürüme eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik? “Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü. Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlık akıl (reason) ile zekânın(intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir. İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için. Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinGüzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”. İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık. Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocuklarıoteki-sinemanin-cocuklari Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirin

Yakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “Sinema Endüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeleryerine güzel filmler yapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

kitap-tanitan-kitap-6 Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirin

Kitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz. Önceki kitap sohbetleri:

sen-insansin Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.

tezyin_kapak-150 Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 45 Yorum

  2. Yazan:eg Tarih: Ağu 3, 2009 | Reply

    kurban konusunda kaldım ve ötesine geçemedim:(( maalesef fena halde zekeriya beyaz ve yaşar nuri havası var ihsan bey’de. Allah inşallah onların düştüğü çukura düşürmez beyefendiyi. ama herhalde bundan böyle bir daha herhangi bir yazısını da okumam gibime geliyor…

  3. Yazan:eg Tarih: Ağu 3, 2009 | Reply

    yaklaşık 18-20 yıl kadar önce 90ların başında islam diniyle ilgili yorumlarım büyük oranda ihsan beyin fikirleriyle uzlaşır mahiyetteydi. ancak son 8-9 yılda o zamanlardaki halime bakınca kendimi şöyle tanımlayabiliyorum: islam konusunda herşeyi yeyip yutmuş, tek doğruyu kendisinin bildiğini sanan, islam dininin ruhi ikliminden uzak kupkuru bir akılla sepsert bir insan…islamı kendi kafasında kurguladığı dünyevi sistem için basamak yapan bir islamo-siyasetçi…ihsan bey için de tamamen aynısını söyleyebilirim. yazdıkları kupkuru. sepsert ve çok lafzını yaptığı merhametten çok uzak. maalesef türkiye’de ve dünyada islamcılar büyük oranda böyleler. o yüzden ruh bulmak ve kalbimi yumuşatmak için tasavvufi bir eğilim bana daha doğru bir islam yorumu gibi geliyor(ama herşeye rağmen bu tip aşağılayıcı yazılar olmasa başka tür yorumları da dikkatle okurum. ama ihsan beyin yazdığı kendi yorumundan çok başkalarının yorumlarını dövmek amacını taşıyor). zira bu kadar sert ve ruhsuz bir islam anlayışı; herkesi yanlış yaptığı iddiasıyla islam adına döven bir anlayış; insanları kurban kesiyor diye döverken, onlara göstermediği hoşgörüyü kur’an’ın yenmesini açık dille yasak ettiği domuza gösteren bir dil! çok kötü, maalesef çok kötü…ama benim için sürpriz değil. zira ruhsuz islam böyle birşey…herkesi(özellikle müslümanları) ellerinde bulunan sopalarla dövmek eğiliminde bir din tekeli kurmak demek bu! çünkü beyefendilerin akli çalışma yöntemleri herkesten süperdir.

  4. Yazan:eg Tarih: Ağu 3, 2009 | Reply

    “Bu açıdan baktığınız zaman Süleyman’ın kuşlarla (Hititler), karıncalarla (Sebeliler) konuşması, cinleri (Babil kabilelerini) çalıştırması, Hüdhüd (Hitit subayı) ile diyaloğu, Yunus’un balığın (Assur hapishanesi) karanlıklarına (karnına) girmesi ne demek apaçık ortaya çıkar. Çünkü Mezopotamya’daki kabile adları ve düzeni, Orta Asya’dakinin bir benzeriydi…”

    alın size rasyonalizmin dik-alası…

  5. Yazan:Mustafa Râvî Tarih: Ağu 3, 2009 | Reply

    Sayın EG, son yorumunuza katılıyorum; “alın size rasyonalizmin dik âlâsı” dediğiniz kısma.

    Ama benim herkesten ricam rasyonellik yani makuliyet, akla uygunluk ile rasyonalizmi karıştırmamalarıdır.

    Aklın ideolojisini yapıp rasyonalist geçinen insanların pek çoğu (burada İhsan hocamı kast etmiyorum asla), rasyonellikten sapmaya çok eğilimli insanlardır. Böyle insanların başlıca bir hatası, aklın emretmediği fikirleri daha doğrusu zanları sanki akıl emrediyormuş gibi davranmalarıdır.

    Onların böyle yapmalarından cesaret alan pek çok insan da mistisizmi ve aklın nefyini (olumsuzlanmasını) daha cüretli savunabilmektedir…

  6. Yazan:eg Tarih: Ağu 3, 2009 | Reply

    mustafa bey,
    kullandığım kelimeleri seçerek kullanırım. rasyonellik değil rasyonalizm dedim zaten…ama yine de uyarınız için teşekkürler.

  7. Yazan:mehmet ali Tarih: Ağu 3, 2009 | Reply

    EG, süper yorum.. Dövücüler, ancak böyle dövülür ::–)
    Çok eski ve fekat tarihte iyi bir yer tutamamış olan bu harici yaklaşımlarına, İhsan bey, kendi sitesinde bu kadar okuyucu bulamazken, MY Üstad, neden DD’de bu kadar yer veriyor, anlayamadım!!
    Toplumda karşılığı olmayan , hakikaten ruhsuz ve derinliksiz bir üslup..Esasında mesele, İslam’ın ruhu(siz buna tasavvufi yön deyin) ile, hayattaki karşılığı olan hükümlerin mecz halinde yürümesidir.Böylesi daha anlamlı olur..İşin özü Bakara/2 ve Alak/1’de..(Kitabın muttakiler için rehber olması ve geniş anlamıyla okumanın-anlamanın, tefekkürün gereğine dair..) vesselam.

  8. Yazan:cb Tarih: Ağu 3, 2009 | Reply

    Mehmet Ali bey,

    Enver beye böyle gaz vermeyin efendim :)İhsan hocaya gelene kadar daha çook dövülecek(!) adam var 🙂

    Biz böyle gençlerimizi Mustafa Akyol,Kapitalist-İslam pistlerinde de görmek isterükkk

    İmdi bazı ‘makat maymunu’ nevinden çok yorumcu gördüm ben entelektüel bir kafaya ve birikime sahip oldukları nedeniyle pek kıllarına dokunulmayan o nedenle onlara dokunmayıp Eliaçık gibi isimleri yerden yere vuranları görünce haliyle benim de bu yazar ve malı meydanda yorumculara dokanmayan sadece ‘bazılarına’ dokananlara dokanasım geliyor namahrem falan demeden :)Yine elbette bu yorumlarımı ortaya söyledim kişi kast etmeden,gereksiz alınmayalım gerekli ise sonuna kadar helaldir alının efendim ( bugünlerde çatal dilliyim )

    Enver bey,

    yaklaşık 18-20 yıl kadar önce 90ların başında islam diniyle ilgili yorumlarım büyük oranda ihsan beyin fikirleriyle uzlaşır mahiyetteydi

    (eg)

    Şimdi oldu sanırım benim Eliaçık’a sizden yakin olmamın sebebi bu aramızdaki 10 yılı aşkın zamana tekabül eden farktan,10 küsür yıl sonra nasip olursa Eliaçık’ı birlikte döveriz (!)

  9. Yazan:eg Tarih: Ağu 3, 2009 | Reply

    valla cemile hanım başkalarının sözüyle pek gaza gelmem:) zaten kendimi gaza getirmişsem de pek durdurabilen çıkmaz doğrusu…

    şimdi konu mustafa akyola vurmadan ihsan eliaçık’a vurmak meselesiyse artık mustafa akyol’la uğraşmaktan bıktığım içindir. yoksa al akyolu vur eliaçık’a pek bir fark göremiyorum aralarında. kaldı ki yazdığım son yazıda her iki anlayışın da tekelcilğini anlatmak istedim.

    ikincisi eliaçık’ı dövmek niyetinde değilim:) ama eliaçık’ın, fildişi kulesinden aşağıya attığı taşları da kendisine geri iade etmeye niyetliyim doğrusu.

  10. Yazan:cb Tarih: Ağu 3, 2009 | Reply

    Yoo,Akyol konusunda sizi hiç kast etmedim 🙂

  11. Yazan:mehmet ali Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Cemile Hanım, malumunuzdur ki, ‘malumat’ iyi bir kelimedir.Eski zamanlarda,(yani bizimde yaşadığımız)bu kelime bilgiye dair anlam taşıdığı gibi, haber, rivayet, alimin ilmine dair anlamları da içeriri idi. Ve fekat, ‘Malumatfuruş’ kelimesi nedense azcık muhatabına tahfiflik ve istihza iması çağrıştırdığı için olsa gerektir, misal bu kavramdan Yaşar Nuri Hoca hoşlanmaz.. Ol Yaşar Efendi’nin malumatı fena da değildir, bir zamanlar Evrenosoğlu denilen zatı o malumatları ile halletmiş idi.Yine ve fekat, Yaşar Hoca aklına uymaktan(Heva onun için hafif olacağından, aklına..dedim)bildiğini bildiğim konularda dahi kusur işledi.İmdii, İhsan Efendiden nereye mi geldik, efendim, İhsan Hoca erken öttü birrr, iki; kitabın ortasından dalarak büyük laf etmek bizim geleneğimizde yoktur..Soruyorum İhsan Hocaya neden şimdi?? Ve, niye bu tavırlar?? Kur’an akıl kitabı değildir, akıllı olanların..Yukardaki yorumda iki ayeti neden özellikle belirttiğimi eminim siz iyi anladınız.(Bakara/2 ve Alak/1)
    Hayata dair epeyce malumatım varsa da, çokca süzmeden sunmam piyasaya. İhsan Beyin normal hallerini de bilirik, bu hallerini sevemedim gitti. Gariptir, ihsan hocanın yazıları ile Mustafa Akyolun yazıları arasında tuhaf bir benzerlik ben de kuruyorum.Birisi açıktan kroşe sanki, öteki, farklı!!
    Enver Beyi inanın tanımam, O da beni..Pek öyle gaza gelecek birine benzemiyor, hatta biraz cins kafaya benziyor.”Dövücüler, ancak böyle dövülür” lafımda biraz ironi vardı, o kadar.
    Kaldı ki, Kafka v.b hakkında düşüncelerimi toprağa gömeli uzun yıllar olmasaydı Enver Beyi de eleştiriridim, ama, maalesef..
    Birşey daha:Dikkat edin, Yusuf Kaplan tartışılmıyor(ne dediği anlaşılmadığı için) okunduğu halde.Dücane Cündioğlu az okunduğu halde, konuşuluyor, hem geleneğe uyduğu hem de arada zülf-ü yare dokunduğu için.
    Yusuf’u şahsen severim, Dücane’yi tutmam.Bu başka, hayattaki(düşünce dünyası) karşılıkları başka bu isimlerin.BU misalleri İhsan Hoca için; (Yusuflaşmadan, Dücaneleşmeden) havuza hızlı dalmasın diye veriyorum..!!
    Geceniz aklınızca değil gönlünüzce olsun, efendim..

  12. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Ben de “dışarıdan” bir bakış sunayım.
    Müslüman değilim,daha doğrusu dini bir inanca sahip değilim.İnançlı olmayan birisinin din hakkında ahkâm kesmesi hoş karşılanmayabilir,bunun farkındayım.Bu anlamda tüm inançlı dostlarımdan şimdiden affımı dileyerek konuya girmek istiyorum.

    Başlamdan önce özellikle bir noktayı daha hatırlatmakta yarar görüyorum:her ne kadar henüz bir dini inanca sahip değilsem de,din içerikli bütün yazı ve yorumları takip ediyorum.Ayrıca Kur’an’ı bir kaç kez titizlikle okuyup incelemişliğim var ve okumaya devam ediyorum.

    Bu açıklamaya ihtiyaç duymamın sebebi de şu:Dindar bir aileden geliyorum.Dini terbiye ve ahlâkla yetiştirildim.Bu yetiştirilme biçiminin,sosyal ilişkilerimde,kişiliğimi geliştirme ve yaşamıma yön vermemde son derece sağlam bir temel ve rehber oluşturuğunu da açık yüreklilikle söyleyebilirim.Hatızatında farklı bir dünya görüşüne sahip olmama karşın, DD’nin müdavimi olmamın da İslam dininin barındırdığı hoşgörü,adalet ve insana verdiği değerden kaynaklı olduğunu söyleyebilirim.Zira,üyesi bulunduğum ve dünya görüşümle örtüşen onlarca sol/sosyalist düşünce platformunda bu sitede bulduğum sıcak samimiyeti,hoşgörü ve demokratik tartışma ortamını,burada bulduğum huzuru bulamıyorum.Bu,ister tutarsızlık,ister kafakarışıklığı,ister ilkesizlik olarak algınlansın… böyle kritik bir yol ayrımındayım.Bir arayış da denilelebilir,doğrusu bunu kendim de tam olarak netleştirip çözebilmiş değilim.

    Ancak,bu kararsız duruşuma karşın İslam inancı da dahil hiçbir düşünce ve/veya inanç biçimine kesin sınırlar belirleyerek bir mesafe koymadım.Kendimce kısmi kuşkularım,henüz yanıtını bulamadığım sorularım/soru işaretlerim olsa da,”kesinlik” düzeyinde sınırlar çizmedim.

    “Dışarıdan bakış”a gelecek olursak;
    Şayet olumlu bulduğum yanlarıyla İslama biraz daha yakınlaşmak gibi bir niyetim olacaksa-ki bu asla belli olmaz-bence İhsan beyin anlayışı bendeki kıpırtıyı söndürecek ve varolan bağı da hepten kopartacağa benziyor.Zira,varolan kuşkularımı Yaşar Nuri Öztürk,Zekeriya Beyaz ve muadillerine borçluyum.Bu zat-ı muhteremlerin “İslamı yeniden yorumlamak” adına dini nasıl siyasete alet ettiklerini,”tebliğ”i nasıl tekellerine aldıklarını burada uzun uzadıya yer vermek istemiyorum.Y.Nuri Öztürk’ün faşizm sözcüsü yayın organlarında nasıl arz-ı endam ettiği,Z.Beyaz’ın cıvık ve düzeysiz magazin porogramlarının nasıl baş müdavimi olduğu bir sır değil.Tabii İhsan bey için aynı suçlama ve eleştirileri getirmek haksızlık olur,adil bir kıyas olmaz.Ne var ki dine yakınlaştırma/kazandırma ya da uzaklaştırma/soğutma bağlamında bakıldığında İhsan beyin bende olumlu bir etkileşim yarattığını söyleyemem.Zira sadece islam düşünce ve inancı değil;insanlara tepeden bakan,”doğruları” tekekeline alan sert,katı ve kuru değerlendirmeler asla yapıcı bir rol oynamaz.İnanç,her şeyden önce hoşgörüyle,tavazuyla bir başkasına aşılanabilir.Fikirleri rasyolanize ederek,mutlak doğrular şeklinde ve kasarak gönüller kazanılamaz,iman aşılanamaz.Belki yanılıyor da olabilirim,ama dediğim gibi bu benim düşüncem ve bakışım.

    İkinci bir husus,İhsan beyde aşırı kibre kaçan bir tutum sezinliyorum.Özellikle de “ritüeller” konusu çok abartılmış.Bence insanların içten davranışları bu denli küçümseyici bir dille ifade edilmesinden kaçınılmalıydı.İnanç,ibadet,dua vb.nin nasıl yapılması gerektiği husunda empoze edici ve belirli kalıplara dökülmesini doğru bulmuyorum.Daha doğrusu bu tarz anlayışlar cezbedici/özendirici olmaktan uzaktır.Zira,önemli olan insanın niyetidir,samimiyetidir;dolayısıyla maneviyatını,iç huzurunu nasıl ibadete dönüştüreceğinden insanın kendisi sorumlu olmalıdır.Bir başkasının “hayır öyle olmaz,böyle olmalıdır”tarzında yüksek duvarlar koyması inanç ve vicdan özgürlüğüne doğrudan müdahaledir.İhsan bey de dahil kimsenin böyle müdahil olma hakkı bulunmamaktadır.Zira bu şekilde niyet okumak islam felsefesiyle bağdaşır bir durum değildir.Niyet ölçen bir alet mi var ki insanların ne düşündükleri,nasıl hissetikleri önceden tayin edilip şablonlara dökülebiliyor.Bir önceki yazıda(yanlış hatırlamıyorsam)Hızır-İlyas’tan,paskalya yortusuna,kurban bayramından farklı ibadet biçimlerine varıncaya değin ne varsa verildi veriştirildi.Dini çağrıştıracak,dini inançlarla ilişkilendirilecek ne varsa cehalete,hurafelere,efsunlara vs.ye dayandırılarak bir anlamsızlık atfedildi.E,peki geriye ne kaldı?Hangisi anlamlı,hangisi anlamsız bunun sınırı nerede başlayacak?Kırpa kırpa,en sonunda “hadi şunu da atalım”,”burasını da makaslayalım”derken sonu gelmez ve bir bakmışsınız oruç da,namaz da,zekat da bu sıradaki yerini almıştır.Öyle ya,neye göre gerekli ya da gereksiz,kriteri ne olacak?Kurban bayramı yanlış aktarılmış,amacından saptırılmış,önemli gün ve geceler yoktur/olmamalıdır vs.derken,pekâlâ hadi cuma namazını da kaldıralım,oldu olacak ramazan ayının da takvimini/kronolijisini değiştirelim dememek için bir neden kalmayabilir.Ya da en azından her türden sorgulamaya kapı aralar diye düşünüyorum.

    Sonuç itibariyle,elbette dini istismar eden anlayışlar eleştirilebilir.Yazarın bu noktada haklı olduğu kısımlar da olabilir,mümkündür.Ancak,gerekli olan özeleştiriyi yapmak ile,ayarı kaçırıp”dini en iyi ben bilirim”benmerkezli yaklaşım farklı şeylerdir.Sanırım,İhsan bey bu yazı dizisinde, bu birbirinden farklı iki olguyu biraz karıştırmışa benziyor.Bilmem yanılıyor muyum?

  13. Yazan:cb Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Memedali beyyy,

    biraz yardımcı olsanız,kendimi yeni açtım daha anlaşılmaya çok ihtiyacım var,tıklayacağınız butandaki kutudan ne çıkarsa kabulüm (yorum),yine de şansımı denemek istiyorum 🙂

    Zat-ı alileriniz kem sözümden gocunmuş,şöyle izah edeyim ;

    Mehmet bey de dahil pek bir futbol referanslı örneklemeniz var görüyorum,ben futbol sevmem tek heyecanım gool olan kısımdır bu nedenle siz futboldan dem vurunca muhterem şahsım gool’e gitmek istiyor.Neyse espiri bir yana ben biraz genel üslubumdan sıkılıp yorumlarıma kendimce renk katıyorum o da size çatmış e siz de bu espiriyle karışık yorumlardan alınmışsınız bana da daha düzgün ifade etmek düşer 🙂

    Enver beyi İhsan beyden daha çok okumuşluğum vardır,tanıdığım kadarı ile de kalben ve fikren sayın Gülşen’i çok daha yakın bulurum kendime dolayısı ile kıyasa düşmek gibi bir hatam da olmaz olamaz.

    Öztürk ve Beyaz tarzından hiç hoşlanmam iş daha ne dediklerine varmadan ben o üslubu kendine yaymış şahısları ne okurum ne de dinlerim İhsan beyin daha önce de söylediğim gibi kısmen üslup sorunu olabilir ama diğer iki jokey ile kıyaslamak da vicdanıma sığmıyor.

    Gittikleri yer konusunda Akyol ve Eliaçık’ı tam ters istikamette görüyorum ‘zamanın ruhu değişti’ yazısını daha yeni okuduk,Akyol tam da değişen zamanın ruhsuzluğuna örnek buna mukabil üsluptaki zorlama ve muhataba ot kafa muamelesi yapma konusunda evet ikisi aynı tondan giriyor vokale.Bu anlam da hem fikiriz efendim.

    Ah şu yazar egosu hepsinde kırpık kırpık yok mu?Elbet var.Popülerite hava yolu ile bulaşan virüslerden en yayılganı bazen bu adamlar inandıkları dine hizmet ediyormuş imajı verip aslında kendi popüleritelerine oynuyorlar.Tepeye çıktıkça daha geniş alanı görür daha çok okura ulaşırım mantığı kişi içerisinde kah kişi farkında olarak kah farkında olmayarak hinliğe dönüşüyor,iş İslam’a değil,egoya hizmete dönüyor.Bu anlam da yakınen olmasa dahi İsmet Özel örneğini verebilirim,Sizin Kafka’yı gömdüğünüz mezarlar gibi her okurun hazırladığı bir yazar mezarlığı var benim mezarlığın türbesinde de İsmet Özel yatıyor,mesela…Başka bir görüş olarak yani yazarların popülerite daha öncede söylediğim uzun süre uğraş vermekten kaynaklı bir tahammülsüzlük gibi problemleri var belki Eliaçık bunu kurbanı,umarız düzeltir.Ayrıca ben yazarların çoğunun ‘sevilmek’ istediğini düşünüyorum,sevilmek istediğini söylemenin binbirtürlü yolu var genelleme yapmadan bu yazar çizer camiasındaki insanlar pek bir değişik olabiliyor o nedenle sevilmek hatta onaylanmak istediklerini çok farklı bir şekilde dile getiriyorlar öyle farklı ki anlamıyor ve nefret ediyorsunuz,biraz tuhaf kadın kaprisi gibi birşey işte anlaşılmıyorlar,ben anlaşılıyor muyum?

    Akıl insanı olarak düşünülmüş olmak üzdü beni hayatı ve dini,birbirinden kopmazcasına akıl ve gönlü aynı oranda götürmek gerektiğine inanırım,ne salt akıl ne de salt gönül,biri diğerini toparlayarak

    sehere anlaşılarak huzurla varalım efendim,sevgiyle

  14. Yazan:mehmet ali Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Cemile Hanım, hakikaten bugünlerde bir başkasınız..Bir önceki yorumumda yazarken Size cevap yetiştirmeyi 1 an bile düşünmedim..Uzun cevabınız için teşekkürler, yine de.Teşekkür ediyorum, çünkü anlaşıldığımı hissediyorum.Akıl-gönül vurgum da biraz İstanbulu solumak adına söylenmiş, şair sözü olsun, öle kabul edin. Devamla…N.F.K fikir adamı değildir, ismet özel de yazar değildir.. Bilseniz bu mütevazi adam neden bu kadar iddialı laf eder??Bir kere böyle konuşmaya hem hakkı var, hem gücü.. Üstelik basında-kamuoyunda açıktan 2 müslim kavga etse tepelerine binen de benimdir.Şöyle derler bana o kavgacılar misalen:”Sizi tanıyormuyuz..?”; yoo derim ama, hani galu-belada… diye başlardınız ya, laflarınıza.Filan….
    ….
    İsmet Özel hasta ama iyi şair, NFK şair, o kadar.İyi bakın edebiyat eleştirmenlerin notlarına..Üstelik yukardaki görüş nefsimin ürünü değil, kaynaklarım da sağlam bu konuda..
    Gönlünüze haliç saflığı.. boğaz genişiliği dilerim..

  15. Yazan:eg Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    aziz bey “dışardan” bakmış ama bence en güzel yorumu yazmış. elinize sağlık aziz bey.

  16. Yazan:Abdurrahman Mıhcıoğlu Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    İhsan Bey’in yazısında ifade ettiği kimi hususlara katılmamak elde değil. Ancak, dinin temel umdelerinden olan ve Kuran’da da zikri geçen kimi hususları, sırf eski Türk inancında olması hasebiyle bir tarafa atmasını yadırgadım. Saf İslam anlayışı inşa edeceğiz derken İslam’ın emirlerini keyfi yorumlara maruz bırakmak akıl karı değildir. İhsan Bey’in Kevser suresindeki “Salat” ve “Nahr” kelimeleri hakkında Kurtubi, İbn Kesir ve Razi’nin de kendisi ile aynı minvalde yorumlarda bulunduğu iddiası, maalesef aldatmacadır.
    Bu müfessirlerimiz, ayetleri tefsir ederken şöyle bir uslüp kullanmaktadırlar; evvela o ayet hakkında daha önce gelen rivayetler zikredilir, daha sonra müfessirce benimsenen en doğru görüş ifade edilir. Bu müfessirlerimiz bu iki kavram hakkında İhsan Bey’in de ifade ettiği görüşleri serdetmelerinin akabinde burada asıl maksudun Namaz kılıp Kurban kesmek olduğunu beyan etmişlerdir. Hanefi Mezhebince Kurban’ın vücubiyyeti de bu sureye dayanırken ve Hanefi mezhebinin teşekkülü Türklerin Müslüman olmasından önce iken, Kurban’ın vücubiyyetini, sırf eski Türk örfünde mühim bir yer işgal ettiği için hafife almak, niyetlerin sahih olup olmadığı kuşkusunu uyandırmakatadır.
    Türklerin tarih boyunca, kabul ettikleri dinlere kendi kadim inançlarını yedirdikleri meselesi bir nebze doğrudur. Bu hususta hakkaniyetli davranmak da elzemdir. Ancak zannımca bu hususta araştırma yapan ve yazıp çizenlerin düştükleri en büyük hata, Şamanist kalıntıları dinden temizleyelim derken halkın din ile olan irtibatını -bilerek veya bilmeyerek- tamamen ortadan kaldırmalarıdır.
    İhsan Bey bir önceki yazısında kandillere de bu yaklaşımla ağır tenkitler yöneltmiştir. Her ne kadar kandiller Peygamber Efendimiz devrinde gelenekselleşmemiş olsa da, üç aylar dediğimiz aylardaki mübarek gecelerin kıymeti birçok hadiste ifade edilmiştir. Ecdadın bu gecelerin hakkıyla idrak edilebilmesi için güzel bir gelenek haline getirdiği kandiller, halkın din ile irtibatını tesis eden mühim unsurlardan da birisidir. Saf-Öz-Sade İslam iddiasıyla ortaya çıkan İhsan Bey ve selefleri,
    dinin özüne aykırı olmamasına ve o gecelerde Cami ve muhtelif mekanlarda Allah’ın zikri yapılmasına rağmen, gayretkeşlik göstererek bu tür faaliyetleri de Şamanist talakki çerçevesinde değerlendirerek yok sayma eğilimine girmişlerdir. Bu tavır, dini özüne döndüren değil, dini kuru, kaba ve yoz bir hale getirecek tavırdır. İhsan Bey’in kendi fikirlerini müdafaa ederken Ehl-i Sünnet müdafii müfessirleri kendisine alet etmemesini de rica ediyoruz.
    (Not: İçine düştüğü garabetlerden en büyüğü, Razi ekolünü sürdüren Osmanlı ulemasının destekleyip yaygınlaştırdığı kandil ve kurban kesmenin ehemmiyetine dair risaleler gibi unsurları gözardı edip, Razi’yi kendisine delil olarak getirmesidir. Yukarıda ifade ettiğimiz üzere Razi’nin
    görüşü de kendisinin ifade etiği şekilde değildir.)
    Selametle, Vesselam…

  17. Yazan:cb Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Sevgili Mehmet Ali bey,

    sağolunuz efendim,bazen resmiyetten sıkılıyorum öyle zamanlarda başka bir ben olabiliyorum :)kesinlikle bana cevap yetiştirme niyetinde olduğunuzu düşünmedim sonuçta bir makine üzerinden sadece yazışarak anlaşabilen insanlarız bu bazen anlaşmak yerine anlaşamamaya dönüşebiliyor,doğal olarak bizlerde kendimizi olduğumuzdan farklı görünmemek adına daha bir ehemmiyet göstererek anlatmaya çabalıyoruz yani en azından ben çabalıyorum,birbirine yakın düşünen insanların ortamdan kaynaklı bir anlaşmazlığa düşmelerini istemem kendiminde buna dahil olmasını istemem,net üzerinden dahi olsa bazen böyle ortamlarda kendinize öyle yakın insanlar buluyorsunuz ki ve sizin için öyle değerli oluyorlar ki konuşurken ip üzerinde yürüyorsunuz,onları incitmemek adına,anlatabiliyor muyum?

    İsmet Özel şair olarak üstaddır,benim okuduğum en güçlü şiirlerin bir kısmı da Özel’e aittir.Şiirini değil Özel’in üslubunu ve son dönem siyasi fikirlerini gömdüm desem daha açık olur sanırım

    sevgiyle

  18. Yazan:mehmet ali Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Aziz Bey, yukardaki yorumumu sizin yazınızı okumadan yazmıştım, okumuş olsaydım, başka yazardım.Şimdi ne diyeceğimi bilemiyorum.Bence dışardan filan değil, buna sağlıklı bakmak denir..’Yanılmıyorsunuz’Aziz Bey..Sizin yorumlarınızı okuyorduk daha evel, ama, bu son yazınız çok da derin ve manalı oldu..Selametle.

  19. Yazan:cb Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Aziz bey,

    keşke dışardan gelen her yorum sizin kaleminiz gibi ‘ samimi ‘ olabilse,keşke,sağolunuz

  20. Yazan:suzannur Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Eliaçık’a, 5 veya 10 yıl veriyorum, değişecek ve rasyonalist söylemi, keskin bıçak gibi dili bu söylediklerinin aslında doğruya yakın da olsa fazlasıyla genelleştirici ve yıkıcı olduğunu fark edecek. Aslolanın iman olduğunu öyle hemen şak diye anlayamıyor insan evet onunla yola çıkıyor, net olmak istiyor ama hayatın farklı yüzleriyle karşılaşarak ve dahi törpülenerek imanın çok da keskin çizgilerinin olmadığını, zerreden güneşe farklı temayüzlerinin olduğunu, kimsenin kimseye inanç noktasında üstün olmadığını, imanın kimde olduğunun bilinemeyeceğini, imanlıyım denilemeyeceğini, kayıp gitmenin an meselesi olduğunu, kalbin günde defalarca sınandığını ve her sınamanın öyle yağdan kıl çeker gibi başarılamayacağını…
    Ben her nedense, İhsan Beyin o eleştirdiği bir şey bilmeyen ve inancı yanlış yerlerde arayan Anadolu insanının inancını hep sevmişimdir, evet gelenekseldir, dinden çok ritüeldir(bunu da eleştiririm yer yer), hataları ve eksikleri de vardır ama pür’dür. İnancımı akıl gözüyle kirlenmiş olarak gördüğüm kendim için başkasında gördüğüm o pürlük ve temizlik ‘ayrı’ ve ‘özel’dir. Aklına acaba şu muyu getirmez onun inancı, bildiği kadarını yapar, öyle saygılıdır ki, kendini hep eksik görür, uğraşır didinir inandığını bildiği kadar yaşamak için.
    Çok bilmek her zaman iyi değil yani, bilmemek de doğru değil. Ben herkesin ayrı bir yolu ve ayrı bir iman dünyası olduğuna inanıyorum. O yolda değerlendirilecek hata ve eksikler. Temel doğrulardan bahsetmiyorum, Eliaçık’ın eleştirdiği detaylardan bahsediyorum. Herkesin yolu ayrı aslında dinde, bir’leşmeye çalıştığın en kalabalık anında dahi bu yolda tek başına, kendi iman hayatını yaşıyorsun. Namazda yanındakine göre hesaba çekilmeyeceksin, kendinle kıyaslanacaksın, başkasının kurbanına göre değil kendi kurbanına göre değerlendirileceksin. Kendinle ve Rabbinle başbaşa vereceksin hesabını kitabını. Uzun bir yol bu ve Eliaçık bu yollardan birinin içinde ve yolda dönemeçlerle, tali yollarla, çok şeritli yollarla… karşılaşacak ve asla aynı yerden ikinci kez geçemeyecek, asla aynı kişi olamayacak, aynı iman noktasını bir kez daha yaşayamayacak, az ilerde farklı bir noktayı yaşayacak çünkü.
    Hepimiz için böyle, bu en azından benim bakış açımda böyle, kime göre doğru kime göre yanlış umurumda da değil, imani noktada başkalarının dediği değil sizin hissettiğinizdir çünkü doğru olan.Ve bu noktada şu şudur kesinliğinde fetva verenlere karşı hep bir korunak geliştiririm ve uzaklaşırım ama bu imandan uzaklaşmak değildir, uzaklaştığım kişinin iman inancından uzaklaşırım. Önemli olan beni Rabbe yaklaştıracak olan imandır çünkü ve her keskin dilli söylem içimi acıtır ve kırılırım, her nedense Rabbin de kırıldığını hissederim. İçsel bir yolculuk, dışarı taşar islam’da, yaşamın her anında bu yolculuk devam eder. Yürümek kolay değildir ayrıca. Koşanlar olur önün sıra ve arkada kalanlar emekleyerek. Ama hangisinin ne kadar kıymetli olduğunu belirleyen hiçbir zaman kişinin kendisi değildir.

  21. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    “…Ve bu noktada şu şudur kesinliğinde fetva verenlere karşı hep bir korunak geliştiririm ve uzaklaşırım ama bu imandan uzaklaşmak değildir, uzaklaştığım kişinin iman inancından uzaklaşırım. Önemli olan beni Rabbe yaklaştıracak olan imandır çünkü ve her keskin dilli söylem içimi acıtır ve kırılırım, her nedense Rabbin de kırıldığını hissederim. İçsel bir yolculuk, dışarı taşar islam’da, yaşamın her anında bu yolculuk devam eder…”

    eskiden plajda yatarken çevreme bakınıp huzur içinde dinlenen, eğlenen, denize giren, kısmen bakınan… bu insanlar neden cehenneme gideceklermiş diye düşünürdüm. kapalı insanların işin dozunu kaçırdığını hatta tam da sizin yukarıda anlatmaya çalıştığınız ruh halini enaz sizin kadar yaşardım. bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler…falan, zaten bırakılmışız da farketmezmişim. kimin ne dediği varmış ki bize kumsaldan mı dışlanmışız, alınmamışız; ne giymediğimize mi bir şey denmiş? ama içten içe bir huzursuzluk duygusuyla huzur içinde olmamız gereken anımızda başka birşey tarafından rahatsız ediliyormuşuz; yani bize kısmende olsa insanlığımızı ve vicdanımız olduğunu hatırlatan herşeyden duyulan bir tür garip rahatsızlık. içinde bulunduğumuz durumun doğru yada yanlışlığını sorgulamak yerine, içimizde ruh sıkıntısı/anksiyeteye sebeb olduğunu düşündüğümüz sebepleri gidermeye çalışmak yerine bize rahatsız olduğumuzu hatırlatandan bir tür nefret duymak. bu duyguyu zaman zaman yakalıyorum başkalarında da. tavanarası kölesini rahatsız eden tarla kölesi gibi bu; evtipi köleyi daha çok patronun dizkapaklarına bağlar.

    sonradan görme muhafazakarlarda da görürüz bunu; doğrudan enseye zımbalanmış bir etikettir bu: kendini kendine hatırlatan, yabancılaşmanı yüzüne vuran herşeyden bir tür nefret, ahmet hakan coşkun mesela.

    neden rabbi sizin gibi düşünmeye zorluyorsunuz? yada neden beğenmediğiniz kişinin yanında olmasın o an? beğenemediğiniz de onun kuluysa şayet neden sizin darıldıklarınıza darılsın?

    ihsan bey beğenmediğimiz şeyler söylüyor olabilir ama buna itiraz biçimi bumu olmalı? söylediklerini çok rasyonel bulduğumuzda, irrasyonel bir tanrı konuşturma biçimimidir itiraz? bundan tanrı da hoşlanmaz? nereden biliyoruz hoşlanıp hoşlanmadığını? neden sizin hoşnut olmadığınızdan hoşnut olmasın? ölçü bu denli şey midir yani?

    sıkça karşılaştığımız bir maipülasyon örneği vermek istiyorum.

    ” allah dilerse olmaz mı? ” kendi aklıcılığımızı yada akıl dışılığımızı bu önerme ile karşı tarafa kabul ettirince ne kazanırız merak ederim?

    bence olmaz. çünkü bu sizin saçma dileğiniz; neden bunu tanrınınmış gibi sunuyorsunuz?

    ve kumsaldaki huzurumuz için başörtülüler kamusal alanlardan kovuldu…salih! demek temiz kalmak istiyorsun? sürün gitsin! seni uyarmamışmıydık ihtiyar?

  22. Yazan:suzannur Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Rüştü Bey,
    Tüm yazılanlardan çıkardığınız benim sadece irrasyonel bir Tanrı anlayışını mı dayattığım? Anladığınız buysa cevabım, siz haklısınız, benim payım burada sükuttur demektir. Eyvallah.

  23. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Sayın Suzannur kardeşim;

    sadece irrasyonel bir tanrı değil; onun buyruğu doğrultusunda bir linç kampanyası çıkardım. az evvel uzunca bir açıklama yazdım ama kırmızı çarpıya bastım yanlışlıkla varsa bir hikmeti varayım yanlış ben olayım ama şunu da demeliyim:

    şu yukarıdaki yazıya yapılmış yorumlara bakalım.(dışarıdan yorumuyla aziz beyi ayırarak) içeriden hangi itiraz bir nedenselliğe ve delile dayanarak öyle olmadığını iddia ediyor. “istemezük” iyi istemezükse istemezük. ne diyelim; çok yaşa padişahım…

    “yaaa, çok rasyonel bu yaklaşım yaa” beriki de pek bi irrasyonel canım…belki benim kafam henüz bunları almıyor gereksiz yere üzüyorum insanları ama düşünce fikir eleştirisinin bir mantığı ve usulü vardır elbet ve bilmiyorsak da bir bilenden öğrenelim.

    yoksa bunları beyazla (hem)kel (hem de fodul)yaşar da söylüyor pek doyurucu bir itiraz değil olsa gerek. yaşarı ne güzel tasvir ettim, komik olmalı okuyanlarca da ama birisi de çıkıp:

    hem öküz hem de biraz sığır rüştü’nün yorumları… diye başlayan bir cevap yazsa ve ekranda ilk gördüğüm anda içim ısınır, dizlerimden yukarıya doğru karıncalanma başlar sanıyorum.

    demem o ki, kendim bunun dışında değilim özel olarak hedef siz de değildiniz. “kırık cam teorisi” mucibince başlanmışı devam ettirip tüm camları kırıyorduk ya, belki burada durup söylenene de bir bakmalımıyız acaba diye düşündüm ama…

  24. Yazan:eg Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    rüştü bey aynı şeyleri tekrarlıyorsunuz. daha önce size demiştim ki: bu yazının mantığı olan rasyonalist islam anlayışına zaten 2-3 yazıyla cevap vermeyi tercih ettiğimden bahsetmiş ve bu yüzden burada uzun yorum yazmadım demiştim. siz hala efendim desteksiz itirazlar vesaire diye söylüyorsunuz. kusura bakmayın ama biraz sabır gösterin. herkes yorumlarını sizin istediğiniz an bütün açıklığıyla açacak diye bir kural yok. sadece rasyonalist olduğunu söyledim ve detaylarını eğer beklerseniz yazılarla anlatabilirim dedim. siz sabır gösteremiyorsanız yapacağım birşey yok kusuruma bakmayın…

  25. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Enver bey;

    “…Eliaçık’a, 5 veya 10 yıl veriyorum, değişecek ve rasyonalist söylemi, keskin bıçak gibi dili bu söylediklerinin aslında doğruya yakın da olsa fazlasıyla genelleştirici ve yıkıcı olduğunu fark edecek…”

    sizin yazıyı bekliyorum; sabırsızlanma yok. bu Suzannur kardeşimin rasyonelineydi.

    olsun…

  26. Yazan:Ali Erkin Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    Selamlar… İhsan Bey’in sitedeki bu iki yazısını ve yorumların hepsini baştan sona büyük bir sabırla okudum ve şaşırdım. Şaşırmam, bu epey uzun sayılabilecek ve çok daha da uzun olabilecek yazı dizisi üzerine yapılan yorumlarla ilgili daha çok. Bay Eliaçık’ı pek takip etmem; birkaç yazısını okumuşluğum var sadece. Hikayatına dair kelam edecek kadar bilgi sahibi değilim, fakat yazıların altına serdedilen şeylerin ekserisinin yazarın ‘ne idüğüne’ dair olması ve yazıların üslubu hakkında olması garibime gitti doğrusu.

    Yazarının kim olduğu, önceden neler yazdığı şüphesiz bir şey ifade ediyor, ama yazıda tartışılan meseleler üzerine tek tek bilgi kaynaklı eleştiriler yöneltmekten neden uzak durulur? Birçok ‘düz müslüman’ı yerinden zıplatacak yaklaşımları, zihnimizde oluşturduğu ‘kekremsi taddan’ dolayı daha baştan mahkum etmek; Yaşar Nurilerin, Zekeriyaların laflarıyla eşitleyiverip notunu verivermek ne derece sağlıklı? Usül üzerine konuşup da esasa dair dişe dokunur fikirler söylememenin bizi götüreceği yer neresi, hele burası bir düşünce meydanıysa? Yok eğer yazarın fazlaca ‘rasyonelliği ‘çok ciddi bir problemse (genelde eleştiriler bu minvalde olmuş çünkü) bu, tezlerin baştan tartışılmazlığını mı gerektirir? Rasyonel olmaklık bizatihi problemse, rasyonel olmamaklığın (ne ise o artık) doğurduğu dini yorumun meşruiyetinin dayanağı nedir? Kaldı ki kime göre, neye göre ‘rasyonel? ‘Rasyonel’ olmaklığı ve olmamaklığı tayin edecek kerteriz nedir?

    Gerçi yorumcular arasında benim okumayı umduğum tarzda Abdurrahman Bey kısa da olsa bazı noktalara değinmiş, ama eğer ortada bir itiraz varsa bu uzunlukta yazının hakkı, aynı ölçüde bir karşı eleştiri olmalıydı.

    Bilmem yanlış adreste miyim, “Hacı bizde usül böyle, işine gelirse” mi dersiniz?

  27. Yazan:eg Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    “Usül üzerine konuşup da esasa dair dişe dokunur fikirler söylememenin bizi götüreceği yer neresi, hele burası bir düşünce meydanıysa?”

    güzel kardeşim usul değil esasın ta kendisidir rasyonalizm eleştirisi.

  28. Yazan:ahmet medeni Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    ALİ ERKİN KARDEŞ:
    “ÇARESİZLİĞİN KÖKENLERİ
    Bu iki tip insan –muhafazakârlar ve modernistler– Müslümanların mevcut durumlarını anlamada anahtar teşkil ederler. Mamafih bunlar mevcut halin gerçek ve nihaî sebebi değildir. Daha geniş tahlil edildiğinde, her iki vaziyet de [muhafazakârlar ve modernistlerin durumu] sadece daha derin bir sebebin ifade ve beyanı olarak gözüküyor: İslâmî düşüncenin tezlili ya da reddi.İslâm tarihi sadece, gerçek hayatta İslâmın terakkî istikâmetinde bir tahakkuk tarihi değildir; hatta ağırlıklı olarak öyle değildir. Mezkur tarih bir o kadar, bu davayı idrakten mahrumiyetin, ihmalin, ona ihanetin ve onun istismarının bir hikayesidir. Bu sıfatla her müslüman halkın tarihi, aynı zamanda parlak başarı ve zaferlerin, meşum hatalar ve mağlubiyetlerin bir kronolojisidir. “bir kiptan alındı..yorumsuz!!
    selam ile..

  29. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    İlginç bilgiler. Bu, herşeyi bir şeylere bağlama olayı hakikaten misterik açılımlar sağlıyabiliyor. Din’in aşkın boyutunu, manevi yönünü ön planda tutması İhsan bey’in gayet hoş ve anlamlı. Şamanizmin din algısı üzerinde etkisi de araştırılmaya değer, önemli bir konu elbette. Bununla birlikte, dini bilgisi zayıf, kulaktan dolma bilgilerle ve geleneklerle dine inanan insanları; aslında başka bir dine mensupmuş gibi göstermek de bana pek doğru gelmiyor. Batıl inançlar, garip inanışlar her toplumda vardır. Bunların o denli büyütülecek yanı olmadığını düşünüyorum. Yani evet çaput bağlamak, tahtaya üç defa tıklamak, nazar boncuğu takmak filan… Ekmeğini bunlardan çıkarmak ne kadar adil iyice tartmalı.
    Kur’an’daki ayetleri zahiri anlamından çıkarıp manevi yönünü tefsir etmek de güzel bir çaba. Ama bunu yaparken de cılkını çıkarmamak gerek ki- ne yazık ki İhsan bey bunu bollukla yapıyor. Kur’an’ın müteşabih ayetleri dışında ayetleri gayet açıktır ve eğip bükmeye gelmez. Hadi yine farklı manevi anlamlar çıkarmak, işin özüne yöneltmek güzel de iş kurban ve domuz eti yasağı gibi çok açık kurallara gelince işin boyutu değişiyor. İhsan bey, yazı boyunca Şamanizmin etkisiyle ritüelleşmenin ve ibadetleri özünden koparmanın muhasebesini yapıyor- iyi de yapıyor. Ama arka fonda bu güzel name serfiraz ederken; kurban, domuz eti yasağı gibi temel kurallarla oyuncak gibi oynuyor; ruhun bile hissetmiyor.
    Bir dakika sen ne diyorsun, kurban bayramındaki (el-edha pardon, ne değişecekse) kanlı görüntülerle mi derdin yoksa kurban kesimini toptan kaldırıp hacılara mahsus bir ibadet haline mi dönüştürmek istiyorsun. İşte bu noktada tehlike çanları çalıyor.
    Gün geçmiyor ki yeni bir icat karşıma çıkmasın. Günün mönüsü “hac dışında kurban kesilmez”.
    Bir de domuzun lanetliliği konusuna sardırmış İhsan bey. İyi bak ne güzel anlat insanlara de ki: İnsanlar, domuzun etini yemek haramdır, kendisi Allah’ın sevimli bir mahlukudur, lanetli filan değildir. Eyvallah diyeceğiz, öpüp başımıza koyacağız. Buradan aslında domuzdan kasıt iç pisliklerdir, aslında zorda kalınca da o kadar da fena bir şey değildir yemek sularına yelken açmanın ne anlamı var.
    Ama öyle mayınlar koymuş ki yazıya; sanıyorsun ki bütün derdi dinin ritüelleşmesi ve şamanizm. Halbuki oradan tarikatlara vuruyor; türbe ziyaretine giydiriyor, Kur’an’a tarihi misyon biçiyor; Allah aslında kurbanı insan kanı dökülmesin diye farz kıldı gibi ilginç icatlarda bulunuyor.
    İslam’ın icatlara ihtiyacı yok; bu dine samimi bir şekilde inanan ve Kur’an’la amel eden müminlere ihtiyaç var.
    “Ey insanlar hepiniz yanlış yoldasınız, bildiğiniz her şey aslında yanlış, doğrusunu ben biliyorum” diyen adamlardan çok sıkıldım ben. İslam’ı hadislerden ve Hz.Peygamberden soyutlayıp Kur’an ayetlerini mıncık mıncık edenlerden de bıktım. Toplum da bıktı çıplak uyarıcılardan, çakma mehdilerden…

  30. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    Cemile hanım,

    Enver bey,

    Mehmet Ali bey,

    Teveccüh buyurmuşsunuz.Anlama ve anlaşılmaya verdiğiniz ihtimamdan ötürü hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyor saygı ve sevgilerimi iletiyorum.

  31. Yazan:fatihk Tarih: Eki 22, 2009 | Reply

    “eğer Allahı seviyorsanız Rasule itaat edin ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın…” ayettini,Hz. “Aişe (ra) den. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur.”Ademoğlu kurban bayramı günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmamıştır. Şüphesiz o kesilen kurban kıyamet günü boynuzları ve kılları ile gelir. Hiç şüphe yok ki, kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında kabul görür. Öyle ise gönüllerinizi kurban ile hoş edin.” ve “Ebu Hüreyre (ra) den: Hz. Peygamber şöyle buyurdu:“Kim imkanı olduğu halde kurban kesmezse bizim mescidimize yaklaşmasın.” ve “Mihnef b. Süleym (ra) den: Biz Arafat’ta Hz. Peygamber (sav)in yanında vakfe yaparken şöyle buyurdu: “Ey insanlar, her sene, her ev halkına kurban kesmek vaciptir.” hadislerini göz önüne alın ve sünnetsiz müslümanlık olmayacağını ve hadissiz kur’an yorumu yapılamayacağını bilin,düşünün ve yorum yapın.
    ayrıca rasulullahın veda haccında 63ü kendi eliyle 17si hz. ali eliyle 100 (yüz) kurban kesmesi bu mantığa göre kur’an’ın amacına ters bir hareket midir acaba,yoksa hz.peygamber kan dökücümüydü (haşa)?
    Allah müslümanları orta ümmet yapmıştır sivriliklere gerek yok. bit’at ehli sadece hurafeleri yaşatandeğildir.

  32. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 17, 2009 | Reply

    Bu yazı yerine şöyle bir yazı yazılsaydı insanlara daha faideli olunurdu tarihi bilmek durduk yerde islamiyete uygun kurban kestirtmiyor
    Bu arada ihsan bey bu yazılarıyla sanki kurban ibadetine karşıymış gibi onu küçümsüyormuş gibi bir izlenim edindim

    insanların yanlışlarını fıkıh ve ilmihal kitaplarını okuyan herkes biliyor.ÖNEMLİ OLAN YANLIŞLARI DEĞİL DOĞRULARI YAZIP İNSANLARLA PAYLAŞIP ÖĞRETEBİLMEK OLMALI malum dünya fani ölüm ani vakit keskin bir kılıç dinimizi ne kadar çok öğrenip uygulayabilirsek kar kardır

    Kurban kesmenin fazileti

    Sual: Kurban kesmenin önemi nedir?
    CEVAP
    Kurban nisabına malik olan kimsenin kurban kesmesi vacibtir. Zaruretsiz kurban kesmemek günah olur. Kurban kesmesi vacibken, içindekilerin kurban kesmediği ev, inleyerek, sahibine beddua edip, (Kurban kesmediğin gibi, Cenab-ı Allah sana iyilik yapmayı nasip etmesin!) der. O ev, o yıl belalara duçar kalır. Kurban kesenin evi ise memnun olur, sahibine hayır dua eder. Bu bakımdan kurban kesmeyi bir nimet bilmelidir! Kurban kesen Müslüman, kendini Cehennemden azat etmiş olur.

    Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
    (Cimrilerin en kötüsü [vacib olduğu hâlde] kurban kesmeyendir.) [S. Ebediyye]

    (Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyen, namaz kıldığımız yere gelmesin!) [Hakim]

    (Kurbanın postunun her kılına ve her parçasına bir sevab vardır.) [Hakim]

    (Kurbanlarınız semiz olsun. Onlar Sıratta bineklerinizdir.) [Zâd-ül mukvin]

    (Kurbanın derisindeki her tüy sayısınca size sevab vardır. Kanının her damlası kadar mükâfat vardır. O sizin mizanınıza konacaktır. Müjdeler olsun!) [İbni Mace]

    (Kurbanlarınızı gönül hoşluğuyla kesin! Çünkü hiçbir Müslüman yoktur ki, kurbanını kıbleye döndürüp kessin de, bunun kanı, boynuzu, yünü, her şeyi kıyamette kendi mizanına konan sevabı olmasın!) [Deylemi]

    (Sevab umarak kurban kesen, Cehennemden korunur.) [Taberani]

    (Kurban bayramında yapılan amellerden Allahü teâlâ katında kurban kesmekten daha kıymetlisi yoktur. Daha kanı yere düşmeden Allahü teâlâ, onu muhafaza eder. Onunla nefsinizi tezkiye edin, onu seve seve kesin!) [Tirmizi]

    (Kurbanların en hayırlısı boynuzlu koçtur.) [İbni Mace]

    (Ya Fatıma, kurbanının yanına git! Kesilirken orada bulun! Kurbanının yere akacak ilk kan damlasıyla, geçmiş günahların affedilir.) [İ. Hibban]

    (Kesilen kurban, Kıyamette, etiyle, kanıyla 70 kat büyüyerek mizana konur.) [İsfehani]

  33. Yazan:mustafa Tarih: Ara 14, 2009 | Reply

    Merhaba.Ben yazarı tanımam görmem.Dün sadece bir tv programında gördüm.Yaşar Nuri,Zekeriya Beyaz gibi insanları da aforoz ediyorlar.Neden?Karşı olanlar(bu tip çok insanla karşılaştım,hatta bunların bazıları insanların diri diri yakılmaları konusunda şehveti bir zevk duyuyorlardı) Bu yazarların hiçbir kitabını okumadan(en azından dikkatle okumadan,bu insanlar fatiha suresini bile dikkatle okumazlar.Dikkat edin ellerini kaldırıp,okuyup, yüzlerine sürmeleri 5-6 saniye sürmez)kulaktan dolma,aktarma bilgilerle onlar hakkında hüküm verirler.İhsan bey size domuz eti yiyin demiyor..Kurban kesmeyin demiyor…Kendi araştırmalarını,bilgilerini paylaşıyor..Sizler de araştırın,aklınızı kullanın,kabuğunuzdan çıkın, fikir getirin. Neden, ben daha iyi bilirim duygusuyla, düşünen ve üretken olan insanları zemmediyorunuz.Bu dinin sahibi Cenabı Hak’tır.Onun sizin korumanıza ihtiyacı yoktur.Bu Hiristiyan dünyasının ortaçağ engizisyon mahkemeleri zihniyetinden vazgeçin.Tasvip edersiniz etmezsiniz,sevgi,hoşgörü sahibi olun.İslam edep dinidir.Selam ve sevgilerimle.

  34. Yazan:Mustafa Tarih: Ara 14, 2009 | Reply

    Mustafa adasim, “Mustafa” ismini epey zamandir kullanmaktayim. Simdi sizde “Mustafa” ile yazarsaniz yanlis anlamalara sebeb olur. Baska isim ile veya Mustafa ismine ilaveler yaparsaniz güzel olur.

  35. Yazan:mustafa 2 Tarih: Ara 15, 2009 | Reply

    Mustafa bey.Uyarınız için teşekkürler.Saygılar

  36. Yazan:murat Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    Sayın eg,siz ihsan beyin yazılarının tamamını ya okumkuyorsunuz yada gerçekten anlayamıyorsunuz.Bende uzun bir islami bilinç deneyimi yaşayan bir bireyim.Ve en sonunda kendikendime kavradığım şeyleri,sayın ihsan bey çok güzel bir şekilde ifade ediyor.Sizden ricam lütfen yazıları düşünerek ve sonuna kadar okuyun,çünkü yaptığınız yorumlardan gerçekten yazıları okumadığınız yada anlamadığınız sonucu çıkıyor.
    Saygılar

  37. Yazan:KORKUT Tarih: Eki 3, 2010 | Reply

    DERİN DİN,
    TÜRKİYE İÇİN, EZELDEN BERİ ÇOK DÜŞÜNDÜĞÜM BİR KONU.

    DİN HAKKINDA SÖZÜM ONA “LAF CAMBAZLIĞIYLA” SAPLA SAMANI BİRBİRİNE KATAN, ÇIKARDIĞI TOZ DUMAN İÇERİSİNDE BU TÜR OYUNLARIN İÇERİSİNE GİRENLER “DERİN DİNİN” TAA KENDİLERİDİR.

  38. Yazan:Kutbettin Tarih: Ara 7, 2010 | Reply

    Sayın yorum yapan okuyucular; İhsan Bey’in esas verguladığı konular hakkında neden yorum yapmıyorsunuz da eleştiriyorsunuz. İhsan bey, toplumda, dinin algılanış biçiminin domuz eti yemememk ve Kurban olarak birinci sırada geldiğini diğer emredici hükülerin ise- toplumsal yardımlaşma ve dayanışmayı emreden hükümlerdir- çok sonraları geldiğini söyleyerek başlamış ve açıklamış. Asıl konu bu. Neden böyle olduğukonusuna açıklık getirmiyorsunz da eleştiriyorsunuz.Bunun üzerinde durarak katkı sunulmasının yararlı olacağını düşnüyor herkese saygı ve selamlar sunuyorum.

  39. Yazan:Tayfun Korkut Tarih: Ara 7, 2010 | Reply

    Gerçek hayatta her türden (ahlaki) pisliğin içinde yaşar yurdum insanı, fakat domuz etini zinhar yemez.

    Bu kısma ”katılmıyorum” diyebilmeyi çok isterdim 🙁 Ama malesef gerçek bu…

  40. Yazan:bsm Tarih: Ara 8, 2010 | Reply

    Kutbettin bey,

    İhsan Bey’in esas verguladığı konular hakkında neden yorum yapmıyorsunuz da eleştiriyorsunuz.

    İhsan beyin yazısına yapılan eleştirileri haksız(veya yanlış)bulabilirsiniz.Ancak itirazınızı belirtirken kullandığınz ifade biraz havada kalmış.”neden yorum yazmıyorsunuz”demişsiniz,peki yazılanlar nedir sizce,yorum değil midir?”Yorum yazmıyorsunuz da eleştiriyorsunuz”…bu da sorunlu bir ifade.Bir,eleştiri de bir haktır;İhsan bey İslamı okuduğu şekil üzerinden İslama tabii/kendisini müslüman olarak tanımlayan insanları “yanlış yoldadırlar!”diye eleştirebiliyorsa elbette-bu eleştiri menziline giren/eleştiri oklarını kendilerine yöneltilmiş hisseden- insanların da İhsan beyin görüşlerinde kısmi hatalar olabileceğini ya da yanılmış olabileceğini ifade etmeleri normaldir/doğal karşılanmalıdır.İki,eleştiri yorumsuz,yorum da eleştirisiz olmaz;dolayısıyla itiraz ettiğiniz “elştirel bakış”-yanlış bulsanız da-İhsan beyin vurguladığı konulara yapılmıştır başka bir konuya değil.
    Bu pasajla ilgili toparlarsak,izninizle size bir soru yönelteceğim:Sizin sağlıklı eleştiri konusundaki öneriniz nedir?Yani yorumcular size göre nasıl bir düşünce yöntemi takip etmeliydiler,her iddiayı sorgusuz sualsiz kabullenerek mi?

    İhsan bey, toplumda, dinin algılanış biçiminin domuz eti yemememk ve Kurban olarak birinci sırada geldiğini diğer emredici hükülerin ise- toplumsal yardımlaşma ve dayanışmayı emreden hükümlerdir- çok sonraları geldiğini söyleyerek başlamış ve açıklamış. Asıl konu bu.

    Evet asıl konu bu.Yani inanmış/ Kur’an’da emredici hükümleri yerine getirmekle mükellef bir müslümanın sorumluluklarından kaçıp önceliği Kur’an’nın emredici hükümlerinden çok geleneklere yaslanan ritüellere verdiğinin altını çizmiş.Bunun da tarihten gelen arkaik dinlere,totemciliğe,Şamanizme vs.ye bağlamış.Kısacası bu tarz eğilimlerin izini diğer semavi dinler de dahil eski çağların inanç biçimlerinde aramış.

    İmdi,sayın yazarın teoloji konusunda sürdüğü izin günümüz islam inanç ve ibadet pratiğine kısmen yansımış olabileceğini varsayalım.Ezberlere dayalı,gelenekçi eğilimlerin sözkonusu kadim geleneklerin kalıntıları üzerinde inşa olmuş olsun.Bu bir tez.İhsan beyin haklı olabileceği noktalar vardır kuşkusuz.Zira birlikte yaşayan insanların davranış kalıpları,kutsallık normları,doğa ile bağ kurma vb manevi alışkanlıklarının tıpkı yaşam biçimlerine yansıması gibi “dini algılama”biçimlerine yansıması da olasıdır.Çünkü insanın dinle ilşkisinde insan davranış ve psikolojisinin de rolü vardır ve doğal olarak bu etkileşimin ortaya çıkaracağı bir tablo çıkacaktır.
    Sanırım İhsan bey tam da bu tablodan hoşnut değil ve eleştirilerini bunun üzerine temellendirmiş.Ne var ki “dinin yozlaştırılması”üzerine yapılan bu eleştiri ziyadesiyle rasyonelliğe kaymış görünüyor.Eleştiriler de kısmen bu okuma şeklinedir.Zira din,akıl ve rasyonalite üzerine kurulduğunda budanacak çok şey çıkacaktır.Kurban, ortalığı kana bulanması,hayvan bağırsaklarının ortaya saçılması vs gibi “bir duygu tatmini”şekline indirgenip “gereksizliğinden” dem vurulursa neden olmasın İslamın şartı olan Hac için de benzer itirazlar yapılabilir!Bilemiyorum ama bu mantık üzerinden gidildiğinde birisi çıkıp “km.lerce yolu tepmenin bir anlamı yoktur”a davetiye çıkar.Öyle ya,Allahın kan akıtmaya ihtiyacı yoksa kulunun namaz kılmasına da,binlerce km yolu katedip izdiham içinde hac ibadetini yerine getirmesine de ihtiyacı yoktur,bir ay boyunca açlık çekmesine de!
    Kısacası bu tarz sorgulamaların sonu başı gelmez herkes mantık üzerinden dini yorumlamaya kalkışır ki bu da din algısının bir kaosa sürüklenmesinden ve kafaları karıştırmaktan başka pek bir işe yaramaz.
    Sonuç itibariyle dinin çarpıtılmasını eleştirelim,yaşanan çelişki ve tutarsızlıkları tartışalım,buna evet.Ama dini inancı akıl üzerinden,modern yaşam üzerinden-üstelik din adına-yeniden inşa etmeye hayır diyorum.Hayır diyorum çünkü bu tarz yeniden yorumlama dinin varlığı ve gerekliliğini sorgulamaya zemin hazırlamak demektir.Olcaksa da müslümanlık iddiasında olanların başvuracağı bir yöntem olmasın.

    Neden böyle olduğukonusuna açıklık getirmiyorsunz da eleştiriyorsunuz.Bunun üzerinde durarak katkı sunulmasının yararlı olacağını düşnüyor herkese saygı ve selamlar

    İhsan bey, toplumda, dinin algılanış biçiminin domuz eti yemememk

  41. Yazan:bsm Tarih: Ara 8, 2010 | Reply

    Düzeltme:Kutbettin beyin yorumundan alıntı yapılırken yanlışlıkla bir iki cümle yorumun sonuna denk gelmiş.Kopyalamadaki bu hata nedeniyle okurlardan özür diliyorum.

  42. Yazan:ali yardım Tarih: Ara 8, 2010 | Reply

    derin din ne demek? Türk toplumunun dindarlıkta ne gibi şeyleri kıstas olarak aldığı açıktır. buna kısaca dini hayatın görüntüleri denebilir. bu nedenle toplu olarak yapılan ibadetlerde katılım fazladır, o ibadetlere fazla değer verilir. çünkü toplumun fiziki bir yaptırımı olmayan, ayıplama mekanizması vardır. insanlar çoğu zaman ayrıksı bir konuma düşmemek için bu faaliyetlere iştirak ederler. dünyanın kutsalın tesirinden uzaklaştığı bir yüzyılda bu ibadetlerin neden bir ruh heyecanı haline gelmediği gayet açık:Müslümanlarda bu geminin içindeler ve her ne kadar zihnen kendilerine bağımsız alanlar açma uğraşında olsalar da, yaşadığımız hayatın çocuğudurlar “İbnul vakit”tirler.
    dininde halk içinde kalıcılığı gelenekler sayesinde mümkün. yazarın hasım olduğu şey;aslında dinin halka malolmasından halk tarafından benimsenmesinden başka bir şey değil. tabi ki yazar İslamın Türk toplumundaki varlığından rahatsız değil, ama dinin Toplumsal yapıdaki tezahürlerini kaldırmak,halk imanının vesilelerini kaldırmaktır. kurban tamamen şamanist bir adet olsa dahi-ki öyle değil- halk ona İslamiyet adına sahip çıkmaktadır.
    insanlar kelam kitabı mütaala ederek müslüman olmazlar, bizlerin müslüman olmamıza vesile olan beğenmediğimiz halkın geleneğidir. bu gelenekte belli ritellerin tekrarı ile pekişir ve kendini yaşatır. bu kaynağın kökünü kurutmak bidat denilen şeylere savaş açarken çok esaslı kayıplar yaşamamıza neden olur.
    kurbanı vahşi bir ibadet olarak görüyorsanız kesmeyin. örneğin şafii mezhebinde sünnettir. ama halkın imanı ile oynamayın. çünkü imanın mevzilerini teker teker kaybettiği zamanlarda, imanın yarına aktarılmasına vesile olan ninelerimizin taasubudur. Türkiyenin yaşadıklarını hatırlayalım, gizli gizli Kuran öğrenen ninelerimizin bir çok “uydurma” hadiseyi nasıl bir imanla anlattıklarını unutmayalım. Hamdi Yazır evrimi gerekirse Kuran ayetleriyle tevil edebileceğini söylerken, babaannemin imanının benim için çok daha etkileyici olduğunu itiraf etmeliyim

  43. Yazan:TU^RA Tarih: Mar 31, 2011 | Reply

    İhsan bey gayet güzel anlatmış. Kalemine sağlık. Ne demek istediğini anlayan anladı zaten. İslamın coğrafyasında İslamiyeti görüpte, İslam ahlakından nasip alamamış, nasiplenememiş insanlara …

  44. Yazan:hüseyin Tarih: Ağu 15, 2011 | Reply

    gerçekten bilge insansın… her makalen birbirinden güzel…nefsini bilen her insan söylediklerini anlar..hisseder derinden..kuran-ı kerimin dediği gibi yaratılma her an sürmektedir… her ayet canlılığını sürdürmektedir..asıl olan ahlak , güzellik, doğruluk ve yoksulların sorunlarını göz ardı etmemek, ihtiyaç fazlası her şeyi infak etmektir.

  45. Yazan:mustafa Tarih: Şub 22, 2012 | Reply

    Nedir amacınız , bir köşe tutup insanları aydınlatmak mı? yoksa birilerin köşelerinden, birileri adına konuşmak mı?Sosyalist nitelemesi rahatsız etmez mi?Az söz ve gerçek biligi yerine , bir bilim adamı olmak yerine eleştirmek yerine yeni şeyler koymak yerine sosyalizme sarılmak yanlışlıkları ve bunları yapanları eleştirmek yerine bizi uzaktan idare edenlerden habersizce, , Müslümanın cehaletinin , bilgisizliğ*inin, ilim erbabı olanların ise ya kapitalizmin yada sosyalizmin çarkından saldırıya geçtiğini görmüyor mu kendiside bir yerden saldırıya geçtiği için görmesi mümkün değil. hesap açık ,gel ne olursan ol gel….islamı doruları yaşaya yaşaya gerçeğe ilme bilime teknolojiye gel…kuran nı anlamaya gelmek gerek. selamlar

  46. Yazan:Aydın Tarih: Şub 8, 2016 | Reply

    İlkokuldan önce yaklaşık 4-5 yaşlarında başlamıştım “Kur’an kursu”na. Bize ilk öğretilenler arasında “Kabir soruları” da vardı. O soruları ve cevaplarını ezberlemeye çalışırken çok korktuğumu hatırlıyorum. Çünkü kabirde bu sorulara cevap veremezsem cehennemi boylayacağım öğretilmişti bana.Daha sonraları ise bunların koca yalanlar olduğunu, Gerçekten kabir sorgusu olsa bile Örneğin ” İtikatta veya amelde Mezhebin nedir?” gibi bir sorunun olamayacağını, çünkü Kitapta veya Peygamberin öğretileri arasında “Mezhep” diye bir şey olmadığını öğrendim. kendimde soru sorabilecek cesareti bulduğum yaşlara geldiğimdeyse sorularımın “Bu sorular imanını zayıflatır, böyle sorular sormamalısın” denilerek geçiştirildiğini gördüm. Günümüzde ise çocukluğumuzda ve gençliğimizde cevapsız kalan bazı sorularımıza cevap vermeye çalışan İhsan ELİAÇIK gibi hocaların susturulmaya çalışıldığına şahit oluyoruz. İhsan hoca ve benzerlerini susturmaya çalışan dindar alim; başkalarını susturmaya çalışacağına kendi açından o sorulara cevap versene!Ayrıca akılcılığı beğenmezsin, akla ve düşünmeye vurgu yapan ayetleri nereye koyarsın.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin