RSS Feed for This Post

PDF kitap indirin

Edebiyat, Sinema, Siyaset, Sanat tarihi, Mimarî, Ateizm, Kemalizm, İslâm, Kadın hakları, Feminizm, Tarih, Felsefe… Bugün 81 kitap var. Yakında yenileri eklenecek, bu sayfayı takip edin… 

 

Kemalist Eğitimin Zararları

Dikkat Kitap: Kemalist Eğitimin Zararları Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirin“3 tarafı deniz, 4 tarafı düşmana çevrili cennet vatan” paranoyası neden üretildi? Çağdaş ve laik Türkiye’nin evlâdı, Kavala yahut Halep’te yatan dedesinin mezarına bile pasaportla gidecekti. Eskiden vali gönderilen yerlere şimdi büyük elçi atanıyordu. Churchill’in dediği gibi “iki petrol kuyusunun etrafına sınır çizen” İngiliz, bir gecede ülkeler icad edilmişti. Ama Kemalist millî(!) eğitimin iğdiş ettiği beyinler bunu sorgulamaktan aciz. Körfez ülkeleri, Basra yolunun, İsrail, Doğu Akdeniz’in petrol tıpası olacaktı. Türkiye hem Rusya’nın güneye doğru genişlemesini engelleyecek hem de Bakü petrolünün Avrupa’ya ulaşıp fiyat kırmasına mani olacaktı. Diğer yandan Lazkiye ve Hayfa’dan dünya piyasalarına erişen Musul ve Kerkük petrolü bir gün pekâlâ Türkiye’den geçip İskenderun’a akabilirdi ve bu da Londra için büyük bir risk unsuruydu.

Kısacası, Britanya için gerçek tehdit güçlü bir ordu veya zengin devletler değil Türklerin uyanıp kim olduklarını hatırlamalarıydı. Şu halde dünya petrollerinin %60’ına çökmüş, Afika ve Asya’yı sömüren İngilizler için yapılacak tek bir şey vardı: Kullanışlı aptallar yetiştirecek bir eğitim sistemi kurmak ve bunu Türklere “millî eğitim” diye yutturmak.

Eğitimle ilgili sorunlarımız nasıl düzelir? Yahut birgün düzelir mi? Elinizdeki bu kitapta Ufuk Coşkun Kemalist eğitimin sorunlarına işaret etmekle kalmıyor, bir yandan çözümler önerirken bir yandan da millî eğitimin ideolojik, tarihi ve kültürel arka planını gözler önüne seriyor. Milat Gazetesi yazarı, bolgepostasi.com Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Coşkun’u televizyondaki tartışma programlarından ve eğitim konulu çalışmalarından tanıyorsunuz. Bizzat eğitim dünyasının sorunlarını içeriden yaşayan Coşkun aynı zamanda “Kürdüm Doğruyum Çalışkanım” ve “Yeni Sömürgecilik ve Bağımsız Sivil Toplum Kültürü” kitaplarının da yazarı. Ufuk Coşkun’un “Kemalist Eğitimin Zararları” adlı kitabını buradan indirebilirsiniz.

Petrol kandan ağırdır

Petrol kandan ağırdır Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinPetrolün fiyatının 50$ üzerinde kalması için yılda ortalama 75.000 insanın ölmesi gerekiyor. Süveyş kanalının Mısır tarafından kamulaştırılması, petrol krizleri, 6 sün savaşı, İran-Irak savaşı, Irak’ın işgali ve Suriye… İnsan kanıyla para basan bu makine 50 senedir asker, sivil, kadın çocuk demeden insan öğütmeye devam ediyor. Nasıl? 1ci Dünya Savaşı tarihteki ilk küresel karbon savaşı oldu. Kömürle beslenen fabrikalar kömür ve petrolle işleyen makineler ürettiler ve insanın öldürme kapasitesini binlerle çarptılar. Ama makineler savaşta insanın yerini almadı. Bunun yerine daha çok insanı daha hızlı şekilde cepheye göndermek için kullanıldı. Cepheler genişledi ve muharebeler uzadı. Alman-Fransız sınırındaki zengin kömür yataklarından İslâmistan’daki petrol kuyularına uzanan savaşta insanlar karbon için öldüler, öldürdüler. Petrolcüler, kömürcüleri yendi. Endüstrileşen savaş sadece savaş makinelerinin değil üretim, sevk ve idare kapasitelerinin de savaşıydı. Elinizdeki 55 sayfalık bu e-kitap şu sorunun cevabıdır: İnsan kanıyla para basan bu makine nasıl çalışıyor? Buradan indirebilirsiniz.

Savaş Meydanda Değil Masada Kazanılır

Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinDünya ticaretinin %80’i denizden yapılıyor. Ülkelerin hayatta kalması yani gıda ve enerji tedariki için deniz yollarına erişmeleri şart. Panama, Süveyş, Malaka ve Cebelitarık gibi bütün stratejik noktalar ABD, Britanya ve Fransa’nın kontrolünde. Bu üç devlet istedikleri ülkenin ekonomisini petrolsüz ve dövizsiz bırakıp boğabilecek bir güce sahip.(Bkz. Petro-dolar sistemi)

Komplo teorisi mi? Değil, her şey ortada: Akademisyenler, amiraller, bakanlar ve diplomatlar, doktrinlerini açık açık yazmışlar ve yazdıklarını harfiyen tatbik etmişler: Alfred Mahan, Halford Mackinder, Nicholas Spykman, Zbigniew Brzezinski, Edward Luttwak, Samuel Huntington, Joseph Nye, David Peraeus, Henry Kissinger… Jeopolitiğin bu ünlü isimleri, İngilizlerin ve Amerikalıların dünyaya sürekli hükmetmesi için neler yapılması gerektiğini her ortamda açıkça ifade etmişler. Tabi bu tahakküme bir takım kılıflar uydurulmuş: Önce Hristiyanlık, sonra üstün(!) beyaz ırk ve nihayet serbest ticaretle demokrasi adına verilen bir mücadele gibi gösterilmiş. Yani sınır tanımayan Anglo-Saxon şiddetine, ideolojik meşruiyet zeminleri ihdas edilmiş. Ama değişen ideolojilere ve teknolojinin ilerlemesine rağmen 150 yıldır değişmeyen jeopolitik sabitler var. 21 harita ve 11 makaleden oluşan bu kitap, Anglo-Saxon hakimiyetini mümkün kılan şartları ve Avrasya’nın kurtuluş yollarını sorguluyor. Coğrafî engellerden ekomik savaş araçlarına ve psikolojik harbe kadar… Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları-4

Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinİslâm coğrafyasında sürüp giden petrol savaşları deniz yollarından ayrı düşünülebilir mi? Sudan petrolünü Çin’e taşıyan yol Yemen ve Malaka boğazından geçiyor. İran ve Arap petrolünü Avrupa’ya taşıyan yol ise Mısır’daki Süveyş kanalından. Akdenizi’in Atlantik kapısı olan Cebelitarık ve Pasifik’i Altantik’e bağlayan Panama da aynı “uygarların” kontrolünde. Bütün deniz yollarını kontrol eden bu ülkeler hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahipler hem de dünyadaki silahların %90’ını üretip satıyorlar. Ve aynı ülkeler sürekli dünya barışı ve özgürlük için çalıştıklarını söylüyorlar! Kendisini dünyanın mâliki gibi gören bu “uygarlığın” önüne çıkan liderler öldürülüyor, ülkeler işgal ediliyor, hükümetler darbe ile, halklar ise terörle “terbiye” ediliyor. Evet… Bu konulara odaklanan Fikir Kırıntıları serisinin 4cü kitabını ilginize sunuyoruz. Konu başlıkları şöyle:

  1. Bazı çocuklar çikolatadan nefret eder!
  2. Lityum savaşları başladı!
  3. Savaşsızlık, barış değildir!
  4. Bilimsellik aklın emaresidir; bilimcilik ise akılsızlığın!
  5. Denizlere hâkim olanlar nasıl dünyaya hâkim oldular?
  6. Modern savaşlarda neden insan değersizleşiyor?
  7. Teröre karşı sıradan vatandaşların yapabilecekleri 3 şey

“Fikir Kırıntıları-4” adlı e-kitabı buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinDerin Savaş

Savaş bir şiddet hareketidir ve bu bilkuvve (potansiyel) şiddetin sınırı yoktur. İnsanlık olarak sürekli savaşmıyorsak bunun sebebi yüksek ahlâkımız(!) değil menfaatlerimizdir. Ancak savaşı sonuçlarından tecrid ederek, sağlıklı bir şekide düşünmek kolay değil. Çünkü yol açtığı ölümler ve maddî zarar o kadar büyük ki her ne pahasına olursa olsun kaçınmak gereken bir anormallik veya uluslararası ilişkilerde bir aksama gibi görünüyor. Oysa her savaşsızlık hâli barış değil; geçici bir ateşkesten ibaret. (Bkz. Barış / Sulh / Peace / Paix / صلح / سلام ) Meselâ iki dünya savaşı arasındaki 1918-1939 dönemine kim “barış” diyebilir? Üstelik her ne pahasına olursa olsun savaştan kaçan bir lider, düşmanlarının ölçüsüz şantajına çanak tutmuş olmaz mı? Adolf Hitler’e akıl almaz ödünler veren Birleşik Krallık Başbakanı Neville Chamberlain gibi savaştan kaçmak için “her pahayı” ödemek, üstelik sonunda yine de savaşmak zorunda kalmak iyi bir strateji mi? Ölmenin değil yaşamanın tesadüf olduğu  savaşta asker, sağdaki yahut soldaki sipere koşarken serbesttir. Belki de en güvenli siperi, bir robot veya bir hayvan, insandan daha iyi seçebilir. Ama insan, vatanı için ileri atılmakla nefsi için geri kaçmak husunda özgürdür. İşte savaşın neticesi üzerinde çok ağır basabilen insanlık faktörü tam buradadır. (Bkz. Hayvan Serbesttir, İnsan Özgürdür…) Savaş, bütün sosyal bilimcileri zorlamış bir saha. Elinizdeki bu kitap, savaşın mekanik ve insanî veçhelerini en dengeli şekilde işleyen müelliflerden biri olan Prusyalı General Carl von Clausewitz’in fikirlerinden istifade ederek yazılmış bir deneme. Teknolojik ilerlemenin eskitemediği ilkeleri bugünün savaş şartlarında değerlendirdik: Strateji, taktik, cesaret, savaşta aklın önemi ve sınırları… Buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları-3

fikir-kirintilari-3-kapak Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinArtık gazeteler okurlarıyla, TV kanalları seyircileriyle rekabet halinde. Kimilerine göre Donald Trump bile seçimi sosyal medya sayesinde kazandı. Rakibi Hilary Clinton, Başkan Obama, hatta CNN, FOX gibi kanallar sürekli sosyal medyadan yayılan “yalan haberlerden” (fake news) yakınıyorlar. Belki de yalan haberden değil yalan tekelini kaybetmekten rahatsız oldular? Gerçek ne olursa olsun teknoloji eskiden bir oligarşiye ait olan medya gücünü -bir parça da olsa- sıradan insanların eline verdi. Sosyal medya elbette ırkçılık, iftira ve hakaretin yayılması için uygun bir zemin ama “haber” ve “bilgi” ve bunlara ait yorumları herkesin erişebileceği bir noktaya getirmesi açısından ilginç. Fikir Kırıntıları-3 Derin Düşünce’nin sosyal medyada paylaştığı mesajları kitaplaştıran bir çalışma. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1ve Fikir Kırıntıları-2’nin gördüğü ilgi bize yine cesaret ve güç verdi. Tabi her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için makale ve kitap da tavsiye ettik. “Fikir Kırıntıları-3” adlı e-kitabı buradan indirebilirsiniz.

Rönesans’ın Kara Kitabıronesans-kara-kitap-kapak Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirin

Rönesans sanatın yeniden doğuşu değil ölümü oldu… ve daha bir çok şeyin! Rönesans’ın fikir dünyamızda açtığı yaralar bugün dahi kapanmış değil. Maddenin mânâyı tahakküm aldığı, adına “Aydınlanma” dediğimiz karanlık çağların miladı hiç şüphesiz bu dönem. Güzel ahlâk ile güzel sanatın irtibatının kopuşudur Rönesans. Bu kopuş yüzündendir ki insanlık sadece sanatta değil siyaset, bilim, felsefe, iktisatta lâdini dünya görüşünü Hakikat’in yerine koydu. Sonradan bütün dünyaya dayatılacak olan Avrupa sanatı Rönesans’tan itibaren bilimselleşti. Anatomi, optik, matematik kuralları ve özellikle de merkezî perspektif sanatta insanî ifade imkânını sınırladı. Sömürgeciliği, dünya savaşlarını ve insanları homo-economicus zanneden ideolojileri doğuran işte bu zihniyet oldu. İnsanlık asırlardır hapsolduğu Rönesansçı perspektiften kurtulabilir; kurtulmalıdır da. Bu kurtuluşun neticeleri ise sadece sanatla sınırlı kalmayacak, ahlâkî, siyasî, felsefî tekâmüllere kapı açacaktır. Rönesans’ın Kara Kitabı bu kurtuluşa katkıda bulunmak amacıyla yazıldı. Başta Pavel Florenski ve Erwin Panofsky olmak üzere George Orwell, Juhani Pallasmaa, Michel Foucault, Ahmed Yüksel Özemre, Zygmunt Bauman, Stanley Kubrick, Cemil Meriç, Henri Lefebvre, Lucien Lévy-Bruhl, Rasim Özdenören, Mircea Eliade, René Guénon gibi sanatçı ve düşünürlerin eserlerinden ve iki değerli araştırmacımızın, Ozan Avcı ile Gönül Eda Özgül’ün makalelerinden istifade edildi. Buradan indirebilirsiniz.

Derin Medeniyetderin-medeniyet Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirin

Nedir medeniyet? Opera? Demokrasi? Parklar ve bahçelerle süslü şehirler? Metro? Asansör? Modern çağın karanlık dehlizlerinde kaybolan bizler için medeniyet, teknoloji ve kültür mefhumlarını birbirinden ayırdetmek zor ama şurası kesin: Hiroşima, Gazze ve Halep’te şehirleri (medineleri) haritadan silen Batı’ya “medenî” diyenler büyük bir suç işliyorlar. Zira katil bir insanı bir kere öldürür ama katile “katil” demeyenler içlerindeki insanlığı, vicdanı öldürmüş olurlar. (Vicdan / Conscious / Conscience / ضمير) Evet… Kimileri adaletle hükmedilmiş mülkler bıraktılar geriye; kimileriyse kan ve göz yaşıyla, kul hakkıyla çimentosu karılmış duvarlar, piramitler, kuleler. Elinizdeki bu kitap şu veya bu medeniyeti anlatma değil medeniyet mefhumunun derinlerine inme derdinde. İnsanlar arasındaki münasebetleri yani muhabbet, merhamet, adalet, ticaret ve şiddeti yönetebilme gücü açısından medeniyet mefhumuna yeni bir bakış açısı teklif ediyor. Miras olarak köprü bırakanlarla duvar bırakanları tefrik etmeye yarayacak bir bakış açısı. Buradan indirebilirsiniz.

fikir-kirintilari-2 Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinBir kez daha sosyal medyada paylaştığımız mesajları kitaplaştırdık. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1 o kadar çok ilgi gördü ki biz de yeni e-kitabı ilginize sunmak için elimizden geleni yaptık… Ve her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Fikir Kırıntıları-2’nin konuları şöyle: Taktik ve Strateji, Enerji, Vatikanizm, Gündem Zehirlenmesi, İslâm Sanatı, Kanlı Fotoğraf Yayma, 1 Mayıs, Amigo-Tarihçi, Futbol, mafya, uyuşturucu, fuhuş ve terör, Namaz illâ namaz, Müslümanlarda içe kapanma ve dışa açılma, Neden okuyalım? Ne okuyalım? Nasıl okuyalım?, Ekonomistler neden ekonomiden anlamaz?, Münâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî, Sosyal Medya, Gurbet, Çirkin Şehir, Devrim, Yeni PKK ve “Private Security”, Şifalı ottan zehir yapma, Kadına Karşı Şiddet, Liberalizm, Gerçeği görme, Çalışan kadın, Suriye, Tasavvuf, Hollywood-Pentagon, Beyin yıkama ve psikolojik harp. Buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları – 1fikir-kirintilari Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirin

140 karakterle derdini anlatabilenlerden misiniz? Kısa mesajlar, FaceBook’taki özlü sözler, Twitter’da kısaltıldıkça sloganlaşan fikirler… Tabi insanlar sözü uzatmanın yeni yollarını buldular: Video, caps, … Ancak kısa söz her zaman derinlikten mahrum olmakla eş anlamlı değil. Az sözle çok ama çok derin mânâlar da aktarılabilir. Kısa sözün hikmeti dışarıdan aktarılan, alimden cahile verilen yeni bir şey değil. Meselê ârifin irfanıyla agâh olunması; dinleyende bilkuvve (potansiyel) olarak  bulunan güzelliklerin uyandırılması, bilfiil (aktif) hale geçirilmesi. Bunun için “dinleyen anlatandan “ârif olsa gerek” buyurmuş büyükler. Biz de Twitter’da paylaştığımız kısa mesajları konularına göre tasnif edip kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Eğitimden Türk soluna, ekonomik krizlerden petrol savaşlarına, ölüm korkusundan küresel ısınmaya kadar çok farklı konularda aforizmalar… Konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 7kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirin

Kitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı “Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi ve Seksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimlerde bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.Önceki kitap sohbetleri:

Derin Lügat güncellendi. Sürüm 7.0 yayında. Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinDerin Lügat 7.0

Yeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

  • 7ci sürüme eklenen yeni terimler: Uluslararası adalet, Az gelişmiş ülke, Hoşgörü, Kabz, Büyüme, Gerçek sonrası, Realpolitik, Kaos.
  • 6cı sürüme eklenen yeni terimler: Demokrasi, Muhafazakârlık, Kuvvetler ayrılığı, İnovasyon, İlerleme, Erken – Geç.
  • 5ci sürüme eklenen yeni terimler:Hissiyat – Maneviyat, Tanrı Parçacığı, Bâkî, Kelime, Cehalet, Mürşid, Evvel, Büyük Patlama.
  • 4cü sürüme eklenen yeni terimler: Paraklitos, Hudud, Ehliyet, Zâhir ve Batın, Barış, Unutmak.
  • 3cü sürüme eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik? “Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü. Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlık akıl (reason) ile zekânın(intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir. İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için. Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinGüzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”. İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık. Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocuklarıoteki-sinemanin-cocuklari Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirin

Yakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “Sinema Endüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeleryerine güzel filmler yapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

kitap-tanitan-kitap-6 Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirin

Kitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz. Önceki kitap sohbetleri:

sen-insansin Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.

tezyin_kapak-150 Ücretsiz kitap indirin81 kitap indirinGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 30 Yorum

  2. Yazan:arif Tarih: Tem 2, 2008 | Reply

    Abdullah Bin Ebu Talib; Aleksander Sergeyeviç Puşkin üzerine yaptığı çalışmasına, O’nun; ”Latif Kur’an’ı okudum sözleriyle başlıyor”
    Yetimleri ve benim Kur’an’ımı sev,
    Mahlukatı yaratana ibadet ve dua et.
    Puşkin’in, Yevgeniy Onegin adlı eserinin el yazma nüshasında; Kur’an’da çok sayıda hikmetli kelamlar vardır. Birçok derin hakikatler, kuvvetli ve şairane bir dille ifade olunmuştur ibareleri görülür. Çar 1.Nikolayın, Puşkin’e ait pekçok eseri ateşte yaktırdığını, birçok Puşkin araştırmacısının dile getirdiği bilinmektedir.
    Mısırlı Puşkin araştırmacısı Abdullah Bin Ebu Talip’in bu ifadeleri içeren söyleşisi, Dünya Bülteni adlı sitede yayınlandı.
    Yaşadığımız gelişmeler içinizi mi sıkıyor. Kur’an’a sarılın. Latif bir sesin sizi bungunluğunuzdan alıp götürdüğünü göreceksiniz. Tıpkı Puşkin’in Kırım’a, Mihaylovskiye sürüldüğünde yaşadığı sıkıntıyı, oradaki Kırımlı Türklerden edindiği Kur’an dan aldığı latif esinti ile dağıtması gibi, dağıtın sıkıntınızı. Bunun için illede müslüman olmanız gerekmiyor. Puşkin Kur’an’ı okuduğunda muhtemelen müslüman değildi. Okuduktan sonra ihtimal sünnet de olmamıştır. Ancak Hakk’tan ulaşan latif mesajı yüreğinin derinliklerinde hissettiğinden hiç kuşku duymayalım. Allah ile dostluğu, Kur’an yoluyla sağlamak şerefinden mahrum kalmayalım…

  3. Yazan:TT Tarih: Tem 2, 2008 | Reply

    pazar günü Hilaltv ve (kısmen) Dosttv’den yayınlanan programı televizyondan izledim…
    Mustafa hoca önemli bir alim ve güzel bir kitlesi var…
    Geçen yıl bayram namazı esnasında cemaatine hitap ettiği vakfın camiinde kendisini dinleme fırsatım olmuştu. Kuran’a vukufiyeti ve güzel hitabeti olan naif bir insan..

  4. Yazan:Bedestan Tarih: Tem 3, 2008 | Reply

    İslamoğlu deyince aklıma en çok “kimseyi abartmayın, ne olur, beni dahi abartmayın..!” cümlesi geliyor ve hakkındaki güzel zannlarımı ifade ederken abartıya / yanlışa düşeceğimden korkuyorum.

    Hocamızın vurgularını, yöntemlerini, bakışını, duruşunu kendime çok yakın buluyorum. Çok yönlülük ve denge… Bu iki parolaya insanın bu devirde ne kadar ihtiyacı var, bu hakikat İslamoğlu’nu dinlerken / okurken kafama ve gönlüme tak tak vuruyor.

    Çok şey bilirken, bildiklerini çok iyi yaşamak; bildiklerini çok iyi yaşarken başkalarının da çok iyi yaşamasına gayret etmek, bunun için gayret ederken gayretini baltalayan zalime karşı celadet göstermek…

    Peygamberi çok severken, peygamberi çok anlamak, çok iyi anlarken çok iyi anlatmak, çok iyi anlatırken gerekirse onun yolunda kalemle, yürekle yeri geldiğininde kılıçla savaşmak…

    Tüm bunları yaparken Kur’anla sohbet etmek. “Ne yapayım ey Kur’an”ın cevabını en parlak olarak alabilmek…

    Allah yolunu açık etsin, ilmini artısın.

  5. Yazan:ebuzer Tarih: Tem 4, 2008 | Reply

    Yasadıgımız zamanda kuranı anlama dolayısla dogru yolu bulma ve ilerleme cabasında olan herkes için Allah ın bize lutfetiği cok buyuk bir nimet sevgili mustafa islamoğlu hocam.

    Onun vesilesiyle kuran ı anlamaya hayatımın özensi kılmaya basladım. Benim gibi üzerinde cok derin,hayırlı etkisi olan bir çok insan olduğunu düşünüyrum. Cevrenizde ilgili fakat habersiz kişiler varsa islamoğlu hocanın eserleriyle ve yukardaki yazıda da gecen dersleriyle tanıştırın. Benim tanıştırdığım birçok insan, namaz gibi hayati öneme sahip ibadete başladılar. DAha birçok güzeliklere vesile oldu.

    kuran dostlarına ve islamoğlu hocama selamlar olsun..

  6. Yazan:Esranur Tarih: Tem 6, 2008 | Reply

    Hıtamuhu Misk,
    “Gerçekten misk gibi bir hitam oldu.
    Tadı damağımızdan, kokusu üzerimizden hiç gitmeyecek bir misk,
    Ve o günden benim kalemime takılanlar:

    “Kur’an’ın gölgesinde 15 yıl…
    Vahiy ilahi bir inşa projesi, Kur’an ölüm döşeğindeki insanın son reçetesi…Tercihimiz cihana sultan olmaktansa Kur’an’a kurban olmaktır.
    Allah’ın gökten indirdiği iptir Kur’an.
    Nazil olmuş fiili ayete (insan) nazil olan kavli ayettir.
    Secde, bir şeyin yaratılış amacı uğruna hareket edeceğinin bedeni üzerine atılmış imzasıdır.
    Kur’an bizi yüceltsin diye indi, biz Kur’an’ı yüceltmeye kalktık!
    Bilgi ahlaksızların eline geçti; zira ahlakı temsil etmesi gerekenler cehaleti seçti.
    Eğer Allah katında makamını merak ediyorsan seni dünyada nerede kullandığına bak!
    Evrendeki her şey kainat korosuna ve ilahi sese ahenkle katılır, çatlak ses çıkaracak sen misin ey insan?”

    Aynı Kur’an hepimizin elinde lakin onun ayrıca gönlünde ve hayatında olduğu için; o kendini Kur’an’a açtıkça Kur’an da kendini ona açmış. Çağımızın eşsiz önderlerinden, ayak izlerine basarak ilerlediğimiz islam mütefekkiri Mustafa İslamoğlu.Gerçekten islam-oğlu islamnın yetiştirdiği bir mustafa.
    Rabbim aynı yolda ilerlemeyi ve aynı hedefte buluşmayı nasib etsin!

  7. Yazan:Korcan Ünal Tarih: Tem 8, 2008 | Reply

    Keşke o güzel esere sahip olabilsem.Gerçekten çok bilgili dinlenesi bir o kadar güzel bu insanın eserine sahip olmak o eseri okumak her mumine nasip olmasını istediğim bir olay.Allah herkese nasip etsin.

  8. Yazan:gökçen İmamoğlu Tarih: Ağu 23, 2008 | Reply

    Selamün Aleyküm Mustafa Hocam ben hilal tv deki programlarınızı takip ediyor ve çok beğeniyorum özellikle Engin Noyan abimizle yaptığınız program gündeme tam oturuyor Rabbim yolunuzu açık etsin.Ben 25 yaşındayım ve malesef dinimizle 2 sene önce tanıştım ailem bu konuda çok zayıf ve söylemek bile zor ama inkara kadar gidiyorlar 2006 da ilk orucumu tuttum ve namaza başladım 2007 19 nisanda tesettüre girdim ailem reddetmeye kadar götürdü işi fakat eşimden Allah razı olsun kendisininde ailesinde hiç dindar olmadığı halde bana destek verdi ama kendisihala namaza başlamadı cumalara gidiyor çok şükür.şimdi ailem alıştı onaylamadıkları halde en azından karşıçıkmıyorlar ama açılsam bayram ederler:)(Allah korusun)ben Ankarada oturuyorum size bunları yazmamın sebebi bağlı bulunduğunuz cemaat varsa ismini istiyorum Peygamberimiz H.Z.MUHAMMED s.a.v efendimizin hadisi şerifi beni çok korkutuyor ümmetim ahirzamanda 73 fırkaya ayrılacak içlerinden bir fırka kurtulacak kalanı cehenneme gidecek ben nur cemaatinin sohbetlerine gidiyorum risaliye okuyoruz hocam bana bir yol gösterin dalalete düşenlerden olmayayım inşaallah Allah a emanet olun.

  9. Yazan:BÜLENT Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    SELAMUN ALEYKÜM BEN MUSTAFA İSLAMOĞLU HOCAYLA 1 YIL EVVEL HİLAL TV DE TANIŞTIM İBADETİMİ YAPAN BİRİYDİM ANCAK DİNİMİ ANLAMA NOKTASINDA ÇOK ZORLANDIM DİYEBİLİRİM AMA MUSTAFA HOCA BAKIŞ AÇIMI OYLE GELİŞTİRDİ Kİ( TABİ HOCA VESİLEDİR) ÖYLE GÜZEL AÇIYORKI AYETLERİ ŞİMDİ ELHAMDÜLİLLAH İÇ ALEMİMDE BÜTÜMLÜĞÜ YAKALADIM HAYATA VAHYİN PENCERESİNDEN BAKIYORUM ALLAHcc İLMİNİ ARTIRSIN KENDİ YOLUNDA GÜÇ VERSİN İNŞALLAH.

  10. Yazan:metin şenturk Tarih: Eki 2, 2008 | Reply

    selamun aleykum.kıymetli buyuklerim kardeşlerim.bende acizane mustafa.(hocama)derin saygı ve muhabbetlerimi arz etmek istiyorum.rabbim kendisinden ve tum emek verenleren razı olsun fevkalede faydalanıyoruz.rabbim cumle inananları resule guzel komşu rahmanada mu.min kul eylesin inş.selam ve dua ile.

  11. Yazan:su1977 Tarih: Eki 22, 2008 | Reply

    Hayırlı Günler,

    Hitamuhu misk 15 yılın ardından meyvelerin toplanması demekti. Merdivenlerde bile zar zor yer bulup oturduğum, ve hala lezzetini unutamadığım bir program yaşadım. Şuna inanıyorum ki; ben çok fazla tefsir derslerini takip edemedim, ama bunu yıllarını veren insanları tanıdım. Üstelik 70 yaşında her pazar Adapazarından kalkıp tefsir derslerine katılan yaşlı amcayı gördüğümde bu nasıl bir aşktır diye düşünmeden edemedim. Düşünün her pazarınızı Kuran için ipotek ediyorsunuz. Var mı ötesi…

    Mustafa Hocamdan Allah razı olsun. Hayata bakış açım değişti, Kuranı anlayıp, hayatımıza nakşetme yolunda adımlarımızı sıklaştırmamıza vesile oldu. Bana göre o bir derya…..

  12. Yazan:mustafa Tarih: Kas 30, 2008 | Reply

    selam .. arkadaşlar bir insanın kitabını okumak ve iyi olup olmadığiını tartmak için ilk önce iman konusunu bilmemiz lazım iman konusunuda 4 mezhebin sayılı alimlerinden yani eşari, maturidi ve bunların şerhini yani açoıklamasını yazan alimlerden öğrenebiliriz bu alimler isi taftazani hmed ziyauddin gümüşhanevi. şerhul akaid gibi kitaplardır daha sonra bu cumhuriyet ve diyanet alimlerini bu süzgeçten geçirip bir tartmamız lazım acaba bunlar gerçekten sünnet ehlimidir diye yoksa öyle her önümüze gelene alimdir cahildir diye yorum yapmayın ve peşinden gitmeyin kitaplarını okumayın bu sünneti kaderi recmi kabuletmeyen insanlara inanmak ve onların söylediği şeyler doğrudur çok hoştur gibi sözler söylemek insanı dininden eder lütfen son 75 yıllık kitapları yazanların ilkönce imani görüşüne bakalım sonra kitaplarını okuyalım aksi halde imandanoluruz vesselam yazacaklarım çok fazla lakin burada pek faydalı olmaz… soru ve cevaplarınız için mst.temiz@hotmail.com

  13. Yazan:abdulKadir Tarih: Ara 1, 2008 | Reply

    Selamun aleykum kardeşler.
    Sayın Mustafa kardeşim, yazılan yorumlara dikkat edersek kardeşlerin çoğunlukla, uyardığın konuda ufuklarının yeterince açık oldukları görülüyor. Kime alim kime zalim diyeceklerini bilecek seviyede oldukları anlaşılıyor. Bu bilinci de sevgili Mustafa hocadan aldıklarını belirtiyorlar. Sen de Mustafa hocayı bizzat kendinden ve eserlerinden tanısan bu kardeslerle aynı duygu ve düşünceleri taşıyacağından eminim. Sana Mustafa hocanın özellikle ”iman” kitabını tavsiye ederim. Okumazsın diye 🙂 ben o kitabın özetini şöyle ifade edeyim: İman marifet işidir ve tahkik ister, imanda taklid olmaz. Ayrıca iman ve kelam farklı kulvarlardır, karıştırmamak gerekir. Sevgiler…
    Sayın Gökçen İmamoğlu kardeş, yorumunuzun muhatabı ben değilim ama cevap yazmak gereği duydum. Şöyle ki; yorumunuzu direk Mustafa hocayı muhatap alır gibi yazmışsınız ama onun bu yorumunuzu okuyup size bu konuda yardımcı olması çok uzak bir ihtimal. Kendi web sayfasında kendine yöneltilen sorulara verdiği cevaplardan anlaşıldığına göre kendisi çok meşgul ve her soruyu/sorunu cevapla(ya)mıyor. Diğer yandan haddim olmayarak gördüğüm kadarıyla sizin durumunuzdaki bir kardeşin pek yardıma ihtiyacı olduğu da söylenemez. Allah yardımcınız olsun, maşallah, islami bilinçlenmede ve yaşamada büyük yol katetmişsiniz. Bu konuda olması gereken en büyük desteğe de (eşinizin) sahipsiniz. (Rabbim onu da en kısa zamande kur’an talebesi yapsın). Daha da önemlisi, bir cemaat çalışması içindesiniz. Devam edin, diğer kaynaklara da açık olduktan sonra risaleler size çok şey öğretecektir.
    Ayrıca içinizi rahat tutun. Bahsettiğiniz hadis sizi yersiz korkulara sevketmesin. Ordaki kurtulan fırka(fırka-i naciye) bir, grup, bir cemaat, bir tarikat veya bir mezhep değildir. İsimlere takılmayın. La ilahe illallah … deyip bunu gereği gibi yaşayan tüm müslümanlardır.
    Allah hepimizin Yar ve Yardımcısı olsun.(amin)

  14. Yazan:elzem kanbur Tarih: Oca 24, 2009 | Reply

    ben elzem kanbur imam hatip lisesinde okuyorum sizin bu düşnceleriniz sayesinde bizde bilgileniyoruz allah sizden binlerce kez razı olsn 9.sınıftayım allah sizden razı olsun

  15. Yazan:BİLAL Tarih: Mar 5, 2009 | Reply

    SELAMÜN ALEYKÜM HOCAM.21 YAŞINDAYIM,SON DERSİNİZE KATILMA İMKANINI BULDUM COK ŞÜKÜR.ALLAH U TEALA İLMİNİZİ ARTTIRSIN HOCAM.ALLAH A EMANET OLUN…SELAM VE DUA İLE

  16. Yazan:Özgün irade Tarih: Kas 26, 2009 | Reply

    İslami ilimler sahasındaki derin fıkhi alanı futbol stadyumuna çevirmek isteyen aşırı saldırgan tutumlu bazı çevrelere tavsiyemiz sadece; İslam Ahlakı.. olacaktır.

    MESELE ŞUDUR:

    Mustafa islamoğlu’na karşı cihada kalkanların; bizi hakikatın ışığı olan Allah’ın dini İslam üzere sabit kılan Allah’a değil de bir mezhep üzere sabit kılan Allah’a hamd ederek söze başlamalarının mezhepçilik takıntılarının ne kadar açık bir örneği olduğunu görmek üzüntü verici. İslam için değil mezhepleri için şükredenler, sözlerine önyargılarını deşifre eden bu tutkulu mezhebi ifadeyle başlayanlar ne kadar reddiyeler dizerlese dizsinler Mustafa islamoğlu gibi hakiki ufka vakıf alimler oldukça İslam’ı mezhepçiliğe hapsedemeyecekler.

    Rasülüllah’ın kutlu yolunu bir mezhebe bir itikada mahkum etmek O’na ve getirdiği dine hakkını verememektir. Daha baştan Peygamberimizin getirdiği din yerine Peygamberimizden uzun zaman sonra İmam Azam tarafından vücuda getirilmiş olan fıkhi bütünlüğe din diye sarılmak ve bunun dışındaki tüm fıkıh açılımlarını ezmek üzere kendini proglamak Rasüllullahın hiç de hoşuna gitmeyecek bir yol olsa gerek.

    İşte meselenin bu boyutunda tabi ki yorum uyuşmazlıkları basgösterecektir. Çünkü daha baştan bir itikad adeta Din diye sahiplenilmiş ve bunun dışındaki herşey cadı avı misali ezilmeye mahkum edilmiştir. İtikadı korumak isterken bazıları dini atlamıştır.. Ehli sünnet imamlarının fıkıh açılımlarının oluşturduğu mezheplere Mustafa İslamoğlu büyük saygı duymaktadır.

    Mustafa islamoğlu’nun cümleleri ile devam edelim

    “Fıkıh hukuktur, Fıkıhsızlık hukuksuzluktur. İmam Şafi’ye, İmam Ahmed bin Hanbel’e, İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye, İmam Malik’e, İmam Cafer’e, İmam Zeyd’e, İmam İbni Hazm’a ve daha burada sayamadığım, haklarını helal etsin merhum imamlar, diğer imamlara nasıl küçümseyici bakarım, ben bu kadar edepsiz miyim.. Hiç benim ağzımdan bunlar için tahkir cümlesi duyduğunuz oldu mu?”

    Ve bütün konuyu özetleyen sözler:

    “Fakat benim yaptığım bir tek şey oldu, o da kendimi bir mezheple tanımlamadım. kendimi müslüman olarak tanımlamakla iktifa ettim niye, çünkü: Huvesemmakümül müslimin.. Rabbim bizi müslümanlar olarak tanımladı. Ben müslümanların kendileri mezhepleriyle tanımlamak yerine müslüman olarak tanımlamalarının Rabbimizim bir arzusu olduğunu Kur’an’dan yola çıkarak bildim ve inandım. Onun için de kendimi mezhebimle tanımlamadım. Yoksa ben de Hanefi mezhebindenim. Ama taklit etmem, tahkik ederim, delillere uyarım. Çünkü bana böyle emrolonuyor.. Mezhep imamı da böyle emrediyor, işin garibi.. Ve dahasıİmam-ı Azam Ebu Hanife hakkında ilk yazdığım eserlerden biri İmamlar ve Sultanlar isimli İmam Azam’ın hayatını ele alan bir eserdir. Dolayısıyla mezhepleri ve onların mübarek imamlarını tahkir, tezyif, tahfif etmek hiçbirimize yakışmaz, yakışık almaz. Bizlere böyle bir düşüklük yakışmaz. Buna rağmen böyle birşey söyleyen iftira etmiş olur. Ben sadece Allah’tan korkmasını söylerim, ahiret var derim, ne kadar cesur olduğunu söylerim, ne kadar cesursunuz derim. Böyle birşeyi söyleyene.. Sizinle huzuru ilahiye çıkmayacak mıyız derim, çıkarsak ne olacak.. Dolayısıyla, ölüm zor, hesap zor, hesabını veremeyeceğimiz şeyler söylemeyelim.”

    Cübbeli Ahmed Hoca’nın, Mustafa İslamoğlu’nun görüşlerini benimseyememesi buraya bahsettiğimiz iki farklı bakış açısının tezahürüdür. Cübbeli Ahmet Hoca, Mustafa islamoğlu’nun iyi niyetinden şüphe edeceğine gidip kendisiyle bir müzakerede bulunsaydı da kendi iyi niyetini gösterseydi İslam alemine zenginlik katmış olurdu.. Ama o bunun yerine reddiyeler dizerek milleti birbirine düşürme yolunu seçti, kendi tercihidir, sevabı de ona vebali de ona.

    Bu iki farklı bakış açısına dayalı olarak kalıplaşmış kültüre sahip bazı cemaat ve tarikatlar Mustafa İslamoğlu’ndan hazzetmeyeceklerdir çünkü zihinlerini kilitlemişlerdir… Bunun normal bir vakıa olarak karşılanması gerekiyor artık, yalnızca ilmi tenkit ile tahkir arasında dengeyi tutturmayanlara ve mürtetçilere söylecek bir çift lafımız var:

    Aynen Mustafa İslamoğlu şuuru ve olgunluğuyla sadece “ne kadar cesursunuz” diyoruz “ne kadar cesursunuz”…

    ***

    GERÇEKLERİ İZLEYİN

    Bu İki Video da İftiracıların Yüzünü Kızartsın, Bu kadarına pes denecek türden:

    1- http://www.youtube.com/watch?v=96whkeuW-E4&feature=related

    2- http://www.youtube.com/watch?v=IkitfqGEoLQ&feature=related

  17. Yazan:izzet Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    bu adam raydan çıkmış islama hizmet etmediği ortadayken ne diye dinleniyor.birisini anlamak için önce okuyup sonra birkaç kişiyi dinlemek gerekir,körü körüne izlemek ve beğenmekle değil,sahabeye ve kurana olan inancı bu kadar zayıfken dinlenmez dinleyende zarar görür,çünkü sonunda herkes kendi bacağından asılır ,başkaları yüzünden ayağınızdan asılmayın…

  18. Yazan:Tuncay Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    Mustafa İslamoğlu Hoca aleyhinde yorum yazanlara “özgün irade” çok güzel bir yanıt vermiş. Allah razı olsun.
    Bir müslümana iftira atmanın Allah katında vebali çok büyüktür. İnsan yazarken biraz utanır. Mustafa Hoca’ya Sahabeye ve Kur’an’a olan inancı zayıf demek en basitinden iftiradır! Ne diyeyim. Allah akıl fikir versin!

  19. Yazan:EBRAR Tarih: Nis 7, 2010 | Reply

    KURAN’I ANLAYAN GIRTLAĞINDAN KALBİNE KADAR SİNDİREN AKIL KAFA VE KALP BÜTÜNLÜĞÜ NE SAHİP BU MUHTEREM HOCAYA SONSUZ SAYGI VE SELAMLARIMI BILDİRMEYİ BİR BORÇ BİLİRİM.AHİRETİNDEN VAZGEÇİP DÜNYA NİMETLERİNİN UCUZ VE SADECE TAKLİT GÖSTERİŞİNE KAPILIP GIDERKEN ONU DİNLEDİM VESİLE OLANDAN DA VESİLE OLDURANDANDA ALLAHIM RAZI OLSUN.HOCAMIZIN DA DEDII GIBI FECR SURESININ SON 3 YA DA 2 AYETINE RABBIM BIZLERIDE MAZHAR ETSIN.”EY HUZUR İÇİNDE OLAN CAN!O,SENDEN,SENDEN DE O’NDAN HOŞNUT OLARAK RABBİNE DÖN!”EY CAN!İYİ KULLARIMIN ARASINA GİR.’ CENNETİME GİR”(FECR 27-28-29-30)

  20. Yazan:zerer Tarih: Nis 7, 2010 | Reply

    Mustafa İslamoğlu konusu çok karışık hale geldi. Sonsuz saygı ve sevgi duyan bir kesimle özel hayatından belden aşağı salvolarla “eleştiri” yapan kesim arasındaki savaş sağlıklı bilgilenme kanallarını kirletiyor. Galiba kendisi, iyi bir hoca, ihlaslı bir mümin, demokrat bir entelektüel… Diğer yandan geçmişinde hatırlatmanın kimseye fayda sağlamayacağı bazı tatsız tecrübeler de mevcut ama bu olayların hocanın savunduklarıyla bir alakası yok. İnternette, bu söylentileri kampanya halinde yayan yayın organlarına baktığımda hep bir örgütü ve çevresine kümelendiği bir cemaati görüyorum. Bu şahıslar aynı tekfir edici tutumlarını Erdoğan ve AKP için de sürdürüyorlar. Halbuki onların da bildiğim kadarıyla erzincan olaylarında, içlerine silah ve kimi suç unsurları yerleştirilmek suretiyle ergenekonca tasfiye edilmeleri planlanmıştı. Hükümetin kararlı tutumu sayesinde planlar akim kaldı ve komplocu savcı tutuklandı. Bu durum bu şahısları hiç mi düşündürmüyor acaba biz nerede yanlış yapıyoruz diye.

  21. Yazan:MY Tarih: Nis 7, 2010 | Reply

    ne zaman Müslümanlar bir araya gelip bir is yapsalar böyle çirkin taarruzlar meydana geliyor. Gülen cemaatini hedef alan komplo teorileri de bu kategoriden.

    Su veya bu cemaatin bazi üyeleri hatali olabilir hatta cemaat filan konuda hatali durmus olabilir. Bunlari elestirmek gerekli hatta en basta cemaatlere faydali. Ama böyle körleme saldirilar insani iskillendriyor.

  22. Yazan:kehribar tesbih Tarih: Nis 7, 2010 | Reply

    Mustafa Islamoglu kendini müslüman olarak tanitiyor bize ve öyle görüyoruz (zahire bakarak bunu söyleyebiliriz)Gelelim simdi Hocamizin yapmaya calistigina, 1400 senedir var olan Kitabimizi sanki dün nazil olmus gibi sunmasi sahsen beni rahatsiz ediyor. Sanki kendisinden evvel bu kitab i azimussan okunmadi anlasilmadi da bugun kendisi bize tanitiyor. Bunu Yasar Nuri de yapiyor. Durum böyle olunca insan sunu soruyor kendi kendine “Bu adamin derdi ne ki” öyle ya, bu kitap ineli 1400 sene oldu ve bunu peyder pey vahiy ile alan Peygamberimiz, 23 sene boyunca, hayatiyla, sünnetiyle, izahatlariyla satir satir cumle cumle anlatti anlatti anlatti… Ve onun varisleri bunu bugune kadar getirdiler… Simdi birisi cikiyor ve diyorki “arkadaslar, kitabimiz o kadar derin ve manalai ki, asik olmamak mümkün degil” bunu söylerken vakif oldugu arapçayla(bu konuda çok iyi oldugunu dusunuyorum)gelin bunu okuyalim, anlayalim diyor ve bunu yaparken, maalesef “nefsinin tuzaklarina duserek” “filan alim, filan zat, filan muhtrem bunu soyle yorumladi” demeden, “buradan bunu anlamaliyiz” diyor. Yani guzel arapcasiyla tefsir yapiyor. Allah bin defa razi olsun, ecrini rabbim fazlasiyla versin. Ancak bir sorun var, kardesim sen bu ilmi kimden nereden aldin, arapca ogrenmekle olsaydi araplar kurani en iyi anlayanlar olurdu (bunu rap asilli, ana dili arapça biri olarak soyluyorum) ama durumun böyle olmadigini hepimiz biliyoruz. Okudugu alimlerin isimlerini vermeye cekiniyor olsa gerekki kinusmalarinda “Mevdudi” demeye cekiniyor cunku biliyorki bu isin arkasinda baska seyler cikacak, bunu hmen aciklayayim; Mevdudi derse biliyorki Anadolu mutassaviftir, Mevdudi gibi saibeli bir isim onu zor duruma sokabilir hatta vahhabilik ile suclanabilir….Aslinda Mustafa Hoca gibisini izledigim arap kanallarinda her gun goruyorum… Iyi bir gramer (nahv) ve syntaxe bilgisi ile arapça bir metin hakkinda istediginiz kadar edebi yorumlar yaparsiniz…. Hoca bunu yapiyor (eyvallah, bas tacidir) ama bir tane islam aliminin, ozellikle bir tasavvuf buyugunun adini agzina aldigini duydunuz mu. Birakin eski donem mutasavvifalri, yakin donem tasavvuf sahsiyetleri sanki bu alanda hiç bir sey yazmamislar, soylememisler gibi, yukarida da soyledigim gibi, sanki Kuran i Kerim dun anzil olmus gibi bahsediyor, buda beni rahatsiz ediyor ve sormadan edmeiyorum” Yeni bir bölünme yaratilmasi için, Ihvan i Musliimin mi yaratiliyor acab memleketimizde. Ya Rabbi nefsimize uymaktan sakindir bizleri, Peygamberin sünnetini yasamayi nasib et. Peygambe efendimiziin sefaatini nasib et. Ehl-i Beytin himmeti ve berekti tüm müslümanlar üzerine olsun. Esselamu Aleykum ve rahmtullah ve bereketuhu…

  23. Yazan:kehribar tesbih Tarih: Nis 7, 2010 | Reply

    Ehli sunnet ulemasi M.Islamoglu aleyhine reddiye yazdi…
    • 2/6/2007 – Sapkınların Şahı..Ebul ala mevdudi..
    Sapkınların Şahı..Ebul ala mevdudi..

    ebul ala mevdudi

    ——————————————————————————–
    mahmut efendi hazretleri bu kişiye merdudi diyor yani reddolunmuş demektir..
    işte bu kişinin fikir ve görüşleri..
    İsmi geçen kitabındaki bazı ifadeleri nakledelim:

    1- Gayri müslimler, müminlere verilmiş bütün medeni haklardan aynı şekilde istifade eder. (s.58)

    [Yanlıştır, bir gayri müslim, mümin kadınla evlenemez, seçme ve seçilme hakkına sahip olamaz.]

    2- Benim nazarımda bütün insanlar eşittir. Bizden olsun veya olmasın. (s.68)

    [İnsanlar, insan olarak eşitse de, bir müslümanla bir kâfir asla eşit değildir. Müslüman namaz kılması için zorlanır, fakat kâfir zorlanamaz. (Ancak müminler kardeştir) âyet-i kerimesine istinaden bütün vatandaşların eşit olduğu hükmünü çıkarıyor. s.69-70 ]

    3- Sahabeden Hz. Sa’ad bin Ubade’ye, farklı ictihadı için kabilecilik taassubu diyor. (s.112)

    4- Dördünün değil de, ilk iki halifenin icraatı numune kabul edilir diyor. (s.114)

    [Hadis-i şerifte ise, (Benden sonra ihtilaflar çıkınca, sünnetime ve hulefa-i raşidinin sünnetine uyun! Onlara azı dişlerinizle ısırır gibi sımsıkı sarılın!) buyuruluyor. (Tirmizi, İbni Mace)]

    5- Hulefa-i raşidinin aydınlattığı meşaleyi [Hz.] Osman söndürdü diyor. (s.117)

    6- Hulefa-i raşidinin doğru yolu gösterdiklerini, fakat o yolda gitmediklerini belirtmek için, “Bu zevat-ı kirama hulefa-i raşide – doğru yolda giden halifeler – değil de, Hulefa-i mürşide – Doğru yolu gösteren halifeler – demek daha doğrudur” diyor. (s.122)

    7- Beni Ümeyye [yani Hz. Osman sülalesi]nin memleket idaresinde söz sahibi olmasının kabiliyetle izahı mümkün olamaz diyerek iltimas olduğunu iddia ediyor. (s.30)

    8- İbni Teymiye’den bile nakiller yapıyor. (s.135)

    9- [Hz.] Osman’ın siyaseti hatalı idi diyor. (s.141)

    10- İslam’ın emrettiği seçim şeklinin modern olmadığını veya modern seçimin İslam’ın koyduğu seçim sisteminden üstün olduğunu, dolayısıyla Hz. Ali’ye haksızlık yapıldığını belirtmek için, “Bugünkü modern usullerle bir seçim yapılmış olsaydı Hz. Ali kazanacaktı” diyor. (s.151)

    11- “Talha, Zübeyir ve diğer kan davası peşinde koşanlar” diyor da, şer’i kısas isteyenler demiyor. Aşere-i mübeşşereden bu iki zatı “kan davası peşinde koşanlar” diye suçluyor. (s.164)

    12- Hz. Ali’nin karşı taraftakilerin şehitlerine hürmet gösterdiğini ve mallarını ganimet saymadığını yazdığı halde hainliğinden karşı tarafa hücum etmekten kendini alamıyor. (s.167)

    13- Resulullahın kayınbiraderi, vahiy katibi Hz. Muaviye’ye uzattığı kirli diline bakın:

    Muaviye, Osman’ın kanını istemek hususunda gayri kanuni yolda yürüyordu. (s.169)

    Muaviye, Osman’ın katillerinden değil, o zamanın halifesinden kan istiyordu. (s.171)

    14- Hz. Osman’ın katilinin Hz. Ali’nin olduğunu söylemesi için, sahabeden 5 tane yalancı şahit bulundu diye iftira ediyor. (s.173-174)

    15- Hakem olayında haklıyı haksızı tespitin, hakemlerin yetkisinde olmadığını, hakemlerin yaptığı işin tamamen yolsuz ve yersiz olduğunu söyleyerek, bu işe rıza gösteren Hz. Ali ile bütün Eshab-ı kiramı yolsuz ve yersiz iş yapmakla suçluyor. (s.182-183-187)

    16- Hz. Ali’nin, Hz. Osman’ın katline iştirak eden iki sahabiyi vali yaptı diyerek, “İşte Hz. Ali’nin tek hatalı meselesi budur” diyerek Hz. Ali’yi suçluyor da, ictihadı böyle idi diyemiyor. (s.187-197)

    17- Hz. Ebu Bekir’in Hz. Ömer’i yerine hilafete seçtiği gibi, Hz. Muaviye’nin de oğlunu hilafete seçmesini yanlış, hatalı ve usulsüz bir fikir olarak söyledikten sonra Eshab-ı kiramın bu işi aynen kabul etmesini hazmedemediği için Resulullahın arkadaşlarına yükleniyor. (s.197)

    18- Hz. Muaviye hakkında ağzına geleni söylüyor, bir defacık olsun Hz. kelimesini bile uygun bulmadığı halde yaptığı hareketlerin tasvibi için bakın nasıl bir dil kullanıyor: Muaviye iyilikleri şöyle dursun sahabi olması hasebiyle hürmete şayan bir zattır. Onun hakkında her kim ileri geri konuşur, ona taan etmeye kalkarsa, o haddini bilmeyen bir kimsedir. (s.204)

    [Hem hürmete layık diyor, hem de bir Hz demekten kaçınıyor. Mevdudi’nin samimiyetsiz olduğuna bu cümlesi yetmez mi?]

    19- Hz. Muaviye için, “Politik gayeler uğruna şeriat hükümlerini tahrif etti” diyor. (s.235)

    20- Şöyle bir iftira ediyor: “Bu hadise esnasında bin kadar kadın kendi kocalarından başka kimselerden gebe kaldı.” (s.247)

    [Mevdudi, Eshab-ı kiram ve onların çocukları olan Tabiine bu ırz düşmanlığını nasıl layık görür ki? Hâşâ zina etseler bile gebe kaldığını hain nasıl tespit etmiş ki?]

    21- Şirkten başka günahların affedilebileceği Mürcienin itikadı olduğunu söylüyor. (s.302)

    Halbuki Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

    (Allahü teâlâ, şirki asla affetmez ve şirkten başka olan bütün günahları dilerse affeder.) [Nisa 48]

    22- İmam-ı a’zamın istisnasız bütün sahabileri hayırla, iyilikle yâdettiğini yazmasına rağmen, kendisi hain olduğu için Hazret-i Muaviye’ye, Hazret kelimesini bile çok görüyor. (s.326)

    23- İslam âlimleri cumhuriyet esasları korunması şartıyla birlik için çalıştılar diyor. (s.360)

    24- Sahabiler için, “Bilerek hata yapmaz” diyor ve ictihadi hataları olabilir demiyor. (s.436)

    25- Es-sahabetü küllühüm adül, mefhumunun istisnasız bütün sahabiler hakkında varit olduğunu söylediği halde, yine de çokları adil iş yapmadı, şeriatı tahrif etti diyor. (s.437)

    26- Bir hata işlemekle bir kimsenin derecesinin yüksekliğine noksanlık gelemiyeceğini belirterek “Eshab-ı kirama dil uzatıyorum ama onlara noksanlık gelmez” demek istiyor. (s.441)

    27- “Benim düşüncem şöyle” diyerek kendini, Resulullahın arkadaşlarını, akrabasını hâşâ hesaba çeken savcı olarak görüyor. (s.443)

    28- (Eshabım hakkında konuşulurken dilinizi tutunuz) hadis-i şerifine rağmen Sahabe-i kirama kusur yüklemeye, hata bulmaya çalışıyor. (s.444)

    29- Sapıkların şahitliği kabul edilmediği halde iftiralarına ibni Sebecilerden delil getiriyor. İntak-ı hak kabilinden mehaz gösterdiği İbni Ebi Hadid’in ehl-i sünnet olmadığını kendi de itiraf ediyor. (s.445)

    30- İbni Kuteybeyi mehaz olarak gösteriyor. İbni Kuteybe’nin ehl-i sünnet olmadığı bir tarafa, Hz. Ali’yi sevmemek anlamına gelen nasibilikle itham edildiğini belirtiyor. (s.446, 447)

    [Sanki Hz. Ali düşmanı olunca sözü senet mi olur?]

    31- İbni Teymiye’yi imam diye övüyor. (s.452) [Burada imam, mezhep sahibi büyük âlim demektir.]

    32- İbni Arabi’nin, İbni Teymiye’nin ve Şah Abdülaziz’in Şiileri reddiye hakkında yazdıkları kitapların mehaz olamıyacağını beyan ediyor. (s.463-464)

    33- Kendi fikirlerini yazdıktan sonra, “Kendi icthad-i fikrimi ortaya koysaydım” diyor. (s.463)

    34- [Hz.] Osman’ın niyeti değil, düşüncesi yanlıştı diyor. (s.465)

    35- Hz. Osman’ın firasetinin noksan olduğunu ispat için, “Herhangi cahil bir insan bile vukuu muhtemel zararları tahmin edebilir, iyi veya kötü bunlara karşı gerekli tedbirleri almayı ihmal etmezdi” diyor. Hz. Osman’ın bir cahil kadar bile tedbirli olmadığını söylüyor. (s.467)

    [Hâşâ ALLAH onu aşere-i mübeşşereden Cennetlik biri olduğunu bildirmekle, Resulullah iki kızını ona vermekle ve sahabe-i kiram, halife seçmekle hata ettiği söylenmiş oluyor.]

    36- Hz. Osman’ın Hz. Muaviye’yi uzun seneler valilikte bıraktığı için siyaset ve tedbirinin hatalı olduğunu, bir valiyi ancak 5-6 sene istihdam edip değiştirmenin münasip olacağını söylüyor. (s.472)

    37- Hz. Osman’ın akrabalarına karşı olan tutumunu zaaf olarak vasıflandırıyor. (s.476)

    [Mevdudi’yi savunan müslüman kardeşlerimiz, Hz.Osman’ı savunsalardı kendileri için daha hayırlı olurdu. Bize ne kadar kızarlarsa kızsınlar, biz Hz.Osman’ı savunuyor ve onun tarafını tutuyoruz.]

    38- [Hz.] Osman, bazı valileri değiştireceğine söz verdiği halde yine yerlerinde bıraktı diyerek, onu yalancılıkla suçluyor. (s.483)

    39- Eshab-ı kiramın en büyüklerinden Amr İbni As hazretleri için, “Bu zatın yaptığı iş, düpedüz haksızlıktı” diyor. (s.498)

    40- Mekke’nin fethinde [Hz.] Osman’ın iltiması ile bir zatın suçundan vazgeçildi diyor. (s.506)

    [İltimas, bir haksızlığı meşru kılmak için yapılır. Hz. Osman iltimas yaptı demekle hem Hz. Osman suçlanıyor, hem de bu iltiması kabul eden Resulullah efendimiz suçlanmış oluyor.]

    Mevdudi, (Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamberin Hayatı) adlı kitaplarında, vahiylerin arası uzadıkça Efendimizin üzüntüsünün ve sıkıntısının arttığını, bazen Sebir, bazen Hıra tepesine gidip oradan kendini atmak, yani intihar etmek istediği yazılıdır.

    Halbuki kitaplarda diyor ki:

    Resulullah, (Cebrail aleyhisselam gözümden gaib oldu, lakin onun heybet, şiddet ve korkusu üzerimde sabit kaldı. Bana mecnun diyeceklerinden ve bana dil uzatıp kötüleyeceklerinden korktum. Hatice’nin yanına geldim. Vücudum titriyordu. Kendimden geçmiştim. Gördüğüm şeyleri Hatice’ye anlattım ve bana kahinlik arız olacağından korkuyorum dedim) buyurunca, Hz. Hatice, (Allah korusun. Hak teâlâ sana hayır ihsan eder. Hayrından başka şey dilemez. ALLAH hakkı için benim ümidim şöyledir ki, sen bu ümmetin peygamberi olacaksın. Zira sen misafiri seversin. Doğru söylersin ve emin kimsesin. Acizlere yardım eder, yetimleri korur, gariplere iyilik edersin. Ve iyi huylusun. Bu hasletlerin sahibi olana korku ve ürkmek olmaz) dedi. (Medaric-ün-nübüvve)

    Mevdudi, Peygamberimize dil uzatıyor

    Üstad Ahmet Davudoğlu hoca, Din tahripçileri kitabında, Mevdudi’yi tenkit ederek özetle diyor ki:

    Felsefe ile meşgul olan Mevdudi, kolay tarafından din âlimi olmaya heves etmiş, dinde reformcu bir cemaat meydana getirmiştir. Mısır’ın reformcu yazarları onu göklere çıkarırken, Pakistan uleması da yerin dibine batırmıştır. (s.168)
    Mevdudi, ulemasıyla, muhaddisiyle, fukahasıyla bütün İslam âlimlerine cahil demiştir. (s.173)

    “Peygamber SAV, peygamberlik farzında kusur ettiği için ALLAH ona istiğfar emretmiştir” diyor. (s.173)

    “Bütün peygamberler günah işlerler” diyor. (s.174)

    “Peygamberimiz Kur’anın eşitlik esası ile ameli terk etti” diyor. (s.176)

    Mevdudi, Resail Mesail isimli eserinde (s.57 de) “Resulullah Deccalin kendi zamanında çıkacağını sanıyordu, ama bu zannı üzerinden 1350 sene geçmesine rağmen, peygamberin zannı doğru çıkmamıştır” diyor. (s.179)

    Yazılarında bunlara benzer saçmalar çoktur. (s.178)

    Son söz olarak Mevdudi’nin kim olduğuna bakalım:

    (Hindistan’daki dinde reformculardan, İngiliz casusu Ebülula el Mevdudi İskoç masonu idi.) [Faideli Bilgiler s.303]

  24. Yazan:kehribar tesbih Tarih: Nis 7, 2010 | Reply

    İBNİ TEYMİYE’NİN KİBRİ… 4. september 2009 kl. 13:17
    BAKALIM ESAS FİTNECİ, TEKFİRCİ KİMMİŞ ?
    Hatip, vâiz ve ilmî çok bir fakîh idi. Çok kitap yazdı. Şiî’leri ve Yunan feylesofları reddetti. Ehl-i sünnete uymayan yazılarından dolayı Mısır’da iki defa hapsedildi. Allâme İbn-i Hacerî Mekkî hazretleri, buna “Allahü teâlânın, ilmîni sapıtmasına sebep ettiği kimsedir.” buyurdu.

    Sıfat-ı İlâhiyye hakkında sorulan suale verdiği cevap Ehl-i Sünnet âlimlerini gücendirmiştir.

    Allahü teâlâyı insan suret ve siretinde kabul ettiği için Kahire kalesinin kuyusuna hapsedildi.

    Ehl-i Sünnet âlimlerinin büyüklüğünü anlıyamamış ,tasavvufu inkar etmiş ve doğru yoldan ayrılmıştı. Nitekim Zehebî de aynı yola sapmıştı.

    Ehl-i Sünnet âlimlerinden ayrıldı, İslâm âlemine fitne ve fesat ateşi saldı.

    İmâm-ı Suyûti, Kamu’ul Mu’ârid kitabında buyuruyor ki, “İbn-i Teymiyye kibirli idi, kendinî beğenir, herkesten üstün görünmek, karşısındakini küçümsemek ve büyüklerle alay etmek âdeti idi.”

    Mason Abduh’un yetiştirmelerinden Camiülezher’in eski rektörü Mustafa Abdurrazik Paşa diyor ki: “İbn-i Teymiyye fetva verirken, mezhebe uymaz, bulduğu delil ile hareket ederdi. Tasavvuf büyüklerinin keşfini inkâr ederdi.”

    Yine Abdurrazik Paşa diyor ki, “Vehhâbilik, bir bakımdan İbn-i Teymiyye’ye bağlı olduğu gibi, son asrın müceddidi bildiğimiz M. Abduh’daki dinde reform fikirleri de bir bakımdan İbn-i Teymiyye’ye bağlıdır.”

    İbn-i Teymiyye evliyanın büyüklerinden Sadreddinî Konevî hazretleri için diyor ki: “Muhyiddin-i Arabi’nin arkadaşı olan Sadreddin, Aklîyyat ile kelâm ilimlerinde üstadından daha ileride olmakla beraber, ondan daha kâfir, daha az bilgili, daha az imanlıdır. Bunların mezhebi kâfirlik olduğu için daha hünerli olanları,daha çok kâfir oluyorlar.”

    İbn-i Teymiyye müslümana kâfir diyenin kendisinin kâfir olacağını bilmediği düşünülemez. Fakat şeriatı kendi sapık görüşüne uydurmaya kalktığı ve aklı ermediği hakikatleri inkar ettiği için dalâletten dalâlete sürüklenmiştir.

    Kur’ân-ı kerîmi ve Hadîs-i şerîfleri Ehl-i Sünnet âlimlerinin yanlış anladıklarını iddia edecek kadar ileri gitmiş ve Ashâb-ı kirâmın bile çok yerde yanıldıklarını söylemiştir. Allah’ın dinîni kendisinin düzelttiğini, Kur’ân-ı Kerîmin mânasını sadece kendisinin anlamış olduğunu söylerdi.

    Müşebbihe denilen bid’at fırkası gibi konuşur, Allahü teâlâya madde ve cisim derdi. Yaratanı insan şeklinde sanıyordu. Bu bozuk inancına o kadar saplanmıştı ki Şam Camiînin minberinde “Cenâb-ı Hak, gökten yere benim şimdi indiğim gibi iner.” diyerek minberden aşağı indiğini İbn-i Battuta haber veriyor.

    Tatarhaniye fetva kitabında, Milel ve Nihal kitabında ve bütün Ehl-i Sünnet kitaplarında mücesseme ve müşebbihe fırkaları gibi düşünen ve konuşanların kâfir olduğu bildirilmiştir. İbn-i Teymiyye gibi Allahü teâlâ arş üzerinde oturur, iner, yürür gibi sözlerde bulunmak küfürdür.

    Cehennem azabının kafirlere de sonsuz olmayacağını söylerdi. Dört mezhebin sözbirliği ile bildiklerine uymayan sözlerin küfür olacağını kabul etmezdi.

    El-Cebel camiînde Hazret-i Ömer Radıyallahü anh’ın çok hata yaptığını söylemiştir. Hazret-i Ali Radıyallahü anh’ın ise üçyüz defa yanıldığını söylemiştir. Hadîs-i şerîfte ise “Allahü teâlâ, doğru sözü Ömer’in dili üzerine koymuştur ve Ömer hiç yanılmaz.” buyurulmuştur. İbn-i Teymiyye ise Hazret-i Ömer radıyallahü anh’ın yanıldığını söylemekle Hadîs-i şerîflere karşı gelmektedir. Halbuki böyle Hadîs-i şerîfleri bilmeyecek kadar cahil değildi, fakat bilgisinin çokluğu nisbetinde çok yanıldı.

    İmâm-ı Gazalî’nin kitablarında mevzu hadîslerin çok olduğunu iddia ederdi. İbn-i Hacer-i Mekkî hazretleri, El-a’lâm bi kavatı il İslâm kitabında İbni Sübkî gibi âlimlerin kitaplarından alarak buyuruyor ki “İmâm-ı Gazalî’nin yazılarında kusur bulan kimse, ya hasetçidir veya zındıktır.” Zevacir S.37

    İbni Battuta, İbni Hacer-i Mekkî, İbni Sübkî ve Ebû Hayyan Zahirî Endülûsî gibi sözleri senet olan derin âlimler, İbn-i Teymiyeyi Rafîzi saymışlardır. Hiç bir Ehl-i Sünnet âlimi İbn_i Teymiyye’yi övmemiştir. Talebeleri Zehebî ve İbnülkayyim gibi aynı yolun yolcuları onu göklere yükseltmiştir. Peygamber aleyhisselâmın anne ve babasına saldıran Aliyyül Kari ile Kur’ân-ı Kerîme mahluk diyen mason Abduh gibi kimseler İbn-i Teymiye’yi İmâm bilmişler, Ehl-i Sünnetten ayrılarak dalâlete düşmüşlerdir.

    Doğan Çilingir-(İlâhiyatçı)

  25. Yazan:kehribar tesbih Tarih: Nis 8, 2010 | Reply

    MUSTAFA İSLAMOĞLU : O’da Efgani mezhebsizini savunanlardan.[1] Türkiye’deki mezhepsiz reformcuları kaynak alarak kitaplar yazanların içinde kalemi güçlü bir isim. Hiç değilse İmamlar ve Sultanlar kitabında, imam-ı Azam (rh.a) efendimizi Ebu Hanife’den hariç “Azam” lakabı ile anabilmiş, Allah rahmet eylesin, şehid imamdır diyebilmiştir.Tabi burada maksadı tağuta karşı kendine malzeme olarak İmam-ı Azam efendimizi seçmek değilse !

    Bu cümlelerinin onu Muhammed Abduh, İbn Hazm, İbn Teymiyye, M.Abdulvehhab, Mevdudi..vs. gibi isimlerin ve rafizi vehhabi etkilerinden kurtarmaya bir sebep olmasını dilerim. Zira kitaplarında kaynak olarak ele aldığı isimlerden bazılara bunlar ! Bu isimlerin ne korkunç itikad hırsızları olduğunu benim gibi ilimsiz biri tesbit edebildiğine göre, kendisinin bunları bilmemesi düşünülemez !Geriye bir tek ihtimal kalıyor : Bu isimlerin çağırdığı itikadı-Allah korusun- benimsiyor olmak !

    Bahsi geçen kitabında (sh: 178) İmam-ı Yusuf (rh.a.) gibi bir müctehidi yargılaması haddini bilmezlik olsa gerek.Bu mübarek imamı yargılamaktan geri durmayan birinin, mezhepsiz olduğu bilinen Mevdudi’yi de aynı sayfada İmam Yusuf’a nispet edercesine övmesi enteresandır.

    Bir başka kitabında çok talihsiz cümleleri var. Sevgili Peygamberimizin gözlerinin, mübarek ağız biçiminin, inci dişlerinin güzelliğini, sesinin gür çıktığını, yani peygamberi mucizeden olmak üzere, seslerinin çok uzaklardakilerin dahi duyabildiğini, boylarının herkesten yüksek göründüğünü, tenlerinin misk-i amber gibi koktuğunu, bir çocuğu sevse o çocuğun başında mübarek ellerinden yayılan kokunun günlerce ayrılmadığını çeşitli muteber ehl-i sünnet kitaplarında okumuşsunuzdur.

    İslamoğlu’da tüm bunları epey malumatla mezkur kitabında naklettikten sonra bakın ne diyor : Rabbimiz Hz.Peygamberi örnek olarak gösterdiği halde, nedense klasik ulema ille de onu efsaneleştirmek için ellerinden geleni arkalarına koymamışlardır… Verilmek istenen insan tipi taklid edebilecekleri bir nebi değil de kendisine sadece hayranlık duyulmak için oldukça aşkınlaştırılmış insanüstü bir peygamber tipi çizmekteler…Elbette efsaneler örnek alınsın diye değil, sadece insanlara ” onlar kim, biz kim! ” dedirtmek ve hayret ıslıkları çaldırmak için oluşturulur…Geçmişte bu tavır niçin takınıldı, bilemem.Lakin çağın mantığı da buna çok benziyor. Kutsa ve müzeye kaldır.. Onun örnekliği iki ayaklı Kur’an oluşundan gelir.Onunla ilgili söylenenler gerçek de olabilir..(!) [2]

    nedense klasik ulema.. İmam-ı Suyuti,İmam Müslim, İmam Buhari, İmam Taberani, İmam-ı Kastalani, İbn-i Cerir M.Taberi (RA) gibi mübarek ve mutemet isimler mi klasik ulema ? Yani eski bakışlı, dar ufuklu klasik ulema demek istiyor. Efendimiz aleyhisselatü vesselamın hayatlarını cephe cephe gözlemlemiş, yıllarca hizmetlerinde bulunup O’nu (SAV) aşkla yeterince anlatamamış olmanın sıkıntısını çekmiş sahabe mi klasik ? Zira senin klasik dediğin ulemalar bu sahabe zincirinden gelen anlatımla bize o şanlı Peygamberi anlattılar.Yine bu dini biz -Allah razı olsun- onlardan öğrendik.

    Siz çağdaş ulema olmaya özendiniz ve mezhep tanımazları akıl hocası bildiniz ! Çağdaş Hamidullah alçağı, Peygamber düztabandı, tükrüğünden başka mucizesi yoktu dememiş miydi.? Kitabında nakillerde bulunduğun M.Abdulvehhab “benim elimdeki bastonumun bana faydası var, Muhammedin (SAV) faydası yok dememiş miydi ? “Kişi sevdiğiyle beraberdir” onu efsaneleştirmek için ellerinden geleni arkalarına koymamışlardır… İlk nur ve son Peygamber.Allah (CC)’ın “habibi” sevgilisi..Buna rağmen sen, Allah Resulünün bizlerden farklı yanının olacağını, diğer insanlardan üstün vasıflara haiz olacağını kabul etmiyor musun? Kaba bir maddeci bakışla dinin tebliğ eden elçiydi hepsi o kadar mı ? Tebliğ ettiklerine bakın, tebliğciye bakmayın diyorsan, Al-i İmran suresi: 31′i muteber ehl-i sünnet tefsirlerinden oku. Biraz da Mesnevi’yi okuyalım ki, maddi gözümüz kapansın, manevi aşk gözümüz açılsın.

    Sahabe-i Kiram hazaretı Efendimiz (SAV) mübarek sakal-ı şeriflerini tarasa, saçlarından kesseler, teller toprağa değmeden kapışıyorlardı.Hiçbiri senin gibi tebliğ ettiğine bakın, Peygamberin şahsından size ne demediler.Peygamberimizin birileri tarafından efsaneleştirilmeye, büyütülmeye hiç ihtiyacı yoktu.O (SAV) zaten en büyük ve en üstün İNSAN idi.

    Yoksa “Bu övgüler övene nispetledir.Yoksa bu övüş sana bir kınamadır, bir hicivdir.” yani Ey Resul seni kendimizce, bilgimizce övdüğümüzü sanırız, kendi vasıflarını bilen, senin katında ise bunlar ne eksik şeylerdir.[3]

    Verilmek istenen insan tipi… hayranlık duyulmak için oldukça aşkınlaştırılmış insanüstü bir peygamber tipi çizmekteler…, haşa yani Peygamber böyle değildi de, böyle hayali bir insan aktarıldı. Aşkınlaştırılmış, abartılmış demeye getiriyor.Prens Bismark bile “Sana layık bir vücud olamadığımdan dolayı müteessirim Ya Mu…. derken, bizim yerliler saf İslam diye diye, Yüce dinimizde mana mefhumu adına, mucize adına hiçbir şey bırakmadılar.

    M.Hamdi Yazır -rahmetüllahi aleyh- efendi, Al-i İmran : 33. Ayetini tefsir ederken, peygamberlikteki özellik ve üstünlükleri şöyle açıklar : “ Peygamberler, gerek cismani kuvvetlerde, gerekse ruhani kuvvetlerde başkalarına benzemezler. Dış ve iç duyguları gibi idrak güçleri, görme, işitme, koklama, tatma ve dokunma duyuları; hafıza ve zeka gibi zihinsel güçleri, akli ve ruhi güçleri, yalnızca derece bakımından değil, nitelik bakımından da diğer insanlardan farklı bir mükemmelliğe ve varılabilecek en yüksek düzeye sahiptir. Mesela uzakları görmekle kalmazlar, arkadan ve perde gerisinden de görebilirler. Başkalarının işitmediğini işitir, duyamadığını duyar, tadamadığını tadarlar. Şifa-i Şerif’tede genişçe açıklandığı gibi Peygamber -sallahü aleyhi vesellem- Efendimizin cismani ve ruhani kuvvet melekeleri ne kadar yüksekti.”[4] diyen alimlere mi, yoksa bütün bu alimleri ve ittifakla naklettiklerini hiçe sayan reformcu çağdaş naylon müctehid taslaklarını mı dikkate almalıyız. Vallahi yakınlarıma hep şunu söylüyorum: Y.Nuri gibileri seyredeceğinize, açık-saçık bir film seyretmeniz daha evladır..Zira ilki itikadını bozup, dinden eder, ikincisi de çirkin olmakla beraber yalnızca günahkar eder! Durum bu kadar vahimdir. Peygamber varisi gerçek alim mürşid-i kamil zatlarda bu varisliklerinden ve peygamber veresesinden nasiplerini alırlar.Öyleyse günümüzde bile peygamber varisi evliyaya dikkat!

    ” onlar kim biz kim! ” dedirtmek ve hayret ıslıkları çaldırmak için oluşturulur…Yani Peygamberden insani yapı olarak, aslında hiçbir farklı yanımız yok demeye getiriyor.Hani şu onlar adamsa bizde adamız meşhur söylemleri gibi!..Onun örnekliği iki ayaklı Kur’an oluşundan gelir. Şu bedbah tanıma bakın! Kainatın Fahrini -sallahü aleyhi vesellemi- nasıl kaba bir tanımlamaya, tozuna kurban olacağımız mübarek varlıklarını bu şekide dillerine dolayabiliyorlar.Oysa ehl-i sünnet ve cemaat önderleri Ol Rasulü taşımak şerefindeki binitlerine dahi (katır) demeyip, ester dediler, binitlerinin bile Allahresulünce verilmiş isimleri vardı.Kaba softaların kaba dili o Allahın boyası ile boyanmış aynaya zaten iz düşürmez!

    Onunla ilgili söylenenler gerçek de olabilir..(!)Önce mübarek önderimizi (SAV) küçültücü izah et, şüphe tohumlarını ek, sonra da onunla ilgili söylenenler gerçek olabilir de. İlmine mağrur şeytan kıssasını bir anlayabilseydik ! Bir Müslüman için gerçek olabilir, diye bir düşünve olamaz. Şüphe yok.O (sav) şüphesiz Elmalılı tefsirinde (yukarıda) verdiğimiz gibiydi, hatta daha da üstte,-haşa- Allah demeyecek kadar muazzez ve muhteşemdi.

    Verilmek istenen insan tipi… hayranlık duyulmak için oldukça aşkınlaştırılmış insanüstü bir peygamber tipi çizmekteler.. Şimdi bu cümleyi bir daha ele alalım. İslamoğlunun başka bir cümlesini buraya taşıyalım : “ Tek kişilik bir ordu, tek kişilik bir ümmettir, göklerin kendine dar geldiği kartaldır.” Peh peh peh..! İslamoğlu bu hayranlık uyandıracak, aşkınlaştırılmış kelimeleri başka bir yerde kullandığını unutmuşa benzer. Biz kendisine hatırlatalım. Yukarıdaki bu cümleleri Kafir, mason Cemaleddin Efgani için kullanmıştır. [5] Allah Resulüne -sallahü aleyhi vesellem- çok gördüğü meth-ü sena içeren cümleleri bir mason için kullanmaktan çekinmemiştir!

    Çağdaş yazarlar, siz; peygamberlik sanatlardan bir sanattır diyen, mezhepsiz ve mason birini göklerin kendine dar geldiği bir kartal olarak anarken, fena yakayı ele verdiniz. Kişi sevdiği ile beraberdir. Biz Hazreti Peygamberi, arkadaşlarını, aşıklarını övmeye devam edeceğiz. Siz de masonları övün. Er yarın Hak divanında belli olacak !

    Tarikat meselesinde, batıl tarikatleri asli tasavvufa örnek göstermesi ve hak tarikatlerden misaller getirmemesi (sh: 100), kelam ilmini faraziye olarak nitelemesi, (sh:45 ); Hz.Osman (RA) efendimize yapılan iftiraları ayrıntılı gözler önüne güya tarafsız ve savunmadan vermesi (!) (sh: 38-39 dip notları ); aşere-i mübeşşere’nin sayısı, İmanın ve İslam’ın şartının kaç oluşuna kadar, herşeyi yeniden tesbit etme ve geçmiş ehl-i sünnet müctehidlerini, alimlerini yetersiz gösterme eğilimleri gibi hiç de üzerine vazife olmayan ihtilaflardan, yeni ihtilafları doğurmuş !

    “Ehl-i sünnet içi tekfir yarışmasına Hanbeliler de Eş’ariyi tekfir edip, kanının helal olduğu yollu fetvalar vererek katılırlar.”(sh: 43 ) Hak mezhebleri birbirine garazlı gösterme gayreti bir kere daha karşımıza çıkıyor. Hanbeliler dediği, hanbeli mezhebinin bulunduğu bölgede, Teymiyye yandaşı vehhabilerdir. Vehhabilerin ise ehl-i sünnetin kanını, malını, ırzını helal addettikleri bilinen birşey. (Yusuf Nebhani hazretleri bunu eserlerinde açıkça belirtir.) İslamoğlu’nun çağdaşı Karaman’da bir televizyon konuşmasında Arabistanın vehhabilerini Hanbeliler olarak tanıtmıştı !!

    Bu kitabı da satır satır ele alsak, yazacak çok şeyimiz olurdu elbet. Lakin bu memleketimizin ehl-i sünnet alimlerinin, hocalarının (erbabının ) yapmak zorunda oldukları bir iş. Eskiden icazetli ulema, ilmi yayınları titizlikle takip edip, gerekli gördükleri zaman tenkid yazıları yazarak; ümmete duyururlardı.

    Günümüzde heva kitapları, her türlü kontrolden uzak, boş meydanda at oynatmaktadır. Hiç kimse rahatını bozmak istemiyor. Ahmed Davudoğlu ve Necip Fazıl merhumdan sonra bu vadide bir M.Şevket Eygi, Ebubekir Sifil hoca kaldı. Bir de son zamanlarda cesurca; bu
    gibi insanların üzerine Furkan dergisinde giden Muhterem Sadeddin Ustaosmanoğlu vardı. Şer’i konularda hassas kalemlere ne kadar çok ihtiyacımız var !

    [1] Furkan Dergisi, sayı: 26. yıl : 1997

    [2] M.İslamoğlu, İman Risalesi sh: 281 vd.

    [3] Mesnevi, Gölpınarlı c.VI, sh: 89,

    [4] M.Hamdi Yazır, Hak Dini, Kur’an Dili, II/1090 vd.

    [5] M.İslamoğlu, “Anadolu”, Denge yay. C.2, sh: 152,285,298,299,300,303

  26. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 8, 2010 | Reply

    Sayın kehribar,

    Çok değerli tespitler yapmışsınız. Bir çoğuna katılıyorum. İslamoğlu’nun, tasavvuf ehlinin Efendimizi insaniyetten çıkarıp efsaneleştirdiği eleştirisine de katılmıyorum. Efendimizin mucizelere sahip olması onu beşeriyetten çıkarmaz. Sofiyyenin, sünnet-i seniyyeye uymak konusundaki hassasiyeti, abdiyyeti-kulluğu en yüksek mertebe olarak görmeleri ve Onun ahlak-ı hamidesini en parlak surette tebarüz ettirmeleri bu suçlamayı geçersiz kılıyor. Allah’ın vahyine muhatap olan, Mirac’ta Sidret-ül Müntehaya, Kab-ı Kavseyne yükselen peygamber-i alişana, “o da bizim gibi bir insandı canım” demek pek o kadar kolay değil. Evet insandı ama Allah’ın zatına konuştuğu bir insandı. Bunun ne demek olduğunu anlamayan böyle bir akıl tutulması yaşar tabi.
    Bunun yanında eleştirdiğiniz noktalarda katılmadığım hususlar var. Bunları da paylaşmak isterim.

  27. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 8, 2010 | Reply

    Katılmadığım hususlar:

    bir gayri müslim, mümin kadınla evlenemez, seçme ve seçilme hakkına sahip olamaz.]

    Seçme ve seçilme hakkı kısmına takıldım. Bu, içtihadi bir konudur. Bediüzzaman da yöneticiliğin bir memuriyet olduğunu, gayr-i müslimin süpürgeci olduğu gibi bakan da olabileceğini söyler. (bkz: Münazarat)

    İnsanlar, insan olarak eşitse de, bir müslümanla bir kâfir asla eşit değildir. Müslüman namaz kılması için zorlanır, fakat kâfir zorlanamaz. (Ancak müminler kardeştir) âyet-i kerimesine istinaden bütün vatandaşların eşit olduğu hükmünü çıkarıyor.

    Bir müslüman ile kafirin eşit olmadığını; müslümanın namazla zorlanıp kafirin zorlanamayacağı şeklinde açıklamak ne derece doğru bilmiyorum. Ayrıca insanlar ümmet-i Muhammed’dir(S); bir kısmı ümmet-i davettir, bir kısmı da ümmet-i icabettir. Allah’a muhatap olmak konusunda da eşittir. Şeriat nokta-i nazarında elbette farklıdır ama İslamoğlu bundan bahsetmiyor anladığım kadarıyla. Sap ve saman karıştırılmış.

    Hulefa-i raşidinin doğru yolu gösterdiklerini, fakat o yolda gitmediklerini belirtmek için, “Bu zevat-ı kirama hulefa-i raşide – doğru yolda giden halifeler – değil de, Hulefa-i mürşide – Doğru yolu gösteren halifeler – demek daha doğrudur” diyor.

    Raşid olmayan mürşid olamaz zaten. İslamoğlu zevat-ı kiram olarak tesmiye ettiğine göre saygı duyuyor. Ben hulefayı tezyif ettiğini sanmıyorum. O tip bir adam değil.

    [Hz.] Osman’ın siyaseti hatalı idi diyor.

    Sahabeler siyasi hatalar yapabilirler. Bu onların değerini düşürmez. İçtihad eden doğru içtihad etse iki sevap var, yanlış da etse bir sevap var değil mi? Yoksa Cemel vakasını, Sıffin’i nasıl açıklayacağız?

    İslam’ın emrettiği seçim şeklinin modern olmadığını veya modern seçimin İslam’ın koyduğu seçim sisteminden üstün olduğunu, dolayısıyla Hz. Ali’ye haksızlık yapıldığını belirtmek için, “Bugünkü modern usullerle bir seçim yapılmış olsaydı Hz. Ali kazanacaktı” diyor.

    İslamoğlu, İslam’ın koyduğu bir seçim sistemi olduğunu kabul etse ve modern seçim sistemini ona tafdil etse zaten dinden düşer. Yok böyle bir şey. Hz.Ali (R) zamanındaki karışıklıklar ve Hz.Ebubekr (R) ve Ömer (R) zamanındaki fütuhatlar zaten siyaseten doğru bir seçim olduğunu gösteriyor. Ama günümüzde hulefa-yı raşidin gibi insanlar yok. Zamanımızda kişiler değil ekipler iş görüyor. Günümüz içtihadına göre modern seçim sistemi elbette daha uygundur. Zaman geçtikçe hükümler değişir genel bir kaidedir.

    Hz. Ebu Bekir’in Hz. Ömer’i yerine hilafete seçtiği gibi, Hz. Muaviye’nin de oğlunu hilafete seçmesini yanlış, hatalı ve usulsüz bir fikir olarak söyledikten sonra Eshab-ı kiramın bu işi aynen kabul etmesini hazmedemediği için Resulullahın arkadaşlarına yükleniyor.

    Bu konuda haklı. Yezid gibi bir lain herifin hükümete getirilmesi yanlıştır. Bu, öyle büyük bir hatadır ki bedeli ehl-i beyti Resulullah’ın kanı olmuştur. Bu yüzden sahabe olması hasebiyle haya etmekle birlikte gönülden hazret ben de diyemiyorum.
    Diğer noktalarda da cerbeze yapılmış. Bediüzzaman’ın şöyle bir tabiri vardır. Bir insandan zaman içinde sudur eden yanlışları toplayıp bir araya getirip bir anda hepsini söylemiş gibi yapmak cerbezedir, bu adil bir şey değildir.
    Yanlışlar elbette eleştirilebilir ama İslamoğlu değerli bir ilim adamı, yumuşak bir üsluba da sahip; öyle yukarıda bahsettiğiniz gibi sahabeye yalancı dedi, yok sahabeye hatalı dedi gibi şeyler okuyanın istihracıdır, kendi böyle şeyler söylemiyor, nazik ve nazif bir üslubu tercih ediyor. Kendisine böyle yüklenilmesi yanlış. “Bunu, bunu demiş vay hain vay!” şeklindeki bir yaklaşımdan çok hatalarının nerede olduğunu açıklarsak- ki bazı maddelerde bu yapılmış, hadis ve ayet delilleriyle- daha doğru olur. Yoksa böyle topran üzerini karalamaca üslubu ümmetin genel bir yanlışıdır, yeterince olgunlaşmadığımızın işaretidir. Tartışma üslubuna aykırıdır ve adil değildir.
    Saygılarımla

  28. Yazan:kehribar tesbih Tarih: Nis 10, 2010 | Reply

    Ekrem Hocam, bu fakir sizler kadar bilgili ve donanımlı degil bu yüzden öncelikle affınıza sığınıyorum.Şayet Bediuzzaman Hazretlerinin ‘cerbeze’ dediği meseleyi de hakketmişsem Eyvallah. Bunu düşünür, muhasebemizi yaparız inşallah. Ancak cevab yazınızda şöyle demişsiniz”İslamoğlu’nun, tasavvuf ehlinin Efendimizi insaniyetten çıkarıp efsaneleştirdiği eleştirisine de katılmıyorum. Efendimizin mucizelere sahip olması onu beşeriyetten çıkarmaz. Sofiyyenin, sünnet-i seniyyeye uymak konusundaki hassasiyeti, abdiyyeti-kulluğu en yüksek mertebe olarak görmeleri ve Onun ahlak-ı hamidesini en parlak surette tebarüz ettirmeleri bu suçlamayı geçersiz kılıyor. Allah’ın vahyine muhatap olan, Mirac’ta Sidret-ül Müntehaya, Kab-ı Kavseyne yükselen peygamber-i alişana, “o da bizim gibi bir insandı canım” demek pek o kadar kolay değil. Evet insandı ama Allah’ın zatına konuştuğu bir insandı. Bunun ne demek olduğunu anlamayan böyle bir akıl tutulması yaşar tabi.” Akıl tutulması diyorsunuz, daha söze ne gerek… Akıl tutulması yaşamış bir adamı bu kadar yüceltmek neden? Bu adamın Teymiyye ve Mevdudi hakkında söylediği iltifat sözlerini ne bir mezheb imamı için ne de tasavvuf ehlinden büyük bir zat için söylemezken siz neden onun hakkında ”Islamoğlu,nazik ve nazif bir uslubu tercih ediyor” diyorsunuz. Allah aşkına onun tüm söylediklerini dinlediniz mi? İstihza ve tahfif dolu ifadelerini hiç mi görmüyorsunuz da, bu adama kanaat önderi muamelesi yapılmasına ses çıkarmıyorsunuz. Ayrıca benm göndermiş olduğum yazılarda, bu zatın kanaatini oluşturan şahsiyetler arasında Teymiyye Mevdudi ve Esed gelirken siz onu Bediuzzaman Hazretlerinin sözüyle savunuyorsunuz, el insaf hocam, lütfen Bediuzzaman Hazretlerini zikretmeyin bari… zira o mübarek zat bu adamı savunmaz aksine eleştirirdi, bunu Hazretin eserlerini okuyan herkes bilir. Vesselam. Hakkınızı helal edin hocam…

  29. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 12, 2010 | Reply

    sayın kehribar,

    İfrat ve tefritten kaçınmak lazım. Ben Mustafa İslamoğlu’nu savunmuyorum, sadece şeytanlaştırılmasına ve taşlanmasına karşı çıkıyorum. Bu ümmetin genel bir hastalığı. Bende de var, kurtulmaya çalışıyorum. Bir fikre mukabele etmek için delillerle çürütmek gerekir. Yoksa, o masondu zaten, bu da kripto Yahudiydi, “vay hain vay sahabeye dil uzatıyor” tarzı bir yaklaşım eleştirmekte olduğunuz fikre kuvvet vermekten başka bir işe yaramaz.
    El Hakku ya’lu. Hak güçlüdür, o gelince batıl zail olur. İslam dünyasında serbest fikir ortamı olması lazım ki, Hakkı layıkıyla tespit edip itminan bulalım. Ne yazık ki bizde- sizi tenzih ederek söylüyorum alınmayın- duygularla hareket etmek yaygın.
    Cerbeze konusunda da alınmayın. KArı-koca kavgasında bile çok olur bu. Eşinizle kavga ettiyseniz bilirsiniz. Evlilik yıldönümünü unuttuysanız mesela, size uzun bir liste çıkar. “Sen zaten şu tarihte de bunu unutmuştun, şu gün de benimle ilgilenmemiştin…” Sonuç hep “sen beni sevmiyorsun”a gider. Artık biraz daha zorlarsan boşanmaya kadar varır. Yani diyeceğim o ki, soğuk kanlı ve daha akli, mantıki fakülteleri çalıştırıp mukabele etmek lazım. Yoksa kaybedersiniz.

  30. Yazan:meryem Tarih: Eki 10, 2010 | Reply

    mustafa hocam böyle zıntıklarla asla uğraşmaz o sadece davasına ve tebliğ görevine bakar cübbeli ahmet önce insana saygı nedir onu öğrensin sonra islamı

  31. Yazan:Hüseyin Aksoy Tarih: Ara 6, 2013 | Reply

    Mekke’nin azılı müşrikleri de kendilerini Kur’an dinlemekten alamıyorlardı.Hz.Erkam’ın evinin yanına gizlice sokulup Kur’an dinliyorlardı.Hatta birbirlerini suçüstü(!?)yakalıyorlar ve “Aman ayak takımı bu yaptığımızdan haberdar olkasın;yoksa kimsenin önnü almayız..” diyerek yemin billah orayı terkediyorlar,fakat bir başka gece gene birbirlerinisuçüstü(!?)yakalıyorlardı.Ama Peygamber düşmanlıklarından da hiç taviz vermiyorlardı.İslamoğlu “Neo mu’tezilî” bir İslam anlayışının şeyhidir.Hocası,akıl babası Muhammed Esed gibi.Bakara suresi 260.ayet ile ilgili olarak bu ikisinin açıklam notlarına bakarsanız anlarsınız.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Eyl 23, 2008: Son 90 günün en çok okunan yazıları : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin