RSS Feed for This Post

Kötü insan nasıl üretilir?

spic2.gifspic47.gifspic18.jpgspic63.gifhomepic1.gif

 

Teşekkür : Yazıyla ilgili fotoğraf, film ve belge sağlayan Stanford üniversitesi
öğretim üyesi Prof. Dr. Philip G. Zimbardo‘ya samimi teşekkürlerimizi sunarız.
Yazıyla ilgili videoları http://www.prisonexp.org/ sitesinden izleyebilirsiniz.

Tutuklamalar başlıyor

Kaliforniya’daki Palo Alto şehrinde sessiz sakin bir ağustos sabahı başlıyordu.
Bir polis arabası aniden bir evin önünde durdu, arabadan inen polisler içeri
girerek üniversitede öğrenci olan bir genci evinden çıkardı, kendisine Ceza
Kanunu’nun 211inci maddesini ihlâl ettiği ve silahlı soygun suçundan
tutuklandığı bildirildi. Komşularının şaşkın bakışları arasında ellerine
kelepçe takılırken hakları okundu, üzeri arandı ve polis arabasına bindirildi.
Komsular şaşırmakta haklıydılar çünkü Palo Alto Polis şefinin de çok iyi bildiği
gibi o gün tutuklanan birçok üniversite öğrencisi aslında suçsuzdu. Sadece günlük
bir kaç dolar karşılığında bir sosyal psikoloji deneyine katılmayı ve mahkûm rolü
oynamayı kabul etmişlerdi.

Stanford üniversitesi öğretim üyelerinden Philip G. Zimbardo’nun 1971’de yaptığı
ilginç deney bugün hâlâ güncelliğini koruyor ve sadece ABD değil Türkiye de
dâhil bütün ülkeleri ilgilendirecek bulgular sunuyor.

Türkiye çağdaş medeniyet seviyesine yaklaşıyor!

25 Şubat 2007 tarihli bir gazete haberine göre Türkiye suç
işleme konusunda da hızla batılı ülkelerin seviyesine yaklaşmakta:
Adalet Bakanlığı’nın istatistiklerine göre sabıkalı sayısı 8 milyonu,
mahkûm sayısı 68 bini geçti. Emniyet’in rakamları da olayın boyutlarını
gözler önüne seriyor.

Son 10 yılda işlenen suç sayısı üçe katlandı. 1995′te 229 bin suç işlenirken, rakam 2006′da 785 bin 510′u buldu. Suçların yüzde 42’si İstanbul, Ankara ve İzmir’de işleniyor.

İlk suçun işlenmesinin önlenmesi ayrı bir inceleme konusu elbette. Ancak 8 milyon sabıkalı büyük bir rakam.

Bu insanlardan hapiste yatanların “içeride” geçirdiği sürede

1) Ailelerine bakamadıklarını,
2) Anne-babalık ve/veya evlâtlık görevlerini yerine getiremediklerini,
3) Hapiste geçen süre içinde yeni suçlar ve yöntemler “keşfettiklerini”,
4) Bir kısmının hapisten çıktıktan sonra da etraflarındaki gençlere kötü örnek olduklarını,

da hesaba katarsak insanları bir kaç ay veya yıl “kapatmanın” ülkemize ne kadar zarar verdiğini daha iyi görebiliriz.

İnsanları hapse atmak çözüm mü? Kapkaç, silahlı soygun, çocuk pornosu, aile içi şiddet gibi konular biz “iyileri” sadece “kötüler” yakalanıncaya kadar ilgilendiriyor. Biz “iyiler” ile “kötüleri” birbirinden ayıran duvarlar bizi koruyor ve bir sorun olmaktan çıkıyor sanki. Peki, hapis yatan bir insanın zihninde ne gibi değişiklikler meydana geliyor? Toplumu, kendini, devleti algılayışı nasıl değişiyor?

Bir kaç yıl hapis yatan bir insan dersini almış, kanunlara saygılı bir vatandaş olarak çıkıyor dışarı pek çoğumuz için. Oysa hapis yatmış insanların suç işleme ihtimalleri yükseliyor istatistiklere göre. Gerek ülkemizde gerekse mahkûmların topluma kazandırılması için birçok proje üreten ABD, Fransa gibi gelişmiş ülkelerde bu gerçek değişmiyor. Neden?

Yapay hapishanenin öğrettikleri

Zimbardo’nun deneyi için Stanford üniversitesi Kampusu’nda kurduğu hapishane bir film dekoru olmaktan çok uzak. Gerçekten hapis hayatı yaşamış eski bir mahkûmu danışman olarak ekibine alan profesör eski mahkûmun tavsiyeleri üzerine deneklerin yaşam yerlerini oldukça tekdüze ve çirkin kılmak için duvarları, kapı ve pencereleri aynı renk levhalarla kaplıyor. Bu aynı zamanda deneklerin gün ışığını ve dışarıdan gelecek sesleri de engellemeyi ve zaman kavramını kaybetmelerini sağlamaya yönelik bir çaba.

Sahte mahkûmların bu deneyi bir oyun gibi algılamalarına engel olmak için gene eski mahkûmun tavsiyeleri doğrultusunda mahkûmların ayaklarına rahat yürünmeyen plaj terlikleri, saçları kesilmiş gibi görünmesi için başlarına kadın çorabı, üzerlerine de bir entari giydiriliyor. Denekler adlarıyla değil kendilerine verilen bir numara ile çağırılıyorlar.

Ordularda veya terör örgütlerinde de rastlayabileceğimiz bu uygulamaların amacı:

1. Bireyin değerini çiğnemek,
2. Anonim bir mahkûm (veya er, devrim savaşçısı, …) kimliği oluşturmak,
3. Bütün nefsanî ihtiyaçlarını (uyku, yemek, giysi vb) aidiyet ile ikame etmek,
4. Bireysel sorumluluk duygusunu dolayısıyla vicdanı devreden çıkarmak,
5. Şiddet dışındaki yöntemlerin (eğitim, şefkat, diyalog, karşılıklı çıkarlara saygı, …) kullanılmasına engel olmak ve şiddeti kalıcı tek yöntem olarak dayatmak,
6. Kendi gözünde ve toplum nezdinde önemini azaltarak ölümü veya intihar saldırısı yapmayı daha kolay kabul etmesini sağlamak.


Amerika örneği

Her hangi bir günde ABD hapishanelerinde yatan insan sayısı 2.2 milyon. Bir yıl içinde buradan “geçen” insan sayısı ise bunun çok üzerinde. Hapishanelerde ve bağlı tesislerde çalışan insan sayısı 750 bin. Bunun ülkeye yükü yılda 60 milyar doları aşıyor. Eldeki verilere göre üç yıla kadar eski mahkûmların %67’si yeniden tutuklanacak ve %52’si yeniden hapse mahkûm edilecek.

Devletten mahkûm başına “kira” alan özel hapishane sahiplerinin ve mahkûmları asgarî ücretin çok altında çalıştıran tekstil ve call center firmalarının karşısında ellerini oluşturduğu bu manzara sağduyulu insanları alarma geçirdi. Amerikan Hapishanelerinde Güvenlik ve Suiistimal (araştırma) Komisyonu 8 Haziran 2006 tarihinde çok ilginç bir rapor sundu. 126 sayfalık bu raporu Türkiye’nin suç-ceza-yeni suç döngüsünden kurtulabilmesini isteyen herkesin okumasını tavsiye ederim.


1970’lerde ABD 20inci yüzyılın en büyük “tutuklama projesini” başlattı. 1970-2005 döneminde hapishane mahkûmlarının sayısı %628 arttı (1). Bugün ABD’nin geldiği umutsuz nokta ortada. Elbette suçluları hapse atmanın “dışarıdaki suç oranına olumlu bir etkisi var. Ancak bu etki “pahalı” ve geçici bir tedavi. Şöyle ki:
Joel A. Devine, Joseph F. Sheley, ve M. Dwayne Smith’in American Sociological Review (Sayı: 53, Yıl 988, sayfa : 407-420) dergisinde yayınlanan Macroeconomic and Social-Control Policy Influences on Crime Rate Changes,1948-1985 adlı makalelerinde sundukları gibi ülke bazında ve bütün suçlar aynı kefeye konduğunda bile toplam suç oranında %22’lik bir düşüş için hapishane nüfusunun yaklaşık %10 artması gerekiyor. Ancak bu gri tablo detaylara indikçe yani suçlar ayrıştırıldığında iyice siyahlaşıyor : Daha fazla insanın hapse konması sadece soygun, yankesicilik ve motorlu araç hırsızlığında önemli bir düşüş sağlıyor. Tecavüz, cinayet, aile içi şiddet gibi suçlarda ise değişen bir şey yok. Eyalet-şehir bazında yapılan bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu sonuçlar ise daha da endişelendirici : Coğrafî bölgelere göre değişmekle beraber hapse atılan insanların sayısındaki %10’luk bir artış suç oranındaki azalmanın ancak %0.11 ile %4 arasında kaldığını gösteriyor. (2) (3)Dahası bazı bilimadamları hapse atılan insan sayısı ile suç oranı arasında bir ilişki bulamadıkları gibi bazıları da ters bir oran buluyorlar. Yani hapse atılan insan sayısı hâlihazırda yüksek olan eyaletlerde (toplam nüfusun %3ünden fazla) mahkûmiyetler arttıkça toplumdaki suç oranı artıyor. (4)(5)Aslında bu bulgu o kadar da şaşırtıcı değil. Bir kaç yıla yayılan bir zaman diliminde yapılan incelemelerin bu sonuca varmaları normal. Çünkü hapse atılan bir insanın ailesinin geçim sıkıntısına düşmesi, borçlanması, ödeyemediği kiralardan dolayı evden çıkarılması belli bir zaman alıyor. Çocukların (veya eşin) bu zor ortama yenik düşerek suça yönelmeleri de muhtemel sonuçlardan biri. Yukarıda alıntıladığım Adalet Bakanlığı’nın istatistiklerine göre suçların %40’dan fazlasının İstanbul, Ankara ve İzmir’de yani aile bağlarının en zayıf olduğu büyük şehirlerde işlenmesi elbette rastlantı değil.
Onurları sürekli çiğnenen denek-mahkûmlar kendilerini adeta hadım edilmiş gibi hissetmeye başlıyorlar. Yürüyüşleri görünür şekilde daha kadınsı olmaya başlıyor.

Aşağılanma düşlerde bile devam ediyor

“Gerçek bir hapishane kurmayı değil hapishanede olma hissi vermeyi amaçladık” diyor Zimbardo. Birçok ülkede artık kullanılmayan ayaklara zincir vurulması yöntemi de bu sebeple planın bir parçası. İç çamaşır kullanmadan giyilen entariler, özgür olmadıklarını uykularında bile hatırlatan zincirler, kendinden veya başka mahkûmlardan söz ederken isim yerine numara kullanma zorunluluğu…

“Uygar” Batı “maneviyat sahibi” Ortadoğu’ya karşı

Hapishanelerde ve karakollarda yapılan insan hakları ihlalleri söz konusu olduğunda ilginç tartışmalara tanık oluyoruz : Bir yandan batılı ülkeler çoğunluğu müslüman olan Ortadoğu ülkelerini demokratik olmamakla suçluyor, insan hakları ihlâllerini de buna bağlıyorlar. Muhafazakâr türk, arap ve iranlı düşünürler ise İslâm’ın değerlerinin Batı’da eksik olduğunu söylüyorlar bize. “Aile yapıları zayıflamış, maddeci insanların saldırganlaşmasından daha normal ne olabilir?” diyorlar.

Amerikan Hapishanelerinde Güvenlik ve Suiistimal (araştırma) Komisyonu’nun raporunda verdiği çarpıcı örnekler var : Kalp ilacı verilmediği için ölen mahkûmlar, hapishane yöneticilerince tecavüze uğrayan ve korunmasız olarak aynı hapishanede bırakılanlar… Ancak ekonomisi, aile yapısı, gelenekleri ve dini ABD’den farklı olan Türkiye’de de eline yetki verilen insanların benzer şekilde davranmalarının önüne geçilemiyor. Human Rights Watch’in 2005 raporuna göre Ekim 2005’te, Ordu polis merkezinde, 4 çocuğun işkenceye maruz kaldığı bildirildi. Çocuklar polisin kendilerini soyup dayak attığını, hayalarını sıktığını ve tecavüzle tehdit ettiğini söylediler. Tıbbi raporlar, herhangi bir suçlamaya maruz kalmadan serbest bırakılan çocukların yoğun şekilde morarmalara maruz kaldığını gösteriyordu.

Şu halde herhangi bir politik gözlük takmadan, sadece insana bakmak, bilimsel yöntemlerle sebep-sonuç ilişkisi aramak gerekmiyor mu?

Gardiyanlar sahte, eziyet gerçek

Deney için seçilen öğrencilerin içinden tamamen rastgele yöntemlerle gardiyanlar belirleniyor. Gardiyan deneklere herhangi bir eğitim verilmeksizin, (belli sınırlar içinde) düzeni korumak için gerekeni yapmaları emrediliyor. Zimbardo gardiyanlara üniforma ve mahkûmlarla göz temasını önlemek için güneş gözlüğü giydiriyor. Bu uygulama aynı zamanda gardiyanların aidiyet duygusunu da güçlendirmeye yönelik. Çünkü araştırmanın amacı sadece mahkûmların değil gardiyanların da davranışlarını araştırmak.

Deney başladıktan sonra kısa bir “afallama” dönemi geçiren gardiyanlar kendilerine verilen yetki ve sorumlulukların da dürtüsüyle bir takım kurallar koymaya, bu kurallara uymayan mahkûmlara ise cezalar uygulamaya başlıyorlar.

Deneyi tasarlayan bilim adamlarının beklentilerinin çok ötesinde gerçeğe yaklaşan deney aile ziyaretleri, tecrit hücreleri, isyanlar, muhbirler hatta hapisten kaçma girişimleriyle devam ediyor. Hayatlarında hiç suç işlememiş, eğitimli ve orta gelirli ailelerin çocukları tıpkı gerçek hapishanelerde yatan “azılı haydutlar” gibi davranmaya başlıyorlar. İçlerinden bazıları ise depresyon geçiriyor.

Baştan 15 gün olarak planlanan deney akıl sağlığı bozulan mahkûmlar ve kontrol edilemeyecek kadar saldırganlaşan gardiyanlar da dikkate alınarak erken bitiriliyor. Çünkü yerleştirilen gizli kameralar sayesinde gardiyanların gece yarısından sonra mahkûmlara “normalin ötesinde” eziyet ettikleri saptanıyor. Daha da ilginci nöbet süresi biten ve artik para almayacak olan gardiyanların gönüllü olarak nöbete kalmak istemeleri.

Fakat en çarpıcı olanı Zimbardo da dâhil bazı bilim adamlarının farkında olmadan deneyin bir parçası haline gelmeleri ve gardiyan veya hapishane müdürü gibi düşünmeye başlamış olmaları. Bütün detayları burada aktarmak imkânsız ancak deneyin internet sitesinden daha fazla bilgi edinmek mümkün.

Yanlış giden neydi? Bundan sonra nereye? (*)

Sonuç olarak hapishaneler masum insanları bile suça teşvik eden bir ortam oluşturuyor. Bu günkünden çok farklı, adeta “devrim” diye nitelendirilebilecek bir değişim gerekiyor cezaevlerine. Bu değişim elbette hukukçuların, sosyolog ve psikologların katılımıyla tarif edilebilir ve uygulanabilir.

ABD’nin Türkiye’den 30 yıl önce girdiği ve nasıl geri döneceğini bilemediği yanlış bir yola girmek üzereyiz. Hasta bir toplumun ürettiği şiddeti sadece suçluları hapse atarak tedavi edemeyiz. Çünkü “suçlu” dediğimiz insanlar da aslında suçun artışını teşvik eden bir ortamda öldürdükleri, tecavüz ettikleri kişiler gibi koşulların kurbanı olmaktalar. Elbette kişi bazında vicdanların rahatlatılması, suçluların cezalandırılması ve potansiyel suçluların toplumdan uzaklaştırılması gerekiyor. Ancak sadece bu yapıldığı takdirde Türkiye’mizin gitgide ABD’ye benzemesi kaçınılmaz.


Çünkü Dünya’nın neresinde olursa olsun alışılagelmiş hapishaneler ağır suçları önleyemedikleri gibi artmasına da sebep olabiliyorlar. (Bkz. Kaynakça: 2, 3, 4, 5) İlk suçun işlenmesinin önlenmesi kadar hapishanelerin topluma ve insanlara ne getirdiği ve götürdüğü sorgulanmalı. Son yıllarda güvenlik ve suç işleme eğilimleri üzerine yapılan birçok çalışma insanları hapse atmanın değil onların sorunlarına çare bulmanın suçun önüne geçebileceğini ve bunun maddî yükünün de daha hafif olacağını savunuyor. Bu çalışmaların ortak noktaları ise şunlar :

  • Eğitim
  • İşsizliğin azaltılması
  • Ortalama ücretin artması
  • Kişi başına düşen polis sayısının artması.

Kul hakkı ve Türkiye

İnsan hakları ve daha özel olarak mahkûm hakları konusu ne yazık ki uzun bir zaman terör suçlularıyla, açlık grevleriyle, PKK, DEV-SOL vb örgütlerle anıldı. Türkiye’nin sürekli olarak Avrupa tarafından ağır biçimde eleştirildiği bu dosya bizde bir tür kompleks oluşturdu. En aklı başında insanlardan bile “Avrupa önce kendine baksın” tarzında savunmacı söylemler duyuyoruz.

Diğer yandan Batı kültürünü benimsemiş “çağdaş” aydınlarımızın bu konuyu çözebileceğinden şüpheliyim. Çünkü batıya hoş görünme kaygısıyla batı referansları kullanarak ürettikleri fikirler halk tarafından benimsenmiyor ve hiç bir zaman da benimsenmeyecek. Üstelik bugüne kadar özellikle Fransa’dan ithal edilen bireysellik ve çatışma kültürü sebebiyle mahkûm haklarının savunulması avukatlarla devlet arasında bir boks maçından öteye gidemiyor çoğunlukla. Global bir stratejileri yok. Taktik olarak açlık grevleri, AİHM başvuruları yapılıyor.

Kanımca kalıcı çözümler bu konunun İslâm’ı yaşama kaygısıyla hareket eden aydınlar tarafından daha iyi sahiplenilmesiyle bulunabilecektir. Çünkü bu konuda en sağlam referans kul hakkıdır. “Mahkûm hakları” konusu her şeyden önce vicdan sahibi insanlarca, sadece birey değil aileler ve toplumun tamamı göz önüne alınarak çözülebilir.

Zira müslüman bir aydın için “kötü insan” yoktur, nefsine yenik düşmüş insan vardır.


(*) Dostumuz Mustafa Akyol’un çok sevdiğim sözü.


Kaynakça

ABD suç istatistikleri

  1. Bureau of Justice Statistics, Prisoners 1925-1985 (Washington, DC: Bureau of Justice Statistics, 1986). Paige M. Harrison and Allen J. Beck, Prison and Jail Inmates at Midyear 2005 (Washington, DC: Bureau of Justice Statistics, 2006).
  2. Zsolt Besci, “Economics and Crime in the States” Federal Reserve Bank of Atlanta Economic Review First Quarter (1999): 39-56; William Spelman, 2000.
  3. Washington Institute for Public Policy, 2003; Spelman, 2005.
  4. Steven Levitt, “Alternative Strategies for Identifying the Link between Unemployment and Crime” Journal of Quantitative Criminology 17 (2001): 377-390
  5. Raymond V. Liedka, Anne Morrison Piehl, and Bert Useem, 2006.

Zimbardo’nun Stanford Üniversitesindeki çalışması

  1. Schwartz, J. (May 6, 2004). Simulated prison in ’71 showed a fine line between ‘normal’ and ‘monster.’ New York Times, p. A20.
  2. Zimbardo, P. G. (2004). A situationist perspective on the psychology of evil: Understanding how good people are transformed into perpetrators (pp. 21-50). In A. G. Miller (Ed.), The social psychology of good and evil. New York: Guilford Press.
  3. Zimbardo, P. G., Maslach, C., & Haney, C. (2000). Reflections on the Stanford Prison Experiment: Genesis, transformations, consequences. In T. Blass (Ed.), Obedience to authority: Current Perspectives on the Milgram paradigm (pp.193-237). Mahwah, N.J.: Erlbaum.
  4. Haney, C., & Zimbardo, P. G. (1998). The past and future of U.S. prison policy: Twenty-five years after the Stanford Prison Experiment. American Psychologist, 53, 709-727.
  5. Zimbardo, P. G. (1994). Transforming California’s prisons into expensive old age homes for felons: Enormous hidden costs and consequences for California’s taxpayers. The Center on Juvenile and Criminal Justice, San Francisco, CA.
  6. Zimbardo, P. G. (1979). Testimony of Dr. Philip Zimbardo to U.S. House of Representatives Committee on the Judiciary. In J. J. Bonsignore, et al. (Eds.), Before the law: An introduction to the legal process (pp. 396-399, 2nd ed.). Boston: Houghton Mifflin.
  7. Haney, C., & Zimbardo, P. G. (1976). Social roles and role-playing: Observations from the Stanford prison study. In E. P. Hollander & R. G. Hunt (Eds.), Current perspectives in social psychology (4th ed.) (pp. 266-274). New York: Oxford University Press.
  8. Zimbardo, P. G. (1974). The detention and jailing of juveniles (Hearings before U.S. Senate Committee on the Judiciary Subcommittee to Investigate Juvenile Delinquency, 10, 11, 17, September, 1973) (pp. 141-161). Washington, DC: U.S. Government Printing Office.
  9. Zimbardo, P. G., Haney, C., Banks, W. C., & Jaffe, D. (1973, April 8). The mind is a formidable jailer: A Pirandellian prison. The New York Times Magazine, Section 6, 36, ff.
  10. Haney, C., Banks, W. C., & Zimbardo, P. G. (1973). Interpersonal dynamics in a simulated prison. International Journal of Criminology and Penology, 1, 69-97.
  11. Zimbardo, P. G. (1971). The power and pathology of imprisonment. Congressional Record. (Serial No. 15, October 25, 1971). Hearings before Subcommittee No. 3, of the Committee on the Judiciary, House of Representatives, Ninety-Second Congress, First Session on Corrections, Part II, Prisons, Prison Reform and Prisonerís Rights: California. Washington, DC: U.S. Government Printing Office.

 

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

 Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 57 Yorum

  2. Yazan:Volkan Serin Tarih: Mar 14, 2007 | Reply

    Mehmet Bey öğretici ve kendini okutan bir yazı olmuş, elinize sağlık.

    istatistikler tabi başka şekillerde de de yorumlanabilir. Mesela:

    <i>Yani hapse atılan insan sayısı hâlihazırda yüksek olan eyaletlerde (toplam nüfusun %3ünden fazla) mahkûmiyetler arttıkça toplumdaki suç oranı artıyor.</i>

    Suç oranı arttıkça, mahkumiyetler artıyor olmasın.
    Bildiğiniz gibi <b>korelasyon neden-sonuç belirtmez, her 2 değişkeni birden etkileyen 3. bir değişken olabilir <b>

    Hapishaneler mahkumları adam etmekte pek işe yaramıyor yazınızdan anladığım kadarıyla. Peki cezanın amacı bu mu? Yani mahkumları adam etmek.
    Cezanın kendisi bir amaç belki de. Adaletin yerini bulması.

    Tabi hem adaleti sağlamak hem de mahkumları adam etmenin bir yolu var mı bilemiyorum. Ama tartışmamız gereken bu sanırım. hapishanelerden başka bir ceza metodu mu uygulamalıyız, ya da mevcut hapishane sisteminde radikal değişikliklere mi gitmeliyiz?

    Ben bu deneyi bilmiyordum, meşhur bir deneymiş halbuki.
    Bir de şöyle bir deney var, biraz alakalı sanırım:
    http://en.wikipedia.org/wiki/Milgram_experiment

  3. Yazan:ridvan Tarih: Mar 14, 2007 | Reply

    Sevgili Mehmet Bey,

    Dilinize sağlık, yazınızı ilgi ve dikkatle okudum, 10 başlığın hepsini teker teker bir kez daha okuyarak irdeledim. Müsadenizle,
    “Tutuklamalar başlıyor”
    Para ile nasıl yapılır bu deney, bizimkiler duymasın hemen katılırlar, ama rolüde iyi keseriz, (galiba) bbg evleri gibi.
    Bu abd li hocalarımız kapıdan denekleri toplayıp, karar vermeye bunu yorumlamaya çalışmışlar.
    Elime sıcak su dökerseniz yanar ve çekerim. Bunu gözlemlediniz diyelim, peki aklımdan ne geçer? Kötüsü bunun hesabını sormak olur ve belki içimden küfürler bile ederim. Bu hocaların para ile orada bulunan gençlerden yorumlar çıkartmaya çalışmaları çok yerinde mi? Belki mahkum tepkilerini görmek için. Ama eğer çabalanan mahkumların buradan ders alıp almadıklarını anlamak, orada nasıl birşeyler öğrendiklerini görmek ise, çıktıktan sonra düzelecekler mi, bunu öğrenmek ise, kendilerini mahkum yapmalıydılar orada.. Siz fareyi labirente koyup peyniri bulmasını öğretmediniz, aç kalan fareye en kısa yolu bulmasını öğrettiniz bununla. Bunlar; insan !, labirentlere koymadan, anlatın; kolay, doğru yolu bulmayı, peynire giden.
    konu çok geniş ve karmaşık geldi ama uzunca konuşmak lazım.
    “Türkiye çağdaş medeniyet seviyesine yaklaşıyor!”
    Yaa siz takmışsınız şu batılılara, biz kalırmıyız elin gavurundan aşağı. 8 milyon sabıkalı? biri baklava çalarken yakalanan çocuk mu suçlulardan biri? Suçlu mu arıyorsunuz, aynaya bakın yeter. Askerliği nerede yaptınız, annenizden uzakta mı? Terörün şehitler verdiği yerlerde mi? Şanşsız mışsınız. Yoksa bir albay tanıdık bulup bir kutu madlen çikolata veya bir şise jonnie walker lemi usta biriğinizi seçebilenlerden misiniz?. Uzun yolda radara 103 lemi yakalandınız, ekip arabasında komiser yoksa kolay, 20 lik yeter genelde çobaya zam gelmediyse. daha çok vardır herhalde, lütfen siz çoğaltabilirsiniz.Suçlu mu arıyorsunuz, belki hep suç işledik ve işliyoruz. Ceza evlerideki vatandaşların hepsi tecavüzcümü, hepsi yasa dışı örgütçü mü?
    Evet devlet baba dedi suçlusun 3 yıl 4 ay, herhalde düşünmüşsünüzdür 4 çocuğu ve hanımı. Adamın sigortamda yapılmıştır doğduğumda, yoksa hanım teyze, haladan uzun bir borç listesi ile karşılayacak sizi, neyse çıktık ya, çocukları özlemişim, nasıl olsa bulurum bir iş. Yokya adi mahkum derler?, bizde seni bekliyorduk iş vermek için sanki. Eee olmazsa mapus arkadaşım hamit in yanına giderim, güzelde bir kulüp açmış. Kapıda fedailik yaparız korkarlar nasıl olsa herkes hamit abiden, onunda abisi gelirse vururuz, eni sonu bir 3 yıl daha yatarız.
    “Yapay hapishanenin öğrettikleri”
    Doktor Zimbardo ülkesini veya guatamalo yu anlatıyorsda bilmem ama ülkemizde, herkes sivil kıyafetli, saçları kesilmemiş ve numarlı değiller, belki mahküm nosu vardır ama onlar yine ahmet, mehmet tir, etek te giydiremezler, Şimdilik.
    Ya ben çok uzatacağım galiba. Arkadaşlar yorumlasınlar önce sonra ben devam ederim maddelere.
    Askerlik 18 ay Mardin, Hava radar
    Cezaevi 6 gün Ulucanlar, 12b

  4. Yazan:ridvan Tarih: Mar 14, 2007 | Reply

    Sevgili Mehmet Bey,
    Tekrar saygılarımla,
    Adam cezaevindeki 3 yıl 4 ay ceza almıştı ya, Kapıdan girdi, asker aradı, 2 paket sigara almıştı mapusta içilir dedi, biri açık biri kapalı, ikisine de el koydu 20 lik asker (herhalde komutanına vermiyecektir) Canın karavanadaki ıspanağı istemedi, bir poğaça yok mu? Yok kardeşim, evinde misin, mahkumluğunu bil, kantinde yok sigara nasıl alacağım? kolaymış, koğuş ağası verir, az bir komisyonla beraber, hayatta kaybettik belki sansımız döner, yok mu sayısal filan, koğuş ağası ayarlar. Siz hangi suçlulardan bahsediyorsunuz, hayatımız suç olmuş, yazınızda suç kelimesi 27 defa geçiyor.
    Sistem, amirler, memurlar,anneler, eşler suçlu.
    “Amerika örneği”
    Veriler ve bulgulardan çok anlamam. Amerika yorumları ile yurdum insanı kıyaslanabilir mi. Orada öğretmen tacizi, zenci dayağı, uyuşturucunun cesaretlendidiği gençlerin market soygunu. Benim kardeşlerim aynı mı, john çalışmassa para alır bush tan, doktor, ilaç parasıda yok onların kasabada.
    Herkesin mahkumu kendine. Mutlaka bizdede iğrenç suçlular vardır, ama çoğu o suçları işlemeye bilir, girmezdi o soğuk, sevgiden uzak yere. Şu anda 50 kişilik bir koğuşta 20 mahkum namaz kılıyor, isyan etmiyor Allah’ına, ellerini kaldırınca duaya tövbe ediyordur herhalde, mezhebi namaz kılmaz isede kalbinden tövbe ediyor, pişmanlığını düşünüyordur. Yazdıkları bilimsel olabilir ama bizim toplumumuzun bilimini kim yapacak?
    kurtlar vadisi ve gibi diziler olmasaydı azalmaz mıydı mahkum sayısı sizce. Sarhoş ünlüleri, artistleri yazan gazeteler bilseydi bu toplumun bilimini, en azından hapisteki genç sayısı azalmaz mıydı?
    Asker ocağında okuma bilmeyen canlarımıza, savaşta sırtımı kollayacak arkadaşıma biz orta okul ve liseliler öğrettik ABC yi,
    Gazete okuyorlardı biraz, sivilde, durakta dolmuşun yönünü sormuyorlardır artık. Getir bu küçük eğitimi cezaevine, din dersi istiyorlar, belki vatandaşlık, milli savunma dersi olmaz mı, (fen matematik dersi sizin olsun) 100 ünden 2 bile olsa düzeltilemezmi? Bu maddeyi bitirelim.
    Suç tabiiki İstanbul, Ankara, İzmir de olur, bar, gazino nerede en çok? Barlar sokağından geçerken, çılgın müzikten Ezan duyulmuyorki. Şanıurfa da Kayseri de az olacaktır, barlar sokağı yok yabancılaşmamış henüz.

  5. Yazan:ridvan Tarih: Mar 15, 2007 | Reply

    Sevgili Mehmet bey,
    Bu güzel yazınız ve işaretinize bende gerçekten halk çocuğu olarak katkıda bulunmak istedim. Bilmiyorum korelasyonun nedemek olduğunu, ben yeni geldim bu düşünce grubuna, belki susmam lazım ama bazı gördüklerimi yaşadıklarımı anlatmaya çalışıyorum sadece. Volkan Serin beyi gerçekten takdir ettim, dilerim bende onun kadar olurum bir gün, tüm samimiyetimle.
    “Aşağılanma düşlerde bile devam ediyor”
    yine onların cezaevi, doğrudur. birazda kadısı olabilirler. Biz olmayız İnşallah.
    ““Uygar” Batı “maneviyat sahibi” Ortadoğu’ya karşı”
    Aile yapıları zayıflamış, maddeci insanların saldırganlaşmasından daha normal ne olabilir? diyorlar.bende aynısını söylerim.
    Bizde de o elindeki yetki verilmişler amerikalılar gibi davranırsa; bunları kontrol eden olmazsa, savcılar uyurlarsa, çözer bu işi sinirli belki biraz da cahil vatandaş. Onlar bilseler herkes işini doğru yapacak, saldırmazlar, dövmezler, yaralamazlar o yetkilileri. İşte bakın yine azaldı mahkum sayısı.

    Arkadaşlar istemiyorsanız ben yazmayayım artık, hiç mi katkınız olmaz, şaşırdım, Derin Düşünce okurları.
    Küstüm.

  6. Yazan:ridvan Tarih: Mar 15, 2007 | Reply

    Küstüm ama (Mehmet bey size değil), maddelerin hepsini yorumlayacağımı yazmıştım, müsadenizle diyerek. Sözümü tutup yazacak ve susacağım.
    “Gardiyanlar sahte, eziyet gerçek”
    Onlarda vardır, benim gardiyanım bile onlar gibi değil, ancak anasına veya vatanına sövmez iseniz, şiddet uygulamazlar, en azından ben duymadım, görmedim. Şu; avanta, komisyon alışkanlıkları da olmasa, babam derim onlara.
    “Yanlış giden neydi? Bundan sonra nereye?”
    Bu madde tamamiyle sizin, nasıl belli,vatanın yetiştirdiği güzel yazarımız *Mehmet bey aynen aktarıyorum (editörümüz izin verirse) Her satırına katılıyorum.Birkez daha okumakta fayda görüyorm.
    ….nasıl geri döneceğini bilemediği yanlış bir yola girmek üzereyiz. Hasta bir toplumun ürettiği şiddeti sadece suçluları hapse atarak tedavi edemeyiz. Çünkü “suçlu” dediğimiz insanlar da aslında suçun artışını teşvik eden bir ortamda öldürdükleri, tecavüz ettikleri kişiler gibi koşulların kurbanı olmaktalar. Elbette kişi bazında vicdanların rahatlatılması, suçluların cezalandırılması ve potansiyel suçluların toplumdan uzaklaştırılması gerekiyor. Ancak sadece bu yapıldığı takdirde Türkiye’mizin gitgide ABD’ye benzemesi kaçınılmaz.
    Çünkü Dünya’nın neresinde olursa olsun alışılagelmiş hapishaneler ağır suçları önleyemedikleri gibi artmasına da sebep olabiliyorlar. İlk suçun işlenmesinin önlenmesi kadar hapishanelerin topluma ve insanlara ne getirdiği ve götürdüğü sorgulanmalı. Son yıllarda güvenlik ve suç işleme eğilimleri üzerine yapılan birçok çalışma insanları hapse atmanın değil onların sorunlarına çare bulmanın suçun önüne geçebileceğini ve bunun maddî yükünün de daha hafif olacağını savunuyor. Bu çalışmaların ortak noktaları ise şunlar :

    Eğitim
    İşsizliğin azaltılması
    Ortalama ücretin artması
    Kişi başına düşen polis sayısının artması.

    Yurdum insanı, hele sizin gibi inancıyla okumuş yazmış olursa bu doğru tespitleri yapar. Ellerine sağlık
    “Kul hakkı ve Türkiye”
    Gerçekten aynen sizin gibi düşünüyorum ve yaşıyorum. Ailelerle başlatacağımız seferberlik, olumsuz unsurları (tv gazete vs.) terbiye etmemiz ile, yıllarca ayıp duyduğumuz, günah bildiklerimize arkamızı dönmezsek, gerçekten kul hakkına emir edildiği gibi uyar isek, birkaç cezaevine düşecektir sayısı cezaevinin ülkemde.
    Lütfen kusuruma bakmayın, sizler okumuş pırıl pırıl yurdum evlatları çalışırsanız Mehmet bey ve arkadaşları gibi, emin olun herkes çocukları kucaklarında mutlu ve huzurlu yaşayacaktır.
    Allah o cezaevindeki insanlara ve ailelerine sabır versin, tövbeleri kabul olsun İnşallah.
    Saygı ve sevgilerimle.

  7. Yazan:ridvan Tarih: Mar 15, 2007 | Reply

    Sevgili Mehmet bey çok özür dilerim,
    dün gece Çinistan, hindistan, dünya nüfusunun üçte biri, ekonomi gibi yazılar okuyup, devamını okuyu tıklatıp sayfa görüntülemiyor mu dedi, yoksa ben çok mu yaşlandım. Artık bu sayfayla yatıp kalkıyorum ondan mı?

  8. Yazan:Keskin Tarih: Mar 15, 2007 | Reply

    Güzel bir yazı. Temas ettiğiniz noktalar ilginç ve önemli. Bugün suçla savaşmak konusunda yöntemlerimiz, uzun vadade suçu arttıracak şeyler! Sorunları çözmek için polis, yasak, hapisane gibi tepeden baskılayıcı yöntemler yerine, suçun doğuşunu engelleyici -uzun vadeli- yöntemler düşünmeliyiz. Çok yapılan bir hata, suç işlemiş insanları “diğerleri” olarak görmek, sanki biz hepimiz iyiymişsiz de o kötüler uzaydan aramıza düşüyormuş gibi davranmak. Bir kere bu saçmalığı aşıp, her insanın suça yönelebileceğini kabul ederek, bu yönelişi önlemek hakkında çalışmalar yapılmalı. En ufak bir sorunda “polis dikmek” aklımıza geliyor. Suçlar arttıkça da “öfkelenip” suç işleyenlerin üzerine çullanıyoruz. (Örneğin hırsızlık arttığı sıralarda, bir banka soyguncusu, güvenlik görevlisince vurulmuştu. Birçok kişi de öfke içinde onun vurulmasını savunmuştu.) Bu suçların neden arttığını anlamaya çalışmıyoruz. Suçluya duyulan öfke, bizim suçu önlemekteki başarısızlığımızdan doğan bir duygu. Bu öfke duygusu ve yolaçtığı şeylerden kaçınıp, suçun doğuşuna yönelik (başta eğitimle ilgili) stratejiler kullanmalıyız.

    “İslam’ı yaşama kaygısıyla hareket edenler”e atıfta bulunan son paragrafa ise katılmıyorum elbette. İslam dininin suç ve ceza konusunda içerdiği bir takım dogmalar var. (Elini kesin, taşlayın filan gibi hükümler.) Ama bu sorunlar dogmayla değil, sosyoloji, psikoloji gibi bilimlerin ışığında çözülebilir.

  9. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Mar 15, 2007 | Reply

    Merhabalar,

    Gerçekten çok önemli bir konuya, çok ilgi çekici bilgiler içeren bir yazı ile temas etmişsiniz Mehmet Bey. Teşekkür ederiz, elinize sağlık.

    Suçla nasıl başa çıkılacağı çok kapsamlı ve bence çok önemli bir konu. Öncelikle suça sebep olabilecek ortamlar nasıl düzeltilebilir, insanlar suçtan nasıl korunabiliriz üzerine kafa yormak gerek sanırım. Ayrıca suç işlemiş insanların yeniden suç işlememeleri ve toplumla bütünleşebilmeleri için neler yapmamız gerektiği üzerine de düşünmek gerek. Bu söylediğim, hapishaneye girmiş insanları, suça daha meyilli olmadan nasıl dışarı çıkartabiliriz sorusu ile de bağlantılı tabii ki. Hapishanelerle ilgili şöyle bir söz vardır bilmem duydunuz mu? : “Kör bıçak giren, jilet çıkar” Şu anda hapishanelerde böyle bir durum söz konusu gördüğümüz, izleyebildiğimiz kadarı ile. Bir kere girdin miydi o yoldan geri dönmek çok zorlaşıyor. Kaldı ki insanlarımız da bu insanlara yardımcı olmaya, onları topluma kazandırmaya çalışıyorlar mı emin değilim. Değil hapis yatmış, suçlu olan birileri ile suçtan bağımsız olarak alakası olmuş ve bu yüzden gözaltına alınmış, sorgu sonrasında suçsuzluğu ispatlanarak salıverilmiş insanlar bile, sebepsiz işlerinden çıkartılabiliyorken -maalesef böyle bir olaya şahit oldum-, toplumun bu insanlara yardımcı olmadıklarını söyleyebiliriz rahatlıkla. Görülen o ki, suçsuz insanları bile çaresiz bırakan ve belki de ailesi, destek olacak birileri olmasa etrafında, onları bile suça itebilecek davranışlar sergileyebiliyoruz. Oysa Sezen Aksu’nun dediği gibi “Masum değiliz hiçbirimiz.” Allah şaşırtmasın, doğru yoldan ayırmasın diyelim.

    Hep düşünüyorum, hapishanelerde bulunanlardan ve askerlik yapanlardan mesleği olmayalara neden meslek öğretilmez? Mesleği olan, toplumda bir yer edinen kişi suça daha az meyilli olur. Özellikle gasp, hırsızlık, kapkaç, dolandırıcılık vs. için. Ve tabii ki insanın toplumda bir yeri olduğunda aslında diğer suçlardan da uzaklaşır. Yanlış hatırlıyor olabilirim Balıkesir Hapishanesi’nin hanım müdiresi böyle bir uygulama yapmıştı. Meslek edindirme kursları açmıştı hapishanede. Gerçekten tüm mahkumlar öylesine iyi ve kendilerin güvenli görünüyorlardı ki… Öğretmenleri de başka bir hanımefendi idi. Öğretmenin hanım olması mahkumlar üzerinde çok olumlu etkiler meydana getirmiş. Herkes kişisel bakımına daha bir özen gösterir olmuş, temiz giyinmeye ve hergün traş olmaya başlamış.  Böyle uygulamalar başka hapishanelerde de yapılıyor ama şu anda yeterli değil ki biz bunları konuşmak zorunda kalıyoruz. Er olarak askerlik yapanların ise meslek edindiklerini duymadın açıkcası.

    Hiç kimse, doğuştan ya da sonradan psikolojik olarak rahatsız değilse ya da sosyal zorlamalar, çaresizlikler olmasa suç işlemek istemez fikrindeyim. Başka bir deyişle, “Suçlu mu olunur, suçlu mu doğulur?” kısırdöngüsü hakkında, büyük oranda sonradan suçlu olunduğunu, suçun öğrenildiğini düşünüyorum. En azından ilk suç için… Ama ilk suçla ortaya çıkan vicdan azabı ve rahatsızlık bir kez bastırılabildikten sonra gerisi daha kolay gelmekte, suç bir çeşit alışkanlığa, işe dönüşmekte. (Vicdan azabı, nefis terbiyesi ile de ilgilidir… İnancın günlük yaşamdan silinmesi vicdan azabının daha kolay bastırılabilmesini sağlamakta.) Bunun önüne geçmek için ilk suçtan sonra vicdanın bastırabileceği, suçun normalleşeceği ortamlar yaratmamak, böyle ortamların oluşmasını engellemek gerek. Tabii ki koşullar, ortam, toplum çok sağlıklı da olsa suç olacaktır. Sonuçta söz konusu olan insan. Hata yapabilir, nefsine yenik düşebilir. Ama suçun oluşabileceği ortamlar en aza indirgenirse suç oranı büyük oranda düşecektir.

    Çocukların suça meyletmemelerinde, sağlıklı ortamlarda, sevgi ve ilgi ile büyümelerinin de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bazı psikolojik rahatsızlıklar, doğuştan gelmiyor, kötü ortamlarda, özellikle ailenin parçalanmışlığı ya da aile içi sorunlar sebebi ile oluşuyor. Bunun önüne geçmenin 1. adımı aileyi korumak, ebeveynleri bilinçlendirmek…

    Tecavüz suçlarının ise çok daha derin incelenmesi ve üzerinde çalışılması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Burada ilk anda devreye psikologlar, psikiyatristler girmeli. Çocuk tecavüzlerini konu alan Doç. Dr. Kemal Sayar ile Fadime Özkan’ın yaptığı bir röportajı okumanızı tavsiye ederim: http://www.yenisafak.com.tr/roportaj/?t=09.03.2007&q=1&c=16&i=1293&Kemal/Sayar/Toplumun/ruh/sa%C4%9Fl%C4%B1%C4%9F%C4%B1n%C4%B1/televizyon/bozuyor

    Röportajın can alıcı ksımları buraya da aktarmak istiyorum:


    *** Fadime Özkan(Bundan sonra F.A diye anılacaktır): Çocuklara yönelik tecavüz ve öldürme suçları, son aylarda fark edilir biçimde arttı. Bu tür insanlık dışı eylemlerde bulunanlarda ne tür ruhsal bozukluklar var?

    *** Kemal Sayar (Bundan sonra K.S diye anılacaktır): Bu kişilerde (Çocuklara yönelik tecavüz ve öldürme suçları işleyenlerde) antisosyal kişilik bozukluğu dediğimiz, vicdan eksikliği ile kendini gösteren kişilik bozuklukları vardır. Suç işleme eğilimleri yüksektir. Bunlar yaptıkları kötü edimlerden dolayı pişmanlık duymaz, tamamen umursamaz bir tavır takınabilirler. Pişmanlık duymadıkları için de kolayca suç işleyebilir, tekrar edebilirler.

    Çocuk tecavüzcüleri arasında sabıkası olan eski suçlular da var ama her tür meslekten, işi gücü, sosyal çevresi, ailesi, çoluğu çocuğu olanlar da var. Normal görünüyor, normal bir hayat sürüyorlar. Bu nasıl oluyor peki?

    Kötülük sıradandır, banaldir. Bazen çok efendi bir adam bile bir süreçle beraber vahşi biri olabilir. Savaşlarda tanık olduk buna. Bosna’da Sırplar gayet iyi geçindikleri Boşnak komşularını doğradılar. Antisosyal kişiler birazcık zeki iseler hesaplı kitaplı kötülükler yapabilirler. Özellikle pedofillerde çok ciddi antisosyal kişilik bozuklukları vardır. Bu kişiler tüm dünyayı nesne olarak görürler. O çocukları yaşayan, nefes alıp veren, iç dünyaları olan, yardıma muhtaç varlıklar olarak değerlendirmezler. Onları kullanıp atılacak bir nesne olarak görürler. Kendilerinden başka kimseye merhametleri yoktur çünkü.

    *** F.A : Antisosyal kişilik bozuklukları-nın artışında çağın ve medyanın herhangi bir etkisi var mı?

    *** K.S : ABD’de yapılan araştırmalar antisosyalliğin iki katına çıktığını gösteriyor. Bunda genç nesillere değer aktarılamamasının ve televizyon kültürünün üzerinde duruluyor. Antisosyalitede ülkemizde de büyük bir patlama var. Medya aracılığıyla merhametin olmadığı bir dünya kışkırtılıyor. Televole gibi programlar gelgeç eğlence programları gibi görülüyor ama toplumun altını oyuyor aslında . Türk televizyonları Türk toplumunun ruh sağlığını tehdit eden en büyük unsurdur. Bunu göğsümü gere gere söylerim. Bu adi, pespaye programlar insanların birbirine yabancılaşmasını tırmandırıyor. İnsanları değersizleştiriyor, metalaştırıyor. Bunun sonucunda da toplumda birbirine saygı duymayan, nesne muamelesi yapan bir gençlik türüyor. Liselerdeki şiddeti hatırlayın.

    *** F.A : Tecavüzcüler yakalanabilmişse yargılanıp cezalandırılıyor ama ceza süreleri bitince aramıza karışıp yine aynı suçu işliyorlar! Burada hukuki bir ihmal olduğu kesin ama bu kişilerin hapis süresince tedavi edilmeleri mümkün değil mi? Böyle bir uygulama var mı?

    *** K.S: Bildiğim kadarıyla Emniyet bu insanları takip ediyor ama sıkı bir takip değil. Psikolojik tedavi de yok. Bu insanların çok ciddi bir rehabilitasyondan geçirilmeleri ve Emniyet’e düzenli olarak psikolojik destek alıp almadıklarını belgelemeleri gerekir. Bu kadar ağır suç işleyenlerin toplum içine kolayca salıverilmemeleri lazım.

    *** F.A: Ben toplumdan tecrit edilmeleri gerektiğini düşünüyorum!

    *** K.S: Antisosyal kişilik bozukluklarıyla ilgili yurt dışında da yayınlanan çok sayıda çalışmam var ve askerlik dönemim boyunca yoğun olarak onlarla çalıştım. Psikopatik davranış kalıpları bir günden diğer güne değişmez. Yerleşiktir ve yeryüzünde belki en zor iyileşecek kişilik bozukluklarından biridir. Çok ağır kişilik bozuklukları olanlar toplum için daimi bir tehdit oluşturur. Sürekli gözetim altında tutulmaları hatta tartışılarak toplumla çok fazla temas etmeyecekleri adalarda yahut rehabilitasyon merkezlerinde özel görevli gözetiminde uzun süreli programlara maruz kalmaları gerekir. Topluma zarar vermeyecekleri kesinleşince salıverilecekleri bir düzen sağlanmalı mutlaka. Buradan bu insanlar üzerinde çok faşizan tedbirler uygulanmalı gibi bir anlam çıkmasın. çocuklarımızı, toplumun diğer kesimlerini ıslah olmayacak derecede ağır kişilik bozukluğu gösteren insanların tasallutundan korumak boynumuzun borcudur.”
    (— Röportajdan yapılan alıntının sonu—)

    Röportajın tamamını okumanızı tavsiye ederim.

    Elbette suç, suçlular ve diğer alakalı konular, hapishane yönetimi kadar adalet sistemimizdeki aksaklıklarla da ilgili. Bu konuya da ayrıca değinmek gerek.

    Sonuç olarak, suçluların bir süre toplumdan tecrit edilmesi ve herhangi bir şey yapılmadan salıverilmesi ile sorun çözülmüyor. Asıl iş ondan sonra başlıyor diyebiliriz. O ana kadar yapılması gerekenler ihmal edildiği için de iş daha da zorlaşmış oluyor. Ayrıca görüldüğü üzere her suça aynı yöntemlerle çözüm bulunamıyor.

    Sayın Keskin,
    Son paragrafınızda
    “İslam’ı yaşama kaygısıyla hareket edenler”e atıfta bulunan son paragrafa ise katılmıyorum elbette. İslam dininin suç ve ceza konusunda içerdiği bir takım dogmalar var. (Elini kesin, taşlayın filan gibi hükümler.) Ama bu sorunlar dogmayla değil, sosyoloji, psikoloji gibi bilimlerin ışığında çözülebilir.” demişsiniz.

    Son cümlenizin “bu sorunlar … sosyoloji, psikoloji gibi bilimlerin ışığında çözülebilir” kısmına katılıyorum. Ama “İslam’ı yaşama kaygısıyla hareket etmenin” bir dogma olmadığını da söylemek isterim. Islam Hukuku’ndaki cezalandırma yöntemleri konusunda uzman olanların konuşması daha iyi olur. Yalnız dinin insanı suçtan koruyan bir yanı vardır. Allah’a karşı sorumlu olmak düşüncesi, O’nun sevgisini, rızasını kazanma duygusu. Kısacası nefsinle mücadele etme düşüncesi. Bu duygu ve his insanı suçtan koruyabilir. Mehmet Bey bundan bahsetmek istemiş. Bunu farkında olan ve tabii ki ülke gerçeklerine ve insanı da uzak olmayan uzmanların bu soruna daha gerçekçi yaklaşacağını, onların çözüm bulma ihtimallerinin daha çok olduğunu söylemek istemiş. Ben de kendisine katılıyorum.

    Bu konuyu tartışmaya açtığınız için teşekkür ederiz Mehmet Bey. Yeniden elinize sağlık.

    Saygılarımla,
    Bahar Pınar

  10. Yazan:ridvan Tarih: Mar 15, 2007 | Reply

    Sayın Keskin Bey,
    Öncelikle günaydın, yorumunuzu okudum, düşüncelerimiz paralel, suçluya duyulan öfkenin yanlış olduğunda buluştuk.
    Ancak, Mehmet beyin son paragfrafına katılmamışsınız, ilginç, neden? . Ben çok okuyamadım ama bu galiba İslamafobi dedikleri tutum. Ben Mehmetbeyin son paragrafından sizin anladığınızı görmedim, anlamadım. Mutlaka Mehmet bey cevabını verecektir ama lise mezunu olmama rağmen, sizinle o paragrafı incelerim. Benim için insan olmanız yeterli ama tüm dinler ve inanışlarda kul hakkının insanlardan alınmaması gerektiğini görmeniz gerekirdi. Kaldıkı mahkum hakkını korumaya çalışır bir ifadeydi bence. Birde şu dogmalarınızı söyleyeyim, evet İslamiyet tartışılmaz, değiştirilemez benim için ama ben el kesme, taşlama görmedim. Bizler Osmanlı İmparatorluğu nun torunlarıyız, örnek olabilir diye; 34. padişahımız, 99. Halife, benim hayranlıkla hatırladığım Abdülhamit Han 33 yıllık Sultanlığında kaç kişiyi astırmıştır? Kendine süikast yapan ermeniyi bile affetmiştir, 100 yıl önce babasını hunharca öldüren bir adamdan başka kimseyi astırmamıştır.Bu kişide İslam Halifesi, ne isterse yapabilirdi. Ama oda kul hakkını koruyan inanışın halifesi, evladıydı. Sosyoloji,psikoloji okumadım ama sosyoloji kabaca çevrem etkileri ve psikolojide benim davranışlarım ise . Dinim zaten her olaya, emire böyle bakış getirmemiş mi? Yinede ben dinimin, onun inananlarının ne kadar adalete, haklara önem verdiğini görüyor ve biliyorum. Kutsal kitapları da dikkatlice okuduğunuzda insanların haklarına ne kadar özen gösterdiklerini görebiliriz..
    SAygılarımla

  11. Yazan:m Tarih: Mar 15, 2007 | Reply

    Sevgili dostlar,
    Degerli katkilarinizi okurken bu konunun bütün boyutlariyla bir makaleye sigdirilmasinin ne kadar zor oldugunu bir kez daha gördüm. Yaptiginiz uyarilar ve verdiginiz linkler yazi için son derece tamamlayici olmus, tesekkürler.

    Volkan, Ridvan ve Keskin Bey’lere ve Bahar Hanim’a yanit vermeye çalisacagim :

    Volkan Bey,

    Milgram Deneyini hatirlatmaniz çok iyi olmus. Eric fromm’un insanda yikiciligin kökenleri adli eserinde de uzun uzun yorumladigi bu deney de kültürler ötesi bazi mekanizmalarin insani canavarlastirabiecegini gösteriyor.

    “korelasyon neden-sonuç belirtmez, her 2 değişkeni birden etkileyen 3. bir değişken olabilir” demissiniz, dogrudur. Ancak Steven Levitt, Raymond V. Liedka, Anne Morrison Piehl, ve Bert Useem de bu tuzaga düsmemek için çalismalarinda tutuklanan insan sayisini degil mahkûm sayisini baz almislar.

    2.2 milyon tutukluyla 300 milyon nüfuslu ABD’de yetiskinlerin %1’inin hapishanelerde yasadigini söyleyebiliriz. Türkiye için bu oran 0.01% civarinda.ABD’de durumun en kötü oldugu sehirlerde ise %3. Yani 100 kisinin yasadigi 4 katli bir aparmanda 3 komsunuzun hapiste oldugunu varsayin. Elbette bu oran bütün bir sehre esit dagilmayacak, gelir seviyesinin ve egitimin yüksek oldugu yerlerde %0.01 seviyesinde olacaktir. Herhalde bazi “sorunlu” mahallelerde yasayanlarin meselâ %25’inin anne veya babasinin hapiste olabilecegini söylemek çok abartmak olmaz. Iste böylesi sehirlerde tutuklu insan sayisi arttikça devlet o mahalleleri bogmus oluyor. Genel satin alma gücü düsüyor, dükkanlar kapaniyor, arsa ve binalarin degerleri düsüyor. Geliri azalan belediye daha az hizmet vererek düsüsü hizlandiriyor.

    Hatirlarsaniz Paris’te binlerce arabanin yakildigi günler olmustu. Iste olaylarin basladigi yerler (93 numarali bölge) böyle yerlerdi. Fransa’da hapishanede yasayanlarin toplam nüfusa orani 0.03% (http://www.village-justice.com/articles/Statistiques-administration,1175.html)
    ama içisleri bakani Sarkozy’nin “güvenlikçi-cezaci” tutumu yüzünden kötüye dogru bir gidis var.

    Ridvan Bey,

    “Para ile nasıl yapılır bu deney, bizimkiler duymasın hemen katılırlar, ama rolüde iyi keseriz, (galiba) bbg evleri gibi.” Diyorsunuz. Ben de asla böyle bir deneye katilmazdim 🙂 ama katilanlarin bize faydasi olmus diye düsünüyorum. Bilim ugruna feda etmisler kendilerini!!!
    Türkiye’deki adaletsizliklere isyaninizi anliyorum ve paylasiyorum. Halkimizda “hukuk devleti” kavrami yerlesmeli. En ufak bir güvenlik tehdidi karsisinda demokratik haklarimizdan vazgeçmeye bu denli hazir olmamaliyiz. Mustafa Akyol’dan mutlaka okunmasi gereken bir yazi : http://www.mustafaakyol.org/archives/2007/03/korkut_ve_yoenet_stratejisi_1.php

    Orada öğretmen tacizi, zenci dayağı, uyuşturucunun cesaretlendidiği gençlerin market soygunu. Benim kardeşlerim aynı mı, john çalışmassa para alır bush tan, doktor, ilaç parasıda yok onların kasabada. Herkesin mahkumu kendine. Mutlaka bizdede iğrenç suçlular vardır, ama çoğu o suçları işlemeye bilir, girmezdi o soğuk, sevgiden uzak yere. Şu anda 50 kişilik bir koğuşta 20 mahkum namaz kılıyor, isyan etmiyor Allah’ına, ellerini kaldırınca duaya tövbe ediyordur herhalde, mezhebi namaz kılmaz isede kalbinden tövbe ediyor, pişmanlığını düşünüyordur.(RIDVAN)

    Seklindeki sözlerinize gelince :
    1) ABD sosyal bir devlet degil. Issizlik sigortasi vb daha çok avrupada uygulanan sosyal güvenlik mekanizmalari.
    2) Gurbette geçirdigimiz yillar bize iyi millet-kötü millet ayriminin yanlis oldugunu ögretti. ABD’de de vicdan sahibi, yüregi inançla dolu insanlar var. Ayni zamanda ve ne yazik ki müslüman aleminde de Islâm’i sadece seklen yasayanlar var.

    Asker ocağında okuma bilmeyen canlarımıza, savaşta sırtımı kollayacak arkadaşıma biz orta okul ve liseliler öğrettik ABC yi, Gazete okuyorlardı biraz, sivilde, durakta dolmuşun yönünü sormuyorlardır artık. Getir bu küçük eğitimi cezaevine, din dersi istiyorlar, belki vatandaşlık, milli savunma dersi olmaz mı, (fen matematik dersi sizin olsun) 100 ünden 2 bile olsa düzeltilemezmi? (RIDVAN)

    ALLAH sizden razi olsun. Egitimsizlik bir çok derdimizin kaynagi. Bildiginiz gibi Hz Muhammed mahkumlara okuma yazma ögreten savas esirlerini bagislamistir. Anlayana bunda isaret çoktur 🙂

    … bende gerçekten halk çocuğu olarak katkıda bulunmak istedim. Bilmiyorum korelasyonun nedemek olduğunu, ben yeni geldim bu düşünce grubuna, belki susmam lazım ama bazı gördüklerimi yaşadıklarımı anlatmaya çalışıyorum sadece. (RIDVAN)

    Est.. Ridvan Bey kardesim. Zaten hepimiz ögrenmek için buradayiz. Korelasyon iki olayin birbiriyle baglantili olup olmadigini gösteren bir hesap yöntemidir. Bir matematik formülü ile hesaplanir. Ama altin bir degnek degildir, Volkan Bey’in uyardigi gibi insani aldatabilir. Bir de çok baglantili olsa bile bazi türden iliskileri ortaya çikaramaz. Yani insan akli matematikten önde gitmelidir.

    Küstüm …. Ailelerle başlatacağımız seferberlik, olumsuz unsurları (tv gazete vs.) terbiye etmemiz… Çinistan, hindistan, dünya nüfusunun üçte biri, ekonomi gibi (RIDVAN)

    Aman kimseye küsmeyin, “düsmanimiz kindir bizim” (YE) Egitim ve insanlarin suça yönelmesi ile ilgili olarak iki yazi yayinladik, tavsiye ederim okumadiysaniz :

    http://www.derindusunce.org/2007/02/09/pozitif-ayrimcilik/
    http://www.derindusunce.org/2007/02/01/ani-yasamak/

    Çin-Hindistan konusunda haklisiniz, teknik bir ariza oldu, baska bir makale geçici olarak yayina girmisti.

    Keskin Bey,

    En azindan sorunun tarifi ve aciliyeti konusunda hemfikir olmamiz sevindirici. “ Suçlar arttıkça da “öfkelenip” suç işleyenlerin üzerine çullanıyoruz.” Seklindeki sözünüz sanirim anahtar bir noktayi isaret ediyor : Suçlulara ceza verirken bir de intikam almaya çalisiyor toplum.

    Son paragraf yani çözüm konusuna gelince Pinar Hanim’in verdigi cevaba katiliyorum bir müslüman olarak. Ama su veya bu dogmayi insanlara dayatmak anlamsiz olur elbette. Dogmalara degil akla ve bilime ihtiyaç var. Burada da haklisiniz.

    Ancak akla ve bilime yaklasmak dinden uzaklasmayi icab ettirmez. Meselâ yazida referanslarini verdigim Amerikan Hapishanelerinde Güvenlik ve Suiistimal (araştırma) Komisyonu protestan rahiplerden yardim almaktan çekinmemis. Amerikan tarzi laiklik bazi bakimlardan fransiz tarzi laiklikten üstündür. Ancak Türkiye fransiz tarzi laikligi seçmistir.

    Ilk olarak köklerini Bati’dan alan fikirlere, akimlara müslüman toplumlar süphe ile bakiyorlar. Bunda elbette petrol çalmak için milyonlarca Irakliyi perisan eden ABD ordusunun payi büyük. Haliyle filan amerikan doktirini veya falan fransiz düsünürü ile insa edilecek bir çözüm iyi dahi olsa Türkiye’nin çogunlugu tarafindan reddedilebilir. Tepeden inme çözümler ise özellikle böylesi toplumsal sorunlara karsi islemiyor.

    Islâm’in Türkiye için birincil faydasi ceza yöntemleri degil hukuka, insana, aileye bakisidir. Islam’da kötü insan yoktur, nefsine yenik düsmüs insan vardir. O halde ceza kadar bir de egitim gerekir, ISLAM’A GÖRE EGITIMSIZ HAPISHANE EKSIK HAPISHANEDIR.
    Gene islâm’da babalarin suçlarini evlatlara ödetmek yasaktir. Oysa bir insani hapse atinca onun ailesine de ceza vermis oluyoruz. “Ne yapalim çalmasaydi!, öldürmeseydi” demek çok kolay. Ögrenciligim sirasinda bir hapishanede mahkûmlara bilgisayar dersi verdim. Mahvolan hayatlari, yikilan yuvalari çok yakindan gördüm. Kilitli hapishane kapilarinin arkasinda olanlar orada kalmiyor, bulasici bir hastalik gibi topluma yayiliyor. ISLAM’A GÖRE HAPSE ATILAN BIR INSANIN AILESINI HESABA KATMAYAN BIR ADALET SISTEMI EKSIK BIR SISTEMDIR.

    Bahar Hanim,

    “Kör bıçak giren, jilet çıkar” sözü ne kadar yerinde, bu yazinin basligi olabilirdi 🙂 Balikesir hapishanesi’nideki hanim müdireyi duymamistim. Simdi gelde hanimlarin üstünlügüne inanma! (Ece hanim duymasin çok sevinir) Samimi olarak söyleyeyim, hanimlarin bir tür sosyal zekaya sahip olduklarini düsünüyorum. Türkiye kadinlarindan çok daha fazla istifade edilebilir aslinda ama bu ayri bir konu.

    Degindiginiz meslek edinme konusu ise ABD’de de gündeme gelmis yeniden. Hapiste bir meslek edinen/icra edebilen mahkûmlar kendilerini üretken hissettikleri için çok daha az suç isliyorlarmis hem içerde hem de hapisten sonra.

    Ama ilk suçla ortaya çıkan vicdan azabı ve rahatsızlık bir kez bastırılabildikten sonra gerisi daha kolay gelmekte, suç bir çeşit alışkanlığa, işe dönüşmekte. (Vicdan azabı, nefis terbiyesi ile de ilgilidir… İnancın günlük yaşamdan silinmesi vicdan azabının daha kolay bastırılabilmesini sağlamakta) (BP)

    Bu sözünüzün Japonya’da bir “deneme” hapishanesinde uygulandigini görmüstüm TV’de. Isteyen mahkumlara din adami, istemeyenlere de felsefe hocasi veriyor hapishane müdürü. Maksat insanlari yeniden “iyi nedir? Kötü nedir” sorulari üzerine düsündürtmek. Çok iyi sonuçlar almislar, hapishanede zincir, demir parmaklik yok. Mahkumlar spor yapiyor ve kitap okuyorlar.
    Asagidaki sözleri ise ayakta alkisliyorum, alintiladiginiz röportaj için tesekkürler.
    “Türk televizyonları Türk toplumunun ruh sağlığını tehdit eden en büyük unsurdur. Bunu göğsümü gere gere söylerim”

    Sevgi, Saygi ve Muhabbetle.

  12. Yazan:Mehmet Tarih: Mar 20, 2007 | Reply

    Tamamlayici bir bilgi

    Dünyada yüzbin kisiye düsen mahkum sayisi,
    Kaynak Bureau of Justice Statistics (http://www.fedstats.gov/key_stats

    ABD 740
    Rusya 713
    Ingil. 124
    Kanada 102
    Almanya 98

    Türkiye 97

    Italya 92
    fransa 80
    Vietnam 75
    Isveç 64
    Danima. 61
    Japonya 37
    Izlanda 29

  13. Yazan:bir ogretmen Tarih: Nis 1, 2007 | Reply

    Sevgili Mehmet ,
    Bir eğitimci olarak öncelikle hapishanelerdeki eğitim yetersizliği beni rahatsız etmekte. Öyle sosyal bir yaraya parmak basmanız herhalde birçok kişinin ilgisini çekecektir.Tüm fikirlere aynen katılıyorum. Uzun yıllardan beri hapishane personelinin daha dikkatli seçilmesi gerektiğini düşünüyorum.Nitekim donanımlı ve iyi idarecileri olan hapishanelerde hemen hemen hiç olay çıkmadığı ve yöneticilerin gayretleriyle mahkumlara meslek edindirildiğini okudum.Bilgisayar odaları ve kutuphanelerinin olduğunu duydum.Mahkumlar devamlı surette meşgul edilmeli,az da olsa ailerini geçindirebilecekleri (hapishane bünyesinde) atölyelerde çalıştırılmalıdır. İnsan gücünden yararlanmalı .Yapacak bir şeyi olmayanlar para_
    ları varsa başka sorunlar yaşarlar,parasızlar da maalesef suça yönelirler.
    Pisikoloji bölümünden mezun olan bir çok genç işsiz.Mahkumların onlara çok ihtiyaçları var.”Ölende mi yoksa öldürende mi” diye bir atasözümüz vardır.Mahkumları hasta olarak kabul edip bu duygularını tedavi etmeliyiz.Beni sadece küçük çocuklara tecavüz edenler çok rahatsız etmekte.Acaba sizler bu kişiler için ne düşünmektesiniz.
    Bir de hapihane yöneticilerinin atanmadan önce pisikolojik testlerden geçirilmeleri gerektiğinini düşünmekteyim.Yazınıza aldığınız örnekler,gösterdiğiniz kaynaklar herhalde ilgililerce de malumdur.
    Ülkemizdeki suç oranının yüksek olmasının sebebi bence gelir dağılımındaki adaletsizlik ve işsizliktir.Asıl tehlikeli olanlar ise mahkum edilemeyen serbest gezen içimizdeki suçlular.
    Sosyal yaralarımızı mutlaka irdelemeliyiz.Sonuç alabilecek makamların da (inşallah) ilgisini çekersiniz.
    Esenlikler dilerim sağlıkla kalın…

  14. Yazan:Haydar Tarih: Nis 1, 2007 | Reply

    Tesekkurler bu yazi için,

    Sadece yorumlariniz ve arastirmalarinizi biraraya getirerek gercek bir insanlik trajedisini anlatmakla kalmayip, bunun ulkemizi nasil ilgilendirdigi, yakin gelecekte bizi nelerin bekledigini nefis bir sekilde izah etmissiniz.

    Makalenizi okurken nedense surekli aklima Turk Adalet Sistemi geliyordu. Daha spesifik; Ingiliz konsoloslugu civarindaki bir isyerinin onunde durdugu sirada patlamanin siddeti ile savrularak yaralanan adama yargicin “napalim sende pencere onunde durmasaydin” dedigi andaki fiyakali, defne yaprakli cuppesi ve yuzundeki (!) ifade duruyordu.
    ***

    Birkac gun once ABD Baskani George W Bush, II Dunya savasi boyunca beyaz denklerinden daha cengaverce savastigi halde “denk” olmayan muamelelere tabi tutulan ve zencilerden olusan havaci askeri birlik -Tuskegee Airmen-den ve onlara yapilan haksizliklardan dolayi resmi ozur diledi. Bu birlik uyelerinin selamlari bile beyazlar tarafindan karsilik gormuyordu, gerisini tahmin edin.

    Tuskegee Airmen meselesi, ABD deki irkcilik ve bunun dogrudan sonuclarindan biri olan yuksek suc orani meselesinin ufak bir parcasi.
    Dun zencilere askeri selam vermiyen toplum, bu gun bunun yuksek bedelini cesitli boyutlariyla oduyordu.

    Yuzyillar boyunca kolecilik ve ayrimcilik sebeplerinden dolayi aile yapisi, ahlak, manevi degerleri, kultur, inanc, gelenekleri vs her turlu ust yapisi tahrip edilen, karisi baska bir yere satilan kocanin neler hissetigini umursamayan, 7 yasindaki ogulu anasindan ayirmanin her ikisindede nasil tahrip yarattigini aklina bile getirmeyen, onlari insan yapan KUMAS’in paramparca oldugunu gormeyen, 1860 larda zencilere birer kagit parcasi vererek “hadi ozgursun” diyen beyaz adam, herseyin kendiliginden gulluk gulustanlik olacagini ummus ki hic bir -tedavi programi- gelistirmemis, sonucunun bugunku hapisanelerde milyonlara varan suclu ve bu suclularin kurbani olan milyonlarca insan olarak odemek zorunda kalmistir.

    Bugunku ABD de amcasini taniyan cocuk sayisi yuzde 7-8 lerdedir. Babasinin kim oldugunu bile bilmeyen bir tahribatin urunu olan cocuklarin topluma verecegi/alacagi hesabi ancak 150 sene sonra akla gelmektedir.
    ***

    Bugun köyleri yakilan, goce zorlanip istanbul, Mersin, Antalya varoslarina dolan insanlarin hikayesi sanki bundan farklimidir? Bunun toplumsal bedelinin olmadigini dusunen “yoneticiler” gaflet icinde olmalilar.

    Bundan birkac sene once köyundeki evinin bahce duvarinin önunden birkac kere gecen genclerin bu davranisinin kizina veya karisina sarkintilik oldugunu varsayip namus meselesi yapan baba veya abinin, ertesi gun ayni aile ve ayni kafayla istanbula yerlesip istanbullu gibi yasiyacagini umanlar sadece gunu gecistiriyorlar.
    Insanlarin, ailelerin, toplumlarin KUMASI yirtilmaya gorsun. Bukadar buyuk ekonomik guce, esi benzeri az gorulen Adalet Sistemine ve ozur dileme buyuklugune sahip olan Amerikanin basina bunlar geldikten sonra…

    …”napalim sende pencere onunde durmasaydin” diyebilen bir yargicin oldugu bu devletin nelerle karsi karsiya olacagini aklima bile getirmek istemiyorum.

    Selamlar.

  15. Yazan:Haydar Tarih: Nis 1, 2007 | Reply

    DUZELTME
    Bugunku ABD de amcasini taniyan cocuk sayisi yuzde 7-8 lerdedir…
    yerine

    Bugunku ABD de amcasini taniyan ZENCi cocuk sayisi yuzde 7-8 lerdedir.

    olmaliydi.
    ozur dilerim.

  16. Yazan:Mehmet Tarih: Nis 1, 2007 | Reply

    NTV’de yayinlanan Bam Teli programi gösterdigi olumlu örneklerle
    bu yazida ve yorumlarda altini çizdigimiz konularda ne denli hakli oldugumuzu gösterdi.

    31 mart 2007’de Türkiye’de ve 1 Nisan’da Avrupa’da yayinlanan
    Programin son bölümünde Tayfun Talipoğlu Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevindeki
    siradisi önlemleri, mahkumlara nasil özgüven asilandigini ve yeniden suç
    islememeleri için yapilanlari anlatti.

    Bundan iki yil önce yayinlanan bir haber ise söyle :

    Bam Teli, Paşakapısı Cezaevi’nde geziyor
    Tayfun Talipoğlu, ‘Bam Teli’nde Paşakapısı Cezaevi’ni ve hükümlülerini,
    kendine özgü üslubu ile anlatmaya devam ediyor.
    Paşakapısı tarihî bir cezaevi. Bu sebeple cezaevinden çok öğrenci yurdunu
    hazırlatıyor. Talipoğlu, Paşakapısı koğuşlarında hükümlülerle söyleşiyor.
    Hapishanede yapılan etkinlikleri ekrana taşıyor. Kadınlar burada isterlerse
    yemek yapmayı, isterlerse saz çalmayı öğrenebiliyor ya da kütüphaneye
    gidip kitap okuyabiliyorlar.

    Haydar Bey,

    Adalet konusunda gösterdiginiz hassasiyete katiliyorum. Dis güvenligimizle
    ayni öncelikte tutulmasi gereken adalet sistemimiz ne yazikki onyillardir
    en düsük bütçeyi aliyordu.

    AKP iktidari ile son 30 yildir ilk defa bu bakanligin bütçesinde artis gözlendi.
    Sadece bütçeyle hersey çözülmese de iyi bir baslangiç oldugunu düsünüyorum.

    Dostlukla

  17. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Nis 3, 2007 | Reply

    Filiz Hanım, merhaba,
    Psikolji bölümü mezunlarını hatırlatmanız ve onların hapishaneye düşmüş insanlara faydalı olacağını söylemeniz çok yerinde. Psikoloji mezunlarının iş bulma-işsizlik durumunu bilmiyorum, dediğiniz gibi işsiz olanlar vardır. Öte yandan işi olanlar da acaba meslekleri ile ilgili işlerde mi çalışıyorlar, çok emin değilim. Halbuki bu eğitimli insanların doğru yerlerde, doğru görev tanımları ile çalışması sağlanırsa gerçekten faydalı olur. Sadece hapishanelerde değil, okullarda, yurtlarda, şirketlerde vs. Sonuçta insanın ruh sağlığının korunması gereken, psikoloji desteğine ihtiyaç duyulan bütün ortamlarda psikologların olması mantıklı. Tabii ki hapishaneler ilk sırada yer alıyor.

    Yorumları okumamış olma ihtimalinize karşı, tecavüz konusundaki fikrimi yeniden yazmak istedim. Gerçi siz Mehmet Bey’e sormuş olabilirsiniz ama konuyu çok önemli bulduğum için söze girme ihtiyacı duydum. Çocuk tecavüzleri, belki de genel olarak tecavüz suçları çok daha derin incelenmeli ve üzerinde çalışılmalı. Burada ilk anda devreye psikologlar, psikiyatristler girmeli. Ve kesinlikle bu insanlar toplumdan uzaklaştırılarak tedavi edilmeye çalışılmalı, tedavi etme imkanı yoksa da toplumdan uzak tutulmalı. Çocuk tecavüzlerini konu alan Fadime Özkan’ın Doç. Dr. Kemal Sayar ile yaptığı bir röportajı okumanızı tavsiye ederim: http://www.yenisafak.com.tr/roportaj/?t=09.03.2007&q=1&c=16&i=1293&Kemal/Sayar/Toplumun/ruh/sa%C4%9Fl%C4%B1%C4%9F%C4%B1n%C4%B1/televizyon/bozuyor

    Saygılarımla,
    Bahar Pınar

  18. Yazan:Mehmet Tarih: Nis 4, 2007 | Reply

    Linkini verdiginiz yazinin mutlaka okunmasi gerekir Bahar Hanim,

    Tekrar sagolun. PSIKOPAT dedigimiz ve gerçekten de iyilesmesine imkân olmayan insanlar toplumun tamamina göre oldukça az sayidalar. Ne yazik ki sizin vediginiz referansta da “tedavi imkani yok” deniyor.

    Ama bu röportaji okurken toplumun yavas yavas PSIKOPATLIGA itildigini düsünüyorum.

    Sizin POZITIF AYRIMCILIK (http://www.derindusunce.org/2007/02/09/pozitif-ayrimcilik/) benimse ANI YASAMAK (ttp://www.derindusunce.org/2007/02/01/ani-yasamak/) adli yazilarda degindigimiz garip bir gidisat var ki hayatlarimizi maneviyattan bosaltmaya, insanlarin birbirlerini birer nesne gibi görmeye itiyor.

    Elbette (ve iyi ki) tersi yönde çaba harcayanlar da var 🙂

    Insanligin bu bilince varmasi dilegiyle

  19. Yazan:Mehmet Tarih: Nis 13, 2007 | Reply

    TÜRKIYE’DE ÖRNEK BiR HAPiSHANE (BBC’den)

    http://cosmos.bcst.yahoo.com/ver/225/popup/index.php?cl=2222437

  20. Yazan:Gülcin Kacar Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    İnasn olam çok zordur.
    İnsan kalmaksa daha zordur.

  21. Yazan:Gülcin Kacar Tarih: Kas 22, 2007 | Reply

    Kötü insan nasıl mı üretilir?
    Ona değer verilmese
    Hakları elinden alınırsa
    Herkese şapır, şupur
    Ona yar rabim şükür kalırsa
    Çalışır, çalışı kıymeti bilinmese
    Çalışmaların karşılığını almasa V.S.
    Daha buna benzer neler, neler
    İnsan olmak zordur
    İnsan kalmak daha da zordur

  22. Yazan:gülcin kacar Tarih: Ara 3, 2007 | Reply

    Saat 20.15 te
    Hannover Sinemax ta
    Beyaz Melek film ini izlemeye gittim.
    Yaşadıklarımı keşke hiç yaşamasaydım.
    Gerçi yaşadıklarım bilmediğim olaylar değil ama yinede beni her zamanki gibi çok üzdü.
    Almanya da yaşayan Türk toplumunun yaşlıları, maalesef 1960 lar da kalmış.
    Bu insanlar kendilerini o kadar fakirlikten kurtulma mücadelesine kaptırmışlar ki,
    Dünyadaki yaşamın nasıl değiştiğinin farkına bile varamamışlar,
    Onlar hala 1960 lar da ki o esi tarzların devam etiğini sanıyorlar.
    Biri muhtaçsa yardım etmek,
    Bir çocuk düşünce yerden kaldırmak,
    Yaşlıya, kadına hürmet etmek,
    Hayatlarını vatan uğruna kaybedenleri ardından üzüntü hissetmek,
    Milli, dini bayramlarda duygulanmak gibi v.s
    İnsani duyguların yenidünyada artık yeri olmadığının
    Farkında değiller hala bu insanlar
    Ve istedikleri halde, çocuklarına hiçbir şey öğretemiyorlar
    Çünkü kendileri çağ ardında kalmışlar.
    Çağımızın nedenli insanlık dışı değiştiğini kabullenemiyorlar.
    Onları suçlamak diye bir amacım yok.
    Para kazanalım derken,
    Evlatlarını kaybettiler,
    Hiç kimse bu konuda onlara arka çıkıp,
    Çocuklarına iyiyi kötüyü öğretmeleri için destek vermedi.
    Koydum çayıra Allah kayıra
    Memlekete para göndersinler baksınlar bayıra.
    Gençlerse ne Türk ne Alman acayip bir toplum oluşturmuşlar.
    Gülünecek yerde ağlıyorlar, ağlanacak yerde ise gülüyorlar.
    Gördüklerini, duyduklarını anlamadan
    Beyinlerinde muhakeme etmeden
    Reaksiyon gösterdiklerine inanıyorum.
    Birde okuduklarını anlamıyorlar sanıyorum, ne Almanca ne Türkçe.
    Beyaz Melek filimin de
    Yaşlı insanlara dayak atıyorlar
    Bizim millet kahkahalarla gülüyordu
    Yaşlılar itilip kakılıyorlar
    Bizim millet kahkahalarla gülüyor
    Adam bir sahnede sövüyor
    Millet gülme krizine giriyor
    Yani anlayacağınız
    Ne duygulananı
    Ne ağlayanını görmedim
    A pardon yanımda oturan
    İki Alman genç kız filimin başından sonuna dek benle beraber ağladılar.
    Bizimkilerse maalesef o kadar açıkça belirtilmiş olduğu halde
    Filimin ne gibi bir mesajı iletmek istediğini anlamadılar ne yazık ki
    Yani anlayacağınız,
    Komedimi seyrediyorlar,
    Dramı farkında bile değildiler,
    Film alt yazılı olduğu halde okuduklarını da anlamamışlar beli.
    Duygularını nerede kullanacaklarını bilmeyen bir toplum yaratılmış gurbete.

    Kötü insan böylede üretilir

  23. Yazan:gülcin kacar Tarih: Ara 21, 2007 | Reply

    İçimde
    Tecavüzden
    Acı bir meyve
    Duygularım
    Anlaşılmaz
    Anlaması güç
    Sevebilme ihtimali
    Nefretle birlikte
    İçimde çığlıklar
    Nefretler
    Bir bakmışsın
    Yeşermek üzere tomurcuklar
    Bu duygu karmaşası
    Olmalı
    Yo
    Olmamalı
    Çare yok ölmeli
    İsteme semde benden bir parça içimdeki
    Ölmesi çözüm değil ki
    Yaşaması da öyle değil mi
    Tabu
    Günah
    Yasak
    Böyle olmasını ben istemedim ki
    Söyleyenlere kolay
    Yaşamak
    O nasıl olacak
    Bu soruya çare kim bulacak

  24. Yazan:gülcin kacar Tarih: Oca 13, 2008 | Reply

    Suç işleyen kapı dışarı
    Bundan kolayı olmaz vallahi
    Almanya başbakanı Merkel in verdiği bir demeçte, yabancıların Almanya da aldığı cezalar üç yıllı geçince sınır dışı ediliyordu, biz bu zamanı bir yılla indireceğiz demiş.
    Ne mutlu ona bravo.
    Peki, kendi gençleri suç işlediği zaman onları nereye gönderecek.
    Biz yabancılar hemen, hemen eli yıla yakın bu ülkede ağır şartlar altında modern köleler gibi çalışıp bizden istenen tüm görevleri yerine getirip Almayanın kalkınmasında büyük katkıda bulunuyoruz (karın tokluğuna, itile kakıla, ikinci sınıf insan muamelesi görerek).
    Vergilerimizi zamanında ödüyoruz,
    Milyarlarımız bankalarında, ekonomilerine büyük katkıda bulunuyoruz.
    O zaman bizde Almayanın vatandaşıyız
    Bu ülkede Almanlar kadar bizimde haklarımız korunmalı , eli senelik misafir olmaz.
    Gençlerimizin problemlerini çözmek onların vazifesi.
    Bizler çalıştığımız için çocuklarımızı onlar yetiştiriyor,
    Okul sistemleri,
    Kreş sistemleri.
    Terbiyeleri.
    Dilleri
    Giyimleri
    Onlardan öğreniyor çocuklarımız.
    Biz hiçbir şey yapamıyoruz, neden mi ?
    Çükü biz Almanlara göre geri kalmışız
    Almanlar böyle bakıyor biz
    Haliyle çocuklarımızda öyle bakıyor
    Bizden gelen hiçbir öğüdü öneriyi dinlemiyorlar
    Buna göre eyer yetiştirilmelerinde bir yanlış varsa,
    bu Alman çocuk yetiştirme sistemindeki arızadan dolayıdır.
    Bizim gençlerimiz de akılı, çalışkan, başarılı
    Fakat araların da arıza çıkaranlarda vardır elbet
    ama bu gençlere yardım etmeyi deneme yerine,
    Onları başlarından savarak kurtulmayı yeğlemek
    Kendilerini gelişmiş modern insan topluluğu sayan Almanlara böyle tavırlar yakışmaz.
    Sorun yoksa sahipleniyorlar, sorun varsa sür sınır dışına bize ne diyorlar.
    Şimdi soruyorum yabancı gençleri bu hale getiren sizin elit sistemleriniz değimli?.
    Bu sorunu çözmekte sizin işiniz öyle değimli ?
    Bizler ülkemizden geldiğimizde suç statiklerine baksınlar oranlar nasıldı, ama biz Alman terbiye sistemiyle yetiştirilmemiştik.
    Sosyal, insan hakları konusunda dünyaya yön gösteren, kendilerini elit sayan Almanların böylesi kararlar aldıklarını açıklamaları hangi kategoriye sığar anlamadım.
    Sizden ricam böylesi katı kararlar almadan insan olduğunuzu unutmayın.

    Saygı bize
    Gülçin Kaçar

  25. Yazan:gülcin kacar Tarih: Oca 13, 2008 | Reply

    şzür dilerim

  26. Yazan:YASEMİN .......................... Tarih: Oca 16, 2008 | Reply

    ÜLKEMİZDE NELER ÜRETİLİYOR?
    DAHA GENİŞ OLARK AÇIKLANMASINI İSTİYORUM.
    LÜTFEN

  27. Yazan:gülcin kacar Tarih: Oca 20, 2008 | Reply

    Her kesin bir günü var
    Şu dünyada
    Sevgililer günü
    Anneler günü
    Babalar günü
    Gençlik ve çocuk bayramı
    V.S. günler
    Ama İHTİYARLAR günü
    Neden yoktur
    Anlamadım
    Asıl onlara senede bir gün düzenlenmeli
    Hiç değilse senede bir gün de onlar
    Hatır ırlamalı sevindirilmeli
    Bunu hak etmiyorlar mı
    Onlar bu günün temel taşları olmadılar mı?

  28. Yazan:gülcin kacar Tarih: Oca 20, 2008 | Reply

    Kendini teşhir eden kadın aptaldır
    Güzellik teşhir gerektirmez
    Güzel olanı görmeyen gözlere,
    Anlamayan beyinlere
    Güzellikleri sunmak boşunadır
    Bir kadın
    Etini, budunu
    Göğsünü
    Sergilemesi
    Bana kasap vitrinlerindeki
    Teşhir edilen koyunların,ineklerin etlerini çağrıştırır
    Onlar iştah kabartmak için vitrinlerde asılıdır
    Ya kadın
    O da et midir
    Satılık mıdır
    Bilinen bir gerçek vardır
    Erkeğin dikkatini çekmek için
    Ona et gösterme lüzumunu hissetmek
    Hal böyleyken kendini et gibi sunmak niye
    Bakın TV sunucusundan, şarkıcısına
    Hepsi açılıp saçılıyor
    Kadın evli çocukları var ama olsun
    Para için her yanını açıyor
    Sesine değil etine güveniyor
    Kocaları da zengin herifler ( özür dilerim buraya uygun kelime bulamadım )
    Adına da şov diyorlar
    Ya spiker onlara ne demeli işi konuşmak et teşhir etmek değil ki
    Program yapan diğerleri
    Kadın köşe yazarı
    Saclarını boyamış sarı
    Açmış sacmış her yanını
    Gerdirmişte suratını
    Y a kadın toplasana sen kendini
    Millet senle eğleniyor alay ediyor
    Senin kalemin var oysa
    Ne bu korku
    Sen hiç olmasa kendini topla
    Bunu meslek edinmiş kadınlar o başka
    Onlar çaresizlikten etlerini satıyorlar
    Ama akılına ,kalemine, sesine, sanatına güvenen kadının buna hiç ihtiyacı yoktur
    Akılı kadın kendini
    Erkeğin dikkatini çekmek için teşhir etmez
    Türkiye deki erkek ete açtır
    Onun için acınacak haldedir
    Çiğ etin esiridir
    Avrupa’daki kadın erkeğe hasrettir
    Çıplaklığını etini sergiler
    Fakir ülkelerdeki kadın çaresizdir
    Açtır açıktadır mağdurdur
    O da etini satar
    Bu durumlar müstesna haller
    Bi düşünün
    Biz kadınlar
    Erkekleri memnun etmek için
    Sokaklarda
    Acık saçık giyinmesek
    Yerli, yersiz
    Sürüp, sürüştürmesek
    (Şimdi duyar gibiyim isyanları
    Kendim için yapıyorum diyenleri
    Olur bende inandım)
    Hoş ben inansam, inanmasam
    Kaç yazar
    Ama benim amacım başka
    Kadınların kullanılmasına tahammülüm kalmadı
    Milyonlarca kadın sanki erkeklerin eğlencesi
    Başkada işleri yokmuş gibi
    Bu duruma bir son vermeli.

  29. Yazan:gülçin kaçar Tarih: Şub 27, 2008 | Reply

    Kötü insan işte böyle üretilir
    Atıp tutarak gündemde kalmak uğruna
    Başkalarının duygularına saygı gösteremden
    Rol yapmayın
    Biz kırk kişiyiz bir birimizi biliriz
    ebru kadın.
    Ebru Gündeş
    Evlenecek çocuk doğuracak
    Kız olursa
    Bir daha deneyecek
    Deneylerden sonra oğlanı bulursa
    Oğlunu büyütecek
    Asker edecek
    Belki şehit edecek
    Ve buna gururlanacak
    Aman Allah hım sen koru
    Bu ne biçim istek böyle
    Bu kadar sene hep mi savaşacak Türkiye
    Ebru şehit anası olsun diye
    Ağzından yel alsın
    Dağlara taşlara
    Biz bir an evele savaş bitsin diye dua ederken
    Kadının lafına bak
    Kardeş, kardeş geçinmek varken
    Kan akmasın demek varken
    Kadının istediğine bakar mısınız
    Biz hepimiz
    Kadınımız
    Erkeğimiz
    Bebeğimiz
    Oğlumuz
    Kızımız
    Hepimiz bu vatan uğruna
    Ölmeye hazırız
    Ama isteğimiz sulh
    Kan değil
    Ya siz Ebru kadın
    Siz ne yaptınız bu vatan için
    Atıp tutmak kolay
    Hangi şehit yetiminin elinden tutunuz
    Yellendiğinizde mangalda kül bırakmadınız
    Alkış almak için atıp tutamayın
    Ayıp oluyor

    Saygı bize
    Saygı şehit analarına
    Size saygı yok

  30. Yazan:rabia Tarih: Nis 3, 2008 | Reply

    iğrenç keşke başka şeyler yazsaydınız çok kötü beneceiğrençççççççççççççççç bu siteyi kapamanız gerekir

  31. Yazan:gülçin kaçar Tarih: Nis 13, 2008 | Reply

    Gök yüzünü kana bulamışçasına
    Güneş
    Yakıyor
    Kızıl kıyamet dünya
    Toprak çatlamış
    Suya olan aşkından
    Ağaçlar kupkuru
    İnleye, inleye ölmüşler
    Susuzluktan
    Bir kuş sesi yok
    Kuşlar yerlerde ölmüşler
    Ağır bir koku sarmış her yanı
    Dünya kadavralara mezar bile olamamış
    İnsanlar
    Çareler arıyorlar
    Kıymetini bilemediği yer yüzüne
    Altınlar oluk, oluk aksa da su yerini
    Para hayat vermez ki
    Kestiğin dalı keserken düşüneceksin
    Susuz parayla yaşanır mı diye
    Bitirdiniz dünyanın işini
    Hadi kolay gelsin size.

  32. Yazan:snowqueen Tarih: Nis 13, 2008 | Reply

    “Kötü insan” için gelinlikle yola çıkan italyan sanatçıyı tecavüz etmekle kalmayıp boğarak öldürene bakın. Hepimizin utanç duyması gereken bir vahşet.

  33. Yazan:gülçin kaçar Tarih: Haz 28, 2008 | Reply

    Zitat
    İnsanlar sevinmeyi bilmezlerse
    Hiçbir mutluluğa laik değillerdir.

  34. Yazan:gülcin kacar Tarih: Tem 10, 2008 | Reply

    Er, gene, kon
    Ger, gene, kon
    Ser, gene, kon
    Gel, gene, kon
    Bu doyumsuzluk oldukça bunlarda
    Bu işler her dönem böyle olur
    Bu çeteler bitmez
    Kurulur Allah kurulur
    Kedi fare oyunu
    Hep sahnede kalır
    Kimi zaman iktidardırlar
    Kimi zaman muhalefet olurlar
    Ama hep aynı oyunu oynarlar
    Bize hep aynı oyunu sunarlar
    Seyirciyi ayakta uyuturlar
    Bunlar hepsi
    Usta oyuncular
    Hep sahnede kalacaklar
    Bizlerden alkışı alacaklar

  35. Yazan:gülcin kacar Tarih: Tem 11, 2008 | Reply

    Baskının, yasakların yüksek duvarları arasında
    Sıkışıp kalan
    Duygu ve düşüncenin
    Zifiri karanlığın korkusuyla
    Zaten beynin raylarından gecen
    Hızlı düşünceleri kelimesi, kelimesine yakalama zorluğu
    Düşünceyi yakalayıp kalemden kağıda akıtmak
    Milyonlarca düşü, düşünceyi hiç eksiksiz gelişmişliğiyle
    Yazabilme güçlüğü yanında yasaklar, baskılar
    Yazmamı hep zora sokmuş
    İstediğimi yazdığımı zannederken
    Birden baskının, yasağın, kırıcı olmamanın etkisiyle
    Yazdıklarımın tam düşüncelerimden yakalayabildiğim
    Olayların olmadığını
    Beynimin sansür eleklerinden geçtiğini
    Yazdıklarımı okurken anlar
    Ve hep yazmamaya karar verir kalemi bırakırım
    Ama beynimdeki düşünceleri zapt etmek
    Ne mümkün
    Her yazmama kararımdan sonra
    Öylesi tabi bir baskı oluşunki bende
    Yazmamak imkansızlaşır.
    Yaşamdan istediğim tek şeyin
    Baskısız, yasaksız, yanlış anlaşılmadan
    Düşündüğüm kadar hızlı yazabilmek
    Ben şair değilim
    On altı yaşımdan bu güne
    Hep yazıyorum
    Yazdıklarım benim düşlerim
    Düşündüklerim
    Bir nizam gözetmeden yazdıklarım
    Haksızlıklara karşı yazmaktan başka
    Mücadele edecek bir gücüm yok
    Öyleyse bırakın istediğim gibi yazayım
    Kuralsız, uyumsuz ama içimden geldiği gibi
    Çırılçıplak haliyle soyut bir şekilde
    Kağıda dökmenin ne sakıncası
    Ve kime zararı olabilir
    Beni anlayanlara saygılarımla

  36. Yazan:gülcin kacar Tarih: Tem 16, 2008 | Reply

    ARSEN
    Arseniğin zehirli etkilerinin, vücuttaki bazı enzimlerle birleşerek hücre metabolizmasına bozucu etkide bulunmasından ileri geldiği zannedilmektedir. Arsenik zehirlenmesi, ya bir kerede alınan yüksek dozda arsenikten (akut zehirlenme) veya küçük dozlarda ard, arda alınmaktan (kronik zehirlenme) kaynaklanır. Akut zehirlenmenin başlıca belirtileri mide bulantısı, kusma, ağız ve boğazda yanma ve şiddetli karın ağrılarıdır. Bunu takiben dolaşım bozukluğu ve kalp yetersizliği başlar ve birkaç saat içinde zehirlenme ölümle neticelenebilir. Kronik zehirlenme ise, yavaş yavaş güçten düşme, boşaltım bozuklukları, deride tümör meydana gelmesi, şuur bozukluğu, sinir sistemi bozukluğu, kansızlık ve tırnaklarda tipik çizgilerin belirmesiyle belli olur. Akut arsenik zehirlenmesinde ilk iş mideyi yıkamak ve zaman kaybetmeden demir kaprol ilacını almaktır. Arsenik-3- oksit renksiz ve tatsız bir tozdur. Adli tıpta kimyasal araştırma tekniklerinin geliştirilmesine kadar cinayet amacıyla en çok kullanılan zehirlerin başında geliyordu.

    Atom numarası: 33

    İzmir’in suyu içilmez
    Hiçbir yerde kullanılamaz
    Ne bulaşık yıkanır
    Ne banyo yapılır
    Ne bahçe sulanır
    Ne hayvanlara içirilir
    Bağlar bahçeler sulanırsa
    Hem sebze, hem meyve, hem buğday
    Gene insana dolaylı yoldan yedirilir
    Hayvanlara verilirse
    Et, süt, peynir, yoğurt olarak
    İnsana yedirilir
    Ve böylesi öldürücü zehirli suya
    Para ödenmez
    Ölüm bile, bile satın alınmaz
    Su faturalarınızı ödemeyin
    Ta ki sularımız zehirsiz akıncaya kadar

  37. Yazan:gülcin kacar Tarih: Ağu 13, 2008 | Reply

    Prensiplerin, paradan önce geldiğini öğrendiğimiz gün, insan olacağız.

  38. Yazan:gücin kacar Tarih: Eki 21, 2008 | Reply

    Ne Mutlu Türk um diene
    Biz Türkler cesur insanlarız
    Ne toptan ne tüfekten
    Ne ateşten ne selden
    Ne doğal afetten
    Ne AİDS ne radyoaktiften
    Ne ölümden
    Ne global krizden
    Ne işsizlikten
    Ne fakirlikten
    Korkmayız
    Biz alışığız
    Fakirliğe
    İşsizliğe
    Hastalığa
    Parasızlığa
    Bu gün bal börek yeriz
    Yarın tuz ekmek
    Bu gün lüks içinde yaşasak
    Yarın sokaklar evimiz
    Otosuz tuvalete gidemezken
    Dolmuşa otobüse bineriz
    İcabında
    Gideceğimiz yerlere yayan bile gideriz
    Suyu bolsa savurturuz
    Yoksa olsun
    Susuz yaşamasını en iyi bilenlerdeniz

    Günlerce kuyruklarda beklemesini biliriz
    Ekmek yoksa
    Yağ karaborsaysa
    Şeker tükenmişse
    Isınmak için yakacak yoksa
    Biz iyi titremesini biliriz
    Bize ayaz vız gelir tırıs geçer
    Varsa vardır
    Harcarız
    Yoksa yoktur
    Susarız
    Biz Trüküz
    Her ortama uyum sağlarız
    En iyi ezilen biziz
    Biz im sesimiz duyulmaz
    Biz ağlamayı bilmeyiz
    Bize krizler vız gelir
    Boşuna dememişler
    Ne mutlu Türküm diyene

  39. Yazan:Af istiyoruz Tarih: Şub 3, 2009 | Reply

    Hata kimde?

    ‘Bir ağaç fidanı bile bin bir emekle büyüyor!!! Ne yapmaya çalışıyorsunuz ne? Yollarda giderken bakıyorum bitkiler bile yönünü güneşe dönmüş benim yavrum küf kokuyor… 22 yaşındaki Filizime ben, karınca, martı, ağaç ,çiçek börtü, böcek, halı, koltuk, resmi çektim gönderdim istedi çünki… Yavrularımıza bu özlemi duyuracak kadar vicdansız mısınız? Sizin olsun Avrupa ceza evleriniz… Ben insanca yaşamak istiyorum yavrularımla birlikte. Demokrasi yok mu benim ülkemde, demokrasi ne demek? Bunu biliyor musunuz acaba? Af, af, özgürlük… Daha fazla ağlatmayın beni artık. Bedenim yorgun gözlerim feryat figan artık yeter…”

    “22 yaşındaki Filizime ben, karınca, martı, ağaç, çiçek, börtü, böcek, halı, koltuk resmi çektim gönderdim; istedi çünki!”
    ” Çocuklarım hasta olduğu zaman hatayı kendimde arar, “acaba nerede hata yaptım?” der ve eksiklerimi tamamlamaya çalışırdım. Bir hata ettikleri zaman yanlışı cezalandırmak yerine önce kendimi yargılar acaba nerede hata yaptım diyerek, düşünüp yanlışımı bulmaya çalışırdım. Bu hep böyle devam etti. Yine kendimi yargılıyor düşünüyorum; nerede hata yaptım? Benim yanlışım yaşadığımız bölgeden taşınmamak oldu. Belki o çevreden uzaklaşsaydım yavrumun başına o iş gelmezdi! Şimdi Devlet Ana Devlet Baba olarak size soruyorum; hata kimde? 11 bin kişiyi kapsayacak cezaevi yapmak mı çözüm 11 bini asgari beş kişilik bir aileyle çarparsak, bunda amcalar, dayılar, babaanneler, teyzeler hariç sadece bizim gibi çekirdek aileden bahsediyorum. Ortaya ürkütücü bir rakam çıkıyor. Eğer bir ülkede suç oranı yüksekse bence sistemde bir eksiklik var demektir…
    Ben nasıl bir anne olarak eksiklerimi yanlışlarımı bulmaya çalışıyorsam lütfen devlet büyüklerimiz sizler de yanlışlarınızı arayınız. Bu çok büyük sorunumasaya yatırın, kafa kafaya vererek biz nerede yanlış yapıyoruz diyerek bir sorun!” MAHKUM SAYISININ,CEZA EVİÇOKLUĞUNUN,ADLİYE SARAYLARININ FAZLALIĞI BENCE BAŞARININ DEYİL BAŞARISIZLIĞIN BELGESİDİR..ADALET BAKANI DİYORKİ BİZİM DÖNEMİMİZDE İYİ İŞ YAPTIK MAHKUM SAYIMIZ 100 BİNİ GEÇTİ ÇOK ŞÜKÜR,CEZA EVLERİNİN YAPIMLARI SON HIZLA DEVAM EDİYOR VE TÜRKİYENİN HER YERİNDEN ADALET SARAYLARIMIZ YÜKSELİYOR:BU BAŞARIMI,BAŞARISIZLIKMI??BAŞARISIZLIKKK GENÇLERİMİZ ÖLÜYOR BİRER,BİRER KİMİ DAĞDA KİMİ KIŞLADA,KİMİDE CEZA EVLERİNDE AÇ,SUSUZ,SOĞUKTA HER TÜRLÜ PSİKOLOJİK VE FİZİKİ İŞKNECELERLE ÇÜRÜYOR.. GENÇLERİMİZ NERDE YETKİLİLER AFFF

  40. Yazan:gülçin kaçar Tarih: Şub 20, 2009 | Reply

    Denğesiz aşk

    Yaşamla kıyasıya mücadele etim

    Çıplak
    Çaresiz kaldım
    Ama böylesi mutsuz olmadım
    Hiç böylesi yorulmadım
    Oysa sen beni ölesiye yordun
    Senle olamıyorum
    Senin varlığına
    Dakika olsun dayanamıyorum
    Sensiz
    Ölüm bile hoş geliyor bana
    Ama sana tahammül edemiyorum
    Genç bedenime
    Sarılınca buruşuk ellerin
    O sönmüş ateşinle
    Tutuşturmaya çalışırken
    Dip diri bedenimi
    Dümdüz dudakların
    Öpmeye uğraştıkça beni
    İğrenç inlemelerin
    Gençliğimi yemeye çalıştıkça
    Obur doymaz uçkur halin
    Halbuki sen çoktan bitmişsin
    Ahın gitmiş
    Vahın kalmış
    Ve ben
    Ölmek istiyorum
    Nefesini kollarını bedenimde
    Hissetice
    Ölümü mumla arıyorum
    Kurtuluş yok senden
    Bunu da biliyorum

    Gülcin Kacar

    Kötü İnsan üretmenin bir başka yollu.

  41. Yazan:gülçin kaçar Tarih: Şub 28, 2009 | Reply

    Gün, güneş doğmuş
    Bana ne
    Aşk şarkıları söylüyor
    Radyolar avaz, avaz
    Bana ne
    Gece ve mehtap koyun , koyuna
    Bana ne
    Ne sevinecek
    Ne gülecek
    Bir umut bile kalmamış bana
    İşsizim, acım ve de çıplak
    Hastayım, çaresizim
    Bağımlıyım üstelik
    Bundan da sana ne
    Öğle değimli ama
    Ben ölmüşüm kaybolmuşum
    Bu dünyada
    Sana mı düşmüş tasa
    Sen keyfine bak yan yat
    Çamura batan ben olayım
    Dokunma bana ne olur
    Aklını almayayım

  42. Yazan:gülçin kaçar Tarih: Mar 7, 2009 | Reply

    Türkiye Amerikanın laboratuarı
    Türk insanı da kobayları
    MISIRIN genetik yapısını değiştirdiler
    Kendileri yemedi
    Türkiye’ye neredeyse bedava verdiler
    Ve bekliyorlar
    Kaç kanser vakası veya
    Genetik yapısın la oynanmış ürünlerin
    Daha ne gibi insan organizmasını bozacak
    Ondan sonra
    Gelsin Amerika ilaç sanayinden ilacalar
    Hadi Amerika’ya tedaviye
    Tabi paran ve Ahse’nin varsa
    Bu gen yapısı ile oynanmış mısırları
    Türkiye’ye getirenler cezasını başka hastalıklarla buluyor
    Ama onların bir Ahsen’ leri var
    Ellerini acım yol göster diye
    Allah’a yakarıyor
    İşaret Amerika
    Vallaha ben onların yerinde olsaydım
    Bir kuruş tedavi ücreti ödemezdim
    Neden mi.
    Çünkü onların yüzünden beddualar aldım
    Hastalandım
    Şimdi gelelim SUSAM kardeşe
    Onunda gen yap ısın’la oynamış bizin kıt fikirli
    Amerikalı dostlarımız
    Susam zatı şahaneleri’de
    Türkiye’de
    Bakalım kaç vatandaşımızın canı yanacak
    Tabi hemen şimdi değil
    Yıllar sonra
    Ya vatandaşın bir gevreği vardı
    Ona da göz koydular
    Parasız kalınca sığındığı tek gıda
    Onu da susamının geninle oynayıp
    Kendilerine benzetiler
    E tabi vatandaş korkuyor eskisi gibi gevrek yemeye
    Al sana bir ekmek kapısı kapandı yine
    Gevrek satarak geçimini sağlayanlar
    Açıkta kaldı
    Ah bu aç gözlü
    Paraya, pula doymayanlar
    Neden unuturlar hep
    Bu dünyada misafir olduklarını

    Al sana bir tür kötü insan üretimi daha.

  43. Yazan:gülçin kaçar Tarih: Mar 13, 2009 | Reply

    TÜRKİYEM
    TÜRKCEM
    Türkçe bumu ?
    Türkiye bumu ?
    Türk insanı bumu ?
    İnanmak istemiyorum
    TV programlarına bir bakın
    Bir bakın
    Kadınımıza
    Erkeğimize
    Çocuklarımıza
    Örnek olan
    Program sunanlara bi bakın
    Türkçe’yi ezdiler geçtiler
    O güzelim Türkçe’miz yerlerde sürünüyor
    Bazıları kendi lisanlarında yayın yapabilmek için
    Ne mücadeleler veriyorlar
    Biz ne yapıyoruz
    HİÇ
    Dilimize sahip çıkamıyoruz
    Sanki bu memleketin nezih, bilinçli,
    kibar ,entelektüel Türkçe’mizi çok iyi konuşan insanı yok gibi
    Programlara çıkanlar
    Aynen böyle hitap ediyorlar birbirlerine ve vatandaşa
    ( ÖRNEKTİR : hadi anam, hadi kız, sen kimsin ulan gibi hitap şekleri V.S.)
    İlgi çekmek için yapılmayan rezalet yok
    Bu programlar mı bizi hem eğlendirecek
    Hem eğitecek olan
    Ya o politikacılara ne demeli
    Üslup çok çirkin
    Bir birlerine çamur atmalar
    Bir birlerinin pis çamaşırlarını iplere asmalar
    Hakaretler, saygısızlıklar
    Yaşlıya hürmetsizlikler
    Ayılana, bayılana mikrofondan ambulans istemeler
    Bir politikacının ağzına almaması gereken pis kelimeler
    Ne oluyor size beyler aklınızı mı yitirdiniz
    Efendiliğini nerede kaldı
    İnsanlar sizi kendilerine örnek alıyor
    Efendice saygılı saygın politika neden yapmıyorsunuz
    İktidar sizi bu kadar mı esir etmiş kendine
    Sizler kendinizi kaybetmişsiniz iktidar uğruna
    Sizler halka örnek davranmalısınız
    Şimdi biz sizden ne görürsek yapmaya kalkarsak
    Türkiye’de
    Ne saygı ne sevgi ne makam kalır
    Bizlere inandıklarımızı
    Öğrendiklerimizi yedirmeyin
    Kendinize gelin
    Sonra yattığınız toplum başınıza dert olur

  44. Yazan:gülçin kaçar Tarih: Mar 24, 2009 | Reply

    HOYRAT DÜNYALILAR
    Rüzgarlar döne,döne
    Esecek
    Güneş var güçüyle yakacak
    İnsan oğlu
    Aptalca enerji tüketecek
    Düşüncesiz buluşlarla
    Günümü kurtardım diye sevinirken
    Dünyayı çöle
    Çevirecekler
    İlk su bitecek
    Nehir’ler kuruyacak
    Yeşil tükenecek
    Hayvanlar ölecek
    Sonra oksijen tükenecek
    Toprak kuma dönüşecek
    İnsanlar
    Dünyaya yaptıkları
    Kötülükleri
    Günahları ödeyecek
    Kötülük yapmak akılarına gelmeyecek
    Açılıp saçılmaya
    Lüzum kalmayacak
    Çünkü giyecek bulamayıp
    Çırçıplak dolaşacaklar
    Kimsenin hakkını yiyemeyecek
    Çünkü canını derdine düşecek
    Her şey benim diyemeyecek
    Mallarının kıymeti sıfır olacak
    Dost, sevgi arayacaklar
    Ama çok geç olacak
    Madenin değeri olmayacak
    Allah
    Yeni mahluklar yaratacak
    Havasız,
    Kupkuru, yeşilsiz, susuzuz
    Bir dünyada yaşayabilecek
    Yaratıklar
    Bu çenet dünya
    Artık cehennem olarak
    O yaratıklara kalacak.
    Siz insanlar
    Yok olacaksınız
    Hovardalığın sonu budur
    Şükretmeyi
    Size verilen
    Nimetlerin kıymetini bilmeden
    Bilmem kaç metre ipek için
    Kaç ipek böceğin katili
    Kaç koyunun karnında çıkarıp
    Doğmayan yavrusunu yediniz
    Evlerinizde möblelerinizi, teknelerinizi yapmak için
    Kaç ağacın canını aldınız
    Ormanları çırçıplak bıraktınız
    Otomobillerinize yollar yapmak için
    Villalarınız kondurmak için
    Doğayı katlettiniz
    Ormanları yaktınız
    Doğada yaşan kaç hayvanı yok etiniz
    Şimdi sıra sizde
    Çekeceksiniz
    İntikam alma zamanı onlarda
    Har vurup harman savurarak
    Bolluğu ebedi sanan
    Her güzelliği
    Yok edede, ede yaşayanlar
    Allah!tan korkmayanlar
    Yeşili katleden
    Keyfin için hayvanı öldüren
    Suyu lüks için harcayan
    Neredeyse her yazlığa havuz kuran
    Havayı düşünmeden kirleten
    Dünyanın enerjisi beli değil mi
    Hiçbir kaynak sonsuz değil ki
    Dünyadaki tüm enerji kaynaklarını
    Hesapsız tüketen
    Sonumuzu getirdiniz
    Size teşekkür ederizzzzzzzzzzzzzz.
    Anlayana sivrisinek saz
    Anlamayana davul zurna az.

  45. Yazan:Metin Mutugu Tarih: Nis 8, 2009 | Reply

    Biz zaten nereye gittiğimizi de bilsek de bile bile o yola devam ederiz,neden mi çünkü biz başka yol bilmiyoruz.Bize öğretilen tek bir yol var,o da gittiğimiz yol.
    Başka yol yokmu? var! neredemi? işte o yolu bize göstermiyorlar,nedenmi? o zaman düşüneceksin ve kendi yolunu seçeceksin o zaman onlara tepki vereceksin ve karşı geleceksin.
    Aslında bizim böyle düşünmemizi de onlar sağlıyor,nasılmı? yaptıklarının doğru olup olmadığını tespit etmet için.
    Şu nu hiç unutmamak gerekir ki İnsanlar her zaman ve her yerde Kobay olarak kullanılmıştır.

  46. Yazan:Metin Mutugu Tarih: Nis 8, 2009 | Reply

    Gülçin Kaçar hanıma yazılarından dolayı teşekkür ederim.

  47. Yazan:gülçin kaçar Tarih: Nis 8, 2009 | Reply

    İNSANLARIN UMUTLARINDAN PARA KAZANAN CANAVARLAR

    Acı cehre dedikleri koça bir yalan
    Ben aldım
    Yutum tek , tek
    Her gün tohumları
    Bırak zayıflamayı
    Üstüne üstelik kilo bile aldım
    Param gitti onamı yanayım
    Aptal olup
    Yapılan bu reklamlara inandığıma mı
    Bilemiyorum
    Siz, siz olun kanmayın
    ACI CEHRE denilen bu zayıflama ilaççını almayın
    Hem size yazık hem paranıza
    Sakın ola kanmayın
    Kim ne derse desin inanmayın
    Bunların hepsi para tuzağı
    Yok o tanınmış falanca kadın
    ELMA KROM la
    Zayıflatacakmış Türkiye’deki tüm hanımları
    Madem söylediği ilaçla zayıflanıyordu
    Peki kendi niye yağ aldırdı Avrupalarda
    Kendi içseydi ya bıçak altına yatacağına
    Bizlere tavsiye ettiği o mucize ilaçtan da
    Ben kendim denedim yalan mı doğrumu diye
    Yüz gram bile veremedim
    Ne profesörlerin dediği
    Ne o kendine çok inandığınız kişilerin dedikleri
    Hepsi yalan ve dolan
    İnanmayın
    Ben kandım siz kanmayın
    Ceplerine ne zorluklara kazandığınız paraları yollamayın

  48. Yazan:Metin Mutugu Tarih: Nis 11, 2009 | Reply

    Bu insanlar buna inandığı için mi yapıyorlar
    Yoksa bizleri tuzağa düşürüp para kakanmak mı istiyorlar
    bunların hepsi bir para tuzağı ve iyi yetiştirilmiş satış (politikası)elemanı.

  49. Yazan:özlem Tarih: Nis 21, 2009 | Reply

    Çok güzel bir yazı imiş gerçekten. Gerçi ben bu sosyal psikoloji deneylerine hep biraz kuşkulu yaklaşırım ama olsun.

    “Eğitim
    İşsizliğin azaltılması
    Ortalama ücretin artması
    Kişi başına düşen polis sayısının artması.”

    Belki de işin sırrı burada. bu yüzden bir türlü çözemiyorlar bu işi:)Ne kadar kısır sığ bir reçete.

  50. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Nis 21, 2009 | Reply

    Sagolun Özlem Hanim,

    “sosyal psikoloji deneylerine hep biraz kuşkulu yaklaşırım” demissiniz, dogrudur, ama en büyük tehlike deney degil bilimcilik. Deneyi dogru yorumladiktan sonra sakinca yok.

    Derin Sular sitesinde ENDOKTRINASYON diye süper bir yazi dizisi var. Yapim geregi üzülüp acimaktan çok anlamak ve çözüm bulmak tercihim.

    acimiyorum demiyorum da kendimi tutuyorum, empatiye evet, sempatiye hayir 🙂

  51. Yazan:özlem Tarih: Nis 21, 2009 | Reply

    yOK BEN BU DENEYLERİN YORUMU NOKTASINDA DEĞİL BİZZAT KENDİSİ İLE İLGİLİ KUŞKULARIM VAR. sONUÇLAR HER ZAMAN TOPLUMDA GÖRDÜĞÜMÜZ NORMAL HALLERDEN ÇOK ABARTILI ÇIKIYOR. BU ŞARTLARI DENEYİ YAPANLARIN OLUŞTURDUĞU RAFİNE BİR ORTAM YARATMALARINDAN OLABİLİR. TAM ANLAMLANDIRAMIYORUM AMA TOPLUMa nazaran çok daha homojen farklı bir dünya kuruyorlar. Sonuçlar mutlaka insan psikolojisi ve davranışları ile ilgili ip uçları taşıyor ama dediğim gibi çok daha abartılı geliyor bana. Tabi bu konularda çok da bilen bir insan değilim sadece sezgilerim bu yönde.

    acımak mı merhamet mi. merhamet bence acımaktan farklı bir şey. Acımak bazen bir çeşit ötekileştirmeyi aşağılamayı da içinde barındırabiliyor. halbuki çocuğumuza merhamet ederiz. Yine de ben tavrınızı destekliyorum. sürekli sulugöz insanlardan oluşan bir toplum da pek hoş olmazdı sanırım:) (yine de arada bir ağlayabilmek lazım o başka:) )

  52. Yazan:MY Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    “sürekli sulugöz insanlardan oluşan bir toplum da pek hoş olmazdı sanırım:) (yine de arada bir ağlayabilmek lazım o başka:) )”

    🙂 öyle, sok edici bir haber ya da foto karsisinda tepkisiz kalip “teknik” yaklasana soguk kanli degil psikopat demek lazim 🙂

    ama kisa bir süre sonra o soktan çikmak, gözyaslarini silip yardim etmenin yollarini aramak gerekiyor.

    “çukura düsmüs birine yardim etmek için çukura atlamayin” derim bazen abarttigini düsündügüm dostlarima 🙂

  53. Yazan:gülçin kaçar Tarih: Eyl 3, 2009 | Reply

    APTALCA YAŞAMAKMI LAZIM?
    Şu dünyadan gitmeden ben
    Ülkeler arası sınırlar kalksa
    Allahın yaratığı gibi sınırsız olsa dünya
    Düşünceler, inançlar, diller serbest olsa
    Kimse kimseyi kendi gibi olmaya zorlamasa
    İnsanlar istediği gibi yaşasa
    İnsanoğlu sadece mikroplarla savaşsa
    Hastalıklara çareler arasa
    Tüm zamanını hayırlı işlere adasa
    Tüm dünya yeşile bürünse
    İnsanlar biri birini beklentisiz sevse
    İnsanlar açlıktan ölmese
    Koça dünya hepimize yetse
    İnsanlar bir hiç uğruna birbirlerini öldürmese
    Çok mu zor bu koça dünyada akılıca yaşamak

    GÜLÇİN KAÇAR

  54. Yazan:gülçin kaçar Tarih: Eyl 4, 2009 | Reply

    BİZİM POLETİKACILARIMIZ
    Birbirlerini suçlamakla ne kazanıyorlar.
    Hepsi de reklam peşinde.
    Vazife peşinde değil.
    Bize şov yapan politikacılar değil,
    İş yapan, sorunlarımıza çözüm bulanlar lazım.
    Vazifelerini reklam olarak sunanlar değil.
    Onu yaptım
    Bunu yaptım
    E
    Tapi ki yapacaksın
    Bu işlere talip olduğun için oradasın
    Bize verdiğin sözleri tutacaksın
    Canımızı yakmayacaksın
    Türk milletinin haklarını korumak
    Senin ilk vazifendir

  55. Yazan:uğur Tarih: Eyl 21, 2009 | Reply

    makaledeki deney hakkında bilgiye bu linktende ulaşabilirsiniz

  56. Yazan:gülçin kaçar Tarih: Ara 11, 2009 | Reply

    SÜRPRİZ
    Yaşam tuzaklarla dolu
    Bir labirent
    Ne, ne zaman olacak
    Bilen yok
    Milyonca yıl
    Çözen yok
    Ölüm sürpriz
    Keder sürpriz
    Mutluluk sürpriz
    Mücadele boşa
    Bırak kendini kaderin ellerine
    Her günün sabahında
    Sana gelecek sürprizleri

  57. Yazan:gülçin kaçar Tarih: Eyl 19, 2010 | Reply

    Haluk Bilginer den inciler…

    Ben “Babam öldü ama hâlâ sahneye çıkarım” yavşaklığına asla inanmam. Önce insandır önemli olan, oyun değil. Ben babam ölürse sahneye filan çıkmam, k.çımı yesin herkes. Eski tiyatrocular “Tahta valizle Anadolu’yu turlarken parasızlıktan otelde rehin kaldık” der ya, marifet diye mi anlatıyorsun bunu bana, salaksın! Beş parasız tiyatro yapıyorum diye bana kahramanlık mı taslıyorsun? Yapmasaydın kardeşim, faydan dokunsun istiyorsan Güneydoğu’da öğretmenlik yap.

    ŞIMARRMIŞ BUNLAR HAZIMSIZ…
    (çıkmam, k.çımı yesin herkes)Haluk Bilginer
    O herkes biz hayranlarınızmı oluyoruz?
    Bravo size
    Tabi kişi kendinden bilir işi (Oyuncuların çoğu yavşaktır)
    Sizde sanatcı olacaksınız
    Bunamışsınız siz yazık

  58. Yazan:ŞEREF YÜCEL Tarih: Ara 28, 2010 | Reply

    GÖNÜL NAMAZI…

    Hangi akıl sana ere.
    O akılı vursam yere,
    SANKİ SENİ GÖRE GÖRE
    Kılsam gönül namazımı.

    İsrafil üfledi sur’u.
    Göründü MUHAMMED nûr’u,
    SECDEDEN RAHMÂN’ A DOĞRU,
    Kılsam gönül namazımı.

    Göz yaşlarım aka, aka.
    Aşk gönlümü yaka yaka.
    ZÜL-CELÂL’E BAKA BAKA,
    Kılsam gönül namazımı.

    Salih kullar seyran eder.
    Hak kulunu hayran eder.
    ŞEREF YÜCEL BAYRAM EDER.
    Kılsam gönül namazımı.

    Mavera da semah edip,
    Secdelerde sabah edip,
    BİR GÜNAHA “BİN AH” EDİP,
    Kılsam gönül namazımı.

    Zikrullah’ı ana ana.
    Zikir kulu nur’a bana.
    “HU” DİYEREK YANA YANA,
    Kılsam gönül namazımı.

    İster ağlat, ister güldür.
    İster yaşat ister öldür.
    CEHENNEMİN BİLE GÜL’ DÜR,
    Kılsam gönül namazımı.

    Ben kulluk mu ettim sana?
    Her ni’meti verdin bana.
    BİR REKAT DA OLSA SANA,
    Kılsam gönül namazımı.

    EY! RAHMET’İ RAHMÂN ALLAH..
    EY! HALIK-İ SÜBHÂN ALLAH..
    DİYEREKTEN; ALLAH…ALLAH…
    KILSAM GÖNÜL NAMAZIMI.

    ŞEREF YÜCEL
    (www.120ncielement.com)

  1. 23 Trackback(s)

  2. Mar 15, 2007: Kötü insan nasıl üretilir? « İnsanlık Halleri…
  3. Tem 19, 2007: Psikopatlık ve Karizma : Derin Düşünce
  4. Eyl 16, 2007: PKK… Ters giden nedir? Bundan sonra nereye? : Derin Düşünce
  5. Eki 1, 2007: Ax! Welate min – Ah! vatanım : Derin Düşünce
  6. Kas 7, 2007: Evrimcilerin iç hastalıkları : Derin Düşünce
  7. Mar 5, 2008: PKK’lıları affetmek : Derin Düşünce
  8. May 1, 2008: 1 Mayıs Çatışma Bayramı Kutlu olsun : Derin Düşünce
  9. Haz 12, 2008: Derin Düşünce’nin Geleceği : Derin Düşünce
  10. Ara 12, 2008: En çok “sevilen” yazılar… : Derin Düşünce
  11. Oca 14, 2009: Cezaevleri okul olsun ! : Derin Düşünce
  12. Tem 28, 2009: Egýtýme ne dersýnýz? - Sayfa 2 - FORUM SUPERMEYDAN
  13. Ağu 12, 2009: Fahişelik, şehitlik ve özgürlük : Derin Düşünce
  14. Eyl 14, 2009: En çok okunan ve tartışılan yazılar : Derin Düşünce
  15. Eyl 30, 2009: Güzellik Matkabı Zekâ Duvarını Deler mi? : Derin Düşünce
  16. Kas 17, 2009: Stanford Hapishanesi Deneyi « Ense Tıraşı
  17. Eyl 23, 2010: Endoktrinasyon ve Türkiye’de Toplum Mühendisliği (Serdar Kaya) : Derin Düşünce
  18. Şub 4, 2011: Bir video: “Kötü” yoktur ama “İyi” vardır… : Derin Düşünce
  19. Eki 11, 2011: İnsan Öldürenler Sevilmeye Muhtaçtır : Derin Düşünce
  20. Şub 4, 2012: Peygamber ocağı değil tımarhane (35) : Derin Düşünce
  21. Eyl 2, 2015: Fahişelik, şehitlik ve özgürlük | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  22. Mar 8, 2016: Kadına Karşı Şiddet Aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  23. Eki 21, 2016: Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry Eagleton | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  24. Mar 10, 2017: İyi Psikolog / Noam Shpancer | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin