Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

CHP ile MHP: Bir akraba evliliği »

Sunuş: 2007 Temmuzunda bir makale girmiştik yayına. En çok okunmuş makaleler içinde ilk 20’de. MHP ve CHP’nin korku siyasetiyle oy topladıklarını anlatmıştık. Referandum çerçevesinde bu çarpık evliliğin hâlâ sürmesi ne kadar düşündürücü. Daha bir halk, daha bir “Anadolu çocuğu” olması icab eden MHP seçmeni nasıl oluyor da o şımarık, o elitist, o halka tepeden bakan CHP tayfasının hizmetçiliğini yapıyor?

Her siyasî hareket zamana uydurur kendini. Çevirir, kıvırır. Normal. Ama her siyasî hareketin sabitleri vardır. Değişmezleri, satır aralarında okunması gerekenleri. Korkarım CHP-MHP evliliğinin çarpıklığı bir farktan değil bir benzerlikten geliyor. Genlerinde bir ortaklık var.

Hani Türk filmlerinde son anda biri girer içeri, “Durun, siz evlenemezsiniz, siz kardeşsiniz!” diye haykırır. Ben de böyle demek istiyorum. Bu bir akraba evliliği. Dikkat edin, neticesi sakat görünüyor!

Türk Milliyetçiliğinin intiharı: CHP ile MHP birleşsin!

0141.jpgBir siyasi söylem düşünün ki herkes arkasından koşsun:

Ogün Samast gibi kayıp çocuklar,
İstanbul’un zengin semtlerinin gençleri,
Tesettürlü MHP ve BBP yandaşları,
Üniversite rektörleri ve dekanları,
Ordu mensupları,
gazeteciler, ….

Gerçek hayatta bir araya gelemeyecek bu insanlar kuramsal alanda güya ayni ideolojiyi destekliyorlar: Türk Milliyetçiliği.

Türk Milliyetçiliği bir nevi Nuh’un Gemisi: Her türden bir çift alıyoruz ki soyları tükenmesin!

Sefalet içinde misin?
Türkiye’nin İran olmasından mı korkuyorsun?
İsrail ve ABD’ye kızıyor musun? Çuvalın intikamını mı almak istiyorsun?
Yalapşap öğrenilmiş bir şanlı Türk tarihi mitolojisi peşinde misin? YAZININ TAMAMI

… Bu konu ilginizi çektiyse…

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

Manevî Enerji – Energie Spirituelle (Henri Bergson) »

Evet… Türkçemize “Manevî Enerji” diye çevirebiliriz(1) bu şahane kitabın başlığını. Ne anlatıyor peki?

Akıl… İnsan… Evrim…  Hayat…  Şuur …  Beden…  Ruh…  Madde ve Mânâ gibi “derin” konulardaki tefekkürlerin derlendiği bir eser(2) söz konusu.  Derinlere dalıyor ama büyük düşünür Bergson her zamanki gibi çok büyük bir zerafet ile bugün hâlâ “moda” olan bazı fikir akımlarını alt-üst etmeyi de ihmal etmiyor geçerken:

  • İnsan aklının Hakikat’i araştırmada yetersiz olduğunu söyleyen Kant’ın kritik felsefesi,
  • Hakikat’i algılardan, deney ve gözlemden ibaret sayan Auguste Comte pozitivizmi,
  • Darwin ve Spencer‘in mekanik evrimciliği…

Kanaatimce Pozitivizm’i yeterince eleştirdik  Bir pozitivizm eleştirisi   isimli kitabımızda. Evrim senaryolarının felsefeye devşirilmesiyle ortaya çıkan siyasî/ahlâkî duruşları ise Maymunist imanla nereye kadar? adlı ortak çalışmada okurlarımızla birlikte irdeledik.

Bu sebeple Bergson’un Manevî Enerji isimli kitabını tanıtırken özellikle Kant’ın “kritikleri” üzerine söylediklerinden bahsetmek istiyorum. Aslında bu kitap bir altın madeni gibi, belki 10-15 değişik yazı yazmak gerekir ama bir yerden başlayalım yine de…

Bildiğiniz gibi Immanuel Kant’ın çalışmaları arasında isimleri “Kritik der …” diye başlayan üç eser adeta düşünürün adıyla Read the rest

Kemalizmin Zararları(2):Kadınları çağdaş ve ilerici yapar »

Üçüncü darbe haziranda mı? »

Okan Kemal

“İlk aşk, ilk aşktır; ilk evlilik ilk evliliktir; hayal kırıklığı ise hayal kırıklığı”   
Maximillian Schell (İsviçreli Aktör)  

Referandum sonuçları, başta CHP ve MHP olmak üzere irili ufaklı tüm muhalefet üzerinde soğuk duş etkisi yarattı. Referandumdan bir hafta önce sanatçıların katıldığı bir programda esip gürleyen ve kendinden ve Hayırcılardan çok emin görülen Bedri Baykam’ın yüzü, Referandum akşamı kireç gibiydi. Herkes, gizleyemediği bir şok içindeydi. Bu sonucu, iktidar bile beklemiyordu. Oran, %55’in üzerine çıkmaz diyorduk; halk yine sürpriz yaptı; sonuç, bu ülkede sivil demokrasi isteyenleri ümitlendirdi; statükocuları ise fena üzdü. 

Referandum, aslında son yıllarda Read the rest

Referanduma “Hayır” diyenler, rahat uyuyabiliyor musunuz? »

12 Eylül referandumunda HAYIR diyen insanlar… Rahat uyuyabiliyor musunuz diye merak ettim de…

Evinde bebeğiniz veya yatalak hastanız varsa iyi bilirsiniz: İnsan dışkısı sadece bir kaç saat içinde deriyi tahriş eder. Daha uzun temas etmesi halinde cilt üzerinde yaralar açılır.

12 Eylül 1980’de ülkemiz, cennet(?) vatanımız kendi ordusu tarafından işgal edildiğinde bir çoktutuklu, solcu, sağcı, ülkücü, İslâmcı, Alevî , insan dışkısı ile dolu çukurlarda günlerce bekletildi. Yumruk büyüklüğünde yaralar açıldı derilerinde. Dikkat ederseniz “tutuklu” kelimesini koyu yazdım. Çünkü doğru dürüst delil toplanmadan tutuklandı binlerce insan. Tipten kaybettiği için, bazen de sadece üzerinde kimliği olmadığı için insanlar tutuklandı. “Kürt” veya”özgürlük, barış” gibi sakıncalı(!) kelimeleri gazeteye yazdığı için tutuklananlar vardı. Yıllarca mahkeme görmeden hapiste kaldı bu insanlar. İşkence altında itiraflar(!) imzalatıldı o insanlara. Akrabalarını, komşularını ihbar(!) etmeye zorlandılar. Cinsel organlara elektrik verilmesi, vücuda cop ve şişe sokulması, aile fertleri önünde tecavüz Read the rest

Epistemolojinin Tanımı ve işlevi[1] »

Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre2

Matematik yasaları realiteye yollama
yapıldıkları sürece kesin olamazlar.
Ve bunlar kesin oldukları sürece de
realiteye tekābül etmezler.

Albert Einstein (Geometri ve Deney)

 

 

 

 

Etimolojik anlamıyla “Epistemoloji”, Grekçe’de epistêmê (yâni: bilgi) ve semantik değeri yüksek logos (yâni: inceleme, nutuk, fiil, kelime, ilim anlamlarını haiz olabilen) kelimelerinden oluşmaktadır; buna göre ve en isâbetli olduğunu sandığım kavramıyla “Bilginin incelenmesi” anlamındadır. Ancak bu ifâde bilginin nasıl incelenmesi gerektiğine açıklık getirmediğinden Epistemoloji’nin tanımı ve işlevi genellikle hep muğlâk kalmıştır. Çok kimseye göre Epistemoloji “Bilgi Teorisi”, yâni “Gnozeoloji” ile eşanlamlıdır. Oysa Felsefe’nin bir dalı olan “Bilgi Teorisi” bilginin nasıl oluştuğunu inceler.

Epistemoloji, meselâ:

·         André Lalande’ın meşhur Vocabulaire Technique et Critique de la Philosophie‘sine3 göre: “İlim Felsefesi’dir“;

·         Encyclopædia Britannica‘nın 2000 târihli baskısına göre: “Beşerî bilginin tabîatının, kökeninin ve sınırlarının incelenmesidir“;

·         Stanford Encyclopedia of Philosophy‘ye göre: “Bilginin ve te’yid edilmiş inancın incelenmesidir“;

·         Routledge Encyclopedia of Philosophy‘ye göre: Bilginin tabîatı, kaynakları ve sınırlarıyla Read the rest

Risâletü’t-tevhîd (Hz. Gazâlî) »

Bir kitabın fiatı içindeki bilgilerin kıymetiyle orantılı olsaydı Gazâlî Hazretleri’nin yazdığı 30 sayfalık Risâletü’t-tevhîd‘i satın almaya kimsenin gücü yetmezdi sanırım:

 “Nasıl ki dil ile “ateş” demek dili yakmıyor, “su” demek harareti gidermiyor, “ekmek” demek karnı doyurmuyor, “kılıç” demek vücudu kesmiyorsa; aynı şekilde, sadece dille kelime-i tevhidi söylemek de kişiyi kötülüklerden (ALLAH’ın rızası dahilinde olmayan hallerden) alıkoymaz. […] Söz kabuk, mâna özdür. Söz sedef ise, mâna incidir. Öz olmayınca kabuğu neylersin. İncisi olmayan sedef neye yarar. Kelime-i tevhidin sözcükleri ve mânası, beden ile ruh gibidir. Ruhsuz beden bir işe yaramadığı gibi, kelime-i tevhid de mâna olmaksızın hiçbir fayda sağlamaz.” Read the rest

Biz Amerikanca konuşmuyoruz! »

M. Zübeyir Koçulu
Gerçek Hayat Dergisi
Dış Haberler Editörü

Güzel bir eylül sabahında, kentin lambalarının gün ağardığı için anlamını yitirmeye başladığı sırada ulaştı İstanbul’a. Bu on iki eylül sabahında nereden çıktıysa, radyoda Renato Carosone’nin, ‘we no speak americano’ adıyla yeniden düzenlenen parçası, ‘tu vuo fa l americano’ çalıyordu. “Biz Amerikanca konuşmuyoruz” cümlesinin, kentin bütün sokaklarında aynı anda söylendiğini sandı bir an. Derin düşüncelere daldı sonra. Kent adı verilen geniş meydanlarda görünmez kafesler içine hapsedilen tutsaklar geldi aklına. Cisneros’un ‘Mango Caddesi’ndeki Ev’ kitabında anlattığı, oğlu tarafından Amerika’ya gitmek zorunda bırakılan, yerleştirildiği evden bir daha hiç dışarı çıkmayan ve tek kelime de olsa, İngilizce konuşmayı reddeden Meksikalı Esperenza’yı bile düşündü. “İnsanın kendisi gibi konuşamaması ne acı” diye mırıldandı. Read the rest

Son 30 günde en çok okunanlar »

  1. Çirkin Cumhuriyet ve Mânâ’sız Maneviyat
  2. Ali Bulaç Hiç Melek Görmüş Müdür?
  3. Hakkımızı helâl etmiyoruz İlker Bey Kardeşim…
  4. Üstün Türkler Halk Olan Türkleri Beğenmiyor!
  5. 12 Eylül’de Anayasa Değişikliği neyi değiştirecek?
  6. Genel Görelilik Teorisi
  7. Tek Bir Doğru Yok mu?
  8. Etyen Mahçupyan’dan Utanmak
  9. Vesayet Tiryakileri
  10. Çoğulculuk tartışması; Mustafa Erdoğan’a insani eleştiri

Bu pazartesi Vicdan: 1, Korku: 0 »

Büyük görmek için haritaya tıklayınız.