Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Dikkat Kitap: Alaturka Laiklik »

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970’lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor.

Sahi Laiklik neye yarıyor?

“Laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır” diye ezberletildi bize okullarda. Çağdaş, uygar, gelişmiş ülkelerin seviyesine çıkmak için gerekliydi. “Sakın ha sakınçocuklar!” derdi ögretmenimiz, “laiklik dinsizlik demek değildir”.

Fransızlar Vatikan’ın baskısından kurtulmak için icad ettiler laikliği. T.C. usulü Alaturka laiklik ise babasının ceketini giymiş bir çocuktaki gibi iğreti duruyor üzerimizde. Eline sopayı geçiren “laiklik adına” patlatıyor “ötekine”. Zenciyi zenciye kırdırmaktan başka bir işe yaramadı bu güne kadar: Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları, 28 şubat…

Elinizdeki bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor. Buradan indirebilirsiniz.

15 yaşında işkence gördüm 12 Eylül’de!… Cafer Solgun ile Ülkenin Toprağından Acı Sökmek »

Röportaj dahi olsa, kendimce yaptığım her çalışmanın başına, kısa bir paragraf girmeye çalışırım. Ya da sonuna bir cümle eklerim, kendimce toparlamaya çalışırım. Ancak ‘ 12 Eylül Darbesi ‘ başlığında, Cafer Solgun ile yaptığım röportaj özelinde, öyle ‘ acılar ‘ okudum ki, ne giriş yapacak kelimem, ne de sonuç çıkacak kuvvetim kalmadı. Ne diyeyim; saçlarına yıldız düşmüş anneler gibiyim, gibiyiz… Artık bitsin!

DD: Cafer bey, sizi zaten daha önce yaptığımız çalışma nedeniyle tanıyoruz. Ancak hafızaların tazelenmesi açısından, bize kendinizden bahseder misiniz? 12 Eylül dönemi ve bugüne dair kendinizi tanıtabilir misiniz?
C.S: Dersimliyim. Aleviyim. Bazı çevreler solcu olmayı neredeyse ulusalcı, devletçi, statükocu olmakla eşdeğer hale getirdiler uzun zamandır; ama eşitlik, özgürlük, demokrasi ve adalet değerlerini savunmak, ölçüsü ve ölçütü özgürlük olmak manasında solcuyum. Öğrenim hayatım liseli bir genç iken “içeriye” atılmam sebebiyle yarım kaldı. İlk olarak, Ülkücülerin işlediği bir cinayeti protesto etmek için okulumuzda (Çağlayan Lisesi) düzenlenen boykota katıldığım için tutuklandım Read the rest

12 Eylül referandumundan sonra Türk solu ne olacak? »

 Ozan Yardımoğlu

 12 Eylül 2010’da referandum sonucunun ”Evet” çıkma olasılığı Türkiye solunun kurtuluş sinyalini her geçen gün biraz daha güçlendiriyor.  Ulusun askeri ve sivil bir vesayet sisteminin altında bulunduğunu ortaya koyanlar ne yazık ki Türkiye solunun da bu vesayete tutsak edilişine vurguda bulunmuyorlar.

  Sağlıklı bir demokrasiden bahsedebilmek için şüphesiz bireyciliğin salt liberal parlamenter demokrasi taraftarları ile savunulması, Türkiye demokrasisini yıllardır tek ayaklı bir kötürüm durumuna getirmiştir.  Sağ ve sol ayaklarından sol ayağını yıllar önce kaybetmiş ve CHP denilen protez bir ayakla demokrasi yürüyüşünü sürdürmeye çalışan Türkiye’nin Read the rest

Dersim Katliamı: Büyük Hesaplaşma »

Hani Şair der ya:

“Demagog iyi bilen nasıl avlanır gafil/ hakikati bayıltıp ırzına geçen sefil”. Demagog, yani demagoji yapan, lafı eğip büken ve gerçekleri kendine uygun dizayn eden, amiyane tabiriyle ‘laf ebesi’ diyebileceğimiz tiplerden bahsediyorum.

Kum gibi demagog kaynayan ülkemde Osman Pamukoğlu namında bir yiğidin güneş gibi doğması beni dumura uğrattı. Geçmişin tozlu raflarında fikirleri recmedilmiş Rıza Nur’dan, Şevki Yılmaz’dan, Hasan Mezarcı’dan beklerdim de ne yalan söyleyeyim bu çıkışı Osman Pamukoğlu Paşadan beklemezdim.

Buyurun Paşama kulak kabartalım: ” Hiç uzatmanın gereği yok. Dersim birkaç kere ayaklanma teşebbüsünde bulundu. Atatürk sağdı, her şeyi yaptıran Atatürk’tü. O kadar Atatürk’tür ki Trabzon’da Atatürk’ün kaldığı bir ev var. O evde Atatürk bu Dersim isyanında Karadeniz bölgesindeydi, bizzat haritaya kırmızı ve mavi, kendisi Read the rest

Savaş Oyunu »

Önce Aktütün saldırısının görüntüleri düşüyor ekranıma. Hani şu 17 askerin öldürüldüğü 20 nin üzerindeki askerin yaralandığı PKK saldırısı. Çok tartışılmıştı Türkiye basınında. Saldırının ihbarının bir ay öncesinden yapıldığı, saldırı öncesi hava araçlarının gelen PKK grubunu saniye saniye tespit ettiği, buna rağmen hiçbir önlemin alınmadığı, saatlerce karakola yardım gitmediği söylenmişti.

 Kaç kişi olduklarını kestiremiyorum ama kalabalık bir gerilla grubu ağır ağır silahlar ve yanlarındaki eşeklere yüklenmiş roketatarlarla ilerliyor dağ yollarında. Sakin, telaşsız. Sanki bir hafta sonu gezintisine Read the rest

Yıldönümünde, Röportajlarla, Referandum Gölgesinde 12 Eylül Darbesi(5):Sonuç »

Derin Düşünce sitesi için hazırladığım ‘ Türkiye Darbeler Tarihi ‘ yazı dizisinin özel başlığını bilinçli olarak, ‘ Devlet Kuranların, Millet Kurgusu ‘ olarak seçmiştim. Temelleri itibariyle devletin kurulmasında askerlerin rolü etkendir ancak, milleti kurgulamamaları gerektiğini ıskalamışlardır. Bir devlet kurabilirsiniz belki ama o devletin topraklarında yaşayan yurttaşları kurgulayamazsınız. İşte bu darbeler, bu kurgulamaların sonucudur. Doğal, kendi halinde, olması gerektiği gibi bir zeminde şiddet ve düşmanlık mümkün değildir. Şiddet, kan, düşmanlık, ölüm, bölünme gibi olumsuzluklar hep bu sentetik kurguların sonucudur. Bugün bahsettiğimiz ‘ özgürlük ‘ sorunumuz aslında hep bu hesapçı kurgulamaların etkilerinin sonucudur.

  Tarihin üzerinden geçen zamanla orantılı olarak yazılması kolaydır. Filmlere konu olabilir, belki bir şarkının sözlerine, bir şiire. Bir kalem yazabilir tüm bunları. Ancak fazlası vardır; o zamanı yaşayanlar. Daha da fazlası vardır; yaşayanların yakınları.

  Yaşamak, yazmaktan çok daha zordur. Bir annenin yan odada uyuduğu evler vardır, çocuğunuzla koyun koyuna uyuduğunuz, eşinize sokulduğunuz, üstü açılmış mı diyerek usulca kapısını araladığınız odalarda, şevkatinizin baktığı kardeşler… Düşler vardır o evlerde, ışığın süzüldüğü her köşeye sinen, huzurlu düşler. Kabuslar vardır, sarıldığınız her nefesin sahibi olduğu kabuslar, vardır. Siz huzuru o evlere davet ededurun, sarıldığınız her canın kendini soluğunuzda saklı olduğu zamanlardan, huzurundan çok uzakta, bir ranza altında ayaklarını ve ellerini saklarken anımsadığı, tavaf ederken elektirik morarmış etlerini, çenesinden sızan kanın sıcaklığıyla yıllar sonra dahi canı gırtlağına dayanmış halde o kabuslardan uyandığı zamanlar da vardır. Ağlamaya başladığı ama hiç anlatmaya başlamadığı, herkesin sustuğu zamanlar vardır…

  Zamanlar vardı. Artık yok, olmamalı. Bir dönemin suçlarının asıl faillerini görmeye bu kadar yaklaştığımız zamanlarda, bu acıların geçmişte kalması, darbenin ve darbe niyetlerinin devam etmemesi temennisiyle…

 Bu çalışma sırasında fikir alış verişinde bulunduğum sevgili Hüseyin Kılınç beye ve Mehmet Yaşar Duru beye teşekkürlerimle.

Yıldönümünde, Röportajlarla, Referandum Gölgesinde 12 Eylül Darbesi(4):Mehmet Şahin »

C.B: Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? 12 Eylül dönemi ve bugüne dair kendinizi tanıtabilir misiniz?

M.Ş: 1959 Nevşehir Ürgüp doğumluyum. 1966 yılından bu yana İstanbul’da yaşamaktayım. 12 Eylül olduğunda ben Kartal Maltepe Askeri Cezaevinde Akıncı siyasi tutuklu olarak bulunuyordum. Darbeyi cezaevinde yaşayan biriyim, Akıncı Siyasi Tutukluların sorumlusuydum. Bugün halen Fatih Akıncılar Derneğinin onursal başkanlığını yürütmekteyim.

 C.B: 12 Eylül dönemini o zamanlar nasıl okuyordunuz, ideolojiniz, fikirleriniz daha çok hangi tarafa yakındı?

M.Ş: 12 Eylül dönemi Akıncılar hareketi içersinde yer almaktaydım, İslamcı düşünceye sahiptim.

C.B: Bugüne geldiğimizde siyasi düşüncelerinizde herhangi bir değişiklik oldu mu?

M.Ş: O günden bu güne siyasi düşünce ve yaşantımda hiç bir değişiklik olmadı, siyasi bilincim dahada derinleşerek gelişti diye düşünüyorum.

 C.B: O günden bugüne zihinsel değişimler yaşadık, bunu neye bağlıyorsunuz? Ya da değişim olduysa bu değişimi nasıl yorumluyorsunuz? Read the rest

Yıldönümünde, Röportajlarla, Referandum Gölgesinde 12 Eylül Darbesi(3):Osman Yurt »

C.B: Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? 12 Eylül dönemi ve bugüne dair kendinizi tanıtabilir misiniz?

O.Y: Osman Yurt. 1959 Kayseri Felahiye doğumluyum. 12 Eylül darbesi olduğunda Ülkü Ocakları’nın o zamanki yasal çatısı olan Ülkü Yolu Derneği’nin Genel Yönetim Kurulu Üyesi idim. Sonradan Gazi Üniversitesadını alan Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi Yönetim Bilimleri Fakültesi son sınıf öğrencisi idim. Eylül 1980’de mezun oldum. İhtilal gecesi MHP Genel Merkezi’nde gözaltına alınıp iki gün sonra bırakılan 8 kişiden birisi olduğum için 12 Ekim 1980 günü ilk toplu tutuklama kararları ile birlikte hakkımda gıyabi tevkif müzekkeresi çıkarıldı.

C.B: 12 Eylül dönemini o zamanlar nasıl okuyordunuz, ideolojiniz, fikirleriniz daha çok hangi tarafa yakındı?

O.Y: Ülkü Ocakları genel merkez yöneticisi idim. Ben ve benim gibi çok sayıda arkadaş tabandan doğal liderlik elde etmiş kimselerdik. Tabanı temsil ediyorduk.  Okul ve sokak hakimiyeti kavgaları içinde bulmuştuk kendimizi. Yaşamak için kavga etmek zorundaydık. Read the rest

Yıldönümünde, Röportajlarla, Referandum Gölgesinde 12 Eylül Darbesi(2):Mehmet Nazım Öztürk »

“… İnsanları gözlerini bağlayarak alıp sorguya götürüyorlar. Getirdiklerinde, insanlığınızdan çıkmış halde geliyorsunuz. Sorguya götürülüp günlerce sonra getirilenler var. Bir aya yakın süre, lağımın içinde tutulan insanlar gördüm. Vücutları yara içinde idi. Tek yöntemleri, işkence ile suçu kabul ettirmek, hatta yapmadıklarını bile üstlenmeni sağlamak. Ellerinde ne bilgi var, ne dedektiflik kabiliyeti. Kemik kırarak, en zalim işkenceleri yaparak kabul ettirmek, ve insanların çok ama çok insan ismini vererek, o insanlarında oraya getirilmesini sağlamak. …”

C.B: Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? 12 Eylül dönemi ve bugüne dair kendinizi tanıtabilir misiniz?

N.Ö: Adım Mehmet Nazım Öztürk. 56 yaşındayım. Elektrik mühendisiyim.Üç erkek evladım var. Solcuyum, Ateistim. Eşitlik ve Demokrasi Partisi İstanbul il Y.K. üyesiyim.

12 Eylül darbesi olduğunda, Tüm Sağlık Elemanları Derneği yöneticisi idim. Aynı zamanda İlerici Gençler Derneği üyesi ve illegal T.K.P taraftarı idim. (lütfen şu anki milliyetçi sahte T.K.P ile karıştırmayın)

C.B: 12 Eylül dönemini o zamanlar nasıl okuyordunuz, ideolojiniz, fikirleriniz Read the rest

Yıldönümünde, Röportajlarla, Referandum Gölgesinde 12 Eylül Darbesi(1) »

Tarihin üzerinden geçen zamanla orantılı olarak yazılması kolaydır. Filmlere konu olabilir, belki bir şarkının sözlerine, bir şiire. Bir kalem yazabilir tüm bunları. Ancak fazlası vardır; o zamanı yaşayanlar. Daha da fazlası vardır; yaşayanların yakınları.

  Yaşamak, yazmaktan çok daha zordur. Bir annenin yan odada uyuduğu evler vardır, çocuğunuzla koyun koyuna uyuduğunuz, eşinize sokulduğunuz, üstü açılmış mı diyerek usulca kapısını araladığınız odalarda, şevkatinizin baktığı kardeşler… Düşler vardır o evlerde, ışığın süzüldüğü her köşeye sinen, huzurlu düşler. Kabuslar vardır, sarıldığınız her nefesin sahibi olduğu kabuslar, vardır. Siz huzuru o evlere davet ededurun, sarıldığınız her canın kendini soluğunuzda saklı olduğu zamanlardan, huzurundan çok uzakta, bir ranza altında ayaklarını ve ellerini saklarken anımsadığı, tavaf ederken elektirik morarmış etlerini, çenesinden sızan kanın sıcaklığıyla yıllar sonra dahi canı gırtlağına dayanmış halde o kabuslardan uyandığı zamanlar da vardır. Ağlamaya başladığı ama hiç anlatmaya başlamadığı, herkesin sustuğu zamanlar vardır…

Türkiye Darbeler Tarihi yazı dizisinde, 12 Eylül başlığında tarihi kolay olan şekliyle ben yazmaya çalıştım, zor haliyle yaşamış olanlar ise anlatmaya çalıştı.

  Her darbenin kendince gerekçeleri vardır(!). Gereklere pek ihtimam göstermemek gerek zira bazı gerekçeler olmadığında, yaratılırlar aynı 12 Eylül’de olduğu gibi. Yapmak istenilene en ala kılıftır gerekçe yaratmak. Bu gerekçeler günü gelir, bir silahın aynı gün iki farklı uçtan birer kişiye ölüm olması olur, gün gelir faili belli olan bir faili meçhul olur, gün gelir bir suikast…

  27 Mayıs ve 12 Mart askeri darbelerinden sonra darp edilmiş Türkiye, 12 Eylül 1980 öncesi bir kısım kendiliğince olan gelişmelerin yanı sıra, kurgusal olarak hazırlanan zemine bakarak, bir darbenin daha olası sinyallerini alır.

  Darbe Öncesi Yaşanan Gelişmeler

  Siyasi Cinayetler

  ıÜü11 Temmuz 1978‘de Bedrettin Cömert Ankara’da,1 Şubat 1979‘da Abdi İpekçi İstanbul Teşvikiye‘de, 10 Eylül‘de Türkiye İşçi Partisi Adana eski il başkanı Ceyhun Can yazıhanesinde, Çukurova Üniversitesi Rektör Vekili Fikret Ünsal evinin önünde, 19 Eylül‘de Malatya Ülkü Ocakları eski başkanı Mürsel Karataş İstanbul Sultanahmet‘te, 28 Eylül‘de Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul , 19 Kasım‘da eski Adalet Partisi İstanbul milletvekili İlhan Egemen Darendelioğlu İstanbul Beyazıt‘ta, 20 Kasım‘da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Ümit Doğançay İstanbul Etiler Profesörler Sitesi’nde, 3 Aralık 1979’da, Fedai Dergisi sahibi yazar Kemal Fedai Coşkuner İzmir Agora semtinde, 7 Aralık‘ta İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Cavit Orhan Tütengil İstanbul Levent’te, 11 Nisan 1980‘de TRT İstanbul Radyosu prodüktörlerinden Ümit Kaftancıoğlu, 27 Mayıs‘ta Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak Ankara’da, 24 Haziran‘da Milliyetçi Hareket Partisi Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok evinde ve kızıyla birlikte, 15 Temmuz‘da Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu Şişli’deki işyerinde, 19 Temmuz‘da Eski Başbakan Nihat Erim İstanbul’da Dragos Deniz Kulübü’nden çıkarken, 22 Temmuz‘da Maden-İş Sandikası genel Başkanı Kemal Türkler İstanbul Merter semtinde silahlı saldırı sonucu öldürülmüştür.

  Tüm bu siyasi cinayetler fondayken, siyasi olarak huzursuzluklarda mevcuttu.

  Siyasi Durum

 5 Ocak 1978- 12 Kasım 1979 yılları arasında Bülent Ecevit daha sonraları 11’ler olarak bilinecek AP’den ayrılan 11 bağımsız milletvekili ile Güneşli Motel’de görüşmüş, yeni kurulacak hükümette bakanlık koltuğu vaadiyle Demirel hükümeti aleyhine destek amaçlı gensoru girişimini desteklemesi konusunda anlaşmıştı. 31 Aralık’ta İkinci Milliyetçi Cephesi hükümeti (ıÜüMilliyetçi Cephe Hükümetleri, TBMM‘de grubu bulunan sağ eğilimli AP, MSP, MHP ve CGP‘nin sol eğilimli CHP‘nin yeniden iktidar olmasını engellemek ve yakın bir tehlike olarak gördükleri komünizmin gelişmesini durdurmak amacıyla kurdukları Hükümet.DP’den ayrılan dokuz milletvekilinin destek vermesiyle 31 Mart 1975‘te, Süleyman Demirel‘in başkanlığında bir koalisyon hükümeti kuruldu. Bu hükümet sonradan kamuoyunda ve siyasal çevrelerde I. Milliyetçi Cephe hükümeti olarak adlandırıldı. Bir sonraki dönem seçimlerde CHP salt çoğunluğa kıl payı erişemedi ve çoğunluk için Read the rest