RSS Feed for This Post

Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry Eagleton

kotuluk-uzerine-bir-deneme_terry-eagleton-12“… İrlanda tiyatrosunun en ünlü yapıtı olan Godot’yu Beklerken zamanında “Bu oyunda hiçbir şey olmuyor – hem de iki kere” diye tanıtılmıştı. Zamanın bir helezon olarak algılanması İrlanda kültüründe yaygındır. Ama bu yazarlann kozmik bir coşkunluk olarak gördükleri şey, yani azimle ileri, hep ileri gitmektense oyunbazca kendi üzerine kıvrılan bir dünya, Üçüncü Polis’te büyük bir felakete dönüşüyor. Zamanı kendi üz.erinde sarmallaşırken tahayyül etmek bir erdem anlayışını gereksindirmektedir. Her eylemin bir başkası için var olduğuna dair mekanik görüşe karşı çıkmaktır bu. Endişelerin esiri insanların, D. H. lawrence’ın deyişiyle “olduklan yerde yaşayamayan” insanların -bankacıların, şirket yöneticilerinin, politikacıların ve aynı şekilde ruhlarını yitirmekte olanların- alacakaranlık varoluşudur. Ancak helezonik zaman anlayışının kötülükle bağlantılı bir tarafı da vardır: lanetliler ölme yetisini kaybetmişlerdir ve bir sona ulaşmayı beceremedikleri için sonsuz bir tekrara mahkumdurlar. Slavoj Lizek ölümsüzlük iyilikle bağlantılandırılsa da işin aslının hiç de öyle olmadığını belirtiyor. Asıl ölümsüz olan kötülüktür: “Kötü hep geri dönmekle tehdit eder bizi,” der Zizek, “fiziksel yok oluşunu mucizevi bir şekilde aşıp bizi bir türlü rahat bırakmayan hayaletimsi bir varlıktır kötü.” (Six Sideways Reflections ) Kötülüğün “muzır bir sonsuzluğu” var -faniligimizi doğal ve kendimizi maddesel varlıklar olarak görmeyi reddeden bir yön. Pek çok insan sonsuza kadar yaşamayı istiyor; bu baştan çıkarıcı rüyayı vahşice gerçekleştirenler de lanetleniyor. Graham Greene’in Brighton Roch adlı romanı, pek çok edebiyat geleneğini cesurca harmanlayarak, Brighton’daki bir pansiyon dekorunda katıksız kötülük imgesini canlandırır. Mafya öyküsü ve metafizik meditasyon karışımı olan roman çok da başarılı olamayan riskli bir girişimdir. Neticede, hem Londra banliyösünde hem de cehennemde yaşıyormuş gibi görünen bir karakter yaratmak kolay değildir. Sıradan gangster Pinkie’yi insan hayatına olan kastında şeytani bir yaratık olarak mı yoksa toplumuna yabancılaşmış sıradan bir ergen olarak mı görmeliyiz? Romanın bu soruya verdiği cevap açık: Greene’e göre on yedi yaşındaki bu serseri baştan beri lanetlenmiştir. Fiziksel olarak fahişelerin, haydutların ve ucuz sahil şehri eğlencesinden oluşan bir dünyada yaşıyorsa da, ruhunun yuvası sonsuzluktur ve bu iki dünya asla bir araya gelemez. Greene korkunç bir retorik edayla Pinkie’nin “çıkıp geldiği ve sonuçta gideceği yok edici sonsuzluğun barut rengi gözlerine bulaştığını” söyler. Oysa kötülük Pinkie’nin gözlerinde değildir; gözleri sadece varılmaktan, kendi gerçekliklerinden rahatsızdır. Hannah Arendt Eichmann Kudüs’te adlı kitabında benzer bir durumdan söz eder ve Hitler’in yardımcısı Adolf Eichman’ın “gerçeklikten kopukluğu”na dikkat çeker (Kötülügün Sıradanlığı)

[…] Pinkie öldüğünde, “sanki geçmişte ya da şu anda varlığı olmayan bir el tarafından aniden çekilip yokluğa, hiçliğe götürülmüş gibidir”. Bir tepeden denize düşerek ölür ama hiç kimse su sesi duymamıştır. Bir ses çıkaracak kadar bile varlığı yoktur ve ölümü hiç kimseyi etkilemez. Pincher Martin fiziksel olarak ölüdür, Pinkie ruhsal olarak. Pinkie Nietzsche’nin “herhangi bir şey yapmak için iradesi olmayan, hayattan tiksinen” ve hayatın en temel önkoşullarına karşı bir başkaldın” (Ecce Homo) sürdüren nihilistine güzel bir örnektir. Tıpkı Pincher Martin gibi kendi yıkıcı amaçları uğruna başkalarını sömürmenin ötesinde hayata dair bir becerisi yoktur. Sıradan yeniyetme gangsterlerle karşılaştınldığında, gündelik bedensel yaşama bir kartezyen keşiş kadar yabancıdır. Dans etmez, sigara içmez, içki içmez, kumar oynamaz, şaka yapmaz, çikolata yemez ve bir tane bile arkadaşı yoktur. Doğadan nefret eder ve cincelliğe karşı titizlikle karışık bir korkusu vardır. Evlenmek,” diye düşünür kendi kendine, “ellere bulaşan gübre gibidir.” Yaşam biçimi sonuna kadar soyuttur. Sadece yalnız ve ağırbaşlı değil, aynı zamanda yaşamın fizikselliğine hepten düşmandır. Ve bu da, daha sonra göreceğimiz gibi , kötülere ait bir özelliktir. Sanki gençliğe ait temel bir parça vücudundan sökülüp alınmıştır. Başkalarının nasıl hissettiğini anlayabilmekten uzak, yoldaşlık duygusundan mahrumdur. Hint dilinden ne kadar anlıyorsa, duyguların dilinden de ancak o kadar anlıyordur. Diğer insanların davranışları bir sineğin davranışlarından daha anlaşılır değildir onun için. Kişiliğindeki psikopatlık bir tutamın hayli ötesindedir …”

Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry EagletonTavsiye Sohbet

“Ben” kimdir?

Tavsiye makale

Tavsiye Kitap

Derin İnsan

Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry Eagleton“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?”(Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.


freud-kapak Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry EagletonGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

sen-insansin Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry EagletonSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin