RSS Feed for This Post

Kötülüğün Sıradanlığı: Adolf Eichman ve Raci Tetik

İşkence, zulüm, katliam itaat ve fikirsizlikle geçiştirilebilir mi? Darbe tarihimizin ağır günlerinde masumlara çektirilen acılar ‘biz emir kuluyduk’ ifadeleriyle affedilebilir mi? Sahi itaat insan olma olgusunu yok eder miydi? Veya özgür düşünmeyi mi engellerdi?

Nazi Almanya’sında Yahudilerin gettolara ve toplama kamplarına nakil edilmesinden sorumlu Otto Adolf Eichmann 11 Mayıs 1960’ta Arjantin Buenos Aires’te Mossad tarafından yakalanıp, yargılanmak üzere İsrail’e kaçırılır. Aylar süren mahkeme sırasında 15 ayrı suçtan yargılanır. Bunların arasında Nazi dönemi boyunca, özellikle de  2. Dünya Savaşı sırasında Yahudilere ve insanlığa karşı işlediği suçlardan suçlu bulunur ve idama mahkum edilir. Hikaye böyle başlar, İsrail’in müthiş medya manipülasyonu ve şovuyla idama adım adım gidilir. Hannah Arendt’in 1963 yılında yayımlanan Eichmann Davası’na ilişkin Kötülüğün Sıradanlığı isimli kitabı Yahudi sorunu ve Antisemitizm düşüncesi bakımından önemli tartışmaları içerdiği gibi zulüm, özgürlük ve fikirsizlik arasındaki pamuk ipliğine bağlı ilişkiyi görmek açısından da önemli.

Adolf Eichmann’ın, güvenliği için inşa edilen cam kabindeki bu orta boylu, narin, orta yaşlı, tepesi iyice açılmış, çarpık dişli, miyop olduğu için o incecik boynunu duruşma boyunca turna gibi kürsü tarafına uzatan (izleyicilerle bir kere bile göz göze gelmeyen), duruşmadan çok daha önce sinir bozukluğu yüzünden başlayan ağız tikine rağmen çaresizce kendini kontrol etmeye çalışan ve çoğu zaman da bunu başaran adam rolünü vurguluyor. Yargılanan bu adamın yaptıkları; Yahudilerin çektiği acılar, Almanlar ya da insanlık, hatta antisemitizm ya da ırkçılık bile değil. (s.15)

Eichmann’ı ‘Tanrı’ya karşı suçluluk duyuyor, hukuka karşı değil’ diyen avukatı Dr. Robert Servatius savunmakta ve Eichmann’a itham edilen suçlamaları reddetmektedir; çünkü Eichmann Nazi hukuk sistemine göre yanlış bir şey yapmamış, itaat etmekle yükümlü olunan emirleri gerçekleştirmiştir. Sanığın ifadesiyle, cinayet suçlamaları asılsızdır, hayatı boyunca kimseyi öldürmemiş, bir Yahudi’nin ya da Yahudi olmayan birinin öldürülme emrini vermemiştir. Kendisinin ancak Yahudi katliamında yardım ve yataklıkla suçlanabileceğini söylemektedir.

Yalnızca yasaların gereğini ve Führer’in emirlerini yerine getirdiğini sürekli vurgulayan Eichmann yasalara bağlı bir vatandaş olduğunu düşünmüştür. Yasalar çerçevesinde kalmaya her zaman çok dikkat eden sanık bir süre sonra körü körüne itaatini ‘‘ölü yıkayıcının elindeki ölü gibi itaatkar olma’’ya benzetmiştir. Yahudi sorununu nihai çözümle noktalayan emirler gelince Eichmann’ı teselli eden düşünceler, ‘kendi fillerinin efendisi olmadığı’ ve ‘hiçbir şeyi değiştiremeyeceği’dir.

 Olaylara bakışı değişen Eichmann’a göre; olan olmuştu, bunları inkar etmeye niyeti yoktu; dahası, “yeryüzündeki bütün antisemitlere ibret olsun diye, herkesin gözü önünde kendini asmayı” teklif etmişti. Ama bu sözleri, yaptıklarından pişmanlık duyduğu anlamına gelmiyordu: “Pişmanlık küçük çocuklara mahsustur.”(aynen böyle!) diyordu.(s.35) Hazır kendini asma mevzuu açılmışken tarihimizin Eichman’dan eksik kalır yanı olmayan müstesna şahsı Kenan Evren’in şu cümlesi de kulaklarımızda yankı buluyor: “Yargılanırsam kendimi asarım!”

Mamak Zindanı’nın Eichmann’ı

Arendt’in kitabını okuyunca, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu temsilcilerinin bir süre önce Mamak Zindanı’nın nam-ı meşhur komutanı Raci Tetik ile görüşmesinin[1] sonuçlarını hatırladım. O an kafamda çakan şimşekler tarihimizin karanlık günlerinde ne çok Eichman’ın var olduğuydu.

Zira Tetik’in de hiç pişman olmadığını görüşme sonrası komisyon üyelerinden Atilla Kart’ın açıklamalarında görmek mümkündü: “En küçük bir pişmanlık hatta üzüntü emaresi bile göstermeyen bir tavrı var. Bütün o işkenceleri, oradaki baskıları da ‘Bunlar bizim, benim disiplin anlayışım, yönetmeliklerin ve üstlerimizin talimatı’ şeklinde değerlendirdi. İşine gelmeyen noktalarda hatırlamıyor. Esas itibariyle 31 bin insan geçmiş oradan. Bunlardan sadece 4 bini ceza almış diğerleri hepsi beraat etmiş. ’Bu konuda herhangi bir üzüntünüz, bir pişmanlığınız var mı’ sorusuna ‘hayır’ diye cevap verdi.”

Bizzat mezkur şahıs tarafından işkence gören Sırrı Süreyya Önder ile Tetik arasında yaşanan diyalog da durumun vahametini görmek açısından önemli:

– Tetik: Geleceksiniz diye 15 gündür psikoterapi yapıyorlar. Östrojen verdiler, kadın gibiyim şimdi.. ‘O kılıksız olan Apo’nun partisinden. Ona dikkat et, seni çok sıkıştıracak. Sinirlenme’ dediler. Bıyığından da belli, bak diğerlerine hepsi adam gibi. 

– Önder: Burası Mamak değil haddini bil, terbiyeli olmaya davet ediyorum, karşında halkın temsilcisi var.
– Tetik: Kusura bakma, gerçi mert birine de benziyorsun…
– Önder: Soruşturmada ne hüküm verilir bilmem ama bu hakaretin için seni mahkemeye vereceğim. İşe buradan başlayabiliriz. Siz de İlhan Erdost ve Mustafa Yalçın’ın katledilmesini anlatmakla başlayabilirsiniz….

Önder daha sonra yazdığı yazıda[2] Tetik’i anlatırken şu ifadeleri kullanıyordu;

Raci Tetik, kendisini dinlememiz için hazırlanan salona girdiğinde o heybeti gitmiş, koltuk değnekleriyle ayakta zor duran bir canlıya dönüşmüştü. Kulakları da ağır işitiyordu.

 Ne yaptıysa yönetmeliklere uygun olarak yaptığını söyledi. Üstelik daha ileri giderek evladı bile olsa aynı şeyleri yapmakta tereddüt etmeyeceğini söyledi. Kıbrıs savaşında görev yapıp yapmadığını sordum, “Yaptım” dedi… Kimseyi öldürüp öldürmediğini sorduğumda “Ben niye öldüreyim, emrimin altında bir sürü asker vardı, komutan sevk ve idare eder” dedi. Bize Mamak’ta böyle anlatmazdı oysa…

Bir ara gözleri daldı ve anasını, babasını, kardeşciğini Erzincan depreminde kaybettiğini ve devletin kendisini önce Darüşşafaka’ya, sonra da askeri okula aldığını anlattı. Bu yüzden sağcı-solcu demeden devlete karşı gelen herkesi disipline sokmak istediğini söyledi. Tek ‘insani’ an da bundan ibaretti…  Ben baktım, deprem ve yetimlikten başka hiçbir insanilik göremedim…

 Bütün bunlardan bir üzüntü yaşayıp yaşamadığını sordum. “Asla!” dedi.

 Eichmann’da gördüğümüz suçluluk psikolojisinin aynını bu konuşmalardan çıkarsamak mümkün. Zira tıpkı Eichmann’ın mahkeme sonlarına doğru tavrının değişmesini karmakarışık bir ruh haliyle de olsa bu vakada da ayan beyan görebiliyoruz. Raci Tetik, 11 Eylül 1988 tarihinde Milliyet gazetesinde yer alan röportajında “Ben bir işkenceciyim, beni pohpohlayarak kullandılar” deyip ve şu ifadeleri kullanmıştı: “Geldiğimde görev yapılmıyordu. Başa geçtim, örnek oldum. Talimatnameleri, kanunları uygulamaya başladım. Ama orası cezaeviydi. Hastane, okul, aşk gemisi veya yat kulübü değildi.”

Soykırım ve işkence, fikirsizlikle geçiştirilemez!

Arendt’e göre Eichmann bir canavar değildi, ‘‘sadece ne yaptığını hiç fark etmemişti’’ Onun,  dönemin baş suçlularından biri haline gelmesine neden olan, ‘fikirsizlik’ten başka bir şey değildi. Fakat fikirsiz olmak tamiri mümkün olmayan felaketlere yol açtı. Nitekim Yahudilerin uğradığı bu kırım sadece fikirsizlikle geçiştirilemezdi. Tetik örneğindeki gibi sadece emir komuta zincirinin gereklerini yerine getirmekle de açıklanamazdı. Eichmann da kendisini ‘‘Bu suçları ben değil, içinde yer aldığım düzen ve koşullar gerçekleştirmiştir’’ şeklinde savunmuştur.

 Hannah Arendt, ‘itaat’ sözcüğünü özgürlükle, hatta onurla ilişkilendirse de, adaletin tesisinde itaatin rolünün olmadığını da defaatle belirtmektedir. Arendt felsefesine siyaset kavramı için özgürlük olgusu hayati önem taşımakta ve siyasetin olmazsa olmazıdır. Zira ona göre özgürlük olmadan adalet olmaz.

Mezkur sanık ‘‘Biz yapmasak başkası yapacaktı’’ ‘‘Emirleri ve yasaları uygulamaktan başka yapılacak bir şey yoktu.’’ ifadeleriyle kendini savunsa da Arendt, emirleri yerine getirdiğini söyleyerek masumiyet zırhına bürünemeyeceğini ifade eder. Tam bu bağlamda kötülük ve fikirsizlik birbirleriyle iç içe geçmiştir. Körü körüne bir inanca bağlılığın adalete engel olacağını belirten Arendt, adaletin insan onurunu korumakla mükellef olduğunu, bunun da ancak özgürlükle sağlanacağını ifade eder.

Tetik’in sistem aygıtına ibadet edercesine uyguladığı işkenceler itaat ve fikirsizlik bağlamında görmezden gelineceği anlamına gelmeyecektir. İtaati ve fikirsiz olması da onu bağışlamaya sebep değildir. Yapılan bu adaletsizlik insan onurunu zedelemiştir ve karşılık bulması elzemdir. Acaba hala mı yaptıklarının farkında değiller?

 


[2] Yetim ile Kılıksız, Radikal, 22.10.2012

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1104947&Category

 

 

… Atatürkizm ve Kemalcilik üzerine okumak için…

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir…Buradan indirebilirsiniz. 

 

Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.  

Kadın hakları ve Kemalizm

“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

Trackback URL

  1. 5 Yorum

  2. Yazan:my Tarih: Mar 25, 2013 | Reply

    gerçekten önemli bir konuya temas etmissin, ve evet, haklisin, canilerin affedilmesine kapi açabilir Arenth’in bakisi
    ancak hakli oldugu bir yer var ki bir çok insan iyi ya da kötünün ne oldugunu dahi düsünmeden büyük kötülükler
    yapiyor, böylesi soykirim ve iskencelerden sonra yapilan mahkemeler geç kalmis oluyor, esas olan suçu ônlemek
    ise… Arentt hakli, fikirsizlik en büyûk suç 🙂

  3. Yazan:Hüseyin Avni (@Hseyin_avni) Tarih: Mar 25, 2013 | Reply

    RT @DDGrubu: Kötülüğün Sıradanlığı: Adolf Eichman ve Raci Tetik: http://t.co/IUYrW2Z9km

  4. Yazan:Hüseyin Avni (@Hseyin_avni) Tarih: Mar 25, 2013 | Reply

    Kötülüğün Sıradanlığı: Adolf Eichman ve Raci Tetik: http://t.co/vJVGGuLDHH

  5. Yazan:Mehmet Alaca Tarih: Mar 25, 2013 | Reply

    Merhaba,
    Teşekkür ederim abi, okuduğumuz her konudaki kitaptan ülkemize uyarlanacak bir tarafın olması ilginç sanırım:) okurken aklıma gelmişti iki karakter ne kadar benziyor diye! Arent aslında pek açık kapı bırakmıyor, suçluların fikirsizce davrandığını söylerken. Özgürlük ve itaat kavramının üstünde çok duruyor ve diyor ki temelde itaat etme var körü körüne. Ee sorgusuz itaat edenden de fikir beklenmez ilanihayede…
    Muhabbetler

  6. Yazan:Büşra Oruç (@busraorc95) Tarih: Mar 30, 2013 | Reply

    Sahi itaat insan olma olgusunu yok eder miydi? http://t.co/5zF7dCninC

  1. 2 Trackback(s)

  2. Eki 9, 2016: Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry Eagleton | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  3. Mar 10, 2017: İyi Psikolog / Noam Shpancer | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin