RSS Feed for This Post

Erik ile röportaj

Erikle tartıştım.

Kadim bir dostla kırıcı  bir tartışma yaşamak gibiydi. Kendimi ya da onu suçlamıyorum. Böyle şeyleri bilirsiniz. Bazı dostlar sizin o kadar özünüzde, o kadar içinzde, o kadar hassas yerinizdedir ki en ufak hareketi dönüşü canınızı yakar. Onları sevgiye mahkum ederiz.

En çok onları sevdiğimiz için en az toleransımız onlaradır. Sabırlı bir adam dışarıdan küfür yese umursamaz belki. Ama yakın dostun bir kinayesi düşüncelere daldırır, gecemizi zehir eder.

O benim için öyle bir dosttu. Siz bir erikle dost olmayı anlamayabilirsiniz belki. Bu dostluk bir rejim kitabından fırlamış yüzeysel faydacı bir dostluk değildir. Erik kalbinizin dostu ona yararlı buna yararlı… Böyle bir yararcılık değil. O anıların detayında gizliydi. Bence erik tembel, hoş bir yaz gecesinin ruhudur. O güzel gecede ya da denize karşı mehtapla biz beraberdik. Öyle sıkı dosttuk.

Ben bu gün erikle tartıştım. Yine aramızdaki o özel bağı kuracaktık. Özetle onu yiyecektim.

İki dost arasındaki özel bir selamlaşma gibi. Gizli bir örgütün ayini gibi onu yiyecektim.

Hiç ağzını açma dedi. Umurunda mı?

Ne dedim ne umurunda mı?

İnsanlar dedi, insanlar öldüler. Belki de hayatında hiç benim gibi bir dostu olmamış çocuğa benim gibi dostları taşırken can verdiler. Umurunda mı dedi?

Elbette dedim umurumda. Neticede ben Amerikanvari bir tavırla kendi küçük kıçımdan fazlasını düşünüyorum. Elbette dedim üzülüyorum.

Yarın sınavın var biliyorum dedi. Bunu, şunun için söyledim facebookta şunu diyen arkadaşına öfkelendin biliyorum.”İzmir’de sınava giderken eylem, İstanbulda işime gelirken eylem… Bu ne yaa” Peki senin farkın nedir? Yani o Amerikanvari üslubunla kendi küçük kıçından başka bir şeyleri düşünüyorsan madem neden o gemi de değilsin?

Orada olmanı geçtim, hayatında hiç erik yememiş bir Filistinli çocuğu düşünüce nasıl erik yiyorsun? Ya da erik yesinler diye bir daha erik yiyemeyecek olan onlarca insanı düşününce bana nasıl el uzatmaya cesaret ediyorsun?

Allahım Erik konuşuyor, erik ağır konuşuyor.

Kendimi beni istemeyen bir kadına zorla el uzatan çirkin suratlı çirkin ruhlu bir zorba gibi hissettiriyor. Halbuki ben sadece….

Sen sadece? Diye araya girdi tahta bir oyuncağım. Ailemden bir anı, bir doğum günü hediyesi, gözüm gibi sakladığım bu hatıra erikle bir oluyordu üstüme geliyorlardı.

Sen dedi sadece onlarcasından birisin. Ölümden korkuyorsun dedi. Bu oda da tefekkür ettiğin her gece ben senin düşüncelerine bakıyorum. Orada dedi orada korku var. Ölümden korkmaya utanmıyor musun? Dedi.

Neden dedi bir Filistinli çocuk yerine mermi yemekten bu kadar korkuyorsun? “Onlarcası gibi” bir bedeni kaybedeceğin için mi? Sana sorulmayacak mı zannediyorsun? Sen neden ölmedin diye? Neden atlamadın o metal parçalarının önüne neden yetimi kollamadın diye?

Sen dedi benim gibi bir hediyenin sihrini bilir misin? Bir çocuğa yok yere verilen ödülün güzelliğini? Bir şey yapıp hak ettiği için değil sadece var olduğu için onu sevdiğimizi göstermenin küçük bir yolunu? Sevgiyle büyüyen bir çocuğun ışığını görmedin mi hiç?

Bu hediyeyi, beni neden sakladın  öyleyse?

Cephe almıştım. Bu sözler kulaklarıma zayıf çarpıyordu. Ben “benim gözümde iyi bir adamdım” ve manavdan alabileceğim sıradan bir erikle bir tahta parçasının küstahlığına pabuç bırakacak değildim. Kızgındım, inciniyordum. Hem onlar kim oluyorlardı? İnsan olmayı benden daha mı iyi bileceklerdi. Bir kız bile sevmemişlerdi.

Bir eriğin üstünde erik yememiş bir sürü küçük çocuk görüyordum. Neşeli bir şekilde ayaklarını boşluğa sarkıtarak oturuyorlardı. Bir eriğe hiç erik yememiş kaç çocuk sığdığına inanamazsınız.

Çeşmeden su damlıyordu ve kesik kesik konuşuyordu. Her damlada bir cümle her damlada hızlıca bir kinaye, bir aşağılama, bir alay. Filistinli çocuklar dedi.Senin gibi suya ulaşamazlar. Ama sen dedi suya ulaşamayanları düşünmeden her gün suya ulaşırsın. Bir varlık paradoksu sürekli eşyalar tarafından tekrar ediliyordu. Sen sahipsin bu yüzden düşünmezsin ama onlar sahip değiller. Halbuki ben yarın gireceğim çok önemli sınavımı düşünüyordum ve yokluktan şikayet ediyordum. Hem ne yapabilirdim? İşime gücüme bakmak zorundaydım. Ben onları seviyor ve düşünüyordum ben iyi bir insandım.

Ağlayacak gibi oldum. Gerçekten o insanlar umurumda olduğu ya da birileri öldüğü için değil. Sıradan eşyalar, kişiliğime saldırıyordu ve gururum zedelenmişti. Eriğin üzerinde hala küçük çocuklar görüyordum. Siz şimdi buna hayal gördün diyebilirsiniz. Onlar gerçektiler. Ekranda gördüğünüz cesetler, kopan kollar bombalar birer hayal. Öyle olmasaydı, yani gerçekten önünüzde her gün birilerinin kolu bacağı kopsa çocuklar ölse, çocuklarınız ölse rutini kouyabilirmiydiniz? İşinize gidip gelip kahvaltı edebilir miydiniz? O kahvaltı bir gün size bağırmaz mıydı? Küçük bir çocuk gibi yumurtadan fırça yemez miydiniz?

Bence hiç erik yiyememiş  hiçbir ölü çocuk bir eriğin üzerindekinden daha gerçek değildir.

Erikle tartışıyorum. Ben haramım diye bağırıyor, giderek çirkinleşiyor. “SAHİP OLDUĞUMU SANDIĞIM VE BAŞKALARININ SAHİP OLAMADIĞI HER ŞEY” yüzüme tükürüyor. Harama el uzatıyorsun diyorlar. Ben haramım diyor.

Evde duramıyorum çıktım koştum, koştum. Kendinden kaçabileceğin yer kendinle olan mesafen kadarmış meğer. Dışarıda da susmuyorlar asfalt mitolojik bir yaratık gibi ayaklanıp karşıma dikiliyor. Onların asfaltı yok diyor yıktılar. evler çöküyor çığlık atıyor. İnsanlık uyanıyor. Caddeler sokaklar üstüme geliyor. Bir çocuk sek sek oynuyor. Kendine koş diyor durma, koş Filistine kadar… Allah’ım diyorum şükürler olsun ben hiç böyle evin camlarını indire indire göz yaş dökmemişim. ZALİME ŞÜKÜRLER OLSUN. Neden var olduklarını bir kez daha anlıyorum. Kim olduğumu anlıyorum. Koş diyor çocuk durma, Babil’e kadar Filistin’e kadar kurtuluşa koş. Orada birlikte en güzel erikleri yiyeceğiz, Filistinde…

Trackback URL

  1. 11 Yorum

  2. Yazan:Mahmud Abbas Tarih: Haz 1, 2010 | Reply

    Olağanüstü bir anlatım yüreğinize sağlık.

  3. Yazan:cb Tarih: Haz 1, 2010 | Reply

    olcayto,

    canım kardeşim benim,vicdanına kuvvet.3h içerisinden kendini kaybetmiş birkaç yorumu görünce genç liberallere öyle öfkelenmiştim,şimdi bu yazıyla birçoğuna insan olmak,ideoloji sahibi olmaktan önce gelir dediğin için seni tebrik ederim.

  4. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 1, 2010 | Reply

    Susup dinleyince her şey dile gelip konuşuyor. Dinleyince duyulanlar bu kadar mı içten anlatılabilir! Gökkuşağını gören yüreğinizi bizlere de açıp gösterdiğiniz için çok çok teşekkürler.

    Öğretmenim İsrail!

  5. Yazan:Mustafa Erdoğan Tarih: Haz 1, 2010 | Reply

    faşist liberallere inat vicdanının sesini samimi bir dille paylaştığın için teşekkürler..

  6. Yazan:Ahmet ÖZDEMİR Tarih: Haz 1, 2010 | Reply

    mükemmel bir yazı olmuş. Yürek dile gelip konuşsa bunlardan daha fazlasını söyleyemez. Eline sağlık üstad

  7. Yazan:suzannur Tarih: Haz 1, 2010 | Reply

    o gün öğrencilerimden biri erik verdi ve ben de yedim, akşama da senin bu yazını okudum. Beni kahrettin 🙁
    ah Olcayto ah…
    sükut…

  8. Yazan:özlem Tarih: Haz 1, 2010 | Reply

    Olcayto arkadaşım ne yazayım ben şimdi bu yazıya. Yazmasan “ölürdün”. Yazdın bizi “öldürdün”!

  9. Yazan:Katre Tarih: Haz 1, 2010 | Reply

    bugün kahvaltı ve öğle yemeği yememiştim eve gelince bilgisayarı açtım ve aynı zamanda bir şeyler atıştırmaya başladım. sonra gözaltındaki kardeşlerimize yiyecek ve su verip vermediklerini düşündüm. doydum… teşekkürler, yüreğinize sağlık.

  10. Yazan:konuk Tarih: Haz 2, 2010 | Reply

    Kendinden kaçabileceğin yer kendinle olan mesafen kadarmış meğer.

    herşeyden kaçabilirsin ama kendinden asla…
    yuregine sağlık…

  11. Yazan:hamas Tarih: Haz 2, 2010 | Reply

    Mehdi’misin be mübarek yüreğimizi deldin geçtin!!!

  12. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Haz 4, 2010 | Reply

    Siz sağolun. Şehitlerin ailelerine Allah kuvvet versin. Medyadaki onca çirkinliğin arasından sıyrılıpta bu insanların yüreğine bir nebze su serpebilirsek ne mutlu bize. Biz de buradayız ve ne yaptıklarını anlıyoruz.

  1. 3 Trackback(s)

  2. Kas 14, 2011: Yıldız Ramazanoğlu ile sohbet : Derin Düşünce
  3. Ara 13, 2015: Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry Eagleton | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  4. Mar 10, 2017: İyi Psikolog / Noam Shpancer | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin