RSS Feed for This Post

Sistem bozuk değildir, bozuk artık sistemdir!

liberal_totalitarizm

 Sermaye Adaletin Üzerine Nasıl Çıktı?

Adalet küçük patronlara lâzımdır, eşkiyadan korur onları. Ama ulusal ekonomiden daha büyük sermayesi olan firmalar için savcılar, hakimler koruyucu değil ayakbağı olabilir ancak. Yasalar ve yasaklar sıradan ölümlüleri bağlar, firavunları  değil. Eğer elinizde Almanya ekonomisi büyüklüğünde bir sermaye varsa dünya görüşünüz değişir. Artık kanunlar sizin gözünüze ihlâl edilmez kırmızı çizgiler değil halledilmesi gereken küçük problemler gibi gözükür. Gazeteci gerçekleri yazan adam değil sizin gerçeklerinizi halka yutturan satılık bir kalemdir. Milletvekili milletin vekili olmaktan çıkar, size uygun yasalar yapan bir tür noter olur. Buna rüşvet denmez, ayıptır, “lobi faaliyeti” denir. Yapılan gayrımeşrudur ama yasaldır. İngiliz edebiyatının büyük hiciv ustası Jonathan Swift’in söylediği gibi : “Kanunlar örümcek ağlarına benzer, küçük sinekler yakalanır, eşek arıları ise delip geçerler”

liberal_totalitarizm_2Ancak Jonathan Swift’ten bu yana bazı şeyler değişti. Artık eşek arılarının yerini boynuzlu öküzler aldı. Eskiden meşru bir ekonomik – politik sistem için “bozukluk var” diyebilirdik. Bugün ise bozukluk sistemin kendisi oldu. Meselâ 2012’de İtalya’nın en büyük bankası 65 milyar dolar likidite ile mafya idi. Ülke GSMH’nın %7si kadar yani 140 milyar dolar ciro yapan İtalyan Mafyasının kârı 100 milyar dolar. (Bkz. Il Tempo Gazetesi: “In Italia la mafia è la prima banca”) Bakkal, çiçekçi, otel veya lokanta fark etmiyor. 1800’den fazla işyeri mafya-bankanın yüksek faizlerini ödeyemediği için kapanmış. Toplam kurban-müşteri sayısı 200.000’den fazla. İtalya tek örnek değil. Fransa’da bakan müdahelesiyle mahkeme by-pass edildi ve halkın 400 milyon avrosu mafyaya altın tepside sunuldu.

ABD ve Avrupa’da mafyalaşma devletin en üst kademelerinde. Yapay olarak emlâk krizi üreten bankalar halkın parasıyla kurtarıldı.  (Bkz. Banka Ordudan Tehlikelidir) Müşterilerine kasıtlı olarak para kaybettiren finansal kuruluşlara Amerikan adaleti el süremedi. Bu hırsız şirketler 2008 krizinden daha da zenginleşerek çıktılar. “Peki ya Türkiye temiz mi?” diye soracak olanlara da iyi habervermek biraz zor. Türk ekonomisinin yaklaşık 5 misli büyüklüğündeki dünya şike sektörü gelecek yıllarda herkesin başına belâ olacak gibi görünüyor. AKP uykuda. “Uykuda” diyoruz. Yoksa “suç ortağı” demek gerekirdi:

Kırılma noktaları

Nedir değişen? Eskiden ABD, Avrupa veya Türkiye’de Adalet’ten kaçmaya çalışan kravatlı eşkiyalar nasıl oldu da sistemi dönüştürdü; bütün bir adalet sistemi nasıl mafyalaştı? Bu soruya cevap vermek için Jonathan Swift’tin yaşadığı 1700’lerde SERMAYENİN BİRİKMESİYLE TETİKLENEN bir kırılmayı hatırlatalım hızlıca. 1700’ler çok uzak görünebilir ama o kırılma süreci bugün de devam etmekte, israr etmemiz ondandır:

Fransız ihtilâlinden Birinci dünya savaşı sonuna  kadar haritalar sürekli değişti; kıtalara hükmeden imparatorluklar çöktü. Ulus algısı ve ulus-devletler üretildi bunların yerine. Soyluların yerine geçen burjuva sınıfının (tüccarın, esnafın, zanaatkârın) elinde biriken sermaye ve bu değişimi mümkün kılan teknoloji (matba, tren, telgraf, makineli tüfek…) sürecin iki temel ögesidir elbette. (Bkz. Türkiye’nin ulus-devlet sorunu) Ama bu süreçte dünya düzeni değişti: Fransa Krallığı, Prusya, Osmanlı, Avusturya-Macaristan ortadan kalktı… Britanya kabuk değiştirdi. Yerlerine ulus-devletler kuruldu. Kıtalara değil ulusal kaynaklara ve “ulus” denen insan gruplarına hükmeden siyasî yapılardı bunlar. 1918’den 1980’e kadar iş adamının ve sermayenin perspektifi işte buydu. İş adamı iş yaparak GSMH’ya, istihdama katkıda bulunurdu. Elbette iş adamı sıradan bir vatandaş değildi. Ekonomideki yeri ona belli bir nüfuz veriyordu.[1] Ama netice itibariyle hukuk devleti dediğimiz yapı ulusal sınırlar için olup bitene hakimdi. Ulusun oylarıyla seçilen ulusal meclisin yaptığı ulusal kanunlar herşeyi, herkesi ve bu arada endüstriyel faaliyetleri ve sermaye hareketlerini bağlıyordu.(Bkz. Tayyip’i devirmek için kaç para lazım? – Bölüm II)

Bugün ikinci bir kırılma yaşıyoruz. Geçmişte zenginleşerek soyluların yerini alan burjuva vardı. Bunlar soylu sınıftan olmayan, kendi bilgisi, emeğiyle, çoğu zaman ticaret ile zenginleşen insanlardı. Hem artan servetlerini korumak istediler hem de iktidarda söz sahibi olmak. Zira soylularca kurulan bir sistemde ne mülkiyet ilişkileri ne de vergi vs onların çıkarlarına uygun değildi.

Bugünkü sınıf mücadelesi ise uluslar ile “süper burjuvazi” diyebileceğimiz bir sınıf arasında oluyor. Bir önceki kırılmada olduğu gibi muazzam bir sermaye birikimi ile güçlenen bir azınlık ulusal adalet sistemlerinden rahatsız. Süper Burjuva parasını ve parayla satın alabildiği herşeyi kullanarak ulus-devletlerin kapasitesini zorluyor. G20 içindeki ulus-devletlerin yatırımcı çekmek için işçi haklarından ve çevre korumadan fedakârlık etmeleri, hatta birbirleriyle yarışmaları bunun en bariz örneklerinden. [2] Yakın zamanda İtalya’da ve Yunanistan’da halkın arzusu yönünde değil bankaların çıkarları doğrultusunda hükümet ve kanun değişiklikleri yapıldı. Demokratik karar mekanizmalarının giderek ekonomik mekanizmalarla yer değiştirdiği bir dünyada yaşıyoruz artık. Bir başka deyişle Piyasa demokrasiyi ortadan kaldırıyor. (Bkz. Liberalizm Demokrasiyi Susturunca)

siyaset_banka

 

Banka devleti döver mi?

Bankalar ile devletin kavgası yeni değil. Modern devletlerin çağında ulusal adalet büyük sermaye için hep bir engel teşkil etti. Banka patronlarının iştahına “DUR!” diyen dirayetli siyasetçiler ise her zaman kravatlı eşkiyaların taarruzuna maruz kladılar ve kalacaklar. Bu liderlerden biri olan F.D. Roosevelt şöyle diyordu:

 “… Barışın ezelî düşmanları ile mücadele ettik: Endüstriyel ve finansal tekeller ile, spekülasyon, kurtlanmış bankalar, sınıf tahakkümü, çetecilik ve savaş tacirleri. Amerikan Hükümetini kendi günlük işlerinin bir parçası gibi görmeye başlamışlardı. Artık iyi biliyoruz ki örgütlü bankalar tarafından yönetilmek örgütlü mafyalar tarafından yönetilmek kadar tehlikeli. Tarihimizin hiç bir aşamasında bu güçler bir aday karşısında bu gün olduğu kadar ittifak etmediler. Bana karşı duydukları nefret onları birleştiriyor ve benden nefret etmeleri hoşuma gidiyor …” (Madison Square Garden, 1936)

Ancak bugün İnsanlık tarihinde daha önce görülmemiş miktarlarda sermaye çok az insanın elinde, bir süper burjuvazide toplanmış vaziyette. İnternet ve küreselleşen borsalar bu birikimin tek sebebi değil. 1980’lerden beri bazı finansal faaliyetlerin hukukun üzerinde kabul edilmesi de bu birikimi hızlandıran etkenler arasında. (Bkz. Liberalizmin Kara Kitabı) Fakat biriken paranın miktarı birikme şeklinden daha büyük bir önem arz ediyor. Sözkonusu sermaye birikimi trilyon dolarla ölçülüyor ve bir çok ulus-devletin GSMH’sının çok ama çok üzerinde.

Bir hedge fon[3] yöneticisi olan Soros’un Avrupa ulusal para birimleri üzerinden Paris’e, Madrid’e ve Londra’ya saldırması ve bu savaşlardan zaferle çıkması ekonomik açıdan elbette önemli. (Bkz. Tayyip’i devirmek için kaç para lazım? – Bölüm I)  Ama bu saldırılar ekonomiyi aşan bazı siyasî, ahlâkî ve felsefî sonuçlar da doğurdu. Spekülasyon yoluyla en güçlü ulus-devletlere Süper Burjuva önünde diz çöktürüldü. Halkın iradesiyle seçilen hükümetler artık bankalara hükmedemiyor, söz geçiremiyor. Süper Burjuva amacına ulaştı, yani de facto ulusal iradenin üzerine çıktı. 2008 krizinde bu diz çöküşü daha da yakından müşahede ettik. ABD adalet sistemi dahi kendi bankalarına karşı koyamadı.  (Bkz. Banka Ordudan Tehlikelidir)


cnn_yalan

Sonuç

1980’lerden itibaren hem dünyada hem de zihinlerde bir devrim meydana geldi, para ile olan ilişkimiz baştan aşağı değişti. (Bkz. Liberalizmin Kara Kitabı) Yeni dünyada para sadece bir ticaret aracı değil. Para ile silah alınabileceği gibi sermayenin kendisi doğrudan bir silah olarak da kullanılabilir. Spekülatif para hareketleri kâr amaçlı olabileceği gibi politik amaçlı bir hedefi de vurabilir. Sosyal projeleri veya vergi politikaları sebebiyle Süper Burjuva’yı “rahatsız  eden” bir hükümet para ile düşürülebilir. Bu hükümetin demokratik olarak seçilmiş olması Süper Burjuva’nın gözünde bir değer taşımıyor. “Parası neyse veririz” diyen birileri olduğu müddetçe seçimle gelen para ile gidebilir.

Brezilya ve Türkiye’de bankaların desteğiyle çıkartılan “anti-kapitalist halk isyanları” ve Çin emlâk sektörü üzerinde yapılan kriz denemesi ile Süper Burjuva yeni bir evreye girdi.(Bkz. Gezi Parkı’ndan sonra sıra Çin’e mi geldi?) CNN ve BBC gibi saygın(?) kuruluşların bile para için yalan söyleyebildiği bu düzen yeni bir totalitarizme gebe. Direnme hakkının engellendiği bir diktatörlük değil direnme fikrinin, ahlâki tercihlerin engellendiği bir totalitarizm. Artık düşüncelerimiz ve değer yargılarımız bizim değil. Fiyatını verip satın almaya hazır olan kim ise ona ait. (Bkz. 2 milyon dolarla anti-kapitalist isyan olur mu?)

 

 

Dipnotlar

Hele bir de gazetesi, televizyon kanalı varsa. Seçimlere etki edebilme kapasitesi sermayedarları demokrasinin atipik aktörleri haline getirdi. “Atipik” ya da anti-demokratik!

Üstelik G20 ülkelerinde borsa denetçileri, finans ve ekonomiden sorumlu bakan ve danışmanların önemli bir kısmı finans sektöründe çalışmış insanlar, özellikle de Goldman Sachs’ta. Dünya Bankası, IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Amerikan FED’de de etkili ve yetkili isimler aynı profilden. (Detaylı bilgi ve örnek isimler için bkz. Banka Ordudan Tehlikelidir)

goldman-sachs “Hedge fon” deyimi, kısa vade stratejiyle hareket eden ve yüksek kar amacı güden, piyasadan piyasaya dolaşan fon demektir. Bu fonlar yüksek kâr beklenen yerlere hızla girip, kâr düşünce hızla çıkarlar. İstikrar bozucu bir faktör olarak bu fonlar küresel ekonomide krize neden olabilen en önemli etmenler arasında. Şu anda 10 bin civarındaki hedge fonlar dünyada 2 trilyon dolarlık dev bir varlığı yönetiyor ve bu rakam de ABD’de borsalarında işlem gören varlıkların toplam değerinin yüzde 20’sine eşdeğer. Üstelik “normal” bankaların, finansal kurumların uymak zorunda oldukları kanunlar hedge fonları bağlamaz. Zira bu fonlar vergi cennetlerinde kurulmuşlardır, saydamlık gibi zorunlulukları yoktur.

 

 

… Bu konuda makale okumak için…

 

  1. Tayyip’i devirmek için kaç para lazım? (Bölüm I)
  2. Tayyip’i devirmek için kaç para lazım? (Bölüm II)
  3. Gezi Parkı’ndan sonra sıra Çin’e mi geldi?
  4. Çapulculuk ve sivil itaatsizlik arasındaki fark nedir?
  5. Tayyip Erdoğan’ın kellesini isteyenler onu Salvador Allende zannediyor
  6.  Taksim Meydanı’na alternatif bakış
  7. Sevgili başbakanım, “milletin dediği olacak” demişsin
  8. Gezi Parkı’ndaki isyan bitti mi?
  9. Ne kadar az bilirseniz…
  10. Ben bir bankacıyım Gezi Parkı’nda, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında
  11. Gezi Parkı: Kür mü yoksa kürtaj mı?
  12. Derin Nefret
  13. Tayyip Neden Devrilmedi?
  14. Tayyip Erdoğan’a karşı küresel bir komplo var mı?
  15. Bu hesap tutmayacak
  16. Gezi Parkı “içeriden” nasıl gözüküyor?
  17. Gezi Parkı komplo teorisi mi yoksa gerçek komplo mu? (Video)

 

Sivil itaatsizlik, isyan ve devrim konusunda:

… Bu konuda e-kitap okumak için…

 

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

 

 

 

 

Trackback URL

  1. 6 Trackback(s)

  2. Tem 12, 2013: Müslümanlar ortak para birimine geçmek zorunda kalacak!
  3. Ara 4, 2013: Tüfek icad olundu, namertlik kolaylaştı (Sigmund Freud)
  4. Oca 5, 2014: Kafesi öz vatanı sanıyor Kuzgun
  5. Tem 8, 2016: Bürokrasi ve piyasa insanları akılsız ve vicdansız dişli çarklara dönüştürürler | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  6. Mar 9, 2017: Demokrasi / Democracy / Демократия /デモクラシー/ ديمقراطية | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  7. May 15, 2017: Bir Silah Sistemi Olarak Para | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin