RSS Feed for This Post

Ben bir bankacıyım Gezi Parkı’nda, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında

taksim_gezi“… Para mı lâzım? Yaratalım! […]  Herkesi mutlu etmek için bir kaç imza yeterli! O gece bin zanaatkâr imparatorun el yazısını ve imzasını taklid ederek küçük kâğıtların üzerine yazdılar: ‘bu kağıt 10, bu kâğıt 100, bu kâğıt 1000 altın eder’. Altın su gibi aktı, imparatorluk kurtuldu. Ama imparator hâlâ inanamıyordu: ‘Ne? Halk o kâğıtları gerçek para mı sanıyor? Askerlerim ve saray çalışanları maaşlarının bu kâğıtlarla ödenmesini kabul etti mi? Bu mucize inanılmayacak kadar güzel”

Bu satırlar Goethe’nin ünlü eseri Faust’un ikinci bölümünden. Tabi hikâyenin sonu iyi bitmiyor. Zira para “yaratmak” her zaman çok iyi bir fikir değil. Kontrolden çıkarsa parayı “yaratan” bankalar onu kullanan halkın emeğini sömürür.  Boş vaad verip ekmeğinizi, alın terinizi çalar. Zira para kendi başına bir değer değil. Para yenmez, sizi yağmurdan korumaz, aspirin gibi yutsanız baş ağrısını geçirmez. Para bir teminattır, verilmiş bir söz, bir vaad. Karşılıksız para basmak ise yalan söylemektir. Tam da bu yüzden bankalar serbest bırakılMAması gereken kurumlardır. Kredi alıp verme, mevduat toplama, borsa işlemleri, hayat sigortası… Bankacılık sahasına giren ne varsa hukuk çerçevesinde kalmalıdır.

Peki merkez bankaları dışında kimse para üretemezmiş gibi geliyor insana. Öyle ya, “matba” onların elinde değil mi? Bizim Akbank, İş Bankası veya Garanti nasıl para bassın? Aslında mesele çok basit, bu bankalardan birinden tüketici kredisi aldığımda ya da kredi kartımla borç aldığımda banka yoktan para “yaratıyor” ve bunu hesabıma yazıyor. Tabi karşılığını da kendi aktiflerine. Maaşım ay sonunda gelince borcumu ödüyorum ve para yok oluyor.

İşte bu karşılığı olmayan “yaratma” süreci kontrol altında tutulmalı. Elbette insanların ve bankaların birbirine güven duyması güzel ve bu güvenin maddeleşmesi, para olarak elden ele gezmesi gayet kullanışlı. Üstelik para sadece ticarete değil tasarruf yapmaya yarıyor, halkı ve iş adamlarını devletin baskısından koruyor büyük ölçüde. Bu yüzden para gerekli. Ancak parayı “yaratan / üreten” süreç ve aktörler denetim altında tutulmazsa bankalar devletin ve halkın üzerinde tahakküm kurabilirler. Bunun en acı örneğini 2008 krizinden beri ABD yaşıyor. Felaket Avrupa’ya da sıçradı. 400.000’den fazla İspanyol evsiz kaldı meselâ. Yunanistan’ın hali de ortada. (Bkz. Banka Ordudan Tehlikelidir!)

Uzatmayalım, bankalar gereklidir. Ama her iş sahası gibi kanun çerçevesinde kalmalıdır. Nasıl ki ilaç fabrikasına (faydalı diye) çevreyi kirletme serbestliği tanımıyorsak bankalara da sonsuz serbestlik veremeyiz. Hele para üretme süreci yani:

  1. Ulus-devletin merkez bankası yoluyla para basması,
  2. Özel bankaların kredi yoluyla yoktan ürettikleri teminat havuzu

denetim altında tutulmalı. Gezi hadisesine gelirsek… Türkiyedeki bankalar bazen kendilerini hukukun üstünde görebiliyorlar. Çok şükür Türkiye’nin mahkemeleri de bunlara gereken cezaları veriyor. Meselâ:

İşçi sömürüsü

Üç ay önce 1 milyar 116 milyon liralık ceza yiyen bankalar, şimdi de “fazla mesai” soruşturmasına uğradılar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı İş Teftiş Kurulu müfettişlerinin banka çalışanlarının şikayeti üzerine harekete geçmesiyle bankaların fazla mesai ödemesi yapmadıkları kaydedildi. Konuyla ilgili soruşturma halen devam ediyor.

Müşteri sömürüsü

Öte yandan, Ankaralı işadamları da, “ortak faiz belirleyen” bankalara karşı dava açtı. Ankara Genç İşadamları Derneği (ANGİAD) mahkemeye verdiği dilekçede, bankaların işadamlarını zarara uğrattıkları ve bu nedenle tazminat hakkının doğduğu vurgulandı. Söz konusu dava Ankara Adliyesi’nde devam ediyor.

Alınteri sömürüsü

Kredi kartları aidatı ve kredi komisyon masraflarıyla sürekli vatandaşı soyan bankalar, iki ay önce Rekabet Kurulu’ndan yedikleri 1,1 milyar liralık cezayla tarihe geçtiler. İş Bankası, Yapı Kredi, Garanti ve Akbank, en fazla ceza yiyen bankalar oldu. Rekabet Kurulu, geçtiğimiz Mart ayında tüketicilerden gelen yoğun şikayetler üzerine bankalar hakkında bir soruşturma başlattı. Rekabet Kurulu’nun dosyaları müzakeresi sonucunda, bankaların mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri alanında 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinin ihlal ettiği belirlendi. Kurul, bankaların mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri alanında anlaşma ve uyumlu eylem içerisinde bulunarak tüketiciyi zarara uğrattığını belirledi.

Akbank, Yapı Kredi, Garanti ve İş Bankası, tüketiciyi en fazla mağdur eden dört banka olarak “Birinci Grup Ceza Kesilen Bankalar”ı oluşturdu. Buna göre; Akbank T.A.Ş. 172.165.155,00 TL, Türkiye Garanti Bankası A.Ş. ve Garanti Ödeme Sistemleri A.Ş. ile Garanti Konut Finansmanı Danışmanlık A.Ş.’den oluşan ekonomik bütünlük 213.384.545,76 TL, Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. 149.961.870,00 TL ve Türkiye İş Bankası A.Ş. 146.656.400,00 TL ceza aldı. Soruşturma safhasında söz konusu bankaların faiz oranlarını, kredi kart ücret ve komisyonları, kredi komisyonlarını ortak belirleme suçlarını işledikleri belirlendi.  

Peki bu cezaları yiyen banka sahipleri ne hissettiler? Bilemem. Hiç 500 milyon dolar kaybetmedim, zaten hayatta hiç bu kadar param olmamıştı. Ama Türk bankacıların dışlerini gıcırdattıklarını tahmin edebiliyorum. Yani Amerikalı ve Avrupalı meslektaşları bir gecede 700-800 milyar dolar götürüyor, bizim Tayyip Erdoğan bunlara 500 milyon doları çok görüyor. Olacak şey değil!

Evet, Taksim Gezi Parkı olayları bitince herhalde soruşturma vs açılır, gerçekler ortaya çıkar. Ama bana tuhaf gelen bazı şeyler olmadı değil. Türkiye tarihinde bankalara en büyük hukukî baskının yapıldığı bir dönemde birden bire patlak veren gösteriler… Doğayı korumak isteyenler, sonra laiklik endişesi, birden DHKP-C gibi insan öldürmüş devrimci sol terör örgütleri ve nihayet Abdullah Öcalan posterleri ile Atatürk posterleri taşıyanların yanyana anti-AKP bir cephe oluşturması… Bu “anti-kapitalist” harekete destek olan  bankacılar ve holding patronları… Bütün bunlar çok tuhaf.

Ekonomik kriz vurdu, aç kalan, evsiz kalan Yunanlılar, Portekizliler, İspanyollar boş tencerelerle grev yaptılar. Türkiye’de ise karnı en güzel doyan, en zengin kesim boş tencerelerle yürüdü. 2008’den beri bankalar tarafından soyup soğana çevirilen Yunanlılar, Portekizliler, İspanyollar sokaklarda yattılar. Beyaz Türkler ve çakma solcular ise Divan Oteli’ne gittiler, Türkiye’nin en lüks otellerinden birine. Gerçekten tuhaf.

 

… Bu konuda makale okumak için…

 

 

… Bu konuda e-kitap okumak için…

 

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi?Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın”çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda.“Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitaptaliberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

 

 

 

 

Trackback URL

  1. 12 Yorum

  2. Yazan:Elif Aksayan Tarih: Haz 16, 2013 | Reply

    Umarım sadece sokakta yürürken, bir kafede çay içerken, size gazla su sıkarak saldıran polisten kaçmak için “nereye gideyim?” diye düşünecek vaktiniz olur da, seçerek gidersiniz. Canınıza kastedildiğinde umarım bunları düşünecek vaktiniz olur. Bunu gerçekten umuyorum.

  3. Yazan:itfayeci Tarih: Haz 16, 2013 | Reply

    isterseniz bir de burdan bakalim:

    “… Umarım sadece sokakta yürürken, bir kafede çay içerken, molotof atarak çocuklarinizi yakan bir göstericiden kaçmak için “nereye gideyim?” diye düşünecek vaktiniz olur …”

    tabi ben böyle bir temennide bulunmuyorum, kimse bu durumda kalmasin. ama yüzlerce ev ve araba yakildi, 4 ölüm ile sinirli kalmasi gerçekten bir mucize 🙁

  4. Yazan:Settar Tarih: Haz 17, 2013 | Reply

    evet, açmaması lazımdı ki, tayyiban polisi çoluk cocuk demeden hepsini öldürsün. ne süper insanlarmışssınız, helal olsun!

  5. Yazan:tuna Tarih: Haz 17, 2013 | Reply

    Biraz diğer taraftaki gençler için de yazsaydınız keşke.. bunlara itiraz yok “ama”.. siz sadece kapital mi sanırsınız? peki koca koca iktidar adamlarının yalanlarını nasıl değerlendiriyorsunuz.Ucuz, aciz, çalakalem söylenmiş yalanlar üstelik. İki keçi söylemindeki kadar güçlü acizlikte..Putlaştırılan bir Erdoğan görüyorum ben. Atatürk’ten farksız. Lisanda kalan tevazu sözleri midemi bulandırıyor. Hele ki din ve başörtüsünü bu kadar plesenk edilip siyasallaştırılmasına ne diyorsunuz? Ben gönlümdekini bilmezken sen koskoca başbakan bakıp gördüğün tipimle beni nasıl itham edersin ki kimde kaç elma var bilinmezken..

  6. Yazan:Roman Tarih: Haz 17, 2013 | Reply

    Tuna çok haklı, otomobil ve dükkan yakan serserileri de savunmak gerek.merak etmeyin sayın Tuna, onları mahkeme sırasında avukatları savunur, siz rahat uyuyun

  7. Yazan:Sinem Tarih: Haz 17, 2013 | Reply

    Tuna Bey/Hanım, sizi duyan da popomuzu çimdikleyen bu “geçleri” adam sanır.kaç genç kız taciz yüzünden alanı terk etti haberiniz var mı?

  8. Yazan:Arzu Reyhan Tarih: Haz 17, 2013 | Reply

    tayyip’e tanrı gibi tapan akepeliler beni ilgilndirmiyor ama çevreyi korumak için toplanan bir gösterinin solcular tarafından gasp edilmesi çok çirkin oldu.sonra chp sonra pkk sonra da DHKP-C!!!!

  9. Yazan:tuna Tarih: Haz 17, 2013 | Reply

    sn.Roman yazdıklarımda kin-nefret-şiddet barındırmıyor. Burada bahsetmiş olduğum kesim sizin bahsettikleriniz değil zaten. Hiç bir yöre/halk ya da organizma kusursuz değildir. Ben kalan için söylüyorum.

    sn.Sinem hn,siyaset yapmıyorum. çok samimi bir ifade de bulundum. Ki bu siteyi severek takip ederim. Sizin de bahsettiğiniz gibi taciz’e uğrayanlar gibi bir de ötekiler var. Ama siz tamamını sanırım aynı görmekten vazgeçmeyeceksiniz..

  10. Yazan:Roman Tarih: Haz 17, 2013 | Reply

    @Tuna

    iki tarafa da esit mesafeli durmak ile adil olmak arasinda fark var.
    TARAF 1: tazyikli su, cop ve biber gazi gibi “teknik” imkanlari asiri ve hatta saldirganca kullanan bir polis .

    TARAF 2: Binalari ve araclari içindeki insanlarla birlikte yakabilecek saldirgan provokatörler.

    TARAF 3: Bu provokatörleri kontrol edemeyen ve (istemeden) onlara canli kalkan olan göstericiler.

    ne yapalim? kimin tarafini tutalim?

  11. Yazan:fatma gökhan Tarih: Haz 17, 2013 | Reply

    Roman

    TARAF 1: tazyikli su, cop ve biber gazi gibi “teknik” imkanlari asiri ve hatta saldirganca kullanan bir polis .

    TARAF 2: Binalari ve araclari içindeki insanlarla birlikte yakabilecek saldirgan provokatörler.

    TARAF 3: Bu provokatörleri kontrol edemeyen ve (istemeden) onlara canli kalkan olan göstericiler.

    Bu üç taraf o meydanda ne arıyordu?Düşündünüz mü hiç?

    Ben söyleyeyim; ilki çoluk çocuğunun ekmeğini arıyordu. Amirlerin emrine uymaya çalışan bu memurlar açlık sınırındaki maaşlarıyla nasıl eve sağ salim dönerim diyordu.

    İkinci grup, toplumda saygınlığı olmayan, beni saymadıysanız etrafı böyle yakıp yıkarım heyy ben buradayım,lütfen beni de görün artık diyen zavallılardı.

    Üçüncü grup, ki bence en tehlikelisi, eğitimini almış, dünyayı baba parasıyla dolaşmış, araba taksiti ödemek neymiş hiç tatmamış, görünürde centilmen kravatlı, ama kafasını bozanı eğer kamera yoksa anında ağız dolusu küfürle linç edebilecek karakterde doktora tezi yazmış insancıklardı. Bu insancıklar o meydanda macera arıyordu!

  12. Yazan:beklenen Tarih: Haz 18, 2013 | Reply

    bilgi eksikliği olunca olayların yanlış değerlendirilmeside kaçınılmazdır. polisin sert davrandığından yakınıyorlar. peki polis sert davranmasaydı ve eylemi bir anda tırmandırmak için provakatörün biri alanda bomba patlatsaydı durum ne olurdu? yine polis suçlu olurdu değilmi. Peki bu bombalarda ben ölseydimde olurdu diyecek yiğit varmı içinizde? Bu gösteriler aylardan beri zaten bekleniyordu. Hakkında her türlü istihbaratta alınmıştı. Polisin hiç tahmin edemediği olay halkın (üzerinize alınmayın) bu kadar salakça davranması. Resmen sürü psikolojisinde hareket etmesi. Polis bir yerde mecbur kaldı. Deseydi ki demiştirde zaten dağılın… varmıydı dağılan. söz dinleyecek biri varmıydı yok… yani birazcık akıl. Ancak şu varki bu olaylarla karşımızdakilerin kim olduğu, güçleri araçları vs vs. hepsi öğrenildi. bundan sonra isteselerde bi halt yapamazlar. devletin en büyük kazancıda sanırım bu oldu. Az bir şeymi düşmanını tanımak…Ha onca masraf ne olacak… eğer ben birşeyler anladıysam birilerinin burnundan fitil fitil gelecek bu masraflar. baksanıza koç efendi şimdiden fırıldağa döndü. eylemcilerde bu masraflardan payına düşeni alacak tabiii ee artık onlarda sevgili kemal müdürlerine havale ederler bu masrafları… öyle başbakana küfür edene cep harçlığı vermekle olmaz bu işler. Şuna kesinlikle emin türkiyeni büyümesini bundan sonra Allahın izniyle hiç bir güç durduramaz. Şer güçler bütün mermilerini tükettiler. Devletimiz daha bir mermi bile kullanmadı.
    Son söz şu. Bu olayları ta en başından beri izleyen tedbir alan ve gerekeni yapan devlet büyüklerimizin ellerinden öpreim Allah razı olsun derim. İyiki varsınız.

  13. Yazan:dikmen Tarih: Eki 19, 2013 | Reply

    Ağzına, eline, zekana sağlık kardeşim….

  1. 3 Trackback(s)

  2. Haz 23, 2013: Tayyip’i devirmek için kaç para lazım?
  3. Tem 3, 2013: Sistem bozuk değildir, bozuk artık sistemdir!
  4. Tem 12, 2013: Müslümanlar ortak para birimine geçmek zorunda kalacak!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin