RSS Feed for This Post

Müslümanlar ortak para birimine geçmek zorunda kalacak!

10 sene önce bir başkası söyleseydi fazla ütopik bulurdum bu fikri. Ancak 2008 krizi ve takip eden kur savaşlarında gerek ABD gerekse Avrupa’da hükümetler öyle sorumsuzca davrandılar, öyle büyük hatalar yaptılar ki… Daha doğrusu halkları fakirleştirecek, bankaları zenginleştirecek büyük işlere imza attılar. İster “hata” deyin ister “komplo” netice aynı. Atlantik okyanusunun iki yakasında demokrasi geriliyor, plütokrasi yükseliyor. Müslüman dünyası kendi ticaretini, endüstrisini, insanların alın terini bu Dolar – Avro ablukasından kurtarmak zorunda.  Bu bir lüks değil, mecburiyet. Bu ortak para birimi Türk lirası da olabilir. Ama dolar ve avroya uzun vadede bel bağlamak imkânsız. Kendimiz için ürettiğimiz mal ve hizmetler üzerinden Washington’a, Paris’e, Londra’ya ve Brüksel’e ödediğimiz haracın haddi hesabı yok. Uzun vadede ya bunu başaracağız ya da Atlantik okyanusunun serin sularına gömülüp gideceğiz. Tabi ötekilerle (Washington ve Brüksel) beraber. Neden?

2008 Krizi tıpkı 1929’daki büyük buhran gibi etik bir krizdi. Yani karşılığı olmayan teminatların ticareti yapıldı, yani insanlar GÖZ GÖRE GÖRE KANDIRILDI. “Oyuna” yeni katılan yatırımcılar (kazlar) sayesinde kumarhane sahipleri (kaz yolucular) ceplerini doldurdular. Spekülasyon balonu patlayınca “uzman” ekonomistler binlerce sayfa teknik analiz yaptı. Yazılan kitap, konferans vs herhalde onbinleri bulmuştur. Sanki kriz ekonominin tabiatından ve finansal mekanizmalardan kaynaklanmış gibi bir hava estirdiler. Ekoller, ideolojiler çarpıştı durdu. Oysa gerçek İNANILMAYACAK KADAR BASİT:

  1. Serbest piyasanın en temel kuralları çiğnendi. Piyasalar, finansal ürünler saydam değil. Bilgide asimetri aşırı noktalara ulaştı.
  2. Bankalar ve finansal kurumlar Hukuk’un üstüne çıktı. Zira 1980’den beri bankalar ve finansal kurumlar fazlasıyla küresel, bunları denetlemesi gereken hukuk sistemleri ise ulusal. Tıpkı bir ülkede patlayan nükleer santralin 50 ülkeyi kirletmesi gibi bir durum. Suç/kaza/sorumluluk ulusal hudutların ötesinden geliyor, zarar ise “içeride”.
  3. Piyasadaki aktörlerin bir kısmı fiyatla oynayabilecek kadar büyük. Spekülatif para reel ekonominin kat kat üzerinde. Projelerin gerçek değeri (potansiyel kâr) için değil ürünlerin spekülatif kısa vadeli getirisi için “yatırım” yapılıyor. Buna piyasa denmez, kumarhane denir!
  4. Birbiriyle rekabet etmesi gereken bankalar kartelleşti. Ulusal borç faizi ve kredi notu gibi baskı yöntemlerini kullanarak ulus-devletleri birbirleriyle rekabete soktular. Hükümetler  küresel sermayeyi çekmek için ASIL korumaları gereken, meşruiyetlerinin dayanağı olan değerleri feda ediyorlar: İnsan hakları, işçi hakları, tabiat, aile, inanç…
  5. Köpek sahibini ısırmıyor. Derecelendirme kurumlarının “uzmanları” ve finansal yayınlarda çalışan gazeteciler tarafsız değiller; çok riskli ürünlere “risksizdir” mührünü vuruyorlar. Anglosaxon tabirle “Moral Hazard” (fr. aléa moral) istisna değil kuralın kendisi oldu. Yani ciğerlerimiz kedilere emanet.

Cemil Ertem meseleyi güzel özetlemiş:

“… Diyanet, bu yılın Ramazan ayının temasını ‘Helal Kazanç-Helal Lokma olarak belirlemiş. Oldukça anlamlı olduğunu düşünüyorum tam şu günlerde… Bu son krizin, tam da şu ‘helal’ olmayan-yani fiziki olarak pek ortada olmayan- karşılıksız varlıklardan patladığını biliyoruz. 2008 yılında krizi ortaya çıkaran ABD mortgage sisteminin büyüklüğü 14 trilyon dolardı ama bu büyüklüğün çok büyük bir kısmı karşılığı olmayan ‘kâğıtlardan’ oluşuyordu. Buradaki ‘üçkâğıt’ şöyleydi: ‘ABD’li yarı resmi mortgage kurumları binlerce ailenin borçlu-ipotekli evlerini ve buna bağlı borçlarını paketleyip, cilaladıktan sonra satıp buradan yeni krediler yarattılar. Bankalarda bunları maddi teminatlı borç yükümlülükleri adı altında (CDO) yeniden paketlediler ve bu paketler Norveç’in gariban belediyelerine kadar, bütün ‘moderin’ Batı dünyasına sokuşturuldu. İşte bu CDO’lar, Amerikalılar ve onları yönlendiren Londra finans oligarşisi tarafından on yıl vadeli Amerikan Hazine kâğıtlarından bile daha güvenli (tabii daha yüksek getirili) sihirli finansal paketler olarak sunuldu. Tabii bunları sigorta eden dev sigorta yapıları da vardı, bunlar da milyarlarca dolar prim yaratarak bu kâğıtlara garanti(!) veriyordu. Federal Home Loan, Mortgage Association ve tabii AIG gibi sigorta devleri battı ve kamusallaştırıldı …” 

 Son olarak… Şu  sıralar şişmekte olan iki kriz balonu var, sonumuz hayrolsun ve bu balonculara insaf verilsin. İki balon derken kasdettiğim altın ve gıda. Kâğıt üzerinden satılan altın anormal boyutlarda. Gerçek altın olarak karşılığı var mı yok mu? İnsanlar ve/veya kurumlar hatta ülkeler “verin altınımı” dedikleri zaman ne olacak belli değil.

Gıda konusunda ise üç kırmızı alarm: (1) Pirinç gibi ürünler ve  (2) sulanabilir toprakların spekülasyonu feci boyutlarda. Bu ikinci tehdit Ukrayna’da, Beyaz Rusya’da, Somali’de ve Madagaskar’da kendini hissettiriyor. Üstelik ulus-devletler bu spekülatörlerin elinde oyuncak. Rüşvet ve döviz/vergi geliri umuduyla kendi köylülerinin toprağını alıp küresel firmalara kiralıyorlar. Yerel ekonomik doku üzerinden aile bağları ve gelenek darbe yiyor. Topraksız kalan köylüler şehirlere yığılıp suç örgütlerince devşiriliyorlar. İngiliz kapitalizminin ilk yılları gibi, insan bir kez daha şeyleştiriliyor, eşya mertebesine indiriliyor.

Son alarm ise (3) Monsanto gibi firmaların genetik ablukası. Bu bilim eşkiyalarının geçtiği yerde ot bitmiyor. Sadece genleriyle oynanmış mısır ve soya fasulyesi yetişiyor. Tabi her sene tohum, ilaç vs Monsanto’dan almak şartıyla. Güney Amerika’da, Hindistan’da ve Avustralya’da büyük yıkıma yol açtılar. Türkiye’de de çalıştıklarını biliyoruz. AKP / CHP meselesi değil. Çok büyük bir küresel tehdit. Bilim eşkiyaları bugünkü açlık tehdidini kat kat arttıracak bir oyun oynuyor.

 

… Bu konuda makale okumak için…

  1. Sistem bozuk değildir, bozuk artık sistemdir!
  2. Mısır’daki darbeden beter: Fransa artık bir demokrasi değil
  3.  Tayyip’i devirmek için kaç para lazım? (Bölüm I)
  4. Tayyip’i devirmek için kaç para lazım? (Bölüm II)
  5. Gezi Parkı’ndan sonra sıra Çin’e mi geldi?
  6. Tayyip Erdoğan’ın kellesini isteyenler onu Salvador Allende zannediyor
  7.  Ben bir bankacıyım Gezi Parkı’nda, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında
  8. Tayyip Neden Devrilmedi?
  9. Tayyip Erdoğan’a karşı küresel bir komplo var mı?

 

… Bu konuda e-kitap okumak için…

 

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

 

 

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın”çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda.“Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitaptaliberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

 

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:Tayfun Tarih: Tem 12, 2013 | Reply

    2008 krizi başta ABD olmak üzere, birçok gelişmiş ve gelişmemiş ülkede Mortgage ve kredi olayının abartılması sonucu çıkmış bir krizdir. Bankaların kredi yöneticilerinin birbirleriyle rekabet için skorlarını artırabilmek adına deyim yerindeyse önüne gelene kredi kullandırmaları sonucu hem nihai tüketici borcunu ödeyememiş, hem de alacaklarını toplayamayan en büyük bankalar dahi batmıştır. Yani, esasen büyük balığın küçük balığı yediği bir durum söz konusu değil burada.

    İslami ortak birimine gelince, ABD ve AB Ekonomisindeki durgunluk ve bilhassa Türkiye’deki canlılık ve Türkiye’nin müslüman ülkelerle ticaret hacmindeki artış göz önüne alındığında, “neden ben Tunus’la ticaret yaparken okyanusun öteki tarafından gelecek banknotu bekleyip, o banknotu basana emeğimin bir kısmını vereyim ki?” diyor insan. Sonuçta o dolar, euro hiçbir katkı değer sağlamıyor. Aksine, alış satış arasındaki fiyat farkından da yine hiçbir katma değer üretmeyen döviz büroları ve bankalar faydalanıyor. İnsanları üretmekten alıkoyan bu yabancı para birimlerine bağımlılıktan artık bir an önce kurtulmamız lazım. Ama öncelikle Suriye’deki psikopatla Mısır’daki psikopatların hükümdarlığının sona ermesi gerekiyor. Uzun vadeli bir hedef olabilir İslami para birliği.

  3. Yazan:beklenen Tarih: Tem 13, 2013 | Reply

    iyide bu söylem yeni değilki! Rahmetli Erbakan Hocam bunun gereklilik olduğunu yıllar önce söylemiş D-8 lerlede uygulama içn ilk adımlarını bile atmıştı. Ancak 28 şubat ın gerekçelerinden biride bu ortak para birimi konusuydu. Yapılmalıda nasıl başlanır onu bilmem.

  4. Yazan:my Tarih: Tem 13, 2013 | Reply

    parasini düsman isgalinden koruyamayan bir devlet topraklarini da koruyamaz. Yunanistan’a “adalari sat” diyen AB’yi hatirlayin. Osmanli borç altinda ezilirken Fransiz ve ingiliz zirhli savas gemileri midilli gibi zengin adalarin limanlarini bloke ediyor ve ticarî gemilerden haraç aliyordu. Yeni bir sey yok.

    ortak dis politika ve ortak askerî egitim/yatirim vb kadar önemli bir mesele, Misir veya Suriye’de olanlardan bagimsiz degil, biri digerine göre öncelikli degil, ayni BÜYÜK problemin “küçük” parçalari bunlar.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin